Türk ressamları daha sonra yeni arayışlar içine girmiş ve sürrealist, naif Renkçi-Lekeci, Pop-sanat eğilimleri ortaya çıkmıştır



Yüklə 1,04 Mb.
səhifə14/18
tarix30.05.2018
ölçüsü1,04 Mb.
#52156
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

2. Toplumsal – Gerçekçi Ressamlar:

  1. Yeniler Grubu:


NURİ İYEM (1915- )

1915 yılında doğmuştur. 1929’da Gelenbevi Ortaokulu’na yazılan, ardından da Pertevniyal ve Vefa liselerinde okuyan Nuri İyem, resim sanatına küçük yaştan beri ilgi duymaktaydı. Lise öğrenimi sırasında zaman zaman merak duygusu ile gittiği akademide, Nazmi Ziya’nın özendirmesi sonucu öğrenimini yarıda bırakarak Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydını yaptırmıştır. (290)

1933 yılında girdiği bu okulda ilk derslerini, Nazmi Ziya’dan almıştır. Önce Güran’ın, ardından da Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmuştur. (291)

1937 yılında mezun olduktan sonra bir süre resim öğretmenliği yapmıştır. 1933 yılındaki üniversite reformu sonrasında yeniden yapılan Güzel Sanatlar Akademisi’nin Yüksek Kısmı’na katılmak üzere 1940 yılında okula dönmüştür. (292)

Leopold Levy’nin atölyesine girmiştir. Arkadaşları (Kemal Sönmezler, Turgut Atalay, Selim Turan, Avni Arbaş ve Mümtaz Yener) ile birlikte kurduğu “yeniler” ya da “Liman Ressamları Grubu”nun ilk ortak sergisini, akademinin Yüksek Resim Bölümü’nü bitirerek Nalbant adlı yapıtı ile, ikinci kez diploma almıştır. (293)

Öğrenci olaylarına karıştığı gerekçesi ile bir buçuk yıl tutuklu olarak yargılanmıştır. 1946’da Beyoğlu’ndaki bir mobilya mağazasının ikinci katında ilk kişisel sergisini açmıştır. Bu sergiyi, her yıl İstanbul’da düzenlediği başka kişisel sergileri izlemiştir. 1947’de İstanbul’da düzenlediği başka kişisel sergileri izlmeşitir. 1947’de İstanbul’da özel bir resim dershanesi kurdu. 1950’de soyut resme yöneldi ve bu tür resimlerinden oluşan ilk sergisini Ankara’da düzenledi. (294)

Yeniler Grubu’nun dağılmasından sonra arkadaşlarının bir bölümüyle Türk Ressamları Derneği’ne katılmıştır. 1952-1955 yılları arasında İstanbul Maya Galerisi’nde üst üste kişisel sergiler açmıştır. Kuyucu Murat Paşa Medresesi avlusundaki karma sergiye katılmıştır. 1960 yıllarının başlarına kadar İstanbul belediye Sarayı’nın iç duvar resmini yapmıştır. Ayrıca, duvar resimlerinden kisini 1969’da Ankara Ulus Çarşısı için gerçekleştirdi. İzmir Alsancak’ta bir bankanın Ankara’da Türkiye Petrolleri binasının duvarlarını resimleriyle süslemiştir. (295)

1946’da Uluslar arası Paris, 1956’da Venedik, 1957’de Sao Paulo ki iyılda bir sergilerine, 1947’de Hollanda’daki Türk Ressamları Sergisi’ne katılmıştır. 1976’dan sonra birçok kişisel sergi açıp, 1988 yılında da, Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü almıştır. (296)

Unesco Sergisi’ne katılmıştır. Sanatçının, resmi ve özel koleksiyonlarda, yapıtları bulunmaktadır.(297)
SANATI: Nuri İyem’in figüre ve çevre gözlemine, insan sevgisine bağlı iki büyük dönemi arasına sıkışıp kalmış oyah boşuk nebilyenihi .u bahakzıhıh mixiyiği ve oyuşum evreleri açısından dikkate alma zorunluluğu bulunmakla birlikte, gerçek kimliğin figür çevresinde geliştiği ve en belirgin yapıtlarını bu alanda verdiği söylenebilir. 1940 yılında Yeniler Grubu’nun etkin bir üyesi olarak, toplumsal gerçekçi sanata yönelen ilgisi, özellikle 1960’tan sonra daha çok portre üstünde yoğunlaşan bir Batılı akım ve eğilimlerin kötü bir kopyası olmak yerine, özgün resim değerlerinden kaynaklanan yöresel bir sanatın savunmasını yapmıştır. Bu konuda kendisinin de içinde bulunduğu çağdaş Türk ressamlarına önemli görevler düştüğünü yazılarında da sık sık yer vermiştir. (298)

Nuri iyem yöresellik, folklorik bir resim özetininsınırları dışında kalmıştır. Kuruluşu ön planda tutan plastik sağlamlılık, onun resimlerine diri bir duyarlılık katmıştır. (299)

İyem, anıtsal formlarıyla bu portreler Anadolu insanının ve özellikle kadının yaşam dramını güçlü bir duyarlılıkla sanat simgelere dönüşür. Nuri İyem söz konusu bu yaklaşımıyla kendi kuşağının toplumsal gerçeklilik adına verdiği savaşımı güçlendirmiş ve yerel konulara öncelik tanıyan, yeni bir Türk resmi yaratma çabası harcayan ressamlar arasına katılmıştır. (300)

2. Doğu – Batı Sentezi Eğilimi:


  1. On’lar” Grubu:


OSMAN ZEKİ ORAL (1925- )

1925 yılında Karadeniz Ereğli’sinde doğmuştur. Hattat Kâzım Efendi’nin oğludur. İlk ve Üorta öğrenimini tamamladıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiştir. (301) 1950’de, Akademi Yüksek Resim Bölümü’nden mezun olmuştur. Bir yıl Mısır prenseslerinden İffet Hasan’ın özel ressamlığını yapmıştır. Askerlik görevinden sonra, 1953-1966 yılları arasında Bolu Kız Öğretmen Okulu resim öğretmenliğinde bulunmuştur. Bolu Güzel Sanatlar Galerisi’nde bir yıl görev yaptıktan sonra, 1967’den itibaren Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi müdürlük görevini emekli olduğu Mayıs 1990 yılına kadar sürdürmüştür. Bu süre içerisinde de, galeride çocuklara resim kursları düzenleyerek sanat eğitimi çalışmalarına katılmıştır ve bir çok çocuğu sanata yönlendirmiştir.(302)

1966 yılında Tarhan’da uluslar arası sergide Şeref, 34. Devlet resim ve Heykel sergisi’nde başarı ödülleri almıştır. (303). Osman Zeki Oral, “On&lar” Grubu ve “Birleşmiş Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği”nin kurcu üyelerindendir. 1973-74, 1985’de, DRHS’de ‘Başarı Ödülün’ne Tarhandaki 5. Bienali’nde (1967) ‘Başarı Ödülü’ne ve diğer yarışmalı sergilerde de birçok ödül almıştır. Oral, Karadeniz Ereğli’sinden yaptığı görünü yapıtlarıyla tanınmaktadır. Çalışmalarında; dingin deniz kıyılarının, huzur dolu sessizliğini ve görüntülerini dile getirmiştir. Güçlü bir desene sahip olan sanatçı, biçim ve renk uyarlamasında, gerçeğin özgün yorumlarını ortaya koymuştur. Renkleri parlak grilerle kullanmayı yeğlemiş ve gerçekçi doğa görünümlerini yöresel eğilimde vermiştir. Eserlerinde Rönesans öncesi anlayışında Primitif Konstrüksion inşa görülmektedir.(304)

İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde, Milli Kütüphane ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü koleksiyonları başta olarak bir çok resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunan sanatçının tek eleştirilebilecek yanı sanat çalışmalarına yeterince zaman ayırmayışı ve az ürün vermesidir. (305)

B. 1950’den Sonraki Gelişim İçinde Yer Alan Sanatçılar:


  1. Soyut Anlayışta Ürün Veren Sanatçılar

  1. Geometrik – Soyut Sanatçılar.


ADNAN ÇOKER (1928- )

1928 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan (306) sonra 1944’te Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenim görmüştür. (Zeki Kocamemi’nin atölyesinde çalışmıştır.)(307) Adnan Çoker, o yıllarda kısa bir süre “çizgi resim” çalışmaları yapmıştır. Akademi yarışmalarında çeşitli ödüller almıştır. Akademinin Yüksek Resim Bölümü’nü bitirip, askerlik görevini yaptıktan sonra, Ankara ve İstanbul’da desinatör ve haritacı olarak çalışmıştır. 1953’te Ankara’da, “Sergi Öncesi” adı altında açtığı ilk kişisel sergisini, 1954 yılında Ankara’da 1955’te İstanbul’da açtığı sergiler izlemiştir. (308)

1955 yılında açılan Avrupa yarışmasını kazanarak, Paris’e gidip, 1956-57 yıllarında André Lhote’un, 1957-60 yıllarında da Henri Goetz’in atölyelerinde çalışmıştır. Bu arada İspanyaş Belçika ve Hollanda müzelerinde araştırmalar yapmıştır. Ayrıca İtalya ve İsviçre’de meslek eğitimine ilişkin incelemelerde bulunmuştur. (309)

1960’ta Türkiye’ye dönünce, Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’ne asistan olmuştur. 1961’de resimleri İstanbul Alman Kültür Merkezi’nde “Paris Çalışmaları” adıyla sergilenmiştir. Aynı yıl Viyana, Münih ve Venedik’te araştırma gezileri yapmıştır. Akademide seyirci önünde, öğrencilerle birlikte, müzik eşliğinde resim gösterileri düzenlemiştir. 1961’de İstanbul Festivali Resim-Heykel Sergisi’nde ve 1962’de 23. Devlet Sergisi’nde birincilik ödülleri almıştır. 1962 yılında guaş resimleri ile bir sergi açmıştır. 193 yılında dört ressam arkadaşı ile Mavi Grup’u kurmuşturlar. Bir yıl sonra Fransa’dan aldığı bir bursla yeniden Paris’e giderek Hayter Atölyesi’nde gravür etütleri yapmıştır. Goetz Akademisi’nde Vedova Atölyesi’nde sürdürmüştür. 1966’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü öğretim üyeliğine atanmış ve aynı yıl kolajlarıyla bir sergi düzenlemiştir. (311)

1968’de Budapeşte’de açılan Türk Grafik Sanatı Sergisi komiseri olarak Macaristan’a gitmiştir. 1970’e doğru sanatında yeni bir dönem başlayan Adnan Çoker, Bu dönem çalışmalarını “Siyah Resimler” ve “Siyah Simetri” adını verdiği iki ayrı sergiyle (İstanbul) gösterdi: Yağlıboya, pastel, gravür, asamblaj ve akrilik tekniklerini uyguladığı bu resimlerin gösteriminde, elektronik müzikten yararlanmıştır. 1973 DVO Sergisi’nde başarı, 1976’da İskenderiye iki yılda bir sergisinde ikincilik ödülü almışlardır. (312)

1983-85 arasında MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanlığı yapıp, 1990’da 3. Asya-Avrupa Sanat Bienali’nde Dostluk, Barış ve Sanat ödülünü kazanmıştır. (313)


SANATI: Adnan Çoker’in sanatı iki döneme ayrılmaktadır. 1970 öncesi, 1970 sonrası. 1970 öncesi dönemin resimleri, genellikle soyut anlatımcılığa dayanır. 1970 sonrası dönemin resimleri özgür renkçiliğin şematik biçimlere, net ve geometrik, hacimsel bir soyutçuluğa dönüştüğü görülür.

Geleneksel Türk mimarlığının iç uzam kavramsallığından yola çıkarak, bu kavramın esinlendirdiği gizemsel anlamı, soyut bir hacim anlayışı ile bağdaştırmaya çalışırken Adnan Çoker’in bakımşımlılığı temel alan bu tür resimlerinde, anlatısallık ve yücelik, bir denge ve huzur uyumu ile bütünleşmiştir. (314)

Osmanlı ve Selçuklu anıtsal mimarlığının, iç uzamı dış dünyaya açan sivri kemerli kapı ve pencere motifinden yola çıkarak oluşturulan uyumu, sanatçının deyimi ile “kalıp biçim’e” dayanmaktadır.

Pembe, mor ve siyah tonların yalın uyulmasını temel alan bir arıklaşma ilkesinden hareket eder.

Işık, bu resimlerde, geneleneksel mimarlığın yapı özelliğinden çıkarılmış bir öğedir. Siyah rengin “mutfak”, tarafsız” ve “edilgen” etkisi, bir yorum vurgusunun eşliğinde ele almıştır. (315)

CEMAL BİNGÖL (1912-1993)

Erzurum’da doğan Cemal Bingöl, ilk ve orta öğrenimi sırasında resme karşı içten bir ilgi duymuştur. Bu sıradaki çalışmalarını Hoca Ali Rıza beyin beyin albümleri yardımı ile yürütmüştür. (316) Erzurum Öğretmen Okulu’ndan sonra, 1936 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş (317) Bölümü’nden mezun olduktan sonra sanata gerçek anlamda sarılan Bingöl’ün bundan sonraki çalışmaları impresyonist alanda olmuştur. Daha sonra, yeni akımların etkisi altında çalışmaları bu yola yönelmiştir. (318) Öğretmen Okulu’nda Saim Özveren ve Eşref Üren’in öğrencisi olmuştur. Gazi Eğitim Enstitüsü Malik Aksel’in ilgi ve desteğini görmüştür. 1937-44 yılları arasında resim pedagojisi üzerine çalışmıştır. Yozgat’ta resim öğretmenliği döneminde, öğrencilerin resim çalışmalarını, Ankara’da İngiliz Kültür Derneği’nde sergilemiştir (1942).

Türk ve İngiliz basınında , büyük ilgi gösterilen sergi, aynı yıl Londra’da Yozgat Okulu’ndaki öğrencilerin resimlerini sergilemiştir (1943). Bu sergi, sanatçının tanınmasına olanak sağladığı gibi, özellikle çocuk resimleri üzerinde kuramsal çalışmalar ağırlık vermiştir. “Resim Nedir?” adlı kitabı, bu görüşlerin ürünüdür (1975). (319)

Cemal Bingöl, ilk çalışmalarında, izlenimci anlayışta portre, peyzaj ve figürlü kompozisyonlar ile yöresel halk efsanelerini içeren simgesel düzenlemeler yapmıştır. Yağlıboya ve pastel tekniklerdeki bu eserleri 1947’de Ankara ve Erzurum’da açtığı ilk kişisel sergilerinde ortaya koymuştur.

1949 yılında Paris’e giden sanatçı, orada Andre Lhote Atölyesi’nde bir yıl çalışmıştır. Lhote’un kübist anlayışta, çizgi ve rengin kullanımı, Bingöl’ün kesin geometrik biçimlerle düzenlemeler yapmıştır. Paris’te geometrik-soyut araştırmalarını, Türkiye dönüşünde de sürdürmüştür. Salt geometrik ve düz renkli yatay-dikey doğruların birbirini dengelediği düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Kolajlardan oluşan sergisini 1953’te Ankara’da açmıştır. Böylece, Türk resminde Geometrik-Soyut anlaşışın öncü sanatçılarından biri olmuştur. Bingöl bu soyut anlatımında, Türk hat sanatının tanınmış Ahmet Karahisari’nin elini kaldırmadan resim yapma yöntemini, benimsediğini belirtmiştir. 1955’te Kocaeli’ne yaptığı inceleme gezisinden sonra, 1956’da “Türkü Resim” adını verdiği halk ve türkülerinden esinlendiği bir dizi resim yapmıştır. 1961 yılında Ankara’da kurulan “Siyah Kalem” Grubu kurucu üyeleri arasında yer almıştır. 1963-1967 yıllarında Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü görevini yürütmüştür. Bingöl 1975’te “Leda” resmi gerçekleştirmiştir. DRHS’lerinde 1965’te ikincilik, 1979’da da Başarı Ödülü’ne değer görülmüştür.

Cemal Bingöl, Türk resminde Geometrik-Soyut sanat anlayışının, önde gelen usta sanatçılarımızdandır. Çeşitli resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır.



SABRİ BERKEL (1906-1993)

Yugoslavya’da Üstüp’te doğmuştur. 1927’de buranın Sırp-Fransız Okulu’nu bitirmiştir. Belgrad Güzel Sanatlar Okulu’nun hazırlık bölümünden diploma almıştır. 1929-1935 yılları arasında Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nde Felice Corena’nın atölyesinde çalışmıştır. Aynı akademide iki yıl süreyle fresk ve gravür etüt etmiştir. 1935’te Türkiye’ye gelmiş ve aynı yıl Güzel Sanatlar Akademisi salonunda ilk kişisel sergisini düzenlemiştir. İki yıl Ankara’da, bir yıl İstanbul’da resim öğretmenliği yaptıktan sonra, 1939’da akademiyi yeniden düzenlemek için çağrılan Leopold Levy’nin isteği üzerine, akademinin gravür atölyesi asistanlığına geçmiştir. (322)

Müstakiller Grubu’nun üyesi olarak ilk devlet sergisine katılmıştır. 1941’de D Grubu sergisinde görünmüştür. 1945-63 yılları arasında devlet sergilerine düzenli olarak resim vermiştir. 1947’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basımevlerinde araştırma için Paris’e gönderilmiştir. Burada bir süre Lhote’un derslerini izlemiştir. İngiltere, İtalya, ve İspanya’da araştırmalar yapmıştır. (323) Yurt içi sergilerine katılmıştır. 1949-1974 yılları arasında, akademide Dekoratif Sanatlar Bölümü galeri öğretmenliği yapmıştır. (324) 1951’den başlayarak soyut geometrik arabeskler yapmıştır. 1954’te AICA (Uluslar arası Sanat Eleştirmenleri Derneği)’nin düzenlediği “istihsal” konulu ödülü sergiye “Ege’de Tütün” adlı tablosu ile katılmıştır. 1955’te kaligrafik soyut kompozisyonlara yönelmiştir. 1961’de 22. devlet sergisinde “Kompozisyon No.1” adlı yapıtı ile birincilik ödülünü almıştır. 1964’te Avrupa’da düzenlenen Çağdaş Türk Sanatı sergilerine resim vermiştir. (325)

1965-69 yılları arasında Akademi Yüksek Resim Bölümü Başkanlığı yapmıştır. 1977’de İstanbul Resim-Heykel Müzesi Müdürlüğü’ne atanmıştır. 1981’de “Altın Palet” ödülünü kazanmıştır. Türk resminin müze resminden kurtarılması ve modern bir kişiliğin kazanmasına amaç olarak gören Berkel, 60 yıllık sanat çalışmalarıyla Türk resminde çağdaş sanat resmine katkıda bulunmuştur. Ve önde gelen sanatçılarımızdan biri olmuştur. (326)



FERRUH BAŞAĞA (1915- )

İstanbul’da doğan Ferruh Başağa, ilk öğrenimini İstanbul’da, orta öğrenimini de Banyo Luka’da (Yugoslavya) Sarajevo’da Teknik Okulu’nda tamamlamıştır. 1935’te İstanbul’a yerleşen sanatçı, Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiştir (1936). Burada Nazmi Ziya Güran, Zeki Kocamemi ve Leopold Levy atölyelerinde çalışmıştır. 1940’da mezun olmuştur. (327)

1940’ta kurulan yeniler gurubu ressamlarının 1941’deki ikinci sergisine katılmış ve sonraki sergilerine düzenli olarak resim vermiştir. ‘MRHB’, 1941’de ‘Yeniler’ Gurubu’na katılmış ve 1950’de de “Türk Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer almıştır. 1950 yıllarının başında soyut denemelere girişmiş ve Yeniler Grubu’nun etkinlikleri dışında, bağımsız çalışmayı yeğlemiştir. (1945-1950 döneminde bir tür soyut-figüratif anlayışa yer vermişken, tuvallerin figürü iyice ayıklayarak soyut ve süslemeci bir anlayışı benimsemiştir.) (328)

Resim yapmanın yanı sıra, 1950 yıllarından sonra çeşitli teknikleri deneyerekr vitray mozaik, fresk ve seramik çalışmalarını yoğunlaştıran Ferruh Başağa, 1951-1952 yıllarında İbrahim Çallı, Nurullah Berk, Cemal Tollu ve Mahmut Cuda ile Türk Ressamlar Derneği’ni kurdu (ama dernek kısa süre sonra kapanmıştır). 1950’de Devlet Resim ve Heykel Sergisi birincilik ödülünü kazanmıştır. 1946-1947’de İngiltere’de düzenlenen Türk Sanatı sergisine katılmıştır. 1948’de Amsterdam’da, 1957’de Edinburgh’ta, 1958’de New York’ta kişisel sergiler açmıştır. (329) 1961’de Sao Paulo ve Venedik iki yılda bir sergilerine resim vermiştir. 1963’te Avrupa’nın başlıca merkezlerinde gezdirilen Çağdaş Türk Sanatı sergisine katılmıştır. 1985’te Ankara’da gerçekleştirdiği retrospektif sergiyle, Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü almıştır.

Ferruh Başağa’nın duvaruygulaması olaırak yaptığı çalışmaların başlıcaları İstanbul Belediye Sarayı, Heybeliada Deniz Harp Okulu ve İzmir Efes Oteli’nde yer almaktadır. (330)

Soyutlama Anlayışı: Ferruh Başağa Türk soyut resimlerinde gelişmenin öncülerindendir. Önceleri bir ölçüde doğadan esinlenen soyutlamacı girişimler deneyen sanatçı, zamanla doğayı anımsatıcı ve motifleri bütünüyle bırakıp, yalnızca soyutlamaya yönelik bir anlayışta karar kılmıştır. Başağa’nın yapıtlarındaki bu anlayışın, daha başlangıçta, geometrik nitelikli bir soyutlama çabasından kaynaklanmıştır. Resimlerinden renk kuşaklarının birbirini enine ve boyuna kestiği dekoratif yüzeyler üstünde, açık-koyu dengesine dayalı saf ve uyumlu bir kompozisyon düzenine, yumuşak bir geometrik eşlik etmektedir. (331)

Ferruh Başağa’nın 1952’den sonra, mozaik ve seramik tekniklerinde gerçekleştirdiği duvar resimleri ile vitray ve röliyef çalışmaları, 16 büyük resmi ve özel kuruluşta yer almaktadır.

1940’dan sonra Halkevleri; 1946’dan sonra uluslar arası sergilere ve 1975’e kadar sürekli DRHS’ne katılan sanatçı, 1940’ta Halkevleri; 1949’da DRHS’nde 1. Ödülünü almıştır. 1985’te de Sedat Simavi Vakfı Sanatlar Ödülü’ne değer görülmüştür. Resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulumaktadır. (332)
b. Dışavurumcu – Soyut Sanatçılar:

NEJAD MELİH DEVRİM (1923- )

Nejad Devrim İstanbul’da doğmuştur. Dedesi tanınmış devlet adamı ve tarihçi Şakir Paşa’dır. Bu aileden bir çok sanat ve düşünce adamı yetişmiştir. Türk resminde Soyut – Dışavurumcu anlayışta uluslar arası üne kavuşmuş Fahrel Nissa Zeid’in (prenses) oğlu olan Nejad Devrim, Gravür sanatçısı Aliye Berger ile gazeteci-yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın (Halikarnas Balıkçısı) yeğeni, seramik sanatçısı Füreya Koral’ın kuzenidir. Böyle köklü ve sanatçı bir aileden gelmiş olması, Nejad Devrim’e yeteneğini geliştirme ortamı sağlamıştır. (333)

1942’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin resim bölümüne giren devrim önce Bedri Rahmi Eyüpoğlu, sonra Zeki Kocamemi-Nurullah Berk atölyelerinde çalışmıştır. Annesinin sergilerine katıldıktan sonra, 1944’te bu resimleriyle ilk kişisel sergisini açmıştır. 1946’da burslu olarak gittiği Paris’teki ilk sergide Fransız basınından da övgüler almıştır. (334) Devrim’in resimlerine esin kaynağı olan bu değerler, o yıllarda Türk sanatının kaynaklarını araştıran sanatçılara sarıldığı yeni değerlerdir. Hat sanatının akışkan çizgisel anlatımını inceleyen Nejad Devrim, Ayasofya ve Ravenna’daki Bizans mozaik lerine, gotik mimarinin ünlü katedrali Chartes’in vitraylarına ve İtalyan primitiflerine özel bir ilgi ile eğilmiştir. Bütün bu değerlerin Nejad Devrim’in duyarlılığından ve yeteneğinden geçen sentezleri, 1946’dan itibaren yaptığı soyut resimlerine yansıtmıştır. (335)

1950 yıllarının sonlarına doğru “action painting”in etkisi altında kalmıştır. Kitap ressamlığı alanında ciddi denemelere girişerek Fransız yazarlarının (Tristan Tzara, Paul Eduard) bazı eserlerini resimlemiştir. İtalyan okulunun çağdaş sanatçılarına ilgi duyarak, uzun süre çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştır. Marinetti, Russola gibi İtalyan fütüristleri doğrultusunda çalışmıştır; soyut resmi, bir teknik, özgün bir yol olarak savunmuştur. Sergileri üstüne batı basınında, çıkan yazılarda, resminin şiirsel soyuttan başlayarak, ABD’nde yaygınlık kazanan “action painting”e, Delaunay ve Kırchner’in renk coşkunluğuna kadar uzanan geniş ve alana bağlı olduğu belirtilmiştir. Bütün bu denemelerin, kendine özgü soyut kaligrafisi içinde Nejad Melih Devrim’e bir olgunluğa erişme olanağı sağladığı üstünde durulmuştur. (336)

Paris’e gittikten sonra ilk sergisini 1947’de Galeri Allard’da düzenleyen, daha sonraki yıllarda Londra, Brüksel, Kopenhag, New York ve Pekin’de ard arda sergiler açan, 1965’te İstanbul Türk-Alman Kültür Derneği’ndeki sergisine, yeni dönem resimlerinin bir bölümünü getiren, 1981 ve 1982’de İstanbul ve Ankara’da yeni sergileri açılan, başta Michel Seuphor’un Soyut Sanat Sözlüğü olmak üzere G. Boudaille, G. Diehl, R. Nacenta, P. Courthion, gibi batılı sanat tarihçisi ve eleştirmenlerin kitaplarında, sanatı üstüne çeşitli yorumlar yer alan Nejat Melih Devrim’in 1950 yıllarında ve biraz önceki dönemde geliştirdiği resimler, bir ölçüde sanatın geleneksel ve akademik kurallarına saygılı, daha çok da portre etkinliğine bağlı anlatımcı ve renkçi bir anlayışı içermiştir. (337)

Sanatçının, Türkiye’de ilk soyut denemelerin yapıldığı yıllara rastlandığından, Nejat Devrim adı, aynı zamanda Türk resminin soyut çizgideki eğilimlerini de kapsamaktadır.(338)

Özellikle 1960 yıllarında İspanya, Mısır ve İstanbul’da yaptığı gezilerden sonra coşkulu renk kullanımı ve fırça vuruşları ile soyut dışavurumculuğu lirik anlatımda birleştirmiştir. 1970’lerde resimlerinde lirizm etkisini daha da artırmıştır. Bu dönemde Devrim geniş ve yuvarlak fırça vuruşları ve lekeci bir yaklaşım ile çalışmıştır. 1948’den başlayarak Paris’te Salon de Mai (Mayıs Salonu) ve Realites Novvelles (Yeni Gerçekler) sergilerine katılmış ve çok sayıda kişisel sergiler açmıştır. İki yapıtı Paris Modern Sanatlar Müzesi’nce satın alınmıştır.

SELİM TURAN (1915-1994)

Türk resminde Paris Ekolü sanatçılardan biri olarak nitelendirilen Selim Turan İstanbul’da doğmuştur. Babası Hüseyinzade Ali Kafkasyalı olup, Jimnaz’da st. Petesburg’da Matematik ve Tabii Bilimler ile İstanbul Üniversitesi Tıp Faküllesi’nde tıp öğrenimi görmüştür. Bir ara Kafkasya’da iki gazete çıkartmış, ilk kez Türkçe öğrenim yapan bir okulu orada açmıştır. Meşrutiyet’ten sonra İstanbul’a yerleşerek, fakültede öğretim üyesi olarak çalışmıştır. Köklü ve kültürlü bir aileden sanatçı ilk öğrenimine Beyazıt Nûmune-i Zükûn Okulu’nda başlamıştır. Babası aynı zamanda amatörce resim yapıyordu. Selim Turan ilk resim sergisini ondan almıştır. İlk okulda Ali Çelebi ve Malik Aksel’in resim derslerine giriyordu. (1937). Nazmi Ziya Güran’ın öğrencisi olarak Galeride resim çalışmalarına başlamış ancak kısa bir süre sonra, Feyhaman Duran’ın isteği ile onun atölyesinde yağlıboya resim çalışmıştır. (339)

İsmail Hakkı Altınbezer’den tezhip ve minyatür; Akademi’de cilt ve Ebru dersleri almıştır. 1 yıl sonunda Akademi’de açılan kurslara katılmış ve bu kurslarda Zeki Kocamemi, Ali Çelebi ve B. Rahmi Eyüpoğlu ile çalışmıştır. Yeni öğrenim yılında (1938) Galeriden atölye’ye geçmek için sınava girmiş ve 1.’likle kazanmıştır. 2’sini de kazanıp dersleri başarı ile geçmiş ve diploma sınavına girmiştir. Kazanmış fakat 2 yıllık eğitimi az gördüğü için akademiye devam etmiştir. 1939 yılında da mezun olmuştur. Topkapı Sarayı’ndaki minyatürleri incelemiş ve minyatür çalışmıştır. Üsküdar’daki ortaokullarda resim öğretmenliği yapmıştır. (340).

1941’de Yeniler Grubu’nun kuruculları arasında yer almıştır. 1940’larda CHP’nin yurt gezileri programı çerçevesinde Muğla’da özellikle de kıyı kasabalarında çalışmıştır. 1947’de Fransız hükümetinden aldığı bir bursla Paris’e gitmiştir. Özel Ronson Akademisi’nde minyatür ve tezhip, Goetz Akademisi’nde de resim dersleri vermiştir. (341).

Paris’te bulunduğu dönemde kısa bir süre için dışavurumculuk ve kübizm akımlarından etkilenen Turan bir süre doğa görünümleri ve toplumsal içerikli resimler yaptıktan sonra 1950’lerde soyuta yönelmiş ve sonraki yıllarda soyutla figüratif anlatımı birleştiren resimler yapmıştır. Portrenin yanı sıra manzara ve ölüdoğa üzerinde çalışmıştır. Yapıtlarında yalın bir biçim anlayışı ile renkçi tutumu birleştiren Turan duvar resimleri, anıtsal heykeller ve mozaik panolarda yapmıştır. (342).

1941’de Muğla, Milas ve Bodrum’da yaptığı çalışmalarında konu aldığı “Bursa Pazarı”, “Süngerciler”, “İncir Sandıklıyanlar” v.b. yapıtlarında günlük yaşantı gerçeğine yer vermiştir. Selim Turan Paris’te Hans Hartung, Pierre Saulages, Jean Bazarne, Auguste Herbin gibi tanınmış soyut sanatçıları yakından izleme olanağı bulmuştur. Hartung’un resimlerinin ön çalışmalarına yardımcı olmuştur. Soulages ise ona çalışma olanağı vermek için bir çok resmini satın almıştır. (343).

1949’da açtığı ilk kişisel sergisinde, geleneksel Doğu sanatları ve özellikle kaligrafisinden hareketle Lirik- Soyut anlayışta yapıtlar ortaya koymuştur. Bu sergisi ile ilgili olarak La Revue Moderne Dergisi’nde çıkan bir eleştiri yazısından onun, soyut anlayışının, Doğu Sanatları ve Anadolu Folklöründen kaynaklandığı, dile getirmiştir.

Selim Turan, özgür renk kullanımı ve iç güdüsel fırça vuruşlarıyla yapıtlarında yazısal bir ifadeye gitmiştir. Hans Hartung’u anımsatan kalın çizgisel fırça darbelerine karşın, sanatçı ondan daha yoğun bir dinamizmi yansıtmıştır. Sanatçı, soyut çalışmaları yanında figüratif yapıtları gerçekleştirmiştir. Turan, uluslar arası sanat akımı olan Lirik- Soyut anlayışı yurt içi ve dışında tanınmış bir sanatçımızdır. (344)



Yüklə 1,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin