Duruşmaya 13,30’a kadar ara verildi,
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu,
Bu arada tutuksuz sanık Mehmet Zekeriya Öztürk ile tutuksuz sanık Güler Kömürcü Öztürk ile bir kısım sanıklar müdafileri Zeynep Küçük ve Gönül Kerinçsiz’in geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı,
SANIK KEMAL YALÇIN ALEMDAROĞLU MÜDAFİİ AV. METİN ÇETİNBAŞ SAVUNMASINA DEVAMLA;
İddianame devam ediyoruz, 11 Ergenekon terör örgütünün üst düzey oluşumu başlık bu, Örgütün oluşumu yine ERGENEKON dokümanında çok açık bir şekilde anlatılmış olup, Ergenekon’un yeniden yapılanması, örgütün temel ve acımasız kurallarının yer aldığı 29 Ekim 1999 tarihli Ergenekon’un yeniden yapılanması dokümanının 5. bölümünde Organizasyon Planı başlığı altında; 5/a Merkez yönetim, Ergenekon, örgütün başkanına doğrudan bağlı olan 4. Daire Komutanlığı ile iki sivil başkanlıktan oluşmalıdır. Sayın başkan 29 Ekim 1999 tarihli doküman dokümana baktığımız zaman Ergenekon örgütünün başkanına doğrudan bağlı 4 daire komutanlığı ile 2 sivil başkanlıktan oluşmalıdır diyor. Daha oluşmamış oluşmamış, ama savcıların genel suçlamasına baktığımız zaman bu örgüt Cumhuriyetle yaşıt ya örgüt belgesi olarak sunulan bu doküman yada bilgisayar çıktısı neyse örgütle alalı değildir. ya bu örgütün 80 yıllık olduğu iddiaları doğru değildir. Ama birinden biri doğru değildir. Tekrar okuyorum sayın başkan 5/a Ergenekon, örgütün başkanına doğrudan bağlı olan 4. Daire Komutanlığı ile iki sivil başkanlıktan oluşmalıdır. Demek ki oluşmamış daha devam ediyor toplam 6 ünitenin komutan ve başkanlarının bir asistanı ile bir de bölüm uzmanından oluşan iki yardımcısı olmalıdır. Ünitelerin komutan ve başkanlarının yanında görev alacak bölüm uzmanı, illegal faaliyetlerin yurtiçi ve yurtdışı hukuk plâtformunda legal gibi gösterilebilmesi düzenlemelerinden sorumlu olacaklardır. Şöyle ki:1- Ergenekon Başkanlığı, 2- İstihbarat Dairesi Komutanlığı, 3- İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Dairesi Komutanlığı, 4- Operasyon Dairesi Komutanlığı, 5-Finansman Daire Başkanlığı sivil, 6- Örgüt içi Araştırma Dairesi Komutanlığı, 7- Teori Tasarım ve Plânlama Dairesi Başkanlığı sivil, Bu ünitelerin komutan ve başkanları birbirlerini tanımalarında hiç bir sakınca olmamakla birlikte, birbirlerinin görev ve sorumluluk alanlarını bilmemeleri esası, Ergenekon'a istihbarat örgütleri içinde ayrıcalıklı bir özellik ve güvenlik kazandıracaktır. denilmektedir. Bu 6 ünitede görev alacak ajanlar, kendi bölümlerinin komutan ve başkan asistanları dışında diğer üniteler ve personel ile hiçbir şekilde irtibat kuramamalıdır. Denilmek suretiyle örgütün hiyerarşik yapısının katı kurallara bağlı olduğu ve gizlilik kuralı gereği bölüm başkanlarının dışındaki diğer kişilerin hiçbir şekilde birbirleriyle irtibata geçmeyip tanımamaları ve prensip olarak benimsenmiştir. Şimdi iddianame böyle söylüyor ama küçük küçük birimler olarak kastedilen herkesin birbiriyle konuştuğu, telefonlarla görüştüğü, medyadan birbirlerini tanıdıkları bir şekilde de ortaya çıkıyor. Buradan da örgütün üst düzey yöneticileri dışındaki birimler arası hücre yapılanması tabir edilen birbirinden farklı gibi görünüp aynı amaca hizmet edip ve aynı merkezden yönetilip kontrol edilen bir örgüt olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Eğer sayın savcılar bunu anlamışlarsa o zaman bu başkanlıklar, komutanlıklar olarak teşkil edildiği söylenen birimlerin kimlerden, nasıl oluştuğu, faaliyetlerin neler olduğu da ortaya konulmalıdır. İddianame devam ediyor aynı bölümün devamında; "Örgütün üst düzey yöneticileri ile personel ve ajanlar arasında mutlak mesafe olmalıdır. Aksi halde başarısız bir operasyon sonucunda üst düzey yöneticilerinin korunması sağlanamayacağı gibi, örgütün kendisi riske atılmış olur ve örgütün imajı korunamaz. Üniteler arasında enformasyon değerlendirmesinde ayrıcalık tanınabilecek tek bölüm; Operasyon Dairesi Komutanlığıdır. Çünkü elde edilen enformasyon analiz ve değerlendirilmesinde gerektiği hallerde katkısı olabilir." denilmektedir. Kontrol Dairesi başlığı altında; Bu dairenin varlığından Ergenekon örgütü başkanı komutanından başkaca hiç kimsenin bilgisi olmaması kesin bir gerekliliktir. Operasyonlarda yer alması zorunlu olan bu dairede yer alan ajanların ilk görevi; operasyon alanı içinde bulunmak, operasyon esnasında temizleme ve ortadan kaldırma gibi işlemlerde doğabilecek sorunları çözümlemektir, ikinci bir görevleri, karşı istihbarat örgütlerine geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykırı hareket eden herhangi bir ajanı öldürmektir. Şimdi sayın başkan bu öldürmeden bahsediliyor burada, bu dokümanda savcılarda aşağıdaki değerlendirmelerinde yine ilerde buna değiniyorlar. Soru şudur. Ajan olduğu söylenen 80 yıllık örgüt olduğu söylenen hangi ajan yada ajanlar öldürülmüştür. Bırakın öldürmeyin kimler yaralanmıştır. Hangi somut olay buna ilişkin belge, bilgi vardır bunlarda ortaya konmalıdır. Bir ajanın sonu başlangıcında olduğunun ilk işareti, örgüte ve ajanlarına karşı sorumluluk alanında yarar sağlamamaya başladığı süreçtir. Kontrol Dairesi’nde görevlendirilecek ajanlar, mutlaka Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinden ve özel operasyon ünitelerinden çok dürüst, güvenilir kişilerden seçilmelidir. Bu ajanlar merhametsiz olmalı ve bağımsız görev yapabilmelidirler. Emirleri doğrudan Ergenekon Komutanından almalıdırlar, üst yöneticiler ve örgüt personeli ile ajanları tarafından bilinmemelidirler şeklinde çok katı örgüt içi hiyerarşik yapının bulunduğu ve ihanet eden örgüt elemanlarına karşı çok acımasız cezalandırma kurallarının konulduğu ve yine bu bölüm içerisinde Ergenekon örgütü başkanı komutanından denilmek suretiyle de Ergenekon’un gizli bir örgüt olduğu bizzat örgütün kural ve prensiplerini belirleyen yöneticilerince de açıkça kabul edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Savcıların değerlendirmesi böyle devam ediyor savcıların değerlendirmesi, Ayrıcalık tanınacak birimde hem görevlendirilecek şahısların Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinden ve özel operasyon ünitelerinden çok dürüst, güvenilir kişilerden olacağı belirtilmiş ve seçilen kişilerin yani ajanların merhametsiz olması, bağımsız görev yapabilmeleri emirleri doğrudan Ergenekon Komutanından almaları şart koşulmuştur. Bunun amacı da yapılacak operasyonlardan sonra ortadan kaldırma ve temizleme işlemleri için gerekli faaliyetlerin yapılması sebep olarak gösterilmiştir. Buradan da Ergenekon terör örgütünün gerektiğinde kendi üyelerini dahi acımasızca öldürebileceklerini belirtmelerinden, örgütün yazılı katı kurallarının olduğu görülmektedir. Savcıların bu değerlendirmelerine yada istinatlarına dayanak olan bilgi, belge, faaliyet, zaman, mekan nerede var sayın başkan bunların hiçbirisi yok şimdi delil olarak gösteriyorlar kendilerince, Şüpheli Fikret EMEK'in Özel Kuvvetlerden emekli olduğu, aramalar sırasında ele geçirilen patlayıcılar, el bombalan ve suikast silahını belirtilen amaçlarla gizlediği ve direk operasyon dairesi sözde komutanlığına bağlı olduğu, emekli olmasına rağmen hem Zafer kod Muzaffer TEKİN' den elde edilen gizli bilgi ve belgelerin yanı sıra birçok gizli askeri bilgileri halen elinde tutmasının Ergenekon terör örgütünün amaçları arasında bulunan istihbarat dairesi sözde komutanlığı biriminin amaç ve faaliyetlerine ulaşmak için bu bilgiler ile silahları zulaladığı anlaşılmaktadır. Savcıların bu yorumlarını, değerlendirmelerini istinat etmeleri için hangi bilgileri dayanak göstermişler. Patlayıcı ve silahların aidiyeti konusunda ellerinde neleri var bu faaliyet ve bağlantıyı ortaya koyan deliller neler bunların hiçbirisi yoktur. Yok, ama suçlamanın bol bol yapıldığını görüyoruz iddianame devam ediyor, Ayrıca şüpheli Sevgi ERENEROL'dan elde edilen derin Ergenekon isimli dokümanda Özel Kuvvetler Komutanlığı Ergenekon'un göz bebeğidir ve özel bir yeri vardır:' şeklinde belirtilmiş olduğundan açıkça bu birimin Ergenekon Yapılanması için ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Belgedeki ayrımdan anlaşılacağı üzere örgütün iki ayağının olduğu, dört birimin başında asker, iki birimin başında da sivil şahsın bulunacağı kabul edilmiştir. Yine bu iki sivil şahsın yanlarında bir asistan ve bölüm uzmanı adı altında yardımcılarının bulunacağı belirtilmiş, örgütün sistematik olarak yapısı ortaya konulmuştur. İddianame böyle şimdi; Savcıların hayali örgüt hakkında yorumlarda bulunurken, hayale hayal katıp olmayan şeyleri varmış gibi gösterme gayretleri kabul edilemez bir hukuka aykırılıktır. İddianame savcılarının asker kökenli şahıslara özel anlam yüklemeye çalışmaları doğru değildir. Ancak burada ortaya koymaya çalıştıkları görüşleri birbirleriyle tamamıyla çelişki içerisindedir. Asker ve polis içerisinde özel görevlerde bulunmuş kişileri, özel harpçileri veya özel harekâtçıları potansiyel suçlu gibi kabul etme şeklindeki yaklaşımları doğru değildir. Bu birimlerde çalışıp bu millete ve devlete hizmet eden, birçok çatışmaya giren, can verip şehit olan, yaralanıp gazi olan şahıslara özellikle husumetle yaklaşmaları hukuken doğru olmadığı gibi, insani açıdan da doğru değildir. Bu özel eğitilmiş kişiler eğer iddia edildiği gibi bir örgütsel bağ ile ve belli bir hedef altında birleşmiş olsalardı, o çok gizli denilen doküman diye sunulan çıktıları yâda belgeleri, silahları vesaireler evlerinde ortalıkta bırakmazlardı. En azından çok gizli gizlilik dereceli veya özel harp eğitimi almayı gerektiren görevlerde bulunan şahısların, silahlarını belgelerini ev veya işyerlerinde, ya da anne veya babalarının evlerinde muhafaza etmeleri, bu yüksek eğitimleriyle bağdaşır bir durum değildir. İddianame savcılarının doğu ve güneydoğuda veya terörün yoğun yaşadığı, sık sık teröristlerle çatışmalara girilen bölgelerde görev yapan özel harpçiler ve özel harekâtçıları hiç tanımadıkları, psikolojilerini hiç bilmedikleri anlaşılmaktadır. Bu görevlerde bulunmuş şahıslar sürekli bir terör tehdidi ve saldırısı hissetmektedirler. Birçoğu da maalesef emekli olduktan sonra yeterli güvenlikleri sağlanmadığı için teröristlerin saldırısına uğrayarak şehit edilmiştir. Bu nedenle haklı bir tehdit algılayışları vardır. Bu durumu bilen, kolluk görevlileri ve askerler güvenliklerini kişisel olarak sağlayabilmek için operasyonlarda kullandıkları veya yakaladıkları bazı silah veya mühimmatı evlerinde muhafaza etme gibi tedbir alma yoluna gidebilmektedirler. Ruhsatsız ve izinsiz bulundurdukları elbette suçtur mühimmatlar suçtur. Ancak bu silah ve mühimmatların iddianame savcılarının iddia ettikleri gibi saldırı amaçlı değil, kendilerini koruma amaçlığı kabul edilmelidir. Aksi yönde iddiayı destekleyen varsa bilgi, belge ve deliller ortaya konulmalıdır. Çok zeki olmayan insanların da rahatlıkla anlayabileceği gibi, gerek özel harp eğitimi almış uzman şahıslar veya iddianame savcılarının ortaya koymaya çalıştığı gibi gizli örgüt elemanları, kendi ev veya işyerlerinde örgütsel saldırı amaçlı veya suikast amaçlı kullanacakları silah ve mühimmatları bulundurmazlar. En azından evlerinin duvarlarına ve çok kolay ulaşabilecek yerlerine koymazlar. İddianame savcılarının özellikle asker ve polislerin silah ve terör uzmanlarından, istihbarat uzmanlarından bu konuda gerçekten araştırma yapmaları beklenirdi ama bu araştırmanın yapılmadığını görüyoruz iddianamenin ve soruşturma dosyasının tamamından ortaya çıkan anlaşılan bilimsel araştırma yerine iddianame savcılarının, yaz gitsin, suçlama olsun, iddianame olsun çalışmaları, gayretleri sürekli kendisi içerisinde çelişki yaratmaya sebebiyet vermektedir. Hayal ile gerçeğin ayır edilemediği görülmektedir. iddianame devam ediyor, Ergenekon terör örgütünün hiyerarşik yapısı ve yöneticileri, Şüpheli Oktay YILDIRIM ifadesinde; Türkiye Harp Malûlü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği üyesi olduğunu, ayrıca kuruluş aşamasında bulunan Kuvvai Milliye Derneği İstanbul temsilcisi olduğunu, Muzaffer Tekin'i Mahmut Öztürk vasıtasıyla tanıdığını, sürekli görüştüklerini, beyan etmiştir. Şimdi bu ifadede Oktay Yıldırım Muzaffer Tekin ile örgütsel bağ ve ilişki içinde olduğunu söylemiş, hayali Ergenekon örgütünden mi bahsetmiş hayır İsmi geçen derneklerin ve sivil oluşumların yasa dışı faaliyetleri ortaya konuymuş? Hayır. Nasıl Olup da; bu ifade suç delili gibi gösterilmektedir? Nasıl olur da olmayan örgütün, olmayan ilişkileri varsayımlarla ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Bunu anlamak gerçekten mümkün değildir. İddianame devam ediyor; Şüpheli Muammer Karabulut ifadesinde; 1991 yılında Antalya valisi Saffet Arıkan Bedük’ün desteği ile Noel Baba etkinliklerine başladığını ve 1995 yılında da Noel Baba Vakfını kurduğunu, 2005 yılında da, Uluslararası Noel Baba Barış Konseyi Derneğini diğer şahıslarla birlikte kurduklarını, Noel Baba Vakfı’nın uluslararası faaliyette bulunmasının yasal olmaması nedeniyle, Uluslararası Noel Baba Barış Konseyi Derneği’ni kurduklarını, 2006 yılında maddi sıkıntılardan Noel Baba Vakfı’nın kapatıldığını, Antalya Uluslararası Noel Baba Barış Konseyi Derneği başkanı olduğunu ayrıca Ayasofya Derneği ve Milli Güç Birliği Derneği üyesi olduğunu, Milli Güç Platformu’nda görev aldığını ancak tüzel bir kişilik olmadığı için Milli Güç Birliği Derneği kurulduğunu, Oktay Yıldırım isimli şahsı Kemal Kerinçsiz'in Fatih’te bulunan ofisine gittiğinde gördüğünü, aynı ortamda Sevgi EreneroL ve Ergün Poyraz'ın da olduğunu, Muzaffer Tekin'i de bu şahısların yanında, basın açıklamalarında tanıdığını Veli Küçük, Ergün Poyraz’ı da Sevgi Erenerol vasıtası ile tanıdığını beyan etmiştir. iddianame sayfa 182 Şimdi bu ifadeden anlaşılan şey şudur; Noel Baba dernek ve vakıf çalışmaları zamanın Antalya Valisi Saffet Arıkan Bedük’ün önderliğinde ve teşviki ile 1991 yılında kurulmuştur. Bu dernek veya vakfın veya sivil toplum hareketinin yasadışı olduğunu, yasadışı faaliyetlerde bulunduğunu kim ve nasıl ortaya koymuştur? Tamamen insani ve sosyal amaçlarla anlaşılan o ki kültürel gelişme sağlamak için kurulan bu faaliyetlerin, derneklerin, vakıfların yani 1991 yılında kurulan bu dernek vakıf AKP hükümetine darbe yapılmak için mi kurdurmuş? Bu nasıl bir zaman ve mekân kavramının yok edilerek iddianamede suç ve suçlu yaratılma girişimidir? Sayın başkan 1991 yılında kurulmuş bir dernek daha AKP’nin adı yok bırakınız fiili varlığını, adı yok adı bilinmiyor. Nasıl oluyordu buraya Ergenekon terör örgütünün bir yan kuruluşu gibi yansıtılıyor. İnsanların birbirlerini tanımaları veya tanımamalarından nasıl bir örgütsel ilişki ve faaliyet çıkarmamız gerekecektir? Bu insanların yasa dışı faaliyetlerde bulundukları iddia ediliyor. Hangi faaliyetlerde bulunmuşlar, hangi somut eylemi planlayıp icraya başlamışlar? İddianamede burada yer verilmiş bu ifadelerde hayali örgütünden Ergenekon’dan bahseden var mı? Bütün bu soruların cevabı hayır, ama iddianame savcıları her nedense herhangi bir suç ikrarı yok iken, herhangi bir delil ortaya koymadan sanki ismi geçen dernek, vakıf veya kişilerin başlı başına suç objesi gibi algılamalarını sağlamaya çalışmaları veya algılatmaya çalışmaları, en azından mahkemeyi yanıltma girişimidir. İddianame devam ediyor, Şüpheli Emin Gürses ifadesinde özetle; Sevgi Erenerol'u, vatansever bir milliyetçi olarak tanıdığını, görüştüklerini, patrikhanede düzenlenen toplantılara ve başka yerlerde düzenlenen toplantılara katıldığını, Ergün Poyraz'ı da Sevgi Erenerol'dan dolayı tanıdığını, patrikhanede gördüğünü, Mehmet Zekeriya Öztürk ile telefonla görüştüğünü, ayrıca bir toplantıda gördüğünü Veli Küçük ile de tanıştığını, arada bir görüştüklerini, Muzaffer Tekin ile de görüşmesinin olduğunu beyan etmiştir. Şimdi bu ifade buraya suç delili gibi konmuş bu görüşme bu suç ikrarı mı? Yani buraya konulan delil diye konulan ifade ile ispat edilmek istenilen nedir. yani hukuk adına bunu kabul etmek gerçekten mümkün değildir. İddianame devam ediyor, Şüpheli Fuat Turgut ifadesinde özetle; Son bir yıldır İzmir'de faaliyet gösteren Türk Dünyası Kültür ve İnsan Hakları Derneği’nin genel başkan yardımcılığı görevini yürüttüğünü, aynı zamanda bu derneğin avukatlığını da yaptığını, bunun dışında herhangi bir siyasi parti ve dernek üyeliği bulunmadığını, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım'ı tanıdığını Veli Küçük ile yüz yüze tanışamadıklarını beyan etmiştir. Şimdi Fuat Turgut’un beyanlarından hayali Ergenekon örgütünden bahsedilmesi söz konusu mudur? Hatta faaliyetlerinde bahsedilmesi bu demin uzun uzun iddianamede yer verilen örgütsel faaliyetlerden bahsedilmesi söz konusu değil midir? Bu ifadeden suç ilişkisini veya terör faaliyetini anlamak için hiçbir gerekçe de yoktur. Sayın başkan böyle; Anayasamızın 33. maddesindeki dernek kurma hürriyeti, 34. maddesindeki toplantı ve gösteri hürriyeti, Avrupa insan hakları sözleşmesinin 11. maddesindeki dernek kurma ve gösteri hürriyeti ile dernekler kanununa veya diğer mevzuata aykırı hangi yönleri olduğu, hangi faaliyetlerde bulunduğu bu ismi geçen derneklerin, Sivil Toplum Kuruluşların ispatlanmadan iddianame savcılarınca böyle suç örgütü, suç faaliyeti gibi takdim edilmesi hukuken doğru ve mümkün değildir yani bu dernekler hakkında, bu Sivil Toplum oluşumları hakkında ne işlem yapılmıştır. Bu derneklerin denetimi özellikle derneklerin denetimi aynı zamanda vakıfların denetimi devletin kontrolündedir. Savcılar bu bahsedilen bu derneklerle ilgili hangi raporu getirip dosyaya koymuşlardır. Yasadışıdır diye yâda bu ismi geçen derneklerle ilgili açılmış bir dava var mıdır? Şimdi burada suç örgütü, suç faaliyeti gibi takdim ettiklerine göre bu dernekleri bunların hakkında açılmış bir dava olması lazım nerde bu dava o davayı açmak bu savcıların görevi değildir. Onun ilgili savcıları vardır. Ancak böyle bir davanın açılmadığını görüyoruz açılsaydı buraya koyarlardı. İddianame devam ediyor, Şüpheli Ergün POYRAZ ifadesinde özetle; 2007 yılı ocak ayından bu yana Ayasofya Derneği üyesi olduğunu, Oktay Yıldırım ve Sevgi Erenerol’u tanıdığını beyan etmiştir. Tanımış, ne kadar tanışım belli değil beraber ne yapmışlar belli değil, hangi faaliyette bulunmuşlar belli değil, tanıyor tanıyor, ama bu tanıma sadece başlı başına suç delili gibi takdim ediliyor. İddianame devam ediyor. Şüpheli Veli KÜÇÜK ifadesinde özetle; Herhangi bir dernek veya kuruluşa üyeliğinin bulunmadığını, Türkiye'de emekli subaylar derneği dâhil hiçbir derneğin üyesi olmadığını, bu gibi dernek veya kuruluşların bir nevi anormallik ve sapıklık olduğunu düşündüğünü, Türk kızı imajını ilk defa duyduğunu, böyle bir kızın olduğunu ve mevcudiyetini de bilmediğini, Muammer Karabulut ile arkadaş olduklarını, Noel Baba Vakfı başkanı olduğunu, Mehmet Fikri Karadağ ile birlikte görev yaptıklarını, emekli olduktan sonra da görüştüklerini, Muzaffer Tekin ile Batı Trakya dergisinden tanıştıklarını, bazı etkinliklerde birlikte olduklarını, Sevgi Erenerol'u tanıdığını, bazı etkinliklerine katıldığını, Mehmet Zekeriya Öztürk'ü gazeteci Güler Kömürcü vasıtası ile tanıdığını" beyan etmiştir. Veli Küçük ifadesinde hangi yasal dernek ve Sivil Toplum içinde olduğunu anlatmıştır. Kendi kişisel görüşlerini söylemiştir. Veli Küçük’ün görüşlerine katılırsınız veya katılmazsınız. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz. Ama Veli Küçük’ün bu ifadelerde örgütsel faaliyeti olduğu, özellikle terör faaliyetini ortaya koyan, kabul eden en ufak bir anlam dahi yoktur. Eğer savcıların mantalitesinden hareket edilirse; örneğin dünyada herkes Usame Bin Ladin’in medyadan tanımaktadır. O halde onu medyadan tanıyan herkes El-Kaide örgütünün üyesi mi olacaktır? Ya da; bir şekilde suç işlemiş şahısla suç işlemezden önce veya sonra tanışmış, aynı derneğe üye olmuş kişiler örneğin mesela Galatasaray veya Fenerbahçeli biri, bir ırza geçme suçunu işlese, tüm Galatasaray veya Fenerbahçe kulübü üyeleri, yöneticileri bu suçun ortağı mı olacaktır? Böyle akıl dışı yaklaşımla ceza hukukunun temel ilkeleri nasıl bağdaştırılacaktır? Örneğin suçsuzluk karinesi nerededir. Örneğin suç ve cezaların şahsiliği, nasıl izah edilecektir? Bunla ilgili TCK hükümleri nerededir. İddianame devam ediyor, Şüpheli Muzaffer Tekin ifadesinde özetle; Hiçbir sivil toplum örgütüne ve hiçbir siyasi partiye, sendikaya ve derneğe üye olmadığını, Mehmet Fikri Karadağ'ın Harp Okulu’ndan sınıf arkadaşı olduğunu, İstanbul 'da Kuvayi Milliye Derneği’ni kurduğunu, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi oluşumundan ayrılan arkadaşlarının yeni bir oluşum meydana getirerek kendisinin lider olmasını teklif ettiklerini, bu amaçla Hüseyin Görüm, İbrahim Özcan, Kuddusi Okkır ve birçok kişi ile tanışıp birlikte Türkiye'nin çeşitli yerlerine gittiklerini, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği başkanının Taner Ünal olduğunu, Sevgi Erenerol ile tanıştıklarını, patrikhaneye gittiğini, Semih Tufan Gülaltay ile tanıştığını, bu şahsın cezaevine girmesinden sonra ailesi ile ilgilendiğini, beyan etmiştir. Muzaffer Tekin asker kökenli bir şahıs asker kökenli diğer şahısları tanımasından daha doğal ne olabilir. Yine burada ismi verilen şahısların yada sivil oluşumların, derneklerin hangi yasadışı somut olay ve eylemi ortaya koymuştur. Yani bunlar ortada yok sanıkların birbirlerini tanımasından başka bir şey yok ama bu ifade, bu ismi verilen derneklerde suç örgütü faaliyeti, suç faili gibi tanıtılmıştır. İddianamede yer verilmiştir. Eğer savcıların zihniyeti ile hareket edilecek olursak; aynı meslekleri paylaşan veya tanışan herkese suçlu muamelesi yapmak gerekecektir. Bunu yapmak çağdaş hukuk kurallarını benimsemiş Türkiye’de mümkün değildir. İddianame devam ediyor, Şüpheli Semih Tufan Gülaltay ifadesinde özetle; 998 yılında Akın Birdal olayından ceza aldığını, 4,5 yıl ceza yatıp şartlı tahliye olduktan sonra, Ulusal Birlik Partisi adıyla kurulan bir genel başkanlığına getirildiğini, partinin ancak daha sonra sabıkası sebebi ile ayrıldığını, Ulusal Birlik Platformu adı altındaki platform kurduğunu, platformun dernekler kanununa göre oluşturulduğunu, bu platformda 49-50 tane kurucu derneğin bulunduğunu, Muzaffer TEKİN ile ceza evinde iken görüştüğünü, cezaevinden çıktıktan sonra da görüşmesinin olduğunu, yine Muzaffer TEKİN vasıtası ile Sevgi ERENEROL ile Taksim’de bulunan Türk Solu Binası’nda tanıştıklarını, daha sonra Sevgi ERENEROL'un davetlerine gittiğini Veli KÜÇÜK ile Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı’nda karşılaştıklarını, Yozgat Cezaevi’nde iken Tuncay GUNEY'in yanına geldiğini Veli KÜÇÜK'ün emrinde çalışan istihbarat görevlisi olduğunu anlattığını, Mehmet Zekeriya OZTÜRK ile de tanıştıklarını beyan etmiştir. Sayın başkan Semih Tufan Gülatay’ın eski bir sabıkalı olması mahkumiyet hukukunu, eylem ve cezasından sonra her eylemin suç sayılmasını gerektirmez aksi yöndeki anlayış hem anayasamız hem de taraf olduğumuz insan hakları sözleşmelerine kesin kez çatışmaktadır. Kaldı ki, Semih Tufan Gülaltay iddianamede yer verilen ifadelerinde de hayali Ergenekon örgütünün faaliyetlerinden bahsetmemektedir. Aksi sonuca varmak için ya hukuku hiç bilmemek gerekir ya da art niyetlerle yorumda bulunmayı gerektirmektedir. İddianame devam ediyor başlık Sivil toplum örgütleri ile ilgili telefon görüşmeleri Tape:2, Mehmet Fikri KARADAĞ ile Y. A. arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Y. A.'nın Evet bir isteğiniz biz emriniz olduğu zaman biz de burda sizinle beraberiz bunu bilmenizi istedim Şişli Esentepe’deyim dediği, Mehmet Fikri KARADAĞ'ın Karargâha bir ziyarete gelsene madem o kadar iyisin Kuvai Milliye karargâhı, mabedi bir gör, Atatürk'ün karargâhı burası Kadıköy’de askerlik şubesi var eski askerlik şubesi, yeni Rasim Paşa Emekli Subaylar Derneği Halit Ağa Çeşmesi diyerek yeri tarif ettiği tespit edilmiştir. Konuşma bu Mehmet Fikri Karadağ’ın asker olduğu asker kökenli olduğu belli bütün hayatı askerlikle geçmiş bir sivil toplum merkezinden karargâh diye kastetmesinden daha doğal bir şey var mı? En azından ben halen kendi büroma giderken adliyeye gidiyorum diye sık sık bahsediyorum çocuklarda gülüyorlar adliye değil artık orası bürosu diye hukuk bürosu yani savcıları rahatsız eden sadece bu karargâh kelimesi mi? yoksa Atatürk’ün karargâh ifadesi mi? yani Atatürk ilkelerinden hareket ettiğini söyleyen insanların terör ile bağdaştırılıp bu şekilde ortaya koyulmasında mahkemenin takdirine bırakıyoruz. iddianame devam ediyor. Tape:109, Mehmet Fikri Karadağ ile Tayyar arasında Mehmet Fikri KARADAĞ’ın Merkez Komutanlığı’nda Tuğgeneral N. Ö. ile konuştuğunu, askerlik problemi konusunda, bu şahsın yanma gidip derdini anlatması gerektiğini, oraya gidince Kuvayi Milliyeci olduğunu anlatmasını söyleyerek ordan küçük bir paket yap, benim adıma götür, kendi adına sakın götürme diyerek şahsı merkez komutanlığına gönderdiği tespit edilmiştir. Sayın başkan konuşmanın özü askerlik görevi nedeniyle birisine yardımda bulunma talebinden ibarettir. Küçük paket herhalde çikolata paketidir. Soru şu askerlik işlemleri için Türkiye’de askeri makamları arayan binlerce insan terör örgütünün parçası mıdır? Terör faaliyetinde mi bulunmaktadırlar. Çikolata götürmek benim askerime yardımcı ol demek ne zamandan beri terör suçu sayılıyor. Ne zamandan teröristler bir talepte bulunmak için diğerine çikolata gönderiyor. Terör faaliyetleri çikolata ikramıyla mı oluyor. Bu ne biçim terörist, ne biçim terörist merkez komutanı iddianame devam ediyor Tape:158, Mehmet Fikri Karadağ ile Kahraman Şahin arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Yapılan bir kamp toplantısından bahsettikleri, Kahraman Şahin'in nasıl değerlendiriyon baba Bugünkü gündemi dediği, Mehmet Fikri Karadağ’ın Gayet güzeldi. Gençliği de konuşturduk, gençliği konuşturmayı unutmayalım bundan sonra çok önemli, hatta bir de güzel, iyi bir kadın bulsak, oda konuşsa, her seferinde bir kadın bir genç diyerek gençlere konuşma yapması için kadın konuşmacı ayarlamaya çalıştıkları, sayın başkan sivil toplum kuruluşlarının, derneklerinin gençlere ulaşmaya çalışmasını, kadın konuşmacı aramasını, kadınları öne çıkartmaya çalışmasını yasaklayan herhangi bir kanun mu var hâlbuki tam tersine Sivil Toplum örgütlerinin çoğalmasını, gençlere, kadınlara ulaşmasını dolayısıyla Tevfik eden sayal düzenlemeler var. Gençliği konuşturmanın gündeme ilgili dikkatinin çekilmesi neresi suç? Bu ne biçim bir suçlama buraya suç delili gibi koymuşlar bu tapeyi biz Türkiye’de mi yaşıyoruz sayın başkan neyin delili bu konuşmanın ilerleyen bölümlerinde siyasi konulardan bahsettikleri, Mehmet Fikri Karadağ’ın, Gürcistan’da, Amerika’da, İngiltere’de, Ermenistan’da, Suriye’de, Arabistan’da, gidin Türklere dininiz elden gidiyor deyin, başbakan da olursunuz cumhurbaşkanı da olursunuz diyor, yani bizim millet ohh batan geminin mallan deyip propagandayı yapıyor, bakan oluyor, başbakan oluyor, her şey oluyorlar, Cumhurbaşkanı bile oluyorlar, Turgut Özal gibi o.. çocuğu mesela neden işte bu bizim yapacağımız işten sonra olamayacaklar dediği, konuşmanın son bölümlerinde Muzaffer TEKİN'in Bursa'da bir evde daha bazı malzemelerin çıktığından bahsettikleri tespit edilmiştir. Şimdi bu telefon görüşmesinde terör örgütü faaliyetini ortaya koyun hiçbir şey yok sadece ve sadece kişisel düşünceleri yansıtan özel hayatla ilgili bir konuşma burada bir küfürlü konuşmanın sayılması, gösterilmesi bu konuşmaların dışarıya yansıtılma isteğini ortaya koymuyor böyle bir amaçları olsalardı bu konuşmaları halka açık yerlerde yaparlardı. Halka açık yapılmayan insanların kafasında geçen kendi arasında olan bir konuşmanı, küfürlü bir konuşmanız bazı eski devlet büyüklerimize ilişkin konuşmanın buraya konulması maksatlıdır. Toplumda bu insanlara kin ve nefret yaratmaya yöneliktir. Ve bu işlerin suçlu gibi algılanmasını desteklemek amacıyla konulmuştur. Böyle bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir. bu konuşmada terör şiddet vesaire içeren hiçbir şey yoktur. İddianame devam ediyor. Tape:39, Mehmet Fikri Karadağ, Erkut ERSOY arasında Erkut’un Erkut ben komutanım Özel Büro dediği, Fikri KARADAĞ'ın da Tamam Erkut, şeyleri Büro terimini kullanmıyoruz biliyorsun özel büro falan yok, bir tek kuvayi milliye tamam mı evlat diyerek örgütün tüm faaliyetlerinin Kuvayı Milliye Derneği altında yürütüldüğünü ifade ettiği anlaşılmaktadır. Kuvvai Milliye Derneği adıyla birçok dernek kurulmuş, dernek isimleri öyle, öyle lanse etmişler yani bütün örgüt faaliyetlerin Kuvvai Milliye derneği altında adı altında yürütüldüğünü iddianamede ortaya koyan ne var hiçbir şey yok ama savcıların bu istinatlarının, yorumlarının mantığını da anlamak zor bu kadar zorlamalı yorumlarla örgüt yâda örgütsel faaliyet yâda bağ ve ilişkin ortaya koyulmaya çalışılmasının hukuki hiçbir değeri de yoktur. Tape:214, Muhammet Yüce ile Feyzi'nin yaptığı telefon görüşmesinde; Muhammet Yüce’nin Kuvvayi Milliye Derneği’nden bahsederek. Bakıyorum orada 500 tane işyerini bağlamış her ay 100 milyon yardım topluyor derneğe, para direk bizim fikri albayın eline kalıyor, ben şimdi de oraya yönetime aldı beni, dedim güzel adamlarımız var, dedim her türlü dedim biz koşuştururuz dedim, tamam dedi, Muhammet dedi, zaten ben seni bilirim dedi, gel dedi, ben sizi yönetime alacam dedi, beni yönetime aldı. Kuvayi milliye resmi derneği emniyet arkasında jandarma arkasında hiç bir sorunumuz yok yani dediği, şimdi bu Muhammet Yüce ile Feyzi’nin 3. bir kişiden bahsettikleri anlaşılıyor yani Mehmet Fikri Karadağ’dan ancak sayın başkan 500 tane iş yerini bağlamış her ay 100 milyon yardım topluyor nerde bu para bu kadar gizli örgüt, akıllı örgüt, 80 yıllık örgüt, NATO’nun yan kuruluşu örgüt işini gücünü bırakmışta Jandarmanın, polisin binalarının arkasına mı kurmuş örgütünü yada Jandarma ve polisin bu derneğin arkasında olduğu ifadesi koskocaman bir uydurma iki kişi kendi arasında konuşuyor yer zaman, kişi, maddi olay afaki ama bu konuşmadan bir suç devleti yaratılması yada yaratılmaya çalışılması mümkün ve doğru değildir. Tape:478-479-480-481, Muhammet YÜCE'nin Selim AKKURT'a gönderdiği mesajlarda; Halaoğlu Göktürk haftaya parayı alıyor, hemen gelecek, zaten ben albayla yine görüştüm, is tamam. Hemen ekibi kur diyor, derneğe yardım adı altında paraları toplasınlar, diyor bütün zenginlerin ve esnafın listesini verecek bize, o basımızda biz kosturacaz, ben çarşamba oradayım şeklinde mesaj gönderdiği, Sayın başkan 100 tane şirket vesaire adamdan bahsediyor sayın savcılar bu zorla para toplama işinden mağdur olmuş bir kişiyi göstermişler mi? yani bu bir yardım rıza yardım toplama mı? Yoksa bir örgütsel gasp olayı mı? Bu belli değil. Ayrıca yine iki kişinin kendi arasındaki bir haberleşme Mehmet Fikri Karadağ’ın böyle bir talimat verip vermediği de belli değil. Mehmet Fikri Karadağ’ın suçlamaları kabul etmemesi göz önünde tutulduğunda, bu mesajın hiçbir hukuki değerinin olmadığı anlaşılmaktadır. Tape:373, Kahraman ŞAHİN, Niyazi Begüm arasındaki telefon görüşmesinde; Begüm'ün biraz önce Fikri Paşayla konuştum, onu haber vereyim dedim. Kapıda yakaladım paşayı, gel dedim konuşucam senle konuştuk yarım saat dediği, Kahraman'ın bugün de ben fırça attım ona, Bir tane çocuk vardı, onun numarası yazılmamış üyelik numarası falan dedim gençlere ne yapıcan sen dedim, mahvettiniz bizim gençliğimizi dedim. Kalkıyorsun gençlerden şey istiyorsun falan neyse ondan sonra yumuşadı dediği, Begüm'ün Paşa çok sinirli ama güzel planları var, benim içime su serpti dediği, Kahraman’ın hazır yani her şeyimiz dediği, Begüm'ün ya bir şey söylicem Kahraman, Paşa’ya söylemedim de, şu şehitlerden dolayı, Erdoğan'a inat bir miting düzenleyemiyor muyuz İstanbul'da dediği, Kahraman'ın düzenleriz ama gel yardım et o zaman gel çarpışalım para olacak, ben bulacam parayı, 2-3 tane işimiz var, inşallah bitecek dediği, Yine 3. şahısların konuşması ile Mehmet Fikri Karadağ’dan bahsedilmektedir. Şimdi mitingde bahsedilen bir miting yapmaktır bu mitingin yasadışı yada yasal bir miting olup olmadığı hangi tarihte, nerede, ne zaman yapılan, yapılması planlanan mitingde olup olmadığı da belli değildir. Çarpışma ile neyin kastedildiği de ortaya konulmamıştır. Siyasi faaliyetler çerçevesinde, fikir çarpışması mı oksa başka bir şey mi? bunlarda ortaya konulmamıştır. Dolayısıyla bu telefon görüşmesi de, tapesi de diğer usulü yönden itirazlarımı bir yana bırakırsak sayın başkan bunlar iki şahıs arasında üçüncü şahsa yönelik konuşmadır. Bütün bu dinlemelerin yapılması için vesaire en baştan söylediğimiz usul hükümleri çiğnenerek dinleme yapılmıştır. Usul yönden yaptığımız itirazlar bir yana bu konuşma metinin yasal bir delil toplama şeklinde elde edilmiş olsa bile herhangi bir suç ortaya koymadığı da açıktır. Yada suç delili olmadığı da açıktır. Tape:366, Kahraman ŞAHİN ile Abdullah arasındaki telefon görüşmesinde; Abdullah'ın Ya sana ulaşmak ne kadar zorlaştı böyle, Kahraman'ın ya biraz dışarıdaydım Ankara'ya falan gittim dediği, Abdullah'ın kendi işin mi yoksa Kuvvayi Milliye’nin mi dediği, Kahraman'ın kendi işim de vardı, öyle de, telefonda pek konuşmak istemiyorum bu tür şeyleri dediği, bu telefon konuşmasında suç olan ne var. Hiçbir cümle yok, hiçbir anlam yok insanların iş için Ankara’ya gitmesi yasal bir derneğin herhangi bir iş için Ankara ya gitmesi ve böyle bir gidişin suç gibi takdim edilmesini açıkçası anlamakta zorluk çekiyoruz. İnsanların telefonda özel veya resmi işlerini konuşmak istememesinden daha doğal ne olabilir? Ama Türkiye’yi dinleniyorum korkusu sardıktan, herkes neredeyse dinlenme paranoyasına kapılmıştır. Hatta hatta bakanlar bile dinlendiklerini söylemektedir. Dinlenen bakanlarda hangi nedenlerle dinleniyor oda anlaşılır gibi değildir. bir bakanın dinleniyorum demesi kadar ürkütücü bir şey var mıdır? Yada bir başka yetkilinin bakanın telefonlarda da özel şeyleri konuşmayın demesi gibi garip hukuk devletine aykırı bir şey var mıdır? Burası demokrasiyle yönetilen Türkiye mi? yoksa başka bir yöntem mi var. Tape: 3192, telefonla Sevgi ERENEROL'un yaptığı telefon görüşmesinde; telefon numarası var ancak kimle görüşüldüğü kimin adına kayıtlı olduğu yazılmamış, bu arada duydun mu? Vatansever güç birliğinin hepsi tahliye oldu şeklinde beyanlarda bulunduğu, yani sayın başkan Vatansever güç birliğinin hepsi tahliye oldu şeklinde beyanı nasıl bir örgütsel faaliyet oldu şimdi son dalga operasyon yapıldığı anlaşılıyor. İnsanlar Türkiye’nin her tarafından konuşuluyor kim alındı, kim alınacak diye bu konuşanların hepsi Ergenekoncumu? Ne var burada suç örgütü faaliyetini ortaya koyan insanların kamuoyunda, televizyonlarda bangır bangır söylenen, yayınlanan tutuklamalarla ilgili konuşmalarının suç örgütü faaliyeti gibi takdim edilmesi hayret vericidir. sayın başkan 3 gündür savunma yapmaya devam ediyoruz zamanlama bakımından dikkatinizi çekmişti yada kamuoyunun dikkatini çektiğini söylemiştim sayın başkan 15 gündün ne görüşülüyor mayın yasası ne zaman çıktı akşam, ne kadar tartışmalı geçti. Türkiye’nin bütün siyasileri birbirine girdi. Kamuoyu ikiye bölündü mayın yasası çıksın çıkmasın ilginç değil mi? aynı tarihe denk gelen bir Ergenekon operasyonunda tesadüf olabilir ama gerçekten ilgi çekicidir. Tesadüf olabilir ama ilgi çektiğini de söylemek zorundayız. 14.11.2007 tape numarası vermemişler Muammer KARABULUT ile Sevgi ERENEROL arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Muammer Karabulut’un yani yazıları biz koyuyoruz şeye siteye tabi onlar Hakan yazı bile yazmıyor yani çocuk. Bir tek onlara Milli Gücü bıraktık biliyorsun hatta Ergün içeriye girdiğinde eğer bunu kapatalım mı dediler. Şeyi Milli Gücü adından dolayı dediği, Sevgi Erenerol’un neyi kapatılacakmış nesi varmış kapanması için dediği, esasında yine örgütsel bir faaliyet görmek, anlamak mümkün değil burada Sevgi Erenerol’un bahsettiği yani yazılarda zaten suç unsuru yok ki niye kapatma gereği görelim diyor neyse site şimdi 80 yıllık örgüt çok deneyimli, deneyimli telefonlarda şakır şakır konuşuyor dinlendiğini de biliyor üstelik internet sitesini kapatalım mı? kapatmayalım mı? kuşkusu var hayır deniyor kapatmaya gerek yok ki bunun nesi suç yada suç delili yani hayrete düşmemek mümkün değildir. Tape :1038, Veli KÜÇÜK ile M. E. arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Veli'nin Mehmetçim merhaba. Vakıftayım ya Türk Dünyasındayım, sen ne dediği, Mehmet'in iş ihtiyacı olan kimse var mı? Ya bizim Sönmez beyin bir işi var da. Sönmez KÖKSAL'ın. Onda çalışacak birini şey ediyoruz erkek de yani birazcık bu şey banka alacaklarıyla ilgili çalışacak. Muhasebe filan değil. Daha çok istihbarata yönelik dediği Veli'nin tamam, anladım. O vakit bizim emeklilerden birini bulmam lazım sana dediği, Mehmet'in ya biraz da genç olursa daha iyi olur dediği Veli'nin genç işte emekli derken, Binbaşılıktan falan ayrılmış bu işi girebilecek. Dediği, Mehmet'in senin eski konuna girdiği için, onun için aklıma geldin. Dediği, bu konuşmada burada örgütsel bir konuşma ve delili gibi konulmuş. Sayın başkan kaç kişi heyetiniz üyelerinin kaç yakınınız kapısını çalıyor başkanım bana iş bul diye binlerce işsiz izinizin dışarıda olduğu, iş bulmakta zorluk çektiği bu dönemde yada dönemlerde en azından en azından bana nerdeyse 1-2 kişi ne olur bana iş bulur musunuz diye geliyor. İnsanlar muhtaç ihtiyaç duyuyor birçok emekli polis, asker iş bulamıyor. Okuyan çocukları var düşünün bir emekli polis 700-800 lira 1000 lira maaş alıyor. Üniversitede okuyan 2 çocuğu varsa nerede iş bulacak bir asker emeklisi nerede iş bulacak iş bulmak ne zamandan beri terör örgütü faaliyeti oluyor sayın başkanım her iş bulduğunuz insan için herhangi bir terör örgütüne yardımda mı bulunuyorsunuz insanları bu kadar acil sosyal ihtiyaçları için insanımızın bu masumane ihtiyacı için insanların birbirleriyle konuşması ne zamandan beri örgütsel suç teşkil ediyor. Yani Veli Küçük nefes bile alsa suç mu sayacaklar savcılar iddianame devam ediyor Tape: 3197, Sevgi ERENEROL'un Veli KÜÇÜK ile yaptıkları görüşmede, Veli Küçük'ün Sevgi hanım merhaba Veli paşa; patrikhaneyi aradım Yakup çıktı gelmediler dedi bir uğrayayım dedim bir göreyim diyorum Sevgi Erenerol' un ise tamam, bekliyorum dediği, Patrikhaneye gidecek merhaba diyecek fakat örgüt lideri olduğu söylenen şahıs Sevgi merhaba falanda demiyor. Sevgi hanım merhaba diyor. Bu hangi örgütsel faaliyetin delili yani bu bir örgütsel faaliyet deliliyse biz hukuktan hiç anlamıyoruz o zaman demektir. Tape :1063, Veli KÜÇÜK ile Sevgi ERENEROL arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Veli'nin Sevgi hanım merhaba Veli Paşa. Patrikhanede misin? diye sorduğu, Sevgi'nin onaylaması üzerine Vakıftayım Türk Dünyasında yanına bi 5 dakka uğrayacam. Oradan da müsait olursan ararım bir çayını içmeye gelecem dediği, Sevgi'nin "Tamam tamam dediği, çay içerek terör faaliyeti sayın başkan çay içerek terör faaliyetiyle karşı karşıyayIz ve çay içerek terör yapıldığının, terör faaliyetinin yapıldığının delillerini görmekteyiz. Biraz garip geliyor, Tape: 1064, Veli Küçük ile S. Ş. A. arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Ş.'in Sen ne yapıyorsun paşam diye sorduğu? Veli'nin Ben şeydeyim, Paşa beyin yanındayım, patrikhanedeyim. Patrik Türk Ortodoks Patrikhanesi. patrik beyin yanına geldim. bir göreyim dedim. Şimdi 80 yıllık örgüt örgüt yöneticisi eski bir asker, istihbarat bilgisi üst düzeyde terör faaliyetini telefonda söylüyor. Patriği ziyaret ediyor. Herhalde patrik ziyareti yapanları asmalı asmalı ki patrik ziyareti yapmasınlar böyle bir suçlama olabilir mi? yani böyle bir şeye savunma yapmak bile biz zor geliyor. 16.12.2007 Muammer KARABULUT ile Kemal KERİNÇSİZ arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Muammer KARABULUT’un ben sana yolladım. Yani elimden geldiği kadarıyla başka şeylerde koymaya çalıştım dediği, Kemal Kerinçsiz’in abi bu arada bu arada biz Salı günü mı şey adliyesinin önünde İstanbul adliyesinin önünde saat 12 de Necip HAPLEMİTOĞLU'na ilişkin faili meçhul dosyanın soruşturmanın işletilmesi ve genişletilmesi konusunda bir dilekçe vereceğiz bir de bir basın açıklaması yapacağız dediği, KARABULUT'un evet aynen yolla" "Siteye koyalım" dediği, KERİNÇSİZ'in hem siteye koy abi hem de şey yap ismini sen söyle her tarafa bir yaydıralım dediği, KARABULUT'un ben o konuda Hürriyet’te çıkan habere istinaden dediği, KERİNÇSİZ'in ha manipülasyon onlar yapıyorlar ya özellikle o Ümraniye operasyonuna bakan savcı onlar hepsi düzeyleri belli olan belli bir tarikat mensubu insanlar dediği, KARABULUT'un peki ona dem vuracak mısın dediği, KERİNÇSİZ'in tabi tabi zaten o konuyu da işleyeceğiz yani öyle bir manipülasyon yapılıyor ki abi düşünebiliyor musun yav o davanın avukatlarından tut sanıklarına kadar HABLEMİTOĞLU’nu candan sevmiş yüreğinde hisseden adeta onun kanıyla bütünleşmiş olan insanlar ve bu insanlara bu cinayeti sorumlusu tutulmak isteniyor böyle iş olabilir mi abi sen bu konuda bi yazı yazsana başarılı olduğun nokta bu senin ya avukat BUZOĞLU şeyin avukatı Hüseyin BUZOĞLU eee ismini sen söyle geçmişte haşır neşir olmuş rahmetli Necip HABLEMİTOĞLU ila davalarına girmiş çıkmış ki en yakın dostlarından bir tanesi Ergün anlatabildim mi bu Ümraniye operasyonundan dolayı adam tutuklu yani düşünebiliyor musun yani kimler suçlanmaya çalışılıyor o yüzden bizim buna bir müdahale etmemiz lazım dediği, KARABULUT'un yani şimdi Ergun'la HABLEMİTOĞLU'nun ilişkisini bilmiyor mu ondan sonra o öldürülen deniz subayı var bi tane petrolle ilgilenen biliyorsun dediği orada hedef HABLEMİTOĞLU'ndan sonda Ergun biliyorsun, Adam yani Ergun üç dakka geç çıkmasa o evde onla birlikte o da öldürülecekti görüşmenin devamında Recep Tayyip ERDOĞAN ile ilgili sayın davası hakkında konuştukları, bu davadan dokunulmazlığı kalkınca ceza alacağı, siyasi hayatının biteceği ile ilgili konuşmalar yaptıkları, Sayın başkan konuşmacıların hukuka aykırı yöntemlerle soruşturma yürüten iddianame savcıları hakkında şikayet etmeleri söz konusu onu görüyoruz esasında Hablemitoğlu ile çok yakın bir arkadaşının Hablemitoğlu cinayetinden sorumlu gibi gösterilmelerinin mantıksızlığını kendilerince de sorguluyorlar. Yine ilginç olan; bir terör faaliyeti gibi ortaya konulan bu konuşma rahmetli Necip Hablemitoğlu’nun soruşturmasının üstüne düşülmesinin, derinlemesine araştırılmasının temini için yapacakları yasal gösteridir konuşmanın temeli budur. Ama iddianame ve eklerine baktığınız zaman buradaki sanıkların aynı zamanda Necip HAPLEMİTOĞLU katliamıyla ilgili de sanık gibi takdim edildiklerini görüyoruz. Ne enteresan değil mi? hem HAPLEMİTOĞLU cinayetinin derinlemesine araştırılmasını arkasında kim yâda kimler varsa ortaya çıkarılmasını istiyorlar, bunun için gösteri yapıyorlar ama aynı cinayetin sorumlusu gibi de iddianamede takdim ediliyorlar. Yine konuşmada konuşmayı yapanların iddianame savcılarında bu soruşturma ve genel uygulama ve yansıtış biçimleri itibariyle dışarıda belli bir tarikatın adamı gibi gözükmelerinin veya algılanmalarının ortaya çıkardığı olumsuzlukların ve hukuka aykırılıkların bahsettikleri ne gibi bir örgütsel bağ ve ilişki yansıttığı anlaşılamamıştır. İddianame savcıları, kendilerinin hukuken veya yaşayış biçimleri itibariyle eleştirilmelerini kabul edilemez bir büyük suç gibi mi algılamaktadırlar? Sayın başkan çok iyi bildiğiniz gibi hâkim ve savcıların herhangi bir suç işlemeseler bile çalıştıkları yerde suç işlediklerine dair genel yaşamlarına dair onların sebebiyet vermese bile bir kusurları olmasa bile, dışarıda yanlış oluşun bir kanaat olsa bile mesleklerini yansız yapmadıkları etki altında yaptıkları konusunda bir kanaat oluştuğu zaman kamuoyunda bu onların görev yerinin değişikliği sebebidir. Hakimler savcılar kanunun, tüzüğünün ilgili yönetmelikleri gereği budur. Nitekim hâkimler savcılar yüksek kurulu bu nedenle birçok hakim savcının tayinin yapmaktadır. Ve yasal işlemdir. Bir rahatsızlık varsa dışarıya böyle bir yansıyış varsa, bu dile getiriliyorsa dile getirenlerden ziyade buna muhatap olanlar bakımından alınacak tedbirler vardır. Bu savunmanın başlangıcındı meslek etik kurallarını okurken dışarıya yansıyışlarında Onlara tavsiyemiz şudur? Gerek taraf olduğumuz uluslar arası meslek etik kuralları okurken dışarıya yansıyışlarının da yansız ve tarafsız olması gerektiği konusunda tedbirler alınması öyle yaşanması gerektiği ortaya konulmuştur. Uluslar arası standartta budur. Gerçektende bir mahkemenin örneğin Askeri hakim savcıların DGM içinde yer almasının hak ihlali olmasının sebebi iki bakımdan özellikle insan hakları mahkemesinde yanlış bulunmuştur. Birincisi askeri hakim, savcıların atama nakil terfileri sicilleri ikincisi görünüşte bağımsız ve yansız bir görüntü vermemeleri, verememeleri böyle olmadığı insan hakları mahkemesinde de ortaya konulmasına rağmen denmiştir ki İnsan Hakları mahkemesinde kararında askeri hakim savcıların böyle bir görüntü vermediğini gelen davalardan anlıyoruz ama insanlar bundan rahatsızlık duyuyorsa genel itibariyle orda bir askeri hakim var diye o halde bu bir hak ihlalidir. Diyor ve Türkiye yi mahkûm ediyor. Şimdi eğer soruşturmayı yapan savcıların bazı hâkimlerin belirli bir tarikatla ilişkisi olduğu yaygın olarak dile getiriliyorsa bu doğrudur. Yanlıştır. Bunları değerlendirecek tabi ki adli makamlar, merciler vardır. Gereğini de yaparlar ancak böyle bir anlayışın bile olması kaynağı doğrudur yâda değildir. Savcıların hâkimlerin bizaati kendi kusurları vardır veya yoktur. en azında bu bile bu hakim ve savcıların mevcut mevzuata göre tayini sebebidir. Soruşturma sebebidir. Yani bu rahatsızlığı duyan kişileri buraya yansıttıkları için tape olara suç delili gibi koymak yerine herkesin kendine çeki düzen vermesi gerektiği inancındayım. Tape:308 Kemal Kerinçsiz C. Ç. yapmış olduğu telefon görüşmesinde; Sultanahmet Adliyesi önünde, Hablemitoğlu cinayetinin yıl dönümü münasebetiyle ile ilgili yapmış oldukları basın açıklamasından sonra görüşme yaptıkları anlaşılmaktadır. Kemal Kerinçsiz'in Ramis paşam ile birlikte vatan caddesindeki orduevindeyiz, gelmek istersen gel, gelirken bizim Burak var adliyenin önünde onu da al dediği, Cevat Çalık’ın tamam oldu, görüşürüz diyerek, şahısların yapmış oldukları basın açıklaması, mitinglerde ve anma günlerinde, bazı emekli askerlerinde bulunduğu, bu anma törenine ayrıca, Sevgi Erenerol Ayyıldız hareketinin başkanı, Büyük Hukukçular Derneği üyelerinin katıldığı anlaşılmaktadır. İddianamedeki istinat yorum değerlendirme böyle soru şu Hablemitoğlu cinayetinin yıldönümünde cinayeti kınayan yasal bir gösteri ve basın açıklaması suç mudur? değil midir? Tabiki suç değildir kaldı ki suçsa bunla ilgili hangi adli makam ne işlem yapmıştır. bunlar yok ama tapenin içinde asker şahısların var olması bir başka çeşni katmak için, etki yaratmak için tapenin buraya onun için konuşulduğu izlenimi vardır. Emekli askerlerin veya görevdeki askerlerin çeşitli toplantıları örneğin Haplemitoğlu cinayetinin yıldönümünde bunu protesto eden toplantılara katılmasını yasaklayan bir karar mı vardır. Kanun mu vardır. Yoksa birilerinin içinde asker olan her şeye husumeti kini veya önyargısı mı vardır. Herkesi askerimize, Türk Ordusuna ve mensuplarına saygıya davet ediyoruz. Böyle askerde var asker kişilerle görüşüyorlar gibi yakıştırmalara kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir şeyle bir yere varılması da mümkün değildir. Tape: 1001, Veli Küçük ile Sevgi Erenerol arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Sevgi’nin, Veli paşa iyi bayramlar dilerim 25'inde de bizim Noel bayramımız İstanbul'da dediği Veli'nin ay'ın 25'inde Noeliniz tamam orda olacaz inşallah dediği, Sevgi'nin bekliyoruz 11'inden itibaren bekliyoruz sağ olun dediği, şimdi bu telefon tapesi suç delili iddianameye onun için koymuşlar. Yine garip bir suçlamayla karşı karşıyayız Noel kutlaması suç, Noel kutlama konuşmasının yapılması da suç sayın başkan nerde kaldı din ve vicdan özgürlüğü, nerde kaldı tüm dinlere ve mensuplarına saygı, nerede kaldı hukuk devleti Noel kutlamasının nesi suç, nesi örgütsel faaliyet? Bunların hukuka uygun delilleri nerde böyle bir suçlama açıkçası tüm insan haklarının çiğnenmesidir. Ve yargı gücünün kötüye kullanılmasının en somut örneklerinden, hukuka en aykırı örneklerinden biridir. 25.12.2007 Sevgi Erenerol Veli Küçük arasındaki telefon görüşmesinde Veli Küçük'ün ne zaman gelelim ne zaman programınız dediği, Sevgi Erenerol'un saat 11 den itibaren dediği Veli Küçük'ün iyi biz 11 den sonra geliriz öyleyse Necla hanımla dediği, Sayın başkan yukarıdaki açıklamalarımızı tekrar ediyoruz buna söylenecek, ilave edecek bir şeyde bulamıyoruz bu kadar anlamsız bir suçlama olabilir mi? yada suç delili gibi gösterilebilir mi? 09.01.2008 Güler KÖMÜRCÜ Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile A.T. arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Görüşmenin başında Güler KÖMÜRCÜ, A. T. ile karşılıklı sohbet ettikten sonra Güler'in telefonu yanında bulunan Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'e verdiği, A.'in Mehmet Zekeriya Öztürk’e hitaben biz öğlen yemek yedik hanımlar bu Atatürkçü Düşünce Derneği’nin şeyi Yeniköy Şubesine üye kaydediyorlarmış bizim arkadaşlar onlarda, Bugünde onların en yüksek başındaki Orgeneral kim dediği, Mehmet Zekeriya’nın Şener Eruygur Paşa dediği, A.'in kaç milyonda iki yüz kırk kişiyiz diyo şey iki yüz kırk bin kişiyiz diyo ayıptır yani diyo dediği, Mehmet Zekeriya doğru da ama birazcık o zaman şikayet ediyorlarsa dışarıyı bi dinlesinler kulak versinler ne oluyo İşçi Partisi’nin arka bahçesine döndü E tabi yani bu yıllardır bilinen gerçek bu, Asker İşçi Partisi o yüzden zaten orayı arka bahçe haline getirdi geliyor onlardan iki kelime öğreniyor gidiyo Aydınlık’ta yazıyo Ulusal Kanal’da yayınlıyor. Onlar gibi düşünen adam oluyor askerler de oraya sinek gibi üşüşüyor yani emeklileri, Yani acayip bir döngü yarattılar Masonik bir yarım bir yaklaşım bile olabilir yani orda. Ha yani nedir Atatürkçü Düşünce Derneği ben bir kısmını gördüm Ankara Hilton’da T.Ö. geliyordu Cumhuriyet Kadını’nın olarak çıkmışlar yaşa Tuncay hoş geldin iyi ki geldin iyi ki sen varsın sen olmazsan biz mahvolmuştuk diye sloganlar atıyorlardı dediği, A.'nın Zaten biliyorsun ADD İngilizcede Dikkat Dağınıklığı, Dikkat Bozukluğu demek hastalık adı dediği, Mehmet Zekeriya’nın Doğru söylüyorsun öyle, Allahtan halk İngilizceyi bilmiyor. Çok kişinin haberi yok bayrak hareketinde olay böyleydi zaten T. Ö.'nın militer şeyleri geldi paramiter güçleri geldi. Koruma halkası oluşturdular CHP ile ADD falan böyle yani buraya hizmet ediyor artık dediği, Şimdi iki kişinin sıradan diyaloğu çok özel görüşmesi beğenmeyebilirsiniz eleştirebilirsiniz. Ama dikkat çeken şeyi şu birbirini bu kadar acımasızca eleştiren insanlar burada aynı örgütün emir komuta altındaki failleri gibi yargılanıyor ve bu konuşmada buraya delil gibi konuyor esasında bu konuşma buraya konulan bu tape savcıların iddiasının aksine onlar suç kanıtı, suç delili gibi koymaya çalışmışlar ama aksine suçsuz olduklarını, aralarında bir örgütsel bağ ve ilişki olmadığını ortaya koyan bir konuşma kaldı ki hükümet politikalarını eleştirmek suç mudur? yada insanların, partilerin birbirini eleştirmesi suç mudur? bu özel konuşma dışarıya yansıtılmış mıdır? Dışarıda deklere edilmiş midir? Hayır edilmemiştir. İddianame sayfa 187 Veli KÜÇÜK ile A.Ç. arasındaki telefon görüşmesinde özetle; VELİ'nin sayın valim ne yaptınız? Ben vakıftayım yemeğe gel yukarı gel sayın valim dediği, Ayhan’ın Komutanım oraya çıkmayalım biz ama bir görüşelim dediği VELİ'nin tamam geldiğinde içeri ben haberim olsun dediği, Ayhan’ın o bizim milletvekilimiz de gelsin size bir allahaısmarladık diyecek tamam dediği, Şimdi sayın başkan bu telefon görüşmesinden anlaşılan bir milletvekili, bir vali, bir emekli asker Veli Küçük görüşüyorlar Veli Küçük’e ziyarete geliyorlar şimdi buraya bu telefon tapesi örgütsel delil diye konulduğuna göre herhalde o valide, milletvekili de Ergenekoncu yani en azında öyle algılıyorlar. Yani biri bana anlatsın yemek yemek, görüşme yapmak şimdiye kadar neyin delili olmuş sayın başkan, yani neyin delili olmuş, hangi örgüt davasında bunlar yemek yediler diye bu bir tape yada delil gibi ortaya, dosyaya konulmuş, Veli Küçük, vali ve Milletvekili arasındaki hangi bağ suç sayılmış? Bunlar ortaya konulmadan bu özel hayatın gizliliğine ilişkin özel bilginin buraya konulması başlı başına özel hayata tecavüzdür. Ve bu suç delili gibi takdim edilen konuşmanın da suçla hiçbir ilgisinin olmadığı da açıktır. 22.01.2008 Emin GÜRSES ile X Şahıs arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Emin'in Muhtar sende şey var mı Habertürk televizyonu, Veli KÜÇÜK'le beraber birçok adamı içeri aldılar. Bir şey var hem de öyle mesela Güler KÖMÜRCÜ var gazeteci. Onu da almışlar hiç bunlarla bir ilişkisi yok. Demek ki mesela benim bildiğim bir ilişkisi yok. Birçok toplantıya ben gittim. Hiçbir zaman Güler KÖMÜRCÜ'yü orda görmedim. Bunlar gizli toplanıyorlar diyor. gizli toplantılarda bile görmedim Güler Kömürcü'yü. Demek ki bunun haricinde benim gitmediğim bunlar ayrı bi iş çeviriyorlar. dediği, X Şahsın şimdi ben bu konuyu açtım vatandaşa. Surdaki telefonlarına onlar bile paravan. bana veriyor cep telefonu şunla görüşelim. Diyorum senin yasallığın nedir? Ben devleti temsil eden biriysem, ben devletten hizmeti vatandaşa ulaştırmam lazım. Bu dedi paraylan olur. Dedim nasıl paraylan olur ya. Devlet dedim ona hizmeti dedim bedelsiz satar mı halkına dedim ya. Bu devlet olmaktan çıkar dedim. Bu dedim özel şirket midir dedim ya. Böyle bişey var ben bunu kime, ben sana bunun fotokopilerini istersen fakslayayım. Dediği, Emin'in ya bunu Emniyete sorsana nedir diye. Dediği, X Şahsın bu Emniyet’ten ya bu neyse telefonla konuşulmayı da ben bunu şeye yollayım mı Çölaşan'a dediği, Emin'in Çölaşana’'a gönder. Mustafa BALBAY'a gönder. Cumhuriyet’ten ikisi ikisine de gönder onlar beraber dediği, Şimdi bu telefon tapesini birçok defa görüyoruz tekrar tekrar bu telefon tapesi hem müvekkilim Güler Kömürcü bakımında hemde diğer sanıklar bakımından gizli örgüt faaliyeti şeklinde takdim ediliyor esasında doğal konuşmak dışında böyle bir örgütsel faaliyetin olmadığı da ortaya konuyor. Suç delili gibi ortaya konulan şey esasından müvekkilim Güler Kömürcü bakımından özellikle hiçbir suç fiil içerisinde olmadığının kanıtıdır. Esasında yine usule ilişkin itirazlarımızı tekrar ediyoruz bu konuşmalarda terör faaliyetini ortaya koyan hiçbir hadise yoktur. Dolayısıyla bu dinlemelerin yapılması için ….. yok sayın başkan tekrar hatırlatayım birçok telefon konuşmasından bahsediyorum dinleme, izleme yapabilmek için kuvvetli suç şüphesi olması lazım, kuvvetli suç şüphesinin yanında başka türlü delil elde etmeme şartının olması lazım kuvvetli suç şüphesi olarak gösterdikleri sayın savcılarımızın ne Tuncay Güney’in beyanları başka MİT,’in Genelkurmayın, emniyet genel müdürlüğünün dikkati almadıkları bilgi, belgeler, dokümanlar gayri ciddi buldukları, dezenformasyon için yazıldığını ifade ettikleri dokümanlar 2001 yılından beri piyasada dolaşan, internette dolaşan bir takım fotokopiler bunlar dinleme için yeterli belge değildir. dinleme kararı için bunlar yeterli değildir. bunlara istinaden verilen dinleme kararları CMK 135 ve takip edilen maddelerine, bunların hukuksal mantığına, içeriğine, öğretideki görüşlere, Avrupa insan hakları mahkemesinin içtihatlarına göre mümkün değildir. delil olarak kabul edilemez, yasak delil kapsamındadır. Hükme esas alınamaz ve bu konuşmalar başlı başına özel hayatın gizliliğini ihlal eden konuşmalardır yasal yoldan elde edildiği varsayılsa bile o takdirde herhangi bir suç unsurunu ortaya koymamaktadır. Burada kast edilen gizli toplantıların, varsayılan hayali örgütle ilgisi nedir? ne değildir? oda ortaya konmamıştır. Sayın başkan kaça kadar”
Mahkeme Başkanı " 3’de bitiriyoruz telefon görüşmelerini bitirelim bitiriyoruz”
Av. Metin Çetinbaş “ tamam “
Mahkeme Başkanı " sizin açınızdan 3’de bitiriyoruz diğerlerini”
Av. Metin Çetinbaş “ şu o zaman o bölüme kadar hızla bir geçeyim sayın başkan Emin GÜRSES ile X Şahıs arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Ortodoks Kilisesi’nde toplantı olurdu mesela. Bu günler münler ben bir defa mesela herhalde 5 yıldan beri oraya giderim ben. dediği, X Şahsın Bu Enver ALTAYLI meselesinden dolayı almış olmasınlar? diye sorduğu, Emin'in Enver ALTAYLI ne iş yapıyo. Dün akşam bi konuştu ondan sonra ne oldu ne yapıyor ki. Yani CIA bağlantılı belli dün akşam konuşurken nazara anlattı. dediği, X Şahsın Valla bu büyük bir operasyona benziyo ama ben şimdi bu çocuk beni arıyordu kapattı. Tekrar arar ben sana dönerim. dediği, Emin'in "Kemal'i anlarım, Kemal KERİNÇSİZ bunlarla beraberdi sürekli. dediği, İki kişi gündemde olan gözaltılar hakkında konuşuyorlar fikir yürütüyorlar. Kendilerince anlamlar yüklüyorlar. Somut bir delil de ileri sürülmüyorlar. İlginç olan, Emin Gürses, Kemal Kerinçsiz aleyhine yorum yapıyor. Ama o da bu davanın sanığı. Yani biri diğerini aleyhine yorum yaptığında yada lehine bu davanın sanığı mı olacak, yada herhangi bir örgütün sanığı mı olacak yada birbirinin aleyhine yorum yapan insanlar nasıl aynı örgüt içinde yer alıyorlar anlamak mümkün değildir. Emin GÜRSES ile Devrim arasındaki telefon görüşmesinde Emin'in Sami Hoştan'la Sevgi Erenerol'un ne ilişkisi var? Veli paşayla Sevgi Erenerol’le Güler Kömürcü'nün ne ilişkisi var? Hocam ben bunların bütün toplantılarına katıldım. Sevgi'nin yaptığı toplantılarda özellikle kilisede yapıldı. Bu toplantı Karaköy'deki kilisede. O kilisedeki toplantıda hiç bi zaman ben o Kuvayi Milliye, onlar CIA ile bağlantılı. Bi iki tane Kuvayi Milliye örgütlenmesi var. O Albay falan onlar, onların yanımıza geldiğini hiç görmedim. Dediği, Devrim'in sen nerdesin diye sorduğu, Emin'in ben evde değilim, başka bi yerdeyim. Sevgi'nin yaptığı tek şey Muzaffer Yüzbaşıyı gidip ziyaret etmek. Danıştay meselesiyle bunun ne işi var. Danıştay meselesinin arkasında İsrail'in olduğunu aylardır söylüyoruz ve bu konuda şahitler çıktı. Şahitleri bile savcılık dinlemedi, dediği, Devrim'in Ya burada ciddi bi hegemonya savaşı var. Dediği, Emin'in ya Türkiye'de içerde karşılıklı savaş var. Bunun dış bağlantısı da var. Nasıl ki Sedat Peker'in içeri atılmasını isteyenler Amerikan Büyükelçisi’dir. Bunların da başka bi bağlantısı var. dediği tespit edilmiştir. tapede iddianamede suç delili gibi ortaya konmuştur. Yine aynı örgütün elemanı gibi gösterilen şahısların, davaya konu şahıslar ve yapılan gözaltılar ve tutuklamalarda adı geçen şahısların birbirleriyle alakalı olmadıklarını, irtibat içinde olmadıklarını, esasında ortada bir örgüt olmadığını ortaya koyan samimi konuşmalar savcılarca yanlış algılanmış suç delili gibi dosyaya konmuştur. Yine kendi doğal konuşmaları içerisinde uyduruk bir Ergenekon örgütünün olmadığını, ,yapına faaliyetlerin CIA vesairenin başkalarının kontrolde olduğunu ortaya koyan samimi görüşmeler usul yönden itirazlarımız bir yana suç delili gibi takdim edilen, ortaya konulan şeylerin tekrar söylüyoruz sanıkların suçsuzluğuna ilişkin tapeler olduğu anlaşılmıştır. Kemal KERİNÇSİZ ile Erdoğan KAYA arasındaki telefon görüşmesinde özetle: Söğütlüler Derneği başkanı olan Erdoğan KAYA'ya hitaben Kemal KERİNÇSİZ'in bir noktada devletin yapamadığını, bugün zaten devletin bunu yapmaları mümkün değil, devlet zaten karşı güçlere geçmiş işgal edilmiş kurumuyla kuruluşuyla, yani işgalci güçler devleti ele geçirme gayretine girmiş orda ra paşa var generaller var albaylar var, bir sürü şey var yani çok nitelikli insanlar var. yani bi çoğunu tanımıyorsunuz siz tabi de, profesörler var baya bi aydın kesim var. Senin derneği de bizim, Ay-yıldız Birliği’ne al o konuda, hatta imkan nispetinde bulunduğunuz yerde diğer dernekler varsa oraya sokmaya çalışın, iş genişlemektir anlatabildim mi genişlemektir. Oralardan buraya geldiniz ateşler yakıyorsunuz dediği anlaşılmıştır. Sayın başkan bu telefon görüşmesinde de hiçbir suç unsuru yoktur. Konuşmacılar kendi görüşlerine göre devletin ve kurumların yabancı güçler tarafından ele geçirildiğini, Buna karşılık da dernek faaliyetleri ile, sivil toplum faaliyetleri ile karşı çıkmak gereğine inandıklarını ortaya koyuyorlar. Konuşmacıların fikirlerini beğenmeyebilirsiniz. Siyasi görüşlerine iştirak etmeyebilirsiniz. Ama yasa dışı faaliyette bulunduklarını, terör faaliyetinde bulunduklarını söyleyemezsiniz bunun söylenmesi için delillerin ortaya koymak konulması gerekmektedir. Bu konuşmada şiddet içeren cebirden bahseden var mıdır? Yoktur. Cebir şiddet içermeyen böyle bir konuşmanın terör faaliyeti gibi tanıtılması takdim edilmesi hukuken mümkün ve doğru değildir. Hükümet muhaliflerinin, terör suçu ile suçlanması için yasa dışı yöntem ve uygulama içinde olduklarını söylemek yetmez. Yer, zaman, kişi, kurum ve somut olayların ortaya konulması, bunlarında hukuka uygun delillerle belgelenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yapılan iş, siyasetin yargıya el atması veya yargının siyasallaşmasıdır. Siyasetin yargıya el atması da kabul edilemez, yargının siyasallaşması da. İkisinin de yaratacağı sonuç felakettir. Sayın başkan sivil toplum örgütlerine geldik sayın başkan 189. sayfadayız”
Mahkeme Başkanı " sanık müdafiinin savunmasına diğer sanıklar ve müdafilerinin alınacak beyan ve tabi dikkate alınarak bu oturuma mahsus olmak üzere son verildi.
Hazır diğer sanıklar ve müdafilerin beyan ve taleplerin alınmasına geçildi,
Sanık Oktay Yıldırım söz istedi verildi; başkanım bazı yeni belge ve bilgilere ulaştım birde birkaç beyanım var müsaade ederseniz. Şimdi ben burada huzurunuzda kendimi savunduğum ilk günden itibaren benim mahkemeniz huzurunda ortaya koyduğum hiçbir belgenin, hiçbir beyanın, hiçbir iddiamın aksi ispatlanamadı aksi ortaya konamadı. Sadece bunların karşısında savcılığın cansiperane beyanlarını açıklamalarını o montaj, bu falan, bu şöyle, bu böyle açıklamalarını duyduk. Şimdi ben ilk günden demiştim ki size bu bombaların orda bulunduğuna dair bir tek kanıt, bir tek belge yok demiştim, ilk gün söylemiştim bunu daha bu belgelerin hiçbirisine ulaşmadan bu bulunma hikâyesinde bunun bir sürü çelişki var demiştim birisi sağ köşe diyor, öbürü sol köşe diyor. Baba oğul kararsız nerde bulacaklarına karar verememişler. Babası diyor sağ alt köşede, üst dipteydi, oğlu diyor onun yanındaydı, yok ordaydı, burdaydı polislerde kararsız polislerde tam olarak nerde bulduklarına, saat kaçta bulduklarına, kimle beraber bulduklarına karar verememişler. Şimdi emniyet ifadesinde babası diyor ki; ben buldum diyor, ben diyor sandığı açtım diyor, sonra diyor oğluma sordum dedi ki bu diyo, dayının komutanındır dedi diyor. Ali Yiğit diyor ki emniyet ifadesinde ben hiçbir şey sormadım dayım kendisi söyledi diyor. Burada sorgusunda sorgusu sayfa 14’te benim sorumda diyor ki babam buldu kapağını açmadı, bana haber verdi biz çıktık beraber açtık ben açtım ben gördüm diyor sonra bir avukat soruyor sayfa 29’da orda da diyor ki babam bombaları buluyor diyor sonra bana soruyor bunlar kimin diye bende dayıma soruyorum diyor. Bütün bunları huzurunuzda söyledi. C4 yok ben burda demiştim ki o çatıya adam çıkarttık tekrar, adam gönderdik ben burda konuşurken demiştim ki kelimeyi çok iyi hatırlıyorum o çatı arasının muhtemel göz gözü görmez karanlığında o çizgileri nasıl gördü demiştim. Muhtemel göz gözü görmez ihtimal koymuştum çatı arası karanlıktır muhtemel sormuştum karanlıktır. Sizinde dikkatinizi çekmişti. Nasıl gördün demiştiniz demişti ki el feneriyle siz sormuştunuz fenerle mi fener evet el feneriyle gördüm demişti. Biz şimdi çatıya adam çıkarttık, araştırdık oraları o çatı gayet aydınlıkmış, öyle karanlık maranlık değilmiş, öyle el feneri yakmaya falanda gerek yokmuş? Daha da acayibi o çatıda inşaat yapılmış, tadilat yapılmış şimdi arz edeceğim yani gayet rahat öyle şimdi burda ki gibi değilse de öyle fener mener yakmadan görebiliyor muşsunuz ne olduğunu, ne bittiğini ama o gün nasıl bir içgüdüyle, nasıl böyle refleksle cevap verdiyse, nasıl karşı koyma refleksiyle ben muhtemel demiştim nasıl karşı koyma refleksiyle ben muhtemel demiştim nasıl karşı koyma refleksiyle cevap verdiyse fener dedi şimdi hepiniz sordunuz bu eve başkaları çıkabilir mi? sayfa 6’da dedi ki çıkamaz, sayfa 23’te dedi ki ifadesinde başkaları da çıkabilir dedi. Sayfa 37’de sayın başkanın sorusuna dedi ki kapaklı dedi kilidi yok dedi. Çıkılabilir ama dedi orda olan kişi görür dedi ama orda bir kişi var o her şeyi gören bir kişi var polis o kişinin ifadesini aldığı halde iki defa sıkıştırdığı halde bu dava dosyasında o kişinin ifadesi yok. Sayfa 36’da yine bir avukatın sorusuna dedi ki herkes çıkabilir dedi. Ve en önemlisi dedi ki 3 yıldan beri onlar orda yani ben taşınmadan 1.5 yıl önce gelmişti dedi. Şimdi poliste kararsız nasıl bulacak bunları orda, nasıl olacak yani, nasıl bulayım ben bunları orda nasıl yapsam işte tutanakta diyor ki Ali Yiğit ile Mehmet Yıldırım orda bekliyordu, biz gittik; Ali Yiğit’in cebinde anahtar vardı o salemün aleyküm gelin bakalım sizi bir arayalım Ali Yiğit diyor ki ben tesadüfen geçiyordum sizin dikkatinizi çekiyor bu biraz doğa dışı diyorsunuz. Mehmet Demirtaş diyor ki ben telefonla çağrıldım. Tutanağın biri diyor 20.30 ben orda gördüm. Bir tanesi diyor 19.40’da öbür taraftaydı, bir başka tutanak 18,30’da kameraya çekmiş, bir sürü bir rezillik var ama bir kararsızlık var. Şimdi bir bilgiye ulaştık biz yenice bu adamları da bulacağım tek tek bu çalışanları da bulacağım tek tek demişti ki ben o eve taşınmadan 1.5 yıl önce bu bombalar buraya getirilmiş? Ben ordayken hiç gelen giden olmadı öyle bir şeyde konmadı dendi burda soruya ve dedi ki bizden başkada çıkan olmadı ben iki kere çıktım birinde kazma aldım, öbüründe bombaları buldum dedi başkada çıkan olmadı çıkılmadı. Burası bir konut, orası bir ev, gecekondu, orası bir manava ve büfeye çevriliyor ne zaman 2006 yılının Ocak ayında Ali Yiğit kendisi başında durarak 10 gün süreyle ve en az 10 tane işçi olduğu söyleniyor orada hem de çatı arasında çatı arasında elektrik hattı çekiliyor, çatı arasında su hattı çekiliyor. Çatı arasında ve çatının üzerinde Ferforje kaynak işi yapılıyor niye sundurma uzatılıyor aşağıya niye çünkü ön tarafı tezgâh yapılacak büfe kulübesi yapılacak oraya ve yapıyorlar su taşıyorlar, elektrik taşıyorlar 10 gün boyunca orada en az 10 tane işçi çalışıyor. Eğer o 10 tane işçi orada çalıştı ise 10 gün boyunca ki bu kaçınılmaz çünkü orası bir ev ve orda bir tadilat yapılması gerekiyor, paravanlar yapılmış, ferforje yapılmış baya bir manav tezgahına ve büfe kulübesi yapılmış bunun için bir tadilat yapılaması gerekiyor. Yapıldıysa ve orda 10 tane işçi çalıştıysa öyle telefon direğin, elektrik direğinin yanında duran kocaman üzerinde de mühimmat bilmem ne kardı yapıştırılmış bir tane böyle ayan beyan bir tane sandığı herhalde görmüşlerdir diye düşünüyorum ve o adamları tek tek bulacağım burada arz ediyorum huzurunuzda bulacağımı burda hiçbirimizin de aklına gelmedi o nasıl öyle bir evi sen hemen aldın nasıl manava çevirdin hiç böyle bir şey aklımıza gelmedi orda bir tadilat yaptın mı yapmadın mı ne zaman hiç aklımıza gelmedi Sayın Özese yargıcım sormuştu daha önce çıktın mı diye bir defa çıktım demiştim çok iyi hatırlıyorum şimdi diyorlar ki nerde diyorlar. Polisin beni gözaltına alma tutanağında diyor ki Oktay Yıldırım’ın adını bize Mehmet Demirtaş verdi. Burda iddianamede de öyle yazıyor şimdi Ali Yiğit’in babası zaten benim adımı biliyor, Ali Yiğit biliyor herkes biliyor işi dallandırıp budaklandırmaya, çetrefillendirmeye gerek var mı? söylersin bunlar Oktay Yıldırım’ındır. Bunlar ikisi ortaktır dersin hiç öyle dallandırıp budaklandırmaya gerek yok ama diyorlar ki ısrarla Mehmet, Mehmet’i katacaklar işin içini çünkü Ali Yiğit’i bana bağlayamazlar, bağlantı kuramazlar ama beni almak zorundalar. Hedefleri benim Ali Yiğit’in avukatı savcılık mütalaasında şöyle bir cümle kuruyor bakın çok önemli dikkatimi çekti hiç gözümüzden kaçmış müvekkilimi diyor serbest bırakmanız lazım diyor çünkü müvekkilim özellikle Oktay Yıldırım’ın yakalanmasını sağlamıştır. Diyor özellikle diyor Oktay Yıldırım’ın yakalanmasını sağlamıştır müvekkilim ama Zekeriya Öz'ün 15’inde yazdığı bir emir var ona bakıyorsunuz onda da diyor ki Ali Yiğit’in beyanları diyor ilk günlerde böyle, ilk günlerde Mehmet Demirtaş’ın adresine de başka gösteriyorlar alıyorlar sevk tutanaklarına gözaltı tutanaklarına gecekonduya onun adresi gibi yazıyorlar halbuki ellerinde şey var ikametgah ilmühaberi var böyle olması lazım bana gelinmesi lazım ödülü hak etmiş avukatta diyor ki özellikle Oktay yıldırım ı diyor tutuklattırdı, yakalattırdı. Şimdi orda bir tiyatro var bakın bir yerde bir olay olduğu zaman standart bir işlem yapılır. Olay yeri çevrilir, olay yeri krokisi çizilir, olay yeri tespit tutanağı yapılır, deliller bulunduğu yerde fotoğraflanır bunların hiçbir tanesi yok sadece 23 ay sonra bir CD çıkıyor ortaya ama bakın Ali Yiğit’inde beyanında dediği gibi o çatıya çıkanı, ordaki adam görür dediği adam kim o büfeyi işleten adam o bu arama tiyatrosunun tek tanığı sayın başkanım bu tiyatro kapalı gişe tek seyircisi o adam o adamın iki defa ifadesini almışlar şeyde poliste sıkıştırmışlar ama o adamın bir tek kelime ifadesi burda yok ayın 157inde savcı Zekeriya Öz emir yazmış demiş ki Osman Demirtaş’ın da ifadesini alın bununda adı geçiyor demiş, polis niye gidip Osman Demirtaş’ın ifadesini almamış. Osman Demirtaş, Mehmet Demirtaş’ın abisi niye almamış yok ifade tutanağı yok Osman Demirtaş’ın Burhan’ın ki de yok Burhan şeyin ordaki ne soyadı Burhan Yılmaz’in ki de yok Osman Demirtaş’ın ki de yok Ali Yiğit’in ifadesi 14 Haziran’da alınmış, 14 Haziran’da Ali Yiğit’in ifadesi bitmiş ama Ali Yiğit 16’sına kadar emniyette bekletilmiş niye niye ifadesini almışsın adamın niye bekletiyorsun adamı işi var. Kurulacak eve gidecekler daha orda tost yiyecekler polis arkadaşlarıyla beraber 15’inde eve gidiyorlar polislerle oraya ve bütün ifadelerinde diyor ki çok rahat ben çok rahattım diyor orda 15’inde oraya gitmiş çok rahattım diyor aramaya diyor tesadüfen geldim siz diyorsunuz ki bu doğa dışı bir şey sen nasıl diyorsunuz geldin o çok rahattım ben diyor geldim. Hapishanede ben diyor baskı gördüm niye diyorlar koğuşunu değiştirmedin e ben gönüllü geldim oraya ben işi ortaya çıkartmam lazım rahat çok rahat adam bombayı bulmuş 4 ay tepesinde bir sandık bombayla yatmış rahat herif çok rahat yani bulmuş bombaları bir sandık bomba, bomba uzmanı değilsen sıradan bir sivilsen korkarsın ya patlarsa benim çoluğuma, çocuğu bir şey olursa diye çok rahat soruşturmanın her aşamasında çok rahat burda bir tek rahat değildi oda size doğal geldi bende onu anlamadım bana diyor ki baskı yaptılar zorlama mektup yazdırdılar diyor ama ben diyor orda gönüllü kaldım. İfadesinin buradaki ifadesinin 24. sayfasında diyor ki 100-120 tane mektup yazdım. 30’da diyor ki 1000 lerce yazdım, 32’de diyor ki yani orda insanlar oturmuş son derece psikopatik edayla ve Stone hızında böyle mektup yazıyorlar böyle dört bir koldan yüzlerce yazdım ama diyor eksilirse anlarlardı bu arada birde sayım grubu var mektup sayıyorlar eksilir mi eksilmez mi diye sizde bunları dinlediniz. Avukat soruyor hani diyor savcılığa müdürle görüştükten iki gün sonra gitmiştin sen diyor, ama müdürün cezaevi müdürünün tuttuğu tutanakla savcılığın tuttuğu tutanak aynı gün diyor. Nasıl diyor sen aslını götürmedin sayın savcı müdahale ediyor burada diyor anlaşılmayacak bir şey yok anlaşılmayacak bir şey var adam ben iki gün sonra gittim diyor anlaşılmayacak olan bu sipariş var emir verilmiş onun için gönüllü geliyor oraya sen ne işin var madem baskı yapılıyor çek git hani sen şey demiştin bunların Oktay yıldırım olduğunu biliyordun ne ihtiyacın var gidip kimin olduğunu tespit etmeye, ne zorun var. 15 Hazirana geliyor gün bir tane kısıtlama kararı alınıyor. Kısıtlama kararında savcı mahkemeye diyor benim elimde belgeler var bu belgelerde diyor silah depolarının adresleri var, bu belgelerde diyor iletişim ben bunların örgüt olduğun biliyorum bunlar örgüttür bu belgelerde diyor bu örgütün üyelerini isimleri vardır. Ben diyor bunları dinledim daha önce elimde iletişim tespit tutanakları vardır. O tutanaklara göre de örgüt üyelerinin isimleri var hemen diyor bu şeyi kısıtlayalım bu dosyayı kısıtlayalım mahkeme eksper es makam gibi imzalıyor hemen sormuyor nerde getir bir bakalım aynı mahkeme 10. Ağır Ceza Mahkemesi imzalıyor. Biz burada 3 defa soruyoruz bu belgeler nerde. Şunları Allah rızası için bize gönderin biz görelim kimi dinlemişsiniz, nerdeymiş bu silah deposunun avukatları, asrın savcısı daha 15’inde örgütün bütün iç organlarını biliyor, depolarını biliyor, iletişim tespit tutanaklarını var her şey elinde üçüncüden sonra savcılık cevap veriyor ben diyor elimde böyle belge filan yok bu diyor matbu falan filandır diyor matbu hatadır diyor. sayın başkanım ben 24. ayımı bitireceğim 6 gün sonra benim avukatlarım o sahte parmak izi raporlarını göremediler 16 ay boyunca göremediler niye bu yalan beyan yüzünden savcı gerçek dışı beyanda bulunuyor mahkemeye mahkeme kamuoyuna gerçek dışı beyanda bulunuyor ne sağlanıyor ben bu belgelerin hiçbirisin göremiyorum adam bana 15’inde senin parmak izin var demiş, parmak izi raporu 18’inde çıkıyor polis Nostradamus mudur? Polis medyum mudur? nasıl biliyor 3 gün önceden parmak izi raporunu bu polis hangi parmak izi çıkacağını ne biliyor bu polis ben bunları öğrenemedim işte ben bunları öğrenseydim siz beni tutamazsınız kardeşim derdim o kadar geniş ki savcını o kısıtlama kararından sonra hareket alanı her şeyi yapıyor. Hiç kimse bir şey bilmiyor ama bizim hakkımızda kitap yazıyorlar onu da kestiler buna astılar, 1920’de kuruldular, agartadan çıktılar, Nepalden girdiler diye anlatıyorlar buna kim sebep oluyor o 10. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kısıtlama kararı bu kararın gerekçesi ne yalan bu kararın gerekçesi yalan burda mahkemeye yalan söylemek suç mudur? suçtur. Orda bu mahkemeyi yanıltmak nedir. bu suç değil midir? Parmak izi almışlar. Hayır bu kadar bir işin içinde dalavere olursa bu kadar olursa kısıtlama kararı koymuş 4 madde var kasa üzerinde yapışık mühimmat istif kartı, bomba işte bilmem ne bir bomba daha 27 adet el bombası işte alman yapımı el bombası öyle bir şeyde yok bu alman yapımı nedir, nerden çıkmış, kim koymuş nereye kaybolmuş bunu bilen yok bu hiçbir tutanakta da geçmiyor daha birde inceleme tutanağında geçiyor askerlerin tutanağında yok sadece bunlara el konmuş bunların üzerinde hiçbir inceleme yapılmamış parmak izi incelemesi ama mahkeme kararına yansıtılmayan içerisine bir bant konsa veya bir bant eksiltilse hiç kimsenin haberi olmayacak olan ve hiç kimsenin hiçbir hak iddia edemeyeceği bir grup malzeme parmak izi raporuna gönderilmiş. Polis göndermiş, polis hangi parmak izini çıkacağını da biliyor 3 gün önce biliyor kimin parmak izinin çıkacağını da biliyor çünkü bu kadar sanığın içinde bir tek benim parmak izlerimi otomatik parmak izi şeyine gönderiyor oda önemli değil de nerden biliyorsun 3 gün önce nerden biliyorsun orda da kararsız parmak izin de de kararsız birden fazla rapor var bütün raporlar 1564 sayı numaralı hiçbirisinin tarihi yok hepsi birbirinden farklı. Yedi kule şeyi gibi bir yerde diyor 3 tane parmak izi var. Bir yerde diyor 1 tane parmak izi var, öbüründe diyor kasanın üzerinde parmak izi var, öbüründü diyor bantın üzerinde parmak izi var böyle bir işte dümen Allahın izniyle bizde gidiyoruz sayın başkan parmak izi raporu çıkıyor ayın 18’inde biliyor hangi sanığın parmak izinin çıkacağını polis ve Ali yiğit’in avukatının söylediklerini hatırlatıyorum size burada özellikle diyor. Oktay Yıldırım’ın yakalanmasına diyor yardımcı oldu. Bak memleket bugün ayağa kalkıyor, herkes birbirine giriyor, mecliste kürsüleri basıyorlar, mayınlı saha, mayınlı saha Oktay Yıldırım mayınlı sahaları 2007 yılının 4. ayında yazdı hala şuana kadar Türk basınında hala hala o ayrıntıda bir yazı yok. Hala milli mayın temizleme kurulunu ortaya atan yok daha yeni yeni tartışılıyor. Oktay Yıldırım 4. ayda yazdı bunu, valiler dava açtı sen bize hakaret ediyorsun diye manidar geldi dedi az önce sayın Çetinbaş aklıma geldi bu ayna hakim bana sormuyor unutuyor avukatım hatırlatıyor, Ayın 13’ünde kağıt yakma maddesine binaen imha kararı veriyor. 15’inde savcıya sen her türlü kısıtlama hakkına sahipsin diye kısıtlama kararı veriyor ama ne hikmetse aynı iş bu Eskişehir’de bulunan mühimmata yapılmıyor. Orda çok farklı bir prosedür izleniyor onlar tehlikeli değil mi? onlar bomba değil mi? onlar kozalak mı? çok başka prosedür izleniyor orda bu farkın sebebi ne? Jandarma diyor ki ben ihbarı 12,55’te yaptı anlatacağım şimdi o farkın sebebini size jandarma diyor ki ben ihbarı 12,55’te yaptım Tahsin Uyav diyor ki savcı bana 17’de yapıldığı bildirildi diyor. Bir tane tutanak diyor ki 18,30’da yapıldı. Ali Yiğit diyor ki arama 16’daydı. Polis diyor ki 19,40’da yaptık, bombası polis diyor ki 20,30’da gittik bulduk ama ortaya çıkan CD’de her nasılsa 18,30’da polis merkezinde saat 2030’da gecekondu da, 18,30’da polis merkezinde saat 2030’da gecekonduda önce polis merkezinde sonra gecekonduda sizce bu nasıl oldu sayın üyem bir fikriniz var mı? nasıl oldu bu? yürüdü mü o bombalar. Şimdi ben size daha önce demiştim ki sayın savcılarda yanlış anlamış burda bir daha da izah etmek zorunda kaldım, anlatamamışım ben anlatma eksikliğimden dolayı ben kötü anlatırım biraz, eksik anlatırım, kelimelerle çok iyi oynayamam “
Mahkeme Başkanı " yavaş ama dinliyorum sizi yavaş anlatın”
Sanık Oktay yıldırım “ tamam başkanım çok şey olmadığımı düşünüyorum müsaade ederseniz devam edeyim “
Mahkeme Başkanı " devam edin tabi ama yavaş devam edin dinliyorum sizi “
Sanık Oktay Yıldırım“ tamam biliyorum dinlediğinizi biliyorum ben yeterince iyi anlatamamışım demek ki sayın savcılara da anlayamamışlar hani diyordu ki önce o 36 diyordu sonra 27 falan bak Allahın işine şimdi gene arttı sayılar bu yerinde şişede durduğu gibi durmuyor ben oturmuş benim önüme ne tutanak koyduysanız onları saymıştım, tutanakları saymıştım ben hiç yorum yapmamıştım 4 tane tutanak var her birindeki numaraları kontrol etmiştim ben kaz çobanı değil ki bu adamlar uzman. Askeri personel gelmiş oraya sayın başkanım ayın 25’inde bu askeri personel basında duymuş orda bir şeyler oluyor gelmişler oraya davet yok biz askeri malzeme bulduk gelin diye falan bir yazı yok. Genelkurmayla yapılan yazışmaların içerisine baktım tek tek böyle bir yazı yok gelmişler. Onların talebi üzerine onları göstermişler yalnız bu işi bozmuş bu adamların gelmesi 25’inde gelmiş bu adamlar bu adamlar gelip materyali gördükten hemen sonra ertesi gün bunlar imha edilmiş hemen ama gel gör ki bu adamlar tutanağa numaraları yazmışlar şimdi yazdıkları numaralara bakıyorum o yazdıkları numaraların bu polisin ben buldum dediği numaralarla arasında tam 12 tene farklı numara var. Yani o uzmanlara gösterdikleri bombaların 12 tanesi ben buldum dedikleri bombalar değil başka bombaları o inceleyenin inceledikleri de başkaydı, inceleyende uzman laboratuarda inceliyor onlarda farklı bu adamlar geliyor askeri şahıs diyor ki biz bunları göreceğiz gösteriyorlar fakat 25’inde bunlar malzemeyi görüp bir tutanak hazırlıyorlar orada sonra 5 Temmuz’da bir tutanak daha gönderiyorlar bakın o tutanakta ne yazıyor bunlar diyor Türk silahlı kuvvetleri envanterinde bulanan malzemelere benziyor ama bunların o malzemelerden olup olmadığının ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gerekir diyor. Almamız lazım ayrıntılı incelememiz lazım ne zaman ayın 25’inde, 26’sında ne oluyor bombalar apar topar imha ediliyor. Niye bu acele niye? Çünkü Eskişehir’de bulunanlara bu acele yapılmamış şimdi anlatacağım hepsini burada bir imha masalı anlattılar, imha tiyatrosu ben dedim ki hani ben baktım o imha raporuna bu dedim saçmalık bu böyle bir imha raporu olmaz ben bunları aldım, ayırdım, götürdüm ayrı ayrı patlattım onu orda uçurdum, meskûn mahal dışına çıkartım, uçtu uçtu kuş uçtu yandı yürek tutuştu anlatmış oraya bir 3 satır polis iki tane polis imzalamış meskûn mahal dışında öyle bir tane kâğıt parçası ne imha ettiğin belli değil, hangi emre göre imha ettin belli değil, hangi yöntemle imha ettin belli değil. Bende burada sizden bazı taleplerde bulundum dedim ki sayın başkanım bu adamlara sorun nasıl malzeme kullanmışlar imhada sarf raporunu göstersinler bunlar öyle emniyet dingonun ahırı mı? Canı sıkılan elini cebine sokup şurdan bana 2 kilo tahrip ver gidip bomba patlatacağım deyim 2 kilo tahrip maddesini alıp bombayı patlatıp hiçbir yere imza atmadan geliyor mu? Onu sormuştum sarf raporu var mı? ne harcadın burası yol geçen hanımı Hasan’la Hüseyin kol kola giriyorlar hadi bir bomba patlatmaya gidelim hadi gidelim, nereye gidelim sahile yok bugün meskun mahal dışına gidelim hiçbir emir yok. Ben sizde bu emirleri talep etmiştim çok basitti bunlar istediğiniz, polis cevap yazdı emir olarak bize mahkemenin verdiği kağıt yakma maddesinin fotokopisini gönderdi. Mahkeme kararının fotokopisini gönderdi. Sarf raporu istedik ona dairde bize saniyeli fitil kullandık canım dedi. Orda da başka bir şey yaptı. Ben daha önce bunları ayrı ayrı patlattım demişti, ondan sonra biz bunları aldık fünyesini kestik, işte arkasına saniyeli fitil taktık, uç uca taktık öyle birleştirdik öyle patlattık çok affedersiniz bu fünye ile asma dalını bir birine karıştırıyor galiba bu polis bu asma dalıyla fünyeyi birbirine karıştırıyor bunlar. Kendi kendilerini yalanlıyorlar demiştim size yeni çelişkiler ve yeni yalan çünkü bakın bir yalan yüzlerce yalanla ikame edilmek zorundadır. Yalanı kuyuya attın mı onun üstüne boyuna atacaksınız, her attığında bir tarafı yarım kalır o yarım kaldığı yerden sırıtır. Anlatıyor şimdi ben bunları tek tek talep etmiştim. Elimde Birinci Ordu Komutanlığı personelinin yaptığı bir imha raporu var neyle ilgili yapılmış Eskişehir’de ele geçen bombalardan bir tanesiyle ilgili yapılmış imha hukukidir, değildir bunu konuşmuyorum hukuki olarak yapılmaması gerekir bunu da konuşmuyorum yöntemi konuşuyorum hukuki olarak zaten yapılamaz ama yöntemi konuşuyorum burada çünkü o yöntem yalanı ispatlıyor orda bir tiyatro çeviriyorlar orda gelmiş askeri personel onları ordan sağdan soldan toplamış, göstermişler ertesi günde bunu kapatıyorlar. 6 tane adam imzalamış bunu 6 kişi imzalamış ve 6 kişi huzurunda yapılmış hangi emre dayanarak yapıldığı en başında yazılı gösterin çok silik hangi emre dayanarak yapıldığı en başında yazılı neden yapıldığı yazılı, niye yapıyor neden? Diyor ki şu numaralı bombada kritik arıza tespit edildi. 26 Eylül 2007 tarihinde İstanbul emniyet müdürlüğünden alınan imha ne zaman yapılıyor. 26 Eylül 2007’de aynı gün niye tehlike var diyor adam kritik arıza tespit ettim bunda diyor. Sokmam bunu içeriye öyle Ümraniye masalında anlattığım gibi 14 gün mıncık mıncık etmem yani 14 gün herkes onu mıncıklamış hesapta, kağıt üzerinde, incelemeciler incelemiş, öbürleri sökmüş takmış, öbürü ordan çıkartmış öbürüne takmış ondan sonrada tehlikeli tuzaklı diye imha etmişler bak böyle değil bak adam diyor ki bunda diyor kritik arıza var aynı gün imha ediyor sonra diyor ki imha alanına tekrar gittim kontrol ettim bir şey yoktu patlamamış mühimmat altına da bakın yazıyor altına imhada kullanılan tahrip malzemesi 200 gr TNT tahrip kalıbı, 1 adat tahrip kapsülü, 1 adet M2 fitil çakmağı, 1 metre saniyeli fitil ben diyor bunları kullanarak bir adet el bombasını imha ettim emniyetli bir şekilde bu ne diyor bu masal anlatıyor, bu masal anlatıyor. Aldım ayrı ayrı götürdüm şöyle yaptım, olmadı kestim fünyeyi arkasına saniyeli fitil taktım ucuca eledim, yok olmadı Toz TNT’yi aldım bilmem nereye irtibatladım, komik komik şeyler anlatıyor sayın başkanım çok komik bunlar komik komik, fünyeyi almış toz TNT ile irtibatlandırmış. Oz büyücü müsün? Sen anlatıyor tabi kimse anlamaz alem kör ya kimse anlamaz ya bakın burada ve ben bilerek sormuşum ne sormuşsam ne kullandın kardeşim bunu patlatırken demişim, ne kullandın da patlattın bana masal anlatıyorsun imha yaptım diye niye bu farklılık sayın başkan ikisi de bomba bunların birinin diğerinden farkı ne? Bu farklılık neden? Ben size söyleyeyim nedenini bu tutanak niye 6 kişi imzalamış, niye 200 gram TNT harcanmış, niye 1 metre saniyeli fitil, neden fitil çakmağı biliyor musunuz? Çünkü burda imha edilecek bir şey var bir şey var gerçekten imha edilecek bir şey var almış götürmüş imha ediyor. TNT’yi kullanacak imha etmek için, saniyeli fitili o 6 tane gözde bunu izleyecek 6 tane göz bunu izleyecek bir şey var ne zaman 26 eylül 2007 bulunma tarihi ne zaman 25 Haziran aylar sonra aylar sonra öyle kapkaç yok imha edilecek bir şey oldu mu Birinci orduya gidiyor imha edilecek bir şey olmadı mı sayın başkanım holdinge gidiliyor holdinge size söz veriyorum o holdingi de bulacağım nerde kurulmuş, kim patlatmış, kimle ihale yapmış, kimin ihalesine girmiş onları da bulacağım baktım o Genelkurmay ile yapılan yazışmalara, polis bu ya polis PKK’ da Jandarmanın bölgesinde gayrı resmi, gizli patlama yapar. Polisin bundan bir farkı olması lazım polis demesi lazım ki jandarmaya ey Küçükçekmece Kayabaşı Jandarma komutanı ben senin bölgende şu şu sebeple bir tahrip yapacağım, şu saatte yapacağım ses çıkar, patırdı çıkar nöbetçilerin paniklemesin, kimse gelip bana ateş etmesin terörist zannedip aman ha dikkatti olun diye yazar. Araştırdım didik didik ettim bir tek satır yazı yazılmamış jandarmaya tek satır Allah rızası için yazı yazılmamış niye niye oraya gideceksin orda 27 tane gümbürdü gümbür patlatacaksın 27 defa güm güm güm patlatacaksın hayır ayrı ayrı yaptım diyordu 27, 27, 54 defa patlatacaksın ve jandarmaya haber vermeyeceksin. Bu mudur sayın başkanım biz buna mı inanacağız birisi sizin önünüze bunu koyacak siz bu soruları sormayacak mısınız? Aa evet aferin ne güzel imha etmiş mi diyeceksiniz, 6 gün var benim 24 ayımın dolmasına ben mi soracağım bu soruları soruşturmanın başlangıcının tesadüfen yapılan bir ihbarla olmadığını avukatım size burada arz etti belgeleriyle yani tesadüfen bir ihbarla Ümraniye ye gitmiş, Ümraniye emniyeti de aa bir ihbar aldık bi gidelim bakalım falan oo bunlar 3 kişi durun o zaman Beşiktaş gelsin yapmamış böyle değil 2007/1007 sayı muhabere numarası anlattı sizi burada Beşiktaş savcılığı ilk günden itibaren işin içinde kendisini gizlemek için Ümraniye savcılığına işlem yaptırıyor, önü çıkarıyor. Bunları da anlattım iddianamenin 533 sayfasında diyor ki Oktay Yıldırım’da ele geçen ile Oktay Yıldırım’da ruhsatlı silahı ele geçti onu da ruhsatsız diye yazdınız bomba filan ele geçmedi Cumhuriyete atılanın kafile numaraları aynı aynı ikisi aynı galiba savcılık bu numaranın da listeye eklenmesi için emir vermiş şimdi bunlar bomba bilgi merkezindeki numaraları tutanaklara yamamak için çırpınıyorlar. Savcılık bununda ekleneceğini zannediyor cumhuriyeti de buna yamayacağız diyor ama 25’inde o askeri heyet gelince ve onlar numaraları tespit edince iş bozuluyor sayın başkanım iş bozuluyor ama savcı bunu böylece geçiriyor böylece iddianameye yazmış cumhuriyete atılanla bulunan aynı öyle emir vermiş ya ama adamlar 25’inde gelip biz bunları göreceğiz deyince iş bozulmuş, Cumhuriyete atılan rakamlara bakın şimdi Cumhuriyete atılan KFMK173985 Ümraniye de bulunan KFMK 169585. 1739, 1635 birbirinin aynısı iddianamede diyor ki askerlerden ayrıntılı inceleme için diyor rapor bekleniyor diyor onların diyor yapacakları ayrıntılı incelemenin diyor raporu yazışıldı diyor bekleniyor nasıl yazışıldı. Nasıl yazışıldı, nasıl bekleniyor yok öyle bir şey yok nasıl yazışıldı rapor bekleniyor adam gelmiş ver inceleyeyim demiş ben ayrıntılı incelemem lazım demiş ertesi gün imha tiyatrosu oynamışsın yok böyle bir şey yok üstelik askerlere gösterdiğin bombalar buldukların değil, başka bir şey göstermişsin onlara 12 tane numara farklı 12 tane makine kimyaya bunlar askerlerin mi diye sorduğun kafile numaraların 6 tanesi farklı ne oluyor niye bunlar değişiyor böyle niye bu kadar sık değişiyor bunlar C4’te kayıp bu arada sayın başkanım C4’ta kayıp bu arada C 4 yok. Bir garip tarafı daha var bu işin bir tane bunlar inceleme raporu tutmuş sayın başkan ben o inceleme raporumu alıp burada alçak gönüllülük göstermiyorum paçavraya çevirmiştim eğer bunlar uzmansa yazık bu memleketin haline demiştim o inceleme raporu gariptir askerlerin gelip inceleme yaptıkları gün yazılmış yanı ayın 25’inde yazılmış apar topar 25 Haziran günü o 8 sayfalık materyalin durumuna dair hiçbir şey söylemeyen söyleyemez çünkü inceleyecek bir şey yok ortada varsa bile hangisini inceleyeceğini bilmiyor ortada 40 küsur tane malzeme var hiçbir şey söylemeyen ama bu el bombasıdır. Pimini çekersen patlar, patlayınca adamın gözünü çıkartır türünden bir şey yazan bir inceleme raporu ayın 25’inde düzelenmiş aynı gün askerler gelmiş şunlara bir bakalım demişler hemen o günde rapor düzenlenmiş yani nasıl hikmetse o gün bakıyorum şimdi 27 tane el bombasını sözde ele geçirildiği tarihten 13 gün sonra inceleyen o el bombası inceleme heyeti aynı işlemi Eskişehir’de yapmış mı? Eskişehir’de verilen ya 3, ya 4 bomba var aynı inceleme raporu ne zaman çıkmış biliyor musunuz sayın başkanım 15.09.2007 3 ay sonra 3 ay sonra çıkmış bir tarafta 10 günde 27 taneyi aradan hemen çıkarıyor. Öte tarafta 3 tane bombayı 3 ayda inceliyor niye, neden, neden bu fark neden iddianamenin 476. sayfasında diyor ki Ümraniye de ele geçenlerin nerede kullanılacağı tespit edilemedi diyor. 533’de de diyordu ki bunlar Cumhuriyete atılanlarla aynı bak bende şimdi burada bir iddiada bulunuyorum sayın başkanım ben sayın savcıların ceplerinde el bombası olduğunu ve bunları nerede kullanacaklarını tespit edemedim ben tespit edemedim hani bir Karadeniz fıkrası var ya, ben seni tanımadım ben seni hiç tanımadım diyor bu nasıl bir şey tespit edilemedi e 533’de demişsin bunlar Cumhuriyete atılıyordu sayfa 519 19.07.2007 tarihli ekspertiz raporunda bombaların patlayıcı nitelikte olduğu, fünyelerinde çalışır nitelikte olduğu yazılmış nerde yazılmış bu bu nerde yazıyor ben böyle bir şey görmedim. Göstereyim 19.07.2007 tarihli yazı bir üst yazı bu üst yazıda sonunda şöyle diyor bunları biz aldık apar topar inceledik apar topar patlattıktan sonra 19.07’de yazı yazmış son cümlesi şöyle üst yazısı yani incelemeyi yazmış, yapmış bütün tutanakları arka arkaya dizmiş bunları efendim terörle şubeye gönderdiği şeyin üst yazısı, diyor ki bahse konu adresten uzmanlarımız tarafından elde edilen sağlam el bombalarının incelemesi tamamlanmış olup inceleme ve imha raporu ekte gönderilmiştir. Nasıl yani bir sağlam el bombaları diyebilmesi için şurda üst yazıda üst yazının ekinde bulunan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 tane tutanağın herhangi bir tanesinde uzmanların, bilirkişilerin evet bunlar patlayıcı niteliklerini korumaktadırlar şu şu sebepten dolayı, bu bu nedenden dolayı yazmış olması lazım böyle bir şey yok üstelik bu tutanakların her birinde bahsedilen bombalar birbirinden farklı, teslim tesellüm tutanaklarında farlı bir gruptan bahsediliyor. Öbür ki sinde farlı bir gruptan bahsediliyor ve hiçbirisinde böyle bir ibare, böyle bir tespit yok ama zatı muhterem buraya yazmış sağlam el bombası nasıl sağlam, nasıl sağlam, hangi uzmanın raporuyla sağlam olduğuna karar veriyorsun. O buraya bunu yazıyor o bunu yazıyor savcıda buraya şöyle yazıyor onu küçükken oynardık kulaktan kulağa oyunu vardı bir kulaktan giren öbür kulaktan çok başka çıkardı. Bombaların patlayıcı nitelikte olduğu, fünyelerinin de çalışır nitelikte olduğu bakar mısınız lütfen buda mı matbu hata acaba ben buda matbu böyle kayıtlı nasıl bilgisayarmış bunlar böyle matbu her şeyi yazıyor bunlar bir tanede biz edinelim bilgisayardan gelsin bizim yazılarımızı yazsın cebelleşmeyelim. Rapor sadece diyor ki bu bombadır, etki alanı şudur, budur. Bomba bilgi merkezinde 520 sayfada anlatıyor bomba bilgi merkezinde verilen numaralar o numaraların birçoğu o tutanaklarda yok farklı farklı sayfa 534 diyor ki ruhsatlı silahının yanında birde ruhsatsız silahı var diyor. İnsan Allahtan korkar insan Allahtan korkar bir tane birinci cilt iddianame alabilir miyim sayın başkan var mı bir tane birinci cilt bakın bunu okumam lazım gizli tanık B kendisinin Ali Yiğit’in yakını olduğunu, cezaevi ziyaretinde Ali Yiğit’in kendisine tehdit edildiğini ve avukatını çağırmasını istediğini, zorla diğer şüpheliler tarafından mektup yazdırılmak istendiğini, suçun kendisi ve babasının üzerine atılmasını ve yanacak biri varsa Ali’nin ve babasının yanmasının gerektiğini söylendiğini, anlattığını, hatta kalem ve kağıt verdilerini, kendisinin baştan biraz yazdığını daha sonra yazmadığını, anlattığını beyan etmiştir. Demiş devam et sadece bu ifade içeriklerinden de sadece bu ifade içeriklerinden de yukarıda anlatılan Danıştay saldırısı olayından 7 gün sonra Zeki Yurdakul Çağman ile yaptığı telefon görüşmesinde kendisine Danıştay saldırısı olayının ne aşamaya kadar aydınlatılabildiğini sorulması üzerine Muzaffer Tekin’in aydınlatıldığını, Muzaffer Tekin’in halen gözaltında olduğunu, kendi düşüncesine göre olayın kendilerinin bağlantılarına kadar aydınlatıldığını, hiyerarşide kendilerinden üst konumda bulanan kişilere ise henüz ulaşılamadığını söyleyen Mahmut Öztürk ve dolayısıyla Muzaffer Tekin’in Cumhuriyet gazetesine 10.05.2006 tarihinde atılan el bombasıyla irtibatlı olduğu belirtilen 27 adet el bombası ve bunlarla ilgisinin maddi delili ele geçen Oktay yıldırım ile örgütsel bağlantıları ortaya çıkmaktadır. Aklımı yemek üzereyim çok rica ediyorum bunu bana bir akıl sahibi açıklasın 4 kişiye sordum buradan ne anladınız diye B tipi gizliği tanığını tanığından Zeki Yurdakul Çağman bu nedir. bu nedir sadece bu kadarından Zeki Yurdakul Çağman’la Mahmut Öztürk arasındaki konuşmayı anlamış buradan bunu anlayan adam o numaraların herhangi bir tanesinde her yeri havaya uçurduğumuzu da anlar her türlü yalanı da uydurur bu ne gizli tanım B anlatıyor adam orda diyor ki Muzaffer Tekin, Mahmut Öztürk ne alakası var. Bu iddianame sonra aylar geçti biz bir tane CD bulduk anlattık burada siz dediniz ki sayın başkanım 2 kerede de izletseniz, 10 kerede izletseniz kimse duymaz, duymaz savcılık kalktı açıklama yaptı bu CD dedi montaj biz bu davanın ne davası olduğunu biliyoruz, bu CD’nin niye montaj dendiğini de biliyoruz bu CD’ye çünkü bu davanın amacı adam yargılamak değil, bu davanın amacı suç bulmak, bir suçluyu tanımlamak değil, evde inşaat yapılmış, işçiler gezmiş çatıda, bütün o çelişkiler burada anlatıldı huzurunuzda inşaat dışında burada anlatıldı huzurunuzda sahte bir mahkeme kararını arz ettim huzurunuzda ben biliyorum niye yargılanıyoruz küçük bir şey okuyacağım 4 Temmuz 2006 bu köy kimin köyü diye bir yazı yazmışım Şemdinli iddianamesi ha bu arada Şemdinli iddianamesinin bu iddianame ile çok ciddi benzerlikler gösterdiğinin, nerdeyse ruh ikizi olduğunu arz edeyim huzurunuzda onun da şeylerini göstereceğim demişim ki ülkeyi bölmek kastıyla binlerce eli kanlı katili yöneten bir terörist elebaşı 36 yıl ceza hükmüyle ve neredeyse tüm dünyanın affedin yerli işbirlikçilerini meclise sokalım çığırtkanlıkları arasında kendisine tahsis edilen adasında rahat bir şekilde ve doktor kontrolünde ve diyetisyenler eşliğinde ve hak hukuk şemsiyesi altında ve Türk komandolarının korumasında yatarken eve yatarken örgütünü yattığı yerden yönetmeye devam ederken ayda 1400 YTL maaş alan, lojman için kira ödeyen, bulamazsa bu paranın 400 YTL’sini kiraya veren, çocuklarını ilkokulu 3 vilayette okutan, doğruluk ve muhabbetle hizmet edeceğime diyerek yemin etmiş, 2 astsubay 39,5 yıl hüküm ile cezaevinde hizmetlerinin karşılığını almaktadırlar. Onlar sadece 2 astsubay değildir. Kıymetli okuyucu daha öncede konuyla ilgili yazdığınız tüm yazılarda belirttiğimiz gibi onlar Türk ordusunun ihanetle iç ve dış düşmanla mücadele ve azim ve kararlığıdır. Onlar tüm küçük birlik komutanlarının, tim komutanlarını temininde güçlük çekilen statüsündeki tüm personelin yani özveriyle, fedakârlık ve vatana adanmışlık ile görev yapan tüm personelin kendilerine emsal göreceği kişilerdir. Konuştuğum herkes yani icra makamları yani genç subay ve astsubaylar neden diyordu. 40 yıl ceza almak için mi görev yapacağız ve Kenan paşa buyuruyordu sonra genç subaylara dikkat edin bu defa çuvallar sadece 11 kişinin değil oluşması son derece muhtemel psikolojik etkiyle tüm genç subay ve astsubayların başına geçirilmişti. Şemdinli iddianamesi şimdi tekrar ediyor. Buda Şemdinli iddianamesi bakın ben yazmışım Büyük Türk milletine açık mektup 6 bir bölüm Tüm yazılı, görüntülü ve sanal basında nasıl sızdı veya kimin ne maksatla sızdırdığı belli olmayan bir iddianame dolaşmaktadır. Ben iddianamede dediysem öyle alışık olan türdün bir şey değil. Bende birçok insan gibi hiç üşenmeden tamamını okudum birçok yeri terör örgütü terminolojisiyle yazılmış olan iddianamenin aslında bir iddianame olmadığı o kadar belli ki hukuk veya polisiye bilgisi çok az olan biri bile yazılanların iddianameye konu suçu değildi, başka bir şey yargılamak için yazıldığını anlar ancak özet cümle yüreğimden şu şekilde kopmaktadır. Terörün antitezi çete değildir. benim cümlelerim dilekçelerimizi Genelkurmay Başkanlığı, kara kuvvetleri komutanlığı ve Van Cumhuriyet savcılığına Taksim postanesinden yolladık ama dostun, düşmanın, tarihin ve büyük Türk milletinin huzurunda da buradan da haykırıyorum, eğer vatan için teröre ve ona destek veren tüm odaklara karşı savaşan Türk askerleri çeteyse, bende o çetenin bir üyesiyim ve beni de onlarla beraber yargılayınız 10 Mart 2006 isterseniz müebbetle değil idamla yargılayınız ama unutmayınız ki bu dava bu mektubun muhatabı olan yüce Türk milletinin vicdanında görülecektir. O yüzden hiçbir endişem yoktur zira bu milletin vicdanında görülen Kaymakam Kemal davaları ne ilktir ve nede son olacaktır endişe etmesi gerekenler Kaymakam Kemaller değil namı nemrut Mustafa paşalardır. Mart 2006 karar sahte Mart 2006’da yazmış karar sahte bombaların her birinin numarası farklı, savcı yalan beyanda bulunmuş, Ali yiğit inşaat yaptırmış, parmak izlerini polis 3 gün önce biliyor, savcı bu montaj diyor Mart 2006 burda savcı diyor si sayın savcı açıklama yapıyor diyor ki Türk silahlı kuvvetlerini diyor itibarını korumak diyor onu istismar edenlere mi kaldı 15.06.2005 bakın istismara ne cevap vermişim ben, hakkımda biyografiler geziyor internette, şöyle kahraman, böyle bilmem ne bakın ne yazmışım bugüne kadar gerek mail haberde ve gerekse yeni hayatta yazdığım yazılarda kendimle ilgili bir tek satır yazmadım bundan sonrada yazmayacağım fakat bazı internet sitelerinde hakkımda yazılanlar beni son derece üzmüştür. Kimin yazdığı belli olmaya bir biyografi yazılmış bu biyografide hakkımdaki bilgileri naklettiğine dair isim bile verilmiştir. Fakat o ismin bundan hiç haberi yoktur. Soğuk sularda donduğumuz yazmaktadır. Tekerlekli sandalyede bir gazi kardeşimizin resimleri yazdığı makalenin başına konularak servis edilmektedir. Bunu servis edenlerde başkaları diyorum bakın hatta geçenlerde bir yerde daha da abartılarak bacaklarımın kesik olduğunu yazdıklarına bile tanık oldu bu iddia benim Tuncay Özkan ile tanışma gerekçemdir. Bunu düzeltmek için tanıştım telefonla, benim bacaklarım yerli yerinde durmaktadır, soğuk sularda donmadım, soğuk sularda kaldım ama bu yüzden sakatlanmadım. Her ne oldu ve yaşantıysa bu sadece benimle ve işimle ilgilidir hiçbir üçüncü şahsın bu konuyla ilgili yorum ve varsayımlarda bulunmaya hakkı yoktur burada kendimizi anlatmak için yazmıyoruz vatan mücadelesini artık bu platformda sürdürdüğümüz için yazıyoruz. Vatan mücadelesini de sürdürüyoruz çünkü biz yemin ederken emekli olunca bu yeminden feragat edeceğiz demedik. Bu yüzden bazıları gibi kendimize kaplanlı, kuşlu sıfatlar yakıştırıp kendimizi anlatamayız, anlatmadım, anlatmayacağız çünkü bizim bu topluma anlatmamız gereken bir mücadelemiz ve neredeyse tüm dünyaya karşı verdiğimiz ve hale devam eden bir bağımsızlık savaşımız var. Benim için yazılan kahraman sıfatını kabul etmekten haya ederim eğer haya etmezsem kahramanca canlarını bu vatana veda eden arkadaşlarımın hatıralarına saygısızlık etmiş olurum. Bu yazıyı okuyan herkesten rica ediyorum ki hakkımda kimin ne maksatla yazmış olduğunu bile bilmediğim bu yazılara itibar etmeyiniz kendilerini anlatmak, mücadelesi bitmiş insanların işidir. Veya hiç mücadele adamı olmamış, olamamışların işidir. Bizim daha mücadelemiz bitmedi, bitmeyecek saygılarımla duyurulur bu benim istismarcıları 15.06.2005’te verdiğim cevaptır. Şimdi soruyorum sayın savcı sahte mahkeme kararı talep eden hukuk istismarı için nasıl bir cevap vermeyi planlamaktadır. Sayın savcı emrettiği halde Osman Demirtaş’ın ifadesini almayan polisler hakkında nasıl bir hukuk istismarına cevap planlamaktadır. Sayın savcı orda hakimleri, savcıları sinkaf ederim diyen ama kendisinin duymadığı polisler hakkında nasıl bir hukuk istismarı karşılığı planlamaktadır. Bunların montaj diyerek hukuk istismarının önüne geçmiş olamaz 3 ay sonra yapılmış Eskişehir’deki imha 25’inde askerler gelmiş apar topar masal anlatmışlar, toz TNT’yi fünye ile birleştirdik demişler. Zemheride gül açtı demektir bu sayın başkanım Ağustosta kar yağar böyle bir şey olmaz. Jandarma bölgesine gittim holdingin bahçesinde patlattım diyor askerlerin tuttuğunu tutanağa bakıyorum 12 numara bir birinden farklı madem ortada da bir olgu var, madem ortada bir gerçeklik var, bu kargaşanın sebebi ne derdin ne, 14 gün mıncıkladıktan sonra niye patlatıyorsun bak adam biriminin içine bile sokmuyor tehlikeli olduğu düşündüğü şeyi anında imha ediyor. Sayın başkanım 6 gün sonra 24 ayım dolacak beni sadece kulaklarınızla, aklınızla dinlemeyin ne olur vicdanlarınızla dinleyin ben o istismar cevabını 2005’de vermişim bugün maruz kaldığım şeye bakın adam buraya yazmış iddianamesine diyor ki askerlere yazıldığı, askerlerden cevap bekleniyor ne yazıldı asker geldiğinin ertesi günü yok etmişsin niye yok ediyorsun veya niye öyle bir pandamım çeviriyorsun, tiyatro, imha tiyatrosu, götürsene onları da birinci ordunun imha alanına adam diyor ki imha alanına gidildi imha alanı var götürsene oraya niye holdinge gidiyorsun çıkmış çatıda 10 kişi çalışmış 15 gün 10 gün hani 1,5 yıl önce bulmuştu burda sizin huzurunuzda 10 dakikada bir ifadesini değiştirdi. Şimdi serbest hani benim parmak izim niye bir tane var, niye 18’inde çıkmış, ben ilk gün hiçbir raporu görmeden benim burda parmak izim 3. gün alındı diye yırtındım, 3 gün alındı sayın başkanım vicdanınıza sesleniyorum geçen gün Şükrü Kızılot köşesinde bir şey yazmış bakın bitiriyorum vaktin birinde bir krallık varmış o krallıkta bir şeyler olduğu zaman çan çalarmış bir çan çaldığı zaman bir vatandaş öldüğü duyurulmuş, iki çanda eşraftan olduğunu bilirmiş ölenin insanlar üç olunca devlet adamı, dördüncü çan olunca kral öldü diye bilirlermiş, çok haksız yere bir adamı yargılamışlar bir gün o ülkede bütün kamuoyunun suçsuz olduğu bir adamı mahkûm etmişler para cezasına bütün kamuoyu kralın haksız olduğun biliyormuş o yargılamanın sonunda insanlar çan sesleri duymaya başlamışlar bir çan sesi eyvah demişler biri öldü, ikinci çan eyvah eşraftan biri gitti, üç olmuş bir devlet adamı gitti, dört olmuş kral mı öldü acaba, beş olmuş koşmuşlar orda adam o yargılanan adam çan çalıyor niye beş, altı demiş adalet öldü, adalet demiş bu beşinci çan bu 98’inci çandır burda sayın başkanım 98’inci çandır burada çalınan bunları buraya not almışım bir çan vatandaş öldü, iki çan eşraf öldü diye ben ölürüm 1040’ıncı dalgada yeni savcılar gelir onlar bu notları bulursa şey demesin ha sakın Sevgi Erenerol’un kilisesinde bir çan çalınca bir vatandaş öldürülecek, iki çan çalınca eşraf öldürülecek, üç çan çalınca devlet sakın böyle demesinler ha sakın bak peşin peşin söylüyorum o gün çünkü bana soruyorlar diyorlar sen bu yazıyı nasıl yazdın bombalar patlayacak yazısını sen nasıl yazdın bak yazmışım 3 sene önce mayını yazmışım bugün figan oluyor ortalık vicdanlarınıza sesleniyorum ve teşekkür ediyorum lütfen lütfen bu zulmü durdurun “
Sanık Doğu Perinçek söz istedi verildi” Sayın başkanım sayın yargıçlarımız şimdi size arz edeceğim konu 16 Ekim 2000 tarihinde o zaman başbakan bulanan Sayın Bülent Ecevit’e başbakanlık makamına gönderdiğim 8 sayfalık ve 7 ekli dosyayla ilgilidir. Bu dosyada 80. yılında Cumhuriyet ilanının Ankara’da üniversitelerin düzenlediği miting ve yürüyüşte ordu göreve pankartını açan grupla ilgili başbakanlıktan ve MİT müsteşarlığından bir soruşturma, araştırma yapılamasını talep ediyoruz bu dosyanın bir özelliği de işçi partisinde gönderilen evrak içinde bulunduğu için yapılan aramada el konmuştur. Dava dosyasında da bir örneği bulunmaktadır. Sayın iddia makamının da dikkatle izlemesini diliyorum burda şu bakından bu hem bizim davamız açısından hem de 551/2009 numarada kayıtlı soruşturma numarası İkinci iddianame diye anılan davayı da yakından ilgilendirmektedir ve içinde yalnız o 2003 yılı Ekim ayındaki üniversite miting ve yürüyüşüyle ilgili değil ta 2000 yılından başlayarak bu Ergenekon tertibiyle ilgili çok önemli bilgiler bulunmaktadır. Ben sayın üyelerimizin dosyayı dikkatle izlediklerin, incelediklerini, sorularından da anlıyorum bu dosyaya da bir göz atılmasını özellikle arz ediyorum bu dosyanın örneğinin başbakanlığa bir yazı yazılarak getirtilmesini arz ediyorum. Şimdi sayın başkanım 16 Ekim 2000 tarihinde Sayın Bülent Ecevit başbakan Ankara diye başbakanlığa bir arz ve talepte bulunuyorum resmi işçi partisi genel başkanlığı olarak özü başbakanlığa bağla Milli İstihbarat Teşkilatının işçi partisi İstanbul öncü gençlik içinde örgütlemiş olduğu kışkırtıcı ajan hücresi ve samsun öncü gençlik içindeki ajan faaliyeti nedeniyle soruşturma açılması ve tertiplenmekte olduğunu öğrendiğimiz, tertiplenmekte olduğunu öğrendiğimiz, buda çok önemli tarih 16 Ekim 2000 provokasyonların önlenmesi talebi; bir başbakanlığa bağlı Milli İstihbarat Teşkilatının işçi partisi İstanbul öncü gençlik içinde örgütlemiş olduğu kışkırtıcı ajan hücresi, böyle bir ajan hücresi örgütlenmektedir diyoruz bu hücrenin başında Gökçe Fırat Çulhaolğu adlı kişi bulunmaktadır. Adını veriyoruz burda maddeler halinde 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 13 madde halinde bu Gökçe Fırat Çulhaoğlu yani ordu göreve pankartını 3 sene sonra açacak olan grupla ilgili parti içinde yürüttükleri yasadışı tertiplerle ilgili bütün bilgileri belgeleriyle birlikte anlatıyoruz diyoruz ki bunlar tatil ve eğitim kamplarında, yasal olarak jandarmaya bildirilerek yapılan tatil ve eğitim kampları var burada Gökçe Fırat Çulhaoğlu yani bu ordu göreve pankartını 3 sene sonra açtıracak grubun lideri kışkırtıcı açıklamalarda bulunmuş ve bu açıklamaları videoya kaydettirmiştir. Partiden gizli olarak bunları yapmıştır. çekilen kayıtlar video kayıtları soruşturmaya başladığımız ocak 2000 tarihine kadar parti yönetiminden gizlenmiş ve Milli İstihbarat Teşkilatına verilmiştir. Geçen duruşmada Ümit Oğuztan burda kalktı dedi ki bana dedi önce gençlik kampından bazı 2001 yılı Mart başında gözaltına alındığım zaman bazı görüntüler emniyette gösterildi, benimde haberim yoktu burada öğrenmiş oldum biz başka kaynaklardan bunu öğrenmiştik ve benim 1998 yılındaki tutuklamam sırasındaki manşetlerden, gazetelerde bunlar yalan haberler verilmişti. Şimdi Sayın Ümit Oğuztan beyanatıyla da bir kez daha doğrulanmış oluyor. Devam ediyoruz Haziran 98’de ABD ile yapılan gizli mutabakattaki ifadeyle bunu da belgesini biraz sonra arz edeceğim ABD’yi rahatsız eden geçler kapsamı içinde görülen işçi partisine karşı başarısızlıkla sonuçlanan bir operasyon yürütüldüğü, 24 Eylül 98 günü 15 bin polis ve jandarma seferber edilerek işçi partisinin 540 örgüt merkezinde aramalar yapıldı ve genel başkan ile genel sekreter gözaltına alınıp tutuklandı, sahte olduğu mahkemece tayin edilmiş bilirkişi ve emniyet ekspertiz raporları ve iki ayrı kesinleşmiş mahkeme kararıyla saptanan uydurma belgelerle sahnelenen bu tertibin amacı ABD ile mutabık kalındığı üzere işçi partisini kapatmaktı. Bu malzemelerin imal edilmesinde sahte mektupları hazırlattığı PKK itirafçısı Sami Demirkıran 2000 yılında başbakana diyorum ki işçi partisine karşı bir tertip yapıldı sahte mektuplar düzenlendi bu mektupları düzenleyen Sami Demirkıran şimdiki adı Özgür Savaş yanında önce gençlik içine sızdırdığı Gökçe Fırat Çulhaoğlu adındaki kışkırtıcı ajanı da kullanmıştır. Bu şu bakından çok önemli şuanda ben bana sahte mektuplarla komplo kuran, beni hapse attıran Sami Demirkıran’la aynı Ergenekon örgütünün lideri olarak yargılanıyor şemada da hem benim adım var hem Sami Demirkıran’ın yani ben 2000 yılında örgüt 1999 yılında kurulduğu iddia ediliyor ya 2000 yılında diyorum ki bu adam bana sahte mektuplarla bir tertip düzenledi ve beni hapse attırdı kim Sami Demirkıran işte ben Sami Demirkıran’ın hapse attırdığını başbakana bildirdiğim sırada iddiaya göre Sami Demirkıran’la aynı gizli terör örgütünde birlikte faaliyet yürüteceğim iki düşman birbirlerini hapse attıran, öbürü onu şikâyet ediyor aynı terör örgütü ve Gökçe Fırat’ta o tertibin, o düzenlemelerin içinde video kayıtları da arşive kaldırılmıştır diyoruz yani MİT arşivine yine Gökçe Fırat Çulhaoğlu’nun yönetimindeki yani bu ordu göreve pankartı açanlar kampta katılan gençlere kendileri hakkında psikolojik analiz ve öz eleştiriler yazdırıldı gençlere diyorlar ki kendin hakkında psikolojik analiz yaz özeleştiri yaz bizim kamplarımızda, uygulamalarımızda hiç rastlamadığımız zaten bunun üzerine birden bire uyanıyor Allah Allah ne biçim uygulamalar bunlar ve bu analizlerin Gökçe Fırat Çulhaoğlu tarafından toplandığı dün Sayın Çetinbaş’ı avukat Çetinbaş’ı dinlerken bir Yargıtay içtihadından bahsetti dedi ki eğer örgüt üyesi böyle öz eleştiri, öz geçmiş vesaire gibi belgeler verirse öz geçmiş belgeleri bu örgüt üyeliği olarak kabul edilmektedir Yargıtay içtihatlarına göre tabi ben bilmiyordum ben yargı uygulamasını çok yakından takip etmiyorum ceza hukukunda burada birden bire çok ilginç geldi yani özgeçmişler alıyor, 30 sayfalık, 20 sayfalık mesela bunların hepsi depolanıyor, götürülüyor onlarında emniyette veya belli yerlere verildiği o zaman anlaşılıyor çeşitli davalarda ilerde belge olarak kullanılmak üzere, 7 partimiz kışkırtıcı elemanı izleterek çeşitli yabancı şahıslarla buluşma ve görüşmelerini de saptamıştır. Milli İstihbarat Teşkilatı Gökçe Fırat Çulhaoğlu aracılığıyla İstanbul öncü gençlik içinde 3 veya 4 kişilik bir hücre kurmuştur. İşte o hücre mensuplarından biride ordu göreve pankartını açanların başında bulunan ve benimde sayın rektör Alemdaroğlu’na bu şahısların bu tür karanlıkla faaliyetleri vardır ve üniversiteye alınması ilerde sizin başınıza iş açacaktır diye adını bildirdiğim şahıs sonra Gökçe Fırat Çulhaoğlu tıpkı Mehmet Ali Ağca, Sami Demirkıran ve diğerleri gibi paranoit kişilik bozukluğu teşhisiyle tıbbı tedavi görmektedir. Biz o araştırma sırasında bunu da öğreniyoruz paranoit kişilik bozukluğundan tedavi görüyor. Hastanesini buluyoruz, hekimleriyle arkadaşlarımız görüşüyorlar bunları tespit ediyoruz maalesef, maalesef bizim devlet teşkilatımız böyle paranoit kişilik bozukluğu bu davada da çıktı bu ortaya sayın yargıçlar bakın bu dava paranoit kişilik bozukluğu, ahlaksız, ablasını efendim öldüren, yeğenini satan efendim bu tür adamlara dayanıyor veya ağır suçları olan vesaire ve yeniden bu tür adamlardan yararlanılmaya çalışılıyor sonra devam ediyoruz bunlar yetkili disiplin kuruluna sevk edilmiş ve partiden çıkartılmıştır. Kışkırtıcı ajan ile birlikte hareket etmekte ve tertiplere alet olmakta, direnenlerin de disiplin kurulu kararıyla partiyle ilişkilerine son verilmiştir. Bu ekibin bu kez başka örgütlere davamız açısından son derece önemli özellikle İstanbul üniversitesindeki Atatürkçü düşünce kulüplerini Yekta Güngör Özden çevresine ve CHP gençlik kollarına sokularak yeni tertiplerin hazırlanması için mevzilendirildiği saptanmaktadır. Sanki biz 3 sene evvelden bunların ordu göreve pankartıyla tekrar sahneye çıkacağını tespit ediyoruz. Atatürk’e ve Türk ordusuna karşı provokasyonlarda bulunduğu, gene Türk ordusuna karşı bir provokasyonda sahneye çıkacak ordu göreve 3 yıl evvel o tür provokasyonlar yapmış 3 yıl sonra gene o şekilde o kimliğiyle sahneye çıkacak video kayıtlarıyla saptanan biz video kayıtlarıyla saptadık yani kendileri videoya çekmişler sonra biz getir o videoyu demişiz nedir bu öğrenmişiz yok demiş bulamamış, çıkartamamışlar ondan sonra öğrenmişiz ki video belli yerlere götürülmüş verilmiş ve sonrada Ümit Oğuztan’a bile aynı video emniyette gösteriliyor. Bu nedenle işçi partisinden atılan elemanın emrinde çalışan iki unsur son ADD genel kongresinde pazıbentli kolluk hizmeti yapmış ve sivil polislere yardımcı olmuştur. MİT’in çeşitli örgütlere adam sızdırma, bu örgütleri ajanlar aracılıyla denetleme ve tertiplerde kullanma hastalığından vazgeçmediği görülüyor. Bu davada bu tür unsurların hangi rolleri oynadığına döne döne hep birlikte burda tanık olduk MİT müsteşarı 20 şubat 2000 tarihinde yayınladığı basın bildirisiyle o zaman müsteşar sayın Şenkal Atasagun kamuoyu önünde partimize ve aydınlık dergisine karşı mücadeleye devam edeceklerini ilan etmiştir. onun belgelerini de ekliyor. Tarih 20 Şubat 2000 şimdi son altı yoğun Disk, CD, onu bizlere verdiniz dün aldık avukatlarımız bakmışlar orda çok önemli tarih var belgelerin oluşturulma tarihi hepsi Mart 2000 aynı gün hatta 20 Şubat 2000’de diyor ki MİT müsteşarı biz işçi partisi ve aydınlıkla mücadele edeceğiz biraz sonra göstereceğiz bildiri yayınlıyor hiç siz MİT tarihinde MİT tarihinde bir örnek gösterebilir misiniz? Bir MİT müsteşarı çıkıyor bir parti ve bir gazete, dergi hakkında biz bunlarla mücadele edeceğiz diye bildiri yayınlıyor sitesine koyuyor ve basına veriyor. 20 Şubat belgelerin oluşturulma tarihi Mart 2000 yani hemen 10-15 gün sonra belgeler oluşturuluyor Tuncay Güney’in kullanıldığı kontur terör dairesine bağlı olarak oda çıktı duruşma safahatında, sürecinde neyi öğrendik MİT müsteşarlığı yolladığı yazıda dedi ki bu Tuncay Güney bizim şüpheli izlediğimiz bir şahısta daha sonra lav ettiğimiz yasadışı faaliyetleri dolayısıyla yasadışı faaliyetleri dolayısıyla lav ettiğimiz, kaldırdığımız kontur terör dairesine bağlı olarak çalıyordu neler yapıyor işte bizim o günden sezdiğimiz, gözlemlediğimiz, tespit ettiğimiz faaliyetler. Ve diyoruz herhangi yasal kaynağı bulunmayan bu mücadelenin yani MİT’in işçi partisi ve aydınlığına karşı ilan ettiğin mücadele bir cephesinin de kışkırtıcı ajan faaliyeti olduğu uygulamalardan anlaşılmaktadır. Yani sen neyle nasıl mücadele edeceksin bir patiye karşı yasal bir partiye karşı ne yapacaksın MİT olarak ne yapabilirsin hangi mücadeleyi, hangi kanunu mücadeleyi yapabilirsin MİT’in bir partiye karşı mücadele bir dergiyi karşı mücadele diye bir yasal görevi olabilir mi en fazla yapabileceğin şey elde ettiğin bilgileri Yargıtay başsavcılığına yollarsın kapatma davası açtırırsın veya savcılara gönderirsin ceza soruşturması açtırırsın bireysel sorumluluklarla ilgili olarak ama ben bir mücadele yürüteceğim diye ilan ediyor ve mücadelenin ne olduğu şimdi ortaya çıkıyor son günlerde izlediğimiz bazı olaylar ve bize ulaşan bilgiler süper NATO gladyo ve MİT’e bağlı ekiplerin genel başkanı ve partimize karşı bir takıp tertiplere girişeceği yönündedir. 20 Ekim’de bir takım tertiplerden bahsediyoruz Ekim 2000 Martta Tuncay Güney ondan 4-5 ay sonra gözaltına alınıyor zaten tezgâhlar kurulmuş, Tuncay Güney’e 10 yıllık vizeler alınmış vesaire tam tertibin merkezinde zaman olara yoğun içinde olduğumuz dönem gençlere suç işletme arkasından ajanlaştırma yöntemi uygulanmaktadır. O gençlerinde nasıl önce bazı suçlar işletilip ondan sonra ajan yapıldığını biliyoruz tabi burada ayrıntısın söylemeyi doğru bulmuyorum devam ediyoruz partimize ve önderlerine karşı Haziran 98’de başlayan operasyonun suikastları içeren vahim boyutları olduğu mahkemelerde yaptığımız savunma ve açıklamalarda kayda geçirilmiştir. Bu suikast girişimleri en son Alaattin Çakıcı’nın mesut Yılmaz hakkında Türkiye büyük millet meclisi soruşturma komisyonuna vardığı resmi ifadeleriyle bir kez daha doğrulanmıştır Alaattin Çakıcı bu ifadesinde Doğu Perinçek’i öldürmek üzere ABD ile antlaşma yapıldığını, suikastın Mehmet Eymür tarafından kendisine ihale edilmek istendiğini belirtmiştir. Türkiye büyük millet meclisi soruşturma komisyonu tutanağı ilgili sayfaları ve Cumhuriyet gazetesi ektedir diyoruz biraz sonra sunacağım 5 Mayıs ve 26 Mayıs 2000 bütün bu işleri bu karanlık işleri MİT içine yuvalanmış olan CIA ekibinin çevirdiği bilinmektedir. Buda doğrulandı nasıl doğrulandı MİT müsteşarlığının mahkeme dosyasına da giren yazısında ne diyor yasadışı faaliyette bulanan kontur terör dairesi Mehmet Eymür’ün başında bulunduğu lav edilmiştir. Kontur terör dairesinin yasadışı bazı faaliyetlerde bulunduğunu saptayan kim MİT müsteşarlığı ben değilim ama ben onu onlardan çok önce 2000 yılında görmüşüm bu karanlık işleri MİT içinde yuvalanmış olan CIA ekibinin çevirdiği bilinmektedir. MİT’de buna saptamış ve o daireyi yasadışı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle lav etmiş sonra ayrıntısına girmeyeceğim ikinci bir olay var buda çok ilginçtir yani davamızı ve bu tür davaların nasıl kuluduğu, nasıl tertiplendiği bakımından MİT samsun bölge başkanlığına bağlı resmi görevliler partimiz taraftarlarından Ö. Y’yi adını söylemiyoruz teşhir etmemek için korkutarak ve para vererek kendilerine bağlamaya ve ajanlaştırarak partimize karşı çeşitli tertiplerde kullanmaya çalışmışlardır. Ö. Y partimize müracaat etmiş, partimiz içinden bilgi toplanmasını ve partimize ait evrakı kendilerine getirmesini istediklerini bir takım görevlilerin isimlerini de vererek bize bildirmiştir. Ö. Y’ye dayatılan partideki tuvaletin ve çeşitli eşyaların yerlerini belirleme türünden işler başka bir amaçla açıklanamıyor. Daha kapsamlı tertipler yani sırf bilgi toplamak değil tuvaletin yeri, eşyaların yerleri vasaire bu tür bilgilerin partiye yönelecek terör eylemleri ve tertiplerde işe yaracağı açıktır. Ve bu olayı da uzun uzun anlattıktan sonra çok önemli bu uygulamaların geçmişte ne kadar ağır sonuçlar doğurduğu bilinmektedir yani bir takım yasadışı örgütler kurarak MİT’in bir takım operasyonlar yapması, ülkücü grupların Türkiye Hizbullah’ı denen örgütün ve uyuşturucu işine yönlenen sahte sol örgütlerin istihbarat servisleri tarafından çeşitli suçların işlenmesinde kullanıldığı itiraf edilmiştir. bu olgular Türkiye büyük millet meclisi susurluk araştırma komisyonuna tarafından yürütülen araştırmada belgelendiği gibi dikkatinize sunarım NATO‘ya bağlı ülkelerin devlet adamları tarafından da açıklanmıştır. Örneğin federal Almanya parlamentosunda yani bundestak oluşturulan gizli servis faaliyetlerini araştırma komisyonu başkanı Andreas fonblok Alman gizli servisi BND yani bundes Nakhin Dist ve MİT içinde federal Almanya, gizli servis faaliyetlerini araştırma komisyonu başkanı söylüyor bunu Fonblok diyor ki hem alman istihbaratın hem MİT içinde CIA’ya bağlı ekipler olduğunu bu ekiplerin çeşitli siyasal örgütlerde faaliyet yürüttüğünü açık açık anlatmıştır. Bunu da almanca belgeleriyle vesaire başbakanlığa gönderiyoruz o tarihlerde partimiz Hizbullah’ın Diyarbakır çevik kuvvet merkezinde eğitildiğini daha 1992 yılında açıkları ve bu örgüt hakkındaki gerçekleri 8 yıl ısrarla vurguladı diyoruz ki Hizbullah 1992 yılında çevik kuvvet merkezinde, polis içinde Diyarbakır’da, jandarma değil polis içinde onu jandarma diye iddianame değiştirmiş jandarma içinde olduğu zaman biz jandarma içinde diye açıklarız 8 yıl ısrarla vurguladık diyoruz Hizbullah’ın 94 yılından itibaren MİT içindeki CIA ekibinin yani kontur dairesi başında bulunan o zamanki kontur terör dairesi başkanı Mehmet Eymür tarafından yönetildiği de yine işçi partisi tarafından birkaç kez açıklandı ne var ki kamu kurumları Hizbullah örgütünün suçlarını ancak 2000 yılında keşfetti. 2000 yılına kadar kesti, biçti, öldürdü, gömdü, betona gömdü arkasındaki sorumluları ise hale gizliyor MİT içindeki CIA ekibinin karıştığı suçların üzerine gidilmeyişinin sonuçlarını ne yazık ki masum insanlar çekmiştir bu tür ağır suçların önlenmesi Türkiye için yaşamsal önem kazanmıştır tarih 2000 burda da sayın başkanım haklı çıktık. MİT müsteşarı sayın bugünkü müsteşar Emre Taner yıldız gazetesinde MİT Hizbullah’ı kullandı diye o dehşet verici açıklamayı yaptı onu da kupürünü size arz edeceğim kupürünü getireceğim bizzat MİT müsteşarı Emre Taner gazetelere MİT Hizbullah’ı kullandı dedi. Bizde dedik ki nerde kullandınız mevlit mi okuttunuz, hatim mi indirdiniz. Cinayet şebekesi bu devlet herhangi bir terör örgütüne karşı cinayet şebekeleri kurarak mücadele edebilir mi? böyle bir devlet olur mu? Böyle bir hukuk devleti olur mu buna devlet denir mi? orda da haklı çıktık. Partimize ve aydınlığa karşı biraz sonra niçin Hizbullah’tan bunda bahsettiğimi size belgesiyle anlatacağım partimize ve aydınlığa karşı MİT müsteşarlığı bildirisiyle ilan edilen mücadelenin neleri kapsadığı ve kapsayabileceği soruşturulmalıdır. Yani bize karşı bunlar neler yapacak araştırın, soruşturun, kanunsuz bir iş yapacak bunlar tarih 2000 ekim kanunsuz iş Ergenekon operasyonu ve talepler 1, 2, 3, 4, 5 diye esas olarak MİT’e bağlı hücre faaliyetlerini olası tertipler ve suçlar dikkate alınarak derhal durdurulması bizim içimize adam sokmayın, örgüt kurmayın bizim partimizin içinde tertipler yapmayın ve bunu derhal durdurun tarih 2000 Ekim MİT’in partimiz içindeki açığa çıkarılmamış ajanlarını derhal çekilerek bunları keşfettik herhalde keşfedemediklerimizde var bu tür yasadışı uygulamaların durdurulmasını sorumlular hakkında soruşturma yürütülmesi, 4 yasal bir pati ve yayın organına basın bildirisi yayınlayarak mücadele ilanında bulunan MİT yetkilileri hakkında idari soruşturma açılmasını ve gerekli işlem yapılması. 5 MİT’in gençler arasından ajan devşirmek için çeşitli tertiplere ve gözaltı operasyonlarına girişmesi yönündeki hazırlık ve uygulamalarına son verilmesini talep ederim saygılarımla. Sayın Ecevit’te bu dosya dolayısıyla aradı ilgi duyduğunu büyük bir ilgi gösterdi MİT müsteşarlığına dosyanın gönderildiğini efendim bu soruşturmanın dikkatle özenle yürütüleceğini vesaire birkaç kez beni arayarak rahmetli Ecevit bunu bildirdi şimdi sayın başkanım eklerinde şu var birinci ek biz bu Gökçe Fırat yani ordu göreve pankartı 3 sene sonra açacak olanların bu kışkırtıcı orduya yönelik provokasyonlarını parti içinde videolar çekerek, öz eleştiriler alarak herkese özgeçmiş yazdırarak böyle provokatif faaliyetlerini tespit ettikten sonra soruşturmuşuz ve disiplin kuruluna vermişiz fakat disiplin kuruluna verirken tabi disiplin soruşturması zaman alıyor ifadesi alınacak, şu olacak, bu olacak falan başkanlık kurulu olarak o zaman toplanmışız başkan kurulu karar defterinde fotokopisini ecevit’e gönderiyorum 13 ocak 2000 tarihinde fotokopisi tedbir olarak partiye bilgi verilmeden ve izin alınmadan baştan sona videoya kaydedilmiş bu provokasyon mahiyetindeki eğitimlere katılan gençlerden tek tek kişilikleriyle ilgili yazılı raporlar ve öz eleştiriler alınmasının partimizin devrimci geleneklerine ve çalışma tarzına aykırı olduğu başkanlık kurulu kararında ve sonuç itibariyle de bunları yapanların bir tedbir olarak diyoruz ki istifaya davet edilmesi yani seni disiplin kuruluna sevk ettik ama bulunduğun görevlerde parti görevlerinde kalamazsın gençlik içerisinde sen istifa et diye de her türlü ihtimale karşı başkanlık kurulu almışız kararı almışız karar defterine geçirmişiz ve buda çok önemlidir bakın burada başkan Doğu Perinçek genel başkan yardımcıları Hasan Yalçın rahmetli 27 mayıs devriminin önderi Suphi Karaman, Erol Bilbilig bunar aynı zamanda bu kararda imzası ve adı geçen bu dört kişi devletin yeniden yapılanmasını yazdılar diye Tuncay Güney’in ifadesine geçen ve suçlanan kişilerdir. Sonra ikinci ekte işçi partisi İstanbul il yönetim kurulu başkanlığına bir yazı yazmışsız bu kararla birlikte demişiz ki bunu bunlar böyle böyle faaliyetlerde bulunmuşlar bunları saptadık İstanbul il başkanlığı olarak derhal bunların disiplin kuruluna sevk edilmesini başkanlık kurulu olarak karar almış ve onlara yollamışız. Sonra yine Ecevit’e benim bir devlet operasyonu başlığı altında bir kitapta topladığım bu davanın da başı olan Sami Demirkıran, Tuncay Güney, Sami Demirkıran bana PKK güya mektup yazmış gibi patates mühürleriyle mektuplar düzenliyorlar Tuncay Güney beni hapse attırıyor. Siz beni Tuncay Güney ile aynı örgütten yargılıyorsunuz Tuncay Güney beni 2000 yılından önce Sami Demirkıran’la birlikte bu tertipler düzenleyip hapse attırıyor ve biz bunu saptıyoruz bütün işte bunların bulunduğu, bana partiye yönelik diğer tertipleri vesaire anlatan bir devlet operasyonu adlı kitabı Sayın Ecevit’e yollamışım yine vaktinizi almıyorum belgelemek için gönderdiğimiz soruşturma talebini önce gençlik dergisi, teori dergisi bunları da eklere koymuşuz fakat şimdi çok önemli MİT müsteşarlığının basında da çıkan 21 Şubat tarihinde basında çıkan demek ki 20 Şubat tarihinde bu bildiriyi yayınladı resmi bildirisi Cumhuriyette, Yenişafak’ta, sabahta çeşitli gazetelerde çıkmış hattı milliyette şu başlıkla çıkmış Atasagun aydınlık’a sinirlerdi başlığıyla çıkmış Atasagun kim 2002-2003 yılı temmuz ayında bir polis bize gönderdi diye bütün o 6 yoğun diski alıp ondan Ergenekon şemasını üreten ve bunu önce Genelkurmay başkanlığına Temmuz ayında arkasında başbakanlığa gönderen ve bugünde hepsi saçma sapandı güldüm ama Ergenekoncu derler diye yollamak zorundaydım yolladım diyen o zaman ki MİT müsteşarı şimdi o MİT müsteşarı bu davanın nasıl başladığının bende unutmuştum bunları size sunacağım için bir okuyunca tespit ettim nasıl bu dava başladı itiraf, itirafını size sunuyorum bir yayın organında aydınlık denen yayın organında uzun süredir yürütülmekte olan MİT ile ilgili menfi yayın kampanyası MİT ile ilgili menfi yayın kampanyası dediği ne Hizbullah’ı kullanıyorsunuz, kullanamazsınız suç işleyemezsiniz menfi mi bu fakat siz en sonunda Türkiye’nin başına yıkıldı bütün bunlar cevap veriyor MİT’te Hizbullah temizliği başlıklı tümüyle asılsız haber şeyi de saptamışız kontur terör dairesinin lav edildiğini, bunun sebebinin de Hizbullah olduğunu, yasadışı işler yaptıklarını ve lehlerine bir yayın yapmışız. MİT’te Hizbullah temizliği Hizbullah’ı örgütleyen kısım kontur terör dairesini MİT temizledi diyoruz o zaman MİT’te Hizbullah temizliği başlıklı tümüyle asılsız haber ve ayrıntıların tarafımıza cevap verilmeye değer hiçbir ciddi yönü bulunmaktadır. Ancak tüm görsel ve yazılı medyada yayınlanan ve terör örgütünden çıkan dokümanlarda ne olarak müşaade edilen bir gerçek Hizbullah tarafından katledilenlerin MİT ajanı olarak suçlanmalarıyla ilgili infaz edilmeleridir. Aydınlık yazı kadrosuna bu gerçek ile ortaya koymaya çalıştıkları senaryo arasındaki tenakuzu yani çelişmeyi birkaç kez daha düşünüp incelemelerini tavsiye ediyoruz yani burada ne diyor MİT’e Hizbullah’ı yönetenleri temizlediler diye yayın yaptılar hâlbuki bizde böyle bir şey yok biz MİT Hizbullah’ı yönetmedik ama daha sonra emre Taner çıkıyor diyor ki Hizbullah MİT tarafından kullanıldı diyor yani ama o zaman itiraf etmiyorlar fakat sonu çok önemli sayın başkanım ancak bundan böyle gereken mücadele yapılacaktır yani bir savaş ilanı yapıyor MİT müsteşarlığı tarih 20 Şubat 2000 yani belgelerin düzenlendiği tarih ol tane yoğun diski açalım Adnan Akfırat arkadaşım biraz bakmış o bana söyledi bundan 10-15 gün sonra Mart yani mücadeleyi hangi yöntemlerle yapacakların belirlemişler 10-15 gün içinde mücadelelerine başlamışlar aynı Hizbullah’ı yönetmedeki kanunsuzluklarını bu seferde Ergenekon tertiplerini 2000 Mart’ında o belgeleri hepsini aynı günde düzenleyerek gündeme sokmuşlar. Buda davamız açısından yani bu tertip nasıl kuruldu savaş ilan ederek, mücadele ilan ederek açıkça haklı konumda olan kim biziz Hizbullah’ı MİT kullanamaz dediğimiz için devam ediyorum sayın başkanım yine bir belge buda çok önemli aynı kapsamda bize karşı nasıl mücadele ediliyor. 3 Mayıs 2000 aynı tarihler peş peşe geliyor bunlar Alaattin Çakıcı Türkiye Büyük millet Meclisi susurluk komisyonu tarafından dinleniyor, TBMM tutanak müdürlüğü giriş 1200/1 tarih 3 Mayıs 2000 grup Emin sayfa 21’den Alaattin Çakıcı’nın ifadesinden bir bölümünü arz ediyorum. Mehmet Eymür bana bağlı olan kader arkadaşım olan birkaç tane ülkücüyü programlıyor ve benimle irtibata geçiyor çocuk yani ülkücü ağabey bu Doğu Perinçek senin içinde CIA ajanı dedi hiç öyle bir şey yok bunu koparalım mı diyor. O arada Amerika’da benim yanımda başka biri var oda sabahleyin kalkıyor evinden konuşuyordum diyor ki durup dururken ağabey bu Doğu Perinçek ölmek mi istiyor. Bunu öldürtelim mi? diyor onun üzerine biz bu işe engel oluyoruz yani Eymür orada iki tane ülkücüyü kullanarak Doğu Perinçek’i öldürtecek ihaleyi de bana yıkacak ve 2 yıldır benimle konuşmayan adam kardeşimi buluyor, servise çağırıyor Yeni mahalleye yani MİT müsteşarlığına binaya oradan ben arıyorum telefon konuşması bana Eymür vallahı billahi Alaattin ben senin için kötü düşünmedim senin hasımlarınla Yavuz Ataç görüşüyor MİT’çiler birbirlerin gammazlıyor sık sık görüşelim diyor. 2,5-3 yıldır bir kopmaz bağımız var birkaç gün sonrada beni arıyor işte tekrar bir şeyler düşünüyorsun biraz bekle diyor Mehmet Eymür bir şeyler düşünüyorsun biraz bekle benim bir şey düşündüğüm yok sen organize ediyorsun Doğu Perinçek’in işini dedim bunlarında acaba telefon kayıtları oluyor mu? MİT’ten yapılıyor konuşma ne zaman trafik kazası olunca Doğu Perinçek’in yayımladığı rapor gerçekleşiyor falan filan buda Türkiye Büyük Millet Meclisinin Mehmet Eymür’ü dinleyerek ve bu tabi raporlar basına da giriyor Amerika ile Doğu Perinçek’i öldürtmek için antlaşma yapılmıştı. Cumhuriyet gazetesinin 5 Mayıs 2000 yine Alaattin Çakıcı’nın ifadesinden aktarıyorum Amerika ile Doğu Perinçek’i öldürtmek için antlaşma yapılmıştı. Afganistan’da general Raşit Dostum, Usame Bin Ladin’i öldürtecekti karşılığında da ben Doğu Perinçek’i öldürecektim takas cinayet takası yapıyorlar Afganistan da general Raşit Dostum Usame Bin Ladin’i öldürecek, Türkiye’de de Alaattin Çakıcı buna karşılık Doğu Perinçek’i öldürecek karşılıkla Amerika ile antlaşma ver Doğu Perinçek’in kellesini al Usame Bin Ladin’in kellesini antlaşmasını yapıyorlar. Diğer gazeteleri uzun uzun bir birini tekrar ettiği için aktarmıyorum şimdi sayın başkanım bu dosya 2000 yılında başbakanlığa gönderilmiş ekim ayında ve açıkça bize yönelik bazı tertipler saptamışız bunu belgelemişiz bu tertipler partinin içine ajan sızdırmak, partinin içinde yasadışı işler yapı bunu videoya almak, orda aleyhtarı faaliyet yapmak tıpkı ordu göreve pankartı gibi hatta Doğu Perinçek’i öldürtmek ki bunu sayın Yargıtay başkanı Eraslan Özkaya’da o zaman gazetelerde birinci sayfa başlık oldu biliyorsunuz bir siyasi genel başkanını öldürteceklerdi o nedenle ben MİT’in bazı üst düzey yöneticilerini Yargıtay da kabul ettim başka nedenler söylendi Erarslan Özkaya efendim falancayla görüştü, filancayla görüştü MİT’ten işte Yavuz Ataç, Şenkal Atasagun esas o Orta Asya ya giden Kaşif Kozinoğlu ben bu Kaşif Kozinoğlu’yla görüştüm çünkü bana Alaattin Çakıcı ile ilgili olarak bir siyasi parti başkanı Doğu Perinçek’i öldürtecekleri vesaire nedeniyle Yargıtay’da onları kabul etmek zorunda kaldı ve görüştüm dedi açıkladı. Ve sonra bu kontur terör dairesi oda çok önemli yani bugün MİT’in yasadışı faaliyetlerini tespit ettiği ve Hizbullah’ı yönetende aynı ve o zaman bunlar suçu birbirlerinin üzerine attılar Şenkal Atasagun, Mehmet Eymür, Kaşif Kozinoğlu efendim Doğu Perinçek’i öldürtme suçunu Mehmet Eymür atin sitesinden Doğu Perinçek’i tabi bu kadar açık yazmadılar o istihbaratçıların benim anlayamadığım böyle karmaşık şifreli bir dilleri oluyor Doğu Perinçek’i siz öldürtecektiniz benim üzerime atmak için komplolar yaptınız diye yazılar yazdı. Sonra bu işçi partisine sokmaya çalıştıkları çocuk tarih sahnesine bir daha nerde çıkıyor ellerinde ordu göreve pankartıyla ve biz sayın rektörümüze de bunları bütün bildiğimiz için 2003 yılında o ordu göreve pankartını taşıyanlardan A. Ö baş harflerini söyleyim ismi gelecektir şeyde Ankara Asliye Ceza mahkemesine yazdığız yazıda A. Ö asistan olarak üniversiteye alınacağı zaman ha bu adamlar provokatör bunlar üniversiteye amaçlı, maksatlı olarak sokulmaktadır. Üniversitenin başına işler gelebilir diye tabi bizim mektubumuzla herhangi bir işlem yapmayacağını, bizim talebimizi kabul etmeyeceğini biliyorum ben rektörün ama ben kendi adıma vazifemi yaparım bunu belgelerim işte o belgelememizde bugün işe yaradı. O mektup iyi ki zaten bizim 1034 adet efendim yoğun diskti, kasetti, şuydu buydu, kâğıt evrakı saymıyorum bu hepsi bizim lehimize, şimdi arama yapalım gene bizim lehimize yazı yazdık 1998 yılında beraatla, aklanmayla sonuçlanmış 540 örgütümüzün 15 bin polis ve jandarmayla araması sonunda elde edilen bütün belgeler için tekrar yazı yazdınız biz memnunuz hepsinden ne gelecek hiçbir suça rastlanmamıştır. Ama şunu saptayalım bu Ergenekon olayı Tuncay Güney ile ordu göreve pankartı taşıyanlarıyla bakın ordu göreve pankartı önünde Sayın Alemdaroğlu ile Sayın Kemal Gürüz’ün resim fotoğrafları var kaşları çatılmış bu münasebetsizlik nerden çıktı havası içerisinde Türkiye’de bu gladyo Amerikan’ın Türk devletinin içerisine oturttuğu şuanda da faaliyetini sürdüren ve başında da Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın ve Fethullahçı polis şeflerinin ve onlara bağlı ekibin bulunduğu ve devletin çeşitle kademelerinde mutlaka ordu içinde de vardır. Bu ahtapot ağı kökü kazınmadan Türkiye’den biz bu belalardan kurtulamayız ama bu bunun kökü bu yönetimle kazınmaz bunu bu yönetimle ne olur Türk vatanseverlerine karşı Ergenekon davaları açılır onunda sonu geliyor Türk vatanseverlerine karşı açılan bu Ergenekon dalgalarının da sonu geliyor çünkü Türk vatanseverliği dünyanın en güçlü vatanseverliklerindendir. O jön Türklerden gelen ittihattı terakkiden, kurtuluş savaşından, Mustafa Kemallerden o Türk vatanseverliğin kökü kazınamaz ve o Türk vatanseverliği bu tür tertiplerin hakkında gelecektir. Mahkemenize tertibi ordu göreve pankartını öbür davada da şimdi bunlar çıkacak karşımıza adam ordu göreve pankartıyla gene neden darbe tezgâhı kurulmuş, benim kanaatim burda hep konuşuldu Türkiye anayasa mahkemesi tarafından saptanan Cumhuriyeti yıkan bir iktidar tepesine oturtulmuşsa anayasa mahkemesi ne diyor Cumhuriyeti yıkmanın odağı öyle laiklik ilkesi falan filan diye bunu hafife almayalım Cumhuriyeti yıkmanın odağı AKP kim diyor bunu Anayasa Mahkemesi yani gayri meşrudur diyor bu hükümet yıkın bu hükümeti diyor yıkın bu hükümeti diyor ama acayip bir şey var siyasi partiler kanununda gene o parti değişiklikler yapmış efendim nitelikli bir çoğunluk vesaire falan yasal yoldan anayasa mahkemesinin kararıyla Cumhuriyeti yıkan iktidar partisi kapatılamıyor ne olur. Ha o zaman kahvede konuşulur, odada konuşulur, komutanlar toplanır konuşur. Bakın hep bulacağınız şey budur. Türk vatanseverlerin bir araya geldiği zaman Cumhuriyeti yıkan bir iktidar var bir tek işçi partisi bunları konuştuğunu söylüyor çünkü darbeden bilmem ne o askeri müdahaleden hiçbir umudu yok denemiş, halktan başka beklentisi yok işte bütün telefon kayıtları geliyor görüyorsunuz işçi partileri aralarında hep ne konuşuyorlar bu iş darbeyle, askeri müdahale falan olmaz sakın ha. Halkla olur. Halkın iradesiyle olur ama diğer Türk aydını, jön Türk bunu konuşur sayın yargıçlarım bugünde konuşuluyordur. Ne kadar dinlenirse bilmem nesiyle efendim Fenerbahçe ordu evinin karşısına gemiler getirmişler orda dinleme yapıyorlarmış, yok Genelkurmayı zaten dinlediklerini Bülent Orakoğlu itiraf etti geçen taraf gazetesi tam sayfa adamlar CIA’nın kulağı olarak kendi ordusunu dinliyor. O konuşan insanlar Türkiye nereye gidiyor bunları konuşacak, siz konuşmuyorsanız bu sizin az duyarlı olduğunuzu gösterir eğer siz yargıçlar olarak aranızda toplanıp bu Türkiye nereye gidiyor. Bu cumhuriyeti yıkmak istiyorlar tepemizde Cumhuriyet yıkıcısı anayasa mahkemesi kararıyla saptanmış bir iktidar var. Türkiye’nin sınırlarına İsrail’i getirtiyorlar, oturtuyorlar. İran’a karşı Amerika’yla pazarlıklar yapılıyor yok Afganistan’a, Pakistan’a Türk askeri gönderilecekmiş ordunun, Mehmetçiğin kanının satılması dönemine giriyor Türkiye borçlarını Mehmetçiğin kanıyla ödeyecek bunları duyan Türk yurtseverleri bu işin hakkından geleceğiz diye konuşmaz mı? Hakimlerde konuşuyordur, savcılarda konuşuyordur bu konuşmalardan biz konuşmadık o ayrı mesele ama bu konuşmalardan ne bir darbe suçu çıkar, ne bir müdahale suçu çıkar teşebbüs denen olayın fiilleri görmemiz lazım bunları siz çok iyi biliyorsunuz bizlerden çok iyi biliyorsunuz uygulamanın içindesiniz burda piştiniz bu davanın özü budur. Türk vatanseverlerinin kendi aralarında konuşmaları, görüşmeleri, şunlar bunlar ama başka bir taraftan baktığınız zamanda bu dava şudur. Bir tertip var, kurgular var ve bu kurguları MİT müsteşarları söylüyor. Şenkal Atasagun diyor ki o zamanda saçmaydı, bugünde saçma size başbakanlıktan yazı geliyor affedersiniz başbakanlık Ankara Cumhuriyet başsavcılığına yazı yolluyor size sunduk örneğini istediniz gelecek altında Tayyip Erdoğan imzası var ne diyor orda Tayyip Erdoğan Efkan Ala müsteşarı koca koca adamlar müsteşar, MİT müsteşarı, başbakanlık müsteşarı, hukuk müşaviri, Tayyip Erdoğan diyor ki bütün bunlar şu 6 CD ve diğer MİT’in raporların falan filan dayanak olan diğer belgeler, bilgiler vesaire bunların diyor propaganda ve bilgi karartma amaçlı olduğu bunu saptadık bu izlenimi aldık düzeltiyorum işte 2000’de biz bunu sunmuşuz aleyhimize tertipler kuruluyor ve mücadele ilanları yapılıyor o mücadele ilanlarında sonra tertipler kuruluyor şimdi o tertipler iflas ediliyor. Sizi bilgilendirmek, aydınlatmak karınca kaderince, amacıyla söz aldım bunları arz ediyorum saygılar sunuyorum başbakanlığa yazı yazıp getirtilmesini talep sayın başkanım o yazıya ben şimdi aklıma geldi ben bir ek yapabilirsek şu olabilir çünkü bana Sayın Bülent Ecevit ben bunu derhal MİT müsteşarlığına havale ettim dedi başbakanlıktan istenmesine aynı zamanda MİT müsteşarlığına da bir yazı yazılarak çünkü başbakanlık oraya göndermiş olabilir. Şimdi biz oraya gönderdik diye cevap gelir o cevap üzerine iki defa istememek için hem başbakanlığa, hem de MİT müsteşarlığına “
Sanık Erkut Ersoy söz istedi verildi; Sayın başkanım ben bu tertiple ilgili olarak birkaç ekleme yapmak istiyorum. Şuana kadar tertiple ilgili birçok konuya değinildi bende şimdi bu tertiple ilgili olarak bu tertibi uygulayanların, bu kadronun elektronik gözetim ağı yani bir brather veyahutta dinlemeyle ilgili kısımlarına biraz değinmek istiyorum nasıl illegal dinleme yapıyorlar gerçi sayın başkanımda biraz önce ifade ettiler taraf gazetesinde Bülent orakoğlu eski istihbarat daira başkanının illegal dilmeme yaptığını, Taraf gazetesinde yazdığını söyledi işte Fenerbahçe orduevinin karşısına bir takım gemiler getirmek suretiyle dinlemeler yapıldığı falan söyleniyor. İşte ben bu konuya biraz ekleme yapmak istiyorum çokta kısa tutacağım fazla uzun sürmeyecek öncelikle şunu söyleyeyim 12 Mayıs ve huzurunuzda 22 Mayıs tarihlerini sayın savcılık makamının hakkımdaki iddialarına yanıt verdim ayrıntılı olarak devletin resmi kurumlarına yani MİT, emniyet ve Genelkurmay başkanlığına internette ve mail grubu üyelerimden gelen çeşitli suç konularındaki duyum ve tespitlerimi hem sözlü hem de mail yoluyla ilettiğimi dile getirmiştim. Ayrıca bu beyanımı İstanbul ve düzce emniyet müdürlüğü yetkilileriyle bu kapsamda yaptığım telefon görüşmeleriyle ile de ispatladım, yine ayrıca el konulan bilgisayarım hard diski içerisinde bulunan gelen giden ihbarlar adlı klasörün içerisinde yer alan ve tüm resmi kurum yetkililerine yazılmış ve çeşitli suç konularına intiba eten bildirimleri, yazışmaları da incelemenizi talep etmiştim sayın başkanlığınızdan, heyetinizden ancak emniyet yetkilileri kendilerine paramı, zamanım ve enerjimi harcayarak bir Türk milliyetçisi olarak ve karşılıksız olarak yani herhangi bir menfaat gütmeden yardımcı olduğum halde maalesef üzülerek belirtiyorum ki beni de bu Ergenekon tertibi içerisine dahil ettiler. Sayın başkanım şimdi size elimden geldiğince gözlemlerime dayanarak ve yüksek müsaadelerinizle kurulan bu tertip hakkında bazı gözlemlerimi, analizlerimi arz etmek istiyorum. Sayın başkanım ve sayın heyet üyeleri AKP hükümeti iktidara geldiğinde çok hızlı bir şekilde kadrolaştırma gerçekleşti bu kadronun tamamı iddialara göre Fethullahçı cemaatinde yetişmiş ve tamamen bu cemaate biat eden ve cemaate göbekten bağlı alt rütbede ve üst rütbeden oluşan polislerden oluşuyordu. Bu kadrolara çok hızlı bir şekilde emniyet genel müdürlüğünün en önemli şubelerini kontrolünü alarak kendi yandaşlarını bu şubelere taşıyarak ulusalcı ve laik olanları da bu şubelerden göndermek suretiyle pasif görevlere atadılar daha sonra bu şubelere bu tertipte kullanmak amacıyla ileri teknoloji, nano teknoloji, lazer ve mikro dalga bulunan hassas dinleme ve izleme cihazları ihtiva eden ve elde edilen verileri istenilen koordinattan dünyadaki herhangi bir yere o veri kaybı sıfır veri kaybı ve şifreli olarak gönderme yeteneği olan uydu destekli mobil hassas donanım araçları satın aldılar. hatta sayın heyetimizden sayın başkanımızdan ben mahkemenin ilk zamanlarında İsrail’den bir firmadan emniyetin 8 tane araç aldığını, bunun çeşitli basın yayın organlarında dile getirildiğini, ve bu iddialar üzerine bunu araştırılması için ilgili kuruma ve resmi olarak yazı yazılmasını talep etmiştim ancak sayın başkanlığınız bunu uygun görmedi herhalde kabul etmediler. Bende tekrar buradan yenilemek istiyorum böyle bir iddia varsa bunun ilgili kuruma sorulmasını ve bunu açığa çıkmasını talep ediyorum. Bunun yanı sıra telefon dinleme aparatları ve bak tabir edilen dinleme böcekleri gibi çeşitli dinleme ve izleme araçları alarak kendilerine hedef olarak gördükleri çeşitli ulusalcı ve vatansever kişi ve grupları bazı Atatürkçü düşünceyi yaymaya çalışan ve laik sistemi savunan Sivil Toplum örgütlerini ve bunların yetkililerini önce hiçbir mahkeme kararı olmadan dinlediler ve izlediler yani usulsüz ve yasadışı olarak delil topladılar. Daha sonra buradan alınan bilgilerle resmi görevlilere bu tertibin oluşması amacıyla ve hayali senaryoya baz olması amacıyla bu illegal ve usulsüz toplanan delilleri verdiler. Sayın başkanım burada sırası gelmişken önemle bahsetmeyi yarar görüyorum hatırlarsanız iktidar yanlısı bazı gazete ve televizyonlarda bazı komutanlarımızın eşlerinin de içinde bulunduğu bir grubun internette youtube atlı sitede yayınlanan ve ortam dinlemesi yoluyla alındığı anlaşılan çeşitli yasadışı dinlemelerinde bu kadro tarafından yapıldığını düşündürecek haklı sebeplerimiz vardır. Uyguladıkları yöntem şu şekildedir. Öncelikle hedefledikler tespit ettikleri ulusalcı ve laik kişi ve gruplar veya Ergenekon iddianamesinde adı geçen kişiler hassas dinleme ile telefon dinlemesiyle hiçbir mahkeme kararı olmadan önce kayıt altına alınıyor. 7X24 saat izlenen bu şahıslardan alınan yanı illegal ve usulsüz olarak toplanan bu bilgiler yine kendi yandaşı resmi işlemi başlatacak görevlilere veriliyor daha sonrada resmi soruşturma amacıyla resmi mahkeme kararı alarak elde edilene delillerle birlikte meşrulaştırılıyor. Yani illegal toplanan delil legal alınmış gibi işlem yapılarak mahkemeye bu yöntemle yönlendirmeye çalışıyorlar tabi bunu yaparken zayıf delilleri güçlendirmek maksadıyla kerameti kendinden menkul ve tanıklığı su götürecek şaibeli bir takım sabıkalı şahıslara da kendi yazdıkları ifadeleri okutturulup imzalattırılarak bu zayıf ve illegal toplanan delillerle dolu dosyaya hukuki anlamda güç kazandırıyorlar. Tabi aynı zamanda sanıkların lehine olan delillerde göz ardı edilerek sanıklar hakkındaki kuvvetli şüphe ve etkin konum etkisi de attırıl maktadadır. Yine aynı şekilde sanıkların evinde yada işyerinde bulunduğu iddia edilen ancak kimin koyduğu yada koydurduğu belli olmayan bir takım delil olduğu iddia edilen CD ve dokümanlarda yine bu kapsamda değerlendirilmelidir. Örnek vermek gerekirse, bilgisayarım hard diskinde bulunan gelen giden ihbarlar adli klasörün içerisinde tümü devletin resmi istihbarat ve güvenlik kurumlarının yetkilerine yazılmış çeşitli suç konularını kapsayan yazışmalar olduğu ve sayın savcılık makamının iddiasının aksine benim Ergenekon sanıklarına değil devletin resmi kurumlarına istihbarat sağladığımı ispatlayan bir delil olduğu halde maalesef hard disk inceleme tutanağında bu klasörümdeki ihbar bildirimleri yer almamaktadır. Yine aynı şekilde sürekli irtibatta olduğum ve ihbar bildirimi yaptığım İstanbul emniyeti bilişim suçları büro amiri baş komiser Dinçer Ay aynı şubede görevli komiser Fatma Hanım ve polis memuru Mesut beyin makam ve cep telefonları kendi cep telefonumda kayıtlı olduğu halde maalesef telefon inceleme tutanağında gösterilmemiştir. Ama ne yapılmak istenmektedir bunun yerine beni de bu tertibe dahil edebilmek için ömrü hayatımda 10 kez telefonla görüştüğüm Sayın Fikri Karadağ ile örgütsel irtibat iddiasına güçlendirmek amacıyla iddianamenin bir sayfasına 154 kez başka bir sayfasında ise 23 kez görüştüğüm belirtilmiştir. Hâlbuki yüce mahkemeye arz ettiğim cep telefonum operatörüm olan Vodefone kayıtlarında sadece 10 kez ve toplamda 7 dakika 45 saniye görüştüğüm net olarak görülmektedir. Anladığım kadarıyla bu kadro delil gizleyerek ve usulsüz delil yaratarak yüce mahkemeyi de bu tertibin bir parçası yapmayı amaçlamıştır. Bu nedenle yüce mahkemeden bu tertibe karşı dikkatli olmalarını arz ediyorum, bir Türk milliyetçisi olarak ve duyarlı bir vatandaş olarak suçların aydınlatılması amacıyla sorumluluk alıp elimi taşın altına koydum hiçbir menfaat ve teşekkür yada takdir beklemediğim halde 17 ayda tutukluyum benim ülkeme ne gibi hizmetlerde bulunduğumun bir göstergesi de yine el konulan bilgisayarım hard diski içerisinde bulunan kampanyalar adlı klasörün içerisinde bulunan çalışmalardır. Yüce mahkemeden bu klasörümü içindeki yazışmaların dijital ortamda bir kopyasının tarafıma verilmesini talep ediyor ayrıca bu klasörü incelemelerini arz ediyorum sayın başkanım ben bir dönem MİT’in benden talebi üzerine edindiğim bilgileri MİT’in İstanbul bölge müdürlüğüne iletmekteydim ancak bu grup yani bu tertibi düzenleyen grup benim evde olmadığım bir zamanda evime gizlice girerek bilgisayarımda bulunan bazı ihbar ve kişisel dokümanlarımı ve MİT’in İstanbul bölge müdürlüğünün telefonlarının bulunduğu ajandamı izinsiz olarak aldılar. yüce mahkeme dilerse Maltepe’deki evimin eski sabit telefonu olan 0216 441 81 95 nolu hattımın görüşme dökümlerini ilgili kurumlardan talep ederse MİT’in İstanbul bölge müdürleriyle yaptığım görüşmeleri saptayabilir. Bu grubun yaptığı elektro manyetik hassas takibi artınca o dönem İstanbul, Beşiktaş’taki MİT İstanbul bölge müdürlüğüne, yıldıza giderek yazılı şikâyette bulundum ve araştırılmasını talep ettim ancak herhangi bir işlem yapılmayınca bende kendi olanaklarımla bu elektro manyetik hassas nano teknolojiyle yapılan hassa takip konusunda araştırmalar yapmaya başladım, bilgi topladım. Benim gibi bu elektro manyetik hassas takibe uğrayan mağdurlarla yüz yüze görüşüp ileride resmi kurumların soruşturmalarına temel olması için bu mağdurların ifadelerini, izinlerini alarak videoya kaydettim. Daha sonra resmi soruşturma başlatılması için tüm elde ettiğim verileri ve bulguları yani bunlar doküman ve videolar hem Dinçer baş komisere, hem de Ankara Yeni mahalledeki MİT merkezine altına imzamı ve adımı ve telefon numaramı yazarak kuryeyle gönderdim ancak bana herhangi bir dönüşü olmadığı gibi birde beni bu tertibe dahil ettiler. Sayın başkanım gerek yurt içerisinde, gerekse yurt dışında bu elektro manyetik hassas takibin mağduru olan yüzlerce insanlar vardır. Hatta Amerika’da bu mağdurlara tıbbı ve hukuki yardım yapan Sivil Toplum örgütü bile mevcuttur. Hepsi mağdurun ifadelerinin olduğu videolar dahil olmak üzere el konulan bilgisayarımda bulunmakta olduğu halde maalesef bunlarda hard disk inceleme tutanağında yer almamaktadır. Ben elinden geldiğince ulaşabildiğim kurbanlara tıbbı ve hukuki destek alabilmesi için yardımcı oldum buna ilişkin telefon görüşmelerim ve ses dosyalarım 3 Mart’taki sorgulanmam sonrası yüce mahkemeye ilettiğim DVD içerisinde yer almaktadır. Bu konuşmalarım gerek iddianamede gerekse iddianameye girmeyen ses dosyalarında mevcuttur. Bu kayıtları yüce mahkemenin dinlemesini ve aynı zamanda lehime delil olarak yüce mahkemeye arz etmek için yazılı tape edilmiş halinin mahkeme kaleminden tarafıma verilmesini saygılarımla arz ediyorum toplam 47 adet kayıtın tamamı elektro manyetik hassas takip mağdurlarıyla yapılan ve bu tertibi yapanlar tarafından yapıldığı net olarak görülebilecek görüşmeler toplan 47 kayıt bunları dinlerseniz bu tertibin içerisinde kimler olduğu konusunu az çok size bir fikir verebilir diye düşünüyorum. Sayın başkanım şimdi yüksek müsaadelerinizle bu mağdurların isim ve telefon numaralarını arz edeceğim ve sizden de bu kişiler ile görüşmenizi talep edeceğim böylece sizde umarım iktidar partinin desteğiyle bu cemaatin resmi kurumlara sızmış işbirlikçileri ve yandaş medyasıyla ulusalcı ve vatansever kişilerinde nasıl bir tertip düzenlendiğini daha iyi anlayacaksınız emekli Yarbay Fehmi Ülsever Askeri hâkim 0532 549 13 21- 0232 483 30 30 Selçuk Hakan Korkmaz Mühendis 0537 569 10 72- 0246 227 54 97 Zuhal hanım 0546 513 86 58- 0286 213 1377 Çağlar İnan 0533 762 05 47 Hasan Şengün 0542 625 58 80 – 0212 212 25 69 bunlar kayda geçsin diye zabıtlara geçsin diye söylüyorum sayın başkanım birde Linet hanım var Profesör Yeditepe üniversitesinde bilgi işlem kürsüsünde alberitma dersi veriyor telefonu üniversiteden alınabilir bütün bu söylediklerim aynı zamanda delil klasörlerinde de mevcut yer alıyor 99 delil klasörünün 270 ve 271. sayfalarında yer alıyor oradan da görebilirsiniz. sayın başkanım bu kadro o kadar kültürsüz ki ve aleni hareket ediyor ki; Vatan caddesindeki sadece 20 dakika süren sorgulanmam esnasında beni hassas takibe aldıklarını kendi ağızlarıyla itiraf ettiler sorgu sırasında odada 4 kişiydik ve kamera sesli ve görüntülü kayıt alıyordu, aralarından uzun kıvırcık saçlı olanı ki sanıyorum en rütbeli polis oydu bana hitaben aynan şu ifadeleri kullandı yüce heyetten çok özür diliyorum dışkının gramajını bile biliyoruz farkındayız gibisinden bir cümle kullandı yani sorgu kasetini silmedilerse yüce mahkeme bu kasetini talep edip izleyebilir. Kendileri ağızlarıyla itiraf ediyorlar bu sorgu kasetini hassas dinlemeyi, ben o zaman merak etmiştim diğer sanıkları 10 saat 16 saat sorguladıkları halde beni neden sadece 20 dakika sorguladılar diye ama sonradan anladım bu sorgu ekibi de beni 2001 yılından bu yana hassas dinleme ve elektro manyetik hassa takip uygulayan kadro içerisindeydi 2001 yılından bu yana zaten herhangi bir mahkeme kararına gerek duymadan illegal yasadışı olarak hassas izleme yaptıkları için detaylı sorguya gerek duymamışlardı bu nedenle sadece sohbet edip ayrıldılar. Sayın başkanım bu yeni bir teknoloji elektro manyetik hassas dinleme teknolojisi ilk çıkış yeri Amerika Ulasal güvenlik ajansı, ENS’dir ve Türkiye dahil birçok ülkede gizli dinleme istasyonları ve yerli işbirlikçileriyle illegal dinleme ve takip yaparlar buna Türkiye’de dahildir. Tüm dünyada dışarıdan bakıldığında normal bir şirket veya fabrika görüntüsünde kendilerine meraklı gözlerden gizlerler ve herkesi fişler ve izlerler. Herhalde ben bu konuda çok derine indiğim için 17 aydır tutukluyum ben kendi imkânlarım ile yerli ve yabancı mail gruplarını ve yüzlerce web sitesini takip ederek 6 GB genişliğinden bir veri arşivi oluşturdum. Türkiye ve yabancı ülkelerdeki yabancı mağdurlarla görüştüm bu konudaki video ve dokümanları inceledim yüce mahkemeden bu bilgiler diğerlerinde olduğu ancak bu hard disk inceleme tutanağında bunlarda gizlenmiştir. Eğer hard diskim içerisinde bulunan zihin kontrolü adlı klasör ve hassas takip ile ilgili bilgiler emniyetin hazırladığı hard disk inceleme tutanağında belirtilmediği için ben kanaatimce bunun kasıtlı olarak hard disk inceleme tutanağına bu klasörlerin belirtilmediğini düşünüyorum bu nedenle yüce mahkemeden bu klasörleri içindeki belge doküman ve videoların savunma dosyama koyulmak üzere dijital bir kopyasını talep ediyorum, sayın başkanım size bazı belgeler getirdim bu belgeleri arz edeceğim birazdan benim analizlerime göre tüm bu olup bitenlerden anladığım kadarıyla bu tertibi kuranları hazırladıkları şemada bir istihbarat sorumlusu gerekiyordu ve benim burada bulunan hiçbir sanıktan talimat almadan kendi çabalarım ile yaptığım araştırmalardan dolayı beni bu role uygun görerek bu tertibi ortak ettiler. Hatta hakkımdaki kuvvetli şüphe zanlını arttırmak için tecavüz, cinayet, gasp gibi suçlardan halen 1 Nolu Kandıra F tipi cezaevinde kalmakta olan Durmuş Anuç adlı şaibeli birinin yalan olduğu çok belli olan hakkımdaki beyanlarını bile iddiaları araştırma gereği duymadan ifadelerini delil klasörlerine koydular hatırlarsanız bu şahıs rahmetli Necip Haplemitoğlu suikastını planlamak için benim ve Muzaffer Tekin beyin içinde bulunduğu bazı kişilerin 13, 14, 15, 16, 17 ve 18 Aralık 2002 tarihinde İbrahim Aydın Türker adlı şahsın İzmir’de bulunan ofisinin alt katında toplandığımızı beyan etmişti. Bunun üzerine ben yüce mahkemeden 2000-2006 arası cep telefonu kayıtlarımın Vodefone operatöründen yazı ile talep edilmesini arz etmiştim gelen dökümlere göre sayın başkanım ben sözü edilen tarihlerde İstanbul’daydım buyurun kanıtları arz ediyorum size sayın başkan buradan da görebileceğiniz gibi 14 Aralık’ta 19,23’de, 19,40’da ve 19,53’te görüşme yapmışım Maltepe’de İstanbul Maltepe, 15 Aralıkta toplan 3 görüşme yapmışım birisi 17,42, birisi 17,45 birisi 22,47 istanbul Maltepe “
Mahkeme Başkanı " kiminle”
Sanık Erkut Ersoy “ 0544 317 60 21 ile “
Mahkeme Başkanı " kim o Durmuş Anuç’ün mü?”
Sanık Erkut Ersoy “hayır arkadaşlarımla görüşmüşüm o tarihte yani çünkü benim bu şahsın ifadesine göre bu tarihlerde ben İzmir’de imişim? Fakat alınan baz istasyonu kayıtlarına göre gördüğünüz gibi Maltepe, İstanbul Maltepe görünüyor yani o tarihte 14, 15, 16, 17 ve 18 Aralık’ta İzmir’de değil de Maltepe İstanbul’dayım onu ispatlamaya çalıyorum bu kayıtlar burda gördüğünüz gibi ben tekrar bahsetmeyeceğim detayına girmeyeceğim arz ediyorum fakat sanıyorum bu tertibi yapan kadro beni de bu tertibe dahil etmek istediği için herhalde o kadar istekli ki bu bilgiyi de es geçmişler. Yine aynı kadro hakkımda şaibe yaratmak amacıyla sabah gazetesini ankesörlü bir telefondan arayarak tahminlerime göre 9 Temmuz 2008 tarihinde Amerikan İstanbul başkonsolosluğuna saldıran terörist grubunun lideri olduğu söylenen Erkan Kargın adlı şahsa saldırı talimatına bizzat benim izinsiz iğne bile sokulamayan Türkiye’nin en güvenlikli cezaevi olan Kandıra 1 nolu F tipi cezaevindeki odamdan cep telefonu ile verdiğimi söylediler akabinde yapılan arama neticesinde ise odam hiçbir suç unsuruna rastlanmadığı için kovuşturmaya gerek bile duyulmadı buyurun bunu da arz ediyorum buda kovuşturmaya gerek olmadığına dair karar sayın başkanım son olarak elektro manyetik hassas dinleme çok yeni bir teknoloji siz belki tabi konunun telefon dinlemesinde kaldığınız için bu telefon dinlemesinden çok daha ileri bir teknoloji şunu da belirtmekte yarar görüyorum teknoloji heran ilerliyor ben bir bilgi işlemci olarak çok yakından takip ediyorum dünyada en iyi teknoloji kullananlar ve ilk kullananlar güvenlik kurumlarıdır. Yani bütün dünyada bu böyledir. Hatta güvenlik ve istihbarat kurumları normal piyasada kullanılan teknolojinin 15 sene 20 sene ilerisindeki teknolojiyi kullanırlar yani ilk önce onlar test ederler, kullanırlar daha sonra piyasaya sanayi olarak dönüşü olur. O yüzden bu hassas dinleme uygulamasını yapanlar zihin okuyamıyorlar tabi öyle bir iddia kesinlikle yok yani onu şuanda hiçbir teknoloji yapamıyor bu hassas dinleme yani belli bir merkezden ister mobil araçta, ister sabit bir yerden belli bir merkezdeki bir odayı, bir evi, bir işyerini o içerde ne oldu bittiği konusunda konuşmaları her türlü sesi alabilecek bir teknoloji işte mikro dalga var içerisinde bu hassas takip araçlarının kızılötesi kameralar çok hassas kameralar var vesaire yani bu tertibi uygulayan kadronun aynı zamanda böyle bir teknolojiye sahip olduğunu da ben burada belirtmekte fayda buluyorum, bunların hiçbir mahkeme kararı olmadan bu tür teknolojiyi kullanması herhalde kanun önünde ciddi bir ceza gerektiriyor diye düşünüyorum o yüzden bunu da burada belirtmekte fayda gördüm beni dinlediğiniz için sayın başkanım çok teşekkür ederim çok kısa bir şey daha söyleyeceğim bu Lobi belgesi diyorlar Ergenekon’un lobi belgesi Milli İstihbarat Teşkilatının daha önce herhalde bu görmüştünüz Alaihbar.org ve ulusalihanet.org sitelerinde bu lobi belgesinin yayınlandığı söylenmişti fakat MİT’in yazısına göre bu takibe alınmamış eğer alınsaydı belki o sitelerde o lobi belgesi ortaya çıkacaktı. Aynı zamanda MİT’in gene bir yazısı var Necip Haplemitoğlu cinayetiyle hiçbir Ergenekon sanığının irtibatı yoktur. Şeklinde bir yazısı var onu da size arz etmekte yarar görüyorum diğer bu hassas dinlemeyle ilgili belgeleri sayın başkanım onları da arz ediyorum sabırla dinlediğiniz içinde teşekkür ediyorum”
Mahkeme Başkanı " dur gitme madem bu konuları açtın Durmuş Anuç ile nedir senin problemin “
Sanık Erkut Ersoy” sayın başkanım ben 3 Mart’taki sorgulanmamda da arz etmiştim benim kendisiyle hiçbir problemim yok “
Mahkeme Başkanı " onu biraz daha detaylı anlatın bakalım orda çok fazla detaya girmedin de”
Sanık Erkut Ersoy “ 3 Martta gerçi detaya girmiştim eğer hatırlarsanız onu bir daha isterseniz bahsedeyim şöyle bahsedeyim şimdi ben Kandıra F tipi cezaevine gönderildim sayın başkanım herhalde yanılmıyorsam 1 Şubat’ta 2008 tarihinde Kandıra F tipi cezaevine gönderildim Kartal’dan gönderildik Kandıra F tipi cezaevine orda 3 kişi kalıyorduk biz Hüseyin Gazi Oğuz bey ben ve birde bir cinayetten bir arkadaş kalıyorduk daha sonra ben tek odada kalmak istediğimi belirttim dilekçeyle cezaevine beni C3 55 nolu odaya götürdüler orda yan yana 3 tane tek oda vardı 3 tane yan yana tek odadan oluşuyordu o bölüm zaten F tipi cezaevlerine tek odalar yan yana 3 tane odadan oluşur. 3 kişi kalırlar orda bir adasında ben kalıyordum, bir odasında Aydın diye bir arkadaş cinayetten Sakarya’da bir Kocaeli li bir arkadaş kalıyordu orta koğuşta disiplin cezası uygulayanları geçici olarak koyuyorlardı yani toplam 2 kişi kalıyorduk biz orda hemen yanımızda da bu Durmuş Anuç’ün adlı şahıs kalmaktaymış ben onu sonradan öğrendim orda biz Aydın’la volta atarken bahçede bu Durmuş Anuç’ün adlı şahıs Aydın’la konuşmaya başladı işte Aydın’ı duvarın kenarına çağırdı çünkü 2 tane koğuşun arasında bir beton blok var yani 3 tane tek oda öbür tarafta gene 3 tane tek oda var onları ayıran 8 metrelik bir betan blok var duvar kenarına çağırdı Aydın’la görüşmeye başladı işte ondan sonra beni sormuş Aydın bana seslendi seni soruyor dedi bende gittim buyurun dedim işte ben dedi Ergenekoncuyum dedi tanıyorum dedi çoğunu dedi işte Kemal beyi tanıyorum dedi, Sami Hoştan’ı tanıyorum falan dedi işte bende dedi anlattı kendisini milliyetçi bir insanım falan filan biraz bahsetti kendisinden bende tabi kendisinin yüzünü görmedim sadece sesini işittim. Tabi cezaevine yeni gelmişiz ben kendisinin anlattıklarını samimi buldum yani herhangi bir arkasında bir şey aramadım daha sonra işte aramızda gazete okuduğum gazeteyi atıyordum ben onların koğuşuna, onlarda bana okudukları gazeteyi atıyorlardı “
Mahkeme Başkanı " duvarın iki yasında mı konuyorsunuz”
Sanık Erkut Ersoy “tabi tabi zaten şimdi F tipi cezaevlerinde cezaevi bilir yani bu pet şişe içerisinde”
Mahkeme Başkanı " Sen bu şahısla orda mı görüştün?
Sanık Erkut Ersoy “ tabi tabi orda gördüm efendim hiç yüzünü görmedim sadece sesini duydum sonra bir gün bana dedi ki sen dedi kimlerle sohbete çıkıyorsun dedi bana sohbete çıktığın kişileri yaz dedi gönder dedi işte bende kendisini 61 yaşında olduğunu söyledi bana ben tabi sesini işittiğim için sesi baya yaşlı geliyor inandık tabi bizde neyse”
Mahkeme Başkanı " niye bu kadar bilgisayarların her şeyden ustasın yani nasıl adamı nasıl tanımıyorsun nedir, ne oldu”
Sanık Erkut Ersoy “efendim yüzünü görmedim ki beton arkasından konuşuyorum”
Mahkeme Başkanı " bilmediğin adamla niçin o kadar samimi oluyorsun ki evveliyatını anlatıyorsun, arkadaşlarını anlatıyorsun, ortaklarını anlatıyorsun “
Sanık Erkut Ersoy “yok ben arkadaşlarımı anlatmadım efendim sadece bana söyledi dedik ki ben dedi sizle sohbet grubuna çıkmak istiyorum sizler kimle sohbet grubuna çıkıyorsun dedi o zaman biz daha sohbet grubuna çıkmamıştık zaten efendim yani çıkmak üzereydik baya bir zaman geçtikten sonra sohbete çıktık bende küçük bir not yazdım işte bu arkadaşlar var ondan sonra bu notu”
Mahkeme Başkanı " kim onlar yazdığın notta”
Sanık Erkut Ersoy “bizim o Kandıra’da kalan grup yani Kemal Kerinçsiz, Sami bey Sami Hoştan, Veli Küçük bey, Hüseyin Gazi bey yani Kandıra’da kalan grup Hayrettin Ertekin işte bu arkadaşlarla biz aynı sohbet grubuna çıkıyorduk ben pet şişeyle bunu gönderdim o notu yazdım çünkü bana kendisini o şekilde tanıttığı için bende herhangi bir şey aramadım onda daha sonra bu gitmiş savcılığa talepte bulunmuş ben ifade vermek istiyorum bu konuyla ilgili olarak diye sayın Zekeriya Öz bey çağırmış ifade için demiş ki işte bu Necip Haplemitoğlu cinayetini planlamasını biz 13, 14, 15, 16, 17, 18 Aralık 2002 tarihinde İbrahim Aydın Türker adlı bir şahsın yazıhanesinin alt katında İzmir’de planladık bu planlamayı yarken işte Muzaffer Tekin, İbrahim Aydın Türker’i, Erkut Ersoy ondan sonra Sami Hoştan’ın bir adamı birkaç isim işte İbrahim Çiftçi galiba yanlış hatırlamıyorsam onun bir adamı veya kendisimi tam bilmiyorum belki de oğludur ya birkaç kişinin bu planlamada İzmir’de bu ofisin alt katında olduğunu beyan etmiş bu sayın savcıya onun üzene tabi ben bundan tesadüfen haberim oldu aynı benim daha sonra başka bir odaya geçtim ben “
Mahkeme Başkanı " tesadüfen derken”
Sanık Erkut Ersoy “yani bu olaydan sonra bu ifadesinden sonra “
Mahkeme Başkanı " bu gayet kolay haberdar olunmaz yani bu tarz beyanlarda bulunanlar gizli kapaklı giderler yani habersiz giderler nasıl haberin oldu”
Sanık Erkut Ersoy “2008 yılında oluyor Kandıra’da oluyor yani benim bu kağıdı attıktan sonra notu attıktan sonra beni ordan aldılar başka bir koğuşa götürdüler beni A13 1 nolu”
Mahkeme Başkanı " yakalandı mı kâğıdın”
Sanık Erkut Ersoy “hayır yakalanmadı bu kâğıdı almış daha sonra benim haberim olmadan savcıdan talepte bulunmuş ben ifade vermek istiyorum diye ondan sonra işte bu ifadeyi az evvel söylemiş olduğum ifadeyi vermiş sayın savcıya işte 13, 14, 15 falan diye bu tarihlerde bunlarda vardır diye tesadüfen ben A13 1’de kalırken onun sohbet grubuna çıkan yani bu şahsın sohbet grubuna çıkan birisini getirdiler benim yanıma bayram diye bir arkadaş geldi ya dedi bak dedi işte bu Durmuş Anüç’ün dedi senin hakkında ifade verdi ya dedim beni tanımıyor ki nasıl ifade verdi ben şaka zannettim ciddiye almadım aradan belli bir zaman geçti Taraf gazetesini bir açtım efendim Taraf gazetesinde boylu boyunca bu adam işte beni tehdit etti yok bilmen ne falan filan diye bir sürü yalan beyanda bulunmuş işte benim o planlama içerisinde benimde bulunduğumu, Sami Hoştan’ın bir adamının, Muzaffer Tekin’in falan bulunduğunu şey yapmış ben tabi bunu görünce beynimden vurulmuşa döndüm hemen cezaevi savcısıyla görüşmek için dilekçe yazdım daha sonrada bana infazdan cevap geldi adli tatil olduğu için daha sonra görüşeceksiniz dedi ve konu o şekilde kaldı. Ondan sonra işte ben bu sizden bu talepte bulundum bu tarihlere ait baz istasyonları kayıtlarını, telefon kayıtlarını yani gördüğünüz gibi işte olay bu “
Mahkeme Başkanı " Hiç İzmir’e gittiniz mi?”
Sanık Erkut Ersoy “çok eskiden 99’da gittim efendim EGS bankta çalışırken 99’da gittim onun dışında 99’dan sonra İzmir’e hiç gitmedim doğrudur. “
Mahkeme Başkanı " birde burada e posta çıkmış özel büro senin siten özel büro siten değil mi?
Sanık Erkut Ersoy “doğrudur efendim”
Mahkeme Başkanı " İslami yumruk örgütü kim”
Sanık Erkut Ersoy “valla efendim öyle bir örgüt ben hiç duymadım nerden çıktığını da bilmiyorum”
Mahkeme Başkanı " e senin bilgisayarında bir tarafa çekilmiş”
Sanık Erkut Ersoy “yok efendim benim bilgisayar hiç öyle bir doğru değil benden çıkmadı o efendim”
Mahkeme Başkanı " e katliniz vacip olduğuna dair fetva alınmıştır şeklinde”
Sanık Erkut Ersoy “yok öyle bir şey yok onu kim yazmış efendim kim diyor böyle bir iddiayı kim söylüyor”
Mahkeme Başkanı " bilmiyorum işte www.özelbüro.com “
Sanık Erkut Ersoy “yok benim sitemde öyle bir kesinlikle doğru değil, kesinlikle böyle bir iddia tamamen “
Mahkeme Başkanı " çıkmamış mı böyle “
Sanık Erkut Ersoy “yok efendim hayır “
Mahkeme Başkanı "fesat ve ihanetten vazgeçmediğiniz takdirde emri hak vaki olacaktır şeklinde devam eden bir e mail”
Sanık Erkut Ersoy “yok efendim tamamen iftira yalan”
Mahkeme Başkanı " iftira mı bu”
Sanık Erkut Ersoy “ tabi iftira efendim kim diyorsa iftira atıyor “
Mahkeme Başkanı " böyle bir şeyiniz yok”
Sanık Erkut Ersoy “ yok efendim kesinlikle “
Mahkeme Başkanı " peki bir e mail çekseniz mesela özel büro altında özel büro diye yazabilirsiniz yoksa sizin çektiğiniz e mail öbür tarafa muhatabına sizin şeyinizle mi gider sen iyi bilgisayar biliyorsun ya”
Sanık Erkut Ersoy “ efendim şimdi şöyle söyleyeyim ben size e posta adresi istediğiniz şekilde alabilirsiniz e posta adresi almak için herhangi bir kimlik bilgisi falan gerekmiyor internete girdiğiniz zaman iki dakika içerisinde istediğiniz portaldan e posta adresi alabilirsiniz”
Mahkeme Başkanı " yani o zaman sizin bu e posta adresinizi başkaları da kullanabilir mi?”
Sanık Erkut Ersoy “tabi tabi mutlaka”
Mahkeme Başkanı " kullanıyor mu böyle bir şikayet geldi mi hiç”
Sanık Erkut Ersoy “valla benim kulağıma gelen olmadı ama yani benim kötülüğümü düşünen insanlar olabilir, normaldir. Belki böyle bir sapık ruha sahip bir insan göndermiş olabilir efendim”
Mahkeme Başkanı " peki başka söyleyeceğin bir şey var mı?”
Sanık Erkut Ersoy “yok efendim teşekkür ederim”
Sanık Emin Gürses söz istedi verildi; sayın başkan sayın yargıçlar bir mektup geldi elime geçti herhalde birkaç gün evvel size gelmiş Osman Yıldırım yazmış bu mektubu 12. Asliye Ceza Mahkemesi başkanlığı diye yazmış Türkçesi de yok herhalde ama metnin içeriği biri yazdırmış belli,”
Mahkeme Başkanı " mahkemeye geldiğini zaten mahkeme burada açıkladı oradan o mahkemeden geldiğini”
Sanık Emin Gürses “başkanım ben bu işleri bilmem ben her şeyi size bırakmışım ben şimdi ben eskiden Osmanlıdan kalma kadılarla konuşurdum bana derlerde ki Emin torunum biz öyle millete bakmayız biz adamı anlarız gözünden ona göre karar veririz bende bakıyorum hakim ve heyeti gözümüze bakacak anlayacak bu işleri onun için bunları bunu bana Kemal bey getirdi böyle adın geçiyor diye şimdi bende merak ediyordum ki ya bu mahkemeye heyeti benden kuvvetli şüphe duyuyor, ya bir aynaya bakıyorum Köksal beyi uşaklar anlatıyor diyorlar ki çocukluğundan beri biliriz adamı gözünden tanır. E Mehmet Ali beyi biliyorum iyi bir müslümandır. Benden kuşku duyduklarına göre bende bir sorun var hemde kuvvetli kuşku kuvvetli şüphe Allah Allah diyordum meğer şimdi anlıyorum ki sizin elinizde mektuplar var benim haberim yok başka şeylerde varda benim haberim olmuyor yani bir Müslüman çıkıp verirse benim haberim oluyor”
Mahkeme Başkanı " bizim elimizde ne varsa o dosyanın içerisindedir. Hepsi o dosyanın içerisindedir.”
Sanık Emin Gürses ” başkanım ben mahkemeleri bilmem”
Mahkeme Başkanı " e bilmek durumundasınız”
Sanık Emin Gürses ” ben şimdi bana dediniz ki savunma yap savunma yaptım benim işim bitti. Ben gerisini bilmem ama şeyler geliyor şimdi acaba diyorum”
Mahkeme Başkanı " neyse öğrendiniz öğrendiniz ne diyor orda”
Sanık Emin Gürses ” bir okuyayım ben anlamadım da belki siz anlarsınız 2006 Temmuz ayı başı Ergenekon sanığı ve halen içerde olan Emir Gürses medyadan bilmem ne 80 yaşında tam okunmuyor ve ölmek üzere olan bakıma muhtaç tanımadığım şeyh Salih Kunter tanımıyormuş Şeyh Salih Kunter’i isimli telafuz ederek Alparslan Arslan’ı azmettiren kişi budur diyerek çünkü avukatım burada anlattı size biliyorsunuz Alparslan Arslan’ın avukatlığından okuldan tanıdığını hukuk fakültesinden Şeyh Salih’in Alparslan Arslan’ın Danıştay baskınından 6-7 ay önce Şeyh Salih’ e gitmeye başladığını, bana da söylediler bende televizyon programında dedim ki bu şeyh Salih diye bir yer var Maslak’ta bununda yanında iki tane istihbarat polisi var onlara sorun bu Alparslan Arslan’ı buradan yönlendirdiler e bunu herkese söyledim ben televizyonda söyledim şimdi durup dururken aradan 1.5 sene geçmiş yani bunu söyleyeli 2.5 sene oldu da bu şimdi diyor ki Emir Gürses talimat gereği bu kişi kullanılarak iddianame dini örgüt varmış çerçevesi hazırlanmış ve Danıştay suikastı fiilen katılmış tabi anlaşılmıyor ama herhalde burada demek istiyor ki Emin Gürses bu işi yaptırdı. Çünkü arkada bir yer daha var orda şöyle diyor. Muzaffer Tekin’de Emin Güsses’i telefonla arıyor ben Muzaffer Tekin ile hayatta hiç telefonla konuşmuş değilim belli ki buna birisi söylüyor. Hocam diyor şimdi Aykut Mete Şükrü’nün neyse annesi beni aradı Osman Yıldırım konuşacakmış diyor emin Gürses’de diyor Ankara ya gidelim Osman Yıldırım konuşmadan Danıştay dosyasını kapatalım selam ün kavlen ben hiç konuşmuş değilim Muzaffer Tekin ile size söyledim ben Muzaffer Tekin’i tanımadan televizyonda Kıbrıs’tan bana söylenenler üzerine televizyonda konuşma yaptım ben sizi da tanımıyorum bu mahkemeye gelmeden evvelde sizin hakkınızda bana söylenenleri söylüyordum, Mehmet Ali bey beni tanımaz ben onu tanırım onu da söylüyordum diğer Müslümanlardan farklıdır diye ama şimdi burada bilmem Müslümanlığı azaldı mı azaldı mı biraz şüphem var şimdi ama e şimdi bu mektuplar geliyor başkanım tabi siz bunları görünce bu mektup şimdi niye geldi. Ben size ne dedim çağırıyorlar Ümit Sayın’ı ya Emin Gürses’i biraz daha süründürelim ben ne yapmış Zekeriya’ya ben Zekeriya’ya demişim ki 5 tane sahte yalandan şahit buldu beni Türkiye Cumhuriyetinde bir Cumhuriyet savcısı evime polis göndermez beni arar. Mümkün değildir. 30 tane tüfekli polis evime göndermez bir Cumhuriyet savcısı bunu yapmaz, Amerikan savcısı yapar ona alınmış e Mehmet Ali bey niye alınmadı oda ordaydı bu beni ilgilendirmez dedi. Şimdi hemde diyor ki ben MİT’ten MİT’e bakarım diyor e şimdi burada sayın işçi partisi genel başkanın Perinçek sayın Perinçek ne dedi Hizbullah’ı MİT kullanmış e Şamil Tayyar diyor ki PKK’yı da MİT kurdurdu e şimdi bu MİT memleketin başına bela mı olmuş nerde bir pislik varsa memleketin başına bela etmiş şimdi temizlemeye çalışıyoruz e şimdi Zekeriya beyde bundan bilgi alıp da çünkü sizin önünüze gelecek dosyaya göre karar vereceksiniz ben şimdi bunu burda öğrendim ben mahkeme derken eskiden şimdi Türkiye’deki mahkemeler Amerikan mahkemelerine dönmeye başladı, İngiltere de mahkemeye gidersin hakime bir şey dersin hakim sana inanır. E şimdi biz kimseye inandıramıyoruz e şimdi ben bende bekliyorum ki mahkeme karar verecek 5 ay oldu savunmamı yapalı ama böyle arkadan her gün bir mektup geliyor bu mektupla ilginç Ümit Sayın”
Mahkeme Başkanı " ne kadar kaldınız İngiltere’de”
Sanık Emin Gürses ” 10 kusür sene “
Mahkeme Başkanı " o arada hiç gelmediniz Türkiye ye herhalde”
Sanık Emin Gürses ” ilk 6 sene hiç gelmedim ben yazlar çalışıp para biriktirip “
Mahkeme Başkanı " buyurun dinliyoruz “
Sanık Emin Gürses ” e şimdi Ümit Sayın’ı çağırıyorlar Ümit sayın’ı sıkıştırıyorlar çocuk hasta oldu burada sıkıştırıyor bunu yani seni bırakırız işte ya bu arada bu mektupta bu arada geliyor ilginç bir şey yani bu adam beni tanımaz, benim adım neye benziyor biliyor musunuz? Edirne cezaevinde biri benim telefonumu yazıyor diyor ki bu telefonu arayacaktım 1 milyon dolar gelecekti bana İlhan Selçuk’u öldürmek için “
Mahkeme Başkanı " efendim bu mektup çok önceden gelen dosya içeriğinde var idi ancak okunaklı olmadığı için ikinci kez istendi o çok önceden gelen posta içerisinde Asliye Ceza mahkemesinin dosyanın içerisinde vardı “
Sanık Emin Gürses ” ha o zaman bu Salih kunter ile ilgili ama şimdi bunları mahkemeniz böyle şeylere çok önem veriyor mu? Bu adamı çağırıp bir şeyler diyor mu? Yani bu emir Gürses hakkatten bu işi kapatıyor muydu diye soruyor mu? Yani böyle şeyleri ciddiye mi alıyorsunuz aklıma geldi başkanım çünkü bunları söyleyeyim olur ki siz bilmezsiniz emniyette öğrencilerim var biliyorsunuz sohbet ediyoruz o sohbetlerimizde sonra Zekeriya ya verdiler demek ki emniyette öğrenci möğrenci bakmayacaksınız bir tane mektup geldi. Sabaha doğru 3-3,5 bir faks geldi Emin Gürses Genelkurmay psikolojik hareket taburunun baş danışmanı harekat taburu, psikolojik tabur olur mu bilmiyorum komutanlar var burada psikolojinin taburunu ben ilk duydum şimdi oradaki emniyetteki çocuklarda hocam diyorlar sen Genelkurmay işlerini idarede ediyorsun. Yav dedim nedir o baktım altında albay bilmem kim e bana niye soruyorsunuz bu albayı arayın sorun bu Bulgaristan’dan diyor şey yapılmış e şimdi ben hangisiyle uğraşayım bu memleketin dibi mibi yok mu? Bir sahibi yok mu? Bu adam ben bu adamı tanımam bilmem kimi satmış, bilmem neyi etmiş e böyle başka mektuplar mı var bilmiyoruz ki; yani ben 5 aydır burada savunma yaptıktan sonra dedim herhalde Mahkeme heyetini rahatsız etmeyelim, mahkeme heyeti 5 ay savunma yaptık herhalde bir şeyler bakıyordur. Demek sizin kafanızda kuşkular buradan geliyor şiddetli kuvvetli şüphe duyuyorum yav diyorum Allah Allah aynaya bakıyorum e bunlar benden kuvvetli şüphe duyuyorsa bunların ikisini de tanıyorum önemli bir şey hata mı var emniyette soruyorum yav uşaklar ben bir yere bir yanlış bir şey mi yaptım. Bir düşün hocam bir düşün yav düşünüyorum düşünüyorum bağlam yaylalarına giderim, Üsküdar’a sarhoş imam var tekkesine giderim, üniversiteye giderim Allah Allah ben nereye gittim başka meğer sevgi’nin kiliseye şey var köfte yemeye gidiyoruz onu söyleyemiyorlar bana bizim öğrencilerim e şimdi böyle bir şey varsa bana söyleyin bende bileyim yani ben şikâyetçi değilim çok güzel konuşmalar yapıyor burada avukat bey ben şikayetçi değilim ama yani dışarıda öğrencilerim bile şüphelenmeye başladılar. Ya sınav yapılacak birde şu okuluma yazı yazın sayın başkanım rica ediyorum bana iki de bir o asistana not hazırla sınavlar için soru hazırla demesinler bu devlet beni hapse atmışsa devlet orda hoca bulsun oraya İngilizce soru hazırlayamıyorlarmış e bana ne ben kendim İngiltere’de bulaşık yıkadım okudum, çalıştım okudum böyle mektuplar varsa rica ediyorum varsa bir şey ben yani bileyim bu nedir kuvvetli şüphe birde bu şeyden geliyorsa kuvvetli şüpheniz dezenformasyon yapıyorum diyor ya iddia makamı Hrant Dink konusunda Hrant Dink konusunda ben 3 ay evvel Hrant Dink öldürüleceğini bildirdiğimizi söyledim ama şimdi öğreniyoruz ki istihbarat daire başkanı Hrant’ın öldürülmesinden 7 ay evvel daire başkanı oldu demek ki 5 ay evvel olayı biliyordu olayı biliyordu yani bu ihbar bunlara gelmiş, jandarmada 10 ay evvel biliyormuş e şimdi e o zaman onları tutuklansınlar beni niye burada tutuyorlar bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? Ben burada mahkemeye gelince ben dedim ki ya mahkeme benim bildiğim mahkeme İngiltere’de ben mahkemeler gittim araba park edildiği zaman bile başka bir arkadaşım park etti deyince mahkeme başkanı bana dedi ki tamam hemen ona bir yazı yazın park parasını ondan alın demiyor ki bu yalan söylüyor falan diye aklımdan geçmiyor mahkeme başkanının ama burada ben şimdi anladım ki ya biz ikna etmemiz lazım e şimdi Hrant Dink konusunda dezenformasyon yapıyorum diyor iddia makamı bunu benden iyi bilen bir Müslüman yok memlekette ama savcılar diyorlarsa biz iyi biliyoruz bir bilirkişi rica ediyorum benim vatan gazetesindeki iki günlük röportajımı siyaset bilimcileri gelsinler incelesinler dezenformasyon var mı diye ama suçluyu bulurlarsa istihbarat daire başkanı çıkarsa içinden ona da soracaklar o zaman birde Atatürk’ün Gazi Mustafa Kemal diye reisi cumhur diye imza attığı 1925 tamimi var onu ben 2003 yılında biliyorsunuz bir konferansta söyledim şiddetli ifa edecekler diye buda şiddete çağrı olarak not düşülmüş bunun için de inkılap tarihi derslerinden, devrim tarihi derslerinden hocalar bir incelesinler 1925’de Mustafa Kemal’in tamimi suç unsuru taşıyor mu diye ne yapayım Allah verdi yorum e ben diyorum Köksal bey e böyle bir adamdır. E şimdi Haşıloğlu’nu sordum okulda arkadaşlarına e şimdi ben o zaman sizde bir kusur yoksa bu kâğıtlarda bir kusur var. Bu kusurları bana söyleyin bende ne yapacağımı bileyim çünkü böyle yenilir yutulur değil adam ben Muzaffer Tekin ile konuşmuşum, Ankara ya gidelim dava, burda avukatım Mehmet Taşdelen size anlattı. Ne dedi bunlar yanımda büyümüştür. Ülkü ocakları başkanıyken bunlar yanımdaydı son 6-7 aydır şu adrese gitti, o adresten yönlendirildi bunları anlattı burada e şimdi Mehmet Taşdelen’in adının yerine benim adımı kullanmış Mehmet Taşdelen burada anlattı size savcı beyde teşekkür etti çok iyi aydınlandık dedi. E ben şimdi ne yapayım uyurken hep aklıma geliyor yav kuvvetli şüphe ben çok önemli bir şey yapmış olmam lazım eğer bu dezenformasyon kuvvetli şüphe oluşturuyorsa bilirkişiye sorun, şiddetle ifa ediniz görevinizi diye Mustafa Kemal’in söylediği tamim yazdığı tamim şüphe oluşturuyorsa bilirkişiye sorun. Amerikan büyükelçiliği İsrail büyükelçiliği de bombalanır beni bombalarlarsa size anlattım onu niye olduğunu e onu da bilirkişiye sorun, veyahutta Ankara emniyetine sorun deyin ki Emir Gürses 1,5 yıldır hapistedir. Bunu söyleyeli de 2,5 yıl olmuştur. Ben onu daha önceden de söyledim yeni söylemiyorum. Bana biri bombalı saldırı yaparsa bunun merkezi İsrail ve Amerikan büyükelçiliğidir. Çünkü tehdidi oradan alıyorum tehdidi kimlerin yaptığını burda avukatım söyledi isim söylemedi ama kimlerin olduğunu söyledi, devletin üst kademesinde kimin olduğunu söyledi e sorun emniyete biri bombalamış mı Amerikan büyükelçiliğini ama ben söyleyeyim size İsrail büyükelçiliği, Amerikan büyükelçiliği değil başbakanlığa bir şey olursa üzülürüm. Yani böyle bir şeyler varsa sayın başkanım yani dosyalar mosyalar benim şeylere baktığım yok benim odamda dersimi çalışıyorum bu dosyalar bende yok ben savunmamı yapınca benim işim bitti diye düşündüm ama her gün bir şey gelecekse, Zekeriya beyde Emir Gürsen’in Emin hocanın burnu biraz daha sürtsün öyle televizyonlarda bağırıp çağırmaya benzemez bu iş diyorsa şimdi Zekeriya bey bana kızmış bende ona dedim bana diyor ki çıkarken beni Şemdinli savcılarının durumuna düşürürler mi? e dedim sen işin başından o duruma düşmüşsün sen kendin kabul ettin onu aklına takmışsın demek sen yanlış bir iş yapıyorsun, e ben ne yapayım şimdi Şemdinli savcısının durumuna düşeceksin e burada eski başkan söyledi kimsenin dokunulmazlığı yok yani bu cezaevi, hapishane ben cezaevine girmedim hayatta ama hapishanede yatıyorum doğrudur. cezaevinde suçlu adam yatar ama Zekeriya bey şimdi beni sevmiyor diye emniyette beni sevmeyen biri uzun saçlı, küpeli biri var İlhan abi diyor ki çok iyi biri, çağdaş bir polis küpe ile, uzun saçla çağdaş olunmaz ama beni sevmiyorlar diye ben ne yapayım benden şüphe duyuyorsunuz ama valilik toplantı yapıyor, emniyetten istihbarat şefi, MİT’ten istihbarat şefi, valilikten vali yardımcısı diyorlar ki Emin Gürses teröre karşı koruma altındadır. Yazı buraya geliyor silahımı da evime gönderiyorlar silahımı da kendileri verdiler ben silah almadım onlar kendileri verdiler. Zorla verdiler silahı da e şimdi ben terör örgütü üyesiyim ama valilik beni korumaya almış, buranın müdürleri de 3 kişi birden yardımcılarıyla geldiler çok önemli bir belgedir diyorlar bunu Ümit bey odasına geçerken biz sana verelim ya nedir bu önemli belge ben zaten burada bir ara konuştular imam Hüseyin dedi. Emin hocaya koruma arıyorduk diye sordum ben kaç yılıydı 2004 yılı dedi 2004 yılında benim koruma 2003 yılından beri benim polis korumam var yakın korumam var. E şimdi ben ne yapayım bilmiyorum ki bana dediler ki avukat lala değil tipini beğenmezlerse kalırsın dediler valla aynaya baktım öyle bir kötü bakışımda yok ama böyle mektuplar beni üzer yani şimdi buna demişler ki telefon konuşmalarında maddi delil olarak Ergenekon iddianamesinde yer almıştır diyor. Bunu kendi yazamaz bakın Osman Yıldırım beni tanımaz çünkü ben televizyonlara işte ben diyelim ki 7-8 senedir çıkıyorum o zaman hapisteymiş bu adam adam diyor ki Ergenekon iddianamesini nerden görmüş bu adam doğru düzgün cümle kuramamış buna biri bunu söylemiş işte Mehmet Taşdelen derse anlarım Mehmet Taşdelen çünkü davaya bakan avukat orda Aykut’mu? Erkut mu? Öyle bir adam var onun avukatı zaten beraat eden, tahliye olan şimdi Mehmet Taşdelen bunu anlattı. Savcı bey teşekkür etti. Çok aydınlatıcı oldu diye e ben zaten televizyonlarda bu şeyh Salih’in oraya gidiyor bu oraya gittikten sonra gazete çıkan bir kupürü buna vermişler bakın bunlar din düşmanı deyip Danıştay’daki görevlilerin resimlerini buna veren ordaki ekip e orda da iki tane istihbarattan polis var e şimdi biz bunları nasıl baş edeceğiz bunu size bırakıyorum başkanım ben ne yapayım ben bundan sonra şimdi 400 tane klasör uğraşamam onla dersim, mersim var, benim benim işim bu siz varsa bir mektup falan benim aleyhimde kim ne demiş se bak Edirne’den ne yazmış adam adımı bilmiyor şu telefondan talimat alacağım, ilhan Selçuk’u öldüreceğim, 1 milyon dolar alacağım demiş adam ona aracı olana tahliye istediler. E ben kızmıyorum kimseye sayın başkanım bir şey dediğim yok ama İngiliz hükümeti İra ile ben terör konusunda bir araştırma yapıyordum ira ile görüştüm o zaman yasaktı bana Emay Siks dedi ki bak dedi bunun suçu 5 yıl hapistir çok riskli çünkü o zaman çünkü her gün bomba atılıyor her tarafa ama dedi siz dedi üniversitede akademik çalışma yapıyorsun sizi biz hapse atamayız 10 yıllığına bu ülkeye terk edeceksiniz dediler ben o kitabı bitirdim yayınlandı şimdi serbest şimdi o Şinfein lideri Celi Adımsla ben görüştüm diye suçlu oldum ama Celi Adamıs Londra’ya gidiyor Tendavus sisktler başbakanlıkta kahvaltı yapıyor dünya böyle yarın bir gün Apo’yu görürsünüz Güneydoğu valisi olabilir yani çünkü Cumhurbaşkanını görüyorsunuz bitiriyorum sayın başkanım Cumhurbaşkanı Hasan Cemal’ı karayılan’a gönderiyor Cumhurbaşkanı gönderdi öyle artık yazdı onu sayın başkanım şu bilgiler bunlar böyle öyle zamana geliyor ki kuşku yaratmak için yani ağır cezaları da arkadaşlarımızdan duyuyorduk biz aman ağır cezaya düşme çünkü ağır cezaya düşünce 5-6 sene sonra akıllarına gelirsin derlerdi e şimdi bu size kalmış tabi böyle şeyler olduğu zaman bize bir deyin yani görürseniz ben bakmıyorum böyle şeylere, ben savunmamı yapmışım, işimi bitirmişim ama bunları bana sorun deyin ki yav sen adam Edirne’den yazmış bilmem ne çok teşekkür ederim o dosyayı istediniz çünkü o çocuk tekrar ona aracı olan rica etmiş yeni bir benim telefonumu veren pişmanlık duymuş birde harp akademilerine sorduğunuz iyi oldu yav bu harp akademilerine ders vermek bu kadar kötü bir şeymiş daha bundan sonra harp akademilerine değil askeri birliklerin kapısından geçmem niye geçeceğim, Genelkurmay başkanı orgeneralini teslim ediyor sağa baktın, sola baktın teğmenini teslim ediyor Amerika’dan alıyor öyle şey mi olur bu ülke batıyor başkanım aman aracı olmayın ülke batıyor yani savcılar şimdi bunu süsleyebilirler Osmanlının son dönemi gibi bir hali var bunun kimin ne yaptığı belli değil ama her şey sizin elinizde teşekkür ederim başkanım”
Sanık Hikmet Çiçek söz istedi verildi; Kısa bir açıklama ve tahliye talebinde bulunacağım açıklamamı da savunmamın bir eki olarak kabul etmenizi talep ediyorum savunmam sırasında ben bu konuya hiç değinmemiştim ama sayın rektörü İstanbul üniversitesi eski rektörü sayın Alemdaroğlu’na çapraz sorgu sırasında sayın savcılar ısrarla 27 Mayıs devrimi hakkındaki fikirlerini sordular 27 Mayıs bir devrim mi? bir darbe mi? ısrarla bu davayla ilgisinin ne olduğunu o zaman anlamadığım sorular sordular. 27 Mayıs önümüzdeki yıl 50. yılını kutlayacağız 27 Mayıs’ın ve bir milletin Türk milletinin ordusuyla, gençliğiyle, gayri meşru, meşruiyetini yitirmiş bir iktidardan hesap sormasıdır. 27 Mayıs bir büyük devrimdir. Türkiye tarihinin önemli devrimci atılımlarından ta 1908’lerden Jön Türklerden başlayıp, Mustafa Kemal’le kurtuluş savaşıyla, Cumhuriyet devrimiyle devam eden o büyük tarihimizin önemli dönüm noktalarından birisidir. Ne darbesi sayın başkan ne darbe ısrarla savcılar 27 Mayıs’ın bir darbe olduğunu savunuyorlar ifade ediyorlar. O 27 Mayıs’ta zamanın Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, demokrat parti yöneticileriyle birlikte yassı adada yargılandılar. Genelkurmay başkanını yargıladı 27 Mayıs, 27 Mayıs’ta 236 general bir gecede bir gecede emekli edildi. Türk silahlı kuvvetlerinde 256 general vardı 20 general kaldı 236 general bir gecede devrin iktidarına boyun eğdikleri için bir gecede emekle idildiler. Bizim tarihimizde Emin Su hareketi diye Emin emekle inkılâp subayları diye geçer bu sadece generaller değil 4 bin yakına yakın albay, 3 bine yakın yarbay yüzlerce binbaşı emekli edildi sayın savcıların darbe dünyada böyle bir askeri darbe var mı ki kendisiyle de böyle bir hesaplaşa bilen tabi burada saygıyla, sevgiyle ve rahmetle anıyorum 27 Mayıs devriminin büyük önderlerinden Suphi Karaman kurmay albaydı o zamanlar milli birlik komitesi üyesi tabi senatör ve partimizin genel başkan yardımcısı oldu sonradan bu büyük tavsiye hareketinde de en başta rol alan subaylardan biriydi bugün Türkiye’nin başına neredeyse 50 yıldır musallat olan işte şu yaşadığımız, içinde bulunduğumuz Ergenekon tertibinin, tezgahının da başında bulunan gladyoyla Türkiye tarihindeki tek hesaplaşma 27 Mayıs’ta oldu özel harp dairesindeki Amerikancı unsurları Türkiye tarihinde tek tavsiye eden hareket 27 Mayıs hareketidir. 27 Mayıs bizim tarihimizde 20 yıl boyunca 1980’e kadar anayasaya ve özgürlük bayramı olarak devletin resmi, milli bayramı olarak kullandı savcılar bunu bilmiyorlar mı da darbe darbe deyip duruyorlar o 27 Mayıs’ı bayram olmaktan çıkaran 12 Eylül’ün Amerikancı, faşistlik diktatörlüğü oldu, Kenan Evren rejimi çıkardı 27 Mayıs bayramı olmaktan ve gene Türkiye tarihindeki en özgürlükçü anayasa 61 anayasasını getirende 27 Mayıs’ta daha bugünlerde gazetelerde okuyoruz AKP iktidarı kıdem tazminatını kaldırmaya çalışıyor. Kıdem tazminatı işçiler için nasıl sizlerin, devlet memurlarının emekli ikramiyesi bir vazgeçilmez demokratik haksa kıdem tazminatı da işçilerin hakkıdır. E bugün işte kıdem tazminatı toplu, iş sözleşmesi, grev hakkı, sendikaların en özgürlükçü yasaların getiren 27 Mayıs oldu bu yasaların başında gene rahmetle andığım Profesör Doktor Cahit Talas vardı iş ve çalışma hukukunda bir numaralı otoriteydi. Cahit Talas’da bizim partimizin değerli bir üyesi olarak vefat etti. Dolayısıyla 27 Mayıs konusunda sayın savcıların tarihimizi daha iyi değerlendirmeleri gerekir 27 Mayıs’a bu tür karamaların gölge düşüreceğini zannetmiyorum Sayın Haşıloğlu birkaç sanığa sorgusunda sordu NATO’da çalıştın mı diye işte Türkiye’nin NATO’ya girmesi için asker gönderdiği, Türkiye’nin birlerce kilometre uzağına Mehmetçikleri gönderdiği, Kore’den askerlerimizi çekende 27 Mayıs oldu Cezayir kurtuluş savaşı, Menderes iktidarın birleşmiş milletlerde bütün oylamalarda Fransa aleyhine oy kullanırken o milli kurtuluşçuları ceplerinde Mustafa kemal Atatürk’ün resmini taşıyan Cezayir’in milli kurtuluşçularına destek verende gene 27 Mayıs rejimi oldu. Yani biz bu büyük tarihimizden bir zamanların Avrupa birliğinin kötü ünlü temsilcisi Karen Fok’un dediği gibi Türklerin diyor bu tarihiyle nasıl hesaplaşacağız bu tarihten Türkleri nasıl kurtaracağız Türkleri bu tarihin hakkından nasıl geleceğiz, bu tarihin hakkından ne karen foklar gelir ne Zekeriya Öz’ler gelir bu tarih bizim onurlu, şerefli tarihimizdir. İşte 27 Mayıs’ta o tarihin şerefli sayfalarından biridir. Sayın Başkan hatırlatıyor “
Mahkeme Başkanı " suflörlük yapıyor, size siz biliyorsunuz zaten “
Sanık Hikmet Çiçek “ önemli bir şey sayın başkan Türkiye tarihinin gerçekten bir kara lekesi olan 6-7 eylül olayları Türk vatandaşı gayrı Müslim yurttaşlarımıza çektirilen o provokasyon o revayı hesabını soranda yassı adada gene 27 Mayıs oldu sayın başkan 15 aydır tutukluyum bilmiyorum hatırlıyor musunuz? Benim Nusret Senem’in, Hayati Özcan’ın tutuklama gerekçesi devletin gizli belgelerini hile yoluyla temin etmek tutuklamamızda o yazıyor devletin gizli belgelerini temin etmek nedir bu gizli belgeler işte birinci iddianamede sayfalarca yazılan, gazetelerde, televizyonlarda aylarca yalan iftira kampanyasına uğradığımız işçi partisi genel merkezinde bulunduğu iddia edilen ancak tutanaklarda ne seri numarası, ne bir şey yer almayan 4 CD devletin gizli belgeleri dedikleri tutanaklarda olmayan 4 tane CD geçen duruşmada sayın avukatlarımızdan biri hatırlattı ya ikinci iddianamede biz bu CD’lerden dolayı suç istinat etmiyoruz diyor sayın savcılar sayın avukat konuşurken siz not aldı sayfa 101 ile 105 arasında şimdi 15 aydır yatıyoruz yattığımız CD’lerden dolayı savcılar biz bu sefer bunlardan dolayı bir suç istinat etmiyoruz diyorlar bunun dışında bende bulanan belgeler işçi partisinin yasal faaliyetlerine ilgilendiren ve bu duruşmanın, bu davanın asla konusu olmaması gereken belgeler ile gene savunmamda izah ettiğim çeşitli kitaplarımda kullandığım belgeler durum bundan ibaret sayın başkanım tahliyemi talep ediyorum arz ederim “
Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi verildi; sayın başkanım burada Hikmet Çiçek 27 Mayıs’ı anlatırken Sayın Pekgüzel’e baktım sürekli not almaya başladı tabi zannediyorum bir sanık darbe konusunda böyle sözüm ona övücü sözler söylemeye başlayınca tabi duruşma salonunda en güzel delil toplamak “
Mahkeme Başkanı " hemen tersine yorumlamayın “
Sanık Kemal Kerinçsiz “ efendim aksini savunmak pek mümkün olmuyor tabi ama ben şöyle açıklama yapmak istiyorum”
Mahkeme Başkanı " Hepimiz bir şeyler öğrenmek durumundayız yaşımız ne olursa olsun“
Sanık Kemal Kerinçsiz” inşallah öyle olur efendim ama şu bir gerçek ki 27 Mayıs milletin iradesiyle yapılmıştır ki sayın hocamız darbe ile ihtilal arasındaki farkları çok güzel net olarak birkaç konuşmasında koymuştur. 27 Mayıs darbe değildir. Milletin iradesine yönelik bir ihtilal olarak değerlendirmek gerekir ki Sayın Hikmet Çiçek’te zannediyorum ben tercüman olmak istemiyorum ama darbe övücülüğü değil doğrudan doğruya milletin iradesini övmüştür. Sayın başkanım 02.06.2009 tarihli celsenin 17 nolu ara kararında ordu göreve pankartının açılmış olduğu mitinge ilişkin Ankara cumhuriyet başsavcılığından ve Ankara valiliğinden söz konusu belge ve soruşturma evraklarını istediniz oysa söz konusu belgeleri daha önce benim mütadit defalar talepte bulunmuştum bu konuda evraklardan kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin eski tarihli takipsizlik kararı geldi o takipsizlik kararı da mitingi düzenleyenler hakkındaydı daha sonra biz yeniden bir yazışma yaptık ve zannediyorum henüz beraat kararı gelmedi ama ben beraat karadı sundum mahkemeden gelen öğrenciler hakkında verilen beraat kararında yani dosyamızda hem bu konuda bu 2003 tarihinde yapılan mitingle alakalı olarak takipsizlik kararı mevcuttur, hem de beraat kararı mevcuttur. Ancak İstanbul üniversitesine bildirim yapılıp, yapılmadığı hususunda bilgi yoktur onu ara kararınızda var onu bildireyim dedim. İkinci olarak yine 02.06.2009 tarihli celsemizde ara kararda B nolu ara kararında benim evimden zaten yapılan çekimler gelmiştir başkanım o konuda beyanda bulundum yeniden evimden yapılan çekimlerin celbini istediniz sadece iş yerinden yapılan çekimlerin celbiyle savcılık ile emniyet arasında yapılan yazışmalar ve bu arada söz konusu çekimleri efendim şeyleri kayıtların tercüme ederek yani dökümleri açıklamaların celp etmesi gerekirdi. Onu da bildireyim dedim değerli başkanım bunun ötesinde 06.03.2009 tarihli celsenin 3 c nolu ara kararında şöyle bir ara karar vermiştiniz, Sanık Kemal Kerinçsiz'in 06.03.2009 havale tarihli dilekçesinin bu aşamada kısmen kabulü ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Emanet Memurluğuna müzekkere yazılarak bu dosya kapsamında zapt olunan ve iddianamede örgütsel belge olarak anılan tüm belgelerin getirtilmesine denmiştir. Ancak bilahare bu belgelerin gelip gelmediği konusunda mahkemece bir açıklama yapılmadı bu kadar uzun sürmemesi icap eder diye düşünüyorum çünkü savcının emanetinden mahkeme kalamine gelecek olan belgeler eğer bu belgeler gelmişse sayın başkanım bu belgelerin asıllarının tarafıma inceletme imkanının verilmesini ve ayrıca söz konusu fotokopilerin tarafıma teslimini arz ediyorum yani incelemeyi özellikle gözlerimle yapmak istiyorum belgelerde bu konuda çok tereddütlü açıklamalar var Sayın Zeynep Küçük sayın Veli Küçük’te bulunan belgelerin asıl belgeler olmadığını söylemişti oysa iddianamede belgelerin orijinalinin Veli Küçük’ten çıktığı söylenmişti bu konuda tereddüt hasıl oldu bu probleminde çözümlenmesi lazım o bakımdan ben beş duyumla o belgelerin incelemesini özellikle tarafıma böyle bir imkanın verilmesini arz ediyorum. Sayın başkanım mahkeme yine 07.04.2009 tarihli müzekkeresinde başsavcılıktan iddianame ekindeki tüm klasörlerin basılmak sureti ile dava sanıklarının incelemesine sunulmasını karar verilmişti ve Savcılıkta 12.05.2009 tarihli yazı cevabında tamamen Ceza Muhakemeleri Kanununun hükümlerini bir kenara atarak hukuk devletinin savcısı olduğunu maalesef ı unutmuştur. O cevabında çünkü Ceza Muhakemeleri kanunun 206, 207 ve 208 maddelerinde düzenlenen delillerin ortaya konması hususu aynı zamanda söz konusu delillerin ortaya konması hususu aynı zamanda söz konusu delillerin sanıkların ıttılaına da yani sanıklara verilmesini de öngörürü o onun içindedir. Yani delillerin iddia makamının delillerin ortaya konması söz konusu delillerin sanığa da teslimini gerektirir. Maalesef bu hükümler bu şekilde yorumlanmamıştır. Bir hukuk devletinde sanık hangi delillerle suçlandığını bilmek ve savunmasını da ona göre yapmak zorundadır. Uygulamanın yanlışlığı ki sayın savcı uygulamadan bahsetmektedir. Uygulamanın yanlışlığı bu davada da aynı yanlışlığı devam ettirileceği anlamına gelmez. Sanıkların iddiaya ilişkin delillerin kendilerine tebliğini istemelerinden savcı korkar vaziyettedir. Asıl bu tavır ürkütücüdür diyor ki savcı aman diyor bu uygulamaya giderseniz diğer sanıklarda bu şekilde talepte bulunur diye bir ürküntü içerisindedir. Aslında ürküntü verici tavır bir hukuk devletinde savcının sanıklara delilere kavuşması konusundaki taleplerin önünü kesme gayretleridir. Bu yalla, Cezaevinde bulunan bir sanık 200 bini aşkın delilin fotokopisini nasıl temin edebilecektir? Çünkü diyor ki uygulamamızda diyor sanık ve sanık avukatları, müdafiler dosyadan fotokopi alabilir diyor bu şartlar altında bizim konumumuzu düşünmeden, bilmeden böyle bir müzekkere yazması doğru değildir. Sanıkların birçoğunun buna maddi imkânı olmadığı gibi, iddia delillerine sanıkların mali imkânlarına göre kavuşma şansını kabul etmek yargıda nasıl bir zihniyetin de yaşadığını maalesef ortaya koymaktadır. Savcı Selim Berna Altay Avrupa insan hakları sözleşmesinin, Anayasanın, CMK'nun getirdiği adil yargılanma ve kutsal savunma hakkını bir kenara iterek Beşiktaş Adliyesindeki uygulamadan bahsedebilmektedir. Bu ülkede farklı farklı adliyelerde acaba farklı mahkemelerde farklı hukuk kurallarımı uygulanıyor? Savcıların Beşiktaş Adliyesini şahsi çiftlikleri gibi görme anlayışını mutlaka terk etmeleri gerekir. Bir sanığın iddia delillerine kavuşmasını istemekten daha doğal hiçbir şey yoktur. Bir takım evrakın 50 bin TL. Tuttuğunu ifade ederek Sayıştay'ın kendisinden bu miktarın hesabını sorabileceğini ifade ediyor. Buraya gelinceye kadar müzekkereye cevap veren savcının öncelikle bu milletin vergilerinden harcanan şu masraf kalemlerini araştırmasını özellikle arz ediyorum birincisi soruşturma dosyasının ilk savcısı Zekeriya Öz'e tahsis edilen zırhlı Mercedes’i ile kendisine eşine ve çocuklarının hizmetine verilen koruma sayısının ve korumaların kullandığı araçların yarattığı maliyet nedir? Aylık maliyet miktarı, Diğer soruşturma savcılarına tahsis edilen vasıtalar ve korumaların aylık maliyet tutarı nedir? Başbakanlık gizli ödeneğinden başta savcılar, emniyet ve diğer tüm kamu personeline soruşturmanın başından itibaren ödemeler yapılmış mıdır? Yapılan ödeme miktarları nelerdir? Şua andaki duruşma salonunun tanzim edilmesine ne kadar harcanmıştır? Bu harcamalar hangi ödenekten karşılanmıştır? Masum insanların hukuk cinayeti ile her gün katledildikleri gerçekte bir arena olan yeni olacak olan duruşma salonu için ne kadar harcanmıştır? Daha ne kadar harcanacaktı? Hangi ödenekten karşılanmaktadır. Savcı Berna Altay'm sanıkların savunmaları için harcanacak 50.000.-TL basım masrafı yerine yukarıdaki kalemleri ortaya çıkartıp, önce Sayıştay'a sonra bu paranın sahibi olan millete hesap vermesi gerekir. Sanıkların tamamının kendisine kitap halinde bastırılan takımdan talep etme ihtimali dikkate alınarak bu yolun açılmasından korkmaktadır. Bir savcı için bu yazı asla verilmemesi gereken bir cevaptır. Maalesef ülkemizde gelinen noktada bir hukuk adamının delillerin sanıklar tarafından talep edilmesinden çekindiğini açıkça ifade ettiği garip bir ortam yaşanmaktadır. Bu ortam yeşil darbenin yargıya ne ölçüde hâkim olduğunu tüm çıplaklığı ile ortaya çıkarmaktadır. Savcı ismini ve numarasını belirtmeksizin cezaevi yönetmelik ve genelgelerin buna imkân vermeyebileceğini üstü kapalı ifade etmektedir. Bir cezaevi kütüphanesine basılı bir delil klasörünün kabulüne engel olan bir düzenleme olabilir mi? Var ise bunun numara ve tarihini niye vermiyorsun? Bilmediğin bir düzenlemeyi mahkeme önüne neden engel olarak çıkarmaya çalışıyorsun? Merak etmeyin Sayıştay'ın sizden 50.000.-TL'nin hesabından önce bu soruşturmada yapılan tüm haksızlıkların, kanunsuzlukların, yasa dışılıkların, ortaçağ uygulamalarının, işlenen hukuk cinayetlerinin, yargılanan tüm masum insanlara yaptığınız zulüm ve işkencenin, insan haklarına aykırı tüm uygulamaların hesabı maskaraya çevrilen düzmece yeşil darbe hukukuna göre değil, milletin gerçek hukuku önünde mutlaka er veya geç görülecektir. Mahkemenin bu yargılamada, iktidara tabi olmuş Beşiktaş Adliyesi hukukunu değil, artık Türk Milletinin hukukunu ve evrensel hukuk normlarını uygulamasını bekliyoruz. Üzülerek ifade etmeliyim ki 1948 yılından itibaren kabul edilen tüm uluslar arası insan hakları sözleşmeleri ve kuralları, 1982 tarihli anayasanın ikinci kısmında yer alan 12 ve 74.maddelerinde yer alan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan temel haklar ve ödevlere ilişkin hükümleri, CMK'nun iğdiş edilen sanık haklarına ilişkin kuralları maalesef henüz bu duruşma salonunda tatmin edici bir şekilde uygulanamamıştır. Hukuk bu soruşturmada zulme ve işkenceye aracı kılınmıştır. En son olarak sığındığımız hukuku lütfen bize karşı silah olarak kullanmaya son veriniz. 17 aydır tutuklu olduğum sanıkların sorgularının tamamlandığı bir aşamada mahkeme ve savcılık arasında henüz delillerin sanıklara teslim edilip edilmeyeceği konusunda gerçekten endişe verici tartışma yaşanmaktadır. Sayın yargıçlar ve savcılar siz masum bir insanın hürriyetinin bedelinin hesabını yapabilir misiniz? Bir masumun hürriyetinin bedelini hesaplayacak bir makine, yazacak kalem ve yazılacak kâğıt henüz icat edilmemiştir. Ancak 12.05.2009 tarihli yazıyı talihsiz bir şekilde imzalayan savcıya buradan şunu söylemek istiyorum şahsımın ve buradaki diğer sanıkların özgürlüklerinin bedeli ne 50.000.-TL ne de tahsis edilen harcamalarla asla ölçülemez. Zihninde ve vicdanında özgür olmayan özgürlüğün kıymetini ve anlamını da idrak edemez. Bu dava ile ilgili onlarca kişiye milyonlarca lira harcayarak makam otoları, korumalar, spor salonlarında duruşma salonları sağlayan devlet bu masum sanıkların kutsal savunma hakkı için 50.000.-TL tahsisat bulamıyorsa, benim buradan teklifim sanık ailelerinin kendi aralarında toplayacağı para ile bu gideri karşılamasıdır. Eğer özgürlüğümün karşılığında şahsi ikbal arayanlar bu durumdan utanmayacaklarsa, değerli başkanım Ergenekon üçüncü olarak gündeme getirmek istediğim Ergenekon soruşturması için başbakanlık gizli ödeneğinden savcılara ve emniyete aktarılan kaynağın başbakanlıktan ve Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasını arz ediyorum 12.06.2007 Tarihinden itibaren başlatılan sözde Ergenekon soruşturması için yapılan masrafların hangi miktara ulaştığı, bu masrafların hangi ödeneklerden karşılandığı hususu, bu soruşturmanın arkasında kimin ve kimlerin olduğu gerçeğini de bir ölçüde ortaya çıkaracaktır. Sanıkların delillerine kavuşabilmesi ve savunma haklarını adil bir biçimde kullanabilmesi için 50.000.-TL. Ödenek bulunamazken, 5 ay içinde inşa edilen çok amaçlı duruşma salonunun, Savcılara sağlanan en yeni model makam arabalarının ve korumaların hangi ödenekten karşılandığı hususu tüm kamuoyunca merak konusudur. Banka hesaplarımı didik didik edenler, herhangi bir yerden mali yardım alıp almadığımızı haklı olarak yabancı devlet istihbarat örgütlerine kadar soranlar bu soruşturmada yapılan tüm harcamaların maliyetini ve kaynağını şeffaflık içerisinde milletin önüne getirebilmelidir. Bu dava için yapılan tüm harcamaların büyük ölçüde başbakanlık gizli ödeneğinden karşılandığı inkâr edilemez bir gerçektir. Başbakanlığın gizli ödeneğinin son üç yıl başlangıç yani öngörülen ve yılsonu gerçekleşme miktarlarını verdiğimizde bu iddiamızın da ne ölçüde gerçekçi bir temele oturduğu anlaşılacaktır. Şu 3 yılı sunmak istiyorum değerli başkanım Yıl 2006 Başlangıçta öngörülen ödenek miktarı 27 trilyon yılsonu gerçekleşin harcama miktarı 249 trilyon, 2007 yılı başlangıçta konulan ödenek miktarı 31 trilyon harcanan ödenek miktarı yılsonu 290 trilyon, 2008 yılı Başlangıç ödenek miktarı 30 trilyon harcanan ve gerçekleşen ödenek mitrarı 316 trilyon son yıl süreç içerisinde ki sözde Ergenekon soruşturmasında bu süreç içerisinde ön gördüğümüzde, Başbakanlık ödeneği için başlangıçta ayrılan gizli ödenek miktarı 88 trilyon iken, üç yılın sonunda harcanan ödenen miktarı 855 trilyon olmuştur. Öngörülen miktardan 10 kat daha fazlam; harcama gerçekleşmiştir. Bu bilgiler ışığında mahkemeden aşağıdaki soruların aydınlanması için Cumhuriyet Savcılığına ve Başbakanlığa müzekkere yazılmasını arz etmekteyim. Başsavcılık bu soruşturma için Başbakanlığa gizli ödeneğin kullanılması için müracaat etmiş midir? Başbakanlık gizli ödenekten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yaptığı ödeme miktarı nedir? Var ise, Bugüne kadar bu soruşturma ve davada yapılan tüm harcamaların kalem kalem miktarı nedir? Yapılan harcamalar hangi ödeneklerden karşılanmıştır? Soruşturma savcılarına tahsis edilen makam arabaları ve korumalara harcanan miktar nedir? Kaç vasıta ve koruma tahsis edilmiştir? Gerek halen yargılandığımız duruşma salonuna gerekse inşa edilen salona harcanan miktar ne kadardır ve hangi ödenekten karşılanmıştır? Savcıların eşlerine ve çocuklarına makam aracı ya da koruma tahsis edilmiş midir? Büyük Hukukçular Birliğinde haftada bir iki saatlik temizlik işini yapan Asım Demir'in peşine düşenlerin, önce yukarıdaki hususları aydınlatma ve kamuoyunu bilgilendirmesi boyunlarının borcudur. Değerli başkanım dördüncü olarak üzerinde hassasiyetle duruğum ancak mahkemenin bu konuda bir türlü araştırma istemediği konulardan bir tanesi huzurdaki sanıkların NATO ile ilgili bir görev alıp almadıklarının MİT'den sorulması konudur. İddianamede sözde örgütün oluşumu ve kuruluşu 46.sayfada anlatılmış ancak bu konu maalesef mahkemece üzerine gidilmemiş ve yeterince de sorgulanmamıştır. Oysa bir örgütün olup olmadığının belirlenebilmesi için öncelikle nasıl, ne zaman, kimler tarafından, nerede ve niçin kurulduğunun saptanması zaruridir. Bir ağacın kökü yok ise dalının olması mümkün değildir. Maalesef ağacın kökü ile uğraşmak kimsenin işine gelmemektedir. İddia makamı tertibine uygun olarak belirlediği 1999 öncesini sadece masallaştırmakta ancak deşilmesini istememektedir. Çünkü kuruluş ve oluşumu ispat edilemeyen bir örgütün varlığını kabul etmek mümkün müdür? Akarsuyun kaynağını bulmadığınız ve sadece bir kolu ile yetindiğiniz takdirde o akarsu hakkında gerçek bir bilgiye sahip olamazsınız. Eğer var ise, Bu sebeple mahkemenin, iddia makamının geliştirdiği kuruluş ve oluşum aşamasının üzerine dikkatlice ve gereken önemi vererek eğilmesi, bu konudaki verileri gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi zaruridir. Yargılamada 96 celse geçmiş olmasına rağmen sözde örgütün kuruluş ve oluşumu konusunda mahkemenin edindiği bilgi nedir? Ve nerededir. Bu konuda hangi delillere ulaşmıştır? Yeterince bir kanaat oluşturabilmiş midir? Bu hususların ciddi bir şekilde sorgulanması gerekir. Mahkeme yargıçlarının bu konuda sanıklara sorduğu tek bir soru olmadığı gibi, iddia makamının ek klasörlerde bu konuda ibraz ettiği ciddi bir delil de yoktur. Kuruluşu olmayanın gelişimi ve sonu da olmaz. Bunlar pozitif bilimin kabul ettiği bilimsel fikir ve tespitlerdir. Bu konuda iddianamedeki anlatım sayfa 46-48 arasındaki sadece 2,5 sayfadır. Bu sayfaların mahkemece defalarca okunması, tahlil edilmesi ve buradaki iddiaların iddia makamı tarafından delillendirilmesinin istenmesi zaruridir. Aksi halde mahkemenin bırakınız mutlak gerçeğe varmasını, ucundan dahi yakalaması mümkün olmayacaktır. Sayın mahkeme heyetinin öncelikle her şeyi bir kenara bırakıp, iddia makamını bu sözde örgütün kuruluş ve oluşumuna ilişkin iddianamedeki inandırıcılıktan uzak anlatımlarını ciddi ve gerçekçi bir şekilde delillendirmesini istemeli, bu konudaki elindeki tüm bilgi, belge, bulgu, emare, iz ve delillerin ibrazını bir ara karar tesis ederek savcılıktan celbini istemelidir. 2455 sayfalık bir iddianamede sözde devasa örgütün kuruluş ve oluşumuna sadece 2,5 sayfa ayrılması mahkeme için son derece anlamlı değil midir? Bu durum mahkemeye örgütün kuruluş ve oluşumu konusunda bir tereddüt ve kuşkunun doğmasına yol açmadığını söylemek mümkün müdür? Oluşum ve kuruluşa ayrılan 2,5 sayfada savcıların anlatımlarına göre şu tespitlere varmak mümkündür; Sayfa 46 Paragraf 1 'e göre; 1999 yılı öncesinde örgüt askeri bir yapıya sahiptir. 1999 yılında kendisini reorganize etmiş kısmi bir sivil açılım sağlamıştır. Ancak sözde örgüte hâkim olan unsur yine askeri unsurlardır. Bu anlatıma göre 1999 yılından önce tek bir belge yoktur. Bu tarihte örgüt yazılı döneme geçmiştir. 99 tarihinden önce örgütte şifahilik ve sözlülük hâkimdir. Tek bir örgüt belgesi bulunmamaktadır. Bu tespitlere göre, Bu güne kadar alt rütbeli muvazzaf subaylardan sadece 25 ya da 30 şüpheli veya sanık dosya kapsamına alınmıştır. Savcıların iddia ettiği gibi devasa bir örgüt için bu miktarda ve nitelikte muvazzaf asker örgüt yapısını ortaya çıkarmaya yeterli midir? Elbette ki değildir. Savcılara göre çok önemli sayıda ve nitelikte muvazzaf örgüt üyesi asker halen ordu içerisinde göreve devam etmektedir. Bu durumda bu kişilerin isimleri tespit edilmiş midir? Edilmişse neden işlem yapılmamaktadır. Genelkurmay böyle bir örgütün varlığını ordu içinde kabul etmediğine göre savcı ile Genelkurmay arasında bir çelişki yok mudur? Bu noktada savcılar haklı ise, böyle bir örgüt var ise, bu örgütü gizleyen Genelkurmayın sözde Ergenekon örgütünü kendi bünyesinde bilerek ve isteyerek barındırdığı sonucuna varılmıyor mu? O zaman bu operasyonun orduya karşı yapıldığına ilişkin iddialarımıza, savcıların itirazının samimi olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Çünkü sözde örgütün varlığı konusunda iddia makamı ile Genelkurmay arasında uzlaşmaz bir çelişki mevcuttur. Askerlerden kurulu 1999 öncesinde belki 30 veya 40 yıllık bir sözde örgüte ait tek bir yazılı dokümanın olmaması sizce mantıklı mıdır? Örgüt hukukuna ve davranış biçimine uygun mudur? 30 veya 40 Yıllık örgütte lider ve kurucular hayatta mıdır? Bir değişiklik var mıdır? 1999 Yılı öncesine ait ortaya bir örgüt şeması konmaksızın, örgütün varlığını savunmak ne kadar inandırıcıdır? Bu sorulara ciddi bir şekilde cevap verilmesi gerekir. Yine sayfa 46 Paragraf 2've göre; Ergenekon örgütünün kuruluşundan bu yana derin devlet ile anıldığı birçok kanlı eylemleri gerçekleştirildiğinden bahsedilmiştir. Sormak gerekir Bu kanlı eylemler hangileridir? Kimler işlemiştir? Tek tek dökülmesi gerekmiyor mu? Bir hukukçu CMK 170.maddeye göre delillendirip, ispat etmediği ortaya koyamadığın konuda suç isnadı yapması da mümkün değildir. Ama bunu masal haline, dedikodu şeklinde iddianamede de yer veremez. İddianame politik çirkin tezgâhların kurulduğu bir belge değildir. Ciddi bir hukuk belgesidir. Ancak savcılar iddianameyi kirli bir iftira nameye, dönüştürmüşlerdir. Sayfa 46 Paragraf 3'e göre; Savcıların çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre NATO'nun komünizmle mücadele için kurdukları örgütler zaman içerisinde amaçlarının dışına çıktıkları bir kısım kişi ve zümrelerin kendi amaç ve ideolojilerini gerçekleştirmek için kullandıkları terör örgütüne dönüştükleri iddia edilmiştir. Bu tespite göre; Savcıların bahsettiği çeşitli kaynaklar nelerdir? Neden bu kaynakları ve bilgileri dosyaya koymamışlardır? Mahkeme talebimize rağmen bu belge ve bilgilerin ibrazını savcılıktan neden istememektedir? Komünizmle mücadele eden dernekler ve örgütler, bu örgütlerin hangi illerde ve kimler tarafından kurulduğu bellidir. MİT'e yazılması halinde bu derneklerin tüm şeceresi üyeleri ve yöneticileri tamamı birlikte ortaya çıkarılacaktır. Savcılık bu konuda neden tek bir belgeyi iddianamenin ekine koymamıştır? Neden bu konuda MİT'e müracaat etmemiştir? Diyelim ki savcılık maksatlı olarak sözde örgütün kuruluş ve oluşumunun üzerine şal örtmek istemektedir. Peki, mahkeme neden aynı tutuma girmektedir? Mahkeme üyesi her sanığa NATO ile ilişkin var mı diye soru yöneltmekte, ancak ülkenin güvenliği ile ilgili kuruma bu konudaki bilgileri sormamaktadır. Buyurun sorun huzurunuzdaki sanıklardan her hangi birinin NATO ile geçmişte ve hali hazırda her hangi bir düzeyde ilişkisi ya da görevi var mıdır? Israrla mahkemeden bu konuda talepte bulunuyorum. Mahkeme 12.05.2009 tarihli celsenin 24/c nolu ara kararında, daha önceki NATO'ya yazılması talebimizi gelinen aşama dikkate alınarak reddetmiştir. Ancak talebim bu defa MİT'e yazılmasına ilişkindir. Onu dışişleri bakanlığı aracılığıyla veya doğrudan olması konusundaki takdiri elbette ki mahkeme olmakla beraber o talebimiz reddedilmişti. Mademki mahkeme üyesinin bu konuda kafası karışık olması nedeni ile sanıklara soru yöneltmektedir, mademki savcılar bu sözde örgütün oluşumunu ve kuruluşunu NATO'ya dayandırmaktadır. Bu durumda sanıkların NATO ile ilişkilerin belirlenmesinde zaruret bulunmaktadır. Mahkemeden bu konuda MİT'e müzekkere yazılmasını ve ayrıca savcıya göre NATO tarafından kurulan tüm komünizmle mücadele dernek ve örgütlerin kurucu ve üyelerinin ve bu derneklerin akıbetlerinin, yönetimlerinin el değiştirip değiştirmediğinin, finansmanının kimler tarafından sağlandığının, bugüne kadar varlıklarını ne şekilde sürdürdüklerinin, hukuksal ve eylemsel faaliyetlerinin neler olduklarının kapsamlı bir şekilde sorularak bu örgütlerle ilgili belgelerinde gönderilmesini istemelidir. Bu husus aydınlığa çıkmadan sözde örgütün varlığı konusunda sağlıklı bir karar verilmesi elbette ki mümkün olmayacaktır yine sayfa 46, Paragraf 4'e göre; Savcılar, sözde Ergenekon örgütünün uzun yıllardır sürdürdüğü faaliyetlerle ülkeyi terör ve mafya cennetine dönüştürdüğünü, Bir mafya liderinin yaptığı eylem ve açıklamalarla hükümetlerin düşürüldüğünü, Gerçekleştirilen eylemlerle ciddi kaosların yaşandığını, Faili meçhul cinayetler işlendiğini iddia etmiştir. Bu tespite göre; Örgütün ülkeyi terör ve mafya cennetine dönüştürdüğü faaliyetler nelerdir? Bunların hiçbiri yoktur. Hangi mafya lideri, hangi hükümeti hangi sözü ile devirmiştir. Bu mafya lideri şu anda yargılanmakta mıdır? Sağ mıdır? Sanık değilse neden dava kapsamına alınmamıştır İsmi mahkemeden neden saklanmıştır? Hangi eylemlerle ciddi kaos yaratılmıştır? Sözde örgüt tarafından işlenen faili meçhul cinayetler hangisidir? Kimler tarafından işlenmiştir? Bu sorulara yeterli ve tatminkar cevaplar alınmadığı müddetçe bu iddianamenin ve yargılamanın hukuki ciddiyetinden bahsetmek asla mümkün olamayacaktır. Mahkemenin, savcılardan bu konudaki isnat ve dayanaklarını açıklamalarını isteme hakkı vardır. Bunu kullanması zaruridir. Mutlaka yukarıdaki konularda tavzih istemeli, iddialarının hangi delillerle ilişkilendirildiği sorulmalıd, Aksi halde yargılama körler, sağırlar diyaloguna dönüşmek durumunda kalacaktır. Sayın heyet bu konuda pasif ve edilgen tutumunuzu devam ettirdiğiniz takdirde mahkemeye oynatılmak istenen Karagöz oyununun sadece bir seyircisi konumuna düşecektir. Sizlere cambaza bak oyununu oynattıklarının mutlaka eminim ki farkındasınız. Sayfa 47 paragraf 5'e göre; Savcılar sözde örgütün gerçekleştirdikleri bunca eyleme rağmen gizlilik, hücre yapılanması, kamu kurumlarında yapılanma sayesinde deşifre edilmesinin daima engellendiğini iddia etmiştir. Bu tespite göre; Yıllarca deşifre edilmemiş devasa bir örgütü ahlaki çöküntü içinde bulunan bir savcının çökerttiğine nasıl inanacağız. Sayın heyet bu sizlere inandırıcı geliyor mu? Oradan buradan toplanmış insanların hücre yapılanması içerisinde olduğuna sizler samimi bir şekilde inanıyor musunuz? Ne oldu da 30-40 yıldır ismi bile geçmeyen örgüt 2007 yılında çözülmüştür. Yargılanan sanıkların niteliklerine bakıldığında iddianamede yapılan tanımlama ve tespitlere asla uyum göstermemektedir. Nasıl olurda böyle bir örgütün üyeleri şehrin İstanbul’un 32 ilçesinden elle konmuş gibi, tüm delilleri ile hiçbir direnişle arılaşmadan toplanabilmektedir. Savcıların iddia ettiği örgüt yapısı ile üyelerin yakalanmaları ve delillere el konulması birbiri ile bağdaşır gibi değildir. Sayfa 47 Paragraf 6'va göre; Savcılar Susurluk'ta meydana gelen kaza nedeni ile kanlı örgütün kapısının aralandığından belirtmişlerdir bu tespite göre; Susurluk sanıklarının tamamı, sözde örgütün üyesi olması gerekir. Oysa Susurluk anıklarından Sami Hoştan ve İbrahim Şahin'in dışındaki onlarca sanık bu örgütün üyesi olarak gösterilmemiş ve huzurunuza sanık olarak getirilmemiştir. Susurluk dosyasına iddianame ekinde delil olarak dahi dayanılmamıştır. Bırakınız dava dosyasını mahkemenin kararı bile eklerde yoktur. O zaman yukarıdaki tespitin ciddiyetine nasıl inanacağız? Bu iddianameyi ciddi bir şekilde sorgulamayan kovuşturma süreci, sanıkların zulüm sürecini sadece meşrulaştırmaktan başka bir işe de yaramayacaktır. Değerli başkanım sunumum bitti ancak iki konu var burada iki tahliye konusunda beyanda bulunmak istiyorum maalesef başbakan bu davanın sadece savcısı olmamıştır. Yürüyen kovuşturma ve soruşturma sürecinde tahliyelere de müdahale ederek adeta hakimlik sıfatını ve cübbesini giyme gayretine de girmiştir. Soruşturma aşamasında tutuklama ve tahliye konusunda etkin kişilik faktörü maalesef rol oynamaya devam etmiştir. Sayın üye hakimimiz bizleri tutuklarken etkin kişiliği de unsurlardan biri olarak göstermiştir. Ancak yine kısa bir süre sonra Sinan Aygün’de müdafiimin açıkladığı gibi mahkemenizce verilen bir kararla etkin kişilik sebebiyle bu sefer tahliye edilmiştir. Yani ekin kişilik bir yandan tutuklama sebebi olarak öngörülmekte, öbür taraftan ve kararınızda tahliye sebebi olarak öngörülmektedir. Tabi bu durum bizleri yargılama sürecinde büyük şüphe ve tereddütlerin doğmasına yol açmaktadır. Bu konuda ben sadece iki olayda iki soru olarak mahkemenizin önüne getirmek istiyorum birinci şüphe uyandıran olay Yalçın Küçük’ün oğlunun kayınpederi Profesör Doktor Ergün Özburun’dur. Bu bilinen bir gerçektir acaba Sayın Özburun Recep Tayyip Erdoğan’ın Yalçın Küçük’ün tahliyesi konusunda özel bir ricası olmuş mudur? Bir soru olarak kafamızda vardır. İkincisi de yine sessiz sedasız tahliyesi gerçekleşen Diyarbakır Dicle üniversitesi öğretim üyesi Abdurrahim Doğru’nun siyasi Kürtçülük faaliyetleri konusunda AKP içerisinde radikal kesimi temsil eden Diyarbakır milletvekili İhsan Arslan’ın etkisi ne olmuştur tahliyesi konusunda gerçekten bu da bizim kafamızda bir soru işareti olarak kalmaktadır. Teşekkür ediyorum değerli başkanım”
Dostları ilə paylaş: |