KANADA
Kanada 2004 yılında, ulusal güvenlik politikaları adı altında birçok insan haklarına aykırı uygulamalara sahne oldu. Özellikle Müslüman ve Ortadoğu kökenli insanların, hiçbir gerekçe olmaksızın ulusal güvenlik için tehlike olarak görülmesi, insanların yaşama özgürlüğünün sınırlanmasına ve hem devlet hem de toplum tarafından baskı görmesine sebebiyet verdi.
Bazı Müslüman gruplar basına verdikleri demeçlerde, polis ve istihbarat servisi tarafından takip edildiklerini, özel hayatları hakkında bilgi toplanıldığını ve sürekli gözetim altında bulunduklarını belirttiler. 11 Eylül sonrası tüm dünyada gözle görünür biçimde artış gösteren İslam fobisi, Kanada ‘da da birçok insanın yaşam alanının daralmasına ve devlet ve toplum tarafından psikolojik olarak taciz edilmesine sebep olmuştu. 2004 yılında da hiçbir suç işlemedikleri halde, sadece inançları ve etnik kökenleri itibariyle ‘tehlike’ olarak nitelendirilen bu insanlara karşı hukuki olmayan birçok uygulama tespit edildi. Bazı Ortadoğu kökenli vatandaşların, herhangi bir yargı işlemine tabi tutulmadan dört yıl boyunca tutuklu kalması bu uygulamalardan bir tanesiydi. Ayrıca özellikle Kanada’nın Guantanamosu olarak bilinen Toronto Batı Hapishanesi ve bazı gözaltı merkezlerinde tutuklulara psikolojik ve fiziksel işkence yapıldığı da gelen haberler arasındaydı.
Devletin uyguladığı bu politikalar Müslüman gruplara yönelik toplum baskısını teşvik eder nitelikteydi. Nitekim, Canadian Press ‘in yaptığı habere göre bazı bölgelerde başörtülü kadınlara yönelik tacizlerin yaşandığı, bazı camiilerin özellikle Ramazan ayında saldırıya uğrayıp hasar gördüğü ve cemaatlere sık sık tehdit telefonları geldiği tespit edildi.
2004 yılında, Kanada, çocuklara uygulanan şiddetin cezai müeyyidesini kaldıran yasa ile de gündeme geldi. BBC’de yer alan habere göre, Kanada Anayasa Mahkemesi, ailelerin çocuklarını disiplin altına almak için kullandığı şiddetin suç kapsamına girmeyeceğini açıkladı. Bu açıklama, ailelere verilen şiddet kullanma izninin suiistimallere sebep olacağı, şiddetin tam ölçüsünün belirlenemeyeceği ve çocukların sorumsuz anne babaların elinde zarar göreceği endişesine sebep oldu. Kanada’da bu sene yoğun hak ihlallerine sahne olan bir başka alan kadın haklarıydı.
Kadınlara cezaevlerinde rutin olarak ayrımcılık yapıldığı ve kadın haklarına riayet edilmediği tespit edildi. Kanada’da yerli kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddet olayları devam etmektedir. Kasaba ve şehirlerde yaşayan birçok yerli kadının kaçırıldığı, kayıp olduğu ve öldürüldüğü; tüm bu olanlara karşı hükümetin hiçbir önlem almadığı belirtildi.
MEKSİKA
Meksika’da yaşanan insan hakları ihlallerinin en önemli sebebi ceza hukukundaki yasal boşluklardır. Gözaltına alınan insanların insani değerlerle bağdaşmayan muamelelere maruz kalması, işkencenin yaygın olması ve diğer insan hakları ihlallerinde resmi görevlilerin sorumlu tutulamaması bu yasal boşluktan kaynaklanmaktaydı. Göreve geldiği yıl, bu problemlerin üzerine gidileceğine ve yapılacak reformlarla düzelme sağlanacağına dair söz veren Vicente Fox, verdiği sözü tutmamakla sürekli suçlandı.
2004 yılı Meksika için insan hakları alanında çok önemli bir gelişmeye şahit oldu. Vicente Fox, 2001 yılında geçmiş dönemlerde yaşanan insan hakları ihlallerini ve resmi görevlilerin adının karıştığı şiddet olaylarını araştırması için özel bir savcı görevlendirmişti. Özel görevli savcı, bu yılın şubat ayında ilk tutuklamasını yaptı ve eski güvenlik şefi Nazzar Harro gözaltına alındı. Bu gelişme, Meksika’daki insan haklarının gelişmesi için çok büyük bir hamle ve bir ümit ışığıdır.
İnsan haklarında yaşanan bu olumlu gelişmeye rağmen Meksika’da bu yıl,özellikle eğitim görme özgürlüğünde, kadın haklarında, ifade özgürlüğünde ve politik haklarda birçok ihlal yaşandı.
Uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili haberlerle tanınan Zeta dergisi editör yardımcısı Ortiz Franco’nun öldürülmesi, gazetecilere yönelik çeşitli saldırıların ve baskıların olması ve bazı politik grupların adlarının karıştığı siyasi suikastlerin yaşanması bu ihlallerin en çarpıcı örneklerindendi. Ayrıca birçok bölgede kadınlara yönelik şiddetin kronik bir hal aldığı gözlenirken, okul çağına gelmiş olduğu halde , altyapı ve öğretmen eksikliği nedeniyle eğitim göremeyen birçok çocuğun bulunduğu da tespit edildi.
Yaşanan tüm insan hakları ihlalleri, insani değerlerin hem yasalarda hem de sosyal hayatta tam olarak yerleşmediğinin göstergesi de olsa, basın ve STK’lara göre 2004 yılı Meksika için umut verici bir yılıydı.
KÜBA
Bundan önceki yıllarda, tek partili sistemin ve Fidel Castro’nun tüm siyasi, ekonomik ve sosyal muhalif hareketleri engellediği Küba’da bu sene de insan hakları alanında bir gelişme kaydedilemedi. 2004 yılı Küba’da, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, serbest dolaşımın engellendiği, adil ve açık yargının söz konusu olmadığı, insanların haksız yere tutuklandığı, gözaltına alınıp şiddete maruz kaldığı ve rejime muhalif tüm politik ve sosyal aktivitelerin yasaklandığı bir yıl olarak geçti. Tespit edilen bazı olaylarda, insanların tutuklandığı ve hiçbir yargı işlemine tabi tutulmadan bir yıla yakın süre hapsedildiği gözlendi. 2003 yılının Mart ayında tutuklanan yüze yakın muhalif siyasi, gazeteci ve sivil toplum örgütü üyesinin hapis hayatı, aynı insani olmayan koşullarda bu sene de devam etti. Ayrıca, bu yıl da, otoriteye saygı göstermemek, kamu düzenini bozmak, itaatsizlik, Fidel Castro’nun politikalarını eleştirmek ve benzeri suçlardan ötürü birçok yeni tutuklama gerçekleşti.
2004 yılı, Küba halkı için zor geçen bir yıldı. Küba Dışişleri Bakanı Felipe Gonzales’in ‘soykırım’ olarak nitelediği ABD ambargosu ve Fidel Castro’nun her geçen yıl sertleşen iç ve dış politikaları arasında sıkışan Küba halkı 2004 yılını da, hak ve özgürlüklerin yaşamın her alanında ihlal edildiği bir yıl olarak geçirdi.
BREZİLYA
İnsan hakları konusunda, Brezilya’da bu sene dikkati çeken en büyük olay hala bazı bölgelerde köle statüsünde çalıştırılan işçilerin bulunduğunun ortaya çıkmasıydı. İşçi Bakanlığı müfettişileri sene başında yaptıkları araştırmalarda, işçilerin özgürlükleri ellerinden alınmış, hafta da yedi gün hiçbir temel insani ihtiyaçları karşılanmadan ve ödeme yapılmadan çalıştırıldığı çiftlikler buldu. Dikkati çeken en mühim nokta ise bu çiftliklerden birinin sahibinin senatör Joao Riberio olasıydı. Brezilya, Amerika’da köleliği yasaklayan son ülke olup,1888 yılında resmi olarak ortadan kaldırmıştı.
2004 yılında Brezilya, devlet başkanı Lula da Silva’nın, göreve geldiği andan itibaren üzerine önemle eğildiği yoksulluk ve açlık problemlerinin giderilmesinde önemli adımlar atıldı. Bununla birlikte, ülke genelinde insani hak ve özgürlükler göz önüne alındığında, problem teşkil eden birçok alan tespit edildi. Bu alanlardan biri de, polis teşkilatının insan haklarını kısıtlayan ve özgürlükleri ihlal eden uygulamaları ve çocuklara yönelik şiddet içeren hareketleriydi.
İnsan hakları alanında mücadele eden STK’ların dikkatini çeken bir mühim hak ihlali de basın özgürlüğü alanındaydı. Yerel basın tarafından ,hükümetindeki yolsuzluklar sebebiyle sürekli sıkıştırılan devlet başkanı Lula da Silva’nın hazırladığı, basını sıkı denetime sokup, gazetecilere meslekten men cezası getirebilecek tasarı, ifade özgürlüğünü kısıtladığı için birçok basın ve sivil toplum kuruluşundan tepki aldı. Ayrıca kapatılan radyo istasyonları, öldürülen ve mahkum edilen gazeteciler de göz önüne alındığında, 2004, Brezilya yerel basını için zor geçen bir yıldı.
Dostları ilə paylaş: |