Turkiyaning tarixiy makonlari Annotatsiya Toshkent-2013 ToshDSHI Sharq filologiyasi va falsafa fakulteti 2-kurs talabasi Sayyora Hamidova tayyorladi Ushbu taqdimotda Turkiya Respublikasining eng ko’zga ko’ringan tarixiy me’moriy yodgorliklari, usmoniylar davlati hukmronligi davrida insho etilgan saroylar, muzeylar va turistik makonlar haqida so’z yuritiladi.
Türkiye`nin tarihi yapıları
PLAN: 1. Antik dönem yapıları. 2. Bizans dönemindeki yapıları. 3. Osmanlı`nın muhteşem yapıları.
Antik dönem yapıları
EFES
Efes yunanca Ephesos, lat.Ephesus, Anadolu`da antikçağ kenti; İonia bölgesinde; günümüzdeki Selçuk ilçesinde (İzmir) yerleşmiştir. MÖ 1000`e doğru kurulup MÖ VIII. yy`dan başlayarak Anadolu kıyılarındaki büyük ticaret ve maliye merkezlerinden biri oldu. Ertemis tapınağı ve Hiristiyan topluluğunun eskiliği dolayısıyla dini açıdan çok büyük önem kazandı. 431`de nesturiliği sapkın mezhep ilân eden üçüncü evrensel konsil Efes`te toplandı. Roma ve Bizans dönemlerinden önemli kalıntılar: Artemis Tapınağı, Celdud kitaplığı, Domitianus Tapınağı, Gymnasium, hamamlar; Hadrianus Tapınağı, Meryemana`nın evi, Meryemana Kilisesi, Efes Arkeoloji müzesi. Efes yunanca Ephesos, lat.Ephesus, Anadolu`da antikçağ kenti; İonia bölgesinde; günümüzdeki Selçuk ilçesinde (İzmir) yerleşmiştir. MÖ 1000`e doğru kurulup MÖ VIII. yy`dan başlayarak Anadolu kıyılarındaki büyük ticaret ve maliye merkezlerinden biri oldu. Ertemis tapınağı ve Hiristiyan topluluğunun eskiliği dolayısıyla dini açıdan çok büyük önem kazandı. 431`de nesturiliği sapkın mezhep ilân eden üçüncü evrensel konsil Efes`te toplandı. Roma ve Bizans dönemlerinden önemli kalıntılar: Artemis Tapınağı, Celdud kitaplığı, Domitianus Tapınağı, Gymnasium, hamamlar; Hadrianus Tapınağı, Meryemana`nın evi, Meryemana Kilisesi, Efes Arkeoloji müzesi.
Bizans dönemindeki yapıları
Ayasofya
Doğu Roma (Bizans) imparatoru Iustinianos'un iradesi ile, beş yıl gibi çok kısa bir süre içersinde inşa edildikten sonra 27 Aralık 537 günü kutsanarak açılışı yapılan Hagia Sophia Kilisesi, 2003 yılının 27 Aralık'ında 1466. yaşını tamamladı. "Kutsal Bilgelik"e ithaf edilen bu kilise, 916 yıl boyunca Bizans İmparatorluğu'nun prestij yapısı ve Ortodoks dünyasının merkezi olmuş, kısaca "Büyük Kilise" (Megale Ekklesia) olarak anılmış; 481 yıl boyunca İslam dünyasının ve Osmanlı İmparatorluğu'nun gözbebeği, sultanların "Büyük Cami"si (Cami-i Kebir) olarak kullanılmış; ve 69 yıldır da Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli 'müze-yapı'sı olarak dünyanın her tarafından gelen ziyaretçilerin hayranlığını kazanmaya devam etmektedir. Ayasofya, her dönemde bu kenti ziyaret edenleri en fazla etkileyen şey olmuş insanları adeta büyülemiş, gerek Bizans döneminde, gerekse Türk döneminde benzer biçimde efsanelere konu olmuştur.
Ama, Ayasofya etkileyici bir yapı olmanın ötesinde bir anlam taşır. Gerçekte bu anlam ve onu güçlendiren xetki', onu yaptıran imparatorun bilinçli bir seçimidir. Merkezi kubbe kavramının, Roma dünyası mimarlık ikonografisinde, imparatorluk ideolojisinin sembolü olarak kullanıldığı tekrarlanan bir gerçektir. Antik Roma'da Pantheon, bu ideolojik mesajı kitlelere ilan eden yapıydı. Ama, Ayasofya etkileyici bir yapı olmanın ötesinde bir anlam taşır. Gerçekte bu anlam ve onu güçlendiren xetki', onu yaptıran imparatorun bilinçli bir seçimidir. Merkezi kubbe kavramının, Roma dünyası mimarlık ikonografisinde, imparatorluk ideolojisinin sembolü olarak kullanıldığı tekrarlanan bir gerçektir. Antik Roma'da Pantheon, bu ideolojik mesajı kitlelere ilan eden yapıydı. Aynı işlevi, kentin İslam döneminde de sürdürmüştür Ayasofya: İstanbul, İslam dünyasının ve onu yöneten Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezidir. Tekrarlanamaz ve aşılamaz olan bu yapı, bu gerçeğin tanrısal bir irade aracılığıyla tescilidir. Gerçekten de Ayasofya, hem Bizans kaynaklarında hem de Osmanlı kaynaklarında "tanrısal irade"nin tecellisi olarak algılanmıştır. GençTürkiye Cumhuriyeti ise yapının bu niteliklerini doğru olarak kavramış ve onu en uygun işlevle, bir müze olarak bütün insanlığın yararlanmasına açmıştır.
Ayasofya'nın Müzeye Dönüştürülmesi Fossatiler'in restorasyonundan önce Batılılar Ayasofya'yı ancak padişahtan özel bir ferman alarak ziyaret edebilmekteydi ve bu fermanı almak da çok güçtü. Restorasyon sırasında yapıya çok daha kolay girilebiliyordu ve birçok gezgin hem bu mimarlık eserini görmek hem de çalışmaları izlemek üzere gelmekteydi. İstanbul'a giderek daha çok yabancı ziyaretçinin gelmesiyle bu tarihi anıtı görme isteği de arttı. 1934 yılında, modern Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesini emretti; kararname Başbakan İsmet İnönü tarafından imzalandı. Atatürk'ün modernleşme ve laikleşme programında bu mantıklı bir adımdı; aynı zamanda Türk tarihi ile ilgili eğitim ve turizm alanında da yararlar sağlamaktaydı. On dokuzuncu yüzyılda badana ile örtülen mozaiklerin ortaya çıkarılması çalışmaları, 1931 yılında, Harvard Üniversitesi Bizans Enstitüsüne, mozaikleri ortaya çıkarma ve restore etme izni verildiği zaman başladı. Enstitünün kurucusu Thomas VVhittemore narteksteki mozaikleri 1931 yılında, güney giriş holündekileri 1933 yılında ortaya çıkarmaya başladı. Ertesi yıl da güney galeriye geçerek Deesis mozaiği üzerinde çalışmaya başladı. Böylece Ayasofya'nın kapıları, 1 Şubat 1935 günü 738 ziyaretçiye açıldığında, mozaiklerin bir bölümü herkesin görebilmesi için ortaya çıkarılmış bulunuyordu. VVhittemore, restorasyon çalışmalarını ve bilimsel araştırmalarını 1950 yılında ölümüne kadar sürdürdü ve ardından başka uzmanlar onun izinden yürüdüler. Günümüzde Ayasofya, kültürel yönden çok çekiciliği olan önemli bir eserdir.
Osmanlı`nın muhteşem yapıları
Dolmabahçe Sarayı
Sultan I. Abdülmecit tarafından yaptırılan sarayın cephesi, İstanbul Boğazı'nın Avrupa kıyısında 600 metre boyunca uzanmaktadır. Avrupa mimari üsluplarının bir karışımı olarak, Ermeni olan Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından 1843-1855 yılları arasında inşa edilmiştir. 1855 yılında tamamıyla bitirilen Dolmabahçe Sarayı'nın açılış töreni Ruslar'la yapılan Paris Antlaşması (30 Mart 1856)'dan sonra olmuştur. 7 Şevval 1272 (11 Haziran 1856) tarihli Ceride-i Havadis adlı gazetede, sarayın 7 Haziran 1856'da resmen açıldığı haberi verilmiştir.Abdülmecit döneminde üç milyon kese altın olan sarayın borcu, Maliye Hazinesi'ne aktarılınca, zor durumda kalan maliye, aylıkları, ay başı yerine ay ortalarında, sonraları da 3-4 ayda bir ödemek durumunda kalmıştır. 5.000.000 altına mal olan Dolmabahçe Sarayı'nda Sultan Abdülmecit sadece altı ay yaşayabilmiştir Sultan I. Abdülmecit tarafından yaptırılan sarayın cephesi, İstanbul Boğazı'nın Avrupa kıyısında 600 metre boyunca uzanmaktadır. Avrupa mimari üsluplarının bir karışımı olarak, Ermeni olan Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından 1843-1855 yılları arasında inşa edilmiştir. 1855 yılında tamamıyla bitirilen Dolmabahçe Sarayı'nın açılış töreni Ruslar'la yapılan Paris Antlaşması (30 Mart 1856)'dan sonra olmuştur. 7 Şevval 1272 (11 Haziran 1856) tarihli Ceride-i Havadis adlı gazetede, sarayın 7 Haziran 1856'da resmen açıldığı haberi verilmiştir.Abdülmecit döneminde üç milyon kese altın olan sarayın borcu, Maliye Hazinesi'ne aktarılınca, zor durumda kalan maliye, aylıkları, ay başı yerine ay ortalarında, sonraları da 3-4 ayda bir ödemek durumunda kalmıştır. 5.000.000 altına mal olan Dolmabahçe Sarayı'nda Sultan Abdülmecit sadece altı ay yaşayabilmiştir
Dolmabahçe'nin yapım emrini veren ve ilk kullanan padişah Sultan Abdülmecid
Büyük masraflarla inşa ettirilen saray, 33 yıl boyunca yılda iki kez Büyük Muayede Salonu'nda düzenlenen bayram törenlerde kullanılmıştır. V. Mehmet zamanında sarayın kadrosu azaltılmış, yurt dışında çok önemli olaylar cereyan ederken, saray içinde, sekiz yıllık süre boyunca az sayıda olay gerçekleşmiştir. Bu olaylar, 9 Mart 1910'da 90 kişiye verilen bir ziyafet, aynı yılın 23 Mart'ında Sırp Kralı Petro'nun bir hafta süren ziyaret törenleri, Veliaht Max'ın ziyareti ve Avusturya imparatoru Karl ile İmparatoriçe Zita'nın şerefine düzenlenen ziyafetlerdir. Yorgun ve yaşlı padişahın vefatı Dolmabahçe Sarayı'nda değil Yıldız Sarayı'nda olmuştur. VI. Mehmet unvanıyla tahta çıkan Vahdettin, Yıldız'da oturmayı tercih etmiş, ancak vatanı Dolmabahçe Sarayı'ndan terketmiştir. Büyük masraflarla inşa ettirilen saray, 33 yıl boyunca yılda iki kez Büyük Muayede Salonu'nda düzenlenen bayram törenlerde kullanılmıştır. V. Mehmet zamanında sarayın kadrosu azaltılmış, yurt dışında çok önemli olaylar cereyan ederken, saray içinde, sekiz yıllık süre boyunca az sayıda olay gerçekleşmiştir. Bu olaylar, 9 Mart 1910'da 90 kişiye verilen bir ziyafet, aynı yılın 23 Mart'ında Sırp Kralı Petro'nun bir hafta süren ziyaret törenleri, Veliaht Max'ın ziyareti ve Avusturya imparatoru Karl ile İmparatoriçe Zita'nın şerefine düzenlenen ziyafetlerdir. Yorgun ve yaşlı padişahın vefatı Dolmabahçe Sarayı'nda değil Yıldız Sarayı'nda olmuştur. VI. Mehmet unvanıyla tahta çıkan Vahdettin, Yıldız'da oturmayı tercih etmiş, ancak vatanı Dolmabahçe Sarayı'ndan terketmiştir.
Cumhuriyet döneminde, Atatürk'ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullandığı sarayda yaşanan en önemli olay, 10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ölümüdür. Atatürk, sarayın 71 numaralı odasında hayata gözlerini kapamıştır. Muayede Salonu'nda kurulan katafalga konan naaşı önünden son saygı geçişi yapılmıştır. Saray, Atatürk'ten sonra Cumhurbaşkanlığı sırasında İsmet İnönü tarafından, İstanbul'a gelişlerinde kullanılmıştır. Tek partili dönemden sonra saray, yabancı misafirleri ağırlamak amacıyla hizmete açılmıştır. Alman Cumhurbaşkanı Gronchi, Irak Kralı Faysal, Endonezya Başbakanı Sukarno, Fransa Başbakanı General de Gaulle şereflerine törenler düzenlenip, ziyafetler verilmiştir. Cumhuriyet döneminde, Atatürk'ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullandığı sarayda yaşanan en önemli olay, 10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ölümüdür. Atatürk, sarayın 71 numaralı odasında hayata gözlerini kapamıştır. Muayede Salonu'nda kurulan katafalga konan naaşı önünden son saygı geçişi yapılmıştır. Saray, Atatürk'ten sonra Cumhurbaşkanlığı sırasında İsmet İnönü tarafından, İstanbul'a gelişlerinde kullanılmıştır. Tek partili dönemden sonra saray, yabancı misafirleri ağırlamak amacıyla hizmete açılmıştır. Alman Cumhurbaşkanı Gronchi, Irak Kralı Faysal, Endonezya Başbakanı Sukarno, Fransa Başbakanı General de Gaulle şereflerine törenler düzenlenip, ziyafetler verilmiştir.
Atatürk'ün hayatının son günlerinde hasta olarak yattığı ve 10 Kasım 1938 tarihinde hayata gözlerini yumduğu yatağı
1952'de Dolmabahçe Sarayı, Millet Meclisi İdare Amirliği'nce haftada bir gün olmak üzere halka açılmıştır. 10 Temmuz 1964 tarihinde Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın toplantısıyla resmî açılışı yapılmış, Millet Meclisi İdare Amirliği'nin 14 Ocak 1971 tarihli yazısıyla bir ihbar sebep gösterilerek kapatılmıştır. 25 Haziran 1979'da 554 sayılı Millet Meclisi Başkanı emriyle turizme açılan Dolmabahçe Sarayı, aynı yılın 12 Ekim'inde yine bir ihbar üzerine kapatılmıştır. İki ay kadar sonra Millet Meclisi Başkanı'nın telefon emriyle tekrar turizme hizmet vermeye başlamıştır. MGK İcra Daire Başkanlığı'nın 16 Haziran 1981 tarih ve 1.473 sayılı kararıyla saray ziyaretçilere tekrar kapatılmış ve bir ay sonra 1.750 sayılı MGK Genel Sekreterliği'nin emriyle açılmıştır. 1952'de Dolmabahçe Sarayı, Millet Meclisi İdare Amirliği'nce haftada bir gün olmak üzere halka açılmıştır. 10 Temmuz 1964 tarihinde Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın toplantısıyla resmî açılışı yapılmış, Millet Meclisi İdare Amirliği'nin 14 Ocak 1971 tarihli yazısıyla bir ihbar sebep gösterilerek kapatılmıştır. 25 Haziran 1979'da 554 sayılı Millet Meclisi Başkanı emriyle turizme açılan Dolmabahçe Sarayı, aynı yılın 12 Ekim'inde yine bir ihbar üzerine kapatılmıştır. İki ay kadar sonra Millet Meclisi Başkanı'nın telefon emriyle tekrar turizme hizmet vermeye başlamıştır. MGK İcra Daire Başkanlığı'nın 16 Haziran 1981 tarih ve 1.473 sayılı kararıyla saray ziyaretçilere tekrar kapatılmış ve bir ay sonra 1.750 sayılı MGK Genel Sekreterliği'nin emriyle açılmıştır.
Hamamlar
Topkapı Sarayı
Istanbul`da Sarayburnu sırtlarından birbirinden bağımsız çeşitli yapılardan oluşan saray kompleksi. Birun, Enderun ve Harem olmak üzere üç ana bölümden, art arda üç avluyu çevreleyen köşkler, kasırlar, camiler, divanlar, kütüphaneler, mutfaklar, devlet daireleri ve bahçelerden oluşur. Yapımına 1475`te başlandı, çevresine duvar çekildi ve 1478`de tamamlandı. Ancak, bu tarihten sonra saraya çeşitli dönemlerde birçok yeni yapı eklendi. Sarayın dördü karaya, üçü denize bakan yedi kapısı vardı. En çok Ayasofya önündeki Bab`ı Hümayun`dan girilirdi. 300 metre kadar daha içerde Ortakapı bulunur, Sadrazamlar buradan attan iner, içeri öyle girerlerdi. Mutfaklarda 15 bin kişiye yetecek yemek pişirilirdi. Istanbul`da Sarayburnu sırtlarından birbirinden bağımsız çeşitli yapılardan oluşan saray kompleksi. Birun, Enderun ve Harem olmak üzere üç ana bölümden, art arda üç avluyu çevreleyen köşkler, kasırlar, camiler, divanlar, kütüphaneler, mutfaklar, devlet daireleri ve bahçelerden oluşur. Yapımına 1475`te başlandı, çevresine duvar çekildi ve 1478`de tamamlandı. Ancak, bu tarihten sonra saraya çeşitli dönemlerde birçok yeni yapı eklendi. Sarayın dördü karaya, üçü denize bakan yedi kapısı vardı. En çok Ayasofya önündeki Bab`ı Hümayun`dan girilirdi. 300 metre kadar daha içerde Ortakapı bulunur, Sadrazamlar buradan attan iner, içeri öyle girerlerdi. Mutfaklarda 15 bin kişiye yetecek yemek pişirilirdi.
Ortakapıdan sonra Babüssade denilen Akağalar kapısı gelir. Buradan geçilince Bağdat Köşkü, Kara Mustafa Paşa Köşkü, Mecidiye köşkü, Revan odası, Hırka dairesi, sünnet odası ve lale bahçesinin bulunduğu kesime varılır. Bütün bunlar sarayın Selamlık bölümünde yer alır. Padişahların anneleri, eşleri ve cariyelerinin oturduğu Harem dairesi de ayrı bir bölümdür. Burada III. Murad`ın yatak odası sarayın en görkemli mekânlarından biridir. Topkapı sarayı 1853`ten sonra bu işlevini Dolmabahçe sarayına bıraktı. Burada sadece eski padişahların anneleri oturdu. Topkapı sarayı cumhuriyet döneminde bütünüyle müze durumuna getirilmiştir. Ortakapıdan sonra Babüssade denilen Akağalar kapısı gelir. Buradan geçilince Bağdat Köşkü, Kara Mustafa Paşa Köşkü, Mecidiye köşkü, Revan odası, Hırka dairesi, sünnet odası ve lale bahçesinin bulunduğu kesime varılır. Bütün bunlar sarayın Selamlık bölümünde yer alır. Padişahların anneleri, eşleri ve cariyelerinin oturduğu Harem dairesi de ayrı bir bölümdür. Burada III. Murad`ın yatak odası sarayın en görkemli mekânlarından biridir. Topkapı sarayı 1853`ten sonra bu işlevini Dolmabahçe sarayına bıraktı. Burada sadece eski padişahların anneleri oturdu. Topkapı sarayı cumhuriyet döneminde bütünüyle müze durumuna getirilmiştir.
KIZ KULESI
Boğaz girişindeki kayalık üzerine kurulmuş küçük, şirin bir kuledir. İstanbul’un sembollerinde birisidir. Tarih içinde gözetleme kulesi, deniz feneri olarak kullanılmış, Boğaz girişini belirten bir mihenk noktasıdır. Geçen yy.daki görüntüsünü koruyan kule turizme tahsis edilmiş lokanta ve seyir balkonu ile servis vermektedir.Batı kaynakları yanlış olarak burayı sevgilisi Hera’ya kavuşmak için yüzerken boğulan Leander’in kulesi olarak isimlendirmiştir. Bu olay mitolojik hikayede Çanakkale Boğazında geçmiştir. Boğaz girişindeki kayalık üzerine kurulmuş küçük, şirin bir kuledir. İstanbul’un sembollerinde birisidir. Tarih içinde gözetleme kulesi, deniz feneri olarak kullanılmış, Boğaz girişini belirten bir mihenk noktasıdır. Geçen yy.daki görüntüsünü koruyan kule turizme tahsis edilmiş lokanta ve seyir balkonu ile servis vermektedir.Batı kaynakları yanlış olarak burayı sevgilisi Hera’ya kavuşmak için yüzerken boğulan Leander’in kulesi olarak isimlendirmiştir. Bu olay mitolojik hikayede Çanakkale Boğazında geçmiştir. Bir diğer mit’e göre de burası, kızının yılan tarafından sokulacağını rüyalarında gören İmparatorun emniyette olması için genç kızı yerleştirdiği kule idi. Meyve sepeti içinde gelebilmiş bir yılan trajediye sebep olur.
Süleymaniye Camii
İstanbul’un siluetini minareler ve kubbeler süsler. Şehrin en büyük ve görkemli camii Süleymaniye Camiidir. Dış ve iç estetiği, fevkalade muntazam, göz okşayıcı proporsiyonları seyredeni büyüler. Süleymaniye Camii bir mimari şaheserdir. 16. yy., Türk Osmanlı İmparatorluğunun her bakımdan gelişmiş ve ilerlemiş olduğu bir devirdir. 36 Osmanlı Sultanı arasında 47 yıl ile en uzun hüküm süreni Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bu büyük şöhretli Sultan, kendi adına yaptırtacağı camii Koca Mimar Sinan’a havale etmişti. Mimarlık dünyasının bir dehası olan Mimar Sinan, camii ve etrafını saran büyük kompleksi 1550-1557 yılları arasında tamamlamıştır. Türk sanatının klasik döneminin kurucusu ve geliştireni Mimar Sinan, sanatının üstünlüğünü burada da ispat etmişti. Caminin avlusunun etrafını çevreleyen büyük komplekste okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkânlar bulunur. Süleymaniye’nin dış güzelliğini seyredebilmek için yapıdan uzakta olmak gerekir. Galata Kulesi’nden veya Haliç’in Galata kesiminden, bu imparatorluk eseri bütün haşmeti ile görülebilir. Dört minaresi olan caminin esas mekânını büyük bir kubbe örter. Caminin ana girişi etrafı revaklarla çevrili, ortasında şadırvanı olan iç avludandır. İç mimarideki açıklık, bütünlük, ölçülü bir süsleme buranın haşmetli etkisini güçlendirir. 53 metre yüksekliğinde 26.50 m. çapındaki merkezi kubbeyi fil ayağı denilen dört büyük paye taşır. Mekânın bütün elemanları uyumlu bir armoni içerisindedir. İstanbul’un siluetini minareler ve kubbeler süsler. Şehrin en büyük ve görkemli camii Süleymaniye Camiidir. Dış ve iç estetiği, fevkalade muntazam, göz okşayıcı proporsiyonları seyredeni büyüler. Süleymaniye Camii bir mimari şaheserdir. 16. yy., Türk Osmanlı İmparatorluğunun her bakımdan gelişmiş ve ilerlemiş olduğu bir devirdir. 36 Osmanlı Sultanı arasında 47 yıl ile en uzun hüküm süreni Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bu büyük şöhretli Sultan, kendi adına yaptırtacağı camii Koca Mimar Sinan’a havale etmişti. Mimarlık dünyasının bir dehası olan Mimar Sinan, camii ve etrafını saran büyük kompleksi 1550-1557 yılları arasında tamamlamıştır. Türk sanatının klasik döneminin kurucusu ve geliştireni Mimar Sinan, sanatının üstünlüğünü burada da ispat etmişti. Caminin avlusunun etrafını çevreleyen büyük komplekste okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkânlar bulunur. Süleymaniye’nin dış güzelliğini seyredebilmek için yapıdan uzakta olmak gerekir. Galata Kulesi’nden veya Haliç’in Galata kesiminden, bu imparatorluk eseri bütün haşmeti ile görülebilir. Dört minaresi olan caminin esas mekânını büyük bir kubbe örter. Caminin ana girişi etrafı revaklarla çevrili, ortasında şadırvanı olan iç avludandır. İç mimarideki açıklık, bütünlük, ölçülü bir süsleme buranın haşmetli etkisini güçlendirir. 53 metre yüksekliğinde 26.50 m. çapındaki merkezi kubbeyi fil ayağı denilen dört büyük paye taşır. Mekânın bütün elemanları uyumlu bir armoni içerisindedir.
Statik bakımından da yapının dengesi kusursuzdur. Zaman içinde İstanbul şehrini sarsan depremler burada tek bir çatlağa bile sebep olamamıştır. Kubbenin içi geçen yüzyılda yapılmış barok tesirli dekorasyondur. Statik bakımından da yapının dengesi kusursuzdur. Zaman içinde İstanbul şehrini sarsan depremler burada tek bir çatlağa bile sebep olamamıştır. Kubbenin içi geçen yüzyılda yapılmış barok tesirli dekorasyondur. Yerdeki el yapısı tek örnek, mihraplı halı 1950’li yıllarda yerleştirilmişti. İçerideki en göz alıcı yer mihrap duvarındaki 16. yy. orijinal, fevkalade renkli, Türk motifleri ile süslü vitraylardır. Gayet sade mevlithanlar balkonu ve minber yanında, yine mermerden yapılmış mihrap nişinin etrafı çinilerle süslüdür. Sultan locası mihrabın solunda bulunur. Duvarlar Kuran’dan alınan ayetlerle süslüdür. Bunlar Türk kaligrafi sanatının çok güzel örnekleridir. Giriş ve yan cephelerde kadınlara ayrılmış balkonlar yer alır. Girişin sağında bronz kafesli bölme 18. yy. Türk maden işçiliğinin güzel bir örneğidir. Caminin arka avlusunda Sultan Süleyman’ın, bunun yanında da çok sevdiği karısı Roksana’nın büyük türbeleri bulunur. Etrafta değişik asırlarda yapılmış önemli kişilerin mezarları vardır. Süleymaniye kompleksinin bir ucunda küçük ve gayet mütevazı bir mezar bulunur. Burası 99 yıl şan ve şöhret ile yaşamış 50 yıl süre ile İmparatorluk baş mimarlığı yapmış, büyük usta Mimar Sinan’ın mezarıdır. Koca Sinan çalışkan ve verimli bir mimardı; uzun yaşamı boyunca 400’den fazla eser tamamlamıştı. Kurucusu olduğu klasik Türk mimarisinin en önemli temsilcisi de oydu.
RUMELİ HİSARI İstanbul 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in şehri kuşatmasından önce de birçok kuşatmaya uğramıştı. Şehri çevreleyen Roma devri surları bütün önceki kuşatmaları durdurabilmişti. Çok uzun süren kuşatmalarda şehrin ihtiyaçları deniz yolu ile takviye edilirdi. Rumelihisarı, karşı kıyıdaki daha erken tarihli bir Türk kalesinin karşısında, İstanbul’u kuşatma sırasında Karadeniz’den gelebilecek yardım ve takviyeleri önlemek amacı ile, şehir kuşatmasından önce inşa edilmişti. Bu askeri yapı 1452’de 4 ay gibi inanılmaz kısa bir sürede tamamlanmıştı. Bütün Orta Çağın bu en büyük ve kuvvetli hisarı 1453’te İstanbul’un Türkler tarafından fethini takiben stratejik önemini yitirmiştir. Klasik Türk kale mimarisinin bu güzel örneği bütün heybeti ile Boğaziçi'ni süsler. 1950’li yıllarda yapılan onarımları takiben müzeye çevrilmiştir. Her yıl yapılan İstanbul festivallerinde Hisar içi bir açık hava tiyatrosu olarak kullanılmaktadır. Hisar bütünü ile, en güzel şekilde Boğazın karşı Asya sahillerinden veya Boğazda sefer yapan vapurlardan seyredilebilir.
ANADOLU HİSARI Karadeniz'in tek çıkışı Boğaziçi'nin Asya kıyılarında, 1390-91 yıllarında Sultan Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. Yanında denize ulaşan bir dere vardır. Karşı kıyıdaki Rumelihisarı ile birlikte Boğaziçi transit geçişinin tam kontrol altında tutulması sağlanmıştı. Bu küçük kale, burçlarına yaslanan eski ahşap evler ve civarı ile pitoresk bir manzara oluşturur. Hisardan sonra, Fatih Köprüsünün Asya kulesinin bulunduğu Kanlıca semti sahil kahveleri ve yoğurdu ile meşhurdur.
BENİ DİNLEDİĞINİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM!!!
Dostları ilə paylaş: |