İlk paragrafımızı böylece geçelim ama Hocamın bir sözü var.
Buyurun Sayın Batum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sadece şunu söyleyeyim, bakın: Ben Sevgili Yavuz Atar’ın, Sevgili İyimaya’nın, Mehmet Ali Şahin’in çok sağduyulu olduklarına inanıyorum. Yalnız bir tek şey var, bunun mutlaka bu masada ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyorum. Yani şunun: Bakın, aramızda çok temel bir fark var. Bütün maddeleri yaparken de çıkıyor ortaya, burada da çıkıyor. Şimdi Sevgili Atar dedi ki: “Ben de on sekiz yaşa prensip olarak karşıyım.”
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Hocam, bir yanlışlığı düzelteyim, bakın… Ben parti yetkilisi olsaydım on sekiz yaşındaki çocuğu aday göstermem ama Anayasa yazarken böyle bir yasağı da koymam. Lütfen doğru geçsin kayıtlara.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Özür dilerim. Doğru kayıtlara sokalım. Dedi ki: “Ben olsam aday göstermem ama bunu da yasaklamayalım, hakkı verelim.” Yani şu bakın şimdi: Hakkı vereceğiz, verelim ama ya kullanılmasına esasında hemfikir değilim yani makul görmüyorum ama hakkı verelim. Şimdi bakın, inanılmaz bir şey yapıyoruz. İşte kadınlarda da böyle oluyor. İşte demin söylediğim şeyde de böyle oluyor. Biz kadınlara hak verelim, karşı değiliz ama Parlamentoya eşit girmelerine karşıyız. O yüzden…
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Onunla hiçbir ilgisi yok. Aksine onun eşitlenmesini istiyoruz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Teşvik eder.” diyelim.
Şimdi konuştuk, teşvik eder. Şimdi, bunlar tutanağa geçsin diye söylüyorum.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Bunlar birbiriyle zıt örnekler Hocam. Gerçekten olayı doğru anlayabilmek adına verdiğiniz şey çok farklı bir şey.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Değil.
AYLA AKAT (Batman) – Yavuz Hocam, karşılıklı olmasın isterseniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Karşılıklı olmasın, ben söyleyeyim. Kadınları sokalım Parlamentoya ama ciddi olarak da girmelerine de tam manasıyla hemfikir değilim. O yüzden “teşvik eder” diye formül koyalım.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Tam tersi, Hocam lütfen… Sayın Başkan…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ben söyleyeyim ondan sonra.
AYLA AKAT (Batman) – Söylesin.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Çok ciddi bir yanlış anlama var. Rıza Bey kabul edecektir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Rıza Bey anlasa bile anlamaz, “Anlamam” der çünkü şöyle “Anlamam” der haklı olarak: Çünkü CHP-AKP şeyi var burada. Bizim mantığımız farklı. Biz diyoruz ki: “Hakları verelim, kullanılması için gerekli koşulları da sağlayalım.” “Ya verelim de nasıl olsa kullanmazlar. Esas itibarıyla on sekiz yaşında olmasına karşıyım.” Bakın altı şu, çok güzel olarak diyorsun ki: “Evet askerlik için, e ona da madde getiririz.” Sen getireceksin burada, siz getireceksiniz. Bakıyorum madde var mı? Yok. Bana diyorsunuz ki şimdi: “Getiririz canım gerekirse.” Gerekmez olur mu? Yani hep maddeleri böyle yorumluyoruz. Yeter ki dostlar alışverişte görsün “On sekiz yaşı getirdik.” desin. Net söylüyorum, Başbakan da “Hah, aferin tamam, oyum geldi.” desin. Bu da tutanaklara girsin. Sizin için demiyorum ben, sakın. “Aferin” derken buradaki komisyona desin diye söylüyorum, sizlere değil. Herhâlde sizler öyle söylemez ama on sekiz yaş “Evet, şey olabilir ama hakkı verelim, yasaklamayalım.” Bunu, bir: Hakkı vereceksin. İki: Artık güvence içinde sağlanmasını sağlayacaksın, yerine getirilmesini sağlayacaksın. Hakları saymanın bir anlamı yok. Önemli olan, o hakların kullanılabilir olmasını sağlayacak güvenceleri getirmek. Ben yanlış da anlamış olabilirim ama kadınlarda da bu oldu. Kadınları Parlamentoya eşit sokalım mı? Sokalım. “Peki, o zaman böyle bir düzenleme getirelim.” “Yok, öyle getirmeyelim ‘teşvik eder’ diyelim.” Neden? Neden getirdik teşvik ederi, bizimkini kabul etmedik? Çünkü, kadınlar ciddiye alır, bu işe girer diye, Parlamentoya girmenin yolu açılır diye. Biz esasında diyoruz ki: “Teşvik eder ama etmezse de bize ne canım, biz de yaptık.” Şimdi burada da böyle. On sekiz yaşa düzenleme yapmışız. Askerlik diyoruz. “Onu ileride getiririz.” diyoruz. Öğretim… “Canım açık öğretime gider öğrenebilir.” İşte, otuz yaş… “E canım, oraya bir madde koyarız.” Şimdiden koymamız lazım onu, anayasa konuşuyoruz burada, yasa konuşmuyoruz. Benim söylemek istediğim o. O yüzden tekrar söylüyorum: Hadi gelin yani bunu konuşun şeyde de, baraj kalkması kadınlara. Amacımız ne? Sistemin demokratikleştirilmesi, mümkün olduğu kadar oranda insana açılması. Hadi yapalım bunları, yapalım hep beraber, biz de on sekizi götürelim partimize “Arkadaşlar, çok güzel bir paket, katılım için bu şarttır.” diyelim, bunu kabul ettirelim ama yoksa bizim için hava hoş, on sekiz sizde kalsın, yirmi bir bizde kalsın, yirmi beş MHP’de kalsın, gitsin bu da, buna da razıyız.
AYLA AKAT (Batman) – Ben söz vermeden önce şunu soracağım: Bakınız şu an seçilme yaşı yirmi beşe düşmüş durumda ama birçok siyasi parti, hani kaç tane siyasi parti yirmi beşe yer verdi buna bakmak lazım. Yani bir şeyin yer alması, hani oraya yazıyor olmamızın karşılığının hani belki bu noktada bunun uygulanabilirliğini sağlamak da bir sorumluluk, vazife gereği ama ben anayasa yazım sürecinde aslolanın seçilme yaşı itibarıyla da on sekiz yaş -tabii ki daha altı demedi, ben Sayın Türmen’in deyimine katılmıyorum. O dedi ki: “Daha da alta çekebiliriz.” Öyle değil- ve on sekiz yaş üstünün mutlaka demokratik siyasete teşvik edilmesi gerektiğine inandığımız için BDP olarak bu öneriyi getirdik.
Buyurun Yavuz Hocam.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Hocam, benimle ilgili konuştu ya, sadece çok kısa, yarım dakikalık konuşacağım.
Ve sanıyorum artık müzakere, kifayeti müzakeredir, metni yazalım diyeceğim. Ama Hocam, ben şunu anlatmak istiyorum: Mesela benim oğlum on sekiz yaşında “Baba ben evleneceğim.” derse, oturur, güzelce konuşurum. “Evladım, aman sakın böyle bir hata yapma.” derim. “Benim hakkım var, Medeni Kanun bana bu hakkı vermiş.” dediğinde “Erken” derim, ikna etmeye çalışırım, yanlış olduğunu söylerim “Tahsilini bitir, falan filan.” Ama şimdi bu böyle diye biz “Medeni Kanun’a on sekiz yaş erkendir, yirmi beş yapalım da çocuk tahsilini bitirsin, hayatı biraz öğrensin.” dememiz ne kadar yanlışsa, burada da “On sekiz yaşında aday olma yasaklansın, yirmi beş olsun.” vesaire gibi yaklaşımlar aynı bakış açısına göre yanlıştır. “Biz yasaklamayalım ama takdirini, değerlendirmesini partilere ve yurttaşın kendi iradesine bırakalım.” demek istediğim bu.
AYLA AKAT (Batman) – Buyurun.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, Muhterem Hocam; bir yöntem sorunu yaşıyoruz. Bakın, bir maddenin bir fıkrası hak etmeyecek kadar uzun bir süre aldı bizden. Gelecekte maddeler görüşeceğiz.
İki: Hangi sorun? Milletvekili seçilme yeterliliğinin yaş koşulunu konuşuyoruz. Eşitliği oraya sokarsak, öbür konuları, barajı, temsili oraya sokarsak şey ederiz. Tabii argüman olarak kullanabiliriz ama devamlı o şeye de takılırız Hocam. Bakın, CHP’nin yirmi bir yaşı ne kadar saygın bir teklifse, MHP’nin yirmi beş yaşı ne kadar saygın teklifse, biz de samimi gerekçelerimizi ortaya koyduk. Bu zaten milletvekili olacaksın demek değil, bir kapasitedir, bir tercihtir, bir özgürlük genişlemesidir. Hele hele bunu bir projenin ürünü olarak, aynen Türk usulü mantıkla senaryolar üreterek şöyle olacaktı, böyle olacaktı demek bu saf bir anayasa… Birinci taslak Hocam. Zaman olur da ikinci taslağa gelince onu şey ederiz. Yani belli yaşta zannediyorum temerküz ederiz.
Saygı sunuyorum efendim.
AYLA AKAT (Batman) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Değerli arkadaşlar, eğer uygunsa, madde metnimizi arkadaşlarımız tartışmalarımız ekseninde bir şekle kavuşturdular. “Milletvekili seçilme yeterliliği madde 1.- AK PARTİ, BDP önerisi on sekiz, CHP önerisi yirmi bir, MHP önerisi yirmi beş yaşını dolduran her vatandaş milletvekili seçilebilir.” şeklinde tamamlıyoruz.
Değerli arkadaşlar, ikinci paragraf için şöyle: MHP ve AKP grubu, milletvekili seçilemeyecekleri ifade etmek için ilgili paragrafa girmeden önce bir belirleme yapmışlar “Aşağıda sayılanlar milletvekili seçilemezler.” diye. Biz de yani BDP Grubuna ve CHP Grubunda ise böyle bir ibare yok, bunun kalmasında bir sakınca görüyor muyuz? CHP ne düşünüyor bu konuda? Bir de biz ikinci paragraf olarak şöyle değerlendirdik: “Partiler milletvekili adaylarını tek tek veya toplu olarak bildirebilirler, hiçbir partiye üye olmayan vatandaşlar da milletvekili adayı olabilir.” diye ikinci paragrafta işlemişiz. Bunun benzeri diğer gruplarda yok. Bizde de böyle bir öneri var. Bu konudaki düşüncelerinizi de alalım.
Buyurun Sayın Türmen.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi yani bu bir üslup meselesi. “Aşağıda sayılanlar milletvekili seçilemezler.” diye bir başlık koyalım mı, koymayalım mı?
AYLA AKAT (Batman) - Böyle kalsın mı?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani bu, o kadar fazla da önemli değil çünkü bizim de 2’ci maddemiz aynı amaca hizmet ediyor.
AYLA AKAT (Batman) - Biz de 3’ten itibaren…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada benim söylemek istediğim, tabii bizim maddemizde baktığımız zaman “Türkçe okuma yazma bilmeyenler.” dedik, ilkokulu bitirmeyenler değil de çünkü ilkokulu bitirmeseler bile eğer Türkçe… Bir de on sekiz yaşı öngörüyorsanız şimdi, eğer Türkçe okuyup yazabiliyorsa o zaman Meclisteki görevini yapabilir ama Türkçe okuyup yazma bilmiyorsa Mecliste nasıl görev yapabilecek?
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Burada şöyle bir sorun çıkar Rıza Bey: Türkçe okuyup yazmasını kim test edecek? İlköğretim diploması varsa zaten bunun Türkçe okuyup yazdığını da yani daha doğrusu okuma yazma bildiği oradan belgelenir. Kim bunu test edecek? Yeni bir yöntem geliştirmemiz lazım. Amerika’da bir zamanlar zencilerin oy kullanabilmesi için “Gel bakalım sana bir soru soralım.” Öyle kazık sorular soruyorlarmış ki, zenciler oy kullanamıyormuş. Dolayısıyla ona dönmesin bu şimdi.
RIZA TÜRMEN (İzmir) - Onun tersini de düşünmek mümkün. İlkokulu bitirip de Türkçe okuma yazma bilmeyen insanlar da olabilir.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Yani öyle bir durum da olabilir ama sağlıklı olanı sanki ilköğretim mezunu olanlar gibisi daha doğru gibi geliyor bize, öbür türlü yeni bir tespit yöntemi koymamız diye dikkatinizi çekiyorum.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – İkincisi, kamu hizmetinden yasakları getirdik biz çünkü kamu hizmeti aynı zamanda… Tabii milletvekilliği de bir tür kamu hizmeti yani başka yerlerde kamu hizmetinden yasaklıysa milletvekilliği, bir tür kamu hizmeti olan milletvekilliği bakımından da bu yasağın geçerli olması gerektiğini düşündük. Ondan sonra bu şeyleri saydık, zaten 82 Anayasası’nda da bulunan yasaklılık durumlarını. Burada tabii BDP’nin enteresan bir önerisi var. “İşkence, insanlığa karşı işlenmiş suç.” deniyor. İşkence zaten insanlığa karşı suçlardan bir tanesi. Bu insanlığa karşı suç işlemişse ve bundan hüküm giymişse o zaman bunu da milletvekili seçilmeye bir engel olarak koymak lazım diye düşünüyoruz. Mahkemelerde suçlu bulunmuş oldukları takdirde ihtiyaç yok, biz zaten çünkü hüküm giyme şartını aradık. Tabii askerî darbe biraz daha farklı. Bir kere askerî darbede zaten darbe yapan Türkiye Büyük Millet Meclisini kapatıyor. Kapattığı yere ondan sonra milletvekili olarak dönmesi…
AYLA AKAT (Batman) - Ama olmayacak bir şey değil biliyorsunuz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – ikincisi tabii, sadece askerî darbeler yok bir de sivil darbeler var. Sivil darbeyle de Meclis pekâlâ kapatılabilir. Askerî darbe diye bir suç yok bir de ayrıca. Türk Ceza Kanunu’nda bunun işte daha… Onu başka türlü formüle etmek lazım. Ama insanlığa karşı işlenmiş suç bence konması gereken bir ilavedir çünkü yani ihaleye fesat karıştığı an milletvekili olamıyor ama işkence yapan milletvekili olabilecek mi diyeceğiz? Bu ancak çelişkili bir şey.
AYLA AKAT (Batman) – Buyurun Sayın İyimaya.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, aslında en zor maddedeyiz. Böyle karmaşık unsurlu maddelerde sağlıklı bir elemeye, seleksiyona gitmek için tam da uzman arkadaşlarımızın bize yardımcı olacakları nokta. Burada sayacağız ne engel? Tek tek onları yazalım. Tek tek bütün partilerin, tek tek ve nokta nokta müzakereler yapalım yani milletvekili seçilme engeli olarak bir suçları bakımından nedir, diğer engeller nelerdir, onları tek tek şey yaparız. Zaten burada yine seçim hukuku bakımından bir sorun var. Milletvekili seçilemezler mi, aday mı olamazlar? Genellikle bizim Anayasa terminolojisinde Süheyl Hocam “Aday olamazlar, milletvekili seçilemezler.” Zaten bunlar izleyen süreçli işlemler. Aday olamazsa milletvekili olamaz yani bunlara da karar vermek lazım. Bence arkadaşların burada tek tek… Mesela birincisi şu: Öğrenim koşulu. Bir diploma mı olacak yoksa Türkçe meramını anlatabilir, dili bilmiş olmak yeterli mi? Bana göre de yeterli… Onu belirleyebiliriz. Çok sağlıklıdır. Demokratik alanı genişletiriz. Yani ben mesela ilkokul mezunu değilim. Benim köyümde ilkokul yoktu, dışarıdan okudum. Ama…
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Üniversite mezunusunuz Sayın Başkan.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hayır, o anlamda demiyorum Hocam, farzımuhal okuyamadım, devamını da okuyamadım milletvekili olurdum. Yani burada hayır tek tek tartışalım. Yani diyelim ki öğrenim koşulu ne? Kısıtlıların durumu ne? Darbe cürümlerine katışanların, insanlığa karşı olan… Onları tek tek yazarsak. Ama bir milletvekili olamazlar mı diyelim? Milletvekili seçilme engeli… Çünkü milletvekili seçilme yeterliliği dedik yani aday olma yeterliliği değil seçilme yeterliliği dedik, diyebiliriz, ondan sonra onu yani bir suçlar kategorisi, onu tek tek daha güzel yazarız ve uyum da sağlarız öyle. Arkadaşlar beş, on dakika bir şey etse, bunları tek tek, nokta nokta…
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Bu “Aday olamazlar, milletvekili olamazlar.” şeklindeki yazım tarzından “Milletvekili seçilemezler”in daha doğru olduğunu düşünüyorum. Olur da YSK’nın gözünden kaçar, bir şekilde bir eksiklik olursa milletvekili seçilemez dediğimiz anda, o tespit edildiğinde düşürülür. Daha doğrusu seçilmemiş kararı verilir. Ama “Aday olamazlar.” dersek adaylık süreci tamamlandıktan sonra seçilirse ondan sonra hukuki bir problem çıkar diye endişe ediyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Orada kurucu bir unsur yok Hocam.
Tek tek, nokta nokta gidelim.
AYLA AKAT (Batman) – Bu konuda Sayın Bal, düşüncenizi…
FARUK BAL (Konya) – Önce isterseniz şu Süheyl Bey’in, Ahmet İyimaya Bey’in ifade ettikleri hususu açıklığa kavuşturalım. Doğrudur, bizim Anayasa’mızda milletvekili seçilebilme yeterliliğini bu şekilde değil de iki ayrı tanımda ifade ediliyor. Biri aday olamazlar; diğeri, milletvekili seçilemezler. Bu, aslında iki ayrı tanım Yüksek Seçim Kurulunun kararlarıyla ortaya çıktı yani burada bir hukuki durum belirlendi, o da aday olamaz. Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulu bir inceleme yapıyor. Belirli sabıkası olanları, diploması olmayanları, askerliği yapmayanları, onları zaten aday listesinden çıkarıyorlar. Aynı ikilemi devam ettirmemek üzere benim önerim “Aday olamazlar.” lafının kullanılmasıdır. Bunun YSK tarafından değerlendirilmesi sürecinde onların eline bir anayasal argüman vermiş oluruz. Yavuz Hoca’mın görüşüne burada iştirak edemiyorum çünkü bir kişi seçildiği zaman -yani şartları yeterli olmamakla birlikte- kargaşa doğuyor. “Halk seçmiş sen niye seçtirmiyorsun kardeşim. Oy almış bu adam.” Şimdi mesela BDP’nin öyle bir sorunu var.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - O zaman sağlama alalım, aday olamazlar ve milletvekili seçilemezler diye.
FARUK BAL (Konya) – Yok, yok “Milletvekilliği seçilme yeterliliği” deriz veya “Aday olamazlar.” deriz.
Şimdi, bir milletvekili benim basından takip ettiğim kadarıyla, sabıka kaydı nedeniyle aday olamaması lazım. YSK yanlış bir karar verdi. Verdiği kararın neticesinde aday gösterildi, arkasından YSK bir karar daha verdi: “Bu seçilememiştir.” dedi. Şimdi böyle şey olur mu?
PROF. DR. YAVUZ ATAR - “Milletvekili seçilemez.” demeseydi Anayasa, seçilmişti o, o zaman olay biterdi.
FARUK BAL (Konya) – Biterdi ama tartışma sürerdi çünkü ne tartışılacaktı? Yeterliliği yok yani milletvekili seçilme yeterliliği yok. Dolayısıyla biz “Aday olamazlar.” lafını benimseyelim yani bunu tamamen hiçbir siyasi düşünce…
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Peki, aday olamazlardı. YSK gözden kaçırdı, seçildi, ondan sonra geriye dönüş zor. Halbuki milletvekili seçilme…
FARUK BAL (Konya) – Seçilme yeterliliği olmadığı için yapılmış seçim neticesinde zaten yeterliliği yok yani bu hukuk yeterlilik şartını düzenlemiş durumda. Mutlak butlanla batıldır, sonuç. Dolayısıyla ikinci düşüncemi ifade ettikten sonra Rıza Bey’in veya CHP’nin vereceğim örneği doğru algılayacağını ümit ederek ifade ediyorum. Tabii hukuk devletlerinde bütün pozitif hükümler statüye hitap eder. Statü de ilkokul mezunu bu kapsam içerisinde, lise mezunu, üniversite mezunu. Statü olmayıp da muğlak bir durum ortaya çıkarsa yani “Okuma yazma bilenler” dediğimiz zaman başımıza Osmanlı’nın 1876 Anayasası’nda gelenler gelir veya ondan sonra olanlar gelir. Ne oluyor? Bir örnek vereyim. Futbolcu transfer ediyoruz ya, transfer haddi doluyor, bir yabancıyı daha Türk futboluna kazandırmak için vatandaş yapıyorlar. Vatandaşlık Kanunu’nda bir hüküm var “Türkçe bilmesi lazım.” diyor. O zaman bir ilkokula götürüyorlar “Okuma pekiyi, yazma pekiyi” diyorlar, adam “Adım Faruk’tur.” diyemiyor. Nobre Mert örnek yani, isim vermek istemiyorum.
RIZA TÜRMEN (İzmir) - Milletvekili olabilir Nobre Mert.
FARUK BAL (Konya) – Buna göre milletvekili olabilir.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Rıza Bey’in önerisine göre milletvekili olabilir.
RIZA TÜRMEN (İzmir) - Bizim önerimize göre olamaz çünkü Türkçe bilmiyor Nobre.
FARUK BAL (Konya) – Türkçe bilmeyi bir belge olarak gidiyor bir ilkokuldan alıyor. İlköğretim demiyor mu? İlköğretim diyor değil mi?
RIZA TÜRMEN (İzmir) - İlkokul diploması almak o kadar kolay ki.
FARUK BAL (Konya) – Ama sizinkinde hiç okul diploması filan almadan okuryazarlık belgesi veriyorlar. 2 tane öğretmen imzalıyor. Dolayısıyla bu suistimale müsait. Dolayısıyla bir milletvekilini başlangıçta işe girerken yani “bismillah” derken sahtekârlığa zorlamayalım, ilköğretim mezunu şartını -madem pozitif bir hüküm koyuyoruz bir statüye hitap ederek- ilave edelim buraya.
ATİLLA KART (Konya) - Başkanım, kısa bir beyanım olacak, ondan sonra tekrar izin isteyeceğim.
Şimdi değerli arkadaşlarım, temel hak ve özgürlükleri bitirmek üzereyiz. Ekonomik ve sosyal haklar aldığım bilgilere göre bu hafta büyük ihtimalle bitecek, öyle anlaşılıyor. Ondan sonra tabii o bölümün tekrar müzakeresi olacak. Bu arada yasama ve yürütmeyle ilgili olarak da Adalet ve Kalkınma Partisinin o konudaki tercihini bekliyoruz. Umarız ki başkanlık sisteminde ısrarlı olmayacaklar. O noktada çalışmalarımızı bundan böyle sürdüreceğiz. Bunlar bu hafta içinde açıklık kazanacak olan hususlar.
Geldiğimiz aşamada artık ikili komisyon çalışmasının -zaman darlığını da göz önüne alarak söylüyorum- pek de pratiğinin kalmadığı düşüncesindeyim. Bakın yasamayı görüşüyoruz, işte biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak hepimiz varız. Öyle anlaşılıyor ki zaten Adalet ve Kalkınma Partisi adına daha çok siz bulunacaksınız diğer arkadaşlarımızın görevleri sebebiyle. Faruk Bey devamlı olarak zaten bu mesaisini sürdürüyor. Yani o sebeple yazım komisyonunda bir çalışma yapıp bir de bunu Uzlaşma Komisyonunda ayrıca tartışmak zaman kaybı anlamında ciddi bir sorun yaratıyor, yaratacak. Bu sebeple, geldiğimiz noktada bundan sonraki çalışmaların artık bütünüyle komisyon olarak sürdürülmesi gereğini bilgi ve takdirlerinize sunuyorum.
AYLA AKAT (Batman) - Bu konuda görüş bildirmek isteyen var mı?
Buyurun Sayın İyimaya.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir: Çalışmanın geldiği seviye. İki: Geride kalan makul bir süre birlikte değerlendirildiğinde artık çifte müzakerenin gerçekten önemli bir zaman kaybına yol açacağını, işin pratikliği bakımından da ana komisyona dönmenin daha iyi olacağını düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
AYLA AKAT (Batman) - Sayın Bal, var mı bu konuda bir söyleyeceğiniz?
FARUK BAL (Konya) – Başka bir konuya mı geçtik?
AYLA AKAT (Batman) - Hayır hayır, Sayın Kart, önerdi tek komisyon şeklinde çalışmamızı.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Kart’ın ifade ettiği husus bir bakış açısından doğru yani alt komisyonlarda yapılan çalışmaların üst komisyonda bir zaman kaybına neden olduğu doğru ama üst komisyonda alt komisyonlarda hiç çalışma yapılmadan yapılan müzakerelerin de çok uzun bir zaman aldığı bir gerçek. İkinci bir gerçek: 31 Aralık tarihine ne kaldı şurada? Daha biz yani işin başındayız. Dolayısıyla bir an önce yani Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, gerekirse üçüncü komisyon kuralım ki bu hızı, verimliliği biraz elle tutulur, gözle görülür hâle getirelim diye düşünüyoruz. O bakımdan yani belki üçüncü komisyon, başından beri, ta yaz ayından beri üç komisyon çalışalım diye ifade ediyorduk biz. Partiler arasında bir zorluk doğurabilir ama iki komisyon çalışmakta fayda var.
AYLA AKAT (Batman) – Değerli arkadaşlar, biz de Sayın Kart’ın ifade ettiği üzere alt yazım komisyonunda çalışıp tekrar üst komisyonda değerlendirmeyi, artık bundan sonra tartıştığımız maddelerin de hassasiyeti ve önemi itibarıyla çok da doğru olmadığını değerlendiriyoruz. Ana komisyon şeklinde toplanıp son şeklini verme noktasında biz de hemfikiriz ki, kaldı ki bizim 31 Aralık eksenli yani süre eksenli bir tartışmamız olmadığını biz daha önce de ifade ettik. Bu komisyonun başarısının sırrı kullandığı sürede değildir, ne kadar uzlaşılabildiğindedir, ne kadar çözüm gücü olabildiğindedir. Biz böyle değerlendiriyoruz. O yüzden Sayın Kart’ın önerisine de biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak katılıyoruz. Tabii, daha sonra belki bir daha müzakere edeceğiz ama şu aşamada biz de Sayın Kart’ın ifade ettiği şekilde değerlendiriyoruz.
Buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkanım, ben de, tabii, aynı şekilde düşünüyorum. Yalnız orada pratik bir mesele var: Sayın Meclis Başkanının zamanı. Sadece üst komisyon şeklinde çalışacaksak o zaman her toplantıya Meclis Başkanı mı başkanlık yapacak?
AYLA AKAT (Batman) – Hayır, hayır. Sayın Başkanın olmadığı toplantılarda devrederek…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Aslında yazım komisyonunun siz asıl komisyon olmasını öneriyorsunuz. Değil mi? Öyle öneriyorsunuz Sayın Başkanım.
AYLA AKAT (Batman) – Evet evet. Yani tek komisyon şeklinde çalışıp ki muhtemelen bundan sonra hem yasama bölümü hem yürütme bölümüyle ilgili, vekiller de birlikte, ortak müzakere ederek bir son şekil verme arzusu içerisinde olacaklardır.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yani şu çalışma şeklini öneriyorsunuz…
AYLA AKAT (Batman) – Evet, evet.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – …ki doğrusu da o gibi.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkanım, bir şey söyleyebilir miyim?
AYLA AKAT (Batman) – Buyurun Sayın Batum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şimdi -bugünkü çalışmayla ilgili bir şey söyleyeceğim- bir komisyon veya iki komisyon şeklinde biz de… İşte Atilla Bey’in söylediği “Bir komisyon şeklinde.” Artık geldiğimiz noktada bunu öneriyoruz ama şimdi, bugün tartıştığımız, hele şimdi geldiğimiz şey yani kimler milletvekili olamaz, milletvekili seçilme yeterliliği… Sonuç itibarıyla herkes bunu yazmış. Ya, sonunda ilköğretim mezunu mu diyelim yoksa Türkçe mi diyelim yoksa ilköğretim diploması mı diyelim veyahut da resmî ihale, alım satıma fesat karıştırma diyelim mi, yoksa onu katmayalım mı? Bunların hepsi aşağı yukarı birbirine benziyor. Zaten biz demiştik ki: “Alengirli yani hepsini, bütün sistemi ilgilendirecek maddelere girmeyeceğiz, sizin şeyinizi bekleyeceğiz.” Ya, bunları biz tartışmayalım. Şöyle: Çok değerli arkadaşlarımız, otursunlar bizim uzman arkadaşlarımız, bunda, şeyde anlaşsınlar, şurada artık bir şey yok. Yani hangisi daha iyi ifade ediyorsa onda anlaşsınlar. Burada siyasal bir tercih gerektirecek bir şey olsaydı bunu söylemezdim ama yani millet… Ödenekler, kim milletvekili olur? Kim olmaz? Milletvekili andı, bilmem ne…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bu çok önemli ama Hocam.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ha burada –faraza diyorum- “Atatürk ilkeleri” demiş mesela, biz demişiz orada, bir şey demişiz, “devrimleri” demişiz. Ha, bu kaldıralım, kaldırmayalım gibi bir sıkıntı girerse onu tartışırız orada. Artık bunları böyle her maddeyi, her kelimeyi bence burada tartışmayalım. Ya, arkadaşlar bize yarına kadar mı, ne güne kadar getirsinler, bunları tartışmış bilelim, tartışılmayanlar üstünde konuşalım. Yani hakikaten de baktım, yazık bunun üstünde bir saat geçirmeye.
Dostları ilə paylaş: |