5. 1870-1913 hızlı küreselleşme dönemini 1913-1950 büyük krizler döneminin izlemiş olması örneğinin gösterdiği küreselleşme süreçleri kırılganlığı
19.uncu yüzyılda, bütünleşmiş bir dünya ekonomisine yönelik olarak hızlanan gelişmelere kararlılık sağlayabilecek kurum ve kuruluşlar ayrıca geliştirilmediği için, bütünleştirici görünen küreselleşme, aniden ters yönde, parçalayıcı, dağıtıcı etkilere yol açmış, dünya büyük çatışma eksenleri etrafında kırılmıştı.
Birinci Dünya Savaşı ile başlayıp, Bolşevik Rus İhtilali, 1929 Büyük Dünya Buhranı, Almanya’da Nazilerin iktidara geçmesi ve İkinci Dünya Savaşı ile geçen nerede ise kırk yıllık küresel krizler dönemi, dünya ekonomilerini bütünleştiren süreçleri büyük ölçüde zayıflatmıştır.
Bütün dünya’da yabancı piyasalar için yapılan üretimin, yada toplam ihracatın sabit 1998 fiyatları ile değeri, 1870-1913 arasındaki kırk üç yıl içinde, % 424’lik bir artışla 50 milyar USD’den 212 milyara, toplam dünya hasılasının sabit 1998 fiyatları ile değerine oranı ise, % 5’ten %8’e çıkmışken, 1913-1950 arasındaki otuz yedi yıl içinde toplam ihracatın değeri sadece yüzde 39 artmış ve dünya hasılasına oranı % 6’ya gerilemiştir.12
20.inci yüzyılın ilk yarısında bütün dünyaya kan ve sefalet getiren savaşlar ve ihtilaller, 19.uncu yüzyılda önemli refah kazançlarına yol açmış olan güçlü iktisadi küreselleşme süreçlerinin, ulus devlet ölçeğini aşan yeni kurum ve kuruluşlar geliştirilmediği, geliştirilemediği taktirde ne kadar kararsız olduğunu ve ne kadar kolaylıkla kaybedilebileceğini göstermiş olan felaketlerdi. İktisadi süreçler kendilerine kararlılık kazandıracak yeni kurumları, bu yeni kurumları yapılaştıran formel hukuki ve siyasi kuruluşları kendiliğinden oluşturmuyordu.
6. 1950-2000: uluslararası kapitalizmin bütünleştirici süreçlerinin yeniden hızlanması
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Çin, Sovyetler Birliği ve Sovyetlerin işgal ettiği Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünya nüfusunun önemli bir kısmı, kapitalist dünya piyasalarından önemli ölçüde soyutlanmış bir merkezi planlamacı sosyalist kurumsal çerçeve içinde yaşamaya başladı. Bu durum geçen yüzyılın sonlarına kadar sürdü.
Ne var ki, sosyalist bloğun kapitalist dünya piyasalarından adeta soyutlanmış olmasına rağmen, küreselleşme süreci, dünyanın geri kalan bölgelerinde, 19.uncu yüzyıldaki gelişmeleri de geride bırakan bir ivme kazandı. 1950-1998 arasında dünya nüfusu 2.3 kat, (sabit 1998 fiyatlarıyla) dünya hasılası 6.3 kat ve dünya ticareti 19.7 kat arttı. Dünya mal ihracatının dünya hasılasına oranı 1950’de yüzde 6’dan 1998’de % 17’ye çıktı. Dünya hasılasının önemli bir bölümü (ticareti yapılabilen ve yapılamayan) hizmetlerden ve ticareti yapılamayan (non-tradeable) mallardan oluştuğu ve yukarda zikredilen toplam ihracat değerleri sadece mal ihracatına ait olduğu için, ticareti yapılabilen mal ve hizmetler üretimi içinde yabancı piyasalar için yapılan mal ve hizmet üretiminin payındaki artış, yukarıdaki yüzdelerin işaret ettiğinden çok daha büyüktü.
Daha da önemlisi, küresel kapitalizmin başarı okyanusu içinde bir iktisadi ve siyasi başarısızlık bölgesi olarak ayakta kalmaya çalışan Komünizm, geçen yüzyılın sonlarına doğru Rusya’da ve Doğu Avrupa’da çöktü. Dünya nüfusunun beşte birinin yaşadığı Çin’de ise, Komünist partisi, bu büyük ülkenin ekonomisini yabancı doğrudan yatırımların ve dünya piyasaları için üretimin (ihracatın) lokomotiflik yaptığı bir kapitalist büyüme sürecine açtı. Bu stratejik değişikliğin yapılmasını izleyen son 20 yıl içinde, Çin milli geliri yılda % 9’luk bir hızla arttı. Çin’in dünya ticaretindeki payı 1980’de % 1 den 2003’te % 6’ya çıktı.13 Bugün, bazı meslektaşlarımın ‘insanlığın geride kalan son ümidi’ olarak gördükleri Kuzey Kore ve Küba dışında, dünyadaki bütün ulus devletlerin piyasaları, bunları, iktisadi aktörlerin esas olarak aynı kurumsal matrise göre hareket etmeleri gereken bir ‘tek dünya piyasası’ halinde bütünleştiren süreçlerin etkisi altında çalışır hale gelmiştir.
7. Ulusallığı-aşan reel iktisadi süreçlerin birinci ekseni: ticaret
Uluslararası ticaret, ulusal ekonomilerde meydana gelmekte olan ve içerdeki nispi fiyatlar, fırsat maliyetlerinin yapısı ile dışarıdaki nispi fiyatlar, fırsat maliyetlerinin yapısı arasındaki farklar anlamında ‘ekonomilerin ulusallığı’nı azaltan dönüşümlerin birinci eksenini oluşturur. Ki, küreselleşmenin en önemli reel eksenidir. Bu dönüşüm sonucunda, üretim giderek daha çok ulusal ekonominin sınırları dışındaki müşteriler için yapılır. Tüketim giderek daha çok, ulusal ekonominin sınırları dışındaki üreticilerin ürettiği mal ve hizmetlerle karşılanır.
Uluslararası ticaret ve bu ticaretin ilişkili olduğu üretim ve tüketim yapıları, ulusal ekonomilerin bazı mallarda ihracatçı, bazı mallarda ithalatçı oldukları Rikardo-vari bir dünyadaki yapıların çok ötesine geçmiştir. Çağımız, endüstri içi ticaretin ağırlık kazandığı, yani ulusal ekonomilerin endüstri dallarında ya ihracatçı yada ithalatçı değil, hem ihracatçı, hem ithalatçı olarak uluslararası piyasalara katılmaya başladıkları bir çağdır.
Ürünler ve üretim süreçleri, belirli bir ulusal nispi fiyatlar, fırsat maliyetleri yapısını oluşturan siyaset, hukuk, ekonomi alanlarının sınırlarını aşan bir şekilde parçalanmaktadır.
Mesela, Amerika’daki Honda fabrikasında üretilen otomobilin lastiği Meksika’da, ama mülkiyeti ve yönetimi ağırlıklı olarak Meksikalılara ait olmayan bir fabrikada, elektronik parçaları Çin’de, ama mülkiyeti ve yönetimi ağırlıklı olarak Çinlilere ait olmayan bir fabrikada, diğer birçok parçası da, benzer şekilde, dünyanın dört bir bucağında, mülkiyeti ve yönetimi gene dünyanın faklı yerlerindeki insanlara, şirketlere ait fabrikalarda üretilmişse, böyle bir dünyada, bu tekil örnek özelinde ABD’de nihai ürün olarak kullanıcıya arz edilen Honda marka otomobilin hangi ulusal ekonominin ürünü olduğunun, ve genel olarak da ekonomilerin ulusallığının belirlenmesi, hayli karmaşık bir mesele haline gelmektedir. Üretimin yeri, ürünün markası gibi işaretler, hatta üretici firmanın mülkiyet yapısı bile, ürünün ait olduğu ulusal ekonominin belirlenmesine yetmeyebilmektedir. Türkiye’deki bir fabrikada nihai hale getirilen bir ürünün içindeki materyal parçaların ve üretim becerisinin, birçok başka devletin ‘ülke’sinde çalışmakta olan çeşitli ülke vatandaşlarının, içinde çalıştığı ve her biri, mülkiyeti, yönetimi, kullandığı üretim ve işlem yapma (transaction) bilgileri ile çok-uluslu yada ulusallığı-aşan firmalarda üretildiği bir dünyada, firmaların ulusallığı meselesi de, ürünlerin ulusallığı ‘meselesi’de giderek anlamlılığını kaybetmektedir.
8. Ulusallığı-aşan reel iktisadi süreçlerin ikinci ekseni: çok-uluslu ve ulusallığı aşan firmalar
Üretimin ulusallığı aşması süreci, büyük ölçüde, firmaların ulusallığı aşması süreciyle iç içe yaşanmaktadır. Ki, sınıraşan (transborder) müşteriler için üretim ve kaynaklardan tedarikin nispi öneminin hızla arttığı son dönemlerde, ulus devlet sınırlarını aşan yatırımların dünyadaki toplam sermaye birikimi içindeki ağırlığının artmış olması ve artmaya devam etmesi dikkat çekicidir.
UNCTAD’ın Yabancı Doğrudan Yatırımlar Veri Tabanı’na göre, dünyadaki Yabancı Doğrudan Yatırım (YDY) girişlerinin yıllık toplam değeri 1980’de 55 milyar USD’den, 1990’da 209, 1998’de 686 ve zirve yılı olan 2000’de 1,393 milyara çıktı. Yabancı Doğrudan Yatırımların dünyadaki toplam gayri safi sabit sermaye oluşumuna oranı, gelişmiş ekonomiler grubunda, 1980’de % 3 ve 1990’da % 5’ten, 1998’de % 10 ve 2000’de % 23’e yükseldi. Gelişmekte olan ekonomiler grubunda ise, 1980 ve 1990’da % 4’ten, 1998’de % 12’ye ve 2000’de % 15’e çıktı.
Ülke dışından kaynaklanan yatırımların toplam gayrı safi sabit sermaye teşekkülüne oranı ifadesi ile nispi öneminin 1980-2000 yılları arasında gelişmiş ekonomilerde yaklaşık sekiz kat artmış olması, dünya iktisat tarihinde bu güne kadar görülmüş en önemli dönüşümlerden birini işaret eder.
Üretim ve tüketim süreçlerindeki küresel bütünleşmede, zengin piyasalar arası ilişkiler büyük bir yer kaplamaktadır. Gerçekten de son dönemlerde YDY’nin büyük çoğunluğu zengin ekonomilerden kaynaklandı ve gene zengin ekonomilere yapıldı. 1990-2002 arasında, dünyadaki toplam yabancı yatırımların14 stok değeri 2 trilyon USD’den 7.1 trilyona çıktı. En çok yabancı yatırım çeken piyasaların başını Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri çekti. Avrupa’daki yabancı yatırımların stok değeri 1980’de 210 milyar USD’den (dünya toplamının % 31’i), 1990’da 749 milyar (dünya toplamının % 38’i) ve 2002’de 2624 milyara (dünya toplamının % 37’si), Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yatırımların stok değeri ise, 1980’de 83 milyar USD’den (dünya toplamının % 12’si), 1990’da 395 milyar (dünya toplamının % 20’si) ve 2002’de 1351 milyara (dünya toplamının % % 19’u) yükseldi.
Çin dışarıda tutulursa, gelişmekte olan ekonomilerdeki yabancı yatırım girişlerinin stok değeri, 1980’de 301 milyar USD’den 1990’da 527 ve 2002’de 1892 milyara çıktığı halde, bunun dünyadaki toplam yabancı yatırımlar stok değeri içindeki payı 1980’da % 43’den 2002’de % 27’ye düştü.
Gelişmekte olan ekonomilere yapılan yabancı doğrudan yatırımların büyük bir bölümü de az sayıda birkaç ülkeye gitti. 1990 ile 2002 arasında bu ülkelere yapılan toplam yatırımların yarısından fazlasını Çin, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Hindistan ve Meksika çekti15
9. Çin Komünistlerinin Çin’i yabancı yatırımlara ve uluslararası ticarete açmasının küreselleşmeye büyük bir ivme kazandırması
Dünyanın iktisadi kaderini, küreselleştirici süreçlerin işaret ettiği yöne doğru iyice iten temel siyasi kararı, 1980’lerin başında Çin Komünist Partisi aldı.
Çin’in Komünist liderleri, partilerinin 30 yılı aşan bir süreden beri izlemekte olduğu, dünya piyasalarına kapalı bir iç pazarda devlet işletmeleri aracılığı ile sanayileşmek stratejisini tarihin çöplüğüne attılar16. Siyasi olarak ellerinde tutmaya devam ettikleri Çin’i, Çinli bir kapitalist sınıfın yokluğunda kapitalist yolla zenginleştirmenin yolunu, ülkelerini ve toplumlarını uluslararası kapitalizme, yabancı yatırımlara açmakta gördüler. Çinlilerin iktisadi çıkarlarının, uluslararası piyasalardaki fırsatların değerlendirilmesini, bunun da Çin ekonomisinin Yabancı Doğrudan Yatırımlara açılmasını gerektirdiğine dair bu karar, insanlığın Yirminci Yüzyıl’daki büyük zaman kaybı olan Bolşevik sosyalist ütopyanın mezar taşı yazısı gibidir. Küreselleşmenin 1990’lı yıllarda büyük ivme kazanmasının en önemli amillerinin başında gelir.
Çin’deki YDY girişlerinin stok değeri, 1980’de 6 milyar USD’den, 1990’da 25 ve 2002’de 448 milyar dolara çıktı. 1980-2002 arasındaki bu baş döndürücü artış 75 kattır. Çin ve artık Çin Komünist Partisi’nin kontrolüne geçmiş olan Hong Kong’taki YDY girişleri stok değerinin toplamı 2002’de 881 milyar dolara ulaştı. Çin, küreselleşmenin ivme kazanıp dünya ticaretinin hacminin hızla arttığı bir dönemde dünya ihracatındaki payını 1980’de % 1’den 2003’te % 6’ya çıkardı. Bu, Çin Komünist Partisi’nin aldığı cesur siyasi kararın büyük bir başarıyla yürütüldüğünü gösteriyordu.
Çin’in artan ticari bütünleşmesi, dünya ticaretinin ürün bileşimini oluşturan mallar arasında üretimi sıradan emek ağırlıklı olan mallara özel faktörlerin (vasıfsız işgücünün) aleyhine, sermaye ve eğitilmiş emek yoğun mallara özel faktörlerin lehine nispi fiyat, ticaret hadleri değişmelerine yol açmıştır ve açmaya devam etmektedir. Dünya ekonomisindeki fırsat maliyetlerinin yapısında son dönemlerde meydana gelen ve önümüzdeki yıllarda devam edecek olan değişmelerin tasarlanması, anlaşılması, kavranmasında, Çin’in “kapalı sosyalist ekonomi” ütopyasından vazgeçip, küreselleştirici süreçlerden etkilenen ama bu süreçleri etkileyebilecek bir ölçeğe ulaşmaya da başlamış olan bir “açık kapitalist ekonomi” ye dönüşmesinin rolü büyüktür.
10. Ulusallığı-aşan iktisadi süreçlerin finans ekseni: dünya sermaye piyasalarında baş döndürücü ama sancılı gelişmeler
Benim kuşağımın içinde yaşadığı iktisadi dünyada radikalliğini pek de fark etmeden tanık olduğu büyük dönüşümün bir başka ekseni de, para-kredi-finans eksenidir. Çoğumuz, daha kırk, kırk beş yıl önce girişte beyan etmedikleri ‘dövizle yakalanan turistlerin’ tutuklandıkları bir Türkiye’de yaşadığımız gerçeğini unutmuş gibiyiz. Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu cenderesi içinde ezilen bir ekonominin, ülkenin ne anlama geldiği, ömrünün bir kısmını bu kanunun kısıtları altında yaşamış olanlarımızın bile hafızasından silinmiştir.
İçinde yaşadığımız dünya artık, Türkiye gibi reel ve parasal ölçeği mütevazı ekonomilerde bile, milyarlarca doların bir iki saat içinde, hatta “on-line”, yani anında, bir muhasebe sistemi olarak ulusal ekonominin sınırları içine girip çıktığı, ‘convertible’ ulusal paralarla bütünleşmiş finansal piyasaların dünyasıdır.
Finansal piyasalar, ulusal para, yabancı paralar, ve kolaylıkla paraya dönüştürülebilir satın alma gücü taşıyan öteki varlıkların alınıp satıldığı piyasalardır. Alınan yada verilen krediler, hisse senetleri, ulusal hükümetin yada yabancı hükümetlerin yada yerli veya yabancı firmaların tahvilleri ve benzerleri finansal varlıklar yelpazesini oluşturur.
Başta para olmak üzere bütün finansal varlıklar, reel ve öteki finansal varlıkları satın alma gücünün zaman dilimleri üzerinde taşınmasına imkan verir. Ödünç almamız gelecekteki satın alma gücümüzü bugüne taşımak, ödünç vermemiz bugünkü satın alma gücümüzü geleceğe taşımamızdır.
Kapitalizm, toplumların, kültürlerin ekonomilerinde, varlıkları uzun zaman dilimlerine yayılan üretken reel sermaye araçları ve üretim süreçlerinin ağırlığını, önceki yada öteki iktisadi bütünleştirme yapılarında görülenlerle karşılaştırılamayacak kadar yaygın ve yoğun hale getirmiştir. Bunun içindir ki satın alma gücünün zaman dilimleri üstünde bugünden geleceğe ve gelecekten bugüne taşınabilmesinin, yani para ve sermaye piyasalarının koşulları, kapitalizm dediğimiz kültürel matrisin yeniden üretilebilmesi meselesi açısından hayati önem taşır.
Adeta insanlar ve firmaların ölçeğinde olduğu gibi bir bütün olarak bakıldığında, dünyanın geri kalanı ile açık piyasa ilişkileri içinde olan ulusal ekonomilerde de, satın alma gücü zaman dilimleri üstünde taşınır. Bir ulusal ekonomide cari hesap fazlası veriliyorsa, yurttaşlar, bunların hükümeti ve firmalarından oluşan bir ulusal sistemde, belirli bir dönemde mesela bir yıl içinde, dünyanın geri kalanına yapılan mal ve hizmet satışlarından ve dünyanın geri kalanında kazanılan faktör gelirlerinden elde edilen yabancı paraların toplamından daha azı, dışarıdan satın alınan mal ve hizmetlere ve yabancılara ödenilen faktör gelirlerine harcanmışsa, bu ulusal ekonomide ilerde dünyanın geri kalanında mal ve hizmet ve faktör servisi satın almak için kullanılabilecek yabancı finansal varlıklar, rezervler birikir. Böyle bir ulusal ekonomik sistem dünyanın geri kalanından alacaklı hale gelir. Yada tersi olur. Ulusal ekonomilerin yurttaşları, bunların hükümeti ve firmalarından oluşan sistem içinde, kazanılan yabancı varlıklardan daha çoğu dünyanın geri kalanında mal ve hizmet ve faktör servisi satın almak için harcanıldığında, dünyanın geri kalanına borçlu hale gelinir. Ki bu borçlar ilerde dışarıdaki dünyaya mal, hizmet ve faktör servisi olarak geri ödenir.
Bir iktisadi bütünleştirme sisteminin etkili olabilmesi için, satın alma güçlerini zaman dilimleri üstünde taşımak isteyenlerin bu işi, bunu engellemeyecek kadar düşük işlem maliyetleri (transaction cost) ile yapabilmeleri gerekir. Bir yanda gelecekteki satın alma güçlerini bugüne taşımak yani borç almak isteyenlerle, öte yanda bugünkü satın alma güçlerini geleceğe taşımak isteyenler arasında “zaman dilimleri arası ticaretin”in (inter-temporal trade) düşük (ve rekabetçi) işlem maliyetleri ile yapılabilmesi, bir iktisadi sistemin etkili bir iktisadi sistem olmasının olmazsa olmaz koşuludur. Bunun yapılabilmesini mümkün kılan kurumsal matrisin ve kuruluşlar ağının varlığı yada yokluğu, bir iktisadi sistemin, bir piyasa olarak, büyümeyi de sağlayan etkili kaynak tahsisi meselelerini çözüp çözemeyeceğini belirleyen temel nedendir.
Eğer, bütünleşik bir tek dünya piyasası var olacaksa, fiili dünya piyasasının kurumsal matrisi ve kuruluşlar ağının, farklı ulusal ekonomiler yada farklı hukuki iktisadi alanlarda yaşamakta olan, ulusal hükümetler başta olmak üzere, aktörlerin satın alma güçlerini farklı zaman dilimleri arasında taşıma ihtiyaçlarını, düşük (rekabetçi) ve birbirine yakın işlem maliyetleri ile karşılayabilmeleri gerekir.
Gelecekle ilgili tahminlerimiz, beklentilerimiz, bugün ile gelecek zaman dilimleri arasındaki ticaretin koşullarını (terms of trade) büyük ölçüde etkiler. Satın alma gücümüzün zaman dilimleri üstünde taşınabilmesinin işlem maliyetleri beklentilerimize bağlıdır. Savaş beklentisi, terör beklentisi, salgın hastalık beklentisi, yada özetle çeşitli felaket beklentileri gelecekteki işlemleri çok riskli ve bu nedenle pahalı hale getireceği için, gelecekteki satın alma gücünün bugüne taşınabilmesini de pahalılaştırır. Yani üretimin dördüncü faktörü olan zamanın fiyatını, faiz haddini pahalı hale getirir.
Kapitalist bütünleştirici süreçlerinin sürdürülebilme, yaşatılabilme gücü, gelecekle ilgili beklentilerin asgari bir iyimserlik düzeyinde tutulması koşuluna bağlıdır. Felaket beklentileri ile tasarlanan bir gelecek, gelecekteki kapitalist süreçleri değil, bugünkü kapitalist süreçleri krize sokar. İşte bunun içindir ki, gelecekteki dünyanın uluslararası iktisadi sahasında, işlem maliyetlerini asgari bir düzeyde tutacak asgari bir güvenliğin olup olmayacağına dair bugünkü beklentilerimiz, bugünkü dünya düzeninin siyasi sürdürülebilirliği açısından da can alıcı önemdedir.
Son yıllardaki gelişmeler, dünya finans piyasalarının hızla genişlediği ve derinleştiğini, finansal bütünleşmenin fiilen ilerlediğini, ama zaman dilimleri arası ticaretin koşullarını geleceği iyimserlikle beklememizi sağlayabilecek yeterlilikle oluşması için gerekli kurumlar ve kuruluşlar ağının oluşmasında ciddi sorunların varlığını göstermektedir. Ki, bu sorunların aşılamaması ihtimali, geleceğin pahalılaşması ve bunun da şimdiki dönemde küresel iktisadi krizlere yol açması ihtimalini, yabana atılmaması gereken bir şekilde gündemde tutmaktadır.
Şimdi, son dönemlerde finans piyasalarında yaşanılan fiili küreselleştirici gelişmeleri kısaca gözden geçirelim.
11. Cari hesabı birikimli olarak fazla veren toplumlar ile cari hesabı birikimli olarak açık veren toplumlar arasında yoğun karşılıklı bağımlılık ilişkileri oluşması
Günümüz dünyasının büyük oyuncularının aralarındaki ilişkilerin taşıdığı karşılıklı ihtiyaçları, çıkar birliği ve çıkar çatışmalarını anlamamız açısından, hangi ekonomilerin ödemeler dengesinde birikimli olarak cari açık vermekte, yani gelecekteki satın alma gücünü bugüne taşımakta ve hangi ekonomilerin cari fazla vermekte, yani bugünkü satın alma gücünü geleceğe taşımakta olduğu, önemli bir göstergedir. Bu meseleyle ilgili olarak, son yirmi beş yıldaki gelişmeleri ve 2003’deki durumu gösteren temel veriler, aşağıdaki Tablo 1 ve Tablo 2’de özetlenmiştir.
İktisadi analize giriş kitaplarında anlatıldığı gibi, bir ulusal ekonominin dünyanın geri kalan kısmıyla ilişkilerinde bir hesap döneminde tahakkuk etmiş olan cari hesap fazlası, o ekonomide bu dönemde gerçekleştirilmiş olan tasarrufların (S) gerçekleştirilmiş olan yatırımları (I) aşan kısmı (S-I) ile özdeştir.
Tablo 1: 1980-2003 arasında bazı ülkelerin cari hesap dengeleri
(+ fazla, - açık), milyar USD ve
cari hesap dengesi/gayri safi yurt içi hasıla oranları, %
|
|
1980
|
1990
|
1995
|
2000
|
2003
|
ABD
|
+2 (0.1)
|
-79 (1.4)
|
-105 (1.4)
|
-412 (4.2)
|
-542 (4.9)
|
İngiltere
|
+4 (0.8)
|
-40 (4.0)
|
-14 (1.3)
|
-37 (2.5)
|
-43 (2.4)
|
Almanya
|
-14 (1.7)
|
+45 (2.9)
|
-27 (1.1)
|
-26 (1.4)
|
+58 (2.4)
|
Fransa
|
-4 (0.6)
|
-10 (0.8)
|
+10 (0.7)
|
+18 (1.4)
|
+15 (0.8)
|
Norveç
|
+1 (1.7)
|
+3 (2.5)
|
+5 (3.5)
|
+26 (15.6)
|
+29 (12.8)
|
Japonya
|
-11 (1.0)
|
+44 (1.4)
|
+111 (2.1)
|
+120 (2.5)
|
+136 (3.2)
|
Çin
|
+0 (0.1)
|
+12 (3.1)
|
+2 (0.2)
|
+21 (1.6)
|
+29 (2.1)
|
Rusya
|
|
|
+4 (1.4)
|
+45 (17.2)
|
+39 (8.9)
|
Türkiye
|
-3 (4.4)
|
-3 (1.7)
|
-0 (0.3)
|
-10 (4.8)
|
-7 (2.9)
|
Kaynak: IMF, World Economic Outlook Database, April 2004.
|
Mesela Japonya gibi, merkezi planlamacı kumanda ekonomisinin söz konusu olmadığı bir piyasa toplumunda, belirli bir zaman aralığı boyunca gerçekleşen tasarruf ve yatırımlar, milyonlarca firmanın, ailenin, insanın ve hükümetin ayrı ayrı aldığı kararların toplamsal (aggregate) karşılıklı etkileşmesi ile belirlenir. Piyasa ekonomilerinde hükümetler, iktisat politikaları ile, toplam tasarruflar ve yatırımları etkileyebilir ama belirleyemez. Öte yanda, son dönemdeki reformlara rağmen hala merkezi planlamacı kumanda ekonomisinin ağır bastığı Çin’de, siyasi otorite, bu büyüklükleri çok daha fazla etkileyebilir.
Bir ekonomide gerçekleştirilen yatırımlardan daha fazla tasarruf yapılmış olması, yada gerçekleştirilmiş olan tasarrufların hepsinin yatırımlara dönüştürülmemiş olması, o ekonomiyi taşıyan kültürde, bugünkü refahı geleceğe taşımayı amaçlayan zaman dilimleri arası bir toplumsal tercihle ilişkilidir. Bu tercihi ya, piyasa toplumlarında, çok sayıdaki iktisadi aktör bağımsız kararlarının toplamsallığı içinde yapmış olur, ya da merkezi otoriter bir devletin olduğu toplumlarda iktidardaki kadrolar yapar.
Öte yanda, bir ekonominin tasarrufları yatırımların içine çekme, emme (absorbtion) kapasitesinin sınırlı olması da, gerçekleştirilen tasarrufların bir kısmının geleceğe taşınması sonucunu doğurabilir. Bir satın alma gücünün belirli bir üretim kapasitesi biçiminde sabit sermaye stokuna dönüştürülmesi, bir projenin üretilmesi, teknolojisinin geliştirilmesi yada transfer edilmesi, uygulanması, işin gerektirdiği insan kadrolarının yetiştirilmesi ihtiyacını doğurur. Zaman alıcıdır ve ciddi işlem maliyetlerine yol açar. Öyle ki, mesela bir fabrikanın fatura maliyetleri içinde görünmeyen işlem maliyetleri, fatura bedelinden daha fazla tutabilir.
Tablo 2: 2003 yılında dünyada sermaye ihraç ve ithal eden başlıca ülkeler
|
Sermaye ihraç eden ülkeler
|
Sermaye ithal eden ülkeler
|
Ülke
|
Dünya toplamındaki payı %
|
Ülke
|
Dünya toplamındaki payı %
|
Japonya
|
20,8
|
ABD
|
74,2
|
Almanya
|
9,8
|
Avustralya
|
3,5
|
Rusya
|
6,2
|
İspanya
|
3,0
|
İsviçre
|
6,2
|
Birleşik Krallık
|
2,3
|
Norveç
|
4,6
|
İtalya
|
2,1
|
Tayvan
|
4,2
|
Meksika
|
1,9
|
Hong Kong
|
3,8
|
Yunanistan
|
1,5
|
Fransa
|
3,7
|
Ötekiler
|
11,5
|
Singapur
|
3,7
|
|
|
Suudi Arabistan
|
3,6
|
|
|
Çin
|
3,3
|
|
|
Hollanda
|
3,3
|
|
|
Kanada
|
2,3
|
|
|
Ötekiler
|
25,2
|
|
|
Kaynak: IMF, Global Financial Stability Report, April 2004, s. 163.
|
Rusya, Norveç, Suudi Arabistan gibi petrolden büyük gelir elde etmekte olan ülkeler, hem zaman dilimleri arası transfer ihtiyaçları, hem de “absorbtion” kısıtı yüzünden yıllardan beri cari hesap fazlası vermektedir. Dünya ticaretindeki payını kısa süre içinde altı kat arttıran Çin de, Japonya ve Almanya’nın da içinde bulunduğu önemli cari hesap fazlası veren ülkelerin arasına katılmıştır (bakınız Tablo 2).
Dostları ilə paylaş: |