Türk edebiyatının islamiyet'ten önce ve îslamî dönem genel tasnifi içinde; Türk Halk Edebiyatı kendine has yerini almaktadır. Bu edebiyat



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə30/34
tarix12.12.2017
ölçüsü1,6 Mb.
#34567
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   34

375


Deniz, balığı suya kandıramaz. Nasibi olmayana gün uzun gelir. Ham olan pişmişin halinden hiç anlar mı? Bunun için sözü kısa keselim vesselam.

MesnevT den Seçmeler

Gönül Birliği

Aynı dili konuşmak, yakınlık, hısımlıktır. Kişi yabancılarla kalırsa eli, kolu bağlı bir tutuklu gibidir. Ama nice Hintli ve nice Türk vardır ki dildedirler. Nice iki Türk vardır ki birbirlerine yabancı sayılırlar. Şu halde insanı o sır kardeşi, gönül kardeşi yapan dil, bambaşka bir dildir. Gönül diliyle birleşmek, dil birliğinin bağlılığından daha güzeldir. Gönülden, sözsüz, işaretsiz ve yazısız yüz binlerce tercümanın, kılavuzun belirdiğim görürsünüz. 421

* * *

Sen bizim eşimizsin, işlerin yüriimesi için çiftin aynı huyda olması gerekir. Eşlerin birbirlerine benzemesi gerekir. Ayakkabı ve mestin çiftlerine baksana! Ayakkabının biri, ayağa biraz dar gelirse, ikisi de işe yaramaz. Kapı komodinin biri küçük, öteki büyük olmaz ki! Orman-daki arslanın, kurda eş olduğum hiç gördün mü?



iki çuvaldan biri bomboş, ötekisi iyice dolu otursa devenin üzerinde denge sağlanamaz.422

# # *


Hacca gideceksen, hac yoldaşı ara, ama ha Hintli olmuş ha Türk, ha Arap, Onun rengine, şekline bakma, avnine ve seninle anlaşabilir niteliğim bok. Rengi kara bile olsa, seninle madem ki anlaşmıştır, içi aktır. Aslında senin rengindedir; sen onu beyaz bil!423

Bilgi


Adamın biri, dört kişiye bir dirhem verdi, îçlerinden birisi, "Ben bu parayı engür'a vereceğim" dedi. Öteki Araptı; olmaz dedi, ben inep isterim be adam, engür istemem" dedi. Üçüncüsü Türktü; her ikisine dedi ki " Bu para benim, ben inep istemem, üzüm isterim" Rum olan dördüncüsü, "Bu laftan bırakın, dedi. Ben istafil yemek istiyorum." Bu tartışma üzerine dört kifi kavgaya başladılar. Çünkü adların sır-nndan, ne anlama geldiğinden habersizdiler. Ahmaklıktan, birbirlerini yumruklamaya başladılar. Hepsi bilgisiz, bilgiden yana bomboş adamlarda4

* * *


421 MesneviCüt I; (Hazırlayan: Rüştü Şardağ) Başkent Yayınevi, Ankara, beyit 1205-1208 <" Mesnevi, Cilt I, beyit 2308- 2313 «3 Mesnevi. Cüt I, beyit 2894- 2896 «< Mesnevi Cilt II, beyit 3681-3686

376


Nefsinin isteklerim uyan, rahatına, keyfine düşkün olan, maymun iştahlı olan, kendine güvenmeyen, güçlüklere katlanmasını bilmeyen, dünya geçimine düşen ilme kavuşamaz.425

* * *


Hatta insandan, öküzle eşek bile bilgilenir, akıllanır, sanat elde e-derler. Gem tanımaz at, rahvan yürüyüşlü bir hayvan olur, alışır. Ayı oynar, keçi selam verir. Köpeğe insanın huyu geçer; çoban olur, av avlar, yahut sürüyü korur.426

2. HACI BEKTAŞ VELÎ

Hacı Bektaş Velî'nin hayatım kısaca iki noktada ele alabiliriz. O da:

Menkabevî Hayatı; Velayetname'ye göre Hacı Bektaş Velî, Horasan hükümdarı îbrahünü's-Sani Seyyid Muhanuned ile Şeyh Ahmed adlı Nişaburlu alim bir zaün kızı Hatem (veya Hateme) Hatunun oğludur.427

Hacı Bektaş, Hoca Ahmet Yesevî'nin halifesi Lokman Perende'nin ya-ninda ilk eğitimine başlar, olgunluk çağma geldiğinde icazetnamesini alır, irşad göreviyle Anadolu'ya gönderilir. Lokman Perende zahir ve batın ilimle-rine sahip bir mübarek zattır. Hacı Bektaş daha çocukluk yıllannda keramet sahibi bir kişi olarak gösterilmektedir. Bununla ilgili olarak Velayetname'de şöyle bir olay yer alır:

Bir gün Lokman Perende, Hacı Bektaş'in yanma girer. Odayı nur ile dolu olarak görüp şaşırır; etrafina bakınır, Bektaş'in sağında ve solunda iki nüranî zat görür. Onlar Bektaş'a Kur'an okutmaktadırlar. Lokman girer girmez bu zatlar kaybolurlar. Lokman şaşırır, Bektaş'a bunların kimler olduklarım sorar. O da:

-Sağımda oturan iki cihan güneşi ceddim Muhammed Mustafa idi. So-lumda oturan Allah 'in Arslanı, insanların Emîri Hz. Ali idi, der.

Yine bir gün Lokman, namaz vaktinde talebesi Hacı Bektaş'tan abdest almak için su ister. Bektaş hocasına:

-Bir nazar etseniz de su buradan oksa, der. Lokman Perende:

-Bizim buna gücümüz yetmez, deyince Bektaş el kaldınp dua eder. Lokman Perende amin der. O anda mektebin ortasında güzel bir pınar akar, pınarın basında güzel çiçekler ve otlar biter.

Bu ve benzeri pek çok kerametlerden sonra Lokman Perende "Müjde olsun ki kutbu'l-aktablık senindir. Biz bu yokluk yurdunda çok eğlenmeyiz,

377


ahirete gideriz. Var, seni ROm'a saldık, Sulucakarahöyük'ü sana yurt verdik, Rum abdallanna seni baş tayin etük." diyerek emanetleri ve icazatı alır. Sulucakarahöyük'e gelip dergahım kurar. Yunus Emre, Karaca Ahmet, Ahi Evran gibi pek çok eren Hacı Bektaş'ın keramederini görüp onun velayetim kabul ederler.428 i

Tarihî Hayatı: Asıl adı Muhammed Bektaş olan Hacı Bektaş'ın tarihî hayatı menkabevî hayatı içinde adeta kaybulmuştur. Ondan bahseden kaynaklar da yeterli değildir.

Hacı Bektaş'tan bahseden kaynakların en eskisi EflSkî Dede'nin Menakıbu'l-Arifîn adlı eseridir. Eflakî, Hacı Bektaş'ın Baba Resulullah (Baba îshak)ın meşhur halifesi olduğu söyler.

Hacı Bektaş'tan bahseden diğer önemli bir kaynak da Aşık Paşazade Tarihi'<3aı. Bu eserde doğumu, ölümü gibi bilgiler bulunmamakla birlikte daha çok Hacı Bektaş'm seyehafleri üzerinde durulmaktadır. .

Taşköprülüzade Ahmed (ö. 1553), E'ş-Şakdiku'n-Nu'maniyyefî Ulema-i Devletü'l-Osmaniyye adlı eserinde onu I. Murat (1362-1389) devri alimleri arasında zikreder.

Gelibolulu Ali Bey de Künhü'l-Ahb&r'mda. onun Orhan Bey (1326-1362) zamanında yaşadığım söyler.

Hacı Bektaş ilçesi Halk KUtüphanesinde bulunan bir yazmada Hacı Bektaş'ın 606(M. 1209) yılında doğduğu, 63 yıl ömür sürdükten sonra 669 ;

(M. 1270) yıllannda vefat ettiği kaydını görmekteyiz. |

H. 695 tarihli bir vakıf kaydında ondan merhum olarak bahsedildiğine ? bakılacak olursa bu tarihten önce vefatı kesindir. ;

Kaynaklar doğum tarihi olarak 1209-1248 arası, ölüm tarihi olarak da 1270-1337 tarihleri arasını göstermektedirler. Bu da Hacı Bektaş'ın XIII. yüzyılın ikinci yansında kesin olarak yaşadığım gösterir.

Babası îbrahim, annesi Hatem (veya Hateme) Hatun olup isminde bulu- " nan Hacı unvanı onun hacla ilgili kerametinden dolayı verilmiştir. Bektaş ise lakabıdır. Aslen Horasanlı olup Nişabur doğumludur.

Şeyhinin dergahında üç yıl hizmet edip Amasya, Kayseri, Sivas şehirlerim dolaştıktan sonra Karacahöyük'e gelip yerleşir. Karacahöyük'te îdris Hoca ile kansı Kutlu Melek(Kadıncık Ana)in misafiri olur. îlk müridleri de bunlar olur.

Mezarı bugün kendi adım taşıyan Hacı Bektaş ilçesinde bulunan dergah-

,429


tadır.429

378


Başlıca eserleri: Küabu'l-Feva'id, Fatiha Suresi Tefsiri, Şathiyye, Hacı Bektaş'ın Nasihatleri, Besmele Şerhi, Hadts-i Erba'în Şerhi, Makalat-ı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye, Makalat'dır.

Gel ehli ma'rifattan bir haber sor Ne veçhile ktlur hidmatlann gör

Bular su bigi olsalar gerekdür Şu resme menzil alsalar gerekdür

Arıtmak gerek emel kendüzüni Pes ondan vura bir dosta yüzini

Kişi ilk kendüyi gerek anda Nasihat andan ide bir müride

Şeriat içre vardur bir haber hoş Şertatdan gelen hep hoş olur hoş

CenObat fi'lini hayzi nifası Suyıla yumayandır Hakk 'a asî

Kaçan bunlar annsa bellü bayık Namaza ol kişi olur ilayık430

Eğer tevbe kuşi olmazsa kafesde"' Helak olurdı anca bir nefesde

Dahi hem rahmeti var padişahım Ki ol derm&nıdur cümle günahım

Temiz, ol, tevbe kıl iy yar mutlak Anı va 'de kilupdur kullara Hak

Azabı var Huda 'nün kıl hazar sen Gönülden kav nevayı sur gider sen

Yann jasıklarundur holü düşvar Yinile tevbeni iy yar zinhar

Tarikatın ilk makamı

Budur evvel ki el almak gerekdür El alup tevbe kılmak yiğirekdür

Kula gey vacip olmuşdur anna Didi Hak tevbe kılan kullanna

Ki şöyle olunuz tevbeye meşgul Nasüh tevbesi bigi ola makbul

379


Delîlüm üşde Kur'an'dur okugil Bununla nefsünün boynun tokugil

Kılursan tevbe sen şöyle kıl iy y&r Acep olmaya hiç kalmaya inkar

Yarın pişmanlığım derdine derman Bu gün bunda bularsın iy dil ü can

Zira kim bunda yitmiş kez günahun Kefaretdür ana bir derdin ahun

Çü yitmiş kez günah bir oy içündür Özürde buna kehellik niçündür

îşid şimdi sana Hak ne dimişdür Bu erkanun nice kaydın yitmişdür

Tevekkül kıl özürün bil hemin sen Günahun 'afv idüp bağışlayam ben

Çü Adem bir günah itdi tapumda iki yüz yıllar ağladı kapumda

Eyü adıyıle yahşi kul oldı Pes andan tevbesi (de) makbul oldı

Siz iy mü'minlerüm yitmiş yilunuz Günah içinde geçerse bilünüz

Çü bir kez özr idüp tevbe kılasız Bağışlaram anı şeksüz bilesüz

Zîrd ben af idici padişaham Günahlu asiye puşt ü penaham

Didi iy kullanım isten beni siz Gönülden isterisenüz bulasız

î'casi özrüni bilüp dile sen Günahunuzi afv idem size ben

Zîrd. gök ağlasa çok dokse abı Nebatın yirde oçilur nikübı

Çü yağmur yağmasa inmezdi rahmet Kururdı yiryüzi bitmezdi ni'met

Pes imdi sizden ağlamak gerekdür Arı niyyeti bağlamak gerekdür

380


Gerek kul özrini bile kıla Oh Günahların kamu 'afv' ide Allah

Çala?'dan rahmet olmazıdı iy can Günahlarım anup kılmazsan efgan

Tire ol 'afv' idici padişahdur Günahı gideren bir derdlü ondur431

3. AHMET FAKtH

Sultan Hoca, Mevlana Ahmed adlarım da alan Hoca Ahmet Fakih on üçüncü yüzyılın birinci yangında Konya'da yaşamıştır. Medrese öğrenimi görmüş Mevlana Celaledddin Rumî'nin babası Baheddin Veled'den ders almıştır. Geniş din bilgilerine sahip bir fakîh olarak büyük şöhret kazanmış, sonradan kendini tasavvuf heyecanına kaptırarak bu yolda bir hayat sürmüştür. Etrafında pek çok kişiyi etkilemiştir.

Ahmet Fakih, Çarhname adlı bir eser sahibidir.

Çarhname

Diriga çarhın elinden hezaran Ki kılmıştır muattal bunca karan

Bilir misin niçün geldin cihana Seni kulluğ içün yarattı Sultan.

Bu dünyaya niçün pek yapışırsın, Seni andan koparır çarh-ı devran!

Bu nzk içün nice teşviş çekersin, Usandı nzk yiyü ağzında dendan

Meğer girip sin içinde yafasın Beş on arşun bez ile yahud üryan.

Ne mağrursun cihanın lezzetine, Nice biryürüyesin şad ü handan!...

Kaza yayı ecel okları atar, Sana dahi dokumsar ol oktan.

Yıkılısar bu göklerle bu yerler, Kamusu olısardur külli viran.

Kıyamet kopicağız, bil, hakikat, Kelebek gibi dağıta bu insan.

Yaradılmış cemîi öliserdür, Kalısardur heman olferd ü Rahman.

"' Daha fazla bilgi almak için bak: Güzel, Hacı Bektaş Velî ve Makalat; Hacı Bektaş Veli, a. 93-95.

381

Yarın anda halayık cem' olısar, Kimi kayguya batmış, kimi şadan.



Sual eyleyiserler ettiğinden, Tutar azalarım anda lerzan.

Bizi korktuğumuzdan kurtar, ey Hak! Bize ayruk tapıtma anda hicran.

Cemalin bize göster yarın anda Behakk-ı Mustafa vü mah-ı taban.

Gel imdi ol Resul'ün sünnetin tut, Kim anı tutsa olur şah-ı mordan.

Bu dünya lezzetine mağrur olma, Bu nefsi beslemeyi hemçü hayvan.

Ecel camı şarabın çün içesin Düşesin ayn kamu dostlanndan.

Yalınızca yatasın sin içinde, Ne bilem şad m 'olursun ya perişan.

De imdi bunda anın yarağın gör, Ki sana yari kıla Hayy ü Subhan.

ibadet kıl Hak içün gece gündüz, ibadettir, bilirsin, genc-i pinhan.

Kaza-yı asumanı çün erişir, Ölüme kimsene olmaz peyendan.

Gelecek nesne gelir, çare yoktur, Gerek sen yaş yerine ağlağıl kan.

Ölüm bir kapıdır, geçmek gerektir, Beraber anda sultan île çoban.

Yaradılmış bu şerbetten tadısar, Ulu kiçi-durur ol işte yeksan.

Bu bir rençtir ki hiç derman bulunmaz, ilaç bulmadılar Bukrat ü Lokman.

Ecel sayrulığı çün kim erişe Tımar etmez ana yüz bin tabiban.

Nebi zindan demiştir dünya içün, Nite rahat olısar ehl-i zindan? ...

Dirîga, yatısanz sin içinde, Geçiser üstümüzden nice ezman.

Nebi vü hem velî kurtulmadı hiç, Ölüm şerbetin içüp verdüler can.

Bize hod ne hesap anlara nisbet, Ecelden kaçmağa yok-durur imkan...

382


Çalabım! çün ölüme uğrarız biz, Ayırma son nefesimiz imandan.

Pes ölüm haktır, elbette ölürsün, SarM imdi, e derviş, kibr kandan?...

Tevazu eyle bunda has ü ame Kim anda olmayasın zar ü giryan.432

4. YUNUS EMRE

XIII. yüzyılın sonlannda yaşadığı bilinen mutasavvıf şairimizdir. Onun hayati hakkında değişik bilgiler verilmektedir. Bu bilgilere de yine şiirlerim yorumlayarak ulaşabiliyoruz.

Yunus Emre Sakarya yakınlannda oturduğu tahmin edilen Taptuk Emre isimli bir şeyhe bağlanarak tasavvuf yoluna girmiş ve ömrü boyunca islam'a hizmet etmiştir. Yunus Emre'nin nerede yaşadığım ve nerede yattığım kesin olarak bilemiyoruz. Ama Anadolu'nun her tarafında Yunus Emre mezarı vardır. Bunların bir kısmı türbe haline getirilip ibadete açılmıştır. Ancak bu türbelerden Eskişehir'e bağlı Sanköy'de bulunanı ile ilgili rivayetler daha inandırıcıdır. Bütün bunlar Yunus Emre'nin Anadolu'da çok sevildiğim göstermektedir. Öyle ki her yörenin insanı Yunus'un kendi topraklannda yatıyor olmasından gurur duymaktadır. Çünkü Yunus Emre halka birlik ve beraberliği, doğruluğu, gönül kazanmayı, dostluğu öğütlemiştir. Anadolu halkı bu düşüncelerim hem kolaylıkla anlamış hem benimsemiştir. Bu sebeplerle Yunus Emre de Anadolu'da gönüller fatihi olmuştur. Bu topraklarda yaşayan bütün insanların birbirleriyle kaynaşıp barış içinde yaşaması Yunus Emre ve onun gibi Anadolu'ya dağılıp halkı irşat eden dervişler sayesinde gerçekleşmiştir. Onun iki eseri vardır. Onlar da: 7. Risaletü'n-Nushiyye, 2. Divan'dır.

Bilindiği gibi Yunus Emre, Anadolu'da birlik ve beraberliğin temelini atarak fethin tamamlanmasında önemli rol oynamıştır. Anadolu'nun her taratma dağılarak yerli halkla, akın akın yeni yurda gelen Türkler arasında barışı Yunus Emre gibi dervişler sağlamıştır. Önce gönülleri kazanan Yunus Emre ve diğer erenler Anadolu'da huzur ve sükunun süratle sağlanmasında en ö-nemli hizmetleri yapmışlardır.

Yunus Emre bir gönül adamıdır. Esasında tasavvuf, gönül (kalp) merkezli bir hayattır. Bu sebeple gönül oldukça büyük bir öneme sahiptir.

Allah aşkı insanların gönlünde doğup gelişen bir manevî bağlılıktır. Halbuki beşeri aşkta göz en önemli rolü oynar. İlahî aşk tamamen inanmaya (imana) bağlıdır. Ve insanoğlunun gönlü bu güzelliğe sahne olduğu için kıymetlidir.

432 Vasfi Mahir Kocatürk, Tekte Şiiri Antolojisi, Buluş Kitabeyi, Ankara 1956, s. 10-12.

383

Gönül, şerefli bir varlık olan insanın manevî yönünü sembolize eder. Gönül tasavvufta "tevazu, Allah ile dost olunan yer, nefsin hükmedemediği kale, bütün iyiliklerin toplandığı manevî mekan" olarak da zikredilmektedir.



Aşağıdaki parçada da Yunus Emre söze "Bir kez gönül yıkün ise" diye başlıyor. Çünkü gönül yıkmanın ne büyük bir talan olduğunu gönül eri bilir. Gönül eri, inanan kişi gönül yıkmaz. Şayet gönül yıknuşsa o kıldığı namazda da samimi değildir. O, "gönül erP'ni şu şiirinde daha açık bir dille ifade ediyor:

Gönül çalabın tahtı, Çalab gönüle baktı.

îki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.

Bir Kez Gönül Yıktın ise

Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil

Hani erenler geldi geçti bunlar yurdu kaldı göçtü Pervaz urup Hakk'a uçtu hüma kuşudur kaz değil

Yol oldur ki doğru vara göz oldur ki Hakk'ı göre Er oldur alçaktan dura yüceden bakan göz değil

Doğru yola gittin ise er eteğin tuttun ise Bir hayır da ettin ise birine bindir az değil

Yunus bu sözleri çatar sanki balı yağa katar Halka meta'lann satar yükü cevherdir tuz değil433

Yunus Emre

Piştik Elhamdülillah

Hak'tan gelen şerbeti içtik elhamdülillah Sol kudret denizim geçtik elhamdülillah

Sol karşıki dağları meşeleri bağları Sağlık safalık ile aştık elhamdülillah

Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk Birbirimize eş olduk uçtuk elhamdülillah

Vardığımız illere sol sofa gönüllere Halka Tapduk manasın saçtık elhamdülillah

<3a Güzel, A. Mutasavvıf Yunus Emre, Kılıç Yayınları, Ankara 1992.

384


Beri gel barışçılım yad isen bilişelim Atımız eterlendi eştik elhamdilillöh

indik Rum 'u kışladık çok hayr ü şer işledik Üş bahar geldi geri göçtük elhamdilillah

Derildik pınar olduk irkildik ırmak olduk Aktık denize dolduk taştık elhamdülillah

Tapduk'un tapusunda kul olduk kapusunda Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdülillah

Ben Gelmedim Dava için

Benim bunda kararım yok ben gine gitmeğe geldim Bezirganım metaim çok alana satmağa geldim

Ben gelmedim dava için benim işim sevi için Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmağa geldim

Dost esrüğü deliliğin aşıkları bilir neliğin Değşürüben yetmeğe geldim birliğe yetmeğe geldim

O padişah ben kuluyum dost bahçesi bülbülüyüm Ol hocamın bahçesinde şad olup ölmeğe geldim

Bunda bilişmeyen canlara anda bilişemez onlar Bilüşüben ben dost ile halim arz etmeğe geldim

Yunus eydür aşık oldum maşuka derdinden öldüm Gerçek erin kapısında ömrüm hare etmeğe geldim 434

5. NASREDDtN HOCA

Sivrihisar'ın Horto köyünde doğduğu tahmin edilmektedir. Ünlü mutasavvuf Seyyid Mahmud Hayrani'ye bağlanarak Akşehir'e yerleşmiş ve ömrünü burada tamamlamıştır.

Hayatı hakkında geniş bir bilgiye sahip değiliz. Fıkralanna dayanarak bazı ipuçları elde edilmiştir.

385

Hoca daha çok manevî bir şahsiyet olarak tanınmaktadır. Türk balkının gönlünde her kılığa giren, her çıkmaza bir çözüm bulan, darda kalanı bir sözle rahatlatan, kendini bilmezleri bir sözle susturan bir şahsiyet olarak yaşamaktadır. Fıkralannda onu çeşitli mesleklerde ve farklı mekanlarda görmekteyiz. bazen evli, bazen dul; bazen dört çocuklu, bazen çocuksuz, bazen iki evli, kimi zaman geçim sıkıntısı çeken, kimi zaman pazarcılık yapan, ama her zaman adaletli, hazırcevap, neşeli ve insanları seven hoşgörülü bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun her fikrası, toplumdaki bozuklukların düzeltilmesi için verilen mesajlardır.



Hocanın birçok fikrası, batı dillerine de tercüme edilmiştir. Ünü iskandinav Ülkelerinden, Hindistan'a kadar yayılmış olan hocamız, Mevlana ve Yunus Emre gibi bütün insanlığın sevgilisi haline gelmiştir. Ama hangi ülkede olursa olsun, olayları ve insanları değerlendirmesiyle, giyim kuşamı, eşeği ve sakalıyla, tipik bir Anadoluludur.

Nasreddin Hoca, XIII. yüzyılda Anadolu'da yaşamıştır. Bu asırdan gü-nümüze kadar halk felsefesinin ve halk mizahinin sembolü olmuştur. Hoca, içinden çıkılması zor durumlarda, cevaplanması mümkün olmayan bir soru karşısında, insanların gönlünü kırmadan verdiği cevaplarla ve meselelere getirdiği pratik çözümlerle Türk insanın zekasını da temsil etmektedir.

Nasreddin Hoca, hazırcevap, zeki ileri görüşlü ve cesur bir din adamıdır. Yobazlığa ve taasuba karşıdır. Cehaletin karşısındadır. Eşeğiyle de Anadolu balkının yaşantısını sembolize etmektedir. Yalnız hoca'nın bir meyhane güldürücüsü olmadığım, onun ince ifadeleriyle "dinî-ahlakî kültürel mesajlar vererek " aydın bir hoca tipi" olduğunu da unutmamak gerekir.

Bütün fıkraların Hoca'ya ait olduğu söylenemez. Fıkraların pekçoğu Türk halkına aittir. Ancak hocayı çok iyi tanıyan Türk insanı kendi sözünü de Hoca'ya atfederek söylemiş ve böylece Hoca Türk balkının mizahî anlayışım simgeleyen bir şahsiyet haline gelmiştir. Fıkra, ders vermek, düşündürmek veya güldürmek amacıyla anlatılan çoğu yaşanmış kısa olayların dile getirildiği hikayelerdir. Zira bu fıkra, Dîvanü Lügati't Türk'te "kug" kelimesiyle izah edilmiştir. Bu durum, XII. yüzyıl öncesinde de Türk balkının fıkrayı tanıdığım ve anlattığım göstermektedir. Daha sonraki yıllarda fıkra kavramı hikaye, kıssa, nükte, mizah, latife kelimeleriyle karşılanmaktaydı.

Fıkraların gücü sürprizlerden, pratik ve zekice bir çözümden, hazır ce-vaplıktan ve bilhassa komiklik özelliğinden kaynaklanmaktadır. Edebiyatı-mızda fıkralarıyla tanınan şahsiyetlerin ve tiplerin hepsi de bu özellikleri bünyesinde bulundurmaktadır. Nasreddin Hoca'dan başka; incili Çavuş, Bekri Mustafa, Bektaşî, Karadenizli, Kayserili, Çorumlu'\am da fıkraları vardır, fakat hocamıza bugüne kadar hiçbir grup veya kişi erişememiştir.

Şimdi onun fıkalanndan birkaç örnek vermeye çahşalım:

386

Fıkra


Hoca'ya sormuşlar:

-Cenaze götürürken lobutun önünde mi yürümeli, ardında mı, sağında mı gitmek daha sevap, solunda mı?

Cevap vermiş:

-İçinde gitmeyin de neresinde giderseniz gidin. Fıkra

Adamın biri. Hoca 'ya gelir, hasmından şikayet eder, derdim uzun uzun anlatır. Hakkım yok mu amma hocam der. Hoca, hakkın var komşucuğum, hakkın var der. O gider hasmı gelir. O da dert yanar, sonunda hakkım yok mu der. Hoca ona da hakkın var der, yerden göğe kadar hakkın var.

O da gidince kansı, efendi der, biri geldi anlattı hakkın var dedin. O gitti, öbürü geldi, ona da hakkın var dedin. Bu ne biçim iş? Elbette bunların bîri haklı, öbürü haksız-

Hoca, karışma, senin de hakkın var karıcığım der, senin de hakkın var435

Fıkra


Bir gün camide vaaz için kürsüye çıkmıştı:

-Ey inanan ve iman edenler!.. Şimdi size ne anlatacağım, bitirmişiniz? dedi. Cemaat, ciddî cevap verdi:

-Hayır, bilmiyoruz—Hoca, şöyle bir toparlandı:

-Öyleyse ne diye toplandınız?

diyerek kürsüden indi. Ertesi gün, tekrar çıktı. Bu sefer, cemaat hazırlıklıydı. Aynı somya, hep bir ağızdan:

-Biliyoruz. dediler. Hoca gülümsedi:

-O halde mesele yok... Madem ki, ne söyleyeceğim! biliyorsunuz, tekrara ne lüzum var?

Yine kürsüden indi. Üçüncü gün, cemaat, aralannda sözleşti: "Kimimiz biliyoruz, kimimiz bilmiyoruz— " diye cevap vereceklerdi.

Hoca, namazdan sonra, kürsüye çıktı, sorusunu tekrarladı. Cevap ha-zırdı:

-Kimimiz biliyoruz, kimimiz bilmiyoruz— Hoca güldü:

-O halde bilenler, bilmeyenlere öğretsin!...

387


6. ABDAL MUSA

XIV. yüzyılda Orta Asya (Buhara veya Horasan)'danYesevî dervişi ola-rak gelen daha sonra Hacı Bektaş'a intisap eden Türk veBsi. Hayatı hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Bilinenler de menkabelere kanşımşür.

Kaygusuz Abdal'ın Abdal Musa'nın dervişi olduğu, Kaygusuz'un baba-sı olan Teke ili beyinin Abdal Musa'yı sevmediği hatta öldürtmek istediği rivayet edilir.

Elmalı'nın güneyinde bugün Tekke köyü olarak adlandırılan yerde adına kurulan Tekke zamanla Bektaşîliğin merkezi haline gelmiştir.

Aşık Paşazade'ye göre Abdal Musa, Orhan Gazi dönemindeki savaşlara katıldı, bir Yeniçeriden aldığı börkle menüeketine döndü.

Evliya Çelebiye göre Abdal Musa, Yesevî dervişlerindendir ve Hacı Bektaş ile birlikte Anadolu'ya gelmiştir.

Bugün Elmalı'daki türbesine ilave olarak Bursa'da da ona ait olduğu söylenen bir makam bulunmaktadır. O'nün en önemli eseri yetiştirdiği yüzlerce öğrenci ve onlara verdiği Nasihatnamesi'dir. Şimdi onu metin halinden aynen venneye çalışalım:

Nasihatname

"Evvel sırrum kavı sakla, çok söyleme. Muîn ol. Gavgalu yirden kaç. Bilmedügün kişiye mukarin olma. Düşmanlığı sebkat etmiş kişi ile dost olma. Bir kimsenün musîbetine gülme. Senden ulu kimesne ile mücadele itme. Müstakim ol. Mustbete sabr eyle. Evvel fikr idüp ba 'dehu söyle. Her gılman ve avretlere söyleme, îbadete ve male güvenme. Halîm ve selîm ol. Münkire gönül virme, evliyaullahun kelamı-nı münkire söyleme. Dünyaya meyil virme. Bir kimesneye bir şey içün dervişlik satma. Zahir padişahım karîb olma. Bî-maslahat vezîr ve rical kapusina varma. Bana eyü disünler diyü sofîlik satma. Düsmanına yüz virme. Her bulddığına şükr it... Elden gelür ise yolunuz, yimek yime. Pîr-i danişi Hak kanndaşun bilgör. Evliyaullahdan ve mürşidden ayrılma. Hak dîvanından ayrılma. Ahde vefa it. Vakti zayi itme. Resülullah ve Ali Evladına can u dilden muhibb ve mahabbet ol-maya daima salat ile yad eyle. ehlullah ile mahabbet iderken eyvallah kerem buyurdinuz diyü daima niyaz eyle. Muhammed Ali düşmanları olan kafir ve münkirler ile mahabbet itme, zira dost danlur. Zahir i-mamlara, muhîn olanlara eyüdür dime. Kendüne ziynet virme, gönlüne ziynet vır kallaş, pîrsüz ademler ile yoldaş olma, zira yol, erkan bozilur. Yavuz olma, zîra yigirmi dört saatde bin devre girersin. Devirlerün kankısında bulunur isen ol sıfatla haşr olursun. Ve's-sel&m"436 demektedir.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin