Türk Tarih Kurumu Başkanlığına Açık Mektup, İstanbul 1945; Zeki VelidîTogan



Yüklə 492,34 Kb.
səhifə5/16
tarix27.12.2018
ölçüsü492,34 Kb.
#86795
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   16

DÂRÜLHADİS

Hadis öğrenimi için kurulan medrese.

"Yer, mekân, ev" gibi anlamlara ge­len dâr ile hadîs kelimesinden oluşan dârü'l-hadîs "hadis okutulan yer" de­mektir. Bu müesseselere "dârü's-sün-ne", "dârü's-sünneti'n-nebeviyye" ve­ya "dârü's-sünneti'l-Muhammediyye" adı da verilmiştir.

Hz. Peygamber'in Mekke döneminde ilk dersleri verdiği Erkam b. Ebü'l-Erkam'ın evi sonraki yıllarda da öğretim için bir müddet kullanılmıştır. Mahre­me b. Nevfel'in Mescid-i Nebevî yanın­da bulunan evine "dârülkurrâ" denilme­si ve "kurrâ" kelimesinin genel olarak Kur'an ve Sünnet'i bilen ilim ehlini ifa­de etmesi40, hicretten son­ra da bazı evlerin birer mektep gibi kul­lanıldığını göstermektedir. Ebü'l-Hasan el-Huzârye göre bu ev medreselerin doğ­masına öncülük etmiştir41. Daha sonraki dö­nemlerde bazı hadis âlimleri evlerinde oluşturdukları meclislerde hadis öğre­nimini sürdürmüşlerdir. Medreselerin kurulmasından önce eğitim ve öğretim için en çok kullanılan mekânlar mescid-lerdi. Hz. Peygamber'in kadın erkek her­kese ders verdiği Mescid-i Nebevî, dai­mî talebeleri olan ehl-i Suffe ile âdeta bir medrese hüviyetini taşıyordu. Mes-cidler zaman içinde bilhassa hadis öğ­renimi için çok önemli görevler yüklen­diler42. Mescidlerde değişik ilim­lerin okutulduğu meclisler kurulurdu. Genel olarak hadislerin müzakere edilip yazdınldığı meclislere "meclisü'l-ilm" ve "meclisü'1-imlâ" denirdi. Bu meclislere, talebelerin hocanın etrafında toplanma­sı sebebiyle Hz. Peygamber döneminden başlayarak "halka" da denilmiştir. Ders veren hocanın şöhretine göre halkalar büyür, verilen dersin daha iyi duyulabil-mesi ve metinlerin doğru bir şekilde ya­zılması için hocanın sözlerini tekrarlayan ve kendilerine "müstemlî" denilen yardımcılar tayin edilirdi.43

Mescidlerde o şehrin muhaddisleri ders verdiği gibi buralar, ilmî seyahatleri do­layısıyla şehre gelen meşhur muhaddis-lerin hadis derslerine de tahsis edilirdi. İmam Buhâri, III. {IX.) yüzyılın başların­da Basra'ya geldiğinde mescidde bin­lerce talebenin iştirak ettiği ilim meclis­lerinde hadis okuttu44. Kendi alanında otorite olan ilim ehlinin ders vermesi serbest olmakla beraber genellikle siyasî otoriteden de izin alınır­dı. Hatîb el-Bağdâdî Mansûr Camii'nde ders vermek için bizzat halifeye başvur­muş, halife de hocanın farklı görüşleri­ne gösterilecek muhtemel tepkilere kar­şı güvenliğin sağlanması için nakîbü'n-nükabâya {nakîbü'l-Hâşimiyyînl gerekenin yapılmasını emretmişti.45

Ders halkalarının ve onlara iştirak eden öğrencilerin çoğalması sebebiyle cami­ler dışında yeni müesseselere ihtiyaç du­yuldu. Önceleri dârüssünne diye anılan bu medreselerin doğmasında Nîşâbur'un öncülük ettiği anlaşılmaktadır. Müftü ve muhaddis Ebû Bekir Ahmed b. İshak es-Sıbgî'nin (ö. 342/954), kendisine ait olan dârüssünnenin işlerini yürütmesi ve vakıflarını yönetmesi için talebesi Hâ­kim en-Nîsâbûrrye vasiyette bulunması46, Nîşâbur'da IV. (X.) yüzyı­lın ilk yarısında dârüssünnenin kurul­muş olduğunu ortaya koymaktadır. Dâ-rüssünneye birtakım vakıfların tahsis edilmesi bu müessesenin geniş ve teşki­lâtlı olduğunu, her bir mecliste "bin mü­rekkep hokkası sayılabilmesi" de47 hadis derslerine devam eden öğrencilerin çokluğunu gös­termektedir.

Nîşâbur'da tesis edilen dârüssünne-lerden farklı olmamakla birlikte dârül-hadis adıyla müstakil bir öğretim mües­sesesi ilk defa Dımask'ta (Şam) kurul­muştur. Kurucusu olan Atabeg Nûred-din Mahmud Zengî'ye (1146-1174) nis-betle Dârü'l-hadîsi'n-Nûriyye diye ad­landırılan bu müessese, büyük muhad­dis ve tarihçi İbn Asâkir (ö. 571/1175) adına yaptırılmıştır48. Dârülha-disin Selâhaddîn-i Eyyûbrnin zevcesi İs­met Hatun tarafından inşa ettirildiği gö­rüşü tarihî gerçeklere uymamakla bir­likte muhtemelen onun da bu müesse­seye bazı hizmetleri olmuştur. Binanın kitabesi mevcut olmadığı için yapılış tari­hi belli değildir. Nûreddin Mahmud Zengî'ye ait tarihî binalar üzerine bir çalış­ma yapan Fransız müsteşriki Nikita EIis-seeff'e göre dârülhadis 566 (1170) tarihinde inşa edilmiştir49. İbnü'1-Esîr, Nûreddin Mahmud Zengfnin bu dârülhadis ve ayrıca hadis­le meşgul olanlar için büyük vakıflar te­sis ettiğini söyler50. 16,30 X 17,20 m. ebadında bir bi­na olan Dârü'lhadîsi'n-Nûriyye, 1893'te geçirdiği yangın sonucunda kuzey ve gü­ney cephesindeki birkaç duvar dışında tamamen harap olmuştur.

Eyyûbîler ve Memlükler devrinde Dı-maşk'ta yeni dârülhadisler kuruldu. Bun­lar arasında, Vezir Kadı el-Fâzıl tarafın­dan tesis edilen Fâzıliyye (593/1196 ci­van), Emeviyye Camii bünyesinde yer alan Urviyye (617/1220), el-Meiikü'l-Eşref Müsâ tarafından kurulan el-Eşrefıyye-tü'1-Cevvâniyye (630/1232) ve el-Eşrefiy-yetü'l-Berrâniyye (634/1236), Dımaşk beytülmâlinde görevli Cemâleddin b. Kü-rûs'un tesis ettiği Kürüsiyye (641/ 1243), el-Melikü'n-Nasır II. Setâhaddîn tarafından kurulan Nâsıriyye (654/1256), İbn Şükayşika tarafından tesis edilen Şükay-şakiyye (657/1259), Sultan Baybars tara­fından yenilenen Sükkeriyye (674/1275), Nefîs İsmail el-Harrânrnin kurduğu Ne-fîsiyye (696/1297), Seyfeddin es-Sâmer-rî'nin kurduğu Sâmerriyye (696/1297) ve Alemüddin Sencer'in kurduğu Devâdâriyye (698/1299) dârülhadisleri zikredi­lebilir.

Bunların bir kısmı dârülhadis olarak vakfedilmiş zengin konaklarıydı. Dımaşk'ın tarihî evlerinden bazıları, genellikle or­tada havuzlu bir avlu etrafında dizilen odalar şeklindeki planlarıyla Nûriyye Dâ-rülhadisi'ni andırmaktadır. Nuaymî, Dı-maşk'ta kurulan on altı dârülhadisin adı­nı vermektedir. Onun medreseler ara­sında saydığı Ziyâiyye'yi Şemseddin İbn Tolun dârülhadis olarak zikrettiğine gö­re bu rakamı ihtiyatla karşılamak gerekir51 Dımaşk'ta kurulan dârülhadisler içinde el-Melikü'1-Eşref Musa'nın yap­tırdığı Eşrefiyye dârülhadislerinin ayrı bir önemi vardır. Bunlardan Cevvâniyye 15 Şaban 630'da52 öğre­nime açılmış, meşihatına tayin edilen büyük muhaddis İbnü's-Salâh, sultanın da hazır bulunduğu mecliste hadis der­si takrir etmiştir. Kısa zamanda büyük üne kavuşan dârülhadisin hocaları ara­sında İbnü's-Salâh'tan başka İbn Rezîn, Yahya b. Şeref en-Nevevî, İbn Hallikân, Ebû Şâme el-Makdisî ve İbn Hacer el-Askalânî gibi meşhur âlimler de bulunu­yordu.

Nûriyye Dârülhadisi'nin ardından Su­riye ve Mısır'da bu müesseselerin sayısı artmaya başladı. el-Melikü'1-Kâmi! Nâ-sırüddin, Nûriyye Darülhadisinden esin­lenerek Kahire'de bir dârülhadis yaptır­dı. Kurucusuna nisbetle Dârü'l-hadîsİ'l-Kâmiliyye adıyla anılan ve 621'de (1224) tamamlanan bu müessesenin başına Ebül-Hattâb b. Dihye getirilmişti. On­dan sonra birçok meşhur âlim burada hocalık yaptı.53

VIII. (XIV.) yüzyılın sonlarında Kahire'­de bulunan yetmiş üç medresenin İkisi dârülhadisti. Kudüs'te de bir dârülhadis vardı. Bunların sayısının daha sonraki asırlarda arttığı muhakkaktır. Evliya Çe­lebi Mısır'da 860, sadece Ezher Camii etrafında ise kırk dârülhadisten söz eder54. Mübalağalı gibi görünen bu rakama camilerdeki ha­dis meclisleri de dahil edilmiş olmalıdır. Nitekim Evliya Çelebi İstanbul'dan söz

ederken bütün selâtin camilerinde Bu-hârî, Müslim ve MeşdnA'taki (Meşâriku'l-enuâr) hadislerin okutulduğunu söyler ve medrese dışında kaydıyla üç dârülha-dİSİn adını verir.55

Dârülhadisler ya müstakil veya dârül-kur'ânla müşterek olarak faaliyet gös­teriyordu; bazıları İse bir medrese bün­yesinde bulunuyordu. Abdüllatîf el-Bağ­dadînin (ö. 629/1231) Musul'da İbn Mu­hacir Medresesi'nin alt katında açtığı dârüthadis medrese bünyesindeki dârülhadislere bir örnek teşkil eder. Bağdat'­ta kurulan ünlü Müstansıriyye Medre­sesi'nin ayrı bir bölümü de dârülhadis olarak planlanmıştır. Medreseye tayin edilen dört müderristen biri "şeyhü'1-hadîs" İdi.56

Günümüze ulaşan vakıf belgeleri dârülhadislerin idaresi hakkında genel bir fikir vermektedir. Dârü'l-hadîsil-Eşre-fiyyeti'l-Cevvâniyye'de çalışanların başın­da, İmam Sübkfnin naklettiği vakfiyesi­ne göre57 nazır adı ve­rilen bir görevli bulunmaktaydı. Nazı­rın müesseseyi idare etmek, vakfedilen mülklerin gelirlerini toplayıp gereken yerlere harcamak, dersleri kontrol et­mek, maaşları dağıtmak gibi görevleri vardı. Dârülhadisin imarı, tefrişi, temiz­liği, aydınlanması ve diğer ihtiyaçlarının temini, bunun yanında vakıf gayri men­kullerinde çalışanların geçiminin sağlan­ması da nazırın görevleri arasındadır.

Öğretim üyeliği derecelerinin en yük­seği olan dârülhadis meşihatına bilhas­sa hadis ilminde en üst seviyede olanlar, rivayet ve dirayet ilmini en iyi bilen­ler tayin edilirdi. Bunların aldığı maaş (aylık 90 dirhem) diğer müderrislerin ma­aşından fazla idi.

Dârülhadis mescidinde namaz kıldır­mak ve şartlarını haiz ise kırâat-i seb'a okutmak üzere bir imam tayin edilirdi. Bazan bu görevi "mukrî" denilen kıraat hocası da yapabilirdi. Bu takdirde onun maaşı aylık 60 dirhem olurdu. İmamlık ve mukrîlik için ayn kişilerin görevlen­dirilmesi halinde bu para aralarında tak­sim edilirdi. Mescidde 20 dirhem maaş alan bir de müezzin vardı. Dârülhadiste ayrıca hadis kârii bulunurdu ki kendisi­ne 24 dirhem maaş ödenirdi.

Suriye bölgesi dışından "âlî isnad" el­de etmek için gelen şeyhler dârülhadis­te misafir edilir ve kendilerine her gün için 2 dirhem verilirdi. Ayrıca hadis al­ma işini tamamladıklarında da 30 dinar alırlardı. Suriye bölgesinden veya Dı-maşk'ın içinden olanlara ise daha az üc­ret ödenirdi.

Hadis öğrencilerinin aylık 8 dirhem olan bursları gayretleri oranında arttırı­lır, hadis kitaplarından birini ezberleye­cek kadar çalışkan olanlar nazır tara­fından ödüllendirilirdi. Hadis dinleyenle­re de teşvik için ayda 3-4 dirhem veril­mekle beraber kabiliyetlerine göre bu miktar 8 dirheme kadar çıkabilirdi. Bu­na karşılık vakfiyelerde sayıları onla sı­nırlandırılmış olan kırâat-i seb'a öğren­cilerine aylık 10 dirhem burs verilirdi.

Dârülhadis kütüphanesindeki kitapla­rı muhafaza etmek, bunları okuyuculara çıkarmak, eserlerin tamiri ve yeni kitap sağlanması için nazıra bilgi vermek gi­bi görevleri olan memurun (hâzin) maaşı 18 dirhemdi. Dârülhadiste ayrıca 18'er dirhem maaş alan mürettip ve nakîb de­nilen görevlilerle 15'er dirhem maaşı olan kapıcı ve iki müstahdem görev yapmak­taydı.

Dımaşk dârülhadislerinde Şahîhoyn, Ebû Dâvûd. Tirmizî ve Nesâî'nin sünen-leri, Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'i gibi meşhur hadis kitaplan yanında fı­kıh, tefsir ve kırâat-i seb'a da okutulur­du. Buralarda okuyan öğrencilerin ara­sına girebilmek için genel eğitim veren medreselerde belli bir seviyeye kadar çık­mak gerekiyordu.



Bibliyografya:

İbn Mâce. "Mukaddime", 17; HatTb. TSrîhu Bağdad, 11, 16-17; İbn Cübeyr. er-Rihle, Beyrut 1980, s. 248; İbnul-Esîr. et-Târlhul-bahirfi'd-devleti'T Atâbekiyye58, Kahire 1382/1963, s. 172;Ebu Sâme. Kitâbü'r-Rauzateyn, 1, 23; Zehebî, TârThu'i-İslâm: sene 631-640, s. 6; Safedî, el-Vajî, II, 373; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 139, 146, 159. 180, 206, 231, 294, 372; XIV, 5; Takıyyüddin es-Sübkî. Fetâuâ, Beyrut, ts. (Dârü'l-Maârif), II, 108-115; Sübkf. Tabakât, III, 78, 149; IV, 128, 159, 313-314; İbnü'l-Attâr. Tuhfetü't-talibin fî tercemeti'i-İmâm en-Nevevî, İskenderiye 1991, s. 26; Huzâî. Tahrîcü'd-delâlâti's-sem'iyye, s. 80; Makrîzî. el-Hıtat, I, 195; 11, 375; Aynî. 'Umdetü'l-karî, Kahire 1392/1972, XX, 208; Süyûtî. ei-Minhâcü's-seüt fîtercemeti'i-lmâm en-rieuevn59, Beyrut 1988, s. 34-35; a.mlf., Hüsnü't-muhâdara, II, 262; Nuaymî. ed-Dâris fî târihti-medâris60, Kahire 1988, I, 19-122; II, 89-98; İbn Tolun. el-Kalsidü'l-ceoheriyye fî tâ-rîhi'ş-ŞâUhiyye, Dımaşk 1368/1949, I, 130-140; İbnü'İ-İmâd. Şezerât, V, 9; Evliya Çelebi. Seyahatname, I, 318; X, 232-233; Türkiye Ma­arif Tarihi, I, 122; Ulmevî, Muhtasara Tenbîh, Dımaşk 1947. s. 15, 24; Abdülkâdir Bedrân. Münâdemetü 'I etlâl ue müsSmeretü hayâl, Dımaşk 1960, s.'25-28, 36, 44, 57-58; Nâd Ma'rûf. Neş'etil'I-medâris, Bağdad 1966, s. 15; a.mlf., Medâris kabie'n-Nizâmiyye, Bağ­dad 1973, s. 7-61; M. Kürd Ali. Httatuş-Şâm, Beyrut 1971, IV, 72, 73; K. A. C. Creswell, The Müslim Architecture of Egypt, New York 1978, II, 80-82, 108-109; G. Makdisi, The Rise ofCot-teges, Edinburgh 1981, s. 11-23; Ekrem Ha­san el-Ulebî. Dımaşk beyne 'aşri'l-Memâlik ue'i-Oşmâniyyîn, Dımaşk 1982, s. 80; a.mlf,, Hıtatu Dımaşk, Dımaşk 1989, s. 81; M. Ahmed Dehmân, FT Rihâbi Dımaşk, Dımaşk 1982, s. 132-136; Ahmed Çelebi, İslam'da Eğitim Öğre­tim Tarihi61, İstanbul 1983, s. 109; Muhammed Accâc el-Hatîb. el-Muhtaşarü'l-uecîz fî 'ulûmi't-hadtş, Beyrut 1987, s. 75; N. Elissgeff, "Les Monuments de Nur Addin", Bulletin (1949-51), s. 25; J. Pedersen. "Mescid İA, VIII, s. 51; a.mlf. - [G. Makdisi], "Mad-rasa", El2 (İng), V, 1126; F. Sezgin, "Dâr al-Hadith", a.e., II, 125; S, Ory. udâr al-Hadîth", El2Suppl.{İng.),s. 195-197.

Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar'da Dârülhadis. Anadolu dışındaki İslâm dün­yasında dârülhadislerin ardarda çoğal­maya başladığı devirler, Anadolu Selçuk­lu Devleti'nin iki ünlü hükümdarının, 1. Alâeddin Keykubad ile (1220-1237) II. Gı-yâseddin Keyhusrev'İn (1237-1246) ikti­darları zamanına rastlamaktadır. Bu iki hükümdar döneminde Anadolu'da pek çok medresenin yapıldığı bilinmektedir. Ancak bu medreseler ve özellikle dârülhadislerle ilgili yeterli araştırma henüz yapılmamıştır. Nitekim Anadolu Selçuk­luları döneminin dârülhadisleri söz ko­nusu edilirken yalnız Konya İnce Minare Dârülhadisi'nin ele alınıp arkasının geti-rilemeyişi bunu açıkça göstermektedir. Halbuki İnce Minare Dârülhadisi'nden yaklaşık otuz beş yıl önce yapılan Çan­kırı Dârülhadisi bu dönemin en eski dâ­rülhadis müessesesidir. Günümüzde Taş-mescid diye anılan bu müessese, Osmanlı dönemi kaynaklarında Cemâleddin Med­resesi62 veya Çankırı Medre­sesi63 adıyla kaydedilmekte­dir. Orijinal kitâbesiyle günümüze kadar gelebilen bu dârülhadis, Selçuklu ata-beglerinden Cemâleddin Ferruh b. Ab­dullah tarafından 640 (1242) yılında yaptınlmıştır. Bu tarih, Dımaşk ve Kahire-deki ilk dârülhadislerin ve ünlü Müstan-sıriyye Medresesinin yapılış tarihlerine oldukça yakındır. Altı türbe, üstü dârül-hadis olarak yapılan binanın dört satır halinde mermer zemine kabartma ola­rak sülüs hatla yazılmış bulunan kita­besinde yapım tarihi ve banisinin adı açıkça görülmektedir. Çankırı Dârülha-disi Dımaşk, Kahire ve Bağdat gibi kül­tür merkezlerinde dârülhadislerin yay­gınlaşmaya başladığı yıllarda Anadolu'­da yine bir başka Selçuklu atabeğinin himayesinde aynı müesseselerin kurul­duğunu gösterir. Bu bina hatalı bir ta­nıtımla bazı literatüre "Çankırı Dârüşşi-fâsı" başlığı altında veya dârüşşifâ ile irtibatlandırılarak geçmektedir.

Çankırı Dârülhadisi'nden otuz yıl son­ra ikinci bir dârülhadis Sivas'ta yaptırıl­mıştır. Sivas'ta Anadolu Selçukluları dev­rine ait Şifâiye (616/1219), Burûciye (670/ 1271-72), Çifte Minareli (670/1271-72) ve Sâhibiye (670/ 1271-721 olmak üzere dört büyük medrese bulunmaktadır. Bunları konu edinen çatışmalarda eserlerin fonk­siyonları anlatılırken umumiyetle Çifte Minareli Medrese dârülhadis şeklinde tanıtılmaktadır64. Sivas'ta dârül-hadis olarak yapılan medrese Çifte Mi­nareli değil Sâhibiye Medresesi (Gökmedrese) olmalıdır. Zira Çifte Minare'nin dârülhadis olduğunu gösteren bir vesika yoktur; bu tanıtım Uzunçarşilı'nın, "Ve­zir Şemseddin Medresesi de denilen ve halk arasında dârülhadis veya Çifte Mi­nare diye mâruf olan bu medrese"65 ifadesine da­yanmaktadır. Medrese portalinin alınlı-ğındaki fıkıh öğrenimine dair âyetle66 taçkapı ana nişinin sağ ve solundaki mihrâbiyelerin üstündeki yi­ne fıkıh öğrenimiyle ilgili hadislerden hareketle burasının fıkıh ağırlıklı bir ge­nel medrese olduğu söylenebilir. Gök-medrese ise odaların fonksiyonlarına uy­gun olarak binanın değişik yerlerine ya­zılmış bazı âyetlerle hadislerden ve Hz. Alinin sözlerinden seçilmiş kitabeleri­nin yanında dârülkurrâ ve mescidiyle de tam bir dârülhadis hüviyetini taşı­maktadır. Bir başka husus da Gökmedrese'nin bânisiyle Konya İnce Minare Dâ-rülhadisi'nin kurucusunun aynı Selçuklu veziri oluşudur. Vezir Sahib Ata Fahred-din Ali'nin (ö. 684/ 1285) her iki şehirde benzer iki müessese kurmuş olması da­ha mâkul görünmektedir.

Anadolu'da tesis edilen üçüncü dârül­hadis Konya'daki İnce Minare Dârülhadisi'dir. Vezir Sâhib Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılan bu müessesenin bir sanat şaheseri olan binası günümüze kadar gelmiştir. Kitabesi mevcut olma­dığından yapılış tarihi konusunda fark­lı görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan 675 (1276) ve 678 (1279) yılları gerçe­ğe daha yakın görünmektedir. Medre­senin dârülhadis olarak yapıldığı vakfi­yesinden anlaşılmaktadır.67

Bu dârülhadisten yaklaşık kırk yıl son­ra Erzurum'da İlhanlılar tarafından bir başka dârülhadis yaptırılmıştır. Ahme-diye Medresesi adıyla bilinen bu eserin 714 (1314) tarihli kitabesi günümüze kadar gelmiştir. Murat Paşa Camii'nin hemen bitişiğinde bulunan binanın ki­tabesinde yer alan. kırk hadis ezberle­menin faziletine dair hadisten binanın bir dârülhadis olduğu anlaşılmaktadır. Kitabede yapım tarihi ve banisinin adı da açıkça görülmektedir.

Anadolu Selçukluları devrinde yapılan diğer dârülhadisler hakkında henüz ye­terli bilgi elde edilememiştir.

Osmanlı döneminde ilk dârülhadisin I. Murad devrinde (1360-1389) Çandarlı Hayreddin Paşa tarafından İznik'te yap­tırıldığı bilinmektedir; ancak bu eserden bugün hiçbir iz kalmamıştır. Öte yandan kaynaklarda, Bursa'da Kale içinde Yer-kapı yakınındaki dârülhadis sahasından bahsedilmiş olması68, bu bölgede de devletin kuruluş döneminde bir dârülhadis yapıldığını gösterir.

İlk devir Osmanlı dârülhadislerinin en meşhuru. II. Murad'm 828"de (1425) Edir­ne'de yaptırdığı Dârülhadis Medresesi'-dir. Bu dârülhadis Osmanlı medrese teş­kilâtında bir dönüm noktası oluşturur. Bugün binasından hiçbir iz kalmayan dâ­rülhadisin ilk müderrisi Fahreddîn-i Ace-mî'dir. Tabakat kitaplarının verdiği bil­giler ışığında bu medresenin başlangı­cından XVIII. yüzyıla kadarki müderris kadrosunu tesbit etmek mümkündür. Günümüzde ise Dârülhadis Camii, Dârül­hadis mahallesi. Dârülhadis caddesi gi­bi adlar altında ismen de olsa namını sürdürmektedir.

Fâtih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinden sonra yaptırılan Fâtih Külliye­si bünyesinde dârülhadis bulunmamak­tadır. Fâtih muhtemelen, babası II. Murad'ın Edirne'de yaptırıp yüksek bir pa­ye verdiği Dârülhadis Medresesİ'ni ikin­ci plana düşürmemek için İstanbul'da kurduğu külliyesinde dârülhadise yer vermemiştir. Nitekim bu devirde Edirne Dârülhadisi ile Fâtih Semâniye medre­selerinin (Sahn-ı Semân) müderrisleri ay­nı payeye sahip olup her ikisi de günde 50 akçe alıyordu. Bizzat Fâtih Sultan Mehmed, daha sonra kendisine hoca edindiği ünlü âtim Sinan Paşa'yı Edir­ne Dârülhadisi'ne müderris tayin etmiş69, II. Bayezid de kadrosunu günlük 100 akçeye yükseltmiştir70. Ancak Fâtih Sultan Mehmed dev­rinde başka dârülhadislerin yapıldığı gö­rülmektedir. Bursa'da Lutfullah Çelebi Dârülhadisi ile (875/1471) İstanbul'da Vefa semtinde Molla Gürânî Dârülhadis Medresesi (889 1484) bunlar arasında­dır.71 Öte yandan muhtemelen daha önce yapılmış olan, fakat varlığından Fâtih devrinde yazdı­rılan 859 (1455) yılına ait Tokat Tahrir Deften yoluyla haberdar olunan Tokat Kadı Hasan Dârüthadisi ile Mevlânâzâ-de Dârülhadisi de bu dönemin eserleri içinde zikredilebilir (A XII/ 1, s. 405).

II. Bayezid devrinde Amasya'da kuru­lan Abdullah Paşa Dârülhadisi (890/1485), kitabesi ve orijinal yapısı ile bugüne ula­şabilmiştir. Sofular Camii diye bilinen, dört hücreli orta seviyede bir dârülhadis olan bu binanın kitabesinde dârülhadis ibaresi açık olarak görülür. Yavuz Sultan Selim döneminde yapılmış herhangi bir dârülhadis adına rastlanmamıştır.

Kanunî Sultan Süleyman devrinde dâ-rüihadis sayısında artış oldu. Amasya'­da Osman Celebi (933/1526), Eyüp'te Def­terdar Mehmed Çelebi (948/1541), Be­yazıt'ta Koska semtinde Papasoğlu (949/ 1542). İstanbul Vilâyet Konağı civarında Sofu Mehmed Paşa (950/ 1543'ten önce), Demirkapı'da Mehmed Ağa dârülhadis-leri (961/ I553'ten öncel, Süleymaniye Camii ve Külliyesi bünyesinde bizzat Ka­nunî Sultan Süleyman'ın yaptırdığı Sü­leymaniye Dârülhadisi (964/1557) ve Ve-fa'da Hüsrev Kethüda Dârülhadisi (973/ 1565 civan) bu devirde hizmete açılmıştır.

II. Selim döneminde de dârülhadis yaptırma geleneği sürdürüldü. Bu dö­nemde II. Selim'in hocası Atâullah Efendi doğum yeri olan Birgi'de. çağdaşı ve hemşehrisi Birgivî Mehmed Efendi'nin ders okutması için Ulucami önündeki yedi hücreli Atâullah Efendi Dârülhadi-sl'ni yaptırdı (979/1571) Bu devirde te­sis edilen Kasımpaşa Kozludere semtin­deki Piyâle Mehmed Paşa Dârülhadisi (981/1573) Mimar Sinan yapısıdır. Üs­küdar'da vapur iskelesi yakınında zarif görünüşlü Şemsî Paşa Dârülhadisi de (988/1580) Sinan'ın eseri olup binası gü­nümüzde kütüphane olarak kullanılmak­tadır. Edirne Selimiye Külliyesi içinde yer alan Sinan yapısı Selimiye Dârülhadisi bizzat Sultan II. Selim tarafından inşa ettirilmiştir (982/1574). Bu dârülhadis, Selimiye Camii'nin kıble istikametinde güneydoğu tarafında yer almakta ve bu­gün Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ola­rak kullanılmaktadır. Evliya Çelebi bu binadan, kurşun kaplı kubbesi ve kagir binasıyla Edirne'de bulunan dârülhadis-lerin en mükemmeli diye bahseder.72

Yüksek pâyeli dârülhadislerin yapıldı­ğı III. Murad devrinin başlıca dârülhadisleri şöyle sıralanabilir: Nurbânû Sultan'ın Üsküdar Toptaşı'nda yaptırdığı muhte­şem külliyesi içinde yer alan Atik Valide Dârülhadisi (990/1582)73, III. Murad devri rica­linden Cafer Ağa'nın Eyüp'te Kızıl Mes-cid yakınında yaptırdığı Cafer Ağa Dârül­hadisi (990/1582), aynı dönemin önemli şahsiyetlerinden Mehmed Ağa'nın Çar­şamba semtindeki Mehmed Ağa Dârül­hadisi (993/1585), III. Murad devri vezî-riâzamlarından Koca Sinan Paşa'nın Di-vanyolu'ndaki Sinan Paşa Dârülhadisi (1001/1592-93), Osmanlı şeyhülislâmla­rından Zekeriyyâ Efendi'nin Sultan Se­lim Camii yakınındaki Zekeriyyâ Efendi Dârülhadisi (1001 / 1592-93'ten önce).

Sultan III. Mehmed'in Vefada babası III. Murad adına yaptırdığı Hâkâniye Dâ­rülhadisi ile (1003/1595ten önce) Sultan I. Ahmed'in meşhur külliyesi içinde yer verdiği Sultan Ahmed Dârülhadisi de 11026/16171 kendi devirlerinde yapılan yeni müesseselerdir.

IV. Mehmed'in kırk yılı aşan saltanatı döneminde, çeşitli iç bunalım ve karı­şıklıklara rağmen dârülhadis tesisinde büyük bir artış olmuştur. Yeni inşa edi­len on beşe yakın dârülhadisle Öteden beri sürüp gelen uygulama bu devirde tekrar canlandırılmıştır. Osman Efendi (1064/1654), Fudayl Efendi (1064/'1654), İbrahim Ağa (1067/1656), Sinan Ağa (1067/ 1656), Kumkapı'da İbrahim Paşa­yı Atık (1067/ 1656'dan öncel, Damad (Mehmed) Efendi74, Çemberlitaş'ta Köp­rülü Mehmed Paşa, Horhor'da Bosnevî îsâ Efendi (1073/1662) dârülhadisleri. Eminönü'ndeki Yenicami Külliyesi için­de yer alan Turhan Valide Dârülhadisi (1074/ 1663), Çivizâde Efendi (1075/1664), İzzet Efendizâde (1098/1687), Burhan Efendi (1099/1687) ve Carşıkapı'da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1102/ 1690-91) dârülhadisleri bu dönemde yapılan dârülhadislerdendir.

Devletin buhranlı bir dönemi sayılan III. Ahmed devrinde de önemli birkaç dâ-rülhadisin inşa edildiği görülür. Şehzade-başı Kalenderhâne mahallesindeki Ha­san Ağa Dârülhadisi (1119/1707), Sadra­zam Çorlulu Ali Paşa'nın Çarşikapı'daki külliye içinde yer alan dârülhadisi (1121/ 1709), Sadrazam Nevşehirli İbrahim Pa­şa'nın Sehzadebaşı Camii yanında yap­tırdığı (1132/1720) dârülhadis75, Edirnekapı dışında Es­ki Nİşancılar'da Çankırılı Mustafa Efen­di Dârülhadisi (1132/1720) bu dönemde yeni kurulan dârülhadisleri oluşturur. I. Mahmud devrinde de (1730-1754) Dârüs-saâde Ağası Beşir Ağa tarafından Eyüp'­te Baba Haydar mahallesinde Nişancı­lar Yokuşunda bir dârülhadis yaptırıl­mıştır. Daha sonraki dârülhadisler hak­kında ayrıntılı bilgi yoksa da inşa teşebbüsleri XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIX. yüzyılda da devam etmiş olmalıdır.

Mimari yönden medreselerle farkı ol­mayan dârülhadisler, öteden beri ihti­sas medreseleri şeklinde değerlendiril­mektedir. Ancak başlangıcından itiba­ren tarihî seyri takip edildiğinde bu ad altındaki bütün medreselerin birer ihti­sas müessesesi olmadığı görülür. Çün­kü bir şehirde birden fazla ihtisas ku­rumu pek bulunmadığı gibi taşra yerle­şim birimlerinde de ihtisas yapılmamak­tadır. Öte yandan dârülhadis binalarının mimari yapısı ve hacim durumları ile mü­derrislerinin payeleri dikkate alınınca da bu müesseselerin hepsinin birer ihtisas medresesi statüsünde olmadığı ortaya çıkar. Nitekim bunların ibtidâîsinden âlî­sine kadar çeşitli kademelerde örnekle­ri bulunmakta ve müderrisliğin ilk ka­demesi olan ibtidâ-i hâriç derecesinden son kademesi olan dârülhadis payesine kadar her rütbedeki müderrisin ders okuttuğu dârülhadislerin varltöı tesbit edilmektedir. İbn Asâkir'in ders verdi­ği Nûriyye Dârülhadisi, İbnü's-Salâh ve Muhyiddin en-Nevevrnin hocalık yaptığı Eşrefiyye ile muhtemelen Kahire'deki Kâ-miliyye ve Bağdat'taki Mûstansıriyye dâ-rülhadisleri gibi Anadolu dışındaki bir kısım dârülhadislerle Selçuklular devrin­de kurulan Konya İnce Minareli Medrese ve Sivas Gökmedrese dârülhadisleri, Edir­ne Dârülhadis Medresesi ve İstanbul Sü-leymaniye Dârülhadisi gibi dârülhadislerin birer ihtisas medresesi olduğu ka­bul edilebilirse de diğer yüzlerce dârül-hadisin bu niteliği taşıdığı söylenemez.

Dârülhadislerde okutulan hadis kitap­ları meselesi de açıklığa kavuşturulama­mıştır. Osmanlı dârülhadislerinde Şâhîh-i Buhârî, Şahîh-i Müslim, Meşâbîhu's-sünne ve Meşânk (Meşâriku'l-enuâr) okutulduğu şeklindeki değerlendirme­ler, daha çok Süleymaniye Külliyesi Vak-fıyesi'nin dârülhadisle ilgili bölümünde müderrisin vasıflan sayılırken kullanılan "mesâbîh-i pürtâb gibi" ve "meşârik-ı âftâb gibi" ifadelerden kaynaklanmış olabilir. Buradaki "mesâbîh" ve "meşâ­nk" kelimelerinin birer sıfat olarak mı kullanıldığı, yoksa bu adları taşıyan iki hadis kitabına bir telmihte mi bulunul­duğu hususu açık olarak anlaşılmamak­tadır. Mevcut belgeler, dârülhadislerde okutulacak kitaplann vakıf sahibi tara­fından tayin edilmediğini, bu işin müder­rislere bırakıldığını göstermektedir.

Dârülhadislerin statüsü ve müderris­lerinin kadro dereceleri konusunda da yanlış anlamaya yol açabilecek genel ifa­delere yaygın olarak rastlanmaktadır. Resmî statüde en düşük müderrislik kadrosu, ibtidâ-İ hâriç denilen yevmiye 20 akçelik kadrodur. Bu statüde hizmet veren pek çok dârülhadis bulunmaktadır. Taban-tavan arasında on iki derece far­kı bulunan bu kadrolann en yükseği ise dârülhadis derecesidir76. Nitekim Osmanlı kaynaklannda "tarîk-ı müder-risînin müntehâyı merâtibi olan dârül­hadis raddesi" tabiri yaygın olarak kul­lanılmaktadır (İsmet, V, 90, 204). Bu ifa­de, bütün dârülhadisler için değil Os­manlı dârülhadisleri içerisinde Edirne Dârülhadis Medresesi ile İstanbul Süley­maniye Dârülhadisi için geçerlidir. II. Mu-rad devrinden Kanunî Sultan Süleyman'a kadar geçen zamanda Edirne Dârülha­dis Medresesi, Kanunî'den itibaren de Süleymaniye Dârülhadisi Osmanlı Devle-ti'nin en yüksek kadrolu medresesi, bu-ralann başmüderrisleri de en yüksek rüt­beli müderrisler sıfatını kazanmışlar ve devlet teşrifatında üst sıralarda yer al­mışlardır.

Dârülhadis müessesesine destek ve­ren ve kuruculuğunu yapan şahsiyetle­rin hüviyetleri de dikkat çekicidir. Dârül­hadisler başlangıçta Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî, el-Melikü'1-Eşref, el-Melikü'l-Kâmil, Abbasî Halifesi Muştansır-Billâh gibi hükümdar ve halifelerin; Selçuklu döneminde Atabeg Ferruh ve Vezir Sâhib Ata gibi vezirlik rütbesinde-ki devlet ricalinin; Osmanlı döneminde de II. Murad, Kanunî Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmed, I. Ah-med gibi sultanların; III. Murad'ın an­nesi Atik Valide NurbânÛ Sultan ve IV. Mehmed'in annesi Turhan Valide Sultan gibi padişah annelerinin; Sinan Paşa, Köprülü Mehmed Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa. Çorlulu Ali Paşa ve Nev­şehirli Damad İbrahim Paşa gibi sadra-zamlann ve pek çok şeyhülislâm, vezir, paşa ve ağanın ilgisine ve himayesine mazhar olmuştur. Bu sebeple dârülha­dislerin, kurucularının sosyal ve iktisadî seviyelerine uygun bir itibarı vardır.

Vakfiyelerde Öteden beri bu kurum­larla ilgili standart bir üslûp devam et­tirilmiştir. Meselâ Süleymâniye Vakiyesi'nde dârülhadis bölümü için kul­lanılan "ehâdîs-i Nebeviyye ve ahbâr-ı Mustafaviyye naklolunmak için bina olu­nan dârülhadis" ifadesi, daha önceki dâ­rülhadis vakfiyelerinde bulunduğu gibi daha sonrakilerde de aynen benimsen­miştir. Bir başka husus da Özellikle Sü-leymaniye'den sonra kurulan dârülha­dislerin çoğunlukla külliyeler bünyesin­de mihver eğitim müessesesi şeklinde yer almış olması ve yanlannda da dârül-kurrâ ile hankah, dergâh veya zaviye adı verilen iki yapının bulunmasıdır. Kaynak­larda sık rastlanan "Üsküdar'da Şemsî Paşa'nın câmi-i şerifi ve dârülhadis ve hankahı tamam oldukta"77, "Mehmed Ağa'nın İnşa eylediği câmi-i şerîf ve zaviye ve dârülhadis hüsn-i hâ-time-i hitâm buldukta"78, "Vezîriâzam Ali Paşa hazretlerinin Parmakkapı kurbunda bina eyledikleri câ­mi-i şerif, dârülhadis, hankah ve ima­ret tamam olup..."79 şeklindeki ifadeler, dârülhadis­lerle hankahların birbirinden aynlmaz İki müessese olduğunu göstermektedir.

Halkın eğitilmesinde, birlik ve bera­berliğin sağlanmasında hizmet veren eğitim müesselerinden biri olan dârül­hadis yapımına, özellikle devletin durak­lama ve gerileme devirlerine girdiği za­manlarda hız verilmesi dikkat çekicidir.

Nitekim din adına terör estiren Kadızâ-deliler'e karşı amansız mücadelesiyle ta­nınan Sadrazam Köprülü Mehmed Pa­şa'nın umumi medrese yerine dârülha­dis yaptırması, benzeri sıkıntılara çare arayan Sadrazam Çorlulu Ali Paşa'nın dârülhadis müessesesine yeni bir kat­kı sağlaması, toplumun Lâle Devri gibi bir şaşkınlık dönemine girdiği sırada Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa'nın şehrin en seçkin yerinde üst seviyedeki bürokratların iştirakiyle dâ­rülhadis açması, genel medreselerden ümidini kesen sorumluların çareyi dâ­rülhadislerde aradıklarını düşündürmek­tedir.



Bibliyografya:

Süleymâniye Vakfiyesi80, Ankara 1962, "Dârülhadis" ile İlgili kı­sım, s. 31-32, 80; Köprülü Mehmed Paşa Vakfiyesi, İzmir Millî Ktp., Yazmalar, nr. 634, vr. 15b-39b; Taşköprizâde. eş-Şeka’ik, tür.yer.; Mecdî, Şekâik Tercümesi, tür.yer.; Atâî. Zeyl-i Şekâ-ik, bk. İndeks; Evliya Çelebi, Seyahatname, I, 318; II, 250; III, 179, 191, 449; IV, 181; V, 431, 449; VI, 169; IX, 641, 781; X, 233-235; Şeyhî. Vekâyiu'l-fuzalâ, III-IV, bk. İndeks; Râşid. Tâ­rih, M, 266; V, 207-209; Ayvansarâyî Hafiz Hü­seyin. Camilerimiz Ansiklopedisi: Hadîkatü'I-ceuami81, İstanbul 1987, III, bk. İndeks; Deuhatü'l-meşayih, bk. Fihrist; İsmet, Tekmiletü's-Şekhik, V, bk. İndeks; Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, bk. İndeks; a.mlf. — Rıdvan Nafiz [Edgüder]. Sivas Şehri, İstanbul 1928, I, 113-116; H. Baki Kunter. Türk Vakıfları ue Vak­fiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd, İstanbul 1939, s. 27; Türkiye Maarif Tarihi, I, 140-142; Daniş-mend. Kronoloji, I-IV, bk. İndeks; M. Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İs­tanbul 1959, s. 105-114; Konyalı. Konya Tari­hi, s. 802-818; a.mlf., Erzurum Tarihi, s. 292-296; Ayverdl, Osmanlı Mimarîsi I-IV, bk. İn­deks ; Himmet Akın, Aydınoğullan Tarihi Hak­kında Bir Araştırma, Ankara 1968, s. 171; Ap-tullah Kuran, Anadolu Medreseleri, Ankara 1969, I, 110-111, 127-128; a.mlf.. Mimar Sinan, is­tanbul 1986, s. 172, 178, 179, 184; Zeynep Na-yir, Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmed Kül­liyesi ue Sonrası (1609-1690), İstanbul 1975, bk. İndeks; Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Os­manlı Medreseleri, İstanbul 1976, bk. İndeks; Yüksel. Osmanlı Mi'mârîsi V, s. 8-10; a.mlf., "Köprülü Mehmet Paşa Medresesi'nin Açılı­şı Hakkında", KAM, XVl/l (1987), s. 20-23; Ali Yardım. Hadîs I, İzmir 1984, s. 169 177; Mustafa Bilge. İlk Osmanlı Medreseleri, İstan­bul 1984, s. 25, 140148; Zeynep Ahunbay. "Mimar Sinan'ın Eğitim Yapılan", Mimarba­şı Koca Sinan, Yaşadığı Çağ oe Eserleri, İstan­bul 1988, I, tür.yer.; Yılmaz Önge, "Çankırı Da-rüşşifası", VD, V 11962), s. 251-255; Sadık Ci­han, "Les liena de l'enseignement de la tra-dition et l'importance donne â la science du Hadis â l'epoque Ottomane", Ondokuz Ma­yıs Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, III, Samsun 1989, s. 1-41; M. Tayyib Gökbilgin, "Edirne", İA, IV, 122; a.mlf.. "Tokat", a.e., XII / l.s.405.

D mimari. İslâm dünyasında eğitim faaliyetlerinin henüz kurumlaşmamış ol­duğu, bu arada hadis ilimlerinin de di­ğer dinî ilimlerle tasavvuf gibi camiler­de veya hocaların evlerinde kurulan ve "mecâüs" denilen ders halkalarında öğ­retildiği dönemlerde dârülhadis mima­risinden bahsetmek mümkün değildir. X. yüzyılın ikinci yarısından itibaren or­taya çıktığı tesbit edilen ilk hadis okul­larının ise ne gibi mekânlarda faaliyet gösterdiği bilinmemektedir.

İslâm tarihinde dârülhadis adıyla anı­lan ilk bina, Atabeg Nüreddin Mahmud Zengî'nin (ö. 569/1174) ölümünden bir­kaç yıl önce Dımaşk'ta yaptırdığı Nüriy-ye Dârülhadisi'dir. Bu yapıda Zengîler'in Büyük Selçuklu geleneğinden hareketle XII. yüzyılın ortalarından itibaren Suri­ye'de geliştirmiş oldukları kendilerine has medrese mimarisinin Özellikleri bu­lunmakta, Nüreddin Zengf'nin aynı yıl­larda yine Dımaşk'ta inşa ettirdiği Nû-riyye Medresesi gibi bunda da Büyük Sel­çuklu medreselerinin Horasan menşeli, dört eyvanlı tasarım şemasının Zengî devrine has bir varyantının uygulanmış olduğu görülmektedir. Yapı, ortasında kare bir havuzun yer aldığı üstü açık, kare planlı bir avlunun etrafını kuşat­makta, halen ayakta olan kuzey ve gü­ney kanatlar, havuzun ortasından geçen kuzey-güney doğrultusundaki eksene göre simetrik biçimde tasarlanmış bu­lunmaktadır. Avlunun kıble yönüne, yan­larında çapraz tonozlu ikişer hücre ile sivri beşik tonozlu giriş eyvanı, kuzeyi­ne ise enine dikdörtgen planlı, düz çatı­lı cami yerleştirilmiş, muhtemelen ders­hane olarak da kullanılan caminin harimi, ortadaki daha geniş tutulmuş üç ke­merle avluya açılmıştır. Bazı araştırma­cılar, bugün mevcut olmayan doğu ve batı kanatlarında da geniş birer kemer­le avluya açılan düz çatılı eyvanların bu­lunduğu kanaatindedirler.

Kendi türünün ilk örneğini teşkil eden Nûriyye Dârülhadisi'nde o devrin medre­se tasarımının aynen uygulanmış olması. İslâm mimarisi tarihinde daha sonra ya­pılan bütün dârülhadislerde de görülen bir özelliktir. Başka bir ifadeyle dârülhadisler, İslâm mimarisi repertuvanndaki eğitim yapıları arasında sıbyan mektep­leri ve dârülkurrâlar gibi tasarım açısın­dan medreselerden farklı, bağımsız bir yapı tipi oluşturmamışlar, inşa edildikle­ri dönemin ve bölgenin ürünü olan med­rese mimarisinin çerçevesi İçinde geliş­melerini sürdürmüşlerdir. Bu husus büyük bir ihtimalle, dârülhadisler ile di­ğer dinî ilimlerin okutulduğu medrese­ler arasında, mimariyi şekillendiren kul­lanım şeması açısından bir tedrisat fark­lılığı bulunmamasından kaynaklanmak­tadır.

Anadolu merkezli Türk İslâm mimari­si tarihinde ilk dârülhadisler Selçuklu devrinde inşa edilmiş, Osmanlı devrinde de bu yapılar çoğalmaya ve gelişmeye devam etmiştir. Konya'da 1260-1265 yıl­ları arasında yapılan ve İnce Minareli Medrese adıyla tanınan dârülhadis. av­lusu kubbe ile örtülü olduğu için "kub­beli medreseler" denilen yapı grubuna girmekte ve en önemli Selçuklu eserle­rinden birini teşkil etmektedir. Yine Ana­dolu Selçuklularının ilhanlılar'a tâbi ol­duğu bu dönemde, 1271 -1272 yıllan do­laylarında Sivas'ta inşa edilen ve "açık avlulu ve eyvanlı medreseler" tipine gi­ren Çifte Minareli Medrese de diğer bir ilginç dârülhadis Örneğini meydana ge­tirmektedir.

İlk örneklerine I. Murad devrinde (1360-1389) rastlanan Osmanlı dârülhadis mi­marisi. Mimar Sinan'ın Hassa başmimarı olduğu döneme ait İstanbul'daki Haseki Sultan (1538-1539). Süleymaniye (1552-1557), Edirne'deki Selimiye (1569-1574) ve İstanbul Üsküdar'da Şemsî Ahmed Paşa (1580), onun ölümünden sonra çırakları tarafından aynı üslûbun yaşatil-dığı döneme ait Çemberlitaş'ta Sinan Paşa (1593), Sultan Ahmed (1610-1617), Çarşıkapı'da Merzifonlu Kara Mustafa Pasa (1690), Saraçhanebaşı'nda Amca­zade Hüseyin Paşa (1700 civarı), Çarşıka-pfda Çorlulu Ali Paşa (1708-1709) ve Lâ­le Devri'ne ait Şehzadebaşı'nda Nevşe­hirli Damad İbrahim Paşa (1720) dârül-hadisleriyle en güzel örneklerini vermiş­tir. Osmanlı dârülhadislerinin hemen ta­mamı, İznik'te Orhan Gazi devrinde (1324-1360) inşa edilen Süleyman Paşa Med­resesi ile ortaya çıkan ve Osmanlı med­rese mimarisinin karakteristiği olan "açık avlulu ve revaklı" tasarımın varyantları­dır. Bu arada XV. yüzyılın sonlarında Amasya'da inşa edilmiş olan Dârülhadis Camii ise Osmanlı devrinde pek revaç bulmamış kubbeli medrese şeması ile erken Osmanlı mimarisinin bir yeniliği olan tabhâneli (zâviyeli) cami şemasını kaynaştıran kendine has tasarımıyla bir istisna teşkil etmektedir. Öte yandan İs­tanbul'daki Süleymaniye Dârülhaclisi'n-de. arazi verilerinin ustaca değerlendi­rilmesi ve külliyenin genel görünümü­nün hesaba katılması sonucunda ilginç bir yerleşim düzenine gidilmiştir. Dârül-hadisin odaları beşik tonozlu dükkânla­rın üzerine yerleştirilmiş, tek sıra ha­linde uzanan odaların önüne geçit nite­liğinde dar ve uzun bir avlu kondurul­muş, dershane de odalar dizisinin ku­zey ucunda fevkanî bir konumda tasar­lanmıştır. Ayrıca bütün bu mekânların ahşap çatılı olması da Süleymaniye Dârülhadisi'nin diğer bir farklı yönünü oluş­turmaktadır.

Bibliyografya:

Ayverdi. Osmanlı Mimarîsi I, s. 172, 179, 309, 319-320; a.mlf.. Osmanlı Mi'mârîsi II, s. 382-383; a.mlf.. Osmanlı MimârTsİ III, s. 120; Yüksel. Os­manlı Mimarîsi V, s. 8-10; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, I, İstanbul 1972, s. 107-108, II82. s. 86-87, 110-116; a.mlf.. Osmanlı Dev­ri Mimarisi, İstanbul 1986, tür.yer.; Türkiye'de Vakıf Abideler ne Eski Eserler, Ankara 1972, I, 229-231; Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 76, 172, 175-179, 184. 346, 349-350, 352; Zeynep Ahunbay. "Mimar Sinan'ın Eği­tim Yapılan", Mimarbaşı Koca Sinan, Yaşadığı Çağ ue Eserleri, İstanbul 1988, s. 239-309; Tan­ju Cantay. Süteymaniye Camii, İstanbul 1989, s. 39-40; E. Herzfeld. "Damascus: Studies in Architecture", Al, IX (1942), s. 1-53; X (19431, s. 13-70; Xİ-XII (1946), s. 1-72; XIII-XIV (1958), s. 118-138; J. Sauvaget. "Le Dar al-Hadith de Nour ad-Din", Les Monuments Ayyoubides de Damas, Paris 1948,1, 16-25; M. Baha Tanman. -Atik Valide Külliyesi", STAD, sy. 2 (1988), s. 3-19; S. Ory. "Dar al-Hadith', El2 SuppUİng.l, s. 195-197.




Yüklə 492,34 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin