Bibliyografya :
Cevheri. eş-Şıhâb, "şhd". "kdr", "hll" md.le-ri; Râgıb el-İsfahânî, et-Milfredât, "rey, "şhd", "şhr", "kmr", "hll" md.leri; Lisânü'tMrab, "re"y". "şhd", "şhr", "kdr", "kmr", "hll" md.leri; Feyyûmî. et-Mişbâhu'l~münîr, "kdr", "kmr", "hll" md.leri; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü'1-muh.U, "re'y", "şhd", "kdr", "kmr", "hll" md.leri; Wen-sinck. el-Mu'cem, "ramazân", "şavm", "hilâl" md.leri; M. F. Abdülbâki. el-Mifcem, "kamer", "ehille" md.leri; Miftâhu künüzi's-sünne, "ramazân", "şavm" md.leri; el-Muvatta', "Şıyâm", 1-4; Müsned, 1, 28, 44, 162, 221, 226, 258, 306,327,344,367,371,406:11,5. 13,63, 145. 259, 263, 271, 281, 287, 415, 422, 430, 438, 454, 456, 469, 497, 516; III, 279, 329, 431; IV, 23, 223, 314. 321, 377; V, 42, 57. 58, 329, 362; VI, 149, 311; Dârimî. "Şavm", 1-5; Buhârî. "Şavm", 5, ll-14;Müslim."Şıyâm", 3-20, 28-30. "Fiten". 110; İbn Mâce. "ŞıyârrT, 6-8, "Taharet", 122; Ebû Dâvûd. "Şavm", 4-9, 13-14; Tirmizî.-Şavm". 2. 4-5. 7, 9, 1 l,"Dacavât", 51, "Taharet", 102; Nesâî. "Şıyâm". 7-13, 17, 37; Şafiî. et-Ûm, II, 80-81; Sahnûn, el-Müdeuoene, Kahire. ts.(Matbaatü's-Saâde). 1, 193-195; Tahâ-vî, Mub.taşarü'tr-Tzhâüî (nşr. Ebül-Vetâ el-£fgâ-nî). Kahire 1370, s. 53, 55-56; Cessâs. Ahkâ-mü'l- tfur'ân (Kamhâvî). I, 249-258; Cezîrî. et-Mezâhtbü'l-erba'a (Kahire). I, 547-552; Dâre-kutnî, es-Sünen (nşr Abdullah Hâşim Yemânî), Kahire 1386/1966,11, 156-164, 167-171;Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 584-587; Mâverdî. el-Hâ-ui'l-kebîr (nşr. Ali M. Muavvez-Âdil Ahmed Ab-dülmevcûd). Beyrut 1414/1994, III, 407-413; İbn Hazm. et-Muhallâ, V, 235-240; Beyhaki. es-Sünenü'l-kdbrâ, Haydarâbâd 1352. IV, 204-206, 211-213; Bâd. el-Mûntekâ, Kahire 1332. II, 35-40; Şîrâzî. el-Mühezzeb (nşr. Vehbe ez-Zü-haylî], Dımaşk 1412/1992,11, 592-597; Serahsî, el-Msbsût, 111, 64, 139-140; Zemahşeri, e/-Keş-şaf( Beyrut). I, 227-228, 234-235; Ebû Bekir İb-nü'l-Arabî. Ahkâmü.'1-Kur'ân, I, 82-85,98-100; Kâsânî, BedâY, II, 80-82; Mergînânî. el-Hidâye (Ibnü'l-Hiimâm. Fethu'I-kadîr |Bulak| içinde), II, 52-53, 58-61; İbn Rüşd, Bİdâyetû7-mücte-hid. Kahire, ts. (Dârül-Fikr). I, 125, 196-201; Fahreddin er-Râzî. Mefâtîhu'l-ğayb, V, 96-98, 130-136; İbn Kudâme. el-Muğnî(Herrâs), III, 87-90; Karâfî. el-Furûk, Tunus 1302, II, 199-204; Kurtubî. el-Câmf, II, 293-296, 341-347; İbn Da-kiku'1-îd. İhkâmü'l-ahkâm (nşr. Ahmed M. Şâ-kir). Beyrut 1407/1987,11, 8-10; Nevevî, Şerlm Müslim, VII, 189-190; a.mlf., el-Mecmû' (nşr. Muhammed Nedbel-Mutîî), Beyrut 1415/1995, VI, 275-295; Zeylaî, Tebyınü'l-hakâlk, Bulak 1313,1, 316-322; İbn Cüzey, Kauanînü't-ahkâ-mi'ş-şer*iyye (nşr. Abdurrahman Hasan Mah-mûd), Kahire 1405-1406/1985, s. 110-1 ll;Ta-kıyyüddin es-Sübkî. el-(Alemü'l-menşûr fî işbâ-Ü'ş-şühûr, Kahire 1329, s. l-56;a.mlf.. el-Fetâ-va, Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rife), I, 209-210; Mer-dâvî, el-İnşâf (nşr. M, Hâmid el-Fıkl), Beyrut 1378, III, 269-280; İbn Kesîr,
Beyrut 1385/1986,1,379-380, 398-400; İbn Ku-dâme el'Makdİsî, eş-Şerhu'l-kebİr (nşr. M. Re-şîd Rızâ), Kahire 1346, 111, 1-3; İbn Hacer, Fet-/ju7-Mrf(Hatîb), IV, 143-152; Aynî. 'ümdetü'l-kâri, İstanbul 1308, V, 182-185,190-195; a.mlf.. et-Binâye, Beyrut 1411/1990, III, 612-632; İD-nü'l-Hümâm. Fettyu'l-kadîr (Bulak). II, 52-54; Tecrid Telemesi, VI, 252-253, 255, 258-262; Süyûtî, Tenuîrü't-hauâlİk, Kahire 1348, I, 211-212; İbn Nüceym, el-Bahrü'r-râ'ik, II, 283-291; İbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetû'l-muhtâc, Kahire 1315, III, 371-385; Şirbînî, Muğni'l-muhtâc, II, 139-145; Ebüssuûcl Efendi. İrşâdü'i-'akli's-seltm. Kahire, ts., I, 199-200, 203; III, 164-165; V, 159-160; VII, 176; Remli./Wtâyetü7-mu/ı£âc, Beyrut 1404/1984,111, 149-157; et-Fetâua'l-Hin-diyye, I, 197-199; Zürkânî. Şerhu'z-Zürkânî 'ate't-Muuatta', Beyrut 1411/1990, II, 204-209; Emîr es-San'ânî. el-'üdde calâ şerhi'l-'ümde (nşr. Abdülmu'tî Emîn Kal'acî). Kahire 1410/ 1990, III, 281-288; İbrahim Hakkı Erzurûmî. Ma'-rifetnâme, İstanbul 1330, s. 54, 75-78, 103;Şev-kânî. Neylü'l-eutâr, Kahire 1380/1961, IV, 197-207; a.mlf., es-Seylü'l-cerrâr(nşr. Mahmûd İbrahim Zâyedl, Beyrut 1405/1985, II, 111-115; İbnAbidîn. Reddü't-muhtâr, II, 90-96; a.mlf.. Tenbîhü'l-ğâfıi ue'l-uesnân 'atâ ahkâmi hilali ramazân {Mecmû'atü'r-resâ'iliçinde). İstanbul 1325,1, 231-253; Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Ri-yâzü't-Muhtâr, Bulak 1303, s. 342-363; Mercâ-nî, Nâzûretü'l'hak, Kazan 1287, s. 43-48; Azî-mâbâdî. 'Aunü'l-ma'bûd, VI. 433-456; Mübâ-rekfûrî, Tuhfetü'l-ahuezî, Beyrut 1410/1990. III, 299-312; Muhammed Bahît. hşâdü ehti't-mille ilâ işbâti'l-ehiüe. Kahire 1329; Tantâvî Cevheri. Risâtetü't-hitâl, Kahire 1333/1915; El-malılı, Hak Dini, I, 646-652, 681-684; a.mlf.. "Rü'yet-i Hilâl Meselesi", SR, XXII/561-564 (1339), s. 115-117. 132-134;a.m!f.. "İsbât-ı Şehre Dair Nusûs", a.e., XXll/565-566 (1339), s. 148-150; Reşîd Rızâ, Tefsırü'l-menâr, II, 149-151; a.mlf.. "İşbâtü şehri ramazân ve bahşü'l-camel fîhi ve fîğayrihîbi'l-hisâb", el-Aşâle, 111/ 21, Cezayir 1394/1974, s. 63-67; Merâğ, Tefsir, Kahire 1389/1970, II, 73-74. 83-84; Abdülveh-hâb el-Merâkeşî, el-'Azbü'z-zülâl fi mebâhişt rü'yeti'l-hiiâi, Katar 1397/1977; Seyyİd Sabık. Fıkhü's-sünne, Beyrut 1398/1977,1,435-437; Ali Bayram - M. Sadi Çöğenli. Aylar ne Rü'yet-İ Hilal, Erzurum 1978; Ramazan ue Bayramların Tesbitinde Benimsenecek Müşterek Metod Konferansı 27.11.1978 İstanbul-Türkiye, Ankara, ts. (Diyanet İşleri Başkanlığı), s. 1-40; Ya-kup Çiçek. Sahur Vakti ve Rü'yet-i Hilâl Mes'e-lesi, İstanbul 1983, s. 71-115; Zühaylî. el-Fık-hü't-İstâmî, II, 597-610;Mohammad llyas, New Moon's Vis'tbiiity and International Isiamic Ca-lendar for the Asia-Pasific Region, Kuala Lumpur 1414/l994;a.mlf., "NewMoon's Visibility 2: Lunar Date Line Calcuiations, Sİghtingand Calendar". IC, LVI1/2 (1983), s. 87-112; Ahmed Hamdi (Akseki). "Savm ve Fıtırda Telefon ve Telgrafla Amel", SR,XII/295( 1330), s. 154-155; Mehmed Fatîn (Gökmen). "Rü'yet-i Hilâl Meselesi", a.e., XXlI/555-560 (1339), s. 69-72,84-87, 101-102; Muhammed Ebü'l-Ulâ el-Bennâ, "Ah-kâmü irjtilâfi'l-metâli", ME, XXVI/4 (1954), s. 232-234; a.mlf.. "EvdâVl-hilâl ve hudûdü rü'-yetih", a.e. XXVIIl/9 (1957). s. 838-841; Kâmil Miras, "Ramazan Hilâli", SR, IX/218 (1956), s. 276-277; Osman Keskioğlu, "İsmail Gelenbevî ve SubûM Hilâl Meselesi", AÜİFD, XIII (1965), s. 21-30; "Re'yü lecneti'1-iftâ fiVamel bi'l-hisâbi'l-felekî li-ta'yîni mevâkiti'l-'ibâdât", el-Aşâle, 111/21, Cezayir 1394/1974, s. 11-21; Muhammed Tâhir b. Aşût, "İ'tibârâtü't-takvîm fi şübûti şehri'ş-şavm ve bi'I-hisâbâti'l-felek; fidurjûli'ş-şehri'l-karneri", a.e., 111/21 (1394/ 1974), s. 23-27; Celâl Yıldırım, "Ramazan Hilâli", Diyanet Dergisi, XlV/4, Ankara 1975,5.232-238; M. Saim Yeprem, "Dinî Bayramların Tes-biti Üzerine", a.e., XVII/5 (1978), s. 300-311; a.mlf.. "Rü'yet-i Hilâl Konferansının Ardından: Neydi. Ne Oldu?11, nesil, HI/3. İstanbul 1978, s. 3-16; Ali Hasan el-Bulâtî, "Müşkiletü'l-hilâl eleyse lehâ min hal", ME, LI/3 (1979), s. 639-657; Ahmet Baltacı. "Rü'yet-i Hilâl Münakaşaları", Diyanet Dergisi, XVI1I/1, Ankara 1979, s. 25-43; Kemal Güran. "İslâm Ülkeleri Arasında Ramazan, Bayram Günü Birliğinin Sağlanması". Hesİt, 1V/37-38, İstanbul 1979, s. 98-100; Ali Şafak. "Ramazan Hilâli ve Kutuplara Yakın Yerlerde Namaz Vakti Mes'eleleri Üzerine Bir Araştırma", İslâm Medeniyeti, V/4, İstanbul 1981, s. 3-28; Ali Toksan. "Nisab Açısından Rivayet-Şehâdet Farkı", Erciyes Ûniuer-sitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1, Kayseri 1983, s. 231-248; Mahmut Kaleli. "Kim Haklı, Müslüman Ülkeler Neden Farklı Günlerde Bayram Yapıyor?", İlim ve Sanat, 1/2, Ankara 1985, s. 63-69; A. Nihat Eskioğlu. "Hilalin Tesbiti Rü'-yetle mi, Hesapla mı Olmalı?", a.e., 11/7(1986), s. 29-32; Muhammed Ali et-Teshîrî. "Bidâyetü'ş-şühûri'l-'Arabiyye", Mecelletü Mecma'İ'l-ftk-hn-lslâmî, 11/2, Mekke 1407/1986, s. 841-856; Muhammed el-Muhtâr es-Selâmî, "Tevhîdü bt-dâyâti'ş-şühûri'l-'Arabiyye", a.e., 11/2, s- 857-874; Muhammed Abdüllatîf el-Ferfûr. "Risâletü bulğati'l-metâli' fi beyâni'l-hisâb ve'l-metâ!f", a.e., 11/2, s. 875-905; Hârûn Halîl CÎIÎ, "Bidâye-tü'ş-Şühüri'l-'Arabiyye", a.e., H/2. s. 907-926; Mustafa Ahmed ez-Zerkâ. "Havle i'timâdî'1-hi-sâbi'l-felekî li-tahdîdi bidâyeti'ş-şühûri'1-ka-meriyye he! yecûz şer'an ev lâyecûz", a.e., 11/ 2, s. 927-936; Abdullah b. Zeyd Âlü Mahmûd. "îctimâ'u ehli'l-islâm'alâ'îdin vahidin külle câm ve beyânü emri'l-hilâli ve mâ yeterattebü 'aleyhi mine'l-ahkâm'1, a.e., U/2, s. 939-965; Bekir b. Abdullah Ebû Zeyd, "Hükmü işbâti ev-veli'ş-şehri'l-kamerî ve tevhidi'r-rü'ye", a.e., 111/2, Mekke 1408/1987, s. 817-841; Mustafa Kemâl et-Târzî. "Tevhîdü bidâyeti'ş-şühûri'l-kameriyye", a.e., İli/2, s. 845-873; Muhammed Ali es-Sâyis, "Tevhîdü bidâyeti'ş-şühûri'1-ka-meriyye", a.e., 111/2, s. 925-969; Salih b. Muhammed, "eI-Ahkâmü'l-müte':al!ika bi'1-hilâl", Me-celletü'l-Buhûşi'l-lslâmiyye, sy. 27, Riyad 1988-89, s. 91-118;Mâcid Ebû Rahye. "İşbâtü'l-ehille", Mecettetü'ş-şeri'a ve'd-dirâsati'l-tslâ-miyye, Vl/13, Kuveyt 1989, s. 375-419; Ahmed Muhammed Şâkir, "Dînî Günlerin Tesbitinde Hesaba Güvenilebilir mi?" (trc. Rahmi Yaran), Diyanet Dergisi, XXVHI/2, Ankara 1992, s. 3-13; C. Schoy. "Ay", İA, II, 38-40; J. Schacht, "Hilâl", E^(İng.), III, 379-381; D. A. King. "al-Matali"', a.e., VI, 792-794; a.mlf.. "Ru'yat al-Hilai", a.e., VIII, 649-650; C. Schoy - [Nüzhet Gökdoğan], "Ay", Küçük Türk islam Ansiklopedisi, İstanbul 1980,1, 237-240; Muammer Dizer. "Ay", DİA, IV, 183-188.
Türk Edebiyatı.
Divan şiirinde hilâlle ilgili zengin mazmunlar teşekkül ettiği gibi hilâl çeşitli teşbihlerin de konusu olmuştur. Bâkî'nin. "Ne hoş yaraştı si-pihre kevâkib içre hilâl Takındı pâyine gûyâ ki cevherî halhal" beytiyle başlayan kasidesinin uzun nesîb bölümü hemen tamamen hilâlin görünmesiyle ilgili söz oyunlarından ibarettir. Ayrıca harflerle hilâl arasında edebî ve tasavvufî yönden münasebetler kurularak bazı yorumlar yapılmıştır. Harflerin hilâlle münasebeti daha çok imlâ yönündendir. Meselâ Allah kelimesi hilâl ve lâle kelimeleriyle aynı harfleri ihtiva eder. Laf-za-i celâl elifle başladığı ve elif hilâle benzediği için eski şiirde hilâlin Allah'ı telmih ettiği kabul edilmiştir. Âşık aşk yükü ve ıstırabiyla, ihtiyar da ömür ve kahır yüküyle iki büklüm olup dâl harfine dönmüş ve bu haliyle hilâle benzetilmiştir. Dâl kelimesi aynı zamanda "delâlet eden, deli! olan" mânasına gelir. Gökyüzü sayfasında Hakk'ın varlığına delâleten yazılmış dâl harfiyle kastedilen de yeni aydır. Yay çekilirken okçunun boynu eğilir, dâle benzer: hilâl de felek yayını çeke çeke dâle dönmüştür. Sevgilinin kaşı ile hilâl arasındaki çok yaygın benzetme âşığın dertten belinin bükülmesi imajıyla beraber kullanılmıştır: "Yine bir kaşı hilâlin sitemi cerh gibi Kaddimi kıldı kemer takatimi eyledi tâk" (Bakî). Kaşhilâl-yay ilişkisi içinde kaşlar ve hilâl râ harfine benzetilir. Hz. Peygamber'in, eline kalem almadığı halde felek levhasına iki râ harfi yazdığı söylenerek inşikâku'l-kamer mucizesine telmih yapılır. Receb ayının ilk harfi olan "râ"nın hilâle benzemesiyle üç ayların başladığına da işaret edilmiştir. Hilâlin doğması ve görünmesi, gökyüzü kâtibinin gökyüzü levhasına güneşin altın suyu ile bir lâm harfi yazması şeklinde düşünülmüştür. Lâm harfi de "dâ!" gibi beli bükük âşığı veya ihtiyarı temsil eder. Ebced hesabına göre lâm harfi otuz sayısına tekabül ettiği için "lâm"a benzetilen hilâl de otuz sayısını, yani otuz günlük zaman dilimi olan ayı sembolize etmiş olmaktadır. Nün harfi de şekil bakımından yeni aya benzetilir; noktası ise yıldızdır. Diğerlerinde olcjüğu gibi bazan bu harfin de kâtibi güneştir. Hilâl ters yazılmış nün da olabilir. Bâkî'nin, "Ya nündür görünür âhirinde şa'bânın Ya râdır ol ramazan evveline olmuş dâl" beyti bunu anlatır. Diğer taraftan hilâlin görünmesiyle başlayan ay başlarında sevgilinin kaşlarına benzeyen hilâli görünce âşığın derdi artar. Yine hilâl -kaş ilişkisinde çatık veya eğri kaşa benzetilen hilâl ile "çatık kaş", "kaş eğmek" sözleri Hakk'ın celâl ve kahhâr isimlerine delâlet eder. Hilâl aynı zamanda işlemeli gök seccadesine secde eden bir mümindir.
Hilâl (mâtvı nev) golsüzünün kulağı, ağzı veya dudağıdır: "Âteş-i ahım Hayalî yakmaya çarhı deyü / Encüm ile mâh-ı nev oldu felekte göz kulak. Bazan da hayretle açılmış bir ağza benzetilir. Nitekim şaşırmayı veya takdiri ifade eden "ağzı açık kalmak", "parmağını ısırmak", "hayret parmağı" deyimlerinde ağız ve parmak hilâli ifade eder. Hayalî Bey'in, "Berk-ı ahım âsümâna şöyle hayret verdi kim Dişledi dendân-ı pervîn mâh-ı nev barmağınf beyti bu anlayışı aksettirir. Hilâl gökyüzünün parmağını oynatmasıdır. Altın bağışlayan güneş zenginine karşı hilâl el açan bir yoksuldur. Beş hilâl ile beş parmağa işaret edilir. Sevgilinin parmağından kesilen tırnak da hilâl gibidir. Şeyh Galîb'in, "Ay yenisi gökte ne Ülker satar Değmeyicek kestiği tırnağını" beyti bunu anlatır. Bulutlar arasında kalan hilâl ise sevgilinin pamuk içinde saklanan tırnağıdır. Güzelin ufuk misali yakasından görünen göğsü ve beli de hilâle benzetilmiştir.
Gökyüzü ve gök cisimleriyle hayvan veya hayvanla ilgili unsurlar arasında çeşitli tasavvur ve tahayyülleri görmek mümkündür. Bunlardan göklerin dönmesiyle at arasında ilgi kurularak hilâl gümüş veya altın bir eyere, üzengiye (rikâb) ve nala, yıldızlar da nal çivisine benzetilir. Eski bir gelenek olarak düşmanı şaşırtmak için bazan atın ayağına nal ters çakılırdı. Hilâlin ters çakılmış nala teşbihi bundan dolayıdır. Rengârenk görünmesi, beş vakitte Ötmesiyle horoz- zaman ilişkisi içerisinde gökyüzü horoza benzetilmekte, hilâl de bu horozun İbiği veya kuyruğu olmaktadır. Hilâl, iki ucu kanada benzetilerek gökte uçan beyaz bir güvercin şeklinde tasavvur edilir. Güvercinler haberleşmede kullanıldığından hilâl de her ayın başlangıcını haber veren bir güvercin gibidir. Gökyüzü kumru olarak düşünüldüğünde hilâl gagasına, hâle de boynundaki siyah halkaya benzetilir. Bu halka aynı zamanda kulluğa, âşıklığa ve esarete işarettir.
Hilâl, gökyüzü denizinin ufuk sahillerinde görünen bir gümüş balığıdır. Kaza ve kader oklarının atıldığı bir yay veya okçuların parmaklarına taktıkları kemikten yapılmış bir çeşit yüzük olan zihgirdir. Gökyüzüne asılmış kılıç veya hançerdir: Bakînin, "Heman bu hançer-i zerrin-gılâf-ı paşadır Ki tâk-ı arşa asıldı bu şeb hilâl -misâl" beytiyle FuzûiTnin, "Adû-yı câhının kat'-ı hayâtıyçün çeker her ay Gılâf-ı lâ-civerdîden hilâl-i âsmân hançer" beyti bunu ifade eder. Hançer veya kılıç benzetmesiyle gök çarkı hilâli bileyip keskinleştirirken çıkan kıvılcımlar da yıldızları teşkil eder.
Hilâl, gök sofrasının veya Tanrı sofrasının dilimlenmiş ekmeğidir. Ramazanın başlamasını, orucun bitmesini, yiyip İçmeye ve eğlenceye başlanılmasını telmi-hen hilâlin en çok benzetildiği unsurlardan biri de kadehtir. Hilâl kadeh olunca şafak şaraba, yıldızlar mezeye, devamlı döndüğü için felek de sâkîye benzetilir. Cer kâsesi denilen dilenci keşkülü, çaydanlık demliğine benzeyen eski tip çocuk emziği ve kürdan yeni aya teşbih edilirken dolunay da nurdan bir tabağa, gümüşten bir kâseye, iki kefeli bir teraziye veya ölçeğe benzetilir.
Nakil vasıtaları bakımından en çok hilâl-gemi veya kayık münasebetleri kullanılmaktadır: "Mâh-ı nevden Dicle'de gösterdi zevraklar misâl Kim görüptür kim ola bir asumanda bin hilâl" (Fuzûlî). Gökyüzü engin bir deniz, ufuklar sahil, hilâl de bu sahillerde dolanan veya kan deryasına benzeyen şafak vakitlerinde bu deryaya batan bir gemidir. "Kara" kelimesi "arazi" ve "siyah" manasınadır. Kara görününce geminin karaya, sahile süratle yaklaşması gibi hilâl gemisi de ufka yönelir veya hilâl dümenini kıran yeni ay ecel teknesi, ölüm gemisi yani tabut olarak da tahayyül edilir.
İnşaî unsurlar bakımından hilâl meh-çeye (alem), kapı halkasına, yıldız mücevherlerini koruyan gökyüzü hazinesinin gümüşten kilidine ve anahtarına, gök sarayının kemerine, gök deryası üzerinde bir köprüye, yıldız tanelerini ihtiva eden bir tuzağa ve beşiğe benzetilmiştir.
Türk folklorunda da hilâlle ilgili çeşitli inanışlar mevcuttur. Hilâlin ilk günü gebe kalan kadının çocuğu güzel olur. Hilâlin ağzı yukarıda görünürse ucuzluğa, ucu yukarıda olursa o yıl kışın şiddetli geçeceğine, sırt üstü olursa zelzeleye ve belâya işaret sayılması bunlardandır.66
Halk edebiyatında hilâl divan şiirinde olduğu kadar zengin mazmun ve teşbihlerle kullanılmamıştır. Karacaoğlan'm, "Çeşit çeşit bağlamışsın başını Uydurmuşsun zülfe hilâl kaşını" mısralarında olduğu gibi sadece sevgilinin kaşının benzetildiği teşbih veya istiare olarak değişik motiflerle tekrarı oldukça yaygındır. Cumhuriyet döneminde halk edebiyatı şekil ve motiflerinden faydalanılarak yazılmış bazı şiirlerde de hilâle bu anlamıyla yer
verilmiştir: "Gel ey hilâl kaşlım dizim üstüne Ay bir yandan sen bir yandan sar beni.67
Tanzimat'tan sonra değişen ve toplum meselelerine açılan yeni Türk edebiyatında hilâl, divan şiirindeki mazmunların hemen hiçbiriyle ifade edilmemiştir. Şinâ-si'nin. "Vaktâ ki felek şeki-i hilâlin kamer eyler / Gün geçtiğini ömr-i beşerden haber eyler" beytinde olduğu gibi zamanın geçişinin sembolü olan hilâl, bunun dışında pek az örnekte de tabiattaki gerçek varlığıyla ortaya çıkar ve çok defa şairin bulunduğu ruh haliyle özdeşleşir. Re-câizâde Mahmud Ekrem'in "Hilâl-i Seher". Tevfik Fikret'in "Ufuk ve Hilâl". Ahmed Hâ-şim'in "Hilâl-i Semen" adlı şiirleri bu çeşit kullanımın birkaç örneğidir. Buna karşılık bayraktaki hilâl dolayısıyla daha zengin çağrışımlara açıldığı görülen ifadelere rastlanır. Çerkezşeyhizâde Halil Hâlid'İn Hilâl ve Salib Münazaası Kahire 1325 adlı kitabında olduğu gibi fikrî eserlerde Hıristiyanlığın sembolü olan salibe karşılık hilâl İslâm'ı temsil eder. Nâmık Kemal'in "Hilâl-i Osmânî" manzumesiyle Yahya Saim'in (Ozanoğlu) Hilâlin Gölgesinde: Çanakkale-Kütü'l-emâie Zaîer Destanı adlı şiir kitabı bu semboller etrafında kaleme alınmıştır. Mehmed Akif in şiirleri arasındaÂsım'üa, "Bir hilâl uğruna yâ Rab ne güneşler batıyor"; "İstiklâl Marşı"nda, "Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl" ve "Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl" mısraları, bayrak dolayısıyla hilâlin dinî ve millî bir sembol olarak ifadesinin en hamasî-lirik örneklerini teşkil eder. Ahmet Cemil Akıncı'nın Hilâllerin Gölgesinde (İstanbul 1967), Sevinç Çokum'un Hilâl Görününce (İstanbul 1988) adlı romanlarında aynı sembol tema olarak işlenmiştir.
Hilâl aynı zamanda, kemik ve şimşir gibi sert ağaçtan yapılmış, kulak ve diş temizliğinde kullanılan bir ucu sivri, diğer ucu kaşık gibi enli bir aletin adıdır. Bu alet Sâbit'in, "Kimsenin kurcalama aybını mânend-i hilâl Belki setr etmede hem -hâsıyyet-i misvak ol" beytiyle edebiyata da girmiştir. Mahalle mekteplerinde çocukların harfleri göstermede, hecelemede veya satır takibinde kullandıkları, bir iplikle kitabın arasında bağlı duran gümüş veya tunçtan yapılmış alete de hilâl denir. BâkTnin, "Sarındı meh yine bir hûb Yûsufî destâr Şokundu farkına bir tane ince sîm hilâl" beyti buna işarettir. Bu incelikte bir borudan akan su miktarına da hilâl denilmiştir. Konak veya hamamlara verilen suyun bedelinin tesbitinde hilâle bağlı olarak şu ölçü birimleri kullanılmıştır: 2 hilâl = 1 çuvaldız, 2 çuvaldız = 1 ikili, 4 çuvaldız = 1 masura, 2 masura = 1 kamış, 4 masura = 1 lüle, 3 lüle = 1 salma
68 Hilâle benzeyen bir çeşit kadeh ise "hilâ-1T olarak adlandırılmaktaydı.
Bibliyografya :
Mehmed Çavuşoğlu, Necati Bey Dîvânı'nın Tahlili, İstanbul 1971, s. 242-245; Harun Tblasa, Ahmet Paşa 'nın Şiir Dünyası, Ankara 3 973, s. 445-449; A. Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar (nşr. Cemal Kurnaz), Ankara 1992, s. 205; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1995, s. 5, 57-59, 252; Cemal Kurnaz, Hayâli Bey Diuant Tahlili, İstanbul 1996, s. 475; Pakalın. 1, 830; "Hilâl", TDEA, V, 233.
Sembol Olarak Hilâl.
Ayın evreleri içinde dolunay güzellik ve parlaklık, hilâl ise bunlarla birlikte yenilik, doğum ve taze hayat simgesi kabul edilir. Ay tarihte pek çok toplum tarafından tanrı sayılmış ve ayla ilgili birçok mit oluşturulmuştur. Türk mitolojisinde de bu türün örnekleri oldukça fazladır. Bunların bir bölümü Türkler'in ve Moğollar'ın menşei veya ilk yaratılışla ilgilidir. Kırk günlük iken konuşmuş, yakışıklı ve çok kuvvetli efsanevî bir kahraman olan Oğuz Han'ın ışıkla gelen "altun kazılık kız" ile evliliğinden Gün. Ay ve Yıldız doğmuştur. Bu mit Sümer koz-mogonisiyle büyük bir benzerlik arzeder.69 Memlükler devrinde Mısır'da yaşamış Türk asıllı Aybeg ed-Devâdârfnin Türkler'in menşeiyle ilgili olarak anlattığı yaratılış destanına göre insanlığın veya Türkler'in ceddi Ay-Atam'dır.70
Uygur Türkleri Mani ve Buda dinlerini benimsedikten sonra "Kök Tengri"ye "Ay Tengri" demeye başlamışlardır; bunun Hârizmşahlar döneminde devam ettiği görülmektedi.71 Bazı kağanlar için "ay tanrıda kut bulmuş" ifadesi kullanılırdı.72 Emel Esin'e göre Türkler'in milâttan en az bin yıl önceki atalarınca dahi ay-yıldız hükümdarın ve parlaklığın simgesi sayılıyordu; daha sonraki Türk toplumlarında da bu gelenek sürdü. Göktürk boylarından bazılarının damgalan hilâl şeklindeydi ve Uygur tuğları ile Karahanli bayrağının hilâl alemleri vardı; Karahanlilar'ın sikkelerinde de hilâl motifi bulunmaktaydı.73
Sumerler'in Sâmîler'de Sin'e tekabül eden ay tanrıları Nanna'nın sembolü hilâldi. Mezopotamya'da bulunan tarihî kalıntılar içinde özellikle mühürlerde ve sınır taşları üzerinde hilâle çok sık rastlanmaktadır. Ortadoğu'da değişik adlarla Mısır. Roma ve Yunan medeniyetlerinde görülen gök cisimlerine tapınma geleneğinde ay tanrısı tanrıçası da hilâl şeklinde tasvir edilirdi.74
Eski Ortadoğu'da hilâl sadece Mezopotamya'da değil çok geniş bir alanda sembol olarak kullanılmıştır. Mısır'da Thot ay tanrısı, İsis ay tanrıçası idi ve başlarında hilâlle kuşatılmış kurs bulunan bir başlıkla tasvir edilirlerdi. İran'da da hilâl sembolünün önemli bir yeri vardı. Düalist Zerdüştî tasavvuruna göre tanrı Hürmüz'ün iki gözünden biri ay, diğeri güneşti. I ve II. Darius (Dara) gibi bazı Ahamenî hükümdarlarına ve hanedanlarına ait paralarda hükümdar tasvirlerinde tacın üzerinde bir hilâl yer almaktadır.75 Sâsânî paralarının çoğunda da hilâl bulunmaktadır ve bunların bir kısmı yıldızlıdır.76
Mezopotamyalılar, eski Hintliler ve Amerika kıtası yerlilerinden Mayalar ayın evrelerini takvim ve tarih belirlemede kullanmışlardır; Eski Ahid ve Kur'an'a göre de ay için menziller yaratılmasının hikmeti budur. Mezmurlarda ayın tarih belirlemedeki önemine işaret edilir (104/19). Yahudiler için ayın ilk günüyle bedir günü bayramdı. Bununla birlikte yahudiler hilâli bir sembol olarak kullanmamışlardır.
Kur'an'da, "Sana hilâllerden sorarlar. De ki: Onlar insanlar için vakit ölçüleridir. 77 buyurulur. Ayrıca yılların sayısı ve hesabının bilinmesi için aya menziller tayin edildiği 78 onun eğri hurma dalı haline gelinceye kadar inceldiği ve bir yörüngede döndüğü 79 belirtilir. Hadislerde hilâl daha çok oruç ve hac zamanının tesbitiyle ilgili olarak geçmektedir.80 Hilâl Allah'ın varlığının ve kudretinin delillerinden biri sayılır. Birçok âyette ayın insanların hizmetine sunulduğu belirtilir, ayrıca birkaç yerde onun üzerine yemin edilir.81 Geçmiş kültürlerde farklı bir anlam taşısa da âyet ve hadislerde anlatılan özellikleri sebebiyle hilâlin müslümanlar tarafından mutluluk, sevinç ve dirilişin sembolü olarak kullanılmasında bir sakınca görülmemiş olmalıdır. İbn Hacerel-Askalânî'nin İbn Yûnus'tan naklettiği rivayete göre Hz. Peygamber, kabilesinin elçisi sıfatıyla Medine'ye gelen Sa'd b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî'ye kavmine götürmesi için üzerinde hilâl bulunan siyah bir bayrak vermiştir.82 Ayyıldız motifinin Hz. Meryem ve îsâ'yı sembolize ettiği, önceleri İskenderiye'nin, daha sonra da İstanbul'un sembolü olduğu ve Türklerle müslümaniara Bizans'tan geçtiği ileri sürülmüşse de Abdülhay el-Ket-tânî yukarıda zikredilen rivayetin bu son iddiayı geçersiz kıldığını belirtmektedir.83 Emevîler'in ayyıldız motifli Sâsânî paralarını kullanmalarında bunun bir payı olsa gerektir,
Hilâl motifinin bir sembol olarak VII. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasında kullanıldığı görülmektedir. Emevîler döneminde Bîşâpûr'da basılan paralar Muâvi-ye. Haccâc ve daha sonra Taberistan Valisi Ömer b. Alâ tarafından kompozisyonları değiştirilmeden ay-yıldızlar arasına besmele, kelime-i tevhid veya bazı âyetler eklenerek yeniden darbedildi.84 Abbasîler döneminde kendini bağımsız sayan devletler tarafından kesilen sikkeler arasında da hilâl motifi taşıyanlar vardı. Bunlardan X ve XI. yüzyıllara ait Karahanlı sikkelerinde bulunan hilâl motifi içine "lillâh "adi "İlig" hükümdar gibi bazı ibareler yazılmıştı.85 Musul Zengî Hükümdarı Nâ-sırüddin Mahmud'un bakır dirhemlerinin bir yüzünde hilâl ortasında taç giymiş hükümdar kompozisyonu bulunmaktaydı.86 Daha sonra Büyük Selçuklular, Hârizmşahlar ve Anadolu Selçuklulan'nca benimsendiği anlaşılan hilâl İlhanlı paralarında da yer almıştır. Mîrhând, Gazneli Hükümdarı Sebük Tegin'in hilâli ordusunda bir sembol olarak kullandığını belirtmektedir.87 XI. yüzyılda Roma-Cer-men İmparatoru IV. Heinrich ile Papa VII. Gregorius arasında çıkan anlaşmazlıkta papanın krala karşı 1082'de gönderdiği orduda, göğüslerinde altından yapılmış hilâller taşıyan Sicilyalı müslüman askerler de vardı.88 Fâtımîler'den kalan hilâl biçimi kolyelerle Haçlı seferlerini konuklan minyatürler-deki müslümanların kalkanlarında görülen aynı tarz motifler bu bilgiyi doğrulamaktadır. II. Baudouin'in Haçlılar'a bağışladığı ve Dâviyye (Templier, Templar) şövalyelerinin kiliseye çevirdikleri Kubbetü's-sahre'nin kubbesine altın bir haç yerleştirilmiş 89 Selâhaddîn-i Eyyûbî Kudüs'ü Haçlıîar'dan geri aldığı zaman (583/1187) bu haçı indirip yerine uçları birbirine yakın hilâl şeklinde bir alem koydurmuştu.90 Bu olaydan XVII. yüzyıla ait hilâl tasvirli Türk bayrağı 91 çok Önce Alparslan 1064'te Ani'yi fethedince camiye çevrilen katedralin kubbe-sindeki büyük haç indirilip 92 yerine daha sonra Ahlat'tan getirilen büyük bir hilâl konulmuş 93 ancak Gürcü-ler'in 1124'te şehri geri alması üzerine alem yine haça çevrilmiştir.94
Anadolu'daki Türk-İslâm mimarisinde hilâlin karmaşık kompozisyonlar içinde yer aldığı görülür. Meselâ Divriği Uluca-mii'ndeki çift başlı kartal kabartmasının İki yanında ve kuyruk başlangıcında olmak üzere üç hilâl bulunmaktadır. Konya İnce Minareli Medrese'de taçkapının iki tarafına simetrik biçimde yerleştirilen bitki 95 motifinin sap kısımlarına bir halkanın perspektif görünümü şeklinde birer hilâl resmedilmiştir. Erzurum Çifte Minareli Medrese1-de de simetrik ejderha, hayat ağacı ve üstte çift başlı kartal kompozisyonunda bitki motifinin sap kısmını halka şeklinde bir hilâl sarmakta, iki yanda yer alan motiflerin alt kısımlarına yerleştirilenlerle bu sayı üçe tamamlanmaktadır. Hilâl şeklindeki bina alemleri en çok Osmanlılar döneminde kullanılmıştır. Bu da bütün İslâm ve Türk-İslâm devletlerinin kültürel mirasçısı olan ve çok geniş bir alana yayılan Osmanlı Devleti'nin hilâl sembolünü cihanşümul hale getirmesiyle açıklanabilir.
XIV. yüzyılın ortalarında yapılan resimli dünya haritasında Kuzey Afrika bölgesinde tek hilalli, buna karşılık Orta ve Güney Asya ile Uzakdoğu'da üç hilalli bayrakların yaygın olması dikkat çekmekte. XV. yüzyılda Francesco de Cesanis'in yaptığı Adriyatik çevresiyle ilgili bir haritada ise tek hilalli bayrakların yanı sıra çift hilalli bayraklar da görülmektedir.96 Giorgio Sideri diye anılan Callapoda da Candia'ya ait 1S61 tarihli Avrupa ve Kuzey Afrika haritasında. Osmanlılar'ın hâkim olduğu bölgeler kırmızı zemin üstüne sarı veya sarı zemin üstüne siyah birer hilâl ve aynı renklerde köşelere yerleştirilmiş birer puan 97 motifli bayraklarla gösterilmiştir.98 Daha önce Endülüs müslümanlarının ve Memlûk-ler'in sancaklarında da yer alan hilâl Osmanlı sancaklarında zülfıkarla birlikte temel motifti. Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan 99 Yavuz Sultan Selim dönemine ait bir sancakta ortadaki zülfıkar motifinin iki yanına ilk ikisi içinde fetih âyeti, diğerleri içinde aynalı yazı tarzında kelime-i tevhid yazılmış olan altı hilâl yer almaktadır. Zülfikarın kabzası ucuna bir, sancağın uç kısmındaki üçgen parçayı ayıran banda ise on adet hilâl motifi yerleştirilmiştir. Büyük hilâllerin ilk ikisi ortasında "yâ Muhammed" ibaresi, diğerlerinde çok şuaiı yıldızlar yer alır. Küçük hilâller içindeki yıldızlar ise altı sualidir.
1683 Viyana bozgunu sırasında orada terkedilen sancaklar, içinde kelime-i tevhid yazılı büyük boy hilâl ve Süleyman mührü motifleriyle süslü olup çok şualı yıldızların şuaları arasına da ayrıca hilâller yerleştirilmiştir. 100İstanbul Deniz Müzesi'nde yer alan 101 14 m. uzunluğunda, 5 m. eninde ve 56,5 kg. ağırlığındaki sancakta da benzer tarzda çok sayıda hilâl motifi vardır. Sancak 111. Mustafa için Bağdat'ta dokunmuştu.102 Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan 11. Süleyman ve Sultan İbrahim gibi bazı padişahlara ait merasim kaftanlarında ve bunların kullandığı bazı sırmalı eşyada Üc hilâl filigranı 103
Hilâl tasvirli tuğra 104 iç içe büyük boy hilâllerle küçük çintema-ni desenleri yer almaktadır.105 Aynı müzede XVI. yüzyıla ait ahşap tahtta da siyah zemin üzerine kakma fildişi çintemani motifleri işlenmiştir.106
Haçlı seferlerinden ve Osmanlılar'la ilişkilerinden sonra Doğu hayranlığının Batı kültüründe açık bir şekilde görülen yansımaları içinde hilâl motifi de yer almaktadır. 1509 -1513yıllarına ait bir grup Fransız dokuması üzerindeki tasvirler bunlardandır. Altı duvar örtüsünden oluşan ve "Lady with the Unicorn" adıyla tanınan dokumalarda beş duyu anlatılır. Kırmızı zemin üzerinde lâcivert kuşaklara üçer beyaz hilâl motifi yerleştirilmiş olan ve halen Paris'te Cluny Museum'da muhafaza edilen dokumalarda bayrak direkleri de hilâllerle süslenmiştir 107 XVI. yüzyıl ortalarında Batı'da yapılan Kanunî Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan gravürlerinde de hilâl motifine çokça yer verilmiştir. Bunlardan birinde padişahın resminin yanına üç hilalli bir arma yerleştirilmiştir. Hürrem Sultan'ın giydiği elbise de hilâl motifleriyle süslüdür.108 Bir diğerinde padişah cuma namazına giderken elinde hilâl alemli bir âsa taşır.109 Bir başka minyatürde ise Süley-maniye Camii'nih göründüğü bir kapının önünde ayakta duran padişahın arkasındaki kapıda başı hilâllerle süslü bir fil tasvir edilmiştir. Sancakta ve kapı üzerinde de hilâl bulunur.110
111. Selim ordu ve donanmada yıldızlı hilâli amblem olarak kullandı; onun mühr-İ hümâyununun üst kısmında hilâl ve altı köşeli yıldız yer almaktadır.111 II. Mahmud döneminde beratlarda bile ayyıldız motifi kullanilmıştır. Nitekim böyle bir beratta tuğranın üzerinde arma ve onun üzerinde de en üstte birbirine dönük iki hilâl arasında on dört köşeli bir yıldız bulunmaktadır. Ayrıca armanın her iki yanında ve tepesinde birer ayyıldız mevcuttur.112 1835'te Osmanlı elçisi olarak Paris'e gönderilen Mustafa Reşid Paşa'nın mühründe hilâl içinde beş şualı yıldız görülmektedir.113
Günümüzde hıristiyan dünyasının Kızılhaç'ına mukabil kurulan Kızılay. içki ve uyuşturucularla mücadele etme amacını güden Yeşilay gibi müesseselerin sembolü olarak kullanılan hilâl bazan tek, bazan da bir veya birkaç yıldızla birlikte Azerbaycan, Cezayir, Kamerun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Malezya, Moritanya. Pakistan. Singapur, Tunus. Türkmenistan gibi İslâm ülkelerinin bayrak motiflerini meydana getirmektedir.
Hilâl XI. yüzyıldan itibaren Doğu'da ve Batı'da Hıristiyanlığın sembolü olan haça karşı İslâmiyet'in sembolü olarak kullanılmış ve bu durum özellikle İstanbul'un fethinden sonra giderek yaygınlaşmıştır.114 Hilâlin ibadet takvimindeki rolü, Kur'ân-i Kerîm ve hadislerde Allah'ın âyetlerinden biri şeklinde gösterilmesi ve ona yemin edilmesi, ayrıca Hz. Peygamber'in Sa'd b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî'ye üzerinde hilâl bulunan bir sancak vermesi sebebiyle müslü-manlar tarafından İslâm'ın sembolü kabul edildiği söylenebilir.
Bibliyografya :
Wensinck. el-Mu'cem, "hilâl" md.; M, F. Ab-dülbâki. Mıfcem, "kmr" md.; Belâzörî, Fütûh (Fayda), s. 686-687; Ürfaiı Mateos Vekayi-nâ-mesi (952-1136) ue Papaz Grigor'un Zeyli (1136-1162) (nşr. vetrc. H. D. Andreasyan], Ankara 1987, s. 121; İbn Hacer. ei-İşâbe, II, 32; Âşıkpaşazâde, Târih, s. 6; Mîrhând, Ravzatü'ş-şafâ\ Bombay 1272/1855. [V, 26; H. Lesetre. "Lune", DB, İV/1 s. 421-422; Mez, el-Hadlâre-tü 'l-İslâmiyye, 1, 238; A. Parrot, Sümer, Mün-chen 1962, s. 226-227, 319; S. Lloyd, TheArtof the Ancient Near East, New York 1963, s. 232, 233; B. L. Goff, Symbots of Prehistorİc Meso-potamia, New Haven 1963, s. 10M07, ayrıca bk. rs. 415, 442, 556,687,714, 721,724; J. Gray, Near Eastem Mythology.Leiden 1965, s. 98-99; P. Hamlyn. Art Treasures of the World, London 1965, s. 17, 34, 125; K. Clark, Guilİsa-tion, Mew York 1969, s. 61, İv. 8; Emel Esin. 'Kün-Ay (Ay-Yıldız Motifinin Proto-Türk Devirden Hakanlılar'a Kadar İkonografisi)", VII, TTK Bildiriler 11972), I, 313 vd., 355-356; Necati Dolunay, istanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul 1973, s. 36-37; İbrahim Tözen, Arab Sasani Paraları, İstanbul 1975,1,3, İv. 1-36; A Survey of Persian Art{ed. A. U. Pope-R Eckerman), Tahran 1977, VII, 32-46, 58, 73, 123-127, 203-254; J. Mitchell, History and Culture, London 1979, s. 218, İv. 5; Yılmaz Önge. "Anadolu'nun Bazı İslâmî Yapılarındaki Alemler Hakkında", /. Milletlerarası Türkoloji Kongresi (İstanbul, 15-20.X.1973) Tebliğler, İstanbul 1979, III, 814 vd,; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1980, s. 6-7; XIV-XVlll. Yüzyıl Portolan ve Deniz Haritaları (haz. İstanbul İtalyan Kültür Merkezi). İstanbul, ts., s. 42-43, 84-85,86-87, 104-105, 108-109, 124-125; M. Fu-ad Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri (nşr. Orhan R Köprülü). İstanbul 1981, s. 9, 155-162; D. Robinson, Con-cordance to the Good Neıvs Bibte, Westlea 1983, s. 785; İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1984, s. 125-126; Mübahat Tür-ker-Küyel, "Kut, Fârâbî ve İbn Sînâ'daki Al-'Akl Al-Fa'âl İçin Bir Temel Oluşturabilir mi?", İbn Stnâ: Doğumunun Bininci Yılı Armağanı (haz. Aydın Sayılı), Ankara 1984, s. 494, 508, 521-522; Treasures of İslam, Singapore 1985, s. 529; Fevzi Kurtoğlu, Türk Bayrağı ueAy Yıldız, Ankara 1987, s. 23-127; J. M. Rogers - R. M. Ward, Süleyman the Magnifıcent, London 1988, s. 17, 48-51, 183; S. N. Kramer, Tarih Sümer'de Başlar (trc. Muazzez İlmiye Çığ). Ankara 1990, s. 296; R. W. Ferrier, The Art of Persia, Ahmedabad 1990, s. 74,79, 196-197;Z.Zygulski. Ottoman Art in the Service of the Empire, New York 1992, s. 37-50, rs. 9; Nurhan Atasoy. Splen-dors of the Ottoman Sultans (trc. Tülay Artan), IMemphis] 1992,5.40,42-43,56-59, 166-167, 236; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü'l-idâriy-ye (Özel). II, 80; Bahaeddin Ögel. Türk Mitolojisi, Ankara 1993, I, 483-487; II, 202-204; Ali Ebû Assâf. Fününu memâliki'I-kadime fl Suriye, Dımaşkl993,s. 171-172, rs. 160, 163-165; Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili: Diplomatik, İstanbul 1994, s. 26, 86, 90; T. P. Hi-guera, Objetos eImagenes de Al-Andalus, Madrid 1994, s. 73-78; Suzan Alalu v.dğn, Yahudilikte Kauram ue Değerler, İstanbul 1996, s. 200-201; Kemal Özdemir, Osmanlı Arması, İstanbul 1997, s. 77, 79, 82; Ali, "Sancağımız ve Ay-Yıldız Nakşı", TOEM, VIII/46 (1333). s. 193-208; VMI/47 (1333), s. 257-265; VIIİ/48 (1334), s. 376-390; W. Ridgway, "Türk Hilâlinin Aslı" (trc. Halil Hâlid), DİFM. 1/2 (1926), s. 158-182; Yakup Artin Paşa, "Türk Hilâlinin Aslı" (trc. Halil Hâlid). a.e., 1/3 (1926). s. 36-51; Ahmed Caferoğlu. "Tukyu ve Uygurlarda Han Unvanlan", THtTM, sy. 1 (1931), s. 112-114; Rıza Nour, "L'histoire du croissant", Revuede Turcologie: Türk Bilik Revüsü, 1/3, İskenderiye 1933, s. 232 vd.; Vardan Vardabet, "Türk Fütuhatı Tarihi", Tarih Semineri Dergisi, I, İstanbul 1937, s 195; A. Sakİ-sian, "Le croissant comme embleme national et religiuex en Turquie", Syria, XXII, Paris 1941, s. 66-80; Semavi Eyice. '"Ay-Yildız'ın Tarihi Hakkında", 7"ED,sy. 13(1987), s.36 vd.;Sargon Erdem, "Alemin Tarihçesi ve Monçuk, Hilâl, Boynuz Alemlerin Menşeleri Üzerine", STAD, 1/3 {1988), s. 108-117; G. de Genouillac. "Croissant", Gr.E, XIII, 463; "Hilâl", ABr., XI, 46; "Alem", SA, 1,39-44; "Ay", a.e., I, 133; "Hilâl", a.e., M, 727; J. Walker, "Kubbet-üs-Sahra", İA, VI, 945; F. Buhl, "Kudüs", a.e., VI, 960; B. Carra de Vaux. "Sâbiîler", a.e., X, 9-10; R. Et-tinghausen. "Hilal'1. El2 (İng.). İM, 381-385; Aaron Rothkoff. "New Moon", EJd., XII, 1040.
Dostları ilə paylaş: |