Başlık 24: Adalet ve İç İşleri Alanında İşbirliği
Vize politikasına ilişkin olarak, Türkiye, AB negatif vize listesiyle uyum çalışmalarına devam etmiş ve Nisan 2003’te şu 13 ülke yurttaşlarına koyduğu vize muafiyetini kaldırmıştır: Endonezya, Güney Afrika, Kenya, Maldiv Adaları, Seyşel Adaları, Grenada, Saint Lucia, Bahama Adaları, Barbados, Belize, Jamaica, Fiji Adaları ve Mauritius. Böylece AB ile Türkiye’nin vize yükümlülüğü listeleri arasındaki fark 7 ülkeye düşmüştür.
Geçen yıla benzer Bazı bilinçlendirme ve eğitim aktivitelerinin dışında, polis işbirliğine ilişkin Schengen şartları alanında kayda değer bir gelişme olmamıştır.
Dış sınırlara ilişkin olarak, sınırların yönetimi alanında AB müktesebatıyla uyum konusunda genel stratejinin hazırlanmasından sorumlu Görev Gücü çalışmalarını tamamlamıştır. Oluşturulan strateji benimsenmiştir. AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Revize Ulusal Programın bir parçası olarak bu strateji, İçişleri Bakanlığı bünyesinde, sınır korumaya ilişkin sahil muhafaza dahil bütün konulara bakacak, askeri olmayan, profesyonel kolluk kuvvetlerinden oluşacak yeni bir kurumun kurulmasını öngörmektedir. Türkiye ayrıca sınır kapılarında altyapısını ve sahte ve tahrif edilmiş belgelerin tespiti için optik okuyucular gibi teknik donanımını artırmaya ve geliştirmeye devam etmiştir.
Göç ve iltica alanlarında, yukarıda sözü edilen bakanlıklar arası Görev Gücü bu iki alanda da AB müktesebatıyla uyum için bir strateji geliştirmiştir. Orta vadede bundan sonraki yasal ve kurumsal çalışmalarda yol gösterici nitelikteki strateji, İçişleri Bakanlığı bünyesinde göç ve iltica konularına bakmak üzere, yabancılardan gelen oturma izinleri ve iltica başvurularını ilk elde karara bağlayacak uzmanlaşmış sivil bir birimin kurulmasını öngörmektedir.
Strateji ayrıca uzman birimin iltica kararlarına karşı itirazları değerlendirmek üzere ayrı ve bağımsız bir yüksek kurulun (“İtiraz Kurulu”) oluşturulmasını öngörmektedir.
Şubat 2003’te TBMM yabancıların çalışma izinlerine ilişkin bir yasayı kabul etmiştir. Yasa, Türkiye’ye yasal yollardan giren yabancı uyrukluların çalışma izinleri için merkezi bir sistem öngörmektedir. Yeni yasa ayrıca, yabancıların ev işlerinde çalışmalarına izin vermektedir. Eski yasa buna olanak tanımamaktaydı. Yeni yasa ayrıca, diğerlerinin yanı sıra, Cenevre Sözleşmesi’nin sığınmacıların işe alınmasına ilişkin hükümlerine uyumun sağlanmasını amaçlamaktadır (ayrıca bkz. Başlık 13 – Sosyal Politika ve İstihdam). Yasanın uygulanması için ikincil mevzuat Şubat 2003’te kabul edilmiştir.
Türk Vatandaşlığı Yasası, anlaşmalı evlilikleri engellemek amacıyla Haziran 2003’te değiştirilmiştir. Yasada yapılan değişiklik, Türk vatandaşlarıyla evlenen yabancılara, Türk vatandaşlığına geçme başvurusunu yapmak için üç yıl bekleme zorunluluğu getirmektedir. Türk vatandaşlığına geçme başvuruları, eğer eşler birlikte yaşıyorlarsa ve evlilik bağı devam ediyorsa, ülke içinde valiliklere, yurt dışında ise Türk diplomatik temsilciliklerine yapılacaktır.
Türkiye yasadışı göç akımları için önemli bir transit geçiş ve hedef ülkesi olmaya devam etmekle birlikte, Türkiye yoluyla yasadışı göç eğiliminde bir düşüş kaydedilmektedir. Yetkililer, 2001 yılında 92.362 yasadışı göçmene karşılık, 2002 yılında 82.825 yasadışı göçmenin yakalandığını bildirmişlerdir. 2003’ün ilk altı ayında 23.208 yasadışı göçmen yakalanmıştır.
Yetkililer, yasadışı göçü hedef alan çalışmaları ve girişimleri yoğunlaştırmaları sonucunda uluslararası göç yollarının 2002 ve 2003 yıllarında Türkiye’den uzaklaştığını bildirmektedirler.
Türkiye, Yunanistan ile arasındaki Geri Kabul Protokolü’nün hükümlerini uygulamakta hâlâ zorluk çekmekte, bu nedenle söz konusu Protokol’e ilişkin uygulamayı önemli ölçüde geliştirmesi gerekmektedir. Türk yetkililerin bildirdiği talep sayısı ve kabul edilen talep sayısı ile Yunan yetkililerin bildirdikleri arasında büyük bir fark vardır. Bu yüzden kıyaslamalı veritabanlarının kurulması gerekmektedir.
Üçüncü ülkelerle geri kabul anlaşmalarının imzalanması konusunda bazı ilerlemelerden söz edilebilir. Türkiye Mayıs 2003’te Kırgızistan’la iki ülke vatandaşlarının geri kabulü konusunda bir geri kabul anlaşması imzalamıştır. Bulgaristan’la görüşmelerde yol alınmış, Romanya ile anlaşma parafe edilmiştir. Türkiye halihazırda Özbekistan’la da bir geri kabul anlaşmasının imzalanması için görüşmeler yürütmektedir. Suriye ile Eylül 2001’de imzalanan anlaşma Türkiye tarafından Haziran 2003’de onaylanmıştır. AB, Türk yetkililerden AB-Türkiye arasında geri kabul anlaşmasına yönelik görüşmelerin başlatılmasını talep etmiştir. Şu ana kadar Türkiye resmi bir cevap vermemiştir.
Bir dizi Üye Ülke ile Türkiye arasında 2002 yılında anlaşmaya varılan, iltica talebi reddedilen Iraklıların gönüllü olarak geri dönüşüne ilişkin transit geçiş düzenlemesine, Irak savaşı ve savaş sonrasında Irak’ta yeni bir yönetimin kurulması üzerine son verilmiştir.
Türkiye, Göç ve Sınır İhlalleri Konusunda Bilgi Değişim ve Paylaşım Merkezi (CIREFI) ve bu merkezin Erken Uyarı Sistemi çerçevesindeki etkinliklere katılmayı sürdürmüştür. Yasadışı göçe karşı erken uyarı amaçlı Avrupa Sivil Havacılık Konferansı’nın Üye Ülkeler Arasında Kolaylaştırmaya Yönelik Bilgi Sistemi’ne katılım uygulaması havaalanlarında başlatılmıştır. Türk ulusal polis teşkilatı, personeline sahte evrak ve tahrifata karşı mücadele konusunda eğitim vermeye devam etmiştir. Özellikle sahteciliğe karşı verilen eğitimler sonucunda sınırda polis tarafından tespit edilen sahte evrak sayısının, dolayısıyla da Türkiye’ye girişine izin verilmeyen kişi sayısının, 1999’da 6.069’dan 2002’de 11.084’e yükseldiği bildirilmiştir. Nisan 2003 itibariyle sahte evrak taşıyan 1.989 kişinin Türkiye’ye girişine izin verilmemiştir. AB ile Türkiye arasında Yasadışı Göçe İlişkin Ortak Eylem Programı’nın kabulü konusundaki görüşmeler devam etmektedir.
Mültecilere ve iltica talebinde bulunanlara sosyal destek konusunda, 2002 yılında 1224 kişiye, valiliklerin koordinasyonunda Kızılay, devlet hastaneleri, belediyeler ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu tarafından nakit para, yiyecek, giyecek, sağlık hizmeti ve yakacak şeklinde doğrudan yardımda bulunulmuştur. Mültecilerin ve iltica talebinde bulunanların çocuklarının okullaşma oranında iyileşme kaydedilmiştir. Halen Türkiye’de mülteci ve iltica başvurusunda bulunan 11.635 kişiden, 3.235’i 18 yaşının altındadır; bunlardan 591’i geçen ders yılında ilk ve orta öğretim okullarına devam etmişlerdir. İçişleri Bakanlığı, 2003-2004 ders yılında okullaşma oranını %100’e çıkarmak amacıyla valiliklerle işbirliği içinde çabalarını yoğunlaştırmıştır.
Irak savaşından önce Türkiye kitle halinde mülteci akını ihtimaline karşı geniş kapsamlı hazırlıklar yapmıştır. Başbakanlık bünyesinde bakanlıklar arası bir kriz masası kurulmuş ve mülteciler için Irak sınır boyunda geçici barınaklar kurulmuştur. Irak-Türkiye sınırını geçerek Türkiye’ye sığınma girişiminde bulunan kişiler olmuş, ancak beklenen kitlesel giriş gerçekleşmemiştir.
Türkiye mültecilerle ilgili olarak UNHCR ile işbirliği içinde yargı mensupları ve kolluk kuvvetlerine yönelik geniş kapsamlı eğitim çalışmalarını sürdürmüştür. Bu konuda en son benimsenen strateji, yukarıda sözü geçen uzmanlaşmış birime yönelik daimi eğitim yapılarının kurulmasını öngörmektedir.
Polis işbirliği ve organize suça karşı mücadele kapsamında, Türkiye 2000 Sınırlar Ötesi Organize Suçlara Karşı Sözleşmeyi (Palermo Sözleşmesi) ve Sözleşme’ye bağlı İnsan Kaçakçılığının, Özellikle Kadın ve Çocuk Kaçakçılığının Önlenmesi, Bastırılması ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol ile Göçmenlerin Kara, Hava ve Deniz Yoluyla Kaçakçılığına Karşı Protokolü, Mart 2003’te onaylamıştır. Palermo Sözleşmesi’nin iki Protokolüyle uyum sağlamak amacıyla Türk Ceza Kanunu daha önceden (Ağustos 2002) değiştirilmiş bulunuyordu. Ateşli silahlara ilişkin üçüncü Protokol ise henüz onaylanmamıştır.
Mal Kaçakçılığıyla Mücadele konusunda yeni bir yasa Haziran 2003’te kabul edilmiştir. Yasa, kaçakçılık tanımına açıklık getirmekte, hafif suçlarda para cezaları ve genellikle yalnızca organize kaçakçılık suçlarında ise hapis cezası öngörmektedir.
Geçen yıl rapor edilen, insan kaçakçılığını yasaklayan ve ağırlaştırıcı durumlarda yükseltilen ağır cezalar getiren Ağustos 2002 tarihli mevzuat değişikliklerinin uygulanması sonucunda, insan kaçakçılığıyla bağlantılı daha çok sayıda tutuklamalar gerçekleşmiştir. Türk yetkililer 2002’de organize insan kaçakçılığı yapan çetelerin 1.157 üyesini tutuklamışlardır. 2003’ün ilk üç ayında bu sayı 169 olarak gerçekleşmiştir. Tutuklananlardan 676 kişi aleyhine Ceza Kanunu’nun 201(a) maddesini (kaçakçılık suçu) ihlalden, 32 kişi aleyhine de 201 (b) maddesini (insan kaçakçılığı suçu) ihlalden dava açılmıştır; her iki madde de Ağustos 2002’de değiştirilmiş maddelerdendir.
Ayrıca Türk mahkemelerinde 14 mağdurla ilgili olarak, 17 sanıklı altı insan kaçakçılığı davası açılmıştır. Bunlardan ikisinde mahkeme, üç sanığın suçsuz olduğunu ve mağdur olduğu iddia edilen iki kişinin yasadışı yollardan taşınmadığını tespit etmiş ve beraat kararı vermiştir. Diğer dört dava devam etmektedir. Bu davalarda da 12 kişinin hakkında şikayette bulunduğu 14 sanık yargılanmaktadır.
Adalet ve İçişleri Bakanlıkları insan kaçakçılığına karşı yeni mevzuat konusunda eğitimler vermişlerdir. Bunların sonucunda 2003 yılında İçişleri Bakanlığı’nın 75 memuru ile 600 hakim ve savcı insan kaçakçılığıyla mücadele konusunda eğitim görmüştür. 2003 ve 2004 yılları için yeni eğitimler öngörülmektedir.
Bunların yanı sıra Ekim 2002’de Dışişleri Bakanlığı’nın koordinasyonunda, insan kaçakçılığına karşı mücadeleyi amaçlayan bakanlıklar arası bir Görev Gücü kurulmuştur.
Görev Gücü, sonradan, Mart 2003’te ilgili bakanlıklar tarafından uygulanmak üzere Başbakanlığın Ulusal Eylem Planı olarak kabul ettiği tavsiyelerde bulunmuştur. Tavsiyeler, insan kaçakçılığı kurbanlarının, özellikle kadınların acil durumlarda kullanabilecekleri ücretsiz telefon hatlarının hizmete girmesi, bir dizi ilde insan kaçakçılığı mağdurları için barınakların açılması, tanıkların korunması için önlemler, mağdurların geri dönmesi ve topluma kazandırılması, mağdurlara sağlık ve diğer sosyal hizmetlerin sağlanması, insani nedenlerle oturma izni verilmesi ve mağdurlara yönelik çalışmalar yürüten STK’ların desteklenmesini içermektedir. Bu tavsiyeler doğrultusunda bir dizi kentte mağdurların kullanımına yönelik potansiyel barınaklar belirlenmiştir. Yukarıda sözü geçen önlemler henüz tam olarak uygulamaya konulamamış olsa da, Ağustos 2003 itibariyle insan kaçakçılığına maruz kalmış 16 yabancı ülke vatandaşına insani vize (bir aylık geçici oturma izni) verilmiştir. Diğerleri, insani vize önerisini geri çevirmişler ve Türkiye’yi terk etmek istemişlerdir.
Uyuşturucu ticaretiyle mücadele konusunda kolluk kuvvetleri tarafından, kısmen bazı AB üye ülkelerini de içeren uluslararası işbirliği sonucu, bir dizi başarılı operasyon gerçekleştirilmiştir. Türkiye Uluslararası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi (TADOC), kolluk kuvvetlerine yönelik eğitim programlarını sürdürmüştür. Kurulduğu 2000 yılından bu yana TADOC Türkiye’den ve yurtdışından 5.224 kişiye eğitim vermiştir.
Organize suçla mücadelede idari kapasiteye ilişkin olarak, Şubat 2003’te, Adli Tıp Kurumu Kanunu’nda, kuruluşun görevlerini genişletecek ve yapısını güçlendirecek şekilde değişiklik yapılmıştır. Kurumun uzmanlık dallarının sayısı artırılmıştır. Ayrıca incelemelerin yalnızca kağıt üzerinde değil, olay mahallinde de yapılacağına ilişkin açık bir hüküm getirilerek, kanıta dayalı kovuşturmayı güçlendirmede Kurum’un etkinliğinin artırılması amaçlanmıştır (ayrıca bkz. Politik Kriterler).
Terörizmle mücadeleye ilişkin olarak, Türkiye, Terörizmle Mücadele Konusunda Avrupa Sözleşmesi’nde değişiklik yapan Protokol’ü Mayıs 2003’te imzalamış ve Terörizmin Finanse Edilmesinin Önlenmesine İlişkin BM Kararı uyarınca Aralık 2001’den bu yana yayınlanmış olan kararnameleri uygulamaya devam etmiştir.
Dolandırıcılık ve yolsuzluğa karşı mücadele alanında, Türkiye Ocak 2003’te 1997 OECD Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’ni uygulamaya yönelik yeni bir mevzuat kabul etmiştir. Buna göre Türk Ceza Kanunu, Devlet İhale Kanunu, Kara paranın Aklanmasının Önlenmesine Dair Karşı Kanun, Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun, Maliye Bakanlığının Kuruluşu ve Görevlerine İlişkin Kanun, Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler esas olarak Türk mevzuatına iki yeni suç kavramını getirmişlerdir. Birincisi, Ceza Kanunu’nun 211. maddesine ilave edilen yabancı bir kamu görevlisine rüşvet verme suçudur. İkincisi, Kara paranın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun’un 2. maddesine ilave edilen, yabancı bir kamu görevlisine verilen rüşvet de dahil olmak üzere rüşvetten elde edilen ya da rüşvetin kaynaklık ettiği gelir ve mülkün aklanması suçudur. Ayrıca, yukarıda belirtilen yasa değişiklikleri çerçevesinde tüzel kişilikler de rüşvetle ilgili olarak cezai sorumluluğa tabi tutulmuşlardır.
Türkiye, Şubat ayında OECD’nin Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvete Karşı Çalışma Grubu’na, 1997 Sözleşmesi’nin uygulanmasını sağlayacak mevzuatın tam olarak yürürlükte olduğunu ve Türkiye’nin OECD denetçilerini kabul etmeye hazır olduğunu bildirmiştir.
Ocak 2003’te Türk hükümeti, yolsuzlukla ilgili bir bölümün yer aldığı bir “Acil Eylem Planı” ilan etmiştir. Söz konusu yolsuzlukla ilgili bölüm, Ocak 2002’de kabul edilen, “Kamu Sektöründe Şeffaflığı ve İyi Yönetişimi Artırmaya Yönelik Eylem Planı”na yeni unsurlar ilave etmektedir. Bu unsurlar, Avrupa Konseyi’nin Yolsuzluğa Karşı Ceza ve Hukuk Sözleşmeleri’nin onay sürecinin hızlandırılması, Ceza Kanunu’nda yolsuzluk suçlarına verilen cezaların artırılması, siyasi partilerin finansmanında şeffaflığın artırılması, gizlilik hükümlerinin gözden geçirilerek bilgiye ulaşım olanaklarının artırılması ve hükümet, kamu yönetimi ve sivil toplum arasında daha fazla diyalogdur.
Buna ilaveten yolsuzluğun nedenleri, ekonomik ve sosyal boyutlarını analiz etmek ve yolsuzluğa karşı etkin bir mücadele yürütmek için gerekli önlemleri belirlemek üzere Meclis kararıyla bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuştur.
Sonuç olarak, Acil Eylem Planı uyarınca Türkiye Eylül 2003’te Avrupa Konseyi Medeni Hukuk Sözleşmesi’ni onaylamıştır.
Elde edilen en son rakamlara göre, yetkililer 2001 yılında yolsuzluk bağlantılı 18.958 davanın mahkemelere sevk edildiğini bildirmişlerdir. Aynı yıl mahkemeler 18.282 davayı sonuçlandırmışlar, bu davalara ilişkin olarak 6.362 mahkumiyet, 6.126 beraat, 426 cezada indirim ve 5.278 ceza erteleme kararı verilmiştir.
Uyuşturuculara karşı mücadele alanında, Türkiye ile AB arasında Şubat 2003’te Uyuşturucu Yapımında Kullanılan Baz Maddelere İlişkin Anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmanın amacı, bilgi alışverişi ve ticaretin izlenmesi yoluyla uyuşturucu ve psikotrop maddelerin yasadışı imalatında kullanılan baz ve kimyasal maddelerin üretimi ve ticaretine karşı uluslararası mücadeleyi güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Anlaşma halen Türkiye’nin onayını beklemektedir. AB Uyuşturucu Eylem Planı’nın bütün aday ülkeleri kapsayacak şekilde genişletilmesi hakkında 28 Şubat 2002 tarihli Ortak Konsey Deklarasyonu ışığında, 2002-2004 AB Uyuşturucu Stratejisi ile uyumlu ulusal uyuşturucu stratejisinin tamamlanmasına ilişkin herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir. Şu ana kadar Türkiye’nin Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Alışkanlığı İzleme Merkezine (EMCDDA) üyeliği konusundaki görüşmeler sonuçlanmamıştır.
Kara paranın aklanması alanında, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Kasım 2002’de müşteri kimlik tespiti zorunluluğu ve bütün yükümlülerce şüpheli işlemlerin bildirilmesine ilişkin usul ve esaslar hakkında bir yönetmelik kabul etmiştir. Bu yönetmeliğe göre müşteri kimlik tespitinde işlemlerin kapsamı, meblağ sınırlaması olmaksızın genişletilmiş, müşteri kimlik tespitine ilişkin usul ve esaslar tanımlanmış, yükümlülerce uyum görevlisi atanmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiş, yükümlülere harici denetim dışında “iç denetim” gerçekleştirme ve çalışanlarına eğitim verme zorunluluğu getirilmiştir (ayrıca bkz. Başlık 4 – Sermayenin Serbest Dolaşımı).
MASAK’a bildirilen ve Kurul’un soruşturma yürüttüğü olay sayısı 2002 yılında önemli bir artış göstermiştir. 1997-2001 yılları arasında bildirilen 882 olaya karşılık, 2002 yılında MASAK’a, kamu, özel ve uluslararası kaynaklarca 393 olay bildirilmiştir. MASAK’a bildirilen şüpheli işlem sayısı önceki beş yıl içinde 688 iken, bu rakam 2002 yılında 194 olarak gerçekleşmiştir. MASAK 258 dosya üzerinde hazırlık soruşturması yürütmüş ve bunların sonucunda 4 dava yargıya intikal ettirilmiştir. 2001 yılına kadar ise 279 soruşturma yürütülmüş ve 30 dava açılmıştır. Davaların çoğu uyuşturucu ticareti, evrakta tahrifat, sahtecilik ve iflasla bağlantılıdır.
Uluslararası işbirliği alanında, MASAK 1997’deki kuruluşundan bu yana bilgi değişimine yönelik olarak yurtdışından 138 talep almış ve yurtdışına 108 talepte bulunmuştur.
Türkiye, Gümrük işbirliği konusunda gümrük kapılarında, özellikle Yunanistan ve İran sınırında tesislerini ve altyapısını güçlendirmeye devam etmiştir. Gümrük Müsteşarlığı başta uyuşturucu ve mazot olmak üzere kaçak mallara el koyma konusunda başarılı operasyonlar düzenlemiş ve Güneydoğu Avrupa İşbirliği Girişimi (SECI) tarafından yürütülen faaliyetlere katılımını yoğunlaştırmıştır. Ayrıca 2002 yılında 765 ve 2003’ün ilk beş ayında 180 yasadışı göçmen sınır kapılarında gümrük görevlilerince yakalanmıştır.
Cezai ve hukuki konularda adli işbirliği alanında, Türkiye, cezai konularda adli işbirliğine ilişkin müktesebatın benimsenmesi ve uygulanmasına yönelik bir Ulusal Eylem Planı (UEP) benimsemiştir. UEP karşılıklı hukuki yardım, suçluların iadesi ve mallar üzerinde tedbir konulması ve müsaderesi alanlarında mevzuatın ve uygulamanın iyileştirilmesi konularını içermektedir. Aynı zamanda 47 hakim ve savcı bu konularda eğitici olarak eğitilmişlerdir
Adli işbirliği konusunda ayrıca Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerince ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerince Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Ocak ayında değiştirilmiştir. Buna göre Türk mahkemelerinin yabancı uyruklular hakkında ve yabancı mahkemelerin Türk vatandaşları hakkında verdikleri kararların infazına ilişkin sorumluluk tamamen Türkiye Adalet Bakanlığı’na verilmiştir. Bu değişiklikten önce söz konusu kararların infazı için Bakanlar Kurulu kararı gerekmekte ve mahkumiyet almış kişilerin aleyhine gecikmeler meydana gelmekteydi.
Adalet Bakanlığı, bakanlık tarafından sağlanan çevirilerin kalitesindeki iyileşme sonucunda davaların daha iyi anlaşıldığı ve ele alındığı, bu nedenle Avrupa Birliği ile cezai konularda adli işbirliğinin geliştiğini bildirmiştir. Verilen bilgiye göre bu alanda Üye Ülkelerle temaslar, kısmen AB Cezai Konularda Adli İşbirliğini Geliştirme Programı’nın başarılı uygulaması sonucunda önemli ölçüde artmıştır.
Temmuz’da Adalet Akademisi Kanunu kabul edilmiştir. Kanun, Adalet Bakanlığı’nın yetkisi altında hakim, savcı ve diğer hukuk görevlilerin eğitimine yönelik bir kurumun oluşturulmasını amaçlamaktadır. Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde mevcut Hakim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi’nin, yargı mensuplarının hizmet öncesi ve hizmet içi eğitiminden sorumlu Eğitim Merkezi’ne dönüştürülmesi öngörülmektedir. Kanuna göre ayrıca, yürürlüğe girdiği yıl sonundan önce, başka bir deyişle Resmi Gazete'de yayınlanmasından üç ay sonra kısa ve uzun vadeli eğitim planlarının hazırlanması gerekmektedir. Akademi’nin yürütme gücüne sıkı sıkıya bağlı olmasını öngörmekte olduğundan, yeni kanunun, Yargıçların Statüsüne İlişkin Avrupa Sözleşmesi’ne ters düştüğü ileri sürülebilir. Söz konusu Sözleşme’ye göre ilk ve devam eden eğitim programlarının yürütülmesinden sorumlu olan kurumun yürütme ve yasama güçlerinden bağımsız bir yetkili organa bağlı olarak faaliyet göstermesi, bu organda görev yapan hakimlerin en azından yarısının, aynı seviyedeki çalışma arkadaşları tarafından seçilmiş kişilerden oluşması, seçimlerde yargı mensuplarının en geniş bir şekilde temsilini güvence altına alan yöntemlerin kullanılması gerekmektedir.
Çocuk mahkemeleri yasasında değişiklik yapılmış, çocuk mahkemelerinde yargılanma yaşı 15’ten 18’e çıkarılmıştır. 7. Reform Paketi, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına son vermiştir.
İnsan hakları belgelerine ilişkin olarak TBMM Haziran ayında, Birleşmiş Milletler Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni ve Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ni kabul etmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin idam cezasına ilişkin 6. Protokol’ü de Haziran 2003’te TBMM tarafından kabul edilmiştir.
Genel Değerlendirme
Veri koruması alanında (bkz. ayrıca Başlık 3 – Hizmet Sunumu Serbestisi), Türkiye kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir yasa çıkarma çalışmalarını ve Türkiye tarafından imzalanan, Kişisel Verilerin Otomatik İşlenmesine İlişkin Olarak Bireylerin Korunması Hakkındaki 1981 tarihli Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin onay sürecini hızlandırmaya davet edilmektedir. Geçen yılki raporda da belirtildiği gibi Türkiye’nin, yukarıda sözü geçen hukuki çerçeve temelinde, kişisel verilerin korunmasına yönelik bağımsız bir denetleme kurumu oluşturması gerekmektedir.
Vize politikasına ilişkin olarak Türkiye, AB vize listeleriyle uyum sağlama çalışmalarını sürdürme ve vize verme uygulamalarını AB standartlarıyla uyumlu kılma yönünde teşvik edilmektedir. İdari kapasite açısından Türkiye yurtdışındaki konsolosluk hizmetlerini evrak sahteciliğini tespit konusunda yetkinleştirmelidir.
Dış sınırlara ilişkin olarak, AB müktesebatı ve en iyi uygulamalarla uyuma yönelik olarak Sınır Yönetim Stratejisinin benimsenmiş olması ileri doğru atılmış önemli bir adımdır. Strateji, 2002 İlerleme Raporu’nda yer alan tavsiyeye uygun olarak, en iyi uygulamalara ilişkin Şubat 2002 Schengen Katalogu’nu dikkate almıştır. Türkiye, bu stratejinin gecikmeksizin uygulamaya konulması yönünde teşvik edilmektedir.
Göç ve iltica alanında, AB müktesebatı ile uyuma yönelik olarak Göç ve İltica Stratejilerinin benimsenmiş olması bir diğer önemli adımdır. Benzer şekilde, Türkiye, söz konusu stratejileri uygulaması ve İçişleri Bakanlığı bünyesinde göç ve iltica konularına yönelik uzman, sivil bir birim kurması ve eğitmesi konusunda teşvik edilmektedir. AB ile Türkiye arasında Yasadışı Göçe ilişkin Ortak Eylem Programı konusunda mümkün olan en kısa zamanda anlaşmaya varılmalıdır. Üçüncü ülke vatandaşlarının çalışma ve okuma amaçlı olarak kabulü, Türkiye’de uzun süreli ikamet eden üçüncü ülke vatandaşlarının statüsü ve ailelerin birleştirilmesi konularını da içeren göçe ilişkin yasal çerçeve, müktesebatla uyumlaştırılacak şekilde iyileştirilmelidir.
İdari kapasite ile ilgili olarak, Türkiye, gerek yetkililer arasında, gerekse Üye Ülkeler ve üçüncü ülkeler arasında gelişkin işbirliği sayesinde yasadışı göçle mücadele etkinliğini artırma konusunda önemli ilerleme kaydetmiştir ve bu etkin yaklaşımı sürdürmelidir. İnsan kaçakçılığına son verilmesine ilişkin minimum standartları yakalayabilmesi için Türkiye’nin Görev Gücü’nün tavsiyelerini, özellikle mağdurların korunmasına ilişkin olanları yürürlüğe koyması gerekmektedir. Geri kabul ve sınır dışı etme konularında, Türkiye her iki alanda da kapasitesini geliştirmelidir. 2002 yılında 42.232 yabancı Türk kanunlarını ihlal ettikleri gerekçesiyle sınır dışı edilmiştir. Uzak ülkelerden gelenlerin sınır dışı edilmesi ise ele alınması gereken bir konu olmaya devam etmektedir. AB, Türkiye ile AB arasında bir geri kabul anlaşmasının imzalanmasını çok büyük öneme sahip bir konu olarak kabul ettiğinden, bir geri kabul anlaşmasının imzalanmasına yönelik görüşmelerin başlatılması talebi Mart 2003’te Türkiye’ye iletilmiştir. Şu ana kadar Türkiye resmi bir cevap vermemiştir. Türkiye ayrıca geri kabul anlaşmalarının imzasına yönelik çabalarını devam ettirmeli, özellikle Yunanistan’la Geri Kabul Protokolü’nün uygulanmasını iyileştirmelidir. İlticaya ilişkin yasal çerçevenin, 1951 Sözleşmesi ve AB müktesebatının tam anlamıyla uygulanmasını sağlayacak şekilde revize edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, 1951 Sözleşmesi üzerindeki coğrafi kısıtlamanın kaldırılması son derece önemli bir konu olarak varlığını korumaktadır. Gözaltına alınan yasadışı göçmenler arasından iltica talebinde bulunanların tespitine yönelik ülke çapında bir tarama mekanizmasının kurulması ve iltica işlemlerine erişimin kolaylaştırılması konuları önemini korumaktadır. İdari kapasiteye ilişkin olarak, mültecilerin durumlarını belirleme kapasitesinin geliştirilmesi ve bağımsız bir itiraz usulünün oluşturulması ele alınması gereken konular olmaya devam etmektedir.
Polis işbirliği ve organize suçla mücadele alanında, kolluk hizmeti ifa eden farklı kurumlar arasında işbirliğinin artırılması ve cezai soruşturma yöntemleri ve soruşturmalarda adli tıp kapasitesinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Terörizmle mücadele konusunda Türkiye’nin terörist varlıklarının dondurulması ve el konulması önündeki yasal ve pratik zorlukları ortadan kaldırması, teröristlerin finanse edilmesine ilişkin soruşturmalarda diğer ülkelerin kolluk kuvvetlerine ve yasal mercilerine mümkün olan en geniş kapsamda yardım sağlaması ve kuruluşların, özellikle kâr amacı gütmeyen örgütlerin terörizmin finansmanı amacıyla kötüye kullanılmamasını sağlaması gerekmektedir. Terörizmin finansmanının engellenmesine yönelik Kara paranın Aklanmasıyla İlgili Mali Eylem Görev Gücü’nün sekiz özel tavsiyesine uygunluk konusunda, Türkiye tavsiyelerin çoğuna tam uyum, varlıkların dondurulması ve el konulmasına ilişkin tavsiyelere kısmi uyum sağlamıştır.
Sahtecilik ve yolsuzlukla mücadele konusunda, farklı kuruluşların farklı yasalara tabi olduğu parçalanmış bir kamu yönetim yapısı, görev ve sorumlulukların açık olarak tanımlanmamış olması, kamu kuruluşları arasında yetersiz koordinasyon ve iletişim ve idari prosedürlerin işleme konulmasının uzun zaman alması hükümetin yolsuzluğu önleme ve kontrol altına alma yeteneğini büyük ölçüde etkilemektedir. Kamu görevlilerinin eğitilmesi, yolsuzlukla mücadele konusunda bilinçlendirme çalışmaları, kamu yönetiminde davranış kuralları ve etik kurallarının sistematik olarak uygulanması tavsiye edilmektedir. Türkiye, Avrupa Konseyi 1999 Ceza Hukuku Sözleşmesi’ni onaylama yönünde teşvik edilmektedir. Avrupa topluluklarının mali çıkarlarının korunması alanında müktesebata uyumlaştırmanın başlanmasına ilişkin olarak, sahteciliğin öncül suç olarak mevzuata dahil edilmesi gerekmektedir (bkz. ayrıca Başlık 28 – Mali Kontrol).
Uyuşturucu ile mücadele alanında, Türkiye geçen yıl 1995 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Yasadışı Kaçakçılığı Hakkında BM Viyana Sözleşmesi’nin 17’nci Maddesini Uygulayan Deniz Yoluyla Yasadışı Kaçakçılık Hakkında 1995 tarihli Avrupa Konseyi Anlaşması’nı imzalamaya davet edilmiştir. Türkiye Uyuşturucu Yapımında Kullanılan Baz Madde üzerine AB Anlaşması’nı da onaylamalıdır. Ayrıca Türkiye’den bir Ulusal Uyuşturucu Koordinatörü ataması beklenmektedir. Uyuşturucularla ilgili olarak Ankara’da bir mini Dublin Grubu’nun oluşturulması bir kez daha tavsiye edilmektedir.
Kara paranın aklanması alanında Türkiye’nin, geçen yılki raporda belirtildiği şekilde, kara paranın aklanması suçlarını müktesebatla uyumlu bir şekilde tanımlaması gerekmektedir (bkz. ayrıca Başlık 4 – Sermayenin serbest dolaşımı). Ayrıca Avrupa Konseyi’nin 1990 tarihli Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El Konulmasına Dair Sözleşmesinin de onaylanması gerekmektedir.
Gümrük işbirliği alanında, kurumlar arası işbirliği geliştirilmedir. Gezici devriye birimlerinin hizmete girmesi, komşu ve diğer ülkelerle mevcut gümrük işbirliği anlaşmalarından yararlanarak risk analizinin geliştirilmesi üzerinde durulmalıdır.
Hukuki ve cezai konularda adli işbirliği alanında, bu konuyla ilgili Türkiye’nin dahil olduğu uluslararası sözleşmelerin ve ikili anlaşmaların yeterli bir şekilde uygulanması için, yargı mensuplarının daha fazla eğitimi ve insan kaynaklarının geliştirilmesi gereklidir. Türkiye’ye bir İstinaf Mahkemesi’nin kurulması için gerekli hukuki ve kurumsal çerçeveyi oluşturması ve yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını güçlendirmesi tavsiye edilmektedir.
İnsan hakları alanındaki hukuki dokümanlar konusunda, Türkiye, Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulmasına İlişkin Olarak Bireylerin Korunması Hakkındaki 1981 tarihli Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunması Hakkındaki Sözleşme’nin 4, 7 ve 12 No’lu Protokollerini ve ölüm cezasına ilişkin 6 No’lu Protokolü hâlâ onaylamamıştır.
Sonuç
Son İlerleme Raporundan bu yana Türkiye Adalet ve İçişleri konusundaki AB müktesebatı ve uygulamalarıyla uyuma yönelik ilk stratejileri benimseme yolunda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Türkiye, yasadışı göç ve organize suça karşı mücadele gibi birçok alanda Avrupa Birliği ve Üye Ülkelerle işbirliğini geliştirmiş ve yoğunlaştırmıştır. Genelde Türkiye benimsediği stratejilerin uygulamasına geçmeli ve hukuki ve kurumsal çerçevesini uyumlaştırma çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Adalet ve içişleri alanındaki kurumlar arasındaki koordinasyon ve işbirliğinin geliştirilmesi, yargının reformu, Avrupa Birliği ile yasadışı göç konusunda daha yoğun aktif işbirliği (Yasadışı Göçe İlişkin Ortak Eylem Programı’nın sonuçlandırılması da dahil olmak üzere) ve mültecilere ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi üzerindeki coğrafi kısıtlamanın kaldırılması ve insan kaçakçılığı konusunda AB ile işbirliği, daha somut adım atılması gereken konulardır. Türkiye ayrıca AB ile geri kabul anlaşması görüşmelerini başlatmalıdır.
Başlık 25: Gümrük Birliği Son İlerleme Raporundan Bu Yana Kaydedilen Gelişme
Türkiye’nin mevzuatını gümrük müktesebatına uyumlaştırma konusunda topluluk dahilinde serbest dolaşımına izin verilen bazı tekstil ürünlerinin menşeinin kanıtlanması ve menşein kanıtlanması koşulları (Nisan 2003) konularında yeni ilerlemeler sağlanmıştır. Ayrıca Türkiye, Topluluğun Gümrük Yasası’nda yapılan değişiklik nedeniyle malların dışarıda işlenmesine ilişkin gümrük yasasında uyarlama yapmıştır. Haziran 2003’te, transit gümrük konusunda, Türkiye’nin nihai olarak Ortak Transit sistemine ilişkin EC-EFTA Sözleşmesi’ne katılımına hazırlık olarak tanımlanan ulusal bir mevzuat kabul edilmiştir.
Topluluk ile Türkiye arasında Şubat 2003’de uyuşturucu yapımında kullanılan baz maddelerin kontrolü üzerine bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmanın gerek Türkiye, gerekse AT tarafından onaylanmasına yönelik hukuki süreç ilerlemektedir ve sürecin bu yıl sonuna kadar tamamlanması beklenmektedir.
Mart 2003’te Türk hükümeti Norveç, İsviçre ve İzlanda ile gümrük konularında karşılıklı idari yardımlaşmayı geliştirme kararı almıştır.
Son İlerleme Raporundan bu yana serbest bölgeler ve ekonomik etkisi olan gümrük işlemleri, uyumu sağlanmış gümrük işlemleri ile çelişen gümrük-dışı mevzuat ve tercihli tarifeleriyle Topluluğunkilerin uyumu konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir (Kıbrıs’la gümrük birliği çerçeve anlaşmasının imzasıyla ilgili olarak bkz. ayrıca bu raporun B.1.4 bölümü).
Türkiye idari kapasitesini güçlendirmeye devam etmiştir. Gümrüklerin modernizasyonu ve bilgisayara geçilmesinin ardından gümrük ve bölge müdürlükleri sayılarında konsolidasyona gidilmiştir. Gümrük noktalarında, diğerlerinin yanı sıra, motorlu araçların ve kültürel malların ticaretinin kontrolünü ve nükleer malzemelerin tespitine yönelik donanımın iyileştirilmesini amaçlayan GÜMSİS (Gümrük Kontrol Noktalarında Güvenlik Sistemi) projesi kısmen tamamlanmış bulunmaktadır. Türk gümrüklerinin modernizasyonunu amaçlayan projenin birinci aşamasında kurulan araç tarama sistemleri hizmete girmiştir. 7 radyoaktif ve nükleer madde detektörleri kurulmuş ve bu tür maddelerin ele geçirilmesine yardımcı olmadaki başarıları şimdiden görülmüştür.
Büyük miktarlarda ton balığı ihracatının yapıldığı iki gümrük bölge müdürlüğünde, kontrollerde iyileşme sağlamak amacıyla menşe birimleri kurulmuş ve bitmiş ürünlerin, kullanılan malzemeye göre menşelerinin belirlenmesine yardımcı olmak üzere yeni bir doküman (menşe takip formu) geliştirilmiştir.
Türkiye’nin gümrük modernizasyon projesi kapsamında, bilgisayarlı ithalat, ihracat ve milli transit giriş işlem sisteminin (BİLGE) hizmete girmesinden sonra Elektronik Veri Değişimi (EDI) aracılığıyla işleme tabi tutulmuş gümrük beyannamelerinin yüzdesinde artış olmuştur. Ancak bu sistem henüz AT sistemleriyle, örneğin entegre tarife ya da yeni bilgisayarlı transit sistemle uyumlu değildir.
Hong Kong ve Çin, Sırbistan ve Karadağ, Letonya, Fas ve Kazakistan’la gümrük işbirliği anlaşmaları imzalanmıştır.
Genel Değerlendirme
Gümrük Birliği’nin kurulmasına ilişkin Karar, Türkiye’nin ticari ve gümrük politikalarını Toplulukla uyumlaştırmasını gerektirmektedir. Türkiye Ortak Gümrük Tarifeleri’nin uyumunu hemen hemen tamamlamış durumdadır, ancak Topluluğun tercihli tarife düzenlemeleriyle uyumu henüz sağlanamamıştır. Türkiye’nin gümrük mevzuatı, 1999’daki haliyle Topluluk Gümrük Yasası ve daha sonraki hükümleriyle, örneğin dışarıda işlemeye ilişkin olanlarla hemen hemen tam olarak uyumlaştırılmıştır.
Serbest bölgeler ve ekonomik etkiye sahip gümrük işlemlerine ilişkin sorunların çözümünde bir ilerleme kaydedilmemiştir. Bu alanlarda gümrük mevzuatı dışındaki hükümlerle uyum hâlâ sağlanamadığından gümrüğe ilişkin hükümlerin uygulanmasında zorluklar yaşanmaktadır. Ayrıca taklit/korsan mallar ve kültürel malların gümrük kontrolüne ilişkin mevzuat ve WCO/ECE Sözleşmeleri’yle uyum konularında somut ilerlemeler kaydedilmesi gerekmektedir. Bu alanlarda Türkiye daha fazla çaba sarf etmelidir.
Gümrük idaresinin idari ve operasyonel kapasitesi sürekli olarak geliştirilmektedir. Bilsiyarlı sisteme geçiş konusundaki başarılı çalışmalar ve bu alandaki yeni projeler gümrük işlemlerinin etkinliğini ve verimliliğine katkıda bulunmaktadır. Bu çabalara rağmen tarım ve balıkçılık ürünlerinin menşe kontrollerinde hâlâ yetersizlikler bulunmaktadır. Bu yetersizlikler tarım ürünlerinin pan-Avrupa menşe kümülasyon sistemine dahil olması önünde bir engeldir. Menşe kontrollerini geliştirme yönünde daha fazla çaba harcanmalıdır.
Taklit ve kültürel mallar alanında Kültür Bakanlığı’nın yetki alanının dışına kalan mevzuatın uygulanması yetersiz olmaya devam etmektedir. Bu alandaki mevzuatın etkin bir şekilde uygulanması için idari yeniden yapılanma ve polis, gümrük memurları ve mahkemeler arasında daha fazla işbirliği gerekmektedir.
Türkiye idari yapıları geliştirme ve gümrük hizmetlerini modernleştirme çalışmalarını sürdürmeli ve sınır yönetimi ve gümrükleme sonrası kontrolleri geliştirme çalışmalarına hız vermelidir. Diğer yasa uygulayıcı mercilerle koordinasyonu ve Üye Ülkelerin yetkilileriyle işbirliğini artırarak, gümrük idaresi içindeki yolsuzluğa, gümrük sahteciliğine ve ekonomik suçlara karşı mücadele için daha fazla çaba harcanması gerekmektedir.
Sonuç
Son İlerleme Raporundan bu yana Türk gümrük mevzuatının müktesebatla uyumlaştırılması konusunda çok sınırlı bir ilerleme kaydedilmiştir. Türkiye idari kapasiteyi güçlendirme, bu kapsamda bilgisayarlı sisteme geçiş çalışmalarını sürdürmüştür.
Türkiye, mevzuatının 1999 ve daha sonraki müktesebatla neredeyse tam uyumunu sağlamış olmakla birlikte bazı önemli konularda sorunlar bulunmaktadır. Bunlar, taklit ve korsan mallarla kültürel malların kontrolünde gümrükle bağlantılı mevzuatın uyumlaştırılması, gümrük hükümlerinin serbest bölgelere uygulanmasına ilişkin gümrük-dışı mevzuatın uyumlaştırılması ve ekonomik etkiye sahip gümrük işlemleri alanlarındadır. Türkiye, uyumlaştırılmış mevzuatın tatminkâr bir şekilde uygulanması ve yürütülmesini sağlamak için kurumlar arası işbirliğini, gümrükleme sonrası denetimleri ve sınır kontrolünü güçlendirme çalışmalarını sürdürmelidir. Bilgisayarlı sistemlerin geliştirilmesine ve Topluluk sistemleriyle ara bağlantıya geçiş hazırlıklarına devam etmelidir.
Başlık 26: Dış İlişkiler Son İlerleme Raporundan Bu Yana Kaydedilen Gelişme
Türkiye, ticaret politikasını AT’nin ortak ticaret politikasıyla büyük ölçüde uyumlaştırmıştır. Bu, AT-Türkiye gümrük birliği yükümlülüklerinin bir sonucudur. Gümrük Birliği, Türkiye’nin 1995’ten başlayarak beş yıl içinde, serbest ticaret anlaşmaları ve otonom rejimleri içerecek şekilde AT tercihli ticaret rejimine aşamalı olarak uyum sağlamasını öngörmektedir. Ancak ticari politikasının bu alanında Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmemiş, özellikle ithalat rejiminin AT’nin Genelleştirilmiş Tercih Sistemi’ne uyumunu sağlamamıştır. Son İlerleme Raporundan bu yana bu konuda bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) bünyesindeki tutum ve politikalarının AB ile koordinasyonunu yeterli ölçüde sağlamamıştır. Ancak Türkiye’nin coğrafi endikasyonlar konusundaki yakın koordinasyonu tatminkâr düzeyde olmuştur.
Türkiye ayrıca, esas olarak GATS taahhütlerinin ve MFN muafiyetlerinin, katılım sonucu kesinleşecek AB yükümlülükleriyle uyumunu sağlamak için GATS görüşmelerinde Komisyon’la koordinasyon ve işbirliğini geliştirmelidir.
Üçüncü ülkelerle ikili anlaşmalar alanında, Türkiye’nin Bosna-Hersek ve Hırvatistan’la imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları 1 Temmuz 2003 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Türkiye; Fas, Mısır, Filistin Yönetimi, Faroe Adaları, Lübnan ve Arnavutluk’la serbest ticari anlaşmalara yönelik görüşmelerini sürdürmektedir. Güney Afrika ile serbest ticaret anlaşması olanaklarını arama amaçlı görüşmeler yapılmıştır. Türkiye Ürdün, Cezayir, Suriye, Tunus, Meksika ve Şili ile resmi görüşmeler başlatmak için çaba harcamayı sürdürmektedir. Ancak Türkiye ile Kıbrıs arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalamaya yönelik hiçbir gelişme bildirilmemiştir (Kıbrıs’ın kuzey bölümü ile gümrük birliği çerçeve anlaşmasının imzalanmasına ilişkin bkz. ayrıca bölüm B.1.4).
Şirketlere orta ve uzun vadeli ihracat kredisi verilmesi ve çifte kullanımlı mallar konusunda bir ilerleme sağlanmamıştır.
Kalkınma yardımı ve insani yardım konusunda yeni rakamlar elde edilmemiştir. Ancak Türkiye bir miktar insani yardımda bulunmuştur.
Genel Değerlendirme
Esas olarak, gümrük birliğinin kuruluşuyla ilgili Ortaklık Konseyi Kararı’nda belirtilen yükümlülükler sonucunda Türkiye’nin dış ticaret politikası AB ile uyumludur. Ancak tercihli tarife rejimlerinin Topluluğunkilerle uyumunda hâlâ eksiklikler bulunmaktadır.
Türkiye Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’nin (GTS) uyumlaştırılması konusunda bir ilerleme sağlamamıştır. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’ndan doğan yükümlülüklere rağmen Türkiye’nin ithalat rejimi AT’nin GTS rejimiyle hâlâ uyumlaştırılmamıştır. Bu konuya ilişkin Türk yönetmeliği müktesebatla uyumlu değildir ve köklü bir revizyona ihtiyaç göstermektedir. GTS rejimine dahil malların kapsamında küçük bir iyileşme sağlanmış olmakla birlikte, ürün kapsamı ve teşvik mekanizmalarında büyük farklılıklar bulunmaktadır.
Serbest ticaret anlaşması imzalama amaçlı olarak bazı üçüncü ülkelerle sürdürdüğü görüşmelerde Türkiye’nin sağladığı ilerleme yavaştır. Bazı durumlarda Türkiye’nin çabalarına rağmen bu görüşmeler hâlâ başlamamıştır.
Türkiye, DTÖ ile ilgili konularda işbirliğini artırmalı ve geliştirmelidir.
Türkiye şimdiye kadar EFTA ülkeleri, İsrail, Macaristan, Romanya, Litvanya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Letonya, Bulgaristan, Polonya, Makedonya Cumhuriyeti, Bosna-Hersek ve Hırvatistan’la serbest ticaret anlaşmaları yapmıştır. Ancak AB’ye katılacak 8 ülkeyle anlaşmalar Mayıs 2004’te yürürlükten kalkacaktır. AT ve Türkiye arasında ticaret politikasına ve bu politikanın düzgün işleyişine ilişkin bir danışma mekanizması kurulmuştur. Türkiye, şirketlere ihracat kredileri ile ilgili mevzuatını henüz AT müktesebatı ile uyumlaştırmamıştır.
Çifte kullanımlı mallar alanında, çifte kullanımlı malların ihracatının kontrolünü amaçlayan AB’nin taraf olduğu, ihracat denetimine yönelik uluslararası düzenleme ve rejimlere Türkiye de taraftır. Ancak bu alandaki mevzuatı uygulama yetkisi ayrı yasalara tabi olan farklı kurumlar arasında dağılmış durumdadır. Türkiye çifte kullanımlı malların denetimine ilişkin sistemini müktesebatla uyumlaştırmalıdır. Bu, özellikle, denetim listelerinin, Türkiye’nin de üyesi olduğu ihracat denetim rejimince alınan kararlara uygun olarak güncellenmesini içermektedir.
Türkiye’nin gümrük hizmetlerine ilişkin idari kapasitesi konusu Gümrük Birliği bölümünde ele alınmıştır (bkz. ayrıca Başlık 25 – Gümrük Birliği).
Sonuç
Türkiye’nin AB ile gümrük birliği çerçevesindeki yükümlülüklerini yalnızca kısmen yerine getirmeye devam etmesi nedeniyle ticaret politikası alanında gelişme çok sınırlı olmuştur.
Genelde Türkiye iyi bir uyum düzeyine ulaşmıştır. Ancak, özellikle GTS alanında, uzun süredir yürürlükte olan yükümlülükleri hâlâ yerine getirilmemiştir. Üçüncü ülkelerle ikili anlaşmalar konusunda Türkiye serbest ticaret anlaşmaları imzalama yönündeki çabalarını sürdürmelidir.
Başlık 27 – Ortak Dış ve Güvenlik Politikası
Türkiye dış ve güvenlik politikasını Avrupa Birliği’nin dış ve güvenlik politikasıyla uyumlu konumda tutmayı sürdürmüştür.
Türkiye’yle ilgili olarak katılım stratejisinin bir parçası olan düzenli güçlendirilmiş politik diyalog, İlerleme Raporu döneminde sürdürülmüştür. Türkiye, Siyasi Direktörler seviyesinde gerçekleştirilen toplantılar dahil olmak üzere, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) çerçevesinde yapıcı bir rol oynamıştır.
AB yaptırımları ve kısıtlayıcı önlemleri, açıklamaları, bildirimleri ve diplomatik adımları konusunda Türkiye kendi politikasını AB’nin kararları, ilke kararları ve bildirimleriyle uyumlaştırmış ve Birliğin ortak tutum ve eylemleriyle bağdaştırmıştır. Türkiye özellikle Iran hükümetini nükleer silahlanmaya karşı ve silahsızlanmaya ilişkin uluslararası rejimlere derhal ve koşulsuz olarak katılmaya ve bunları uygulamaya çağıran AB deklarasyonuyla uyumlu tutum almıştır.
Türkiye’nin Aralık 2002’de, AB-NATO ilişkileri üzerine varılan geniş kapsamlı anlaşmayı kabul etmesi, askeri kriz yönetiminde işbirliğini olanaklı kılmış, böylece Berlin Plus gündeminin uygulanması önündeki engeller kalkmıştır.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ikili ilişkiler, yumuşamanın süreceğine ilişkin her iki ülke hükümetinin en üst düzeyde açık taahhütleriyle olumlu yönde gelişmeye devam etmiştir. Ege denizine ilişkin çözüm arayışına yönelik görüşmeler çerçevesinde iki ülkenin Dışişleri Bakanlıkları arasında Siyasi Direktörler düzeyinde 12 toplantı gerçekleşmiştir. İki ülkenin Dışişleri Bakanları arasında bir dizi ek güven artırıcı önlemler üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Bu önlemler, askeri akademiler ve askeri hastaneler arasında değişime ilişkindir. İki ülke ayrıca daha önce Ağustos 2003’te planlanan deniz manevralarını iptal etmeye karar vermişlerdir.
Türkiye-Yunanistan Gaz Boru hattı Projesine ilişkin Şubat 2003’te Selanik’te imzalanan bir anlaşma da dahil olmak üzere, iki ülke arasındaki işbirliğini derinleştirmeyi amaçlayan ikili anlaşmalar konusunda ilerleme kaydedilmiştir. Eylül 2003’de de Ege üzerinde sivil hava trafiğine ilişkin bir anlaşma imzalanmıştır.
Türkiye Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’da istikrar ve güvenliğe yönelik çok olumlu bir rol oynamaya devam etmiştir. Türkiye Haziran 2003’de AB-Balkanlar Zirvesi’ne katılmıştır. Türkiye, Bosna’da SFOR ve AB Polis Misyonu’na, Kosova’da KFOR ve UNMIK’e ve Makedonya Cumhuriyeti’nde AB liderliğindeki operasyona katılmıştır. Türk silahlı kuvvetleri Haziran 2003’te iki yıllığına Güney Doğu Avrupa Barış Gücü’nün komutanlığını devralmıştır. Türkiye ayrıca iki yıllığına Güney Doğu Savunma Bakanları Koordinasyon Komitesi (GDSB-KK) başkanlığını da üstlenmiştir.
Türkiye Güney Doğu Avrupa İstikrar Paktı’nda yer almaya devam etmiş ve I ve II numaralı Çalışma Masaları’na başkanlık etmiştir. Türkiye, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve BLACKSEAFOR da dahil olmak üzere Karadeniz çevresinde işbirliğini geliştirmektedir. Türkiye Ortadoğu barış sürecinin yol haritasını desteklemektedir ve İsrail ile Filistinliler arasında bir barış konferansına ev sahipliği yapmayı önermiştir.
Suriye ve Iran ile ikili ilişkiler olumlu bir şekilde gelişmiş ve bakanlık düzeyinde bir dizi ziyaret gerçekleşmiştir.
Türkiye’nin Ermenistan’la sınırı hâlâ kapalıdır. Ancak, son olarak Eylül 2003’te New York’ta gerçekleştirilen bir toplantının ardından, Türkiye’nin bu konuyu Nagorno Karabağ sorunu ile bağlantılandırmayı gözden geçirme ihtimalinin yanı sıra, sınırın diplomatlara ve yabancı turistlere tekrar açılması gündeme gelmiştir. özellikle Türkiye Ermenistan İş Geliştirme Konseyi’nin (TEİGK) öncülüğünde sivil toplum kuruluşlarının Türkiye ile Ermenistan arasında daha yakın işbirliğini geliştirmeye yönelik girişimleri devam etmiştir. Türk Havayollarının haftada iki kez İstanbul’dan Erivan’a uçak seferleri düzenlemesi konusunda anlaşmaya varılmıştır.
Rapor döneminde Türkiye terörizme karşı mücadele konusunda sürdürülen uluslararası kampanyada önemli bir rol oynamıştır. Türkiye, Terörizmin Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nde değişiklik yapan Protokol’ü imzalamış, Uluslararası Ceza Mahkemesi Tüzüğü’nü imzalamamıştır.
Türkiye Irak krizine barışçı çözüm bulma konusunda çok taraflı düzeyde sürekli diplomatik çaba harcamıştır. Irak’ın bütün komşularını bir araya getiren bir toplantı Ocak 2003’te İstanbul’da toplanmış ve bu toplantıda ortak bir bildiri benimsenmiştir.
Türkiye, Aralık 2002’ye kadar Afganistan’da Uluslararası İstikrar Gücü’nün (AUİG) komutasını üstlenmiştir ve Afganistan’ın yeniden inşası için yürütülen Bonn sürecinde yer almaktadır.
İslam Konferansı Örgütü’nün Tahran’daki zirvesinde söz alan Türk Dışişleri Bakanı, diğer Müslüman ülkelerden meslektaşlarına, politik sistemlerine daha fazla demokrasi ve saydamlık getirmeleri yönünde çağrıda bulunmuştur.
Genel Değerlendirme
Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak, AB üyesi olmayan Avrupalı müttefiklerin AB liderliğinde yürütülen operasyonlara NATO olanaklarını kullanarak katılmalarına onay vermesi, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın başarılı bir şekilde uygulamaya konulmasına katkıda bulunmuştur.
Bölgesel politik diyalog konusunda, Türkiye, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi örneğinde olduğu gibi bölgesel işbirliği forumlarına aktif olarak katılmaya devam etmiştir. Türkiye bölgesinde (Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu) istikrar ve güvenliğin geliştirilmesinde önemli bir aktördür ve bu çerçevede bir dizi girişimde bulunmuştur.
Türkiye komşu ülkelerle ikili ilişkilerini geliştirme yönünde çaba göstermiştir. Yunanistan’la ilişkiler, dışişleri bakanları seviyesindeki bir dizi temasla birlikte gelişmeye devam etmiştir. Ermenistan’la üst düzey siyasi temaslar gerçekleşmiştir. Iran ve Suriye ile ikili ilişkiler gelişmeye devam etmiştir.
Türkiye, Irak krizine barışçı bir çözüm bulmaya yönelik diplomatik temaslarla önemli bir rol oynamıştır. Kuzey Irak’a tek taraflı müdahaleden kaçınarak uluslararası topluluğun çağrısına olumlu cevap vermiştir. Irak’ın istikrara kavuşması ve yeniden yapılanmasında Türkiye önemli bir rol oynayabilir.
ODGP ile ilgili hükümlerin uygulanmasındaki idari kapasite konusunda, Türkiye personel açısından donanımlı ve düzgün işleyen bir Dışişleri Bakanlığı’na sahiptir. Dışişleri Bakanlığı, AB’nin ODGP içerisindeki ortak partnerleri ile temas kurduğu Ortak Temas Noktaları Ağı bilgi sistemine dahildir.
Sonuç
Genel olarak Türkiye’nin dış politikası Avrupa Birliği’nin dış politikasıyla uyumlu konumunu sürdürmüştür. Türkiye, kendi dış politikasının AB’nin gelişen dış ve güvenlik politikası ile uyumlu kalmasını sağlamak ve gerekli idari yapıyı geliştirmeyi tamamlamak için daha fazla çaba göstermelidir. Türkiye’nin özellikle kendi ulusal politikalarının ve uygulamalarının AB’nin ortak tutumları ile uyumlu olmasını sağlaması, bu tutumları uluslararası ortamlarda savunması ve tüm yaptırımların ve kısıtlayıcı tedbirlerin tamamen uygulanmasını temin etmesi gerekmektedir. Türkiye ayrıca kendi bölgesinde, yani Balkanlar, Kafkaslar, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da istikrar ve güvenliği geliştirmeye devam etmelidir. Bu bağlamda komşularıyla ilişkilerini sürekli olarak geliştirmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye ayrıca Irak’ın istikrara kavuşmasında önemli bir rol oynayabilir.
Başlık 28: Mali Kontrol Son İlerleme Raporundan Bu Yana Kaydedilen Gelişme
Kamu İç Mali Kontrolü (KİMK) ile ilgili olarak, bütçe yönetimi ve kontrolüne ilişkin yeni bir kanun (Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu) TBMM’ye sevk edilmiş, ancak henüz kabul edilmemiştir.
Bu kanun dış denetimi, geri kalan bütçe dışı fonları da kapsayacak şekilde genişletmektedir. Yüksek Denetim Organları hakkındaki Lima Bildirisi’nde belirtilen ilkelerle uyumlu olarak Sayıştay’ın yeniden yapılandırılması için çaba gösterilmektedir.
Türkiye, katılım öncesi fonların yönetimine yönelik idari yapıları kurarak yapısal harcamaların denetimi alanında ilerleme kaydetmiştir.
AT mali çıkarlarını korumayla ilgili başka gelişme olmamıştır.
Genel Değerlendirme
Türkiye’nin geleneksel kamu yönetimi ve kontrol yapıları ile AB’nin uyguladığı kriterler arasında önemli ölçüde farklılıklar varlığını korumaktadır. Bu farklılık, özellikle yöneticilerin hesap verebilirliğinin ve modern iç denetimin olmamasında ve Maliye Bakanlığı ile Sayıştay’ın çoğu zaman örtüşen ve çatışan işlevlerinde daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Maliye Bakanlığı ile Sayıştay, kapsamlı ex ante denetim yapmaktadır.
2002 yılı İlerleme Raporundan bu yana kamu iç mali kontrol sisteminde yapısal veya hukuki bir değişiklik olmamıştır. Ancak Komisyon ile Maliye Bakanlığı arasında yakın bir işbirliği bulunmaktadır. Konu hakkında bir politika belgesi onaylanmış ve Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanun tasarısı TBMM’ye sevk edilmiştir. Türkiye bu kanunun, 2002-2004 dönemi ekonomik programı kapsayan IMF ile stand-by anlaşmasının bir parçası olarak meclisten geçmesi konusunda kararlıdır. Kanun tasarısı önceki İlerleme Raporlarında ifade edilen bir dizi endişeyi göz önüne alarak mevcut sisteme değişiklikler getirmektedir. Ancak söz konusu değişikliklerin yakın bir zamanda uygulanması mümkün görülmemektedir. Teftiş birimlerinin sayısındaki hızlı artışın devam etmesine ve Maliye Bakanlığı’nın son derece merkezi ex ante denetimlerine rağmen, sayısı nispeten yüksek olan mevcut bozuklukların kısa sürede etkili ve sistemli bir şekilde ele alınması mümkün görülmemektedir.
Türk Hükümetinin, mali kontrol sistemindeki reformu yürütürken, AT standartlarına uyum sağlamak amacıyla bir dizi önemli asgari şartı göz önüne alması gerekmektedir. Kamu harcamaları yapan birimlerin, tüm gelir, gider, aktif ve pasifleri tek bir ulusal bütçede birleştirilmelidir. Bütçe dışı fonlar ve borç yönetimine ilişkin reform sonucunda mali kontrol alanında ilerleme sağlanmıştır. Sayıştay’ın sorumlulukları (dış denetim faaliyetlerine odaklanarak) özerk kurumlar da dahil olmak üzere, tüm genel kamu harcamalarını içine alacak şekilde genişletilmeye devam edilmelidir. Bütçenin tamamının yönetimi ve denetimine ilişkin (kamu iç mali kontrol ve dış denetim) tek bir yaklaşımın olması gereklidir. Bu tedbirlerin yanı sıra tüm kamu harcamalarında yöneticilerin hesap verebilirliği de sağlanmalıdır.
Bunlara ek olarak, tüm bütçe birimlerinde (ilgili bakanlıklar ve kamu kurumları), kendi kurumlarının denetimini yapmakla ve kurumlarının mali yönetimi ve kontrol sistemlerini değerlendirmekle sorumlu, işlevsel açıdan bağımsız iç denetim birimleri kurulmalıdır. Kurumların iç denetim usulleri, uluslararası standartlarla uyumlu olarak, sistem tabanlı ve performans denetimli işlevlere odaklı olmalıdır. Bütçe birimleri, Maliye Bakanlığı ve Sayıştay’ın denetim görevleri arasında açık bir ayırımın yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Mevcut durumda Sayıştay, bütün bütçe ödeme taleplerinin ex ante kontrollerini yaptığı için, bütçe harcamalarının dış denetimine ilişkin görevlerini hâlâ yerine getirememektedir. Sayıştay yaptığı denetimlere INTOSAJ standartlarını getirmelidir. Kamu iç mali kontrolü ve dış denetim sistemine yönelik reformların gerçekleştirilebilmesi için bunlara uygun yasal değişikliklere ihtiyaç vardır. Bunlar, faaliyet ve işlevlerinde bağımsızlığının sağlanması zorunlu olan Sayıştay’ın kuruluş kanununda değişiklikleri de kapsamalıdır. Sayıştay’ın denetim faaliyetlerinin değeri, raporlama ve bu rapor sonuçlarının ilgili Bakanlıklar ve TBMM ile birlikte takibi usullerinin geliştirilmesi ve bu raporların yayımlanması yoluyla da artırılabilir. Bu tavsiyeler 2002 yılı İlerleme Raporu’nda da yer almış olmasına rağmen, bugüne kadar bu konularda herhangi bir somut ilerleme kaydedilmemiştir.
Yapısal harcamaların kontrolü konusunda, katılım öncesi yardım alanındaki düzensizliklerin giderilmesi için idari kapasitenin artırılmasına yönelik önlemler, Ulusal Fon ve Merkezi Finans ve İhale Birimi’nin (MFİB) dokümanlarının yanı sıra Ulusal Fon ile MFİB arasında ve MFİB ile uygulayıcı organlar arasında bu yıl imzalanan anlaşmalara dahil edilmiştir. Eylül 2003’te Komisyon, AT’nin Türkiye’ye yönelik mali yardım programının yönetim yetkisini kısmen merkeziyetçi olmayan esaslar dahilinde MFİB’ye verilmesi konusunda bir karar almıştır.
Ancak, Türkiye, gelecekte yapısal harcamaları etkili bir şekilde yönetebilmek üzere, özellikle kamu iç denetimi kural ve usullerini açıkça belirlemek ve bu alandaki idari kapasiteyi önemli ölçüde güçlendirmek yoluyla, mevcut mali kontrol sistemini yeniden yapılandırmalıdır.
Avrupa Topluluğu’nun mali çıkarlarını yeterli şekilde korunabilmesi için Türkiye’nin, sahtecilik ve katılım öncesi yardımı etkileyen diğer usulsüzlüklerden kuşkulanıldığı durumlarda, söz konusu usulsüzlükleri Komisyon’a etkin bir şekilde iletmek de dahil olmak üzere, konu hakkında işlem yapacak idari kapasiteyi güçlendirmesi gerekmektedir.
Sonuç
Kamu Maliye Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun kabulünün gecikmesi nedeniyle son İlerleme Raporundan bu yana bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Türk idari sistemi içinde mali kontrol mekanizmaları gerek hukuki temelleri, gerekse uygulama açısından geliştirilmelidir. Türkiye Kamu Maliye Yönetimi ve Kontrol Kanun tasarısının kabulü, Sayıştay’ın kuruluş kanunun değiştirilmesi ve sonrasında bunların etkin bir şekilde uygulanması için çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Ayrıca AB’nin mali çıkarlarını korumaya yönelik hukuki çerçeveyi ve idari kapasitesini güçlendirmelidir.
Başlık 29: Mali ve Bütçesel Hükümler
Son İlerleme Raporundan Bu Yana Kaydedilen Gelişme
Ulusal bütçe hazırlanması ve uygulanması konusunda yeni ilerlemeler kaydedilmiştir. Yeni uygulama mevzuatı, verilen net borçların ödenek olarak bütçeye dahil edilmesini, muhasebe ve kod yapısına ilişkin reformların bütün konsolide bütçe organlarını ve pilot uygulama olarak genel kamu yönetimi birimlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi anlamına gelmektedir.
Öz kaynaklar açısından gelişme kaydedilmemiştir.
Genel Değerlendirme
Türk bütçe uygulamaları, genel olarak AB’de uygulanan standartlarla birçok açıdan uyumlu değildir. Hâlâ çok sayıda bütçe standartlarına uymayan, bütçeleri TBMM’ye sunulmayan ve bütçe dışı faaliyetlerle bulunan döner sermayeli fon ve özel bütçeli kuruluş bulunmaktadır. Ancak bu fonların sayısı azaltılmıştır.
Mali yönetim sorumlulukları, hâlâ farklı bakanlıklara bağlı farklı idari birimler arasında dağıtılmış durumdadır. Bunun sonucunda genel olarak kamu sektörü bütçesinin sahibinin kim olduğu açık değildir. Bütçenin hazırlanması aşamasındaki bütçe gereksinmelerinin değerlendirilmesinde de iyileştirmelere ihtiyaç bulunmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, bütçenin kapsamı geliştirilmeli, bütçe şeffaflığının, muhasebe standartlarının ve politika oluşturma ile bütçeleme süreci arasındaki bağlantının geliştirilmesi, devam eden reformun öncelikli alanlarını oluşturmalıdır.
Bununla beraber, söz konusu durumda gelişme sağlanmıştır. Bütçenin güçlendirilmesi süreci tamamlanmak üzeredir ve devam etmekte olan kapsamlı kamu sektörü reform programı etkin bir şekilde yürütülmelidir. Sermaye harcamaları bütçesinin hazırlanması ve onaylanması usulleri devirli harcamalara ilişkin usullerle tam anlamıyla bütünleştirilmelidir. Yerel yönetim harcamaları muhasebe açısından kamu sektörü harcamaları tanımı içine dahil edilmelidir.
Mali raporlama, zamanında, kapsamlı ve güvenilir olmalı ve bütçeden sapmaları teşhis etmelidir. 2003 yılında Maliye Bakanlığı muhasebe veritabanını merkezileştiren ve bütün konsolide bütçe kuruluşlarını kapsayan yeni muhasebe sistemi otomasyonunu tamamlamıştır. Bu sistemle Bakanlık taahhütlerini düzenli ve zamanında yerine getirebilecek, ödenekleri aşan taahhütlere ilişkin araştırmalar yapabilecek ve yeni bütçe kod yapısının açılmasıyla birlikte analitik raporlar üretebilecektir.
Hükümet 2003 yılında vergiye yönelik idari operasyonlarını güçlendirmiştir. 2003 bütçesi, ek vergi denetçilerinin istihdamına yönelik kaynakları içermektedir ve Ocak’ta yeni denetim koordinasyon birimi, denetim kaynaklarını riski yüksek alanlara yönlendiren bir denetim koordinasyon planını tamamlamıştır. Türkiye bu süreci devam ettirmek ve OECD deneyiminden yararlanarak 2002-2004 ekonomik programını içeren IMF ile stand-by anlaşması kapsamında vergi yönetiminde köklü bir reform gerçekleştirmeye kararlıdır. Gelirler Genel Müdürlüğü’nün yeniden yapılandırma çalışması devam etmektedir.
Öz kaynaklar sistemini etkileyen temel politika alanları konusunda, öz kaynaklar sistemini uygulamak için gerekli kurumlar halihazırda mevcuttur ve gümrük vergilerinin toplanması, GSMH ve KDV kaynaklı hesaplamalar için istatistik sisteminin ve KDV toplama sisteminin yönetimi gibi ilgili faaliyetleri yerine getirmektedir. KDV ve GSMH kaynaklarının gereği gibi hesaplanması için ilave uyumlaştırma gereklidir. Bu bağlamda Türkiye, AB standartlarıyla uyumlu yeni bir istatistik yasasını kabul etmeli, ESA95 sisteminin gereğince uygulanması için ulusal muhasebe metodolojisini revize etmeli ve makroekonomik istatistiklerini, özellikle GSMH hesaplamaları, uyumlaştırılmış tüketici fiyat endeksleri, kısa vadeli göstergeler, ödemeler dengesi ve toplumsal istatistikler konularında, müktesebatla daha uyumlu hale getirmelidir.
Geleneksel öz kaynaklar konusunda Türk gümrük mevzuatı 1999 müktesebatı ile büyük ölçüde uyumludur ancak mevzuatın uyumlaştırılması ve uygulanması için daha fazla çaba gerekmektedir. Gelecekteki AT öz kaynaklarının kontrolü açısından Türkiye KDV ve gümrük vergisi sahteciliğine karşı mücadeleye yönelik araçlarını güçlendirmelidir.
AT bütçesine ödenecek fonların usulünce tahsilatı, takibi, ödenmesi ve kontrolünde merkezi koordinasyona duyulan ihtiyaca ek olarak, bu raporun diğer bölümlerinde belirtilen tarım, gümrükler, vergilendirme, istatistik ve mali kontrol gibi ilgili politika alanlarında idari kapasitenin güçlendirilmesine devam edilmelidir.
Sonuç
Son İlerleme Raporundan bu yana, uygulamaya yönelik yeni mevzuatın benimsenmesiyle bazı gelişmeler kaydedilmiş ve kamu sektörü reform programı bütçe uygulamalarını iyileştirmiştir.
Türkiye Kamu Maliye Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nu hızla kabul etmeli ve başta yeni bütçe kod yapısının uygulanması olmak üzere bütçe şeffaflığı ve muhasebe standartlarını iyileştirmeye devam etmek için daha fazla çaba harcamaya odaklanmalıdır. Türkiye ayrıca AB standartlarıyla uyumlu yeni bir istatistik yasası kabul etmeli ve çabalarını vergi yönetiminin reorganizasyonu üzerinde yoğunlaştırmalıdır. Ayrıca Gelirler Genel Müdürlüğü’nün reorganizasyonunu tamamlamak ve bu yapıyı yerel düzeyde yaygınlaştırmaya başlamak için çaba harcanmalıdır.
3.2. GENEL DEĞERLENDİRME
Türkiye uyum sürecinde çoğu alanda ilerleme kaydetmiştir; ancak birçok konuda henüz sürecin başlarındadır. Türkiye’nin uyumu en çok AT-Türkiye Gümrük Birliği’ne ilişkin alanlarda sağlanmış ancak burada da yükümlülüklerini tam olarak yerine getirememiştir. Uyum, ayrıca, müktesebatla benzerlik gösteren diğer uluslararası yükümlülüklerin söz konusu olduğu alanlarda da daha ileri bir noktadadır. Bütün alanlarda mevzuatla ilgili daha fazla çalışma yürütülmeli ve Türkiye, müktesebatın kabulüne ilişkin Ulusal Program’ın, Katılım Ortaklığı’nın önceliklerine uygun olarak bütün alanlarda daha tutarlı bir şekilde uygulanmasına odaklanmalıdır. Ayrıca yeni kabul edilen yasa ve yönetmelikler de müktesebattan uzaklaşmamalıdır.
Malların serbest dolaşımı konusunda Türkiye, özellikle sektörlere özel mevzuat alanında ilerleme kaydetmiştir; ancak ürün güvenilirliğini de içerecek şekilde, endüstriyel ve işlenmiş gıda ürünleri açısından ürün güvenirliği ve ürün şartnamelerine ilişkin Yeni ve Eski Yaklaşım kapsamındaki alanlara ilişkin mevzuatın uyumlaştırılması ve uygulanması konusunda daha fazla çaba harcamalıdır. Uygunluk değerlendirme ve piyasa gözetim mekanizmaları ve kuruluşlarının oluşturulması konusunda sınırlı bir gelişme kaydedilmiştir ve yasal metroloji sisteminin güçlendirilmesi gerekmektedir. Kamu ihale yasasında yapılan değişikliklerle Türkiye müktesebatla uyum düzeyini düşürmüştür. Kısa vadede Türkiye ticaretin önündeki teknik engelleri kaldıracak araçlar benimsemenin yollarını aramalıdır. Müktesebatın doğru uygulanması ve 31 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği Kararı’ndan kaynaklanan yükümlülüklerle uyumun sağlanması için yapılması gereken çok iş vardır.
Kişilerin serbest dolaşımı alanında rapor döneminde ağırlıklı olarak işçilerin serbest dolaşımı konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir; buna rağmen Türkiye’nin uyumu sınırlı seviyede kalmıştır. Hizmetlerin serbest dolaşımıyla ilgili olarak Türkiye bankacılık sektörü, yatırım hizmetleri ve hisse senedi piyasaları alanlarında bazı ilerlemeler kaydetmiştir. Profesyonel hizmetlere ilişkin olarak sınırlı bir ilerleme kaydedilmiştir. Sigortacılık sektöründe mevzuatın müktesebatla uyumlaştırılması ve idari kapasitenin güçlendirilmesi için önemli ölçüde çaba harcanması gerekmektedir. Verilerin korunması ile ilgili mevzuatın kabulü ile ilgili çabalar sürdürülmelidir ve bilgi toplumu hizmetlerine ilişkin müktesebatla uyumlu yeni hukuki düzenlemeler kabul edilmelidir. Sermayenin serbest dolaşımı alanında, özellikle sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesine ilişkin müktesebatla uyum süreci ilerlemekte, ancak daha fazla çaba harcanması gerekmektedir.
Geçen yıllarda atılan adımlara rağmen fikri ve sınai mülkiyet hakları da dahil olmak üzere şirketler hukuku alanında uyum sınırlı kalmıştır. Korsanlıkla ve fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlaliyle mücadele edebilmek için gerek mevzuata, gerekse uygulamaya ilişkin önlemler alınmalıdır. Rekabet konusunda devlet yardımını izlemeye yönelik hükümlerin güçlendirilmesi ve devlet yardımı izleme kurumunun oluşturulması gerekmektedir.
Tarıma ilişkin olarak, bitki ve hayvan sağlığı konularında özellikle hayvan hastalıklarının kontrolü, büyükbaş hayvanların tespiti ve kayda geçirilmesi ve patatesle ilgili zararlı organizmalar alanında bazı ilerlemeler sağlanmıştır. İdari kapasitenin artırılmasına ve kontrol ve teftiş sistemlerinin geliştirilmesine yönelik daha çok çaba harcanmalıdır ve bu alanlarda tam uyum sağlanması için gıda işleme kuruluşlarının geliştirilmesi gerekecektir. Kırsal kalkınma konusunda bir stratejinin benimsenmesi gerekmektedir. Balıkçılık alanında sınırlı bir gelişme kaydedilmiş, ancak özellikle teftiş ve kontrol alanlarına ilişkin bazı hazırlık çalışmaları tamamlanmıştır. Ne var ki ana mevzuatın müktesebatla uyumlaştırılması ve kurumsal reform henüz gerçekleşmemiştir.
Ulaştırma konusunda ilerleme çok sınırlıdır. Belirli sektörlerde, özellikle karayolu taşımacılığı ve deniz güvenliği alanlarında elde edilen uyum seviyesi, çeşitli uluslararası sözleşmelerin iç hukuka aktarımının bir sonucudur. Deniz güvenliği ile karayolu ve demiryolu taşımacılığı alanlarında önemli çabaların harcanması gerekmektedir. Vergilendirme konusunda, gerek mevzuat, gerekse idari kapasite açısından sınırlı ilerleme kaydedilebilmiştir. Mevzuata ilişkin olarak KDV konusunda uyum düzeyi yükseltilmeli, bu kapsamda muafiyetler ve düşürülmüş oran uygulamasının kapsamı konusuna gerekli dikkat gösterilmelidir. Dolaylı vergiler konusunda, alkol ve tütün üzerindeki vergilerde bir miktar yaklaşma sağlanmış olsa da, uygulanan vergiler AB dahilindeki en düşük oranların bile altındadır. Türkiye’nin ayrıca gümrük vergisi askıya alınmış malların hareketi rejimini uygulamaya koymalıdır.
Türkiye bütün istatistik alanlarında bazı ilerlemeler kaydetmiştir, ancak uyuma yönelik ana gereklilikleri yerine getirmek için daha fazla çaba harcanması gerekmektedir. Verilerin tarafsızlığı ve güvenilirliği, istatistiklerin şeffaflığı ve kişisel verilerin gizliliği konularındaki temel ilkelerin uygulanması açısından mevcut mevzuatın müktesebatla uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Sosyal politika ve istihdam açısından Türkiye bazı ilerlemeler kaydetmiştir. İdari kapasite güçlendirilmiş, İş Kanunu’nda ve istihdam politikasında kadın ile erkek arasındaki eşitliği geliştirmeye yönelik önlemler alınmıştır. Sosyal diyalog, sağlık ve güvenlik konularında daha fazla çaba harcanması gerekmektedir. Elektrik ve gaz piyasalarına ilişkin çerçeve yasalarının uygulanmasına yönelik çeşitli hükümlerin kabulü sonucunda enerji alanında önemli ilerleme kaydedilmiştir. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik uyum konusunda da ilerleme sağlanmıştır. Bütün enerji alanlarında uyumun tamamlanması için daha fazla çabanın harcanması gerekmektedir.
Sanayi politikasına ilişkin olarak Türkiye, kamu sektörü reformunun yanı sıra yeni bir doğrudan yabancı yatırım yasasını kabul ederek ilerleme sağlamıştır. Devlet mülkiyetindeki işletmelerin yeniden yapılandırmasına yönelik olarak daha fazla çaba harcanması gerekmektedir. Çelik endüstrisinin yeniden yapılandırılması büyük önceliğini korumaktadır. Türkiye KOBİ politikasında bazı ilerlemeler sağlamıştır. Şirket kuruluşu ve tescil için gerekli işlemlerin basitleştirilmesi olumlu bir gelişmedir. Türkiye teknoloji geliştirme merkezleri açısından oldukça iyi donanımlıdır. Türkiye’nin AB programlarına katılımı henüz yeni başlamış olmakla birlikte, Altıncı Çerçeve Programı’na tam katılımı bilim ve araştırma alanındaki kesin taahhüdünü göstermektedir. Türkiye bilim ve araştırma alanına yaptığı yatırımları artırmalıdır. Eğitim ve mesleki eğitim alanında bir miktar ilerleme sağlanmıştır. Türkiye üç Topluluk programına katılım hazırlıklarını tamamlama konusundaki çalışmalarını artırmalı ve gereken önlemleri uygulamaya koymalıdır.
Bazı ilerlemelere rağmen telekomünikasyon konusundaki müktesebata hukuki uyum hâlâ yetersizdir ve özellikle evrensel hizmet, numaralandırma, kiralık hatlar ve verilerin korunması alanında daha fazla çaba gösterilmesi gerekmektedir. Mevcut mevzuatın uygulanması ve yürütülmesi iyileştirilmelidir. Posta hizmetleri piyasasının serbestleştirilmesi için büyük çaba harcanmalıdır. Türkiye kültür ve görsel-işitsel politika konusunda, özellikle Türkçe dışındaki dillerde yayına izin vererek, mevzuat alanında ilerleme sağlamıştır. Ancak müktesebatla uyum konusunda daha fazla çaba harcanmalıdır ve Türkiye diğer dillerde yayına ilişkin uygulamaya yönelik adımlar atma doğrultusunda teşvik edilmektedir.
Bölgesel politika alanında son İlerleme Raporundan bu yana bazı ilerlemeler kaydedilmiştir, ancak bölgesel politikanın merkezi ve yerel düzeyde uygulanmasını sağlamak için önemli ölçüde çaba harcanması gerekmektedir. Buna uygun kurumların oluşturulması ve yeterli insan ve finans kaynaklarıyla donatılması gerekmektedir. Çevreye ilişkin olarak Türkiye bir dizi alanda sınırlı ilerleme sağlamıştır ve birçok alanda müktesebatla genel uyum düzeyi düşük kalmıştır. Çevre politikasına ilişkin bütün alanlarda gerek mevzuat, gerekse uygulama açısından daha fazla çaba harcanması gerekmektedir.
Tüketicilerin ve sağlığın korunması alanında, esas olarak bir çerçeve yasasının kabulü sonucunda ilerleme sağlanmıştır. Ancak etkili bir denetim rejimi kurulmalıdır ve tüketicilerin yüksek düzeyde korunması için yeterli kaynaklara ihtiyaç vardır. Adalet ve içişleri alanında uyuma yönelik ilk aşamadaki stratejilerin benimsenmesinde Türkiye önemli bir ilerleme sağlamıştır. Birçok alanda, örneğin yasadışı göç ve organize suçla mücadelede işbirliği geliştirilmiştir. Türkiye, halihazırda benimsenmiş durumda olan stratejileri uygulamaya geçirmeli ve hukuki ve kurumsal çerçevesini uyumlaştırma çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Türkiye, AB ile bir geri kabul anlaşmasına yönelik görüşmeleri başlatmalıdır.
Gümrük Birliği başlığı altında beklemekte olan şu konulara öncelik verilmelidir: gümrük kontrol mevzuatı; taklit ve korsan mallar; kültürel mallar ve gümrüklerle ilgili hükümlerin serbest bölgeler üzerindeki uygulamalarını ve ekonomik etkiye sahip gümrük usullerini etkileyecek gümrük-dışı mevzuat. İdari kapasite geliştirilmiştir, ancak Türkiye uyumlaştırılmış mevzuatının tatminkâr bir şekilde uygulanması ve yürütülmesini sağlamak için kurumlar arası işbirliğini, gümrükleme sonrası denetimleri ve sınır kontrollerini güçlendirmeye devam etmelidir.
Türkiye, özellikle Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi alanında uzun süredir bekleyen yükümlülüklerinin bulunduğu dış ilişkiler kapsamında çok sınırlı bir ilerleme kaydetmiştir. İkili anlaşmalar bağlamında Türkiye AB’nin bu türden anlaşmalarının bulunduğu partnerleriyle serbest ticaret anlaşmaları yapma çabalarını sürdürmelidir. Ortak dış ve güvenlik politikası alanında Türkiye büyük ölçüde AB ortak dış ve güvenlik politikasıyla uyumlu konumunu sürdürmüştür. Türkiye ulusal politikalarını ve uygulamalarını AB’nin ortak tutumlarıyla uyumlu olmasını ve bütün yaptırım ve kısıtlayıcı önlemlerin gereğince uygulanmasını sağlamalıdır.
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun kabulünün gecikmesi nedeniyle mali kontrol alanında az bir ilerleme sağlanmıştır. Türkiye bu kanunu kabul etmeli, bütçe şeffaflığının ve muhasebe standartlarının iyileştirilmesine ve yeni bütçe kod yapısını uygulamaya odaklanmalıdır.
Birçok alanda uygulama zayıftır. Müktesebatın etkili bir şekilde uygulanması ve yürütülmesini sağlamak için çeşitli alanlardaki idari kapasitenin güçlendirilmeye ihtiyacı vardır. İdari reform bazı durumlarda, örneğin devlet yardımı ve bölgesel kalkınma alanlarında, yeni kurumların oluşturulmasını gerektirmektedir. Yeni düzenleyici organların kurulduğu durumlarda, bu organların özerklikleri güvence altına alınmalı ve yeterli personel ve mali kaynakla donatılmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |