Türk Musikîsi Tarihi



Yüklə 0,84 Mb.
səhifə18/22
tarix31.10.2017
ölçüsü0,84 Mb.
#23591
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   22

• Dr. Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 127.

• Vural Sözer, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, s. 187.

TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ / 185

Henüz Cumhuriyet ilân edilmeden iki ay önce, askerlik hizmetini yapmak üzere sınavla Muzika-i Hümayûn'a girdi. Teğmen olarak göreve başladıktan iki ay sonra, bütün saray kadroları geçersiz sayıldığından, kadrosu ile birlikte Ankara'ya nakledilerek iki yıl süre ile "Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti"nde çalıştı. 1926'da kendi isteği ile bu görevinden ayrılarak İstanbul'a yerleşti ve serbest olarak çalışmaya başladı. Bu yıllarda ünü oldukça yaygınlaştığı halde ciddi bir eğitimden geçmeyi ve metodik çalışmayı düşündüğü için, 1927 yılında Paris'e giden sanatkâr, Paris Konservatuarının ünlü hocalarından şan, piyano ve solfej dersleri aldı, 1928 yılında geri döndü.

1942 yılında Belediye Konservatuarı "İcra Heyeti"ne girdi. Kişisel nedenlerle bir yıl sonra istifa ederek ayrıldı. 1953 de İstanbul Radyosunda müşavirlik yaptı. Aynı yıl Konservatuarın "İcra Heyeti" başkanlığına getirildi ve burada 16 yıl çalıştı. Son görevi İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikîsi Konservatuarı repertuar öğretmenliği idi.

MUSİKÎ ÖĞRENİMİ:

İlkokul sıralarında sesinin güzelliği ile dikkati çekmiş, ilk musikî derslerini amatör bir musikişinas olan babasından almıştı. 1915 yılında "Darü'l -Feyz-i Musikî"ye girdi. Burada birçok hocanın yanı sıra özellikle Edhem Nuri Bey'den çok yararlandı ve bu hocasından kırk kadar fasıl öğrendi. Evlerinde de zaman zaman Hoca Ziya Bey'in katıldığı musikî toplantıları yapılır ve kendisi de sesi ile iştirak ederdi.

Babasının arkadaşı olan Rauf Yekta Bey'in aracılığı ile Zekâi Dede Efendi'nin oğlu Ahmet Efendi'den dört yıl süre ile ders aldı. Geleneksel ses icramızın özelliklerini Bestenigâr Ziya Beyden öğrendi. Ayrıca o dönemin ünlü hanendesi olan Ziya Bey ile Hüsameddin Beyden çok yararlandı. Ali Rıza Avni ile yaptığı röportajda okuyuş üslûbunu bu iki kişiden aldığını ifade etmiştir. Ayrıca zamanının büyük ustalarının hemen hepsinden ders alarak bilgi dağarcığını genişletmiştir.

İCRÂKÂRLIĞI:

Olağanüstü bir ses fiziğine sahip olan Münir Nureddin'in en çarpıcı özelliği, eski okuyuş üslûbu ile yeni anlayışı birleştirerek ortaya yepyeni ve soylu bir icra tekniğini koymuş olmasıdır.

Daha o yıllarda musikîmizin her türünün, her formunun bütün inceliklerini sabırla inceleyecek, hepsini en iyi bilenlerden öğrenmiş olarak birini diğerine karıştırmadan her türün gereklerini yerine getirecek bir sanatkâr olacağını müjdelemişti. Şarkıyı sarfa, kâr'ı kâr olarak, türküyü türkü gibi icra etti. Münir Nureddin'i üstatlık derecesine yüksel-

186 / TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ

ten de zaten bu özelliğidir. Eserlerin asıl yapısına dokunmadan, yorumlama ve nüans etmekten ileri gelen ufak tefek değişiklikler yapmıştır. Ancak bütün bunlarda kesinlikle zevksizliğe kaçmamıştır. Pest ve tiz perdelere aynı derecede halcim olan ve üç oktava yaldaşan sesini, uzun bir sanat hayatı boyunca ustalıkla kullanmış, bir ses sanatkârı olarak sesine zarar verebilecek her türlü etkenden kaçınmış ve ses sağlığına titizlikle dikkat etmiştir. Bu sebepledir ki, son yıllarına kadar icrâkârlığını başarı ile sürdürmüştür.

Peyami Safa, onun için özetle şunları söylüyor: "...Bu sanatkârımız, konserlerde frak giyen ve ayakta şarkı söyleyen ilk ses sanatkârımızdır. Getirdiği bu medeni üslûp ve kıyafet, yaptığı bu aksesuar inkılâbı meyhane derbederliği ¦cinde bütün kılık ve eda haysiyetini kaybeden Türk musikîsinin sürvisansında m büyük rolü oynamıştır."

BESTEKÂRLIĞI:

Bestekârlığa 1920 yılında Tevfik Fikret'in "Bu bir teranedir" şiirine /aptığı bir beste ile başladı. İkinci olarak "Sensiz ey şuh" güfteli şarkısını besteledi. Bu iki eserden sonra yirmi yıl süre ile beste çalışması yapmadı. Asıl beste çalışmaları 1940-194l'li yıllardan sonra başlar. Eserlerine çoğunlukla Yahya Kemal Beyatlı'nın şiirlerini seçmiş, Nedim ve Fuzûli gibi divan şairlerinin şiirlerini de kullanmış olduğu görülür. Değişik formda eserlerden olmak üzere 150'den fazla eser bestelemiştir. Dinî musikî eserleri de vardır. Büyük formlarda bestelediği eserlerde musikîmizin geleneksel kurallarına bağlı kalmış, bir bölüm eserlerinde ise günümüzün musikî anlayışına cevap verebilecek şekilde bazı yenilikler getirmek istemiştir. Eserlerinin arasında "Atatürk'e Ağıt" ve "Mehter Marşı" gibi eserleri ayrı bir değer taşır. Film musildsi ile de meşgul olmuştur. (213)

Eserlerinden bir kısmı şunlardır: (214)

Sevda ile dinlendi bu son şarkı sesinle, Kalamış, Sensiz ey şuh gözlerim avare ağlıyor, Durmadan aylar geçer yıllar geçer gelmez sesin, Çepçevre bahar içinde bir yer gördük, Yar senden kalınca ayrı, Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç, Bilmem bu gönülle ben nasıl yaşayacağım, Aşığa Bağdat sorulmaz, Otomobil uçar gider, Bu hülyalar diyarında, Sevgi dillerde yara.

3- Dr. Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 128-129-130.

4- Vural Sözer, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, s. 381.

TÜRK MUSİKÎSİ TARİHİ / 187

Haydar Tatliyay

(1890-1963)

Serez'de doğdu. Mehmet Efendi'nin oğludur. Bestekâr ve Udî Dra-malı Hasan amcasının torunudur. Babası o yörelerin iyi klarnet çalanla-rındandı. Annesi de güzel keman çalışı ile çevresinde tanınmıştı. Haydar Tatlıyay delikanlılık yaşına kadar bu ortamda yetişti ve ilk keman derslerini annesinden aldı. Dramalı Hasan ile birlikte piyasada çalışmaya başladı.

Askerlik hizmetinden sonra Mısır'a gitti. Çok maceralı bir hayat süren Tatlıyay birçok evlilikten sonra 1948 yılında Makbule Hanımla evlendi. Eserlerini ve hayat hikâyesini bir araya toplayan Makbule Tatlıyay bu kitabı 1965 yılında bastırdı.

Haydar Tatlıyay pratik yoldan yetişen, sazına hakim ve üstün bir müzikalite ile çalan bir sanatkârdı. Mesut Cemil: "Bu adama dikkat ediniz! Bu, sıradan bir adam değil, bir virtüözdür" derdi. Bestekârlılda da uğraşmış, pek çok oyun havası, saz eseri ve bazı güzel şarkılar bestelemiştir. (215)

Recep Hayri Yenigün

(1893-1979)

1893 yılında İstanbul'da doğdu. Babasının işi dolayısıyla çocuk yaşında iken İran'a gitti. İki buçuk yıl kaldığı bu ülkede, musikişinas ve edebiyatçılardan olan Gulâm Rıza Han ve Arif ile tanışarak İran musikî ve edebiyatını inceledi. Sonra Rusya üzerinden Avrupa'ya geçti. Burada Batı musikîsini yakından ince-ıledi ve derinleştirdi. I. Dünya Savaşı başlayınca ülkesine döndü. Yedeksubay olarak Makedonya ve Filistin cephelerinde savaştı. Filistin cephesinde çarpışırken

Dr. Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 137.

188/TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ

İngilizlere esir düştü ve Mısır'daki ünlü "Zakazik" kampına gönderildi Barıştan sonra serbest bırakıldığı halde, 5-6 ay daha Kahire'de kalarak Arap Musikîsi hakkında bilgi edindi.

İlk musikî derslerine Rüştiye'de okurken, okulun öğretmenlerinden olan Selahaddin Bey'den başladı. Selahaddin Bey Zekâi Dede'nin seçkin çıraklarındandı. Bu nedenle üç yıllık ders süresi boyunca klâsik besteleri, saz eserleri, solfej, nota ve marşlar öğrendi. 14 yaşında iken Aris Sa-hinyan'dan aldığı keman çalışmalarını Kemanî Memduh'un pratik dersleriyle ilerletti, izmir'de görevli iken Rakım Elkutlu'yu tanıdı ve İzmir Musikî Cemiyetinde görev aldı. Ankara'da Cevdet Çağla'nın kurduğu Ankara Musikî Derneğinde solfej okuttu. Çok öğrenci yetiştirdi.

Türk Musikîsi Tarihi ile ilgili incelemeleriyle, musikîmiz aleyhinde yayın yapanlara karşı savunmasıyla tanındı. Bazı dergilerde yayıncılık yaptı. Iran müziği ile ilgili müzikolojik bir etüt hazırladı.

Çok yönlü, bilgili, genel kültürü geniş olan bu değerli insan, bestekâr olarak da verimli oldu. Günümüze iki saz semaisi, bir aksak semai, bazı fantezi eserleriyle 150 kadar şarkısı kalmıştır. Pek çok eseri plâklara okunmuştur. <216)

İsmail Hakki Nebîloğlu

(1893 -1965)

İstanbul'da doğmuştur. Hukuk mektebini bitirdikten sonra uzun zaman öğretmenlik yapmıştır. İlk müzik terbiye ve derslerini annesinden ud öğrenerek almıştır. 12 yaşından sonra kendi kendini yetiştirerek Türk müziğinin bütün inceliklerini kavramıştır. Bilinen bir hocası yoktur. Udî Afet Efendi'den sadece üç defa ders almış.Tanburi Cemil, Giriftzen Asım, Üsküdarlı Ziya, Lavtacı Lütfi ve Muallim İsmail Hakkı Beylerden faydalanmıştır. Askerlik yaptığı sırada bir kaza sebebiyle gözlerini kaybetmiştir.

İlk eseri, "Rüzgâr uyumuş ay dalıyor" ve "Beklerim her gün bu sahillerde" en sevilen şarkılarıdır. (217)

Kemal Batanay

(1893 -1981)

Kemal Batanay 1893 yılında İstanbul Fatih'de doğdu. İlk ve orta tahsilini tamamladıktan sonra bir müddet medrese derslerine devam etti, sonra İlahiyat Fakültesine kaydolarak bir yıl kadar okudu. Bu sırada Çanakkale Savaşlarına katıldı. Cephede hafızlık ve müezzinlik ediyordu. Savaş bittikten sonra İstanbul Ticaret Odasında çalıştı. 1971-1974 yılları arasında "Kubbealtı Enstitüsünde" repertuar dersleri verdi.(218)

2J°- Dr. Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 139. ~ j/• Dr. Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 139. ^-1°- Dr. Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 141.

TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ / 189

İlk gençlik yıllarında hıfzını tamamlayan Kemal Batanay, dinî kültürü yüksek bir kimseydi. Hat çalışmalarına da bu yıllarda başladı. İlk hat hocası Hasan Efendidir. Ayrıca şiir ile de uğraşırdı.

Musikîdeki ilk hocası Şeyh Cemal Efendidir. Sonraları Galata Mev-levîhanesi neyzen basısı Neyzen Emin Efendi (Yazıcı), Rauf Yekta Bey, Ahmet Irsoy'dan dinî, dindışı musikî ile usûl, makam ve nota dersleri aldı. Özellikle Rauf Yekta Bey'den 16 yıllık bir süre içinde musikîmizin inceliklerini ve nazariyatını öğrenmeye çalıştı. Ahmet Avni Konuk, Suphi Ezgi ve H. S. Arel'den faydalandı. Tanbur hocası Kadı Fuad Efendi, Refik Fersan ve Ömer Beydir.

Nikriz Makamından 1 Mevlevî âyini, yine aynı makamdan sözleri Farsça olan Na't-ı Mevlânâ, mevlid, 1 Ağır semai, 27 şarkı, 5 ilahi, 3 peşrev, 5 saz semaisi, 3 beste, 1 yürük semai ve 1 türkü bilinmektedir. Günümüzün ünlü yaylı tanbur sanatçısı Ercüment Batanay Kemal Batanay'm oğludur. <2'9)

Dramali Hasan (Hasan güler)

(1896-1984)

Hasan Güler 1896'da Drama'da doğdu. Haydar Tatlıyay'ın yakın akrabasıdır. Musikî çalışmalarına çocukluğunda ud çalarak başladı. Musikînin nazari yönlerini kendi kendine öğrendi. Haydar Tatlıyay ve başka gruplarla Mısır, Yunanistan, Romanya ve Suriye'de konserler verdi. Teknik bir saz sanatkârı olmamakla birlikte popüler olmuş, piyasada çok tutulmuştur.

İlk beste çalışmalarına kantoya benzer eserler bestelemekle başladı. Bundan sonra piyasa zevkine uygun eserler besteledi. Bazı eserleri çok beğenilmiştir. Çoğu plâklara okunan eserlerinin sayısı 70' i bulur.

Yesarî Asim Arsoy

(1900- 1992)

Yesâri Asım Arsoy, 1900 yılında Drama'da doğdu. Asım Bey sol elini kullandığı için "Yesâri" sıfatını almıştır.

İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra ailesiyle önce İstanbul'a, sonra 19I7'de Adapazarı'na yerleştiler. 1920 yılında bir müddet Antalya vapur işletmesinde çalıştıktan sonra aynı tarihte ailesi ile beraber İstanbul'a döndü. Bu arada İzmit ve İstanbul'da çeşitli işlerde çalıştıktan sonra en sonunda kendisini tamamen musikîye verdi. 1954 yılında kısa bir süre için İstanbul Radyosunda da çalışmışta______________________J

""¦ Dr. Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 140.

190 / TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ

Sesi güzel olduğu için çocukluk yıllarında mahallesinin camiinde ezan okurdu. Çok dindar olan babasının "hafız" olması için yaptığı baskılara rağmen hafız olmadı. Musild çalışmalarına Adapazarı'nda başladı. Önceleri bağlama çalarken sonra bunu bırakıp ud çalmayı denedi. Ciddi müzik çalışmalarında ilk hocaları Recai Bey ile Hikmet Beydir.

İzmit'de çalıştığı yıllarda orada görevli bulunan Fehmi Tokay ile Zeki Arif Ataergin'i tanıdı ve onların musikî bilgilerinden istifade etti.

Bestekârlığa 1930 yıllarında başladı. Bugün bilinen eserlerinin sayısı 250 civarındadır. Kendisine özgü bir sanat ve zevk anlayışı ile beste yapmıştır. Plâklara en çok eseri okunan sanatkârlar arasındadır. Ayrıca kendisi de ud çalarak veya başka sazların eşliğinde hayli plâk doldurmuştur. Aynı zamanda şiirle de uğraşan Arsoy, eserlerinin çoğunun sözlerini kendisi yazmıştır. (22°) 1992 yılında vefat etmiştir.

Eserlerinden bazıları şunlardır:(221) Bu mevsim geçmeden, bu âlem bitmeden, Yeniköy'de bir kız gördüm adı sarı zambakmış, Fariğ olmam meşrebi rin-daneden, Sazlar çalınır çamlıcanın bahçelerinde, Perişan saçların aşkımın bağıdır, Yâr saçları lüle lüle, Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır, Biz Heybeli-'de her gece mehtaba çıkardık, Omrümce o saf aşkını kalbimdeyaşatsam, Ayn düştüm sevdiğimden dünya bana dar oldu.

Cevdet Çağla

(1900-1988)

Ahmet Cevdet Çağla 1900 yılında İstanbul Acıbadem'de doğdu. Küçük yaşta keman çalarak müziğe başlamış, 1. Dünya Savaşı yıllarında Almanya'da tahsilde bulunduğu sırada Batı Müziğini inceleme ve bu musikîden faydalanma imkânını elde etti.

1926 yılında hizmete giren ilk İstanbul radyosunda çalıştıktan sonra 1938'de Ankara radyosuna geçti. 1950'ye kadar bu hizmetini sürdürdü. Fehmi Tokay ve diğer tanınmış müzisyenlerle, "Ankara Türk Musikîsi Derne ği"ni kurdu ve müziğimizin yaygınlaşmasında büyük katkılar sağlad 1950 yılında tekrar İstanbul'a dönen sanatçı 1965 yılında Mesut Cen Bey ile Bağdat Konservatuarına keman hocası olarak gidişine kadar 1 tanbul Radyosunda altı yıl müzik yayınları şefliği yaptı. Pek çok sana kâra plâklarda eşlik etti.

220' rjr Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 143. 221 • Vural Sözer, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, s. 26.

TÜRK MUSİKÎSİ TARİHİ/ 191

XX. yüzyıl Türk musikîsinin en dikkate değer bestekârıdır. Klâsik geleneklere bağlı olmakla beraber eserlerinde zevkli, yadırganmayan bazı yeniliklerde uygulamıştır. 100 kadar eseri bilinmektedir. Keman çalı-şındaki üslûpla ayrıca büyük bir şöhret kazanmıştır.(222)

Sevilen eserlerinden bazıları şunlardır:(223)

Gül açar, bülbül öter yaz geçer; Şu göğsüm yırtılıp baksan, dikenler aynı güldendir; Seni coşkun suların koynuna mehtap alamaz; Iftirakınla efendim bende takat kalmadı; Bir dert gibi akşam suların koynuna indi; Sazın gibi al sineme vur, kalbini inlet;

Yorgo Bacanos

(1900-1977)

Udî ve bestekâr. Türk musikîsi tarihinde gayrimüslim musikişinaslar arasında en önde gelenlerden biri olan Yorgo Bacanos, İstanbul Rum cemaati içinde birçok ferdinin musikîyle uğraşmasıyla ünlü bir aile ortamında, müziğin içinde doğdu. Babası lavtacı Haralambos, ağabeyi Kemençeci Aleko, dayısı Kemençeci Anastas, amca oğlu ise Kemençeci Sotiri'dir.

Birçok ünlü müzisyen gibi musikî aşkıyla öğrenimini yarım bırakanlardandır. Saint-Benoit Lise-sindeki tahsilinden vazgeçip babasından aldığı lavta dersleriyle musikîye başladı. Aynı sıralarda Büyük Sinanyan adlı piyanistten Batı musikîsi tekniğinde piyano öğrendi. yaşantısında loşa süre içinde haklı bir şöhret kazandı.

1928 yılında ağabeyi Aleko, Kanunî Ahmet Yatman, Hafız Kemal ve Hafız Sadeddin Kaynak ile beraber Almanya'ya giderek Berlin'de plaklar doldurdu. 1928'de(224) Kemani Sadi Işılay ve Kemençeci Aleko Bacanos'la birlikte gittiği Paris'te Işılay'ın karısı Denizkızı Eftalya'ya eşlik etti. Kendisinden sonraki udilere kılavuz olma niteliği de taşıyan taksimlerini ihtiva eden plaklarının bu döneme ait olduğu bilinmektedir.

1946 yılında radyonun yanısıra İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Musikîsi İcra Heyetinde de çalışmaya başlayan Bacanos, bu kurumda Nevzat Atlığ ve Münir Nureddin Selçuk dönemlerini de içine almak üzere uzun yıllar ud çaldı. Şan Sinemasında iki haftada bir Pazar günleri halka açık olarak verilen ve radyodan da naklen yayınlanan bu konserlerde, yalnızca yapacağı bir taksimi görerek dinleyebilmek için o

™- Dr. Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 144.

~~- Vural Sözer, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, s. 91.

^4- Biofarma İlaç Sanayii Ltd Şti. 1997, Türk Musikîsi Bestekârları takvimi.

192 / TÜRK MUSİKÎSİ TARİHİ

günlerin ulaşım şartlarında, Ankara izmir gibi çeşitli şehirlerden müzikseverlerin İstanbul'a geldiği bilinmektedir. Bugün dahi ud sazının kullanıldığı bütün ülkelerin musikîcileri için Yorgo'nun herhangi bir taksim kaydını arşivinde bulundurmak bir ayrıcalık sayılmakta, Bacanos, bu müzisyenlerin en çok incelediği ustaların başında gelmektedir. Bu ba-

Vvm&an \send\s\n\ \\\ç £öra\em\ş, yetVv Ne y &Wnc\ yüzkıce. cvgtencisi bu-

\\H\n\aktadw.

Mesut Cemil (Tel)

(1902 -1963)

Mesut Ekrem Cemil, 1902 yılında İstanbul'un Çağaloğlu semtinde doğdu. Dahî sanatkâr Tanbu-rî Cemil Bey'in oğludur. Okul çağına gelinceye kadar babasının sanat atmosferi içerisinde büyüdü; evlerine gelen ünlü sanatkârları tanıdı. İlkokul çağma gelince, babası okumasına karşı çıkmış, edep ve terbiye yeri olarak kabul ettiği Mevlevîlik tarikatına girip bir Mevlevi dervişi olmasını ya da bir sanat öğrenmesini istemişti. Uzun tartışmalardan sonra ilkokula başladı. Okula başladıktan sonra oğlunun dersleri ile ilgilenen Cemil Bey, genel kültürünün ilerlemesi için çalışmalar yaptırdı. Fransızca öğretmeye çalıştı. Orta öğrenimini tamamladıktan sonra 1920 yılında "Hukuk Mektebi"ne başladı ise de, Şerif Muhiddin Targan ve hocası H. S. Arel'in tavsiyesi ile yarıda bırakarak musikî öğrenimi için Berlin'e gitti. Burada Stern Konservatuarı ve Müzik Akademisinde okudu. Bu sıralarda Almanya'da bulunan Mahmut Ragıp Gazimihal'i tanıdı ve müzikolojiye yöneldi. O dönemin ünlü Batılı sanatçılarıyla tanıştı. Akademinin hocası olan Hugo Becker'in öğrencisi oldu.

Henüz öğrenimini tamamlayamadan 1924 yılında İstanbul'a döndü. 1925 yılında Darülelhan'a tanbur öğretmeni olarak atandı. Aynı zamanda solfej ve nazariyat okutuyordu. Yarım kalan öğrenimini tamamlamak için Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Bu arada Batı musikîsine de aynı sevide çalışıyordu. İlk İstanbul Radyosu yayın hayatına başlayınca burada yayın şefi, spiker, baş spiker, kadrolu sanatkâr ve idareci olarak kapanmcaya kadar çalıştı. 1938 yılında Ankara Radyosu açılınca, burada Türk Musikîsi yayın şefi olarak görev yaptı. Türk ve Batı musikîleri idari açıdan birleştirilince "Müzik Yayınları Şefi" oldu. 1940'da Ankara ve Türkiye Radyoları müdürlüğüne getirildi. 1951 yılında radyo müdürü olarak İstanbul'a atandı. Bu sıralarda İstanbul Konservatuarında folklor hocalığı yaptı.

TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ / 193

Ankara'da bulunduğu yıllarda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini bitirdi. Bir eğitimci olarak çeşitli okullarda görev yaptı. 1938 yılında Gazi Eğitim Enstitüsünde viyolonsel, 1944'de Ankara Devlet Konservatuarında yüksek kompozisyon sınıfına Klâsik Türk Musikîsi Tarihi dersleri verdi. 1948 yılında yine aynı okulun viyolonsel öğretmenliğine getirildi. 1959 yılında Türldye radyoları baş müşaviri oldu ve bu görevde iken emekliye ayrıldı. Emeldi olduktan sonra da saz sanatkârı, öğretmen ve koro şefi olarak hizmet etti.

Mesut Cemil Bey, dış gezilere de katıldı; "Doğu Musikîler Kongresi" için 1932 yılında Rauf Yekta Bey ile Kahire'ye gitti. 1935'te Viya-na'da konferanslar verdi. 1955'te Cevdet Çağla ile Irak Hükümetinin daveti üzerine Bağdat'a giderek, dört yıl süreyle "Güzel Sanatlar Enstitüsü Şark Musikîsi Bölümü" şefi ve profesörü olarak çalıştı. UNES-CO'nun 1960'ta Paris'te düzenlediği "Çağdaş Bestekârlar Festivalinde çalıştı. 1963 sonbaharında lösemi hastalığından dolayı vefat etti.

MUSİKÎ ÖĞRENİMİ VE MUSİKÎŞİNASLIĞI:

Musikî çalışmalarına 12 yaşında kemanla, Viyanalı Daniel Fitzin-ger'den ders alarak başladı. Batı musikîsi öğrenimi görmesine rağmen, doğduğundan beri içinde bulunduğu ortam ve kulak alışkanlığı onu Türk Musikîsine itiyordu.

Bestekâr Rahmi Bey ve Şemseddin Ziya Bey'in aracılığıyla babasının sanat çevresini tanıdı; Onun dostlarından ilgi ve yakınlık gördü. Bir yandan da Yenikapı Mevlevîhanesinin kudümzenbaşı olan Ahmet Irsoy ile neyzen başı Rauf Yekta Bey ile ilişki kurdu. Böylece bilgi ve musikî kültürünü günden güne zenginleştiriyor, her ustadan yararlanmanın yollarını arıyordu. Bu arada Galata Mevlevîhanesinde Neyzen Emin Efendi'yi tanıdı. Refik Talat Alpman'dan yararlandı. Dr. Suphi Ezgi'nin derslerine devam ederek klâsik tanbur icrasının teknik ve inceliklerini öğrendi.

0 dönemin isim yapmış sanatçılarından Şerif Abdülmecit'ten ve Kari Berger'den keman dersi aldı. Günün birinde Şerif Muhiddin Tar-gan'ı tanıyıp onun viyolonselini dinledikten sonra bu saza meftun olarak kemanı bıraktı. Almanya'ya gitme fikri bu sıralarda gelişmişti.

İCRÂKÂRLIĞI:

Mesut Cemil, tanbur, lavta, keman, viyolonsel, bağlama ve bağlamaya benzeyen halk çalgılarını ustalıkla kullanırdı. Kendisi umursa-mazmış gibi görünmesine rağmen onun asıl sazı hiç şüphesiz tanburdu.

Tanburu babası gibi değil, kendi sanat anlayışının kalıpları içinde kullanarak babasının bulunduğu zirveye yaklaşmıştır. Viyolonseli de Türk ve Batı müziğinde aynı ustalıkla kullanırdı.

194 / TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ

Mesut Cemil'in musikîmize en büyük hizmeti, bu sanatın icrasına getirdiği disiplin ve temiz icra tekniğidir. Saz ve söz musikîmizde yıllarca bunu titizlilde ve taviz vermeden uygulamış, eserlerin asıllarına sadık kalınmasını ve sürekliliğini sağlamıştır. Onun koro yönetimindeki başarısına kimse ulaşamamıştır.

Türk Halk Musikîsine de eğilerek ilk İstanbul Radyosunda bu sanat türümüzü halka tanıtmaya çalıştı. Halk türkülerimizi radyo mikrofonlarından anons eden ilk spikerimiz de Mesut Cemil Beydir. Özellikle 1938'den sonra Halk Müziğini uygulama aşamasına getirerek bu sahada çok büyük hizmet etmiştir.

BESTECİLİĞİ:

Mesut Cemil'i bir bestekâr olarak düşünmek doğru değildir. Taş plâklardaki taksimleri Münir Nureddin Selçuk'a eşlik ettiği kayıtlar, Nihavent saz semaisi, bir-iki sözlü eser, film musikîsi denemeleri çok da önemli değildir. Eğer bugün musikî sanatımızda bir yere varabilmişsek işte onun asıl eseri budur.(225)

Ruşen Ferİt Kam

(1902-1981)

İstanbul'da doğdu.Yüksek öğrenimini Edebiyat Fakültesinde tamamlayarak 1935 yılında mezun oldu. Daha öğrenim hayatı sürerken Darülelhan'a kemence öğretmeni oldu. 1926 yılında ilk İstanbul Radyosunda "Daimi Sanatkâr" kadrosuyla göreve başladı. Bu kadroda Mesut Cemil, Vecihe Daryal gibi sanatkârlar bulunuyordu. 1935 yılında buradan ayrıldı ve 1936 tarihine kadar Eskişehir Şeker Fabrikasında görev yaptı. Burada da Udî Nevres Beyle birlikte Münir Nureddin'in konserlerine katıldı. 1936 tarihinde edebiyat öğretmeni olarak Konya'ya gitti. 1938 yılında hizmete açılan şimdiki Ankara Radyosuna girdi. Bundan sonra Gazi Eğitim Enstitüsü, Ankara Gazi Lisesi Edebiyat Öğretmenliği, Devlet Konservatuarında edebiyat ve yüksek kompozisyon sınıfın "Örnekleri ile Türk Musikîsi" dersleri verdi. 1951-1953 tarihleri arasında Ankara Radyosu Müdürlüğü yaptı. 1967 tarihinde emekli oldu.

MUSİKÎ ÖĞRENİMİ:

Musikî çalışmalarına 14 yaşında iken İstanbul Sultanisinde okuduğu yıllarda bu okulun musikî öğretmeni Viyanalı Danyel Fitzinger'den keman dersleri alarak başladı. Tanburî Cemil Bey'in en başarılı öğrencilerinden Kadı Fuad Efendi'nin ve Tanburi Cemil Bey'in ısrarları ile

225. £)r Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi -Derleme- II. cilt s. 146.

TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ / 195

manı bırakarak kemençeye başladı ve ilk basit dersleri Mesut Cemil'den aldı. Hiç kimseden ders almadan sadece Tanburî Cemil Bey'in plâklarını dinleyerek yoğun bir çalışma ile Cemil Bey'in tekniğini kısa bir sürede kavradı. Aynı üslûba yakın bir mükemmellikte usta bir kemençeci oldu. Bu özelliği ile 21 yaşında iken Darülelhan'ın öğretmenleri arasına katıldı.

Mesut Cemil ile olan arkadaşlığı, Cemil Bey'in sanat halkası içinde bulunan ünlü musikişinaslarla tanışmasına aracı olmuştu. Bu ünlü kişilerle ilişki kurdu. Rauf Yekta Bey, Ahmet Irsoy Ali Rıfat Çağatay, Refik Talat Alpman, Karcığar Mazhar Bey, Üsküdarlı Ziya Bey, Neyzen Emin Yazıcı, İsmail Hakkı Bey ve nihayet Sadeddin Arel ve Suphi Ezgi'den repertuar, nazariyat ve usûl dersleri aldı. Mevlevîhanelere'de devam ederdi. Udî Nevres Bey'den saz eserleri ve üslûp öğrendi. Musa Süreyya Bey ile çalışmalar yaptı.


Yüklə 0,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin