IRAK
Amerikanın Irak’a saldırısıyla başlayan insani dram 2004 yılında da devam etti. Amerikanın bu saldırıyı gerçekleştirme bahanesi olan kitlesel imha silahları bulundurma iddiası hala ispatlanamadı ve hatta bu sebebin geçersizliği artık Amerikan yönetimince de kabul edilmiş durumda. Irak’a askeri harekat başlamadan önce Geoege W. Bush’un, işgale dünya halkları gözünde meşruiyet kazandırmak için sarf ettiği insani değerler, haklar ve özgürlükler ile çerçevelenmiş kutsal amaç! cümleleri ise tüm yaşananlardan sonra artık çok uzağımızda.
Irak’ta yaşanan hak ihlallerinden en önemlisi her insanın en temel hakkı olan yaşama hakkının ihlal edilmesidir. Saldırının başladığı 18 Mart 2003 tarihinden bu yana on binlerce Iraklı sivilin öldüğü bildirilmektedir. Bölgedeki hastanelerden alınan bilgiye göre her gün sayıları 5- 15 arasında değişen sivil hayatını kaybetmektedir. Bunların büyük çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşmaktadır. Hatta Necef Hastanesinin kayıtlarına göre ölen sivil sayısı asker sayısının 5 katıdır. Bir kısım yaralılar ise hastane kapasitelerinin yetersizliği yüzünden tedavi görmeden geri çevrilmiş, kimisinin ise hastane kayıtları tutulmamıştır. Dolayısıyla verilen rakamlar, gerçek ölü ve yaralı rakamlarının altındadır. İşgale karşı direnişin artmasıyla birlikte, Amerikan askerlerinin artık sivil asker ayrımı yapmadıkları ve ellerine geçen her fırsatta sivilleri taciz ettikleri görülmektedir. Yaralıları infaz eden, çocukların üzerine kurşun sıkan ve kendilerine insani değerlerden tamamen bağımsız hareket edebilme selahiyeti verilen ABD askerleri geceleri adeta insan avına çıkmakta, ev aramaları yapmaktadır. Bu aramalar yüzünden insanlar sürekli korku içerisinde yaşamakta, evi aranan insanlar hakarete uğramakta, aşağılanmakta ve tüm insani değerleri ayaklar altına alınmaktadır. Ayrıca yapılan ev aramalarında ‘şüpheli’ görülen bir çok insan, elleri ve ayakları bağlanılarak, başlarına torbalar geçirilerek götürülmüş ve bu insanların bir çoğundan bir daha haber alınamamıştır. Irak’ta, açıklanan resmi ölü ve yaralı insan sayısının yanı sıra şuan kayıp olan binlerce insan vardır.
Uluslararası bir örgütün araştırmasına göre hastanelerin hepsi saldırılardan zarar görmüştür. Hastanelerin dışında kimsesiz çocuklar yurdu, özürlü çocuklar eğitim merkezi ve huzur evleri tahrip olmuştur ve ne yazık ki burada kalanların %70i hala kayıptır. Bu kayıpların bir çoğunun öldüğü zannedilmektedir.
Irak insan hakları organizasyonu işgalden bu güne kadar geçen zaman zarfında toplam yirmi bin kişinin tutuklandığını belirtmiştir. Bu esirlerden onbeş bini Ebu Garib hapishanesinde tutulmaktadır. Tutuklanan Iraklı esirlerin defalarca sözünü ettikleri kötü muamele ve işkenceler, basına fotoğrafların yansımasıyla gün yüzüne çıkmıştır. Mayıs başında ilk defa amerikan CBS televizyonunda yayınlanan fotoğraflarda başlarına kese kağıtları geçirilmiş, elleri arkadan bağlanmış, vücudlarından kanlar akan bu insanlar yalnızca fiziksel değil, psikolojik olarak da işkenceye maruz kalmışlardır. Çırılçıplak soyularak amerikan askerlerince seyredilen, kadın askerlerin cinsel tacizlerine maruz kalan, birbirleriyle cinsel ilişkiye girmeye zorlanan insanların bulunduğu fotoğraflar, Iraktaki insanlık dramını net bir şekilde göstermektedir. Yapılan soruşturmalarından ardından, işkencenin fotoğraflarda görülenden çok daha ağır olduğu ve işkence, cinsel tecavüz gibi vakıaların çok sık rastlanılan alışılagelmiş vakıalar olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca fotoğraflarda yer alan bir kadın askerin ifadesinde ‘sadece emirleri yerine getirdiğini’ belirtmesi işkencenin sistematik olarak kullanıldığını göstermektedir.
ABD’nin, Kasım ayında, direnişin yoğun olarak görüldüğü Felluce’ye saldırısı gerek Irak içinde gerekse Irak dışında birçok bölgede tepki görmüştür. Yeni seçim döneminde Bush’un tekrar başa geçmesinin ardından yapılan ilk büyük operasyon Fellucedir. Amerika’nın büyük bir hazırlıkla başlattığı operasyonun ilk günü askerlerin hastaneye saldırıp buradaki hasta ve aciz insanları öldürmesi, camiye sığınan Iraklı bir yaralının infaz edilmesi ve askerlerin asker-sivil ayrımı yapmadan adeta hareket eden her canlıyı hedef olarak görmeleri tüm dünyanın tepkisini çekmiştir. Kuşatmanın ilk günlerinde dünya ile iletişimi kesilen şehirden gelen ilk haberler dünyayı dehşete düşürdü. ABD’in Felluce’de katliam yaptığı görüldü. Ayrıca ilerleyen günlerde ilaç ve gıda sıkıntısı çeken şehrin dışarıdan yardım alması engellenmiş, Kızılay ve Kızılhaç’ın şehre girmesine izin verilmemiş,masum insanlar tüm dünyanın gözü önünde ölüme terkedilmiştir.
ABD’nin Irak’ta işgalden bu yana müsebbibi olduğu hak ihlalleri, onun insani hak ve değerlere olan yaklaşımının samimiyetten uzak olduğu ve bu yaklaşımın ABD için sadece çıkarlarıyla kesiştiği noktalarda geçerli olduğu intibaını uyandırmaktadır. Amerika, Cenevre antlaşmasını ihlal etmiş, tahrip gücü yüksek silahlar kullanmış, sivilleri öldürmüş, aralarında çocukların da bulunduğu pek çok insanı gözaltına almış ve bu gözaltılarda ölümlere kadar varan işkenceler yapmıştır. Şu an halen ABD kontrolünde olan Irak ‘ta, bu güne kadar yaşananlar, yaşanacaklar hususunda iyimser olmamızı engellemektedir. İşgalden bugüne, dünya şahit olduğu hak ihlallerini büyük bir endişe ve şaşkınlıkla izlemiştir ve bundan sonraki günlerde Irak’ın endişe verici ve şaşırtıcı yeni olaylara sahne olup olmayacağını tahmin etmek gerçekten çok güçtür.
SURİYE
Hafız Esad iktidarından sonra yönetimi devralan oğlu Beşşar Esad’ın Suriye’sinde 2004 yılı içerisinde yaşanan insan hakları ihlalleri devam etmiştir. 2004 Mart ayı içerisinde bir futbol karşılaşması sırasında Kürt ve Arap iki takım taraftarları arasında çıkan olayların büyümesi sonucunda 15 kişinin hayatını kaybettiği yüzlerce kişinin yaralandığı ve bir o kadar insanında gözaltına alındığı belirtildi.
1973 yılında çıkarılan olağanüstü hal yasaları hala uygulamadadır. Ağustos ayı içerisinde aynı yasaların uygulanmasını protesto eden göstericilerden yaklaşık 30 kişi gözaltına alınmıştır. Güvenlik yasalarının bir diğer sonucu da yabancı öğrencilere eğitim almalarını engelleyen kısıtlamalar getirilmesidir. İçişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamada özel okulların İslam ve İslam Hukuku bölümlerine öğrenci alınmayacağı belirtilmiştir. Bu yasalar gerekçe gösterilerek, basın mensupları ve gazeteciler gözaltına alınmış, ve medya üzerinde baskı oluşturulmuştur. 8 Ekim tarihinde göz altına alınan üç gazeteci ile ilgili soruşturma hala devam etmektedir.
On binlerce Kürt, Suriye’de kimlik sahibi değildir. Mal edinemezler ve en temel haklarını kullanamamaktadır. Sosyal ve siyasi baskılar altında kalmaktadır.
Yine haksız gözaltılar ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller bu konulara bağlı olarak tartışılmaya devam etmektedir.
Cezaevlerinde ise yıllardır uygulanmakta olan sınırsız gözaltı uygulaması işkence gözaltında kaybetme uygulamasının ise halen devam ettiği bildiriliyor. Suriye’de Müslüman Kardeşler üyesi olduğu belirtilen 17,000 kişi gözaltına alındıktan sonra 1980 yılından beri kendilerinden haber alınamamaktadır.
Ülkede siyasi hayata halkın katılımının engellemesi bireysel olarak bile devletle ilgili sorunların dillendirilmesine uygulanan fiili cezaların büyük oranda eskiyle aynı derecede devam ettiği belirtiliyor. Hatta bu durumun idarecilerin isimlerinin bile telaffuz edilmesinin yurttaş için tehlike yarattığı belirtiliyor. Bu yıl içinde 132 siyasi mahkumun serbest bırakılması olumlu bir gelişmedir.
İRAN
İran’da Muhafazakarlar ve Reformistler arasında yaşanan gerilim hükümetin uygulamaları ile daha tartışmalı bir hal almaktadır. Özgürlük alanının genişletilmesi arayışlarının halen devam ettiği ülkede mezhebe bağlı ayrımcılık fiili olarak uygulanmaktadır. Bu bağlamda Sünni vatandaşların devlet dairelerinde çalıştırılamayacağına dair tartışmalar yaşanmaktadır.
Haksız gözaltı ve fail-i meçhul cinayetlerdeki artışta ülke içi güvenlik anlayışını ortaya koyan bir gelişmedir. Dezful Cezaevinde elleri kelepçeli olarak ellerinden asılan bir mahkumun kangren olması sonucunda cezaevi müdürü hakkında dava açılması gündeme gelmiştir. İşkenceyi ve kötü muameleyi önlemeye yönelik yasanın çıkmasına rağmen pratikte uygulamaya konmaması yasanın ciddiyetini tartışmalı bir hale getirmektedir.
Ayrıca ifade özgürlüğü kapsamında basın ve yayın özgürlüğü konularında da çeşitli sorunlar gündeme gelmiştir. 2004 yılı içerisinde iki gazetenin kapanması,bir derginin yayınının yasaklanması ve gazetecilerin gözaltına alınması ve haklarındaki işkence iddiaları yasalara rağmen ihlallerin devam ettiğini göstermektedir.
İran’ın hem dış hem de iç siyasetini etkileyen iki örgütle de 2004 yılı içerisinde çatışmalar yaşanmıştır.”Halkın Mücahitleri” ve “PKK-KADEK” örgütleri ile girişilen çatışmalarda bir çok kişi hayatını kaybetmektedir.
AFGANİSTAN
11 Eylül’ün hemen ardından, dünya jandarması ABD tarafından aranan suçlunun bulunması ve Afganistan’ın sivil ve askeri birim gözetilmeksizin dağ ve ova bırakılmaksızın bombalanması sürecinin sonrası Afganistan’da anarşik bir hava esmektedir. Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü(ISAF)’ın komutasındaki güçler ile Taliban arasında yaşanan çatışmalar hemen her gün onlarca can almaya devam etmektedir. Bugün Afganistan’da yaşanan insan hakları ihlalleri iki temel başlık altında incelenebilir. Birincisi Savaş Hukuku çerçevesinde değerlendirilmesi istenilen mahkumların bulunduğu Küba’daki Guantanamo kampı, İkincisi yoğun çatışma ortamı ve buna bağlı olarak yaşanan süreçten etkilenen sosyal ve ekonomik hayat.
Gerek ABD askerleri ve gerekse İSAF’a bağlı güçler ile Taliban arasında yaşanan çatışmalar hız kesmeksizin devam etmektedir. Bu çatışmalar genellikle sivil halkın yaşadığı yada onlara çok yakın olan bölgelerde gerçekleşmektedir. Herat Valisi İsmail Han’ın görevden alınması üzerine sokağa dökülen Han yanlılarının üzerine açılan ateş sonucu 9 kişinin öldüğü, onlarca kişinin yaralandığı haberi de durumun vehameti açısından önemli bir gelişmedir.
Bir okulun yanında patlayan bomba sonucunda 7-15 yaş arasında 8 çocuk hayatını kaybetmiş ve 3’ü de ağır yaralanmıştır. Öğrenci ve doktorların öldürülmesine sebep olmaktadır. Diğer yandan son seçimler öncesinde bir çok seçim noktasına saldırılar düzenlenmiş ve kayıt yaptırmak isteyen bir çok kişi öldürülmüştür. Yine seçim otobüsleri kundaklanması ve görevlilerin öldürülmesi olaylarını da buna ekleyebiliriz. Askerlerin sivil kadınların üzerilerini arama niyetleri böyle bir muameleye alışık olmayan ve yadırgayan halkı da rahatsız etmektedir.
Afganistan’a çalışmak için gelen yabancılar da bu çatışma ortamından olumsuz etkilenmiştir. 11 Çin’li inşaat işçisi 2004 yılı içerisinde inşaat çevresindeki çatışmalarda hayatını kaybetmiştir.
Afganistan’daki yaşanan diğer iki sorun ise işkence ve mülteci kamplarının durumudur. Olağanüstü hal durumu sebep gösterilerek gözaltına alınmalar artmaktadır. 13-20 Ağustos tarihleri arasında Bagram Hava Üssü’ne kapatılan, daha sonra 40 gün boyunca Gardez, Kandahar ve yine Bagram’da tutulan eski polis albayı Seyid Nabi Sıddıki, çok ağır işkenceler gördüğünü belirtmiştir. Ayrıca mülteci kamplarının kurulmak istenildiği yerlerin çatışma ihtimali yüksek yerler olması asıl tartışılan sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çatışma ortamı aynı zamanda uluslar arası basın mensuplarını da hedef almış bir çok gazeteci hayatını kaybetmiştir. Bitmiş gibi görünen operasyonlardan sonra sürecin hukuki bir zemine oturtulamaması gelmektedir. Guantanamo’da tutulan esirlein hukuki durumu hala belirsizliğini korumaktadır.
Dostları ilə paylaş: |