Millî Mücadele'de Batı Karadeniz / Yrd. Doç. Dr. Rahmi Çiçek [s.679-699]
Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi / Türkiye
Milli Mücadele’de Batı Karadeniz Bölgesi kavramı; coğrafi mekan olarak Osmanlı idari yapısındaki Kastamonu vilayeti ile Bolu ve Zonguldak müstakil sancaklarıdır. Bugünkü idari yapılanmamızda ise Sinop, Çankırı, Bartın, Kastamonu, Bolu ve Zonguldak illerimizi içerisine alan coğrafi bölgeyi nitelendirmektedir.
Bu bölgede sadece Zonguldak ve Ereğli’de Milli Mücadele tarihimizde düşman işgali görünmesine karşılık, bölge Batı Cephesi’nin lojistik desteğinin sağlaması, Ankara hükümetinin dünyaya açılan giriş-çıkış kapısı olması açılarından 1919-1923 tarihleri arasında olağanüstü bir devre yaşamıştır. Bölge insanın Türk Milli Mücadelesi’ne inanılmaz katkıları tarih sayfalarında efsaneleşerek yerini almıştır. Bu yazı çerçevesinde 1919-1923 yılları arasında bölgedeki idari, askeri ve sosyal gelişleri, devri yansıtan yerel kaynaklar ve Milli Mücadele tarihimizin çeşitli arşiv belgeleri kullanılarak aydınlatılmaktadır.
Batı Karadeniz’de Milli Hareketin Başlaması
Mondros Mütarekesi’nden sonra bölgenin en büyük idari yapısını oluşturan Kastamonu valiliğine İbrahim Bey atandı.1 28 Aralık 1918’de göreve başlayan yeni vali, kendisini savaş sonrası meydana gelen güvensiz bir ortamda buldu.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından sonra İbrahim Bey, Kazım (Dirik) Bey’in tavsiyesi ile güvenilir valiler listesine alınarak kendisine şifre telgraflarla talimatlar verilmeye başlandı. Kastamonu’ya ulaşan ilk telgraf 28 Mayıs 1919’da Havza’dan gönderilmişti.Bu telgraf; devlet erkanının itimat telkin eden kişilerle birleşerek el altından teşkilatlanması isteniyordu.2 Mustafa Kemal’den 20. Kolordu vasıtasıyla gelen bu tür telgraflar karşısında İbrahim Bey tereddüde düşmeye başladı. Bir taraftan ildeki saltanat yanlılarının önderi konumundaki Postane Müdürü Şeyh Ramiz Efendi ile iyi geçinmeye çalışan İbrahim Bey, diğer taraftan Mustafa Kemal’den gelen şifre telgrafları el altından Defterdar Ferit Bey’in önderliğini yaptığı Kuva-yı Millicilere veriyordu.
İki taraflı politika Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi için bütün vilayetlerden delege gönderilmesini isteyen şifre telgrafın Kuva-yı Millicilere iletilmesi ve Sivas’a gidecek delegelerin seçimi konusunda İbrahim Bey’in sürekli Kuva-yı Millicilerle içli-dışlı olmaları, saltanatçı olarak bilinen Şeyh Ramiz Efendi’nin dikkatini çekti. Mustafa Kemal’den gelen şifrelerle cevaplarını İstanbul’a Posta Telgraf Umum Müdürü Refik Halit Karay’a gönderdi. İstanbul’da Dahiliye Nezareti bu telgrafların çözümünü yaptıktan sonra Kastamonu’nun Kuva-yı Milliye ilhak etme ihtimali karşısında İbrahim Bey’i İstanbul’a davet etti. İbrahim Bey İstanbul’la olan ilişkilerini sıcak tutmak için Salim Efendi zade Şükrü Bey’i gizlice İstanbul’a göndermiş, İstanbul hükümetine bağlılığını bildirmişti. Ramiz Efendi’nin girişimlerinden habersiz olarak İstanbul Hükümeti’nin yaptığı daveti kabul eden vali, 4 Ağustos 1919’da Kastamonu’dan ayrıldı. 9 Ağustos’ta Preveze Gambotu ile İnebolu’dan İstanbul’a hareket eden İbrahim Bey, İstanbul’a varır varmaz Dahiliye Nazırı ile yaptığı görüşmenin arkasından tutuklanarak Bekirağa bölüğüne hapsedildi.3
Bu dönemde İstanbul’un emirlerini yerine getirmeye başlayan Kastamonu, Sinop’ta Samsun eski mebusu Osman Bey’in Sinop Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey’e sığınarak, kendisini İstanbul’a götürmek isteyen İngilizlerin elinden kaçması olayında4 mutasarrıfın Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye’nin direktifleri doğrultusundaki hareketini cezalandırarak, mutasarrıfı görevden alıp yerine Sinop Jandarma komutanı Remzi Bey’i atadı.
Mustafa Kemal, Kastamonu’nun İstanbul ile ilişkilerini kesmek amacı ile 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat’tan (Cebesoy) Kastamonu’ya olağanüstü yetkilerle bir subayın gönderilmesini istedi5 Ali Fuat Cebesoy bu istek üzerine Albay Osman Bey’i Kastamonu’ya gitmek üzere görevlendirdi. Eylül 1919’da Kastamonu’ya gitmek üzere yola çıkan Osman Bey’in bir alayla geldiği haberleri üzerine Posta müdürü Ramiz, Mıntıka Komutanı Mustafa ve Alay Komutanı Şerif Beyler bir araya gelerek alınacak tedbirleri kararlaştırdılar. Osman Bey’in askeri kuvvetle geleceği ihtimalini göz önüne alan saltanatçılar, Kastamonu’da bulunan 58. Alayı alarma geçirdiler. Ayrıca gönüllüler toplayarak silahlandırdılar.
Osman Bey, 16 Eylül 1919’da yalnız olarak Kastamonu’ya gelince tutuklandı. Saltanatçıların faaliyetlerinden haberdar olan Kuva-yı Millici Defterdar Ferit Recai Bey ve 2. Bölük Komutanı Üsteğmen Şevket Bey 16-17 Eylül gecesi başlattıkları hareketle Osman Bey’i tutuklandığı yerden kurtararak yönetime el koydular.
Osman Bey Kastamonu’da duruma hakim olduktan sonra Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal’le yaptığı telgraf görüşmesinde mevki komutanlığı ve vali vekilliği görevini yürütemeyeceğini belirterek, vali vekilliğine defterdar Ferit Recai Bey’i atayacağını söylemişti. Mustafa Kemal’in de uygun bulması üzerine Ferit Recai Bey Kastamonu vali vekilliğine getirildi.6
Osman ve Ferit Beyler ilk iş olarak İstanbul’la olan telefon ve telgraf bağlantılarını kestiler. Osman Nuri Bey tarafından görevden alınan Sinop Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey tekrar göreve iade edildi
17 Eylül-3 Ekim 1919 tarihleri arasında İstanbul’la tüm bağlantılarını kesen Kastamonu vilayeti, Ali Rıza Paşa kabinesinin kurulması üzerine tekrar İstanbul’la idari ilişkilere başladı. Vali vekili Ferit Bey, Mustafa Kemal’in isteği üzerine Anadolu’ya gönderilecek valiler ve idarecilerle, Kuva-yı Milli’ye ihanet edenlerin cezalandırılması7 hakkındaki telgrafı üzerine Ali Rıza Paşa, Heyet-i Temsilliye’nin Kastamonu’ya atadığı Ferit Bey’i görevden alarak yerine Edirne vali vekili Kütahya eski mebusu Cemal Bey’i vali vekili olarak Kastamonu’ya atadı.
Ferit ve Osman Beyler Mustafa Kemal Paşa ile görüştüler. Ferit Bey, Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı emirle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kastamonu ve çevresinde örgütlenmesine girişti. Fakat 17 Eylül 1919’da Bolu İstanbul ile olan irtibatını henüz kesmemişti. Bunun üzerine Osman Bey Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı emirle Bolu Mutasarrıflığına ulaştı. Ancak mutasarrıf Ali Haydar Bey İstanbul ile ilişkileri kesme işini savsakladı. Bunun üzerine çevresinde Küçük Mithat olarak adlandırılan ve İstanbul’un tutumuna karşı cephe alan, Mithat Kemal (Algüloğlu) derme çatma silahlı güçlerini yanına alarak telgrafhaneye gitti ve Bolu eşrafını yanına çağırttı. Burada Mithat Kemal Bey, gelenlere Sivas Kongresi’nin aldığı kararları açıkladı.İstanbul’la olan irtibatı keserek, durumu İstanbul’la da 22 Eylül 1919 tarihinde çektiği telgrafla bildirdi. Böylece Kastamonu’dan sonra Bolu livası da İstanbul ile olan ilişkilerini kesiyordu.8
Bundan sonra Mithat Kemal Bey’in liva ilçelerine birer telgraf gönderdiğini görüyoruz. O, bu telgraflarında; İstanbul hükümetinin başı olan Damat Ferit Paşa hükümeti ile ilişiğin kesildiğini padişaha bildirmelerini istemektedir.
Mithat Kemal Bey’in telgrafları çevrede etkisini göstermekte gecikmedi. Nitekim 25 Eylül 1919 tarihinde Zonguldak Müftüsü İbrahim Efendi ile belediye Başkanı İbrahim Bey’in imzalarıyla Heyet-i Temsilliye’ ye gönderilen yazıda Ferit Paşa Hükümeti protesto edilmekteydi. Aynı gün emekli yüzbaşı Ethem Bey de Sivas’a çektiği telgrafta; Mustafa Kemal Paşa’dan milli hareketin yörede gelişmesi için kiminle irtibat kuracağını soruyordu. Bartın’da da 26 Eylül 1919 tarihinde Müftü Rıfat Efendi ile Belediye Başkanı Ziya Bey’in imzalarıyla Heyet-i Temsiliye’ye bir telgraf gönderilmiştir. Bu telgrafta da; Milli harekete karşı çıkan Ferit Paşa kabinesinin düşürülmesi girişimi Bartın ahalisi tarafından takdir edildiği belirtildikten sonra, bu konuda usulüne uygun olarak padişaha telgraflar gönderildiği belirtilmektedir.9
Mithat Kemal Bey’in önderliğinde Bolu merkezinde başlayan milli çalışmalara kısa bir süre sonra Mutasarrıf Ali Haydar Bey de katıldı. Nitekim Ali Haydar Bey, 29 Eylül 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafta bütün emirlerin harfiyen yerine getirildiği belirtilmektedir.
Diğer taraftan 27 Eylül 1919 tarihinde de Mudurnu İlçesi Mithat Kemal Bey’in uyarısı üzerine İstanbul ile ilişiğini kesmiştir. Ayrıca 15 Ekim 1919’da Dr. Fuat Bey başkanlığında Bolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur.10
Bölgede Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin Kurulması
Mütareke sonrasında yenilginin ve uzun savaş döneminin vermiş olduğu yorgunluk, perişanlık, Türk milletinin her kesiminde olduğu gibi Batı Karadeniz’e de hakimdi. Ekonomik ve sosyal çöküntü şehir ve kasaba merkezlerinde daha bariz bir şekilde hissediliyordu. Askerden terhis edilenler ve esaretten dönenler bin bir güçlükle memleketlerine ulaşabilmenin buruk sevincini yaşarken, istikbal kaygısı taşıyorlardı. Askerliklerini yedek subay olarak yapan genç aydınlar, savaş sebebiyle yarım kalan öğrenimlerini tamamlama umuduyla İstanbul’a giderek biraz olsun kaygıdan uzaklaşmayı düşündüler, işgal altındaki İstanbul’da bu imkanı bulamayanlar tekrar geri dönerek ne yapacaklarını bilemeyenlere katıldılar.11
Mütarekenin haksız işgal ve uygulamaları, Anadolu’nun her tarafında olduğu gibi bu bölgede de yöresel tepkilere yol açtı. İtilaf devletleri temsilcilerinin mütareke şartlarını kontrol amacı ile bölgeye gönderdikleri subayların azınlıkların kışkırtması ile Türk idarecilerine saygısız davranışları, ilk tepkileri oluşturdu.12 Bunları azınlıkların taşkınlıkları izledi. Savaş sırasında tehcire tabi tutulan Rum ve Ermeniler döndüklerinde adeta intikam alırcasına Türklerin şahsi ve idari hukuklarına tecavüze başladılar. İnebolu’da kaymakama karşı giriştikleri bir taşkınlık eylemi sonucu ilk milis kuvvetlerinin oluşumu sağlanmıştı.13
Organize görünümde ilk hareket, İzmir’in işgalinden sonra başladı. İşgalin ertesi günü Kastamonu merkezinde ve çevresinde mitingler ve gösteriler düzenlendi. Bu mitinglerde işgal olayı şiddetle protesto edilirken, halk tarafından hükümete ve itilaf devletleri temsilcilerine telgraflar gönderildi. İnebolu’da basılan protesto kartları aynı amaçla halk tarafından postaya verildi.14
Gerek Mustafa Kemal’in halkın kurtarıcısı olarak Samsun’a çıkması gerekse İzmir’in işgali gibi haksız olaylar halkın bütünleşmesine katkıda bulundu. Haksızlığa uğramanın verdiği ezikliğe, idari makamların sessiz kalması, özellikle aydın grupların Mustafa Kemal çevresinde toplanmasına sebep oldu. Bunda Hürriyet ve İtilaf taraftarlarının sürekli ittihatçı düşmanlığı yaparak halk arasında ikilik yaratmasının payı da büyüktü. İttihatçı suçlamasıyla itham edilen kişilerin kendi aralarında hem kendilerini kurtarmak hem de vatanı kurtarmak için gizli toplantılar yaparak kurtuluş çareleri aradıkları bilinmektedir.15
Kastamonu’da milli hareketin öncülerinden biri olan Tatlızade Emin Bey, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasından sonra vilayetlere gönderdiği telgrafları, Vali İbrahim Bey’den alarak arkadaşlarına okuyordu. Özellikle işgal olaylarını vilayetin her yanında duyurmak için 28 Mayıs’tan itibaren, köylünün alış-veriş için şehre indiği günlerde ve Cuma günleri İzmir’de şehit düşenler için mevlitler düzenlendi. Bu dini törenlerin yapıldığı Nasrullah Camii’nde Hafız Emin Efendi, Sofu zade Hoca Tevfik Efendi, Müftü Hafız Osman Efendi dini ve milli vaazlar vererek, halkın bütünleşmesine katkıda bulundu16 Yine bu törenlerde konuşan lise müdürü Behçet Bey gelişen siyasi olaylar hakkında bilgi vererek, siyasi kanaatlerin milli hareketten yana oluşması için çaba gösterdiler.17
Milli hareketi destekleyen aydınlar, halkın olup biteni daha çabuk ve kısa zamanda öğrenmesini sağlamak için gazete çıkarmaya karar verdiler.18 O tarihlerde vilayette milli harekete muhalif olan Zafer gazetesi yayınını sürdürmekte idi. 15 Haziran 1919 tarihinde milli hareketi destekleyen Açık Söz gazetesinin yayına başlaması muhalif Zafer gazetesinin hücumuna sebep oldu. Zafer’i çıkaranlar, bir taraftan millicileri tehdit eden yayınlarda bulunurken, diğer yandan mülki idareye başvurarak gazete yayınlanan haberlerin sansür edilmesine çalışıyorlardı. Vali İbrahim Bey iki grubu da idare etme yolunu seçti. Açık Söz’ü çıkaran Hamdi Çelen ve Mektep-i Sultani öğretmen19 ve öğrencileri, muhalefetin baskısına rağmen yayınlarına devam ederek, Mustafa Kemal’den gelen telgrafları gazetede bastılar.
Vali vekili Ferit Recai Bey, Heyet-i Temsiliye ile birleşmeden sonra idari makamlara verdiği emirle Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmasını istedi. Bu emirden bir gün sonra Müdafaa-i Hukuk Kastamonu şubesi kuruldu. Cemiyet kongre yaparak, yönetim kurullarını ve kurulda yürütmeyi sağlayacak kişileri seçti. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kastamonu merkezinde şu kişiler görev almışlardı; 20
Reis; Şeyh Ziya Efendi, Reis-i sani; Eski Mebuslardan Hoca Şükrü Efendi, Katip; Eski vilayet idare meclis-i başkatibi Besim Bey, Azalar; Hukuk mahkemesi reisi Yusuf Ziya Efendi, Ulemadan Hacı Mümin Efendi, Tavukçu zade Ahmet Efendi, Akdoğanlızade Mehmet Ali Efendi, Memleket Hastanesi Operatörü Ali Bey, Mülazım-ı evvel Şevket Efendi, Jandarma Mülazım-ı evvel Remzi Efendi. Bu kişiler Kastamonu merkez şubenin ilk yönetim kurulunu oluşturdu.
Kastamonu’dan sonra bölgenin diğer merkezlerinde de Müdafaa-i Hukuk çalışmaları başladı.
Sinop Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ilk yönetim kurulu Emekli jandarma binbaşı Namık Bey’in başkanlığında şu kişilerden oluşuyordu; Belediye reisi Rasim, Müftü Salih, Hacı Ömer, Hacı Hasanzade Şükrü, Parmaksız zade İsmail, Hüseyin Hilmi, Eski Müftü İbrahim Hilmi, Dizdaroğlu Kemal Beyler.21
Aynı tarihlerde Çankırı livası Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de oluşturulmuştu. 19 Ekim 1919 tarihinde Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı için seçim kampanyası başladığında bölgede Müdafaa-i Hukuk teşkilatlanması ilçeler ve köy birimlerinde tamamlanmıştı.22
Vilayet ve livaların mülki teşkilatı esas alınarak oluşturulan MHC teşkilatı, vilayet merkezinde on üyeli “heyet-i merkeziye” vasıtası ile yönetilmekte idi. Heyet-i Merkeziye üyelerini liva ve kaza MHC temsilcileri her yıl23 toplanan kongreler aracılığı ile seçiyordu. Liva merkezi heyet-i idaresi en az yedi, kazalar beş, nahiyeler üç, köy ve mahalleler üç üyeden meydana gelmekte idi.
Mart 1923 yılında yapılan Müdafaa-i Hukuk seçimlerinin Açık Söz gazetesinde yayınlanan sonuçlarına göre; Kastamonu şehri MHC şehir merkezinde on bir mıntıkada teşkilatlanmıştı. Yine bu seçim haberlerinden öğrendiğimize göre her mıntıkadan seçilen üçer üye MHC Kastamonu Heyet-i Merkeziyesi’ni ve yönetim birimleri idarecilerini kendi aralarından belirlemekte idiler.24 Bütün Osmanlı vatandaşları cemiyetin tabi üyesi sayıldığı için seçimlere tıpkı Meclis-i Meb’usan seçimlerinde olduğu gibi oy kullanma hakkına sahip bütün vatandaşlar katılıyordu.25
Cemiyetin 18 Eylül 1919-23 Nisan 1920 tarihleri arasındaki hiyerarşik yapısına göre; il ve bağımsız sancak Heyet-i merkeziyeleri, kendilerine Heyet-i Temsiliye’den verilen emirleri ilçe ve bucak heyet-i idarelerine ulaştıracak ve talimatların gereğini yerine getirecekti. Yerel örgütler hükümete cemiyet adına doğrudan başvuracaktı, il ve bağımsız sancak örgütleri Heyet-i Temsiliye’ye en az haftada iki kez rapor verecekti. MHC şubeleri görünüşte gönüllü kuruluşlar olmalarına rağmen Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal’in etkisi ile mülki idarelerin güdümü altında idi.26
Kastamonu’da 18 Eylül 1919’da gerçekleşen MHC’nin kuruluşu tamamlandıktan sonra vilayetin geneli cemiyet kontrolüne girmişti. Böylece Heyet-i Temsiliye’den gelen haberler en ücra köşesine kadar yayılıyordu.
İlk zamanlar Kastamonu MHC Merkez-i Umumiyesi Dar’ülkura Medresesi’nin alt katında bir odada faaliyet göstermekte idi. Daha sonra Balıkoğlu Şemsettin Bey’in evi kiralanarak, cemiyet merkezi buraya taşındı.27
Heyet-i Temsiliye’den gelen telgraflar Reis Ziya Efendi tarafından cemiyetin katibi Abidin Bey vasıtasıyla gerekli yerlere gönderiliyordu.28
Cemiyetin ilk çalışmaları, Heyet-i Temsiliye’den aldığı emirler gereğince, İstanbul Hükümeti’nin çekilmesini sağlayacak protesto telgrafları çekilmesi için halkı teşvik etmek oldu. İkinci olarak Osmanlı Meclis-i Mebusanı seçimlerinde MHC’nin adaylarının kazanması için vilayet dahilinde propaganda çalışmaları yapmak oldu. İstanbul hükümetinin düşüşü ve İngiliz birliklerinin Samsun bölgesinden çekilmeleri üzerine 12 Ekim 1919 tarihli Açık Söz gazetesinde yer aldığı gibi Milli Miting düzenlendi.29
Bu dönem de Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin faaliyetlerinden biri de yardım kampanyaları düzenleyerek özellikle Ege bölgesindeki göçmenlerin ihtiyaçlarını karşılama yoluna gitmesidir.30 Bu tür faaliyetlere Kastamonu kadınları da katılacaktır.31
Sivas’ta milli bir kongrenin toplanmasını gerekli gören Mustafa Kemal Paşa ilk olarak 22 Haziran 1919’da Amasya’da alınan kararlarla, kongrenin toplanmasının ilk işaretini vermişti. Sivas’ta bir kongre toplanacağı haberi askeri makamlar ile vali ve mutasarrıflara bildirilmişti.32 Ayrıca İstanbul’da bulunan ve mili hareketle ilgili kişilere de özel mektuplarla bu kişiler hizmete çağrılmışlardı.33
Sivas Kongresi önceden belirlendiği gibi 4-12 Eylül 1919 tarihleri arasında toplandı. Kongre 7 Eylül günü aldığı kararla; Anadolu ve Rumeli’de kurulmuş olan bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini tek çatı altında topladı. Cemiyetin tamamı dokuz maddeden oluşan talimatnamesi hazırlandı. Bu talimatnamenin 2. maddesine göre; cemiyetin köy, kaza ve vilayetlerde birer teşkilatı bulunacaktı. Aynı zamanda bunlar birbirlerine bağlı idi. Vilayet teşkilatı; taşrada en üst kuruluş durumundaydı.
Zonguldak ve Çevresinde Müdafaa-i Hukuk Çalışmaları
Zonguldak’ta milli teşkilatlanma emekli yüzbaşı Ethem Bey’in, Mustafa Kemal Paşa’nın direktifleri doğrultusunda Kastamonu Havalisi komutanı Osman Bey’le irtibata geçerek başladı.
Ethem Bey’in çalışmaları sonunda; 28 Ekim 1919 tarihinde Ethem Bey’in başkanlığında Müftü İbrahim, Dr. Nihat, Orman-Fen Memuru Ali Rıza ve Dava Vekili Hüseyin beylerden oluşan Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Cemiyetin kuruluşu aynı gün mutasarrıf Ali Haydar Bey tarafından Heyet-i Temsilliye Başkanlığı’na bildirildi.
Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kısa bir süre Ethem Bey’in başkanlığında faaliyet gösterdi. Daha sonra başkanlık görevini müftü İbrahim Efendi üstlendi. 22 Mart 1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen bir yazıdan anlaşıldığına göre, bu tarihlerde Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yönetim kurulu şu şahıslardan oluşmaktaydı. Başkan: Müftü İbrahim Efendi, Üyeler: Ahmet Ali zade Ali, Hacı Bekir zade Fevzi, Belediye Başkanı İbrahim, İktisat Müfettişi Bedri, Mamurat-ül Aziz Jandarma Alayından emekli Ethem ve Orman muamelat memuru İhsan Efendiler.
Cemiyetin özellikle müftü İbrahim Efendi’nin Kuva-yı Milliye’nin ikmali ve yöre halkının bilinçlenmesinde fevkalade hizmeti olmuştur. Müftü Efendi, ilerlemiş yaşına rağmen at sırtında yöre yerleşim yerlerini köy köy, kasaba, kasaba dolaşarak halkı, askere çağrılan gençleri ve din görevlilerini Milli Mücadele için seferber etmiştir.
Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, bu hizmetlerinin yanı sıra, zaman zaman yöre hakkında Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne raporlar göndermiştir.
Ankara’da Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Heyet-i Temsilliye Riyaseti’ne gönderilen raporlarda; Zonguldak’taki Fransız, İtalyan ve İngiliz nüfuz bölgeleri hakkında bir hayli geniş bilgiler verilmektedir. Ayrıca Zonguldak’ı işgal eden Fransız askerlerinin faaliyetlerini özellikle Fransız askerlerinin sayısı ile askeri araç ve gereçleri hakkında bilgiler sunulmaktadır.
Raporlarda haberleşmedeki özellikle Büyük Millet Meclisi ile olan haberleşmede çekilen sıkıntılardan söz edilmektedir.34
Mondros Mütarekesi sonrasında Fransızların 8 Mart 1919’da Zonguldak’a asker çıkarmalarının yanı sıra, Bartın sahillerinin de itilaf gemilerinin tehdidine girmesi, halkı tedirgin etmekteydi.
Anadolu’nun İstanbul’la ilişkilerini kesmesinden sonra Bartın gençleri de Samancıoğlu Galip Bey Başkanlığında Temmuz 1919’da kurdukları İlim ve İrfan Derneği ile bir örgütlenmeye gitmişlerdi. Bu dernek, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yanı sıra, Müdafaa-i Hukuk gayeleri etrafında da çalışmaktan geri kalmamıştı. Bu çalışmaların da etkisiyle Bartın halkı özellikle gençleri Milli Mücadele lehinde bilinçlenmeye başlamışlardı.
Bütün bu gelişmelerin bir sonucu olarak, 26 Eylül 1919 tarihinde Bartın halkının ileri gelenleri Belediye Başkanı Ziya, Müftü Rıfat ve Rum Reisi Ruhanisi Gavril Efendi, Heyet-i Temsilliye Başkanlığı’na çektikleri telgrafla Milli Mücadele saflarında yer aldıklarını göstermişlerdi.35
Tam olarak ne zaman kurulduğu belli olmamakla birlikte Devrek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Osman Bey’in başkanlığında kurulduğu bilinmektedir. Cemiyet içinde çalışanlar ise; Müftü Abdullah Sabri Efendi, Tahir Efendi, Selman oğlu Hacı Süleyman Efendi, Kavak zade Hacı Emin Ağa, Mekki zade Hacı Mehmet Efendi, Kitapsız İsmail Efendi, Kadir Cemali (Nahiye müdürü) Bey, Yeşil Baş Hacı Osman Efendi, Mumyakmaz Hacı Osman Efendi, Dangöz İbrahim Efendi ve Hacı Abdullah Efendi’nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde çalıştıkları belirtilmektedir.
Devrek, Milli Mücadele esnasında Bolu-Gerede ile Bartın-Zonguldak ve Ereğli arasında Kuva-yı Milliye lehine bir tampon bölge görevini üstlenmiştir. I. Düzce isyanının Bolu-Gerede’den sonra Safranbolu’ya sıçradığı hatırlanırsa, Devrek’in Milli Mücadele için önemi kendiliğinden ortaya çıkar.36
İlçe halkının isteği ile Ereğli Belediye Başkanı Akman oğlu Raşit Bey, çevre köylere de haber salarak Beyçayır’da bir toplantı yaptı. Bu toplantıda Rüştiye öğretmenlerinden Nimet Bey tarafından yapılan konuşmadan sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmasına karar verildi.
Belediye Başkanı Akmanoğlu Raşit Bey başkanlığında kurulan Ereğli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin üyeleri ise şu zevattan oluşmaktaydı: Nimet Efendi, Göbekoğlu Hakkı, Evvelzaman Hakkı, Hüseyin Ustaoğlu Nazif, Hacı Eyüp, Hacı Eşref, Cubıroğlu Hacı Musa, Halil Ağa, Sarımsakoğlu Nazif, Haliloğlu Ali Rıza ve Karamahmutoğlu Mehmet’tir.
Muhtemelen 1919 yılı Ekim ayında çalışmalarına başlayan Ereğli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Ereğli’nin Fransız işgalinden kurtulmasında üstün hizmetler vermiştir.37
Safranbolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kuva-yı Millicilerden Dr. Ali Yaver başkanlığında Kilercioğlu Rıfat, Ayıntap oğlu Mustafa, Eczacı Hidayet, Binbaşıoğlu Refik, Değirmencioğlu Mehmet, Avukat Osman, Yüreklioğlu Hasan Fehmi, Cebecioğlu İsmail Bey ve Efendiler’den teşkil etmişti.
Yörede başka Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri de kurulmuştur. Bunlardan Çaycuma’da kurulanın başında Tahir Bey vardı. Yöredeki önemli örgütlerden biri olan Amasra Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de Nuri Bey’in çalışmalarıyla kurulmuştur. Hatta Nuri Bey, Osmanlı Hükümeti’ne, İstanbul’daki büyük devletlerin elçilerine ve İkdam gazetesine “Amasra’nın, Anadolu’nun kopmaz bir parçası olduğunu” açıklayan bir telgraf çekmiştir.
Kurucaşile’de de 2 Mart 1920’de Nişancızade Hüseyin Efendi’nin başkanlığında, Ali ve Nuri Efendilerden Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti teşkil edilmiştir.
Öte yandan Eflani, Ulus ve Alaplı’da da Müdafaa i Hukuk Cemiyetleri kurulmuştur.38
Bölgede Ordu Teşkilatı
A. Kastamonu ve Bolu Havalisi Komutanlığı
Kastamonu bölgesindeki askeri birlikler 30 Eylül 1920 tarihine kadar 20. Kolordu ve Batı cephesi Komutanlığına bağlı olarak hizmet vermekte idi. Bu tarihte ordu komutanı olarak Kastamonu’ya gelen Muhittin Paşa, Kastamonu vilayetinde “Kastamonu ve Bolu Havalisi Komutanlığı” adıyla yeni bir teşkilatlanma ortaya koydu.39
Muhittin Paşa, 12.11.1920 tarihinde bölgedeki askeri birliklere gönderdiği yazıda, Komutanlığın Batı Cephesi ile bağlantısı olmadığını, Kastamonu vilayeti ile müstakil Sinop, Çankırı, Bolu ve Zonguldak livalarının Kastamonu ve Bolu Havalisi mıntıkasında bulunduğunu, buralarda bulunan askeri birliklerin kendisine bağlı olduğunu, her türlü harekat ve asayişten kendisinin haberdar edilmesini istemekte, birliklerin silah ve cephane ihtiyacının da komutanlıkça sağlanacağını belirtmektedir.40
Muhittin Paşa’nın görev yaptığı 30 Eylül 1920-27 Ekim 1921 tarihleri arasında bölgedeki asayişin sağlanması için ordu birlikleri ve askerlik şubeleri yeniden düzenlenmiştir.41
Muhittin Paşa’nın ayrıldığı tarihte komutanlık emrinde bulunan askeri birlikler ise şu şekilde idi:
1- Çaycuma Piyade Bölük Komutanlığı
Dostları ilə paylaş: |