Süregelen FETÖ Operasyonlarının Türkiye Ekonomisine Yansımaları
Türkiye FETÖ’ye karşı yürüttüğü yoğun mücadelede büyük bir enerji sarf etmiş ve bu sebeple orta gelir tuzağından kurtulmak için yenilikçilik ve üretim yolunda kullanılması gereken son 3-4 yılda istikrar ve güven ortamına yönelik en büyük saldırıların baş göstermesi nedeniyle çok farklı konularda efor harcamak zorunda kalmıştır. Bu süreçte ekonomi yönünden patinaj durumu yaşanmış, hatta bazı açılardan geriye gitme durumu söz konusu olmuştur.
TCMB'nin ödemeler dengesi verilerine407 göre; 2013 yılı sonundan sonra azalma eğilimi gösteren cari açığın 12 aylık birikimli tutarı, uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarının azalmasının da verdiği destekle 2016 yılı Temmuz ayı sonu itibarıyla 28,8 milyar dolara kadar düşmüştü. Fakat Temmuz ayının ardından, cari açık tarafındaki söz konusu iyileşme eğilimi son bulmuş ve 12 aylık birikimli cari açık tutarı 2016 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla 33,8 milyar dolara yükselmiştir. 2015 yılı sonunda 1,1 milyar dolar fazla verdiğimiz 12 aylık birikimli enerji hariç cari denge, 2016 yılı Temmuz ayı sonunda 3,3 milyar dolar açık ve Ekim ayı sonu itibarıyla da 9,6 milyar dolar açık vermiştir. Ödemeler dengesi tarafında yaşanan bu bozulmanın temel nedenleri darbe girişimi sonrası olumsuz etkilenen ihracatın azalması ve 24 Kasım 2015 tarihinde Rus uçağının düşürülmesinin ardından 2016 yılında turizm gelirlerinin ve dolayısıyla hizmetler dengesinin azalmasıdır.
2016 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku, 164,4 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu tutara, 33,8 milyar dolarlık 12 aylık birikimli cari açık tutarı da eklendiğinde, bir yıl içinde ülkemizin ödemekle ya da döndürmekle yükümlü olduğu tutarın 198,2 milyar olduğu anlaşılmaktadır. Önceki yıllarda da söz konusu kaynak yenileme ihtiyacı 200 milyar dolara yakın düzeylerde gerçekleşmiştir. Fakat son yıllarda FETÖ'nin darbe girişimleri ve kumpasları nedeniyle yaşanan pek çok olay, Türk Lirası'nın diğer gelişmekte olan para birimlerinden görece olumsuz ayrışmasına ve dolar cinsi GSYH verisinin gerilemesine yol açmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin kırılganlıkları karşılaştırılırken, bir yıl içerisindeki kaynak yenileme ihtiyacı veya 6 aylık ithalatı gibi tutarların döviz rezervlerine oranına ve bütçe açığı, cari açık, dış ticaret açığı ile dış borçlar gibi diğer başka verilerin de GSYH'ye oranına bakılmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu oranların paydasında yer alan döviz rezervleri veya dolar cinsi GSYH'deki düşüşler, Türkiye ekonomisi açısından olumsuz bir resim sunulmasına neden olmaktadır.
Merkez Bankası verilerine göre408; 15 Temmuz 2016 itibarıyla 122,71 milyar dolar düzeyinde bulunan altın dahil döviz rezervleri, darbe girişiminden sonraki iki hafta azalarak 22 Temmuz itibarıyla 121,43 milyar dolara ve 29 Temmuz itibarıyla 119,72 milyar dolara gerilemiştir. Sonraki haftalarda yükselerek 19 Ağustos itibarıyla 123,48 milyar dolara çıkmış, 23 Eylül'de 121,99 milyar dolar olarak gerçekleşmiş, kredi not indiriminin etkisiyle tekrardan düşüş eğilimine girmiştir. Merkez Bankası'nın altın dahil döviz rezervleri, 2016 yılı sonu (30 Aralık 2016) itibarıyla 106,10 milyar dolar seviyesine düşmüştür.
Ulusal Hesaplar konusunda Avrupa Birliği Yönetmeliklerine (ESA 2010) uygun olarak yapılan revizyon çalışmaları tamamlanmış ve TÜİK 2016 yılı 3. çeyrek GSYH verilerini bu kapsamda yayımlamıştır. Geriye dönük olarak güncellenen bu yeni verilere göre409 2013 yılı sonunda 950,4 milyar dolar düzeyinde bulunan Türkiye'nin 12 aylık birikimli GSYH'si, 2016 yılı 3. çeyrek sonu itibarıyla 850,3 milyar dolar düzeyine gerilemiştir. Sonuç itibariyle, üç yıla yakın bir süre içerisinde dolar kurunda yaşanan artışların etkisiyle Türkiye'nin GSYH'si 100,1 milyar dolar azalmıştır. GSYH'de dolar bazında yaşanan bu kayıp, paydasında GSYH'nin bulunduğu temel rasyolarda ciddi ölçüde tahribata yol açmaktadır. Sonuç olarak, kırılganlık göstergeleri karşılaştırmalarında Türkiye'nin eli biraz daha zayıflamıştır. Örneğin, yeni GSYH serileri baz alındığında; 2016 yılı ikinci çeyreği sonunda %3,4 düzeyinde gerçekleşen cari açığın GSYH'ya oranı, üçüncü çeyrek sonu itibarıyla %3,8 ve Ekim ayı sonu itibarıyla %4,0 düzeyine çıkmıştır. Yeni GSYH serilerine göre 2016 yılı ikinci çeyreğinde, 2015 yılının aynı çeyreğine göre %4,5 oranında reel büyüme kaydeden Türkiye ekonomisi 2016 yılının 3. çeyreğinde, 2015 yılının aynı dönemine göre %1,8 oranında daralmıştır. Böylece küresel kriz nedeniyle 2009 yılında yaşanan daralmadan bu yana, Türkiye ekonomisi ilk defa küçülmüştür. Geçen yılın aynı çeyreğine göre mal ve hizmet ihracatının %7 azalması, ithalatının %4,3 artması ve yerleşik hanehalkı tüketiminin %3,2 azalması, söz konusu ekonomik daralmada etkili olmuştur.
Son yıllarda döviz kurlarında yaşanan artışlar, enflasyonla mücadeleyi ve fiyat istikrarının sağlanmasını zorlaştırmakta, borçların artmasına yol açmakta, kısaca tüm makroekonomik verilere bir şekilde yansımaktadır. Döviz kurlarında, son aylarda yaşanan keskin oranlı artışların kalıcı olması halinde, ilerleyen aylarda enflasyonda ve diğer birçok makroekonomik göstergede bunun olumsuz yansımaları görülebilir. Yüksek miktarda döviz borcu olan ve gerekli finansal koruma (hedge) tedbiri almayan reel sektör şirketleri, döviz kurlarındaki artışlara bağlı olarak kambiyo zararları yazabilirler.
TÜİK verilerine göre410 2016 yılı Temmuz ayında %10,7 oranında gerçekleşen işsizlik oranı, Ağustos ayında %11,3 oranına yükselmiştir. FETÖ kapsamında işten çıkarılanlar nedeniyle Eylül ayında daha da artabileceği düşünülen işsizlik oranı; tarım ve inşaat sektörleri istihdamında yaşanan artışlar sayesinde Eylül'de %11,3 seviyesinde kalabilmiş ama Ekim ayında %11,8 düzeyine yükselmiştir. Mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı Eylül'de %11,3 iken Ekim'de %11,7 oranına çıkmıştır. Eylül ayında %19,9 düzeyinde bulunan genç nüfusta işsizlik oranı ise Ekim ayında %21,2 düzeyine tırmanmıştır. Özetle, 2016 yılı Ekim ayında işsizlik oranları, istihdam edilenlerin sayısı, işsiz sayısı ve işgücüne katılım oranı gibi işgücü istatistiklerine dair tüm verilerde bir önceki aya göre belirgin bir bozulma kaydedilmiştir.
-
FETÖ Nedeniyle Toplumda Artan Güvensizliğin Ekonomiye Yansımaları
Darbe girişimi sonrasında, FETÖ'nün boyutlarının toplumun her kesiminin tahminlerinden çok daha büyük olması ve ülkenin her kurumunda, kritik olan her yere sızmış bir kripto örgüt olması, darbe girişimi sonrası toplumsal olarak insanların birbirine güven sorunu yaşamasına neden olmuştur. Söz konusu güven sorununun ekonomiye yansıması, ticareti faaliyetlerin yavaşlaması ve kamu kurumlarındaki işleyişin yavaşlaması şeklinde kendini göstermiştir.
Güvensizlik ve belirsizliğin arttığı böyle dönemlerde ticari faaliyetlerde, kontrat ya da senetler yerine nakit ile işlem yapma tercihi ağırlık kazanmakta ve bu da işlem maliyetlerini artırmaktadır. Bankalar kurumsal kredileri ve KOBİ kredilerini verirken, FETÖ riski nedeniyle aşırı derecede muhafazakar davranmak zorunda kalmıştır. Bunun sonucu olarak; BDDK verilerine göre411 KOBİ kredileri ve tüketici kredileri Temmuz ayında azalırken, kurumsal ticari krediler ise Ağustos ayında hafif ölçüde de olsa azalmıştır. Bankacılık sektöründe kredilerin azalması çok rastlanan bir durum değildir. Darbe girişiminin ardından, kredilerin yıllık artış hızında hafif bir azalma kaydedilmiştir. Gelinen noktada, Ekim ayı sonu itibarıyla kurumsal ticari kredilerdeki yıllık artış oranı hala %10 düzeyinin üzerinde kalırken, KOBİ kredilerinin ve tüketici kredilerinin yıllık artış oranları 2016 yılı Temmuz ayı ile birlikte %7 düzeyindeki enflasyon oranının bile altına düşmüş ve sonraki aylarda bu seviyelerde bulunmaya devam etmiştir. Kredilerde enflasyon oranının altında kalan bir yıllık artış oranına reel anlamda artış demek çok mümkün değildir.
Sadece kredilerin azalması ya da yıllık artış hızının yavaşlaması olarak bakılamayacak bu gelişmeler, ekonomik aktivitenin zayıflamasına ve refah kaybına yol açmaktadır. 2016 yılı üçüncü çeyreğinde, 2015 yılının aynı çeyreğine göre reel olarak %1,8 daralan GSYH, nominal olarak 23,4 milyar TL artsa da dolar bazında nominal olarak 3,73 milyar dolar azalmıştır.
Diğer taraftan, darbe girişimi sonrası kurumların mesailerinin önemli bir kısmını FETÖ ile mücadeleye ayırmak durumunda kalması, kurumsal zafiyet tartışmalarını ön plana çıkarmıştır. FETÖ aynı zamanda kripto bir casusluk örgütü olduğu için, insanların aynı kurumda birlikte çalıştıkları ve hiç tahmin etmedikleri bazı kişilerin kripto FETÖ'cü çıkması ve memuriyetten çıkarılmaları nedeniyle devlet kurumlarında insanlar birbirlerine şüpheyle yaklaşabilmektedir. Diğer taraftan; FETÖ mensuplarının, bu süreçleri daha da karıştırmak için dışarıdan asılsız ihbarlarda bulunduğu yönünde iddialar bulunmaktadır.
Devlet bürokrasisinde şüphe ve güvensizlik işleri yavaşlatır. Hatta; güvensizliğin yoğunluğunun derecesine ve hakim olduğu sürenin uzunluğuna göre, işleri durdurma noktasına getirebilir. Nitekim, Türk bürokrasisinde FETÖ'nün oluşturduğu zafiyet ve artan soruşturmalar, bazı kurumlarda işleyen süreçleri epeyce yavaşlatmıştır. Öte yandan, FETÖ'cülerin ayıklanması ile daha az personel ile daha etkin çalışmalar yapabilen kurumlar da bulunmaktadır.
Özetle, darbe girişimi sonrası kurumlarda yaşanan sıkıntılar, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ve yabancı yatırım kuruluşlarının raporlarında "kurumsal zafiyet" adı altında dile getirilmektedir. Diğer yandan FETÖ'nün yurt dışında yürüttüğü lobi faaliyetleriyle kurumlardaki sorunlar gerçekte varolandan daha fazlaymış gibi gösterilmektedir.
Üreticilerin ve tüketicilerin ‘bekle ve gör’ duruşunda bulunduğu, turizm gelirlerinin ve yurtiçi ekonomi güveninde düşüşlerin yaşandığı bir konjonktürde ekonomik aktivite de bundan olumsuz yönde etkilenmektedir. Buna karşın, bankacılık sektörü ve şirketlerin belirsizliklere karşı 2000'li yıllara kıyasla daha dayanıklı olduğu piyasa oyuncuları tarafından da ifade edilmektedir.
BDDK tarafından Komisyonumuza sunulan 21 Aralık 2016 tarihli ve 90102173-645[21473]-E.20814 sayılı cevabi yazıda bankacılık sektörümüzün güçlü yapısına vurgu yapılırken aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir:
"Mevcut veriler değerlendirildiğinde ve sonraki dönemlerde ortaya çıkabilecek olası etkileri göz ardı edildiğinde, meşum darbe girişimi öncesinde olduğu gibi sonrasında da bankacılık sektörümüzün, finansal sağlamlık göstergeleri güçlü bir görünüm arz etmektedir. Kredilerin takibe dönüşüm oranı, likidite göstergeleri, yabancı para pozisyonu, kaldıraç oranı makul düzeylerde seyretmekte, sermaye yeterliliği rasyosu uluslararası standartların öngördüğü asgari düzeyin oldukça üzerinde bulunmaktadır. Nitekim Haziran 2016 itibarıyla %15,9 olan sermaye yeterliliği rasyosu son dönemde yaşanan tüm olumsuz koşullara rağmen Ekim 2016 itibarıyla %16’ya yükselmiş, kredilerin takibe dönüşüm oranı da Haziran 2016 itibarıyla %3,3 olan seviyesini Ekim 2016 itibarıyla da korumuştur. Ülkemiz, sağlam temeller üzerine oturduğu küresel kriz ve artçı şoklarında kanıtlanmış, dinamik ve potansiyeli yüksek bir bankacılık sektörüne sahip olup, Kurumumuz da sektörün denetim ve gözetimini etkin bir şekilde sürdürmektedir. Yüksek aktif kalitesi, güçlü özkaynak yapısı, nitelikli işgücü, yüksek teknolojik gelişmişlik düzeyi, kriz tecrübesi ve uluslararası düzenlemelere uyumu, bu potansiyel ve dinamizm ile birleştiğinde, tüm hain girişimlere ve küresel ekonomik belirsizliklere rağmen, Türk bankacılık sektörünün, orta ve uzun vadede uluslararası arenada yerini daha da yukarılara taşıyacağı açıktır."
-
Darbe Girişiminin Uluslararası İlişkilerimiz Üzerindeki Etkileri ve Darbe Girişimine Karşı Uluslararası Alanda Alınan Tedbirler
15 Temmuz 2016 gecesi darbe girişimine karşı Dışişleri Bakanlığınca dış teşkilata ilk genelge, gece yarısı saat 01:50’de çekilmiştir. Genelgede, silahlı kuvvetler içinde yuvalanmış münferit bir grubun kalkışmaya yeltendiği, bunların en kısa zamanda alt edilecekleri bildirilerek, dış temsilciliklerimize Dışişleri Bakanlığından gelmeyen hiçbir beyan, bildiri veya bilginin dikkate alınmaması talimatı verilmiştir.
15/16 Temmuz sabaha karşı, darbecilerin amaçlarına ulaşamadığının kaydedildiği bir açıklama metni, farklı dillerde tercümeleri ile birlikte dış temsilciliklerimize gönderilmiştir. Açıklama metninin tüm sosyal medya araçları da kullanılmak suretiyle yabancı kamuoyuna en geniş şekilde duyurulması sağlanmıştır.
16 Temmuz’da, ayrıca tüm Teşkilata, TBMM Genel Kurulu Olağanüstü Toplantısı’nda Meclis'te temsil edilen siyasi partiler tarafından kabul edilen Ortak Bildiri ve İngilizce çevirisi, yurtdışında yapılacak bilgilendirme faaliyetlerinde istifadeleri için Dışişleri Bakanlığı tarafından tüm dış teşkilata gönderilmiştir.
Türk demokrasisi, seçilmiş hükümet ve anayasal rejimime yönelik bu en büyük saldırının ardından, hükümet 111 ülke ve 6 uluslararası kuruluştan destek mesajları almış, halkımızın darbeye karşı durarak verdiği demokrasi dersi uluslararası kamuoyunun takdirini kazanmış, 30’u aşkın ülkeden devlet erkânı ve uluslararası kuruluş yetkilileri, dayanışmalarını ortaya koymak amacıyla ülkemizi ziyaret etmişlerdir.
20 Temmuz’da, darbecilerin darbe teşebbüsü sırasında devlet kurumlarını ve vatandaşlarımızı hedef alan terör eylemlerini gösteren videoların linkleri, Temsilciliklerimizce düzenlenebilecek basın toplantılarında ve facebook, twitter gibi sosyal medya vasıtalarıyla en geniş biçimde yayılmasını teminen yararlanmaları için tüm dış misyonlara gönderilmiştir.
27 Temmuz’da, Anadolu Ajansı'nın hazırladığı, darbe girişiminin kronolojisini ve darbe girişimi sonrası tepkileri ele alan "Dakika Dakika FETÖ'nün Darbe Girişimi" broşürünün linkleri tüm Dışişleri Bakanlığı Teşkilatı ile paylaşılmıştır.
3 Ağustos’ta, tüm Teşkilata, 15 Temmuz Darbe Girişimine ilişkin "July 15:Gulenist Coup Attempt" isimli çalışma bilgilendirme faaliyetlerinde ve temaslarında istifadeleri için iletilmiştir.
22 Ağustos’ta, 15 Temmuz Darbe Girişimi ve FETÖ hakkında İngilizce bir “power point” sunumu hazırlanarak tüm teşkilatımızla paylaşılmıştır.
24 Ağustos’ta, ülkemizdeki yabancı misyon şeflerine Ankara’da FETÖ yapılanması hakkında yabancı Büyükelçiliklere verilen brifingde kullanılan konuşma notu tüm Dış Teşkilatla paylaşılmıştır.
24 Kasım’da Türkiye’de yürütülen soruşturmalar ve basına yansıyan ifadeler çerçevesinde FETÖ hakkında hazırlanan yeni bir bilgi notu dış temsilciliklerimize iletilerek temaslarında yararlanılması talimatı verilmiştir.
-
FETÖ’NÜN DARBE GİRİŞİMİNE KARŞI ALINAN TEDBİRLERE KARŞI YURTİÇİ VE YURTDIŞINDA GÖSTERDİĞİ DİRENÇ
Fetullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz Darbe Girişiminin başarısız olmasından sonra faaliyetlerine son vermediği, yeniden toparlanabilmek için yurt içinde ve dışında faaliyet göstermeye devam ettiği ve örgüte yönelik alınan tedbirlere karşı bir direnç geliştirmeye çalıştığı görülmektedir. Bu kapsamda örgütün yurt içinde ve dışında örgütsel dayanışma çalışmalarına ağırlık verdiği, özellikle yurt dışında Türkiye’ye karşı propaganda faaliyetlerine hız verdiği, deşifre olmamak için gizlilik tedbirlerini artırdığı, bu çerçevede yurt içinde ve dışındaki organizasyonlarını farklı adlar altında gösterdiği ve güvenlik kurumları başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına siber saldırılar düzenlediği tespit edilmiştir.412
-
Darbe Girişimi Sonrası Alınan Tedbirlere Karşı Örgütün Yurtiçinde Gösterdiği Direnç
Örgüt elemanlarının yıllarca kendini başarılı bir istihbaratçı gibi kurumların içinde gizleyebilmesi ve yurtdışındaki faaliyetlerinin kapsamı dikkate alındığında bu yapıyla mücadelede zorluklarla karşılaşılacağı açıktır. Örgüt içi propagandaya bakıldığında, örgütün kendisine karşı alınan tedbirlere direnç gösterme niyet ve gayretinde olduğu anlaşılmaktadır.
İçişleri Bakanlığınca Komisyonumuza sunulan 27 Aralık 2016 tarih ve 2214254 sayılı cevabi yazıdan, örgütün son dönemlerde kendilerine yönelik güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde;
-
Devlet kurumlarında etkin konumda olan kadrolarındaki dağılması ile birlikte gücünü kaybetmeye devam edeceği,
-
Gizliliğe azami önem vererek, izlerini kaybettirme ve/veya strateji değiştirmek suretiyle diğer dini grupların içine sızmaya çalışarak çekirdek yapıyı yeniden oluşturmaya çalışacakları,
-
Devlet kadrolarında ulaşılamayan gizli hücreleri vasıtasıyla, devlet gizliliği içeren bilgilerin elde edilmesine ve kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya, şantaj, tehdit vb. yollarla üst düzey bürokratlar üzerinde baskı oluşturmaya çalışabilecekleri ve/veya elde edilen bilgileri yabancı misyonlara aktarmak suretiyle ülkemizi uluslararası alanda zor duruma düşürebilecekleri,
-
Gelir kaynaklarında [Kamu kaynaklarından (borsa spekülasyonları, devlet ihaleleri, teşvikler, hibeler), iş adamlarından (şantaj, tehdit vb.), gönüllülük esasına dayanan (himmet, kurban bağışı vb.), örgüt güdümündeki kuruluşlardan (şirket, holding, banka, vakıf, dernek), eğitim faaliyetlerinden (dershaneler, özel okullar, öğrenci yurtları vb.), basın yayın organlarından ve STK’lardan elde edilen gelirler.] yaşanan büyük düşüş nedeniyle, olası operasyonlara maruz kalmamak için isim ve tabela değiştirmek veya devretmek suretiyle örgüt bağlantısı yokmuş gibi gösterme yoluna gidecekleri,
-
Devlet kurumlarında ve güvenlik birimlerinde kaybettiği etkinliğini kazanmaya yönelik veya hâlihazırda bu alanlarda tespit edilen örgüt mensuplarının devam eden dava süreçlerini lehlerine sonlandırmaya yönelik girişimlerinde bulunabilecekleri,
-
Şüpheli durumda ve/veya örgütsel bağı ortaya çıkmış mensupları ile kuruluşlarının sermayelerini yurtdışına çıkarmak için legal/illegal girişimlerde bulunacakları,
-
Mevcut potansiyellerini korumak ve örgütteki panik havasını gidermek amacıyla örgütün içinde bulunduğu sürecin geçeceği, tekrar eski güçlerine kavuşacakları ve kendilerine karşı mücadele eden kişilerden hesap soracakları şeklinde propaganda yapmaya devam edecekleri,
-
Türkiye’nin başta Suriye iç savaşı olmak üzere dış siyasetini kendisi için propaganda malzemesi yaparak, Türkiye karşıtı ülkeler ve yasadışı örgütler ile işbirliği içerisine girebileceği,
Değerlendirilmektedir.
Aynı yazının incelenmesinden, ayrıca;
-
Örgütün gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında sosyal medyanın yanı sıra örgüt güdümündeki basın/yayın araçlarıyla FETÖ’ye yönelik yapılan operasyonların haksız ve mesnetsiz olduğu, masum insanların sindirilmeye çalışıldığı yönünde propaganda yapıldığı,
-
Deşifre olmamış örgüt mensuplarının örgütsel gizlilik içerisinde toparlanma arayışlarını sürdürdüğü,
-
Haklarında adli/idari işlem yapılan kamu personeli ve ailelerinin mağdur edildikleri teması üzerinden siyasiler ve yetkililer üzerinde baskı, kamuoyu üzerinde zihinleri bulandırma şeklinde algı yönetimi uygulamaya çalıştıkları,
-
Tutuklu/hükümlü olanların ailelerine maddi yardım yapılarak sahipsiz olmadıklarını ve hala örgütün aktif olduğunu kanıtlamaya çalıştıkları,
-
Cezaevlerinde bulunan örgüt mensuplarının gizli haberleşme (not, mektup gönderme vb.) yöntemleri ile bağlarını koparmamaya ve tekrar organize bir şekilde hareket etmeye çalıştıkları,
-
Sosyal medya üzerinden geçici bir süreliğine ülkeyi terk ederek (hicret) ve/veya başka ülkelere iltica taleplerinde bulunarak ülkemizin hukuksuz ve yaşanmaz bir ülke olduğu imajını yerleştirmeye çalıştıkları,
-
Mazlum Müslüman imajıyla, kendilerinin PKK/KCK terör örgütü ile aynı kategoride değerlendirilmelerinin hata olduğu algısının yaratılmaya çalışıldığı,
-
Sosyal medya üzerinden açıklamalarda bulunan ve anlatımlarında haklılık iddialarını din üzerinden bir zemine oturtmaya çalışan Gülen’in yaşananlardan sorumlu tuttuğu hükümeti üstü kapalı tehditlerde bulunarak uluslararası kamuoyunda ülkemizi zor durumda bırakmaya çalıştığı,
-
Kamu kurumlarının internet ağlarına yönelik siber saldırılar düzenlendiği,
Anlaşılmıştır.
Ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından Komisyonumuza sunulan 22.05.2017 tarihli ve 50-97549206 sayılı cevabi yazıya göre FETÖ/PDY yurt içinde;
-
Deşifre olmamış örgüt üyelerinin korunabilmesi amacıyla yüz yüze görüşmelerin yasaklanması talimatına binaen akıllı telefonlar üzerinden internet tabanlı güvenli haberleşme uygulamalarını kullanmaktadır.
-
Tabanını motive etmek amacıyla internet tabanlı farklı iletişim kanalları üzerinden moral/motivasyon mesajları göndermekte, söz konusu mesajlarda “her şeyin değişeceği, kısa vadede ülkede ciddi olaylar ve ekonomik kriz yaşanacağı, ikinci bir darbe ve/veya Devlet büyüklerine suikast girişiminde bulunulacağı” gibi iddiaları paylaşmaktadır.
-
Örgüt mensuplarının cezaevinde uygulayacakları “hareket tarzı” hakkında yönlendirmelerde bulunmakta, cezaevlerinde örgütsel hiyerarşi tesis ederek, örgütsel disiplinin/düzenin devamına çalışmaktadır.
-
BYLOCK nedeniyle gözaltına alman örgüt mensuplarını ne şekilde ifade verecekleri ve sorulan soruları nasıl cevaplayacakları konusunda talimatlandırmaktadır.
-
Devlet kurumlarında çalışan ve açığa çıkmamış örgüt mensuplarını korumak amacıyla, bu kişilerin FETÖ/PDY karşıtı tutum sergilemeleri ve darbe karşıtı ifadeler kullanmaları yönünde uyarılarda bulunmaktadır.
-
Farklı dini motifli yapılanma ve toplulukların içerisine gizlenmeye/kamufle olmaya uğraşmaktadır.
-
Diğer terör örgütleriyle işbirliği arayışlarını arttırmaktadır.
-
Örgüt okullarında görev yapan öğretmen ve sorumlu düzeydeki şahısların, okulların kapatılması akabinde, örgütsel bağlılığın/ilişkilerin devam etmesi açısından eski öğrenciler ve aileleri ile irtibatlarını devam ettirmelerini sağlamaktadır.
-
Yakalanma ihtimali bulunan örgüt mensuplarını yurtdışına kaçmaya teşvik etmektedir.
-
Kesilen finans kaynaklarını ikame etmek amacıyla yurtdışından para transfer etmeye çalışmaktadır.
-
Sosyal medya üzerinden toplumsal huzursuzluk meydana getirmeye matuf paylaşımlarda bulunmakta ve profesyonel bir psikolojik harekât çalışması yürütmektedir.
-
Darbe Girişimi Sonrası Alınan Tedbirlere Karşı Örgütün Yurtdışında Gösterdiği Direnç
Yurtdışında FETÖ’ye karşı faaliyetler genel olarak, örgütün iç yüzünün ve gizli hedeflerinin muhataplara aktarılması ve örgütün bu ülkelerdeki faaliyetlerinin durdurulmasının sağlanmasına yönelik çalışmalar şeklinde gerçekleştirilmektedir.413
Daha önce mevcudiyetinin olmadığı ülkelerde, son dönemdeki süreçte de varlık göstermeyen FETÖ’nin, bölgesel düzeyde etkinliğinin azaldığı ve yerel makamlar nezdinde itibar kaybettiği bazı ülkelerde, sorumlu düzeydeki personelini başka ülkelere kaydırdığı tespit edilmektedir.
Örgütün eğitim kurumları, kültürel görünümlü dernekler ve işadamları dernekleri aracılığıyla yurtdışında sürdürdüğü yapılanması, bölgeden bölgeye ve kısmen ülke bazında değişen görünürlükte mevcudiyetini devam ettirmekle birlikte, Türkiye Cumhuriyet Devletinin girişimlerinin etkisiyle eski güç ve etkinliğinden uzaklaşmış ve çok düşük profilde etkinlik gösterme dönemine girmiştir.
Örgüt, imkan bulduğu ülkelerde kendi basın yayın faaliyetlerini sürdürmekte, kendi medyasının yeterli hinterlandının bulunmadığını değerlendirdiği ülkelerde ise yerel basınla geliştirdiği yakın ilişkiler çerçevesinde istediği yönde yayınlar/makaleler/haberler yayınlatma yoluna gitmektedir. Genel itibariyle örgütün basın ve sosyal medyadaki faaliyetleri kapsamında, önce büyük ülkelerdeki itibarlı gazetelerde yayınlattığı bir makaleyi, daha sonra Afrika başta olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerindeki medyada da yayına verdiği gözlemlenmektedir.
Medya yoluyla yapılan propaganda faaliyetlerinin yanı sıra örgüt, kurmuş olduğu çeşitli STK ve şirketler aracılığıyla, ülkenin şartlarını göz önünde bulundurmak suretiyle siyasetçiler, dini liderler, kanaat önderleri, aşiret/kabile reisleri ve bürokratlar nezdinde lobicilik faaliyetlerinde bulunmakta ve ülke yönetiminde etkin kişiler üzerinde örgüt lehinde kamuoyu oluşturmaya özel önem atfetmektedir.
Örgütle iltisaklı okulların, iyi bir eğitim sistemi bulunmayan ve alternatif model geliştirilemeyen yerlerde faaliyetlerini sürdürdüğü tespit edilmiştir. Öte yandan, örgüt eskiden beri faal olduğu ve iyi tanıdığı ülkelerde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin girişimleri neticesinde resmi makamlarca kapatılan okullarını, içinde bulunulan ülkenin vatandaşları adına kurulan şirketler aracılığıyla yeniden açmak suretiyle kanunların etrafından dolaşabilmektedir.
Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından Komisyonumuza sunulan 22.05.2017 tarihli ve 50-97549206 sayılı cevabi yazıya göre FETÖ/PDY yurt dışında;
-
Faaliyet gösterdiği ülkelerde mevcudiyetini koruyabilmek amacıyla siyasi temaslarda bulunmakta ve örgütün “darbe girişimi ile bir bağlantısı olmadığını” ileri sürmektedir.
-
Darbe girişimi sonrasında örgüte karşı yürütülen soruşturmaları ve görevden almaları, dış basında ülkemiz aleyhinde gündem yaratabilecek şekilde yansıtmaya ve mağdur edildiği algısını oluşturmaya çalışmaktadır.
-
Örgütü ılımlı İslam çerçevesinde faaliyet yürüten “Sivil Toplum Hareketi” gibi lanse etmeye yönelik propaganda yapmaktadır.
-
F. Gülen’in farklı ülkelerin basın yayın organlarına röportaj vermesini sağlamakta, ABD, NATO ve AB’ye, demokrasiye dönülmesi ve darbe girişiminin araştırılmasına yönelik uluslararası bir komisyon kurulması için ülkemize baskı uygulanması çağrısı yapmaktadır.
-
BM, AİHM gibi uluslararası kuruluşlara “mağdur edildikleri” iddiasıyla başvuruda bulunmaktadır.
-
Sıkıntı yaşadığı ülkelerdeki malvarlıklarını ve kişileri örgüte müzahir başka ülkelere kaydırmakta ya da söz konusu ülkelerdeki mal varlıklarını güvendiği kişilere devretmektedir.
-
Türkiye’den kaçan örgüt mensuplarına gittikleri ülkelerdeki üyeler tarafından sahip çıkılmasını sağlamaktadır.
-
Örgüte ait olduğu bilinen eğitim kurumlarını görünürde devretmekle birlikte arka planda kontrol etmeyi sürdürmektedir.
-
Mevcut basın-yayın organlarının faaliyetlerine son vererek, bir taraftan “mağdur edildiği” algısını yaymak için uğraşmakta, diğer taraftan ise yeni kurduğu basın-yayın organları aracılığıyla propaganda çalışmalarına devam etmektedir.
-
Terör örgütlerinin yanı sıra Türkiye aleyhtarı güç odakları, lobiler ve diasporalarla işbirliğine yönelik ilişkiler geliştirmektedir.
-
FETÖ Bağlantılı Okullara İlişkin Gelişmeler
15 Temmuz Darbe Girişiminden önce yurtdışında kâin FETÖ iltisaklı okulların faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik olarak Dış Temsilciliklerimizce ilgili ülke makamları nezdinde girişimler yapılmıştır. Bu girişimler 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında yoğunlaştırılarak sürdürülmektedir. Birçok ülkede girişimlerimiz sonucunda somut neticeler alınmaktadır. Örneğin, Gambiya 15 Temmuz Darbe Girişimi öncesinde, Azerbaycan, Libya, Ürdün, Somali ve Sudan ise darbe girişimi sonrasında ülkelerinde mukim FETÖ bağlantılı okulları kapatmış, Gine’deki okullar Ekim 2016’da, Çad’daki okullar ise Kasım 2016’da Maarif Vakfı tarafından devralınmıştır. Pakistan’daki okulların yönetimine Pakistan tarafınca el konulmuş, yönetim kuruluna Pakistanlı idareciler atanmıştır. Maarif Vakfı tarafından Pakistan’da bir temsilci görevlendirilmiş olup, Vakfın Pakistan’da faaliyet göstermesi için yapması gereken başvuru süreci tamamlanmıştır. Okullar konusunda Türkiye Cumhuriyetinin önceliği, söz konusu okullarda eğitim gören öğrencilerin mağduriyetinin engellenmesidir. FETÖ bağlantılı okulların akıbetine ilişkin hususları ele almak üzere Milli Eğitim Bakanlığı ve Maarif Vakfı yetkilileri tarafından çeşitli ülkelere ziyaretler gerçekleştirilmektedir.
Bazı ülkelerle ise FETÖ iltisaklı okullara yönelik alınabilecek tedbirlerin ilgili ülkelerin eğitim konularından sorumlu yetkililerince oluşturulacak ortak komisyonlarda ele alınması hususunda mutabakata varılmıştır. Pek çok ülke okulların faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik tedbir alınması taahhüdünde bulunmuş olup bu konuda dış temsilciliklerimizin temas ve girişimleri yoğun şekilde sürdürülmektedir.
-
FETÖ İltisaklı Şirketler ve Derneklerle İlgili Gelişmeler
FETÖ’nün şirketler ve işadamları dernekleri gibi ekonomik kuruluşlar aracılığıyla yurtdışında yürüttüğü ticari faaliyetler Dış Temsilciliklerimizce ilgili kurumlarımızla eşgüdüm içerisinde yakından takip edilmekte olup, FETÖ iltisaklı şirket ve derneklerin ülkemizi temsil etmelerinin mümkün olmadığı hususu tüm Büyükelçiliklerimizce düzenli olarak bulundukları ülkelerdeki resmi makamların dikkatine getirilmektedir.
Bu bağlamda, anılan şirket ve derneklerin uluslararası terörizmin finansmanına katkıları ve yasadışı ticari faaliyetleri aracılığıyla bulundukları ülkelere karşı oluşturdukları tehdit hakkında yabancı muhataplarımız bilgilendirilmektedir. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında ülkemizin yürütmekte olduğu kapsamlı mücadele sonucunda, yurtdışında faaliyet gösteren FETÖ iltisaklı şirket ve işadamları derneklerinin görünürlükleri ve etkinliklerinin azaldığı gözlemlenmekle birlikte, FETÖ’nün ticari varlığının merkezinde esasen eğitim alanında elde ettikleri gelirin yer aldığı dikkat çekmektedir.
-
FETÖ İltisaklı Yüksek Okulların Kapatılması Sürecinde Yabancı Öğrencilerin Durumu
YÖK’ten alınan bilgilere göre, kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarındaki yabancı uyruklu öğrencilerin koordinatör üniversitelere ve (bu öğrencilerin kayıtlı oldukları programların koordinatör üniversitelerde bulunmadığı hallerde) diğer yükseköğretim kurumlarına yerleştirilme işlemleri tamamlanmış, yerleştirilen ve ülkemize girişte sıkıntı yaşayan yabancı öğrencilerden, haklarında FETÖ bağlantılarıyla ilgili adli soruşturma veya kovuşturma bulunmayanların eğitim haklarının 2017-2018 eğitim-öğretim dönemi boyunca saklı tutulması kararlaştırılmıştır. Öte yandan, çeşitli yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmekle birlikte, kapatılan üniversitelerde burs, barınma v.b. destek almakta iken, bu destekten mahrum kalan ve öğrenimlerini sürdüremeyecek hale gelen yabancı öğrencilerin durumunun Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı eşgüdümünde mahallinde Valilikler başkanlığında oluşturulacak komisyonlar marifetiyle çözüme kavuşturulması Bakanlar Kurulunda kararlaştırılmış, Büyükelçiliklerimiz ve Başkonsolosluklarımız bu konuda yöneltilebilecek talepler bağlamında bilgilendirilmiştir.
15 Temmuz 2016 silahlı darbe girişiminin ardından ülkemizde alınan tedbirler bağlamında akademik camiayı ilgilendiren karar ve uygulamalara ilişkin olarak yabancı ülkelerdeki, özellikle Avrupa ülkelerindeki üniversiteler ve/veya üniversite birliklerince söz konusu karar ve uygulamaları eleştiren, haksız ithamlar içeren açıklama ve duyurular yayınlanmış, dış temsilciliklerimize mektup ve e-posta mesajları iletilmiştir. Dış temsilciliklerimizi muhatap mektup ve mesajlara gerekli yanıtlar verilmiştir.
Alınan bilgilere göre, YÖK, Avrupa Üniversiteler Birliği, Avrupa Birliği, Bologna Süreci Grubu, Türk-Amerikan Bilim İnsanları ve Akademisyenler Birliği gibi 116 uluslararası kuruluşa bu mahiyette mektuplar göndermiş, Üniversitelerarası Kurul üyeleri, Rektörler, TÜBİTAK ve TÜBA’dan da işbirliği içinde oldukları kurum ve kuruluşlarla bu mektupları paylaşmalarını istemiş, YÖK temsilcileri ve rektörlerden oluşan heyetleri ilgili uluslararası akademik kuruluşlarla temaslarda bulunmak üzere yurtdışında görevlendirmiştir.
Yurtdışında FETÖ iltisaklı üniversite ve kürsü/araştırma merkezi/enstitü v.b. yapıların tespiti ile bunlara karşı gereken tedbirlerin alınması amacıyla, Dışişleri Bakanlığımızca dış temsilciliklerimiz ve ilgili kurumlarımızla istişare içinde çalışmalar başlatılmış olup bu çalışmalar devam etmektedir.
-
Darbe Girişimine Karşı Alınan Tedbirlere Karşı FETÖ’nün Yurtiçi ve Yurtdışında Gösterdiği Direncin Ekonomik Yönü
Darbe girişimi sonrasında çok sayıda ekonomik önlemler alınmıştır. Kanun Hükmünde Kararnameler sayesinde, birçok alanda hızla tedbirler alınmış, örgütün alınan bu tedbirlere karşı yurt içindeki direnci ve bu tedbirleri etkisizleştirme çabaları pek etkili olamazken, yurt dışında çok sayıda ülkede örgütlendiği için kendi açılarından ölüm-kalım savaşı olarak gördükleri bu mücadelede lobi faaliyetleri ile Türkiye'yi itibarsızlaştırmak için karalayıcı propaganda faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu kapsamda örgüt, Türkiye ekonomisi ile ilgili olarak uluslararası yatırımcıların kafasının karışması, beklenti ve algılamalarının kötüleşmesi için her türlü manipülasyonu yapmaktan geri durmamıştır.
-
Darbe Girişimi Tedbirlerine Karşı FETÖ'nün Ekonomi Alanında Yurtiçinde Gösterdiği Direnç
Ankara Çatı İddianamesinin414 9. Bölümünde Fetullahçı (Paralel Devlet Yapılanması) Terör Örgütünün Mali Yapısı başlığı altında da verildiği üzere; FETÖ mensupları Türkiye'deki mal varlıklarına el konulmasını önlemek için şirketleri ve mal varlıklarını başkalarına devretme ve hızla paraya dönüştürme girişimlerinde bulunmuştur. Örgütün okulları, önceden kâr amacı güden şirketler tarafından işletilirken; denetimi daha zor ve ceza muhakemesine göre kayyım atanması mümkün olmayan vakıflara devretme girişimleri olmuştur. FETÖ mensuplarının bu girişimleri büyük ölçüde, 17-25 Aralık süreci sonrasında kademeli olarak 15 Temmuz Darbe Girişimine kadar devam etmiştir.
15 Temmuz Darbe Girişiminin başarısız olmasının ardından, 29 Temmuz 2016 Cuma günü Resmi Gazete’de yayımlanan “Suç Gelirlerinin Aklanmasının Ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Kapsamında İşlemlerin Ertelenmesine Dair Yönetmelik” kapsamında FETÖ mensubu oldukları değerlendirilen kişiler ve darbe girişimine katılan askerlerin olduğu diğer bir liste bankalara iletilmiş ve bu kişilerin bankacılık işlemlerine sınırlama getirilmiştir.
Darbe girişiminin ardından 18 Temmuz – 29 Temmuz tarihleri arasında, söz konusu Fetö'cü listelerinde yer alan kişilerin herhangi bir para transferi ya da benzer bir işlem yapıp yapmadıkları ayrıntılı olarak bilinmemektedir. 22-29 Temmuz haftasında, Dolar/TL kurundaki düşüşe karşın, gerek TL cinsi gerekse yabancı para cinsi mevduatlarda bir miktar azalma kaydedilmiştir415. Öte yandan, 29 Temmuz öncesinde FETÖ'cülerin olası para transferine karşı ihtiyatlı bir yaklaşım bulunduğu için söz konusu süreçte miktarsal anlamda da büyük bir direnç gösteremedikleri düşünülmektedir.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, 15 Temmuz öncesinde paralel yapıya ait vakıf ve üniversitelere ilişkin dikkat çekici taşınmaz satış hareketleri tespit ettikten sonra özel bir birim oluşturarak; konu ile ilgili emniyet birimleri, YÖK ve Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde gerekli girişimleri yapmış, devamında bu yapıya ait kurumlara tayin edilen kayyumlarla da irtibat kurmak sureti ile tapu müdürlüklerinde ciddi tedbirler alınmıştır. Alınan tedbirler çerçevesinde 18/05/2016 ve 25/05/2016 tarihli talimatlar ile bu örgütün ya da mensuplarının mal kaçırmaları büyük çapta önlenmiştir. Darbe girişiminden sonra 23/07/2016 tarihli 667 Sayılı KHK yayımlanmadan önce, 19/07/2016 ve 21/07/2016 tarihlerinde "idari önlemler" konusunda bölge müdürlüklerine gerekli talimatlar iletilerek 15 Temmuz sonrasında da tapu işlemleri yoluyla örgütün ya da mensuplarının mal kaçırmaları önlenmiştir.
-
Darbe Girişimi Tedbirlerine Karşı FETÖ’nün Yurtdışında Gösterdiği Direncin Ekonomik Yönü
Darbe Girişimi sonrasında FETÖ’nün ekonomi alanında gösterdiği direnç temelde yurt dışındaki örgütlerinin lobi gücünü kullanarak gerçekleşmiş ve etkilerini hâlâ devam ettirmektedir. 18-22 Temmuz haftası Türkiye'de finansal piyasalarda gözlenen keskin oranlı kayıpların ardından sonraki haftalarda bu kayıpların telafi edilmesi, örgütün yurtdışında Türkiye hakkında yürüttüğü olumsuz propaganda ve karalama amaçlı lobicilik faaliyetlerinin artmasına yol açmıştır. Örgüt, himmet paralarını lobicilik faaliyetlerinde kullanma konusunda öteden beri tecrübe sahibidir.
Bir ülke ekonomisinin temeli ülke ekonomisine dair beklentiler ve güvenin korunmasına dayanır. Gerek o ülke ekonomisinin içinde faaliyet gösteren kişi ya da şirketler, gerekse o ülke ile sosyal, ticari ve siyasi ilişkilerde bulunan diğer ülkelerin algılamaları bu nedenle önemlidir. FETÖ, darbe girişimi sonrası Türkiye’nin darbecilere karşı almakta olduğu yasal tedbirler ve kovuşturmalar hakkında propaganda ve mağduriyet söylemi ile yurtiçinde insanların kafalarını karıştırmaya ve belirsizliğe neden olmaya çalışmaktadır. Bu örgütün yurt dışındaki lobilerinin de etkisiyle birçok ülkede Türkiye'ye karşı ön yargılı ve haksız eleştiriler yöneltilmiştir. Hatta bazı ülkelerde darbe girişimine tepki göstermek yerine darbelere tepki gösteren Türk halkını suçlayan ve darbecilerin yargılanmasından endişe duyan yayınlar yapılmıştır. Sonuç itibariyle, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında Türkiye'ye ve Türk ekonomisine dair beklenti ve algılamaları bozmak için FETÖ stratejik bir güç olan lobicilik faaliyetlerini kullanmaktadır.
Lobicilik faaliyetlerinin dünyada en etkin olarak yürütüldüğü ülkelerden birisi olan ABD'de 51 eyaletin 45'inde örgütlenen FETÖ, kurmuş olduğu network (ağ) ile her alanda faaliyet göstermektedir. FETÖ'nün ABD başkanlık seçimlerinde açık destek verdiği Hillary Clinton hakkında ortaya çıkan e-posta ve belgeler, FETÖ'nün elebaşı Fetullah Gülen ile yakın temas halinde olunduğunu göstermiştir. FETÖ sadece ABD'de değil, dünyanın farklı ülkelerinde birçok siyasetçi, bürokrat ve uluslararası lobiyle Türkiye'de topladıkları himmet paralarını kullanarak iletişim sağlamaktadır. Türkiye'yi dünya kamuoyunda itibarsızlaştırmak ve uluslararası ceza mahkemelerini harekete geçirmek isteyen FETÖ; okulları, dernekleri, vakıfları, gazeteleri ve hatta rüşvet verdikleri bazı siyasiler ile lobi faaliyetlerini en etkili şekilde sinsice yürütmektedirler. Bir örnekle somutlaştırmak gerekirse; İngiliz Times gazetesinin 1 Ağustos 2016 tarihli haberine göre, iktidardaki Muhafazakar Parti'nin Harborough milletvekili olan Garnier, 2015 yılı Şubat ayında "Türkiye'deki İnsan Haklarına Saygı ve Hukukun Üstünlüğü" başlıklı raporu için FETÖ'den 115 bin 994 sterlin almıştır.
Ayrıca; FETÖ, uluslararası kuruluşlardaki kadrolaşmasını 17-25 Aralık sürecinden sonra kademeli olarak güçlendirmiştir. Ankara Çatı İddianamesinin mali yapılanma kısmında da bahsedildiği üzere; "bu örgüt ülke dışında devlet kaynaklarını kullanarak militan kadrolarını eğitmiş ve örgüt yararına faaliyet yürütmek üzere zamanı geldiğinde Türkiye’ye çağırıp görevler vermiştir. Devlet kurumlarına birçok atama bu örgütün yurt dışında devlet kaynağı ile eğitilen kadrolarından gerçekleştirilmiştir". Önceki yıllarda, Türk kamu bürokraside yöneticilik, üst düzey yöneticilik, yurtdışı temsilcilikleri görevlerine getirilerek parlatılan bu isimlerden bazıları uluslararası ekonomi kuruluşlarına geçiş yapmıştır.
Örgüt aldığı darbelerle yurt içindeki hareket kabiliyetini büyük ölçüde kaybetmiş olsa da, dış desteği ve bağlantıları devam ettiği için yurt dışındaki faaliyetleri ve propaganda çalışmaları önemli ölçüde devam etmektedir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
FETÖ TARZI ÖRGÜTLENMELER İLE DEMOKRASİYE YÖNELİK HER TÜRLÜ MÜDAHALENİN ÖNLENMESİ HUSUSUNDA TESPİT EDİLEN SORUNLAR İLE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER VE YENİDEN YAPILANMA ÖNERİLERİ
-
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİN AÇIĞA ÇIKARDIĞI SORUN VE ZAFİYET ALANLARI
Türkiye Cumhuriyeti, 93 yıllık tarihi boyunca birçok iç ve dış tehditle karşılaşmış, bu tehditlerle mücadele etmiş ve etmeye devam etmektedir. Bu tehditlerin çoğu kritik derecede önemli olsalar dahi ya kısmi hedefler peşinde koşan kısa süreli ve dar kapsamlı tehditler olmuş, ya toplumun tüm kesimlerine ulaşamayan marjinal veya bölgesel tehditler olarak kalmışlardır. Bu açıdan bakıldığında 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişimi, oluşturduğu tehdidin kapsamı ve boyutları açısından Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca devletin bekası açısından ortaya çıkmış en önemli tehdit olarak değerlendirilmelidir. Zira FETÖ’den önce ortaya çıkmış tehditlerin hiçbirisi;
40 yılı aşan çok uzun bir stratejik planlama ve hazırlık süreciyle ortaya çıkmamıştır.
Devletin neredeyse bütün kurumlarına sızmayı başaramamıştır.
Kurduğu eğitim kurumları, medya ve sivil toplum kuruluşları vs. aracılığıyla toplumun her kesimine ve ülke coğrafyasının tamamına ulaşmayı ve asıl hedeflerini gizleyerek kendisini olumlu bir imajla kabul ettirmeyi başaramamıştır.
Yurtiçinde kurduğu ağa benzer bir şekilde yurtdışında da örgütlenerek kendisini dış dünyada da olumlu imajla kabul ettirmeyi başaramamıştır.
Oluşturduğu finansal ağla devasa bir ekonomik büyüklüğe ulaşamamıştır.
Kendi gücünü geliştirmek ve pekiştirmek için toplumun en hassas olduğu iki konu olan milli ve dini duyguları sonuna kadar istismar etmemiştir.
Asıl gizli hedeflerine ulaşabilmek için hukuk düzenini ve kamu gücünü sonuna kadar istismar etmemiştir.
Bu yapısı itibarıyla FETÖ, şayet 15 Temmuz gecesi hedefine ulaşsaydı, Türkiye Cumhuriyeti’ni, tarihi boyunca karşılaştığı en ağır iç karışıklık, kaos ve buhran dönemine sokacaktı. Zira amaçları itibariyle FETÖ’nün kısmi ve geçici bir programla Hükümet ve kamu hayatını tanzim edip geri plana çekilecek bir örgüt olmadığı açıktır. Hatta devletin temel yapısını ve rejimi değiştirmek dahi Örgüt için yeterli olmayacak, rejim değişikliğinin ardından toplum mühendisliğiyle toplumsal hayatı bütünüyle kendi projeleri doğrultusunda şekillendirmeye girişeceklerdi. Örgüt liderinin geçmişteki konuşmalarına bakıldığında, Örgüt için Türkiye’de mutlak iktidarı ele geçirmenin dahi tek hedef olmadığı görülmektedir. Örgüt lideri, Türkiye’den sonra dünyanın her tarafında benzer bir düzen kurmak için çalışmayı, önceki bölümlerde ayrıntılı bir şekilde anlatılan çarpık “kainat imamlığı”/“mehdilik” inancının bir gereği olarak görmektedir.
FETÖ’nün oluşturduğu tehdidin boyutu, kapsamı ve niteliği Türkiye Cumhuriyeti tarihinde karşılaştığımız tehditlerin hiçbirine benzememektedir. Zira tehdit;
Türkiye’nin bir bölgesiyle sınırlı değildir.
Siyasi iktidarı ele geçirme hedefiyle sınırlı değildir.
Toplumsal hayatın ve özgürlükler alanının belli bir boyutu ile sınırlı değildir.
O halde, “Çok boyutlu, uzun vadeli ve kapsamlı bir tehdit nasıl olur da hem toplum hem de devlet tarafından tehdidin büyüklüğünün gerektirdiği bir seviyede fark edilmez ve gerekli önlemler alınmaz? Böylesi bir örgüt nasıl olur da gün be gün ve adım adım büyürken gerçek amaçlarını bu kadar başarıyla gizler ve bir tehdit algısı oluşturmaz?” gibi sorular doğal olarak gündeme gelmekte ve sonuç olarak temel bazı zafiyet alanlarını ortaya çıkarmaktadır. Bu zafiyet alanlarını doğru ve sağlıklı bir şekilde tespit edebilmek, ülkemizin bir daha benzeri olaylarla karşılaşmaması için hayati önemi haizdir.
FETÖ’nün oluşturduğu tehdide bakıldığında beş temel zafiyet/sorun alanı göze çarpmaktadır. Birinci zafiyet alanı “Örgüt devletin en kritik kurumlarına bu kadar büyük sayılarda sızarken hangi sebeplerle fark edilmedi ve 15 Temmuz Darbe Girişimi hangi sebeplerle önceden haber alınamadı?” sorusuna tekabül etmektedir. Bu alan, güvenlik ve istihbarat alanına ilişkin olup aşağıda birinci bölümde ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.
İkinci zafiyet alanı, “Örgüt, kamu yönetiminde esas olan istihdam ve terfi yöntemlerini hangi yollarla devre dışı bırakarak örgüt elemanlarını kamu kurumlarına yerleştirdi?” sorusuna tekabül etmektedir. Bu sorunun cevabı ikinci bölümde Bürokrasi başlığı altında ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.
Üçüncü zafiyet alanı, “Devletin dar gelirli ama kabiliyetli çocuklara kaliteli eğitim imkanları sağlama noktasındaki yetersizliği, Örgütün eleman devşirme çalışmalarında nasıl istismar edildi?” sorusuna tekabül etmektedir. Örgütün toplumsal alandaki en görünür faaliyeti olan eğitim sahasındaki söz konusu zafiyet üçüncü bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Dördüncü zafiyet alanı, Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren tartışma konusu olan ve Örgüt tarafından etkili bir şekilde istismar edilen hassas din-devlet ilişkileri alanıdır. FETÖ, bu alanı istismar ederek, öncelikle “din ve iman hizmeti” yaptığı iddiasıyla ortaya çıkarak toplumun çok farklı kesimlerinden genel kabul görmüş ve böylece toplumsal hayatın her alanında var olabilmiştir. Örgüt ayrıca, çarpık din anlayışını örgüt mensuplarına empoze ederken din eğitimindeki zafiyetten yararlanmıştır. Bu zafiyet alanı da dördüncü bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
FETÖ ile mücadelede, ülkemizin karşılaştığı en büyük sorunlardan biri örgütün oldukça geniş, yaygın ve karmaşık yurtdışı örgütlenmesidir. Her ne kadar ülkemizde, Örgütle kararlı ve etkin bir şekilde mücadele edilse de, Örgütün yurtdışı ayağı hem yurt içindeki mensup, sempatizan ve militanlarını organize etme, koordine etme ve harekete geçirebilme potansiyeli açısından, hem yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza nüfuz edebilme ihtimali açısından hem de ülkemizin yabancı ülkelerle olan ilişkilerine zarar verebilme potansiyeli açısından hala çok önemli bir tehdit ve sorun alanı olarak karşımızda durmaktadır. Bu konu beşinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
-
Güvenlik ve İstihbarat
-
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi
Devletin milli güvenliğinin sağlanmasında iki temel sacayağı olan güvenlik güçleri ile istihbarat kurumlarının, 15 Temmuz sonrasında milli güvenlik siyasetine, yasalara ve tarihî müktesebat ve geleneklere uygun bir şekilde tekrar işler hale getirilmesi gerekmektedir.
Devletin milli güvenlik siyasetinin belirlenmesinde ve belirlenen siyasetin uygulanmasında bir nevi çatı konumunda olan Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB), niteliği itibarıyla devletimizin güvenlik anlayışı ve refleksinin ana belirleyicisi konumundadır. Bu noktadan hareketle, söz konusu belgede tanımlanan tehdit unsurları arasında FETÖ’nün müstakil bir tehdit unsuru olarak tanımlanmış olmasının yürütülen mücadeledeki belirleyiciliği tartışılmaz bir gerçektir.
Nitekim anılan örgütün 15 Temmuz Darbe Girişimini yapabilecek seviyeye gelebilmesinde, söz konusu örgütün bir dönem kamuoyunda “cemaat veya hizmet hareketi” şeklinde masum bir dini ve toplumsal hareket olarak algılanmasına bağlı olarak MGSB’de tehdit unsurları arasında yer almamasının yarattığı algı ve refleks boşluğunun payı bulunduğu bir gerçektir.
Bu itibarla, yakın tarihlerde yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında alınan tavsiye kararları416 çerçevesinde, FETÖ’ye ilişkin tehdit tanımlamasının MGSB’de hayata geçmesinin, milli güvenliğimizin ve milli güç unsurlarının zafiyetsiz bir şekilde tesis ve devamında en önemli koşul olduğu görülmekle birlikte, icra makamlarının bu doğrultudaki uygulamalarının ise yeni zafiyet alanlarının oluşmamasında asıl belirleyici faktör olacağı değerlendirilmektedir.
Bu çerçevede, söz konusu darbe girişimiyle, TSK, istihbarat ve kolluk kuvvetlerinin özellikle personel ve anılan kuruluşlara duyulan güven noktasında ciddi bir zafiyet ile karşı karşıya kaldığı net olarak görülmekle birlikte anılan durumun en kısa sürede telafisi öncelikli bir devlet meselesi teşkil etmektedir.
Diğer taraftan, söz konusu terör örgütünün, tekrar bir kalkışma yapabilecek kapasitesinin kalmadığı417 düşünülmekle birlikte, söz konusu örgütün TSK'da ve diğer güvenlik/emniyet birimlerinde gizlenmeye devam eden kripto elemanlarının varlığı noktasından hareketle, FETÖ’nün marjinal bir silahlı terör örgütüne dönüşme olasılığı da gözden uzak tutulmaması gereken çok önemli bir diğer husustur. FETÖ’nün marjinal silahlı bir terör örgütüne dönüşmesi durumunda, Türkiye’ye karşı birtakım odaklar tarafından kullanılması ve hatta, Türkiye’de faaliyet gösteren terör örgütleriyle işbirliği olasılığı öncelikle dikkatlerden kaçırılmamalıdır.
Bu sebeplerden dolayı, FETÖ’nün hala bir tehdit oluşturma potansiyeli göz önünde bulundurularak tamamen etkisiz hale getirilinceye dek MGSB’de yer alması, güvenlik ve istihbarat kurumlarının bu örgüte karşı teyakkuzda olmaları için hayati derecede önemlidir.
-
Türk Silahlı Kuvvetleri
15 Temmuz Darbe Girişiminin ana omurgasını, Türk Silahlı Kuvvetler içine sızmış FETÖ mensupları teşkil etmiştir. FETÖ'nün uzunca bir dönem TSK'nın personel seçimi, atama ve terfi işlemleri ile askerî eğitim kurumlarının kadrolarında gizlice yerleştiği bilinmekte olup, bu suretle de örgüt, şüphe duyulması nedeniyle değiştirilen personelin yerine her seferinde yeni bir örgüt elemanı yerleştirme imkânı bulduğu gibi, kritik görevlere kendi elemanlarını rahatlıkla getirebilmiştir. Ayrıca örgüt, gerek askerî gerekse sivil istihbarat ve istihbarata karşı koyma (İKK) mekanizmalarındaki yapılanması ile varlığını ve gizliliğini sürdürebilme imkânı da elde edebilmiştir. Bu kapsamda, TSK’nın kritik personel atamalarında ihtiyacı olan güvenlik tahkikat belgelerinin hazırlandığı emniyet, MİT ve adliyelerdeki FETÖ yapılanması kullanılmıştır ve bu durum, FETÖ ile mücadeleye başlandığı 2013 yılından itibaren TSK'da gerekli tedbirlerin alınamamasının nedenlerini kısmen izah eder niteliktedir.418
FETÖ’nün TSK içinde rotasyon yöntemlerini de kendini gizlemek için etkili bir şekilde kullandığı görülmektedir. Örgüt, kritik pozisyonlarda bulunan ve kendisinden şüphelenilen personeli derhal yeni bir elemanıyla değiştirerek o kritik yerlerdeki pozisyonlarını korumaya devam etmiştir. Yine, örgütün kritik pozisyonlardaki etkinliğini devam ettirebilme sebeplerinden birisi de, gerek askerî gerekse sivil istihbarat ve istihbarata karşı koyma mekanizmalarına sızmış olmasıdır.419
Ayrıca, TSK’da FETÖ ile mücadelede yeterli etkinliğin sağlanamamasının nedenleri incelendiğinde; güvenlik/istihbarat yapılanmasından kaynaklanan sorunlar, yasal düzenlemelerdeki eksiklikler ile sivil-asker işbirliğinin etkinlikle kurulamaması hususlarının ön plana çıktığı görülmektedir.
Bu bağlamda, bilgi sunmak üzere Komisyon toplantılarına iştirak eden katılımcıların bu zafiyet alanına ilişkin tespit ve teşhisleri incelendiğinde;
Dostları ilə paylaş: |