Türkiye’nin katılım yönünde ilerlemesi üzerine 2003 İlerleme Raporu



Yüklə 1,02 Mb.
səhifə4/27
tarix15.09.2018
ölçüsü1,02 Mb.
#82276
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27

Son gelişmeler


Son bir yıl içinde, farklı mevzuat konularında değişiklikler getiren dört önemli siyasi reform paketi kabul edilmiştir. Reformlardan bazıları, ifade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü, kültürel haklar ve ordunun sivil denetimi gibi Türkiye bağlamında duyarlı konularla ilgili olduklarından, büyük siyasi anlam taşırlar. Bu bağlamda, Temmuz 2003’te kabul edilen yedinci reform paketi özellikle önemliydi. 3 Kasım 2002’de seçilen yeni Parlamento, bu “reform paketleri”ni çok büyük çoğunluklarla kabul etti. Bu süreç boyunca, genel olarak Türk halkı, Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin değerlerine ve standartlarına yaklaştırmayı amaçlayan değişikliklere tam desteğini gösterdi.

Hükümet de, reformların etkili biçimde uygulanmasını sağlamak için, bir Reform İzleme Grubu kurulması gibi adımlar atmıştır. Ayrıca, hükümet işkenceye karşı bir sıfır hoşgörü politikası ilan etti. Güneydoğu’nun geri kalan bütün illerinde olağanüstü hal, 30 Kasım 2002’de kaldırıldı.

Ancak, bazı olumlu gelişmelere karşın, reformların pratikte getirdiği sonuçlar sınırlı kalmıştır. Şimdiye dek, uygulama yavaş ve düzensiz olmuştur.

Türk hükümeti birçok defa ifade etmiştir ki onun ana hedefi, gelecek yıl Avrupa Komisyonu’nun olumlu bir değerlendirme yapabilmesi ve böylece Aralık 2004’te AB Konseyi’nin Türkiye ile katılım müzakereleri açmak için bir karar almasına zemin hazırlamak üzere Kopenhag siyasi kriterlerini o tarihe kadar yerine getirmektir.

Buna paralel olarak, Uluslararası Para Fonu’nun talepleri uyarınca önemli ekonomik reformlar devam etmiştir. Bu reformlar, Türk ekonomisinin istikrar kazanmasına ve gitgide canlanmasına katkıda bulunmuşlardır.

Aralık 2002’de AB üyesi olmayan Avrupalı müttefiklerin AGSP’ye katılması konusunda varılan kapsamlı uzlaşmanın Türkiye tarafından kabul edilmesi, AB ve NATO arasındaki kalıcı düzenlemelerin kesinleştirilmesine ve daha sonra Berlin Artı gündeminin uygulanmasına zemin hazırladı.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki ikili ilişkiler, olumlu yönde gelişmeye devam etmekte olup, her iki ülkenin hükümetleri yakınlaşmanın sürdürülmesi için en yüksek düzeyde açık taahhütlerde bulunmuşlardır. İki ülkenin dışişleri bakanları arasında çeşitli ilave güven arttırıcı tedbirler kararlaştırılmıştır.

Türk siyaset manzarası, 3 Kasım 2002 parlamento seçimleriyle değişikliğe uğramıştır. Uzun süre koalisyon hükümetlerince yönetildikten sonra ilk defa, Türkiye, parlamentoda büyük bir çoğunluğa sahip AK Parti (Adalet ve Kalkınma Partisi) tarafından kurulan bir tek-parti hükümetine kavuşmuştur.

Mart ayında, güneydoğudaki Bingöl şehrinde meydana gelen bir deprem, 70 çocuğun ölmesi dahil, birçok can kaybına yol açmış ve önemli maddi hasar yaratmıştır.

Anayasa Mahkemesi, Halkın Demokrasi Partisi’ni (HADEP) kapatmaya karar vermiş ve başsavcı Demokratik Halkın Partisi (DEHAP) aleyhine kapatma talebiyle dava açmıştır. Ayrıca, Yargıtay, DEHAP’ın Kasım 2002 seçimlerine katılmak için sahte belgeler vermekten sorumlu olduğuna karar vermiştir.


    1. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü

Parlamento

3 Kasım 2002’de parlamento seçimleri yapıldı. Seçimlerin sonucunda, katılan 18 partiden yalnızca ikisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilmektedir: Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP). AKP oyların üçte birden fazlasını alarak 363 sandalye kazandı. Bu sayı, Anayasa’da değişiklik yapmak için gereken üçte iki çoğunluktan sadece 4 sandalye eksiktir. CHP 178 sandalye elde ederek ana muhalefet partisi oldu. Ayrıca, 9 bağımsız milletvekili seçildi.

Seçimler bazı illerde Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi üyelerince izlendi. Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları AGİT Bürosu (ODIHR) Seçim Değerlendirme Heyeti, kurulmuş demokrasilerde ve geçiş halindeki ülkelerde seçim uygulamalarını değerlendirme programı uyarınca, 29 Ekim - 4 Kasım 2002 arasında Türkiye’yi ziyaret etti. AGİT/ODIHR, seçimlerin uluslararası standartlara uygun şekilde yapıldığı ve geçen iki yılda tesis edilmiş olan önemli anayasal ve yasal reformlar sonucunda seçimlere ilişkin genel yasal çerçevenin daha da iyileşmiş olduğu görüşüne vardı.

Raporlama döneminde, Parlamento, seçilme hakkıyla ilgili Anayasa’nın 76. maddesini tadil eden bir Anayasa değişikliği kabul ederek, seçimlere katılma yasağının kapsamını terörist eylemlere katılmış olmakla sınırlandırdı. Cumhurbaşkanı’nın veto etmesinden sonra, bu anayasa değişikliği, Parlamento tarafından aynen ikinci defa kabul edildi. Parlamento, bundan başka, genel seçimlerde adaylar için yaş sınırının 25’e indirilmesine yönelik bir anayasa değişikliğini de kabul etti.

Siyasi reform paketleri dışında (bkz. Bölüm B.1.3-İnsan hakları ve azınlıkların korunması) Parlamento 143 yeni yasa kabul etti ve Medeni ve Siyasi Haklar Üzerine Uluslararası Sözleşme ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Üzerine Uluslararası Sözleşme gibi bazı uluslararası ve Avrupa sözleşmelerini ve İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme’ye (AİHS) ek 6 numaralı protokolü onayladı.

Birkaç yıl tartışıldıktan sonra, 15 Nisan 2003 tarihinde, AB Uyum Komisyonu denilen bir Parlamento Komisyonu kuruldu. Bu danışma komisyonu, Türkiye’nin katılım öncesi süreciyle ilgili gelişmelerin izlenmesinden ve müktesebat ile uygunluğu denetlemek için yasa tasarılarının incelenmesinden sorumludur.

Anayasa değişiklikleri konusunda bir Parlamento Komisyonu, Anayasa’nın başka maddelerinin de değiştirilmesi amacıyla çalışmaya devam etmiştir.

Parlamento İnsan Hakları Komisyonu, hükümete belirli tavsiyeler ile, olağanüstü halin kaldırılması ışığında güneydoğudaki insan hakları durumu üzerine özel raporlar hazırladı. Komisyon, insan hakları ihlalleri konusunda halkın şikayetlerini toplamış ve ilgili makamlardan, gerekli olduğunda, durumu izleyip düzeltmelerini talep etmiştir. Komisyon üyeleri, eski Demokrasi Partisi (DEP) ile ilgili Sadak, Zana, Dicle ve Doğan davasında yeniden yargılama dahil, birtakım davaları da yakından izlemişlerdir.

1 Mart 2003’te, Parlamento, Türkiye’nin güneydoğusunda ABD birlikleri konuşlandırılmasını ve Irak’ta Türk birlikleri konuşlandırılmasını öngören bir hükümet tezkeresini reddetti. Hükümet tezkereyi bir kez daha sundu ve 7 Ekim tarihinde tezkere Parlamento tarafından kabul edildi.

Anayasa Mahkemesi, yasa çıkarılmasını hızlandırmak için Şubat 2001’de kabul edilen Parlamento içtüzüğünün bazı maddelerini iptal etti. Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir komisyon raporunun genel kurulda okunup okunmayacağı konusunda oylama yapılması hakkına sahiptir.

Yürütme

1987’den beri ilk defa, genel seçimlerden sonra Kasım ayında, AKP’li Başbakan Abdullah Gül’ün önderliğinde bir tek-parti hükümeti görev aldı.

İlgili anayasa değişikliğinin kabul edilmesi üzerine Bay Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinden sonra, Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen Erdoğan’ın kurduğu hükümet, 23 Mart 2003’te Parlamento’dan güvenoyu aldı. Hükümetin programı, özellikle siyasi partiler kanunu, seçim kanunu ve ceza kanunu üzerinde durularak, kapsamlı siyasi reformlar gerçekleştirme niyetini açıklamaktaydı. Program, aynı zamanda, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik devlet ilkelerini kutsayan ve temel özgürlükleri garanti eden yeni bir Anayasa oluşturma planlarından söz etmekteydi. Bu planların bazıları kısmen uygulanmıştır.

AB’ye katılım hedefi, hükümetin başlıca öncelikleri arasında olmuştur. Hükümet, çeşitli vesileler ile, 2004 sonuna kadar Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirme taahhüdünü yinelemiştir. Temmuz ayında, hükümet, Müktesebatın Benimsenmesi için gözden geçirilmiş bir Ulusal Program (MBUP) kabul etmiş, siyasi partilere ve STK’lara tartışma için sunmuştur.

Hükümet, reformların etkili biçimde uygulanmasını sağlamak amacıyla, Eylül ayında bir Reform İzleme Grubu kurmuştur. Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Gül’ün başkanlığında bu Grup her hafta toplanmaktadır. Bu grubun görev kapsamı, reformların pratikte uygulanması alanında karşılaşılan güçlükleri belirlemek amacıyla araştırma gezileri yapılmasını içermektedir.

Raporlama döneminde, Cumhurbaşkanı, devlete ait ormanların satılması olanağına ilişkin anayasa değişikliği ve Temmuz 2003’te Terörle Mücadele Kanunu’nun 8. maddesinin (“devletin bölünmezliği aleyhine propaganda”) kaldırılmasına ilişkin yasa dahil, Parlamento tarafından kabul edilen bazı yasal düzenlemeleri veto etti. Söz konusu yasa, Parlamento tarafından yeniden kabul edildi ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı.

Ocak ayında hükümet, kamu yönetiminin ve idarenin işleyişini ıslah etmek, kamu hizmetinde insan kaynaklarının daha saydam bir yönetimini sağlamak ve yolsuzluğa karşı mücadeleyi güçlendirmek amaçlarına yönelik bir eylem planı açıkladı. Bu plan kapsamındaki düzenlemelerden biri, bakanlıkların sayısını 36’dan 23’e indirmek olmuştur. Eylem planının gerçekleştirilmesini koordine etmek için hükümetçe kurulan bir bakanlıklar arası komite, Mart ayında Başbakan tarafından oluşturuldu.

Bazı durumlarda, Parlamento’nun kabul ettiği siyasi reformların belirli unsurlarının uygulanmasından sorumlu yürütme organlarınca hazırlanan düzenlemeler, çok katı şartlar koymak suretiyle, bu reformların kapsamını önemli ölçüde daraltmıştır. Aralık 2002’de Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen, Türkçe dışındaki dillerde radyo ve TV yayınlarına ilişkin yönetmelik, Ocak 2003’te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kabul edilen, cemaat vakıflarınca taşınmaz mal edinilmesine ilişkin yönetmelik ve çocuklara ana-babaları tarafından verilen, siyasi açıdan “incitici” olmayan adların tescil edilmesine izin veren genelge ile ilgili olarak durum özellikle böyle olmuştur.

Milli Güvenlik Kurulu

Sivil ve askeri makamlar arasındaki ilişkileri AB üyesi devletlerdeki uygulama ile aynı çizgiye getirmek amacıyla, Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) hukuki çerçevesinde önemli birtakım değişiklikler yapılmıştır.

MGK’daki sivillerin sayısını da arttıran, Anayasa’nın 118. maddesiyle ilgili Ekim 2001’de yapılan değişikliği uygulamaya koyan bir yasayla, MGK’nın danışma organı niteliği teyit edilmiştir. Milli Güvenlik Kurulu Kanununda yapılan bir değişiklik ile, “MGK vardığı görüşleri ve tavsiyelerini Bakanlar Kurulu’na bildirir” şeklindeki hüküm kaldırılmıştır.

Sinema, Video ve Müzik Eserleri Denetleme Kurulundaki MGK temsilcisi, ilgili yasada yapılan bir değişiklik yoluyla, Kurul’dan çıkarılmıştır. Ancak, Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu ve Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) gibi başka sivil kurullarda Milli Güvenlik Kurulu’nun bir temsilcisi bulunmaya devam etmektedir.

Temmuz ayında kabul edilen yedinci “reform paketi”, MGK’nın görevleri, işleyişi ve bileşiminde temel bazı değişiklikler getirdi. Milli Güvenlik Kurulu Kanununda yapılan bir değişiklik, MGK Genel Sekreteri’nin geniş yürütme ve denetim yetkilerini kaldırmıştır. Özellikle, MGK Genel Sekreterini, Cumhurbaşkanı ve Başbakan adına, MGK tavsiyelerinin uygulanmasını izlemeye yetkili kılan hüküm iptal edilmiştir. MGK’nın herhangi bir sivil kuruma sınırsız erişimine izin veren başka hükümler de iptal edilmiştir. Genel Sekreterliğin yeni görevlerini tanımlamak için yeni bir yönetmelik çıkarılacaktır.

Bir başka değişiklik, Genel Sekreterlik görevinin bundan böyle yalnızca askeri bir kişi tarafından üstlenilmeyeceğini öngörmektedir. Ağustos ayında, görev süresi dolan Genel Sekreter’in yerine bir yıl süreyle bir askeri aday tayin edilmesine karar verildi. MGK toplantılarının sıklığı da değiştirilmiş olup, MGK bundan böyle, ayda bir defa yerine, normal olarak iki ayda bir toplanacaktır.

Savunma harcamalarının saydamlığını arttırmak amacıyla yeni hükümler kabul edilmiştir. Parlamento’nun talebi üzerine, Sayıştay, silahlı kuvvetlere ait devlet mülkleri dahil, bütün kurumların hesaplarını ve işlemlerini denetlemeye yetkili olacaktır. Sayıştay denetimi, ulusal savunma gizliliği öngören Anayasa’nın 160. maddesi kapsamındaki kısıtlamalara tabi olmaya devam etmektedir.

Sayıştay’ın yetkisi ulusal savunmayı da içine alacak şekilde genişletildiği halde, Silahlı Kuvvetler, savunma bütçesinin hazırlanması ve oluşturulmasında ve savunmayla ilgili konulardaki kamu alımlarında çok büyük bir özerkliğe sahip olmaya devam etmektedir. Hâlâ, askeriye tarafından kullanılan iki bütçe-dışı fon vardır. Bu fonlardan biri, savunmaya ayrılan başlıca bütçe kaynaklarının yer aldığı savunma sanayini destekleme fonudur. Resmi verilere göre, ulusal savunma bütçesi, konsolide devlet bütçesinin %7’si tutarındadır.

MGK’dan başka, Türkiye’de silahlı kuvvetler, bir dizi gayrı resmi mekanizmalar yoluyla etkili olmaktadır. MGK’nın askeri üyeleri, çeşitli vesileler ile, konuşmalarında, medya açıklamalarında ve bildirilerinde, siyasi, sosyal ve dış politika konuları hakkında görüşlerini ifade etmişlerdir.

Genel olarak, yukarıda belirtilen değişiklikler, Milli Güvenlik Kurulu’nun işleyişini önemli ölçüde değiştirebilir. Askeriyenin sivil denetimi konusunda AB ülkelerindeki uygulamalar ile aynı çizgiye gelmek için, bu reformların etkili biçimde uygulanması, sivil kurullardan askeri temsilcilerin çekilmesi ve Parlamento’nun savunma bütçesi üzerinde tam kontrol sağlaması önemlidir.

Yargı sistemi

Türk yargı sistemi, bir Anayasa Mahkemesi, bir Danıştay, bir Yargıtay, bir Uyuşmazlık Mahkemesi ve ilk derece mahkemeler sisteminden oluşur. Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Askeri Mahkemeler de vardır.

Yargının etkinliğini güçlendirmeye katkıda bulunmuş olan birtakım yapısal değişiklikler yapılmıştır.

Aile mahkemelerinin kurulmasına dair yasanın kabulüyle mahkeme sistemi güçlendirilmiştir. Ocak ayından beri, 114 aile mahkemesi kurulmuş olup 63 tanesi faaliyete geçmiştir. Bu mahkemeler, aile hukukuyla ilgili davalara bakmaya yetkilidir. Bu mahkemelerin görevi, ailenin mali açıdan korunması dahil, çocuklar ve yetişkinler için koruyucu, eğitimsel ve toplumsal tedbirler almaktır. Bu mahkemeler, 100.000’den fazla nüfusu olan bütün şehirlerde kurulacaktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) AİHS ve onun Ek Protokolleri’nin ihlal edilmiş olduğuna karar verdiği bütün hukuk ve ceza davalarında yeniden yargılamaya olanak vermek için Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu tadil edilmiştir. Yapılan tadiller, yeniden yargılama talebinde bulunmak için AİHM kararından sonra bir yıl içinde başvurulmasını öngörmektedir. (Bkz. Bölüm B.1.3. – İnsan hakları ve azınlıkların korunması – “Medeni ve Siyasi Haklar”)

Adli kayıtlar sistemi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesiyle uyumlulaştırılmıştır. Artık, 18 yaşından küçük çocukların cezai kayıtları, sıkı koşullar altında yalnızca savcılara gösterilebilecektir.

Çocuk mahkemeleri yasasında da değişiklik yapılarak, gençlerin çocuk mahkemelerinde yargılanma yaşı 15’ten 18’e çıkarılmıştır.

Sanıklar veya hükümlülere usulünce bildirim yapılmasını sağlamak amacıyla adli işlem ve kararların tebliğ edilmesi sistemi güçlendirilmiştir.

Adli Tıp Kurumu Yasası, adli işlemlerin hızlandırılması amacıyla tadil edilmiştir. Adli Tıp Kurumu’nun bir işlevi, iddiaların doğruluğunu saptamak amacıyla, gözaltında kötü muameleye uğramış olduklarını iddia eden kişilerin tıbbi muayenelerini yapmaktır. Bu alanda idari kapasite güçlendirilmiş ve ilave personel alımı için bütçede kaynak ayrılmıştır. Yapılan değişiklikler, bütün ceza mahkemesi bölgelerinde adli tıp müdürlükleri kurulmasını da öngörmektedir. Ayrıca, üç yeni Adli Tıp Müdürlüğü kurulmuş ve adli tıp teşkilatı yeni teknik ekipmanlar ile donatılmıştır. Ancak, mahkemelerdeki birçok adli tıp muayene odasında koşullar yetersiz durumda olmaya devam etmektedir.

Siviller üzerindeki askeri yargı yetkisini sona erdirmek ve askeri ceza usul yasasının hükümlerini ifade özgürlüğü konusunda daha önceki paketlerle kabul edilen reformlara uygun hale getirmek amacıyla, Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Muhakeme Usulleri Kanunu tadil edilmiştir. Dolayısıyla, bundan böyle, askeri mahkemeler, Ceza Kanunu’nun 58. maddesi kapsamında “askerleri isyana ve itaatsizliğe tahrik etmek, halkı askerlikten soğutmak ve milli savunmayı zayıflatmak” ile suçlanan gençler dahil, sivil kişileri yargılamayacaktır.

Yargının işleyişi konusunda, hem hâkimler, hem de savcılar, büyük bir iş yükü altındadır. Devlet Güvenlik Mahkemelerinde davaların süresi hafifçe artmıştır. Çocuk mahkemelerinde ortalama dava süresi, öteki ceza mahkemelerine kıyasla hâlâ daha uzun olsa da, azalmıştır. Mahkemelerin karşı karşıya oldukları muazzam iş yükü, duruşmalar için yeterli zaman bırakmamakta ve dava dosyalarının yeterince incelenememesine yol açmaktadır. Savunma hakları yönünden bu durumun belirli sonuçları söz konusudur.

Raporlama döneminde, Türkiye’de hâkim ve savcıların sayısı 9.020’den 9.162’ye çıkmıştır. Bir bilgi teknolojisi programı geliştirmeye yönelik Ulusal Yargı Ağı Projesi ilerlemeye devam etmiştir. Ülkedeki taşra birimlerinin çoğunda altyapı ve yazılımın kurulması tamamlanmış olup, söz konusu birimler Ankara’daki merkezi bakanlığa bağlanmıştır. Projenin hedefi, bütün taşra birimlerinin 2003 sonuna kadar bilgisayarlaşmasını tamamlamaktır.

Resmi rakamlara göre, 2002 ve 2003 yıllarında, Kasım 2001’de kabul edilen yeni Medeni Kanun’un uygulanması konusunda 1.132, yasaların AB hukukuyla uyumlulaştırılması konusunda 731, insan hakları alanında 4.594, adli tıp uygulamaları alanında 350, cezai konular ve insan hakları alanında 519 hâkim ve savcı eğitilmiş, ayrıca uluslararası mülteci hukuku gibi başka uzmanlık konularında çok sayıda daha küçük eğitim faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Hâkimleri ve savcıları, ayrıca noterler gibi başka adli görevlileri eğitmek için bir Adalet Akademisi kurulmuştur.

Ekim 2002’den bu yana, yaklaşık 1 100 hâkim ve savcının katılımıyla, değişik şehirlerde, “reform paketleri”nin uygulanması üzerine altı eğitim oturumu düzenlenmiştir.

Adalet Bakanlığı, AİHM içtihatlarının Türkçe çevirisini içeren bir kılavuz kitap hazırlayıp hâkimlere ve savcılara dağıtmıştır. Bundan başka, Adalet Bakanlığı’nın resmi İnternet sitesinde, AİHM’nin bütün kararları yayımlanmaktadır.

Yargı, siyasi reformların uygulanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Mahkemeler reformları uygulamaya başlamışlardır. Madde 312 (sınıf, milliyet, din ve ırk düşmanlığına tahrik) ve Madde 159 (devlet kurumlarını tahkir) uyarınca bireylere karşı açılan davalar genelde beraat ile sonuçlanmıştır. Mahkemeler, terörle mücadele yasasının 8. maddesi kapsamında mahkum edilen kişilerin mahkumiyetlerini incelemeye ve bu kişilerin tahliye edilmesine karar vermeye başlamışlardır. Mahkemeler, Türk Ceza Kanunu’nun değiştirilmiş olan 169. maddesi kapsamında mahkum edilen kişilerin mahkumiyetlerini incelemeye ve, uygun hallerde, tahliye kararları vermeye de başlamışlardır.

Ancak, Ceza Kanunu’nun 312. ve 169. maddelerinin ve ayrıca terörle mücadele yasasının 7. maddesinin geniş biçimde kullanılmasından görüldüğü gibi, ifade özgürlüğüne ilişkin davalarda Ceza Kanunu maddelerinin tutarsız olarak kullanılmaya devam edildiğinin işaretleri vardır (Bkz. Bölüm B.1.3 – İnsan hakları ve azınlıkların korunması – Medeni ve siyasi haklar).

Geçen yıl olduğu gibi, yasal düzenleme hazırlıkları başlamış olmakla birlikte, istinaf mahkemeleri kurulmasında ilerleme kaydedilmemiştir. Yargıtay, ikinci derece mahkeme işlevlerini yerine getirmeye devam etmektedir. Yargıtay, her yıl aslında istinaf (ara kademe temyiz) mahkemelerince bakılması gereken ortalama 500.000 davaya bakmaktadır. İstinaf mahkemeleri kurulması, yargının hızını ve etkinliğini arttırmakla kalmayacak, aynı zamanda, adil yargılama hakkının sağlanmasında önemli bir ileri adım olacaktır. Aynı zamanda, istinaf mahkemeleri kurulması, Yargıtay’ı aşırı iş yükünden kurtaracak ve esas işlevi olan Türk içtihadını birleştirme ve açıklığa kavuşturma üzerinde yoğunlaşmasına olanak verecektir.

Yargının her zaman tarafsız ve tutarlı biçimde davranmadığı yolunda haberler gelmeye devam etmektedir. Yargının bağımsızlığı ilkesi, Türk Anayasasında yer verilen bir ilkedir. Pratikte ise, yargı ve yürütme arasında organik bir bağlantı kuran başka anayasal hükümler, yargının bağımsızlığını zayıflatmaktadır. Anayasa, hâkimler ve savcıların, idari işlevleri bakımından, Adalet Bakanlığı’na bağlı olmalarını öngörmektedir.

Bundan başka, Türkiye’de bütün hâkimler ve savcıların tayin, terfi ve disiplin işlemleri ve genel olarak kariyerleri, Adalet Bakanı’nın başkanlık ettiği ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın da üye olduğu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenmektedir. Yüksek Kurulca görevden alınma ve Türkiye’nin daha az cazip bölgelerine tayin edilme olasılığı, hâkimlerin tutumlarını ve kararlarını etkileyebilir. Kurul’un bileşiminden başka, Yüksek Kurul’un kendi sekreteryasının olmayışı ve Adalet Bakanlığı bünyesinde çalışması, yürütmenin etkisini daha da arttırmaktadır. Kurul, idari işleri yönünden, Adalet Bakanlığı’nın personel dairesine ve müfettiş kuruluna tamamen bağımlıdır.

Türk yargı sisteminin bir başka güçlüğü, delillerin işlenmesi alanındadır. Ceza takibatının bütün aşamalarına nezaret edilmesinden hukuken savcılar sorumlu olmakla birlikte, her günkü uygulamalar göstermektedir ki güvenlik kuvvetleri, gözaltına ilişkin olgular hakkında savcılara her zaman yeterince bilgi vermemektedir. Savcıların yargılama öncesi soruşturma aşamasında güvenlik kuvvetleri üzerinde niçin yeterli nezaret icra etmediklerinin ve birçok olayın niçin yetersiz hazırlıkla dava aşamasına geldiğinin de açıklaması, ağır iş yükü olarak görünmektedir. Dolayısıyla, savcılar, olayların soruşturulması ve davaların hazırlanması üzerinde daha yakın kontrol icra etmelidirler.

Gözaltına alınan kişinin haklarının iyileştirilmesi konusunda bir miktar ilerlemeye ve “incommunicado gözaltı”nın (incommunicado-dışarıdakilerle görüştürülmeyen) kaldırılmasına rağmen (bkz. Bölüm B.1.3. – İnsan hakları ve azınlıkların korunması – “Medeni ve siyasi haklar”), Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yetkilerini, sorumluluklarını ve işleyişini, özellikle savunma hakları yönünden, insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması alanındaki Avrupa standartlarıyla uyumlu hale getirme ihtiyacı devam etmektedir. Bu mahkemelerin kaldırılması, yargının yüksek düzeydeki üyeleri tarafından açıkça talep edilmiş ve hatta Türk Hükümeti’nin üyelerince ilan edilmiştir.

Yolsuzluğa karşı tedbirler

Yolsuzluğa karşı tedbirler alınmasında belli bir ilerleme kaydedilmiştir. Ancak, araştırmalar göstermeye devam etmektedir ki yolsuzluk Türkiye’de çok ciddi bir problem olarak sürmektedir. Yolsuzluğa daha açık olan sektörlerin medya, hükümet, inşaat ve sağlık olduğu bildirilmektedir. Ayrıca, işadamlarının %80’i, yabancı yatırımları önleyen başlıca engelin yolsuzluk olduğuna inanmaktadır.

Parlamento, geçen Nisan ayında, Avrupa Konseyi’nin Yolsuzluk Üzerine Medeni Hukuk Sözleşmesi’ni onaylayarak, Avrupa yolsuzlukla mücadele standartlarına uyulmasını izleyen Yolsuzluğa Karşı Devletler Topluluğu’na (GRECO) Türkiye’nin katılması için yolu açmıştır.

Ocak ayında, Parlamento, Türkiye’nin 2000 yılında taraf olduğu ilgili OECD Sözleşmesi’ni uygulamaya geçirmek amacıyla, uluslararası ticari işlemlerde yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesiyle mücadele konusunda mevzuat değişikliği yaptı. Söz konusu yasa, bir yabancı kamu görevlisine rüşvet verilmesini Türk Ceza Kanunu çerçevesinde bir suç olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, rüşvet gelirlerinin aklanmasını da Türk ceza sisteminde bir suç haline getirmektedir.

Adli sicil sistemi de, kayıtların tutulma süresi yönünden değiştirilmiştir. Bu süre, mali suçlar (rüşvet, zimmet, sahtecilik, vs.) ile ilgili mahkumiyetlerde beş yıldan on yıla, hapis cezalarında beş yılın üstüne çıkarılmıştır.

Ocak ayında, yolsuzluğun ekonomik ve sosyal boyutlarını analiz etmek ve gerekli tedbirleri belirlemek için bir meclis araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyon, Temmuz ayında raporunu yayınladı. Raporda, kamu ihaleleri, özelleştirme işlemleri ve başka konularda bir dizi yolsuzluktan dolayı bir başbakan dahil çok sayıda siyasetçi ve eski bakanları soruşturmak için alt-komisyonlar kurulması önerilmekteydi. Ayrıca, dokunulmazlıkların sınırlandırılması ve eski bakanlar ve başbakanların yeniden yargılanmasının kolaylaştırılması teklif edilmekteydi.

Ocak ayında kabul edilen eylem planında, Hükümet, yolsuzluğa karşı mücadeleyi güçlendirmeyi hedefleyen çeşitli tedbirler ve girişimlere yer verdi. Bu tedbirler arasında, kamu yaşamında saydamlığı arttırmaya yönelik bir Toplumsal Bilgilendirme Yasası ve bir Devlet Memuriyeti Davranış Tüzüğü bulunmaktadır.

Ancak, planda öngörülen kurumsal mekanizmaların birçoğu henüz kurulmamıştır: dokuz bakanlık ve daireden oluşan Bakanlıklar arası Komisyon ilan edilmiş fakat henüz toplanmamıştır; (Daire Başkanları gibi) yüksek düzeyde memurlardan oluşacak olan Yönlendirme Komitesi kurulmamıştır.

Mayıs 2002 ve Mayıs 2003 arasında, Gümrük Müfettişleri, savcılara 170 soruşturma raporu sundular. Aynı dönemde, Gümrük Kontrolörleri 457 soruşturma raporu hazırladılar ve savcılara sundular.



    1. Yüklə 1,02 Mb.

      Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin