Türkçem Eyvah



Yüklə 309,97 Kb.
səhifə9/19
tarix03.01.2022
ölçüsü309,97 Kb.
#41487
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   19
(Başkanın ellerini tutup iter.) Öyle olsun. Kovmasaydınız da ayrılacaktım zaten. (Çıkar.)




(Ayhan ve Selim sargılar içinde sahneye girerler.)

BAŞKAN-

Hey hey yine de hey hey! Türkçe gazileri geliyor. Koçlarım, yiğitlerim, arslanlarım benim. Türkçemin gazileri bunlar!




(Yaklaşırlar.)

BAŞKAN-

Ayhan, Selim! Hayrola! Ne bu hâliniz? Biz sizi göreve gönderdik, savaşa değil.

AYHAN-

(İnler.) Evet, başkan, savaş. Meydan savaşı, sonra da meydan dayağı. Bundan sonra ekipte Cezmi olmazsa ben hiçbir yere gitmem abicim.

SELİM-

(İniltiler arasında) Ben de hocam. Cezmi abi yoksa ben de yokum. Amma dayak yedim yahu! Hani hastahaneye gitsem, 10 gün iş görmez raporu alırdım. Bu nasıl hizmet hocam?

AYHAN-

(Kesik kesik) Hizmet değil, abi, hezimet, hezimet... (Toparlanır.) Neyse, bana müsaade... (Çıkışa yürür.) İç kanama geçirmezsem, üç aya kalmaz dönerim. (Çıkar.)

BAŞKAN-

(Ayhan’a) Güle güle Ayhancığım. Git, yat, dinlen. (Selim’e) N’oldu anlatsana!

SELİM-

(Zorlanarak) Anlatayım, başkan. Durum aynen şöyle oldu. Ayhan’la gittik, ana caddede bir dükkân sahibini nazikçe uyaralım dedik. Siz misiniz uyaran? Adam, karşı saldırıya geçti. Efendilik bizde kalsın dedik. Tabiî bu arada bir kamyon sopa yedik.




(Birkaç saniye gerilim müziği. “İyi Kötü Çirkin” filminin müziği kullanılabilir.)

CEZMİ-

(Kabadayı kılığında, koltuğunda Türkçe Sözlük’le girer.) Beni çağırmışsın başkan. Hayrola? Yamuk bir durum mu var? Düzeltelim icabında.

BAŞKAN-

Olmaz mı? Bak, senin grubu hastahanelik etmişler.

CEZMİ-

Nasıl yani?

BAŞKAN-

Dükkânın adını düzelt diye uyarmışlar. Dayak yemişler.

CEZMİ-

(Nara atar.) Yieeeyt! Kimmiş o! Kimin nesiymiş? Arayın, bulun! Haber gönderin! Nüfus kütüğünden düşsünler onu! Öldü o, yaşamıyor artık. Derhal duruma el koyuyorum. Bu kitabı ona yedirmezsem adam değilim.

BAŞKAN-

Sakin ol, Cezmi.

CEZMİ-

Bana sakin ol deme, başkan! Sakin olamam. Nah şuraya yazıyorum. (Sözlüğü gösterir.) Bu ne? Sözlük, lügat, kamus. Hangisini kullanırsan. Kamus nedir peki? Kamus namustur, başkan. Bunu herkes bilecek, herkes ezberleyecek. O kadar!

BAŞKAN-

Zor olmaz mı, Cezmiciğim? Hani koskoca sözlük, 80 bin kelime...

CEZMİ-

Orası beni enterese etmez, başkan. Bunu herkes bilecek. Bilen konuşacak. Bilen yazacak. Bilmiyorsa konuşmayacak, yazmayacak. Yine de konuşursa dili kesilecek. Yazarsa kalemi kırılacak, klavyesi başına geçirilecek. Cezmi’nin mesaisi hiç bitmeyecek. Cezmi hep iş başında olacak. Elimle, dilimle, ayağımla, icabında (kafa atar gibi) kafamla... Cezmi her türlü yamuğu düzeltecek... Yanlış yok! Yanlış yapana af yok! “Türkçem benim ses bayrağım” demiş şair. Bayrak demiş, çaktın mı? Bayrak ne peki? Bayrak istiklâl, icabında şeref. Namus bir bakıma. Öyleyse ne olacak? Korunacak gözüm gibi. O kadar! Kalkın ey ehl-i vatan, Türkçenin imdadına!

SELİM-

(Güçlükle doğrulur.) Gidelim, hocam. Şu dayak yediğimiz dükkânları bir kere daha ziyaret edelim. Bakalım bu sefer ne diyecekler. Operasyon devam etmeli. (Çıkışa yürür.)

CEZMİ-

(Selim’in ardından yürür.) Gidelim Selim kardeş. Haydi, Türkçe için ileri! Bir dakika. (Sözlüğü Selim’e uzatır.) Al şu sözlüğü, yürü, derhal geliyorum. (Selim çıkar.)

ÖĞRETMEN-

(Öfkeyle girerken Cezmi’ye çarpışır.) Pardon.

CEZMİ-

Hop dedik bayan. Sinyal ver. Karşında ağır vasıta var. (Çıkışa yürür.)

ÖĞRETMEN-

(Kendi kendine) Deli mi ne? (Başkana) Bakın sayın dernek başkanı. Size bir çift sözüm var. Gittim. Türk Hava Yolları’na telefon ettim, e-posta yolladım, faks çektim. Onları da uyardım. Adınızı Türkçe yazın dedim. Bilginiz olsun diye... Hani, Türk Hava Yolları’nı uyardınız mı dediniz ya! O bakımdan.

BAŞKAN-

Peki, hoca hanım. Anlaşıldı. Söylediklerinizi dikkate alacağız. İçiniz rahat olsun.

CEZMİ-

(Araya girer.) Bir dakika, başkan. Hoca hanım mı dedin? Ne hocası bu? Burası mektep mi? Ne bu boya, badana, fırça vaziyetleri? Var mı bizim mekânda bize posta koymak? Postanın iadeli taahhütlüsü var bizde icabında. (Başkana) Dağıtayım mı başkan?

BAŞKAN-

Ne münasebet? Hoca hanım haklı. Dağıtmaya filân gerek yok. Sakin ol, Cezmiciğim.

ÖĞRETMEN-

(Cezmi’ye) Rica ederim beyefendi. Size bir şey diyen yok. Ben sadece görevimi yapıyorum. Beyefendiyi biraz önce ikaz etmiştim. Anlamak istemedi.

CEZMİ-

Ne ikazıymış bu? Hangi mevzuda?

ÖĞRETMEN-

Türkçeye sahip çıkma, Türkçeyi koruma konusunda.

CEZMİ-

Yaa! Bak, ben buna şapka çıkarırım işte. Pardon, isim?

ÖĞRETMEN-

(Eline uzatır.) Suna. Türkçe öğretmeniyim.

CEZMİ-

(Elini bağrına koyar.) Eyvallah. Ben de Cezmi. Aynı kulvardayız desene. Meslektaş sayılırız bir nebze.

ÖĞRETMEN-

Siz de mi öğretmensiniz yoksa?

CEZMİ-

Bir bakıma, öyle. Hani şu uyarma, ikaz etme vaziyetleri var ya. İşte o safhada meslektaşız. Biz de günün muhtelif saatlerinde şehri dolaşıp dükkân sahiplerine ikazda bulunuyoruz. Kibarca. Dükkân adlarının Türkçe olması gerektiğini hatırlatıyoruz. Nazikçe.

ÖĞRETMEN-

Çok sevindim Cezmi Bey. Beni de aranıza alır mısınız? Güçlerimizi birleştirmemiz şart!

CEZMİ-

Eyvallah. Biz de tam operasyona çıkmak üzereydik. Denk geldi!

ÖĞRETMEN-

Teşekkür ederim, Cezmi Bey. Böyle kutsal bir görev için dünden hazırım ben.

CEZMİ-

O zaman mesele yok. Yalnız böyle ikide bir Cezmi Bey, Cezmi Bey diyeceksen, bozuşuruz, ona göre. Mümkünse Cezmi, sadece Cezmi... (Seyirciye) Haydi arkadaşlar! Türkçe için ileri! Marş marş!




(Çıkışa yürürler.)

Işıklar söner/Perde kapanır.


Yüklə 309,97 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin