Tutuksuz sanık Kemal Alemdaroğlu ile bir sıkım sanıklar müdafilerinden Sanık Kemal Yalçın Alemdaroğlu müdafii Av. Metin Çetinbaş, Duygu Çetinbaş Söner, Sanık Ümit Oğuztan müdafii Av



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə3/7
tarix07.01.2022
ölçüsü0,61 Mb.
#89304
1   2   3   4   5   6   7
Duruşmaya kısa bir ara verildi,

Duruşmaya kaldı yerden devam olundu.

Bu arada tutuksuz sanık Abdulmuttalip Tonçer ile bir kısım sanıklar müdafiler Avukat Atilla Cengiz Ceylan, Ayşegül Şahin, Ramazan Işıklar, Yusuf Çolak ve Mehmet Tolga Akalın’ın da geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı,



Sanık Kahraman Şahin söz istedi verildi; sayın başkanım değerli üyeler kuvvai milliye 1919 derneği adına yapılan savcılık soruşturması yaklaşık 1 yıl kadar sürüyor bu araştırmalar sonunda Cumhuriyet savcısı Mehmet Ergül hiçbir suç unsuruna rastlamadığından polise operasyon izni vermiyor daha sonra ne oluyorsa 2007/1536 nolu dosya kapsamında bu davaya monte ediliyoruz. sayın başkanım değerli üyeler bu belgelerin yeniden incelenip 17 aylık tutukluluk halimde göz önüne alınarak tahliyemi talep ediyorum teşekkür ediyorum”

Sanık Mehmet Demirtaş söz istedi verildi; değerli başkanım sayın üyeler 2 yıldır tutukluyum yalanla başlayıp, sahte evraklarla devam edip, hayalet bombalarla süslenip benim açımdan tanığın tanığının kavramını da kağıt kapsamlı iddianame ye boca edip iftiralar silsilesiyle dolu bir esaret süreci yaşamaktayım sayın başkan diyorum ki benim anlattığım hiçbir şeye inanmadınız peki bunca sahte evrak zorlama yorum ve duymak isteyenler için montaj olmadığı aleni belli olan, hatta bağıran CD’de bu korkunç şüphenizin azalmasına yeterli olmadı mı acaba iftiraları beraber bir anımsayalım hayalet bombaların bulunduğu iddia edilen evin sahibi olduğum iftirası bir mülkün sahibi olup olmamanın anlaşılması için tapu senedi yetmez mi? iftiranamenin 33 sayfasında yer alan ve bana ait olmayan şifai beyan gibi beyan mı etmek geriyor ediyorum bahse konu yer benim tasarrufumda ve mülkiyetimde değildir. Sayfa 424’de bahse konu yerde birgün yazılı ve görsel basında ismini Zafer kod isimli Muzaffer Tekin olarak öğrendiği şahsın Siyah bir Mercedes araba ile Mehmet dayısının manava gelip önünde durduğunu, ancak bu araçtan kimse aşağıya inmeden arabanın devam ettiğini, zafer kod isimli Muzaffer Tekin’in manava dikkatlice baktığını, sonra bu siyah Mercedes’in gözden uzaklaştıktan sonra Oktay yıldırım’ın manavdan ayrıldığını, 15-20 dakika kadar sonra Oktay Yıldırım ve Mahmut Öztürk’ün sarı opel corsa ile manava geldiklerini ancak bu konu hakkında detaylı bir bilgisinin olmadığını beyan eden Ali Yiğit huzurdaki samimi beyanlarında bu konu hakkında bakın nasıl açıklama yapıyor sanık Kemal Kerinçsiz, Ali Yiğit Muzaffer Tekin’i dükkânın önünde gördüğünü dayısına söyledi mi? dedi. Sanık Ali Yiğit hayır dedi. Sanık Kemal Kerinçsiz söylememişse neden söylemedin çünkü orada çalışıyorsun ekmeğini yiyorsun gelen gideni söylemez misin şu aradı, bu aradı, bu geldi ki Muzaffer Tekin dedi. Sanık Ali Yiğit Muzaffer Tekin olduğundan bir kere emin değildim bide yani Muzaffer Tekin gelip durup alışveriş veya tanımıyordum gelip alışveriş bir şeyde yapmadı aynı sorunun mahkeme başkanı tarafından yöneltilmesine verilen cevapta şöyle Mahkeme başkanı tamamen doğru mu? Sanık Ali Yiğit efendim sadece orada Muzaffer Tekin’in siyah Mercedes ile geldiğini emin değildim, ben karakola söyledim Terörle şubeye söyledim ama sonra Tekirdağ’da beraber kaldığımız sürece onun Muzaffer Tekin olmadığını tamamen söyledim yani dedi. Mahkeme Başkanı Muzaffer Tekin ile hiç muhatap oldun mu şu anlattığın süre içerisinde dedi, Sanık Ali Yiğit hayır efendim orada kesinlikle Muzaffer Tekin’i görmedim, sadece benzettim efendim ama sonradan onun olmadığını anladım, beraber kaldığımız sürece dedi. Mahkeme Başkanı bu ifadende onları söylemek lüzumu niye hissettin. Sanık Ali Yiğit biri gelip öbürü gitmiştir efendim belki, yani ikisi aynı gün gelmiştir ama biri önceden gelmiştir biri sonradan gitmiştir onun için yani pek anlayamadım efendim dedi. Mahkeme Başkanın Mahmut Öztürk ile ilgili, Sanık Ali Yiğit Mahmut Öztürk ile ilgilide, Mahmut Öztürk ile Oktay Yıldırım ikisi beraber manavda bulunmamıştır hiç, efendim dedi. Yalan ve iftirayla benim burada olma sebebim Ali Yiğit’in samimi beyanlarında geçen başka bir konuysa hayalet bombaların bulunduğu iddiasıyla bahse konu yere Ali Yiğit’in gelişini doğaya aykırı bulmanız. Benden bir saat önce huzurda ifade veren Ali Yiğit’in olay yerine gidişini doğaya aykırı buldunuz, aynı yere telefonla çağrılıp giden benim benim oraya gidişimin neden doğaya aykırı bulmadığınızı gerçekten merak etmekteyim öyle ya sizinde sormuş olduğunuz gibi orada polisleri biliyorum zira oraya beni polisler arama yapacağız deyip telefonla çağırıyorlar oysa Ali Yiğit’in kurulmuş iftiralarına göre orada bulunduğu iddia edilen hayalet bombaları da ben saklıyorum ve polis telefonuyla beni arıyor ve kendi rızamla 15 dakika gibi bir zamanda oraya geliveriyorum başkanım aslında bu bütün soruların cevabıdır ama ben iki yıldır tutukluyum geçen oturumlarda dosya kapsamının sadece kağıttan oluştuğunu, bu kağıtlarında içinin boş olduğunu, bu davanın sonu olabilirse ancak taşrada kalorifer kazanı tutuşturmaya yaracağını belirtmiştim. Bu kağıt kapsamından benim payıma düşense savcılık makamına gideceğini bildiğim halde zorla yazdırdığım iddia edilen 3 sayfadan ibaret mektup diye adlandırılan ali Yiğit’in yalvararak yazdırdığı daha doğrusu siparişi öyle aldığı, yine 3 sayfa dilekçeden oluşan kağıttır. Bu kâğıdın içeriğini ben iftiraname gibi işkembeyi kübradan sallamadım. Zira o tarihte ben tutukluydum ve oradaki olayların yaşandığını sadece Ali Yiğit biliyordu o dilekçenin içeriği de vahiyle gelmemiş Ali’nin polislerle yaşadıklarıydı, burada da doğaya aykırı olan zorla yazdırdığım iddia edilen metni yazan kişiye verip göndermiş olduğum iftirasıdır. Bu metni verdiğim kişinin Ali yiğit olduğunu düşünerek bu konuyla alakalı huzurunuzda verdiği ifadeye şöyle bir göz atalım montajsız, yorumsuz ve mahkeme tutanağında olduğu gibi; avukat Yıldırım Çavuşovalı yazının neden Mehmet Demirtaş’a ait olduğunu soruyor ben bunu zaten kabul ediyorum sanık Ali Yiğit demek ki ben Oktay’ın yazısı diye veya başkası yazdı birde başkası var diye ben onu aldım, benim yazımı eğer verseydim içeriye tamamen benim yazım olduğundan hiç bir şey yani kendin yazmıştın kendi isteğinle yazmışsındır diye hiçbir şey söyleyemezdim ama Oktay’ın yazısı olduğu için veya Mehmet ‘in yazısı olduğu için onu vermek gereği duydum ve onu verdim dedi. Yani siparişi veren ya Oktay’ın yada Mehmet’in yazısın getir talimatını da vermişti. Oktay tanımadığını ve nazı geçemeyeceği için yazıyı ban yazdırdı uydurmuyorum ben bunlar huzurunuzda tutanağa geçen ifadeler Ali Yiğit ifadesi sayfa 30’da mevcut şimdi şu ağızlar doldurularak iştahla bolca sorulan baskı mevzuna da göz atmak gerekir. Ali Yiğit ifadesi sayfa 35 aynen okuyorum Avukat Seçkin Albayram efendim kendisi sürekli cezaevinde baskı ve tehdit gördüğünü anlatıyor peki o zaman kendisine soruyorum, niçin cezaevi yönetimine koğuşunun değiştirilmesi yönünde bir talepte bulunmuyor dedi. Sanık Ali Yiğit’ten el cevap bilerek isteyerek durdum tamamen bombaların konusunu öğrenmek istedim, yani kimin gerçekte buna mı ait olduğu kadarını öğrenmek istedim içlerinde kalmayı ben tercih ettim efendim dedi. sayın başkan aynı Ali Yiğit altında iki cengaver tem şube görevlisi CUMUK avukatı ve kendisinin imzası bulunan terörle şube müdürlüğünde aynı Ali Yiğit altında bu davaya baş koyduğunu belirten bir savcının mesai arkadaşı olan Cumhuriyet savcısı titrine sahip Fikret Seçen, Zabıt Katibi Müzeyyen Karakaya CUMUK avukatı ve kendi imzası bulanan İstanbul başsavcılığında aynı Ali Yiğit altında bu davada belli bir süre görev yapan hiçbir şeyi görmeden, ve göstermeden gözaltı, tutuklama, kısıtlama ve imha kararı verip tenzili rütbeyle sulh ceza hakimliğine atanan Ahmet Civelek hakimin imzası olan hakimlik ifadesinde ne dedi biliyor musunuz? Söyleyeyim bu bombaları Oktay Yıldırım’ın getirdiğini dayım söyledi buradan neden farklı bir ifade vermesinin sebebini şöyle açıklayayım huzurunuzda her ne kadar Pekgüzel savcımız hiç kimseye yapmadığı bir şekilde sanığın çok yorulduğunu aynı soruyu iki kez sorana müdahale etmeye çalışsa da önceki ifadelerinde aldığı yardımdan mahrum kalmış ve ortaya gerçekler çıkmıştır. Emin olun bu çarpıklıkların sayısını 2455’e tamamlamak mümkün iddianame bütününde değil sadece benim bölümümle alakalı olarak söylüyorum bu tür matbu hataları bizlerin tespit etmesini siz istediniz, şurada geçen her saniyeyi ömürden kayıp saydığım için çok uzatmadan ara ara dile getirmeye çalışacağım bunun sonu yok emin olun zaten öylede planlanmıştı. Kapsamın boş kağıttan oluştuğunu daha önce belirtmiştim bu alavere, dalavere laz Mehmet hapse bahsi bakın ifade metinlerinden iftiranameye küçük matbu hataları yapılarak nasıl evrim geçirilerek yazılmıştır. Ali Yiğit’in ekler8 246’da bulunan Oktay Yıldırım manavda çalıştığım dönemlerde Mehmet dayımı ziyarete gelirdi beyanı iftiranameye manavda çalıştığı dönemde dayımı ziyarete gelirdi şekline sokularak sanki beni manavda çalışıyormuş gibi gösterilmek istenmiştir. Ayna sayfanın beşinci paragrafının sonunda ise hatta olay konuştuktan sonra Oktay Yıldırımın bir daha bizim manava geldiğini hiç görmedim demek suretiyle manavın kendilerine ait olduğunu kabul etmişlerdir. Ancak ne hikmetse bu ibare iddianamenin 539. sayfasının 5. paragrafına bizim ifadesi geçmiştir. Bu tür küçük Ali Cengiz oyunlarına gözaltına alındığım saatte başlamış sevk tutanaklarında da adresim kasıtlı olarak bombaların bulunduğu iddia edilen adres yazılmıştı. Hakkımda matbu hata olarak müessir fiil ve silahla tehdit suçlarından arandığımı, sahte evrak düzenlenmişti adliye binaları sebze halimidir ki bir kasa domatesten çıkan çürükleri görmeyelim insan hayatında nefesten sonra ilk önemli şey olan özgürlüğüm 2 yıldır çalınmıştır sayın başkanım 36 yaşındayım ama hayat üniversitesinde dersime çalışan biri olarak diyorum ki böyle küçük hesap peşinde olanlar asla kazanamazlar, kazanmış gibi görünebilirler ama sonunda mutlaka kaybederler süper savcıların almış oldukları ifadeden bir bukle Ali Yiğit savcılık ifadesinde sözde şöyle demiş miş sayfa 2 sondan ikinci paragraf bu tarihten 1 yıl önce Danıştay saldırısı olduğu günlerde ben televizyonda Mahmut Öztürk ve Oktay Yıldırım’ı gördüm bu durumu dayıma sordum oda bana onlar devlet için çalışan subaylar hatta Muzaffer Tekin’in Çavuşbaşı’ndaki evinde arama yapıldığın evde bulanan silahların buranın altını çiziyorum efendim evde bulunan silahların aramada bulanamadığını söylemişti. Çünkü bu kişilerin devletin her yerinde adamları olduğunu ve daha önceden bilgi aldıklarını belirtmişti peki iddianame denen kapsamlı kağıt blokuna bu ifade nasıl geçti okuyalım sayfa 537. 3 paragraf aynen okuyorum Ali Yiğit sorduğundan bunların derin devletin bombaları olduğunu, hatta Danıştay olayında bu bombaların Çavuşbaşı’ndaki evde olması sebebiyle bulunamadığını, Ali Yiğit’e söylemesi ve bu bombaların o olaydan kalan bombalar olduğu belirtmesi, örgütün amaçlarını bilerek bu bombaları sakladığını göstermektedir. aynı soruya ali Yiğit huzurunuzda şöyle cevap veriyor avukat Yusuf Çolak burada iddianamede şöyle bir ifade, bu bombalar Danıştay saldırısından kalan bombalar oluyor da Çavuşbaşı’nda ki evde bulunamıyor ve orda kalan bombalar oluyor diye bir ifade var iddianamede bunları siz mi söylediniz dedi. Yardım yok sanık Ali Yiğit kendi başında ve cevap bu ifadeyi kesinlikle kabul etmiyorum dedi. Ali Yiğit’in hiçbir ifadesinde yer almayan bu beyanı kendisi bile kesinlikle kabul etmezken bu ifade nereden türemiştir. Savcı bunu uydurmuş mudur? Yoksa Ali Yiğit’in bize göstermediği başka bir ifadesi mi vardır. Eğer ikisi de değilse buna da matbu hata mı denecektir. Buda bilgisayarda kayıtlıydı da yanlışlıkla mı geçti biz alıştık ama bu sorular cevap beklemektedir. Sayın başkan başka bir soru Ali Yiğit İfadesi sayfa 25 Sanık Mahmut Öztürk bizim için devlete çalışan astsubaylar diye bir tabir duymadın, duydun mu duymadın mı dedi. Sanık Ali Yiğit duydum efendim dedi. Sanık Mahmut Öztürk dayın ne dedi Mahmut, işte Muzaffer veya Oktay bunlar devlet için çalışan dedi. Sanık Ali Yiğit Muzaffer demedi bak Muzaffer’i çıkaralım dedi. Sanık Mahmut Öztürk Muzafferi çıkaralım tamam yani Mahmut ile Oktay devlet için çalışan astsubaylar dedi dedi. Sanık Ali Yiğit evet Mahmut değil de Mahmut değil efendim, Oktay devlet için çalışan devlet için yazı yazan dedi. Bende öyle bir şey demedim ama hani böyle zamanla işte doğruya doğru gidiyorsunuz 2 yılınızı alsa da yazı yazan dedi çünkü Oktay Yıldırım’ın yazı yazdığını biliyor aklında o yer etmiş sayın başkanım ben bu kasten yapılmış yanlışların düzeltilmesini talep etmeyeceğim emin olun Türkiye’nin bütün editörlerini toplasanız bu iftiranameyi toparlayamazsınız huzurda savunmama başlarken iddianamenin eksikliklerini iki kelimeyle düzeltim bu kağıt kapsamını bir esere dönüştürebileceğimizi söylemiştim hiç uğraşmadan sonuna bu eserde adı geçen kişiler ve olayların gerçekle alakası olmayıp tamamen hayal ürünüdür deyip ait olduğu yere gönderilebilir. O yer tarihin yanılmaz yargısıdır. Sayın başkanım Sokrat savunmasında doğru söylemekten daha büyük alçaklık ve ihanet yoktur demiştir. Soruşturma boyunca yaptığım itirazlar önemsenmeyip matbu cevapla tutukluluk halinin devamına denmiştir. Sizlere kovuşturma başlayalı beri doğruları anlatmaya çalışıp yaptığım alçaklıktan dolayı özür diliyorum zira bu alçaklıklar CD ile de deşifre olmuştur. Ben her oturum sonunda gereği düşünüldü demektesiniz beni 2 yıldır bu tertibin sonu ne olur diye düşünüyorum netleşen bir cevap bulamadım sayın heyet 90 celseden fazla hep gereğini düşünmektesiniz ama artık gereğini yapmalısınız ben tutuklanmamdan bu yana polis memurları, komiserlerden, komiserler baş komiserlerden, baş komiserler emniyet amirinden, emniyet amiri emniyet müdüründen, emniyet müdürü emniyet genel müdüründen onlarda bağlı oldukları bakanlıklardan takdir. Taltif, terfi almıştır herhalde geçen 2 yılda ben ne almışım esaret, zulüm, stres ama en önemlisi nedir biliyor musunuz? Değerli başkanım soruşturma Ergenekon olmuştur yetmez mi saygılarımla”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi verildi; Sayın mahkeme bugün size yazılı talebim ekinde sunduğum küçük notlardan bahsederek bir açıklama getirmek istiyorum bu açıklamamın sebebi ben hiçbir şekilde huzursuz ettiği veya sıkıntıya soktuğuna inanmıyorum bu notun ancak heyetiniz dışında salonunda bilgisi olması gerekir düşüncesiyle bu açıklamayı yapmayı düşündüm Vatan Bölükbaşoğlu’nun yapmış olduğu bu bana bir konuşmadan sonra bir not şeklinde bu açıklaması tekrar altını çizerek söylüyorum beni rahatsız eden veya sıkıntıya sokacağın düşündüğüm bir husus değil ancak zaman zaman mahkeme salonunda, zaman zamanda davanın devam ettiği süreç içerisinde ve öncesindeki kovuşturma aşamasında basın yoluyla hakkımda çıkan bazı bilgiler veya propaganda amaçlı haberlerle orantılı olarak bir yaklaşım olabilir düşüncesinde olduğum gibi şahsın gençliğinden de kaynaklanan bir şey olabilir düşüncesindeyim ancak yarın bu başka şekilde gündeme gelebilir. Akıllarda soru işaretleri oluşabilir heyetinizi de bu anlamda soru işaretlerine mahal vermemek amacıyla bunu heyetinize sundum ancak gerçekten ben doğrudan butik çalışma şeklinde yönlendirilmiş de olsa bu davanın içerisine zaman zaman gizli tanıklar olsun bazı açık tanıklar olsun bu butik çalışma tarzında yaklaşımlarla yönlendirilip hakkımızda olumsuz şeyler söyletilebiliyor. Bu şahsında ilerde böyle bir ihtimal dahilinde bir beyanı olabileceği gibi aynı şahsın bu devam eden dava kapsamında sanıkların herhangi birisi tarafından da benzer şekilde yönlendirmiş olabileceği ihtimalde olabilir diye söylüyorum bunun dışında ekleyeceğim başka bir şey yok ancak gerçekten beni rahatsız eden biraz sıkıntıya sokan bir durum değil bir istihbarat elemanı olmaya çalışan bu genç arkadaşın buradan bana gitmeden önce vermiş olduğu bir not daha çok kendisini yerli bir milli bir istihbarat servisinin değil, yabancı bir istihbarat servisine ait görmeye çalışması, orayla ilişki kurmak isteği bana çok samimi gelmedi bunun altını çizmek istiyorum saygılarımla teşekkür ediyorum”

Sanık Hayrettin Ertekin söz istedi verildi; yüce mahkemenize saygılar sunuyorum ben fazla uzatmayacağım geçen hafta aldığınız bir karar cezaevine yazılması gereken kararın yazıldığını ve bana müdür muavininin söylediklerini aktarmak istiyorum bizim cezaevleri yönetmeliği ve tüzüğü farklıdır. Mahkemenin aldığı karar bizi ilgilendirmez biz istirahatlı olanları çıkartmıyoruz 1,5 saat hafta içi ve Çarşamba günleri ziyaret olduğu için çıkarmıyoruz, cumartesi Pazar da bazen görevli gelirse çıkarıyoruz gibi böyle ipe sapa gelmez hiçbir şekilde bilgisayarlardan kullanamıyoruz bunu belirtmek istiyorum bu belki benim özel gibi gözüküyor ama aslında özel değil tamamen savunmaya yönelik mahkemenin bizi bundan dolayı koruması gerektiğin inanıyorum çünkü şartlarımızın, savunma şartlarımızın örneğin bugün verdiğim bir dilekçe yeni gördüm başka işçi partisi genel başkan yardımcısı tahliye olan Ferit İlsever beyin klasöründe de var aynısı benim klasörümde de var aynı yerden gelmiş ben ordan bir tane print edebildim bir yarım saat vaktim vardı. Onun haricinde sayın başkanım savunma yapmak istiyoruz ama inanın 7 bin, 8 bin klasör var ve bunları açmak, bunlara bakmak çok zor ve zaman vermiyorlar 1,5 saat dedikler yer zaten gidişiniz, çıkış ikinci kat ve uzun bir yer gidiyorsunuz kapı açılacak, üzeriniz aranıyor, tekrar aranıyor ışıkları yakacak imza attıracak bilgisayarı açacak, ceyran kesiliyor o 1.5 saate 3 kere ceyran kesiliyor bir bilgisayarın ceyranı kesildiği zaman tekrar kendini teyit edebilmesi için isterseniz deneyin en az 7 dakika gerekir. O programı açıp tekrar oturabilmeniz için 3 dakika daha yani hesap ediyorum 12 dakika falan Word dosyasını bulabiliyorsunuz o CD’lerin içinden ve o bizi burada savunma yapmaya güç durumda bırakıyor yapamıyoruz elimizle yazıyoruz sayın başkanım bakın bunlar hep elim yazdığım yüzlerce sayfalar bunu yazıyorum avukatımız geliyor alıyor gidiyor İstanbul’a sekreterimiz bunu yazıyor bazı yerlerini çiziyor bunu anlamadım diyor örneğin Ali Kemal kim onu yazmamışsınız diyor işte tekrar geliyorlar 1,5 saatlik yoldan tekrar ondan sonra 1 hafta sonra aynı yazı tarihlerine dikkat ederseniz size sunmam için verilen yazı hükmünü yitiriyor o öyle olacağına bizim bu yasal hakkımız bilgisayardan herhangi bir oyun falan oynamayacağız herhangi bir şekilde müzik falan dinlemeyeceğiz sadece “

Mahkeme Başkanı " yasal hakkımız derken bilgisayarla yasal hak nedir”

Sanık Hayrettin Ertekin “ siz mahkemeniz karar verdi sayın başkanım “

Mahkeme Başkanı " efendim o kararları zorlamayla efendim mahkemenin verdiği kararlar tamamen zorlama kara cezaevinin içerisine karışmak mahkemenin hakkı değil aslında biliyor musunuz? Cezaevinin içerisine, kapının içerisinde mahkemeyle ilgimi şunu şöyle yap, şunu şurda oturt, şunu yok öyle bir şey yani bunu müvekkillerinizde bilir, avukat olan kişiler bilir hepsini”

Sanık Hayrettin Ertekin “ sayın başkanım 8 aydır ben bu taleplerimle siz karar aldınız”

Mahkeme Başkanı "bu yapılan şeyler zorlamayla ancak bu kadar bu kadar oluyor “

Sanık Hayrettin Ertekin “ yani başka yapacak bir şey yok mu sayın başkanım bir bilgisayar koyalım buraya sadece bir bilgisayar benim arzum “

Mahkeme Başkanı " bunu böyle karşılıklı tartışmayla değil olmaz yok yani bizim içeriye o şekilde yapma bir şey talimat verme şansımız yok kendi cezaevinin iç şartları kendi yasası, yönetmelikleriyle uygulanır “

Sanık Hayrettin Ertekin” sayın başkanım Türkiye Cumhuriyetinin kanunları bu cumhuriyetin her yerinde geçer benim bildiğim 18 tane cezaevinde bilgisayar var ve şahısların odalarında var isim isim sayayım mı size sayın başkanım var olmasa ben bunu talep etmeyeceğim hatta PKK militanını Türk askerine silah çekenin odasında laptop var, internet var bunumu söyletmek istiyorsunuz sayın başkanım ben olmayan bir şeyi istemiyorum Çanakkale’de 3 tane kişinin odasında bilgisayar sistemi var”

Mahkeme Başkanı " onları yazın bakanlığa bildirin onları”

Sanık Hayrettin Ertekin “ yazdım efendim yazdım”

Mahkeme Başkanı " ne dediler size “

Sanık Hayrettin Ertekin “ gelmedi cevap hiçbir cevap gelmedi bildirdim dedim ki orda varsa neden bizde yok bu cezaevlerinin yönetmeliği bize uygulanıyor da Ergenekon diye oraya uygulanmıyor ben ona isyan ediyorum mahkemeniz çok iyi niyetli bir karar aldı bu çok iyi niyetli kararınızı istismar ediyorlar onu anlatmaya çalışıyorum sayın başkanım biraz dirayetli olmanızı talep ediyorum. Mahkemenizin kararını hiç kimse karşı çıka bilmemeli ben bile boynumu vereceksem verebilmeliyim ben onun için konuşuyorum, sizin kararınız için konuşuyorum başka bir şey ısrar etmiyorum kendim içinde bir şey istemiyorum bütün arkadaşlarımın ayın derdi var aynı sorunu var. Ama ben bu konudaki arkadaşlarım bu yetkiyi, bu sözü bana verdikleri için ben bunu talep ediyorum çünkü ordaki tesise gelen araçları falan ben dizayn ettim, ben kurdum, ben organize ettim şimdi o söz bende olduğu için oraya geçtiğimiz zaman arkadaşlara hayrettin bey yine çalışmadı, printer gelmedi, şu gelmedi bende size bunu derdimi anlatıyorum kabul etmeyebilirsiniz doğrudur ama bunlar bizim savunma haklarımızdır. Silahların eşitliği haklarıdır bugün dijital ortamda çalışıyoruz bu yarın bozma sebebidir. Avrupa insan hakları mahkemesinin bu yönde verilmiş yüzlerce kararı vardır. Sayın başkanım ben illegal bir şey istemiyorum sadece kâğıdımızı elle yazacağımıza print edelim size daha düzgün evrak sunalım silebiliyoruz, ordan oraya aktarabiliyoruz bugün yüce mahkemeniz bana CD verdi bir 6 tane CD talep ettim hemen verdiniz ben bu CD’leri şimdi giderken cezaevine bırakıyorum 10 sonra bana geri getiriyorlar önce kendileri bakıyorlar önce kendileri bakıyorlar ne var diye 10 gün sonra geldiği zaman diyorum ki buna bakmak istiyorum birde ben çıkabilir miyim? Efendim çıkamazsın niye haftada 1,5 saat çıkarsın 1,5 saatin 10 dakikası kullanabiliyorum 10 dakikası oda ya kartuş olmuyor, ya ceyran kesiliyor cezaevinde 4 nolu cezaevinde kalıyorum arkadaşlar dinliyorlar ben bu feryadımı yüce mahkemenin bir karara bağlamasını talep ediyorum başka bir talebim yok sayın başkanım

Mahkeme Başkanı " nasıl bir karar istiyorsunuz mahkemeden hala bunu ben anlamış değilim, siz anlamıyorsunuz yahut nedir yani benim anlatmak istediğimi anlayamıyor musunuz? Mahkeme yetkisinin fazlasını kullandı bu konuda bundan fazlasını kullanma şansı yok mahkemenin “

Sanık Hayrettin Ertekin “ Peki sayın başkanım bir karar alıp da şurdaki odaya bir bilgisayar getirsek biz kursak olmaz mı sayın başkanım “

Mahkeme Başkanı " efendim zapta geçin onları tamam bitirin”

Sanık Hayrettin Ertekin “Peki bundan sonraki talebim sayın başkanım benim dosyamın tekrar incelenerek iddia edilen bugün avukat beyinde söylediği gibi tüfek, tüfek dediği çalışmaz, paslı, 150 yıllık bir antikacıdan alınıp bir elbisenin üzerine konmuş herhangi bir şey değildir o çalışan falan değildir. Tek bir kırma tüfek dedikleri tüfektir. Bir şahit vardır onu nerden aldığımı 75 TL’ye aldım bir şahit vardır Kenan onu dinletmek için tanık 3 kere geldi buraya daha sonra dinlenmesine karar verdiniz tabancam ruhsatlıdır. Ruhsatı size sundum emniyetten getirdim antika toplu silah, tabanca 9 mm o ruhsatlıdır sayın başkanım ruhsatı vardır yüce mahkemeye sundum, muşta dedikleri bugün söylediği, plastiktir, herhangi bir şey değildir. Burda getirdim savunmam sırasında kırdım gördünüz muşta budur. Oda bana ait değildi oğlumun işyerinden alınmıştı, telsiz dediler telsiz bana ait olmayan teknenin ruhsatlı telsizini sökmüşler getirmişler o teknenin şuan zaten kanun değiştiği için oda suç değil onun haricinde benim neyle suçlandığımı ben bilmek istiyorum sayın mahkemenin bunu bana lütfen açıklamasını istiyorum efendim ben neyle suçlanıyorum ben darbe falan bu konularla ilgili hiçbir soruda sorulmadı hakkımda böyle bir iddiada yok çünkü ben demokratik cumhuriyetin son derece savunucusuyum ve seçimle gelmiş iktidarında her zaman arkasındayım ve yanındayımdır. Demokratik haklara o kadar saygılıyımdır onun haricinde benim kimseyle hiçbir kimseyle irtibatım olmadığı gibi iddia edildiği gibi medya konusu dediği gibi benim televizyon kanalımı, gazetemi burada bilen yok adresini değil adını bilen yok çünkü yeni kurulmuş hiç bu işlerle alakası olmayan sadece müzik yayınlayan, film yayınlayan bir kanal yani bir haber yayınlayan herhangi çıkıp ta konuşan bir kanal değil şuanda kanal faaliyette değil onun haricinde benim herhangi bir yazım, her hangi bir kişiyi suçlayan, herhangi bir telefonla görüştüğümde birine darbe yapın falan varsa bir tane var bir konuşmam şu Diyarbakır belediye başkanının işte lanet olsun kafasına sıkmak lazım diye bir konuşmam var onu da izah ettim savunmamda oda o gün bir bomba patlamıştı bir yarbay arkadaşımın çocuğu yaralanmıştı tanıyordum kendisini harp akademilerinden o üzüntüyle ordaki kolordu komutanıyla konuşurken ağzımdan sarf etmişim oda keşke etmeseydim ama ben illaki o kişinin kafasına sıkacaksın falan anlamında söylemedim sayın başkanım o yüzden beni tutuyorsanız lütfen bunu belirtin benim çünkü sağlığım çok yerinde değil ve niçin burada olduğumu bilmiyorum saygılar sunuyorum tahliyemi talep ediyorum”

Sanık Erkut Ersoy söz istedi verildi; tahliyemi talep ediyorum teşekkür ederim”



Sanık Mehmet Fikri Karadağ söz istedi verildi; sayın başkanım yaşınız müsait inşallah torunuz vardır ben torunum 29 Kasım 2008’de doğdu 7 ayından 1 hafta aldı hala göremedim inşallah siz gittiğinizde cumartesi Pazar dahil güzel güzel oynarsınız uygun görürseniz bende oynamak istiyorum artık, gidip koklamak istiyorum söylemeyeyim söylemeyeyim dedim ama artık onu da söylemek zorunda kaldım dilekçemi zatıalinize arz ettim okudunuz o konuda fazla bir şey söylemeyeceğim yalnız şu Samanyolu televizyonunu, ATV her Allah’ın günü akşam haberlerini dinlerken en az 50-60 defa karar almanıza rağmen gene hala diyor ki Ergenekon terör örgütü bari Ergenekon örgütü dese ona da razıyız fakat boyna Ergenekon terör örgütü diye söyleyip duruyor sanki mahkemenin kararına meydan okuyorlar zatıaliniz yokken sayın heyetinize arz etmiştim Allah rızası için şu mahkemenin kararını uygulatın şunlara bir ikaz edinde ne yaparsınız bilmiyorum kanunu yolu denir. Rtük’ten mi gider yoksa başka bir ikazınız mı olur. Beni çok üzüyor zoruma gidiyor, mahkeme kararına rağmen meydan okurcasına dilediği gibi bağıra bağıra söylüyor. O tarifi imkansız çirkin sesiyle birde Sevgili başkanım bir şey söylemek istiyorum ben esas inşallah alınmazsınız esas Osmanlı imparatorluğunu yıkan nedir biliyor musunuz? Devletin efendim fetihleri gitmiş, mali durumu bozulmuş filan onlar değil esas Osmanlı imparatorluğu dünyanın en güçlü imparatorluğunu yıkan adaleti şahsı menfaatlerine alet eden kadılardır. Çünkü Osmanlı imparatorluğunun bakiyesi olarak Türkiye Cumhuriyetini kurmadan önce Gazi Mustafa Kemal Erzurum’da ve Sivas’ta hep mandacılarla muhabere etmişti onlarla savaşmıştır, becelleşmiştir. 12 gün mesela Sivas’ta 14 günlük kongrenin 12 günü manda ile geçmiştir. Niçin biliyor musunuz? O mandayı isteyenler bu memlekette haklarını alacakları tek bir makam, tek bir kadı bulamayacaklarını çok iyi bildikleri için Allah rızası için bu adaletin elinizdeki kılıcının ne kadar keskin olduğunu en iyi siz biliyorsunuz şu kılıcı yeterince laik olduğu şeklide bir kullanın şu Ergenekon tertipçilerinin hepsine bu sarmalıdan kurtulmak için şu düğümü o kılıcın kudretiyle bir kesin bir parçalayın da şu Türkiye Cumhuriyetini rahatladın saygılarımla”

Sanık Mehmet Adnan Akfırat söz istedi verildi; 12 Haziran 2007 günü Ümraniye asayiş şubede saat 19 civarında gülerek bir polis şefi soruşturma Ergenekon olsun da sinkaf ederim hakimi savcıyı diyor ve arkasından da gülüyor. 12 Haziran 2007 henüz Ergenekon soruşturması adı verilmemiş bu 1536 sayılı soruşturmaya kamuoyunda böyle bir Ergenekon diye bir örgüt olduğu konusunda Danıştay saldırısı sonrasında bir takım yayınlar yapılmış ancak böyle bir adli süreç başlamış değil, şimdi soruşturma Ergenekon olsunda lafı sonunda soruşturma Ergenekon oluyor ve soruşturma Ergenekon olduktan sonra Türkiye de kanun, hukuk, anayasa, adalet, hakim, savcı bunların hiçbirisinin bir hükmü kalmıyor. Biz bu 2 yıl içinde soruşturma Ergenekon olunca bunun yansılamalarının ne olacağını görüyoruz peki bu polis şefe neye güvenip, neye dayanıp bunu söylüyor bu aslındı o konuşmada burada mahkeme salonunda izlediğimiz CD’de var ağzını doldura doldura bunun arkasında Genelkurmay başkanı var ve onu söyleyen Genelkurmay başkanına, Türk silahlı kuvvetlerinin komutanına ağza alınmayacak küfür ediyor 20 tane polis var, 20 tane polisin huzurunda bir polis yetkilisi Genelkurmay başkanını bütün olayların arkasında olan kişi diye tanımlıyor onla da yetinmiyor Genelkurmay başkanlığı var diyor Genelkurmay var diyor bunun arkasında genelkurmay başkanına da toplumu geriyor diyor bir başka biriside diyor ki işte bilmem ne çocuğu bu aslında bunların yani bu tertipçilerin arkasındaki kuvveti açıklayan, ortaya koyan çok önemli bir gösterge şimdi bu Ergenekon olsunda düşündüm Ergenekon olunca ne oluyor. Bizim çocukluğumuzda mandrake diye bir çizgi roman vardı bu mandrake abra kadavra deyince bütün fiziki ortamlar değişir ve olağan üstü bir güce ulaşırdı ordaki mandrake gerçi mandrake hep yanlışların üzerine giderdi, doğruları gerçekleştirme ama bu abra kadavra gibi bir şey Ergenekon olunca abra kadavra oluyor. Abra kadavranın sonucunda diyelim ki savcılar iddianameyi yazar diyor ceza Türk Ceza kanununda ceza muhakemeleri kanununda savcılar iddianame hazırlar diyor iddianamenin unsurları şunlar olur diyor ama mahkemenizin kabul ettiği iddianamede yazıyor 3 yerinde şube müdürlüğümüz tarafından hazırlanan diyor bu iddianameyi polis yazmış yada o soruşturma Ergenekon olsun da sinkaf ederim hakimi savcıyı diyen kuvvet yazmış bunu aslında duruşmada bulanan savcılarda bir biçimde kabul ettiler şöyle kabul ettiler bu iddianameyi kendilerinin yazmadığını dediler ki hukuki değerlendirme dışındaki bölümler ilişkin sorumluluk kabul etmiyoruz. işçi partisi genel başkanı sayın Doğu Perinçek’in avukatlarının başvurusu üzerine yaptıkları yanlışlıklara dair verdikleri cevapta hukuki değerlendirme dışındakileri sorumluluk olarak üstlenmiyorlar buda işte soruşturma Ergenekon olursa ne olacağını gösteriyor burda da bir abra kadabra var. Peki, hukuki değerlendirmeyi esas alalım hadi iddianamede abra kadavrayı gördük kovuşturma sürecinde de abra kadavra oluyor buna kuşkusuz mahkeme heyetiniz olup olmadığın dair kararlarıyla, eylemleriyle karar verecek ve gösterecek şimdi benim hakkımda hukuki değerlendirme kısmında 1651. sayfada 3 tane suçlama var 15 aydır tutukluyum bu benim tutuklanmama ve 15 aydır tutukluluğumun sürdürülmesine gerekçe yapılan 3 tane suçlama bu suçlamalar Ergenekon terör örgütünün yapılanması içerisinde örgütün hiyerarşik yapısında görüşülmek üzere raporlar hazırlayıp Ergenekon terör örgütüne sunduğu, bunu kim söylüyor. Tuncay Güney söylüyor yani bu beyanın Adnan Akfırat’ın rapor hazırlayıp sunduğu veya iddiası Tuncay Güney’e ait 1. madde bu benim tutuklanmamın ve tutuklu kalmamın nedeni 1. maddesi bu örgütün talimatlarıyla kurulan ulusal kanalda yönetim kurulu üyesi olan şimdi örgütün kararlarıyla ulusal kanalın kurulduğu da Tuncay Güney’in beyanı iddianameye yazmışlar işte örgüt kararıyla Yeditepe iletişim A.Ş kuruldu diyor mahkemenize ibraz ettik Yeditepe iletişim A.Ş. 1994 yılında kurulmuş daha Ergenekon yeniden yapılanma bilmem ne filan yok yani örgütle bir alakası bulunmuyor Tuncay Güney’in beyanı üçüncüsü de bu iddianamede 1651 bu soruşturma Ergenekon olursa nasıl bir iddianame yazılacağının bir örneği işçi partisinde merkez karar kurulu üyesi olduğu hususlar göz önüne işçi partisi merkez karar kurulu üyesi olmak Ergenekon terör örgütü üyeliğinin kanıtı olarak gösteriliyor. Şimdi Tuncay Güney’in iki beyanı var Tuncay Güney’in iki bayanına ilişkin mahkemeniz bir karar bir ara karar verdi. Tuncay Güney’in ses CD’leri, MİT müsteşarlığından geldi ve mahkemeniz Tuncay Güney’in bu sorgulamasının baskı altında yapıldığı sonucuna vararak savcılığa suç duyurusunda bulundu bu aslında Tuncay Güney’in beyanlarının geçerli olmayacağı zaten hukuken geçerli değil ama mahkemeniz nezdinde bunun bir geçerliliğinin olmadığı şeklinde anlamak mümkün bu verdiğiniz ara kararda iki Tuncay Güney’de çıktı televizyonlarda ben bunların hepsini işkence altında söyledim hiçbirisin kabul etmiyorum, Roma’yı da yaktın deseler kabul edecektim ama hiçbirisi doğru değildi. İki bu Tuncay Güney’in beyanlarına dayanarak MİT müsteşarlığının hazırladığı bir MİT şeması ve raporu var bu iddianamenin yani soruşturma Ergenekon olsunda denilen iddianamenin 50 sayfasında MİT’in yolladığı bu şema ve rapor bu örgütün varlığının en önemli delili olarak gösteriliyor iddianamede 50. sayfada MİT müsteşarlığı ile bu gizli örgütlenmeyi tespit etmiştir ve şu şekilde bir şama rapor hazırlamıştır. Ne oldu önce MİT müsteşarı Şenkal Atasagun dedi ki saçma sapan hatırlayacaksınız ben burada sorgumda dedim ki bu dava gelmiştir. MİT’in Ergenekon şemasına dayanmıştır. Bu şemayı yapmak suçtur, bu şemayı hazırlayanlar suçludur. Bizde işçi partisi olarak bu suçu işleyenlerin savcısıyız bunu sonuna kadar takip edeceğiz partimizin genel başkan yardımcısı avukat Sayın Hasan Basri Özbey Ankara Cumhuriyet savcılığına başvuruda bulundu suç duyurusunda bulundu savcılık soruşturma açmaya gerek gördü başbakanlığa izin için başvurdu bunun üzerine Şenkal Atasagun Sayın Şenkal Atasagun olumlu bir tutum aldı dedi ki başbakanlık izin versin ben geleyim, açıklayayım o zamanda saçma sapandı, bugünde saçma sapan geçen günlerde siz mahkemenize sunduk başbakanlığının Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturma izni verilmemesine ilişkin yazdığı yazıda da hiç gerek yokken o yazıda bir kamuoyuna bilgi vermek anlamında taşıdığı kanaatinde olduğum değerlendirme var bu rapora dayanak gösterilen Tuncay Güney’in mülakatı ve bugün mahkemenizin bizlere sunduğu işte dayanak yapılan 7 CD’deki bilgilerin bilgi kirliliği ve maksatlı propaganda izlenimi verdiği başbakan Tayyip Erdoğan imzasıyla sabit hale gelmiştir. Yani bu MİT şemasında bu yargılamada bir geçerliliği yoktur. Gerçi her ne kadar mahkemeniz bu şemayı açmadı bu şemada ismi açık olan 6 kişiden birisiyim ben yani o ismi açıklanmayan şemada yer alan diğer isimleri onların şeref ve haysiyetleri koruma gerekçesiyle açıklamadınız ama biz açığız başındanız savcılar açmışlar yollamışlar o şekilde de yayınlandı ben bu davanın nasıl bir abra kadavra yani soruşturma Ergenekon olursa ne olacağını bütün kamuoyu tarafından bilinmesi ve savunmam açısından bu şemanın açılmasını talep ediyorum siz iki kez açıklamada bulundunuz aydınlık dergisinde yayınlanan şemayla MİT’in yolladığı şema arasında farklar var diye çok büyük farklar var dediniz; kusura bakmayın ama sayın yargıç, sayın başkanım karartma yapıyorsanız açıklayacaksınız. Şemanın tamamını açıklamanız lazım ki kamuoyu karar versin ikisinin arasında ne fark var görsün gerçekler ortaya çıksın bunu geçiyorum bu şema faslı bitmiştir. Dolayısıyla benim hakkımdaki iki suçlama Tuncay Güney’in beyanlarına dayanan benim bu tutuklu kalmama neden olan örgüte rapor yazdığım ve örgütün talimatıyla kurulan ulusal kanalda yönetim kurulu üyesi olduğum iddiaları olgularla, başbakanlığın yazısıyla, MİT müsteşarının açıklamasıyla, MİT’in yolladığı yazıyla açığa çıkmıştır. Üçüncü konu var işçi partisinin merkez karar kurul üyesi olmam bunun bir tutuklama nedeni yada tutukluluğu sürdürme nedeni olmayacağı, mahkemenizin benimle aynı konumda olan işçi partisi merkez karar kurul üyesi Sayın Serhan Bolluk hakkındaki verdiğiniz tahliye kararıyla zaten ortaya çıktı yani işçi partisi merkez karar kurulu üyesi olmak tutuklanmak için zaten böyle bir şey olamaz bizim anayasamıza, kanunlarımıza, insanlığa, vicdana her şeye aykırıdır böyle bir şey ama mahkemenizde bunun bir neden olmadığını gösterdi. Peki şemada ismim açık diye onun için mi burada tutukluyum onunda çelişen kararı var mahkemenin semada ismi olan Sayın Sami Hoştan’da tahliye oldu. E dolayısıyla nedir benim tutuklu kalmamı sağlayan şey kuvvetli şüphe, kuvvetli şüphe ne şimdi bu kuvvetli şüphe meselesinde sonunda iş şuraya geliyor şimdi bugün işçi partisi genel başkanı sayın Doğu Perinçek mahkemenize sundu Ekim 2000 başbakan sayın Bülent Ecevit’e partimizin verdiği bir dilekçede, bir başvuruda MİT müsteşarı dönemin MİT müsteşarı Şenkal Atasagun’un 20 Şubat 2000 tarihinde MİT antetli resmi yazısıyla açılması var. Aydınlıkta ve işçi partisiyle mücadele edeceğiz diyor gerekçe olarak ta aydınlığına 13 Şubat tarihli 13 Şubat 2000 tarihli aydınlıkta çıkan MİT’te Hizbullah temizliği haberini gösteriyor. Affedersiniz 20 Şubat’ta MİT’te Hizbullah temizliği 13 Şubatta da aynı şekilde MİT kontur terör merkezinden büyük temizlik diye haber var. Bu iki haber yani MİT müsteşarının mücadele edeceğiz dediği iki haberin yazarı benim bu haberler benim tarafımdan yayınlanan, kaleme alının MİT’in yalanları kitabında bulunuyor. Mücadele edeceğiz diyor mücadele edeceğiz tarih dikkat çekici Tuncay Güney’e Şubat 99’da 10 yıllık Amerikan vizesi verilmiş, Temmuz 2000’de Tuncay Güney Amerika’ya götürülmüş ona grin kart oturma, çalışma müsaadesi verdirilmiş ve Tuncay Güney bu 20 Şubat 2000 tarihinde harıl harıl şimdi bu iddianamede Ergenekon dokümanı denilen belgelerin hepsini ortalığa dağıtıyor. Bunları da MİT müsteşarlığının bilgisinde niye çünkü MİT mahkemenize de yazı yolladı Tuncay Güney dikkat çeken ve takip edilen birisidir. Onları takip ediyor yaptıklarını biliyorlar. 24 Ekim 2000’de Tuncay Güney hakkında İstanbul istihbarat şube teknik takip başlatıyor mahkemeden karar alıyor. Bu dağıtılan CD’lerin içine bakıyoruz strateji grubu yeni diye adlandırılan CD’deki Ergenekon dokümanı diye adlandırılan yani bunların hepsi aslında tertip amacıyla üretilmiş baştan itibaren böyle bir tertipte kullanılmak üzere yaratılmış olan şeyler bunların hepsinin oluşturulma tarihi 30 Mart 2000, 28 Mart 2000, 1 Nisan 2000 hepsi aynı tarihte oluşturulmuş 18 tane belge ki işte Ergenekon örgütünün varlığı diye neden diye gösteriliyor bunların hepsi aynı tarihte oluşturulmuş. Oluşturulma tarihleri bunlar oraya götür, burda da deniyor ki strateji dergisinin arşivi, strateji dergisinin arşivi falan yok yani strateji dergisi burada genel yayın yönetmeni Ümit Oğuztan’da açıkladı Sayın Oğuztan 8 ay yayın yaptı sonra kapandı öyle arşiv falan yok bu strateji grubu yeni denilen şey aslında bu Ergenekon tertibini düzenleyen merkezin arşivi bu aslında ortaya çıkmış durumda bu bir tertiptir bunların hepsinin aynı tarihte oluşturulmuş olması da tertibin önemli kanıtlarından birisidir. Ve bunun sonunda 2 Mart 2001 günü Tuncay Güney pazarlıkla anlaşmalı bir şekilde gözaltına alınıyor. 2 Mart gecesi istihbarat şubeden polisler geliyorlar ona ne söyleyeceklerini dikta ediyorlar, ezberletiyorlar onun sonucunda da bildiğiniz mülakat ortaya çıkıyor bu mülakatın o baskı ve işkence seslerinin olduğu olan kısımda da olan söyledikleriyle daha sonra keyifli polislerle yağlı ballı olan şeylerinde ki farlılığı da daha önce söz alarak ifade etmiştim bunların arasında ciddi farklar var orda gerçekleri söylüyor Tuncay Güney ağlamaklı bir şekilde ama daha sonra anlaşmalı bir şekilde ne isteniyorsa onları filan hepsini söylüyor Tuncay Güney anlatıyor ve oralarda bunu bir yönlendirme tertip olduğu da herkes izleyen herkes tarafından anlaşılıyor efendim sonuç olarak soruşturma Ergenekon olunca ne olacağını gördük kovuşturmanın de Ergenekon olduğu durumunda bu ortaya çıkıyor bu abra kadavra durumuna son vermenizi arz ediyorum tahliyemi talep ediyorum benim tutuklu kalmamı gerektiren, dayanacak, hukuki, adil hiçbir şey yoktur yani MİT müsteşarlığının mücadele edeceğiz dediği haberleri yazdığımız için buradayız bunun için Ergenekon yani o MİT müsteşarlığının işbirliği yaptığı CIA içindeki ekibin seçtiği hedef olarak buradayız tahliye olmamız için onlardan herhangi bir işaretin, bilginin gelmesi gerekmemektedir. Mahkemeniz kanunlara uyarak adaletin gereğini yerine getireceğine inanıyorum saygılarımı sunuyorum “

Sanık Ümit Sayın söz istedi verildi; sayın başkanım yaklaşım 16 aydır tutukluyum tutuklu olmamın nedeni sözde Ergenekon terör örgütüne üye olmak ve halkı silahlı isyana tahriktir. Üyelik konusunda hukuki değerlendirmede sunulan en başta gelen deliller, kanıtlar birkaç kişiyle bir kafede oturmamdır. Oktay Yıldırım, Zekeriya Öztürk ve Behiç Gürcihan, Behiç Gürcihan tahliye olmuştur onun hakkındaki kuvvetli şüphe kalkmıştır. Orhan Tunç’ta tahliye olmuştur en fazla telefon konuşmam Orhan tunç’ladır birlikte olmam Orhan Tunç’ladır ondaki kuvvetli şüphede kalkmıştır tahliye olmuştur. Bu sırada Yargıtay’ın 8. Yargıtay dairesinin 3. defa verdiği karar yayınlandı içtihat oluşturmak üzere karara göre telefon konuşmaları başka delil olmadıkça tutuklama yada hüküm için bir kanıt olarak kabul edilemez dendi gazetelerde de yayınlandı bu telefonlara 4-5 kişiyle konuştuğum 4-5 kişilik gruba konuştuğum ikili telefon konuşmaların halka isyana tahrik olamayacağı ortadır. Benim hakkımda da etrafımdaki herkes tahliye olmuştur. Benim hakkımda da kuvvetli şüphenin kalkması gerekir artık lütfen dosyamı ya da benimle ilgili belgeleri tekrar inceleyiniz tahliyeme karar veriniz teşekkür ediyorum”

Sanık Doğu Perinçek söz istedi verildi; efendim bu savcıya celp edilip savcıda ifadesi sırasında Doçent Ümit Sayın’dan sorulmasını talep ediyorum savcı işçi partili Ergenekon davası sanıklarının ne yaptığı vesaire gibi soruları olmuş mudur? ve bu sorulara ne cevap vermiştir bunun zapta geçmesini talep ediyorum”

Sanık Ümit Sayın “ Sayın Zekeriya Öz beni bu Yener Yermez ve zihin kontrolü konularından bilgilenmek için çağırdı bende gerekli bilgileri verdim kendisine Yener Yermez davası zaten Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi tarafından geri yollandı Zihin kontrolü konusunda artık açıklığa kavuşmuştur herhalde Sayın Haşıloğlu’nun Erkut Ersoy’a sorduğu soruyu ben yanıtladım geçenlerde böyle bir şey yapılamaz uzaktan zihin kontrolü diye bir şey yoktur. yakından bile yapılamaz onun haricinde sayın Zekeriya Öz işçi partisiyle ilgili birkaç soru sordu bana bende fazla bilmediğimi, bu konuda fazla dikkatli olmadığımı belirttim hepsi bundan ibaret “

Mahkeme Başkanı " ne sordu”

Sanık Ümit Sayın “ne yapıyorlar, ne ediyorlar şeklinde”

Mahkeme Başkanı " ne yani cezaevinde mi?”

Sanık Ümit Sayın “Cezaevinde konuşuyorlar mı? Toplanıyorlar mı? Herhangi bir şey duydun gibi falan gibi sordu öyle fazla detaylı bir soru yok yani “

Mahkeme Başkanı " peki bunu siz kendiniz gittiniz müracaat ettiniz “

Sanık Ümit Sayın “ben sözlü olarak müracaat etmiştim bu Yener Yermez’in zihin kontrolü ile ilgili bilgi vermek istiyordum kendiside çağırdı beni “

Mahkeme Başkanı " o Yener Yermez hakkında daha önce bilgi vermediniz mi?

Sanık Ümit Sayın “Hayır kendisine daha önce hiç bilgi vermedim, beni hiç çağırmamıştı “

Mahkeme Başkanı " yani daha önce mahkemeye gitmediniz mi? Yener Yermez ile ilgili bir mahkemede ifadeniz alınmadı mı? Beyanda bulunmadınız mı?”

Sanık Ümit Sayın “Hayır alınmadı o Bakırköy Ağır Ceza beni çağırmadı, beni çağırmaya gerek duymadan geri reddetti Ergenekon’a birleştirilmesini evet”

Mahkeme Başkanı " kendiniz isteğinizle gittiniz”

Sanık Ümit Sayın “evet isteğimle gittim”

Mahkeme Başkanı " başka kimseyle başka ne soruldu size”

Sanık Ümit Sayın “işte buradaki insanlarla ilgili bir iki soru sordu Mustafa Dönmez’in Emin Gürses ile bağlantısı var mı şeklinde bir soru soruldu”

Sanık Oktay Yıldırım söz almadan konuştu” yemek salonunda anlattıklarını anlatmasını söyler misiniz yemek salonunda çok farklı şeyler anlatıyordu herkese “

Sanık Ümit Sayın “yok canım farlı şeyler değil bunları anlattım. Emin Gürses’le ilgili işte bir Mustafa Dönmez’i sordu onun öğrencisi olduğunu söyledim derslerine geldiğini söyledim bunun haricinde fazla bir şey söylemedim fazla bir şey yok çünkü “

Mahkeme Başkanı " başka söylemek istediğin bir şey var mı?”

Sanık Ümit Sayın “yok şuanda yok tahliyemi talep ediyorum”

Sanık Doğu Perinçek “ efendim içerde yemekte Yargıtay krokisi, Yaşar Büyükanıt’a suikast gibi bu kovuşturmayla doğrudan doğruya ilgili olarak işçi partililer bunları yaptı mı vesaire gibi sorular sorduğunu ve onlara da cevaplar verdiğini Ümit Sayın söylemişti ve Mustafa Dönmez olayı olsun, Emin bey olsun, bizim buralarda ne yaptığımız vesaire bunların hepsi artık kovuşturma aşamasında olan bu davayla ilgili sorular yani kesinlikle sizin yetkiniz ve denetiminiz altında olan bir kovuşturmaya bu şekeldi bir savcıya yakışmayan surette orada neler yapıyorlar, kimlerle toplanıyorlar falan bunu emniyette polis bile sormaz o konuda da bu Yargıtay krokisi vesaire konusundaki bize anlattıkları”

Mahkeme Başkanı " efendim başka konuşmak istemedi“

Sanık Doğu Perinçek hayır hatırlamadığı için olabilir”

Mahkeme Başkanı "o zaman başka anlatmak istediğiniz bir şey var mı demiş anlatmamış“



Sanık Doğu Perinçek “ haklısınız ben zapta geçmiş oluyorum içerde başka arkadaşların önünde Yargıtay krokisi, Yaşar Büyükanıt’a suikast gibi şeyleri sorduğunu, kendisinin de bunları bilmediğini söylediğini söyledi”

Sanık İsmail Yıldız söz istedi verildi; bir sayfa bir yer okumak istiyorum önce sayın başkanım aslında sorun çok daha derindi bu koşullar altında çevresindeki şeyleri gözlemleme biçimi bile doğal karakterini yitirmişti. Toplama kampındaki bir mahkûmdan bahsediyor bir kere kamptan sağ kurtulmanın ilk koşulu göze çarpmamaktı her ne sebeple olursa olsun nöbetçilerin dikkatini kendine çekmek hayatını tehlikeye atmak demekti, her ne koşulda olursa olsun göze çarpmamalı uyarısını bir başka uyarı izliyordu bakmayacaksın bir Eses askerinin bir mahkûma kötü muamele edişini seyrederken görülen bir mahkûm ölümle flört ediyor demekti. Hiçbir şey görmeme uyarısını pasif biçimde itaat etmek bile bazen yeterli değildi diye yazar Beten hayp hiçbir şey görmediğini açıkça göstermek çok daha güvenliydi Beten Hayp bir eses askerinin bir mahkumu dövme olayını örnek verir. Onu döverken bir yandan oradan geçmekte olan işçi koluna dostça kolay gelsin diye dokunarak seslenirdi işçi kolundaki mahkumlar ise sahneyle karşılaşır karşılaşmaz başlarını hemen başka tarafa çevirip ve fark etmeden oradan uzaklaşmak için koşar adım ilerlerdi birden hızlanmaları ve başlarını yana çevirmeleri olayı fark ettiklerini açıkça gösterirdi ama bilmemeleri gereken bir şey bilmedikleri komutunu kabul ettiklerini açıkça gösterdikleri sürece bu o kadar önemlide sayılmazdı. Bu durumun ters bir mantığı vardı ne görmemen gerektiğini bildiğin için bakman, neyi görmüyormuş gibi yapman gerektiğini bilmen içinde fiilen gördüğün şeyi bilmem gerekirdi. Betel Hayp hiçbir şeyi fark etmemenin ve hiçbir şey bilmemenin es eslerin mahkûmların idaresini kırma planlarının vazgeçilmez unsuru olduğunu belirtir. Bilinmesine izin verilen şeyleri bilmek ve bebeklik dönemine özgü bir koşuldur kendi iradenle görmek ve buna göre davranmak bağımsız bir hayatın başlangıcını oluşturur. Dikkat edilmesi gereken son derece önemli bir şeyi görmezden gelmek insanın kişiliğini tahrip eder. İnsanların gördükleri şeyleri görmezden gelmeye çalışmasının bir başka nedeni daha vardı bir mahkûmun dövüldüğünü gören ve bunu duygularına yenik düşüp kurbanın yardımına koşan bir kişi ölümüne susamıştım demekti. Böyle duygusal bir tepkinin intiharla eşdeğer olduğunu bilmek ve olan biten şeyleri gözlemleyişte zaman zaman bunlara duygusal tepki verememek insana tek seçenek bırakıyordu tepki vermemek için gözlemlememek böylece insanın kendisini koruması için her iki kabiliyetinin yani gözlemleme ve tepki verme kabiliyetinin bilinçli olarak engellenmesi gerekiyordu ama insan gözlemlemekten, tepki vermekten ve harekete geçmekten vazgeçerse kendi hayatını yaşamaktan da vazgeçmiş olur es eslerin istediği şey tamda buydu işte sayın başkanım ikinci dünya savaşında Nazilerin Yahudilere uyguladığı işkence metotlarını anlatıyor şimdi ben 60’a yakın basın yoluyla hakaret davası açılmış bir tutukluyum burada hükümetin birçok icraatını tenkit ettim burada bulunma sebebimde bu dolayısıyla gözlerimi kapayamadım, kulaklarımı da kapayamadım tepki vermek gerektiği noktada tepki verdim ama şimdi öyle bir noktaya geldik ki susuyorum bu halde yaşıyorum noktası bu susacağız sadece hiçbir şey söyleyemeyiz eskiden Osmanlı döneminde Cuma günleri Cuma selamlığı yapardı padişah padişah camiden çıktığında okuduğumuza göre cemaat mağrur olma padişahım senden büyük Allah var diye seslenirdi şimdi durum tersine döndü galiba başkanım bundan sonra şöyle diyeceğiz yani haşa Allah’ım mağrur olma senden büyük Tayyip bey var, senden büyük Abdullah bey var, senden büyük Zekeriya Öz var veya senden büyük Mehmet Ali Pekgüzel var gibi bir noktaya geldik sayın başkanım benim en baştan beri anlatmaya çalıştığım hadise bu burada bulunma sebebimde bu dolayısıyla Türkiye de insanların yaşadıklarını gösterebilmeleri gerekiyor. Yaşadığımızı gösterebilmemizin burada iki tane temel özelliği var bir gözlemleyebilmek gözlemledikten sonra neden karşı çıkmamız gereken bir şey varsa ona karşı çıkabilmek, tepkiyi gösterebilmek bunu yapamazsak bir süre sonra bizi buraya tıkan insanlarında kendi idare edecekleri insan kalmayacak ortalıkta o zaman Türkiye çok rahat mı idare edilecek biz hepimiz mezarda olursak çok mu rahat edilecek o zaman hepimize birer kefen, birerde toplama kampında hepimizi mahvetsinler bitsin başkanım bu iş yani bu noktaya geldi şimdi Türkiye’nin itibarı bu açıdan önemli bakın yabancı bir heyeti getirseniz deseniz ki şurada şu kompleksin içinde bir yargılama yapılıyor deseniz kimseyi inandıramazsınız Avrupa birliği üyesi ülkelerin veya Avrupa birliği bürokratları diyor ki biz bu davayı destekliyoruz Ergenekon’u destekliyoruz olirehini getirseniz şuraya koysanız burda duruşma yapılıyor deseniz ertesi gün gider Avrupa birliğine der ki Türkiye’nin üyelik başvurusunu askıya alın Türkiye ile ilgili tüm görüşmeleri durdurun böyle bir görüşme olamaz der. Lagandayk’ı getirirseniz oda aynısın söyler görmediler burayı sayın başkanım şimdi bu Türkiye’nin itibarı için çok önemli bu dava Türkiye’nin itibarı için çok önemli ben doğu beyin savcıları niye çok sevdiğini merak ediyordum öğrendim şu iddianameyi NATO’da birisi okusa Türkiye’nin demokratik, parlamenter bir sisteme sahip olmadığını düşünür ve anında Türkiye’yi NATO’dan atar sayın başkanım yani böyle bir garabetle karşı karşıyayız ve bu garabet ısrarla devam ettiriliyor sayın başkanım siyasete katıl kavramını biz hediye ettik dünyaya Fatih Sultan Mehmet kardeşlerini imparatorluğun devamı için öldürebildi bana bir milyon dane devlet vereceklerine bir tane kardeş versinler ben kardeşimi isterim şimdi siyaseten hapsi yaşıyoruz burda sayın başkanım siyaseten hapistir bu Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı sevindirmek için, Sayın Abdullah Gül’ü sevindirmek için yâda iktidarı memnun etmek için buradayız bunun sonu nereye varacak sayın başkanım nerede bitecek bu bu ancak diktatörlükle ifade edilebilir o zaman yazalım bir müzekkere cumhurbaşkanlığına, başbakanlığı yada Genelkurmaya diyelim ki biz diktatörlükle yönetilen bir ülkedeyiz hepimiz kurşun asker olmak zorunda mıyız eğer öyleysek hepimiz öyle olalım bitirelim sayın başkanım bu işi sayın başkanım bu benim sesim değil bu Türkiye’deki insanların sesi, bu demokrasinin sesi yani bunu yapabilmemiz gerekiyor ben sivil diktaya gidildiğini adım adım yazdım Türkiye’de bugün o noktaya geldik ben sabahın 5’inde kapımı artık polisin çalacağını biliyorum bundan sonra ve sokakta rahat yürüyemeyeceğimi biliyorum ve bu ülkeyi bu hale getirebildik sayın başkanım dolayısıyla burdu bulunma sebebim sayın başkanım bunu tekrar düşünmenizi rica ediyorum ve tahliyemi talep ediyorum arz ederim”

Sanık Murat Çağlar söz istedi verildi; sayın başkanım değerli üyeler, 1 yıldır tutuklu bulunmaktayım 2006 yılında Kuvvai Milliye derneğinin Mersin’de yapmış olduğu yemin törenine katıldım, yine 2006 yılının 29 Ekim’de Kuvvai Milliye derneğinin düzenlemiş olduğu Anıtkabire ziyarete katıldım ve yine 2006 yılının sonunda da İstanbul Kuvvai Milliye genel müdürlüğüne geldim tabi benimle beraber İstanbul’a gelen arkadaşlarımda oldu Seda Yivli, Ali Kutlu birde Zafer isminde bir arkadaşım vardı Kuvvai Milliye derneğinden anlaşamayarak ayrıldım 1-1,5 ay kaldık ve ayrıldık daha sonra hiç görüşme ne telefon görüşmem oldu, ne yüz yüze görüşmem oldu kendileriyle aradan 1,5 sene gibi bir zaman geçti bu 1,5 senelik zaman zarfı içerisinde Ali Kutlu ile bile görüşmedim asker arkadaşım olan Seda Yivli’yle de şimdi bu saydığım isimler Ali Kutlu dışında diğerleri dışarıda tutuklanmadılar bile Kuvvai Milliye derneğinin üyesi olan, ellerinde mazbatası olan, Kuvvai Milliyede Mersin’de teşkilat başkanlığı yapmış olan, belde başkanlıkları yapmış olan insanlar hakkında hiçbir işlem yapılmadı bunlar bu yemin törenine katılıp o yemin törenine katılıp yemin eden insanlar eline o silah, kuran-ı kerim bayrağın olduğu masaya el koyup bu yemini eden insanlar ben bu derneğe gittim fakat hiçbir üyesi olmadım, bir yeminde etmedim ben orda bunun haricinde şimdi ise Ali Kutlu meselesi iddia makamı tarafından Ali Kutlu’nun tahliyesi isteniyor şuanda benim Ali Kutlu’dan ne eksiğim var demiyorum ne fazlam var diye sormak istiyorum cüssemin haricinde bunu anlamış değilim sayın başkanım değerli üyeler sizlere güvenim tam diliyorum adil bir yargılama yapacaksınız en azından buna inanmak istiyorum şimdi birde sayın hocamız kürsüye geldiği zaman Emin hoca dediniz ki sayın başkanım bizim elimizde ne varsa hepsi dosyada mevcut olan dediniz bir kez daha sormak ve teyit etmek istiyorum yani bu dosyanın haricinde başka bir şey varda bizim haberimiz yok mu bunu merak ediyorum eğer dosyadakilerse ben dosyada kendim bir şey göremiyorum kendimle alakalı göremiyorum derken şunu da söyleyeyim 314/2, 314/3, 220/4, 135/2 ve 1 13/1 maddeleri konmuş fakat buna bakıyorum yine daha evvelden benimle alakalı olan ismi anılan burada bir kişi vardı Hüseyin Gazi Oğuz onda benden daha fazlası var o tahliye edildi aynı zamanda onunla beraber ismim anılıyordu. Hesapta ben güya onun adamıymışım mafyavari bir örgüt içerisindeymişiz aynı zamanda silah sattığı söyleniyordu ve bu insan tahliye edildi. Şimdi ali Kutlu için aynısı isteniyor Ali Kutlu’da tahliye edildikten sonra benim burada başka bir irtibatım yok benim acaba tutulmam için daha ne geriyor yani serbest kalabilmem için ne gerekiyor bunu öğrenmek istiyorum birde efendim 2008 yılının Mart veya nisan aylarında tam olarak hatırlamıyorum fakat Mersin’de bulunuyordum Mersin’de ikamet ediyorum kışları gazeteleri okuduğumuz zaman hakkımda gazetelerde Murat Çağlar tetikçi olarak bir haberler geçmişti o işyerime gelerek ortağımı da yanıma alarak ortağımda bana sordu okudun mu gazeteleri diye işte baktık ve ortağımla beraber bunu en iyi birinci ağızdan öğreneceğimiz yer olan emniyet müdürlüğüne gidip terörle şube müdürlüğüne çıkıp hakkımda Ergenekon yani bu yürürlükte olun dava hakkında bir dosya olup olmadığını sorduk ve hakkımda hiçbir dosya olmadığını söylediler ve ordan ayrıldık emniyet müdürlüğünden bundan bu olaydan 2 ay sonrada bir PKK’lı teröristmiş gibi baskına uğrayarak alınıp İstanbul’a getirildim sayın başkanım özür diliyorum çok kuvvetli şüphe duydunuz hakkımda çok kuvvetli şüphe duyulan bir insan olarak merak ediyorum yine böyle şüpheli bir insan emniyet müdürlüğüne gidip kendi ayaklarıyla gidip ben gazetede böyle bir haber okudum benim ismim geçiyor burada ben geldim der mi yani bunu merak ediyorum ben bu Mersin emniyet müdürlüğünde de kayıtları vardı sonuçta emniyet müdürlüğüne giriş çıkışlarda bir kayıtlar tutuluyor aynı zamanda mersin terörle şube müdürlüğüne de sorulabilir benim oraya kimse zorla getirmedi. Gazetede çıkan haber üzerine gazeteleri de yanıma alarak emniyet müdürlüğüne kendim gittim bu davada benim hakkımda bir dosya var mı diye gittim ben bu kadar şüphe duyulacak bir insan bunu yapar mı? Sayın başkanım ben tahliyemi talep ediyorum teşekkür ediyorum”

Mahkeme Başkanı " Ümit Sayın bize dilekçe vermiştin bir hazırlık yapacağım savunma için mi? kitap yazmak için mi hazırlık yapacağım dedin izin istemiştin bizden”

Sanık Ümit Sayın” 15 gün izin verildi”

Mahkeme Başkanı " e verildiyse niye gidip geliyorsun keyfine göre mi yani “

Sanık Ümit Sayın “ Cuma günleri geliyorum tahliyemi istemek ve duruşmalardan uzak kalmamak için sadece Cuma günleri geliyorum önümüzdeki haftada izinliyim”

Mahkeme Başkanı " sana verilen bir izin var ya”

Sanık Ümit Sayın “ var önümüzdeki haftada izinliyim başkanım”

Sanık Veli Küçük müdafii Av. Zeynep Küçük söz istedi verildi; efendim 12 Mayıs 2009 tarihli duruşmanın 16 nolu ara kararında bizim 4.5.2009 havale tarihli dilekçemizde MİT tarafından 3.7.2002’de gönderilmiş olan ihbar mektubunun tarafımıza verilmesini talep etmemiz üzerine bunun 6 Adet CD’nin incelenmesinin tamamlanmasından sonra yapılacağını ara kararı almıştınız biz şimdi bu 6 adet CD aldık bunların incelemesi tamamlandı teslim aldık benim talebim bu ihbar mektubunu da tarafımıza verilmesini inceleme tamamlandığı için 6 adet CD incelemesi tamamlandı ve teslim aldık 16 nolu ara kararınızda MİT’ten gelen 6 adet CD incelemesi tamamlandıktan sonra değerlendirilmesini demiştiniz ben konunun tekrar değerlendirilmesini talep ediyorum “



Sanık Ümit Oğuztan müdafi Av. Alper Yarımbıyık söz istedi verildi; sayın başkan sayın heyet müvekkilim 6 Şubat 2008 tarihinde tutuklanmış olup gözaltı tarihleri de göz önünde bulundurulursa 16 ayı aşkın bir süredir tutukludur kendisinin sorgu ve savunması yapılmıştır. Tüm delillerde toplanmıştır delilleri değiştirmesi, bozması, saklaması vesaire söz konusu da değildir. bu aşamada daha fazla tutuklu kalması mağduriyetine neden olmaktadır durumunun sayın heyetinizce değerlendirilerek tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum”

Sanık Kemal Kerinçsiz müdafi Av. Tolga Akalın söz istedi verildi; bu celp edilen vatansever kuvvetler güç birliği kuvva-i milliye derneği, Anadolu Türkmen ve dostluk derneği tüzükleri hakkında bir kısım kısa beyanlarımız var sayın başkanım Kuvvayı Milliye Derneğinin amacı tüzüğünün 2.maddesinde celp edilen belgelerde gösterilmiş olup bu maddeye göre; Dernek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milletinin hak ettiği noktaya taşınması konusunda sosyal alanda faaliyet sürdürmek amacı ile kurulmuştur denilmiştir. Böyle bir amacın sözde Ergenekon ve Lobi belgelerindeki amaçla uyum sağlamadığı gibi terör örgütlerinin amacı ile de bağdaşmadığı, TCK 302-315 maddeleri aralığındaki belirlenen devletin birliğine ve anayasal rejim aleyhine suçları işleme gayesini ihtiva etmediği anlaşılmaktadır. Vatanseverler Birliği Derneği Tüzüğünün 4.maddesinde belirlenen dernek amacı incelendiğinde de devletin anayasal sistemi ve rejimi aleyhine suç işleyebilecek terör örgütünün kuruluş gayesi ile uyum sağlamadığı anlaşılmaktadır. Dernek tüzüğünde, Atatürk ilke ve devrimlerine yürekten bağlı oldukları. Atatürk'ün CHP'nin altı oku haline getirilen umdelerinden Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, İnkılâpçılık, laiklik ile birlikte tam bağımsızlık, milli egemenlik, milli birlik ve beraberlik, çağdaşlaşma, demokrasi, hukuk devleti, sosyal devlet, milletleşme prensibi, milli ahlak, milli vicdan, milli ekonomi, Atatürk ve Türk Gençliği, kadın hakları, Türk Dil devrimi, Türk Tarih Devrimi gibi konular yorumlanarak derneğin bu konularda ne düşündüğü ve neyi amaçladığı ifade edilmiş, bütün bu amaç ve ilkeleri gerçekleştirmek için bilimsel, sosyal ve kültürel, sanatsal, sportif faaliyetlerle yazılı ve görsel yayın organlarıyla ve çeşitli toplantılarla kitlelere ulaşmanın hedeflendiği belirtilmiştir. Tüzükte 38 sayfa amaca yer verilmiştir. Ancak bu amaçların bir terör örgütünün amaçları ile denk düşmediği de ortadadır. Bu derneğin tüzüğündeki amaçlar ile sözde Ergenekon belgeleri ve lobi belgesindeki amaçlarla uyum sağlamadığı da çok net görülmektedir. Derneğin kuruluş amacına rağmen bazı üye ve yöneticilerin suç işlemesi bu derneğin sözde terör örgütünün bir kolu ya da örgüt amacına uygun olarak faaliyet gösteren bir topluluk olduğu anlamına elbette ki gelmez. Her iki derneğin kurucu üyelerine bakıldığında tamamen farklı olduğu, bir dernekte üye olanın diğer dernekte üye olmadığı, iki dernek arasında hukuki ve fiili rabıta bulunmadığı anlaşılmaktadır. İki derneğin bir suç şirketinin içerisinde kabul etmek bu şartlar içerisinde kanaatimizce mümkün değildir. Yine Ankara Valiliği İl Dernekler Müdürlüğünden mahkememiz dosyasına gelen 9 Nisan 2009 tarihli yazıda belirtildiği üzere iddianamede geçen derneğin ismi eksik yazılmış olup kast edilen dernek; Anadolu Türkmenleri Dostluk ve Dayanışma Derneğidir. Bu derneğin tüzüğünün celbinde de yukarıdaki anlatımlarımızın ispatı bakımından zaruret bulunduğu kanaatindeyiz. İstanbul valiliği il dernekler müdürlüğünden platformlar konusunda gelen 13 Nisan 2009 tarihli yazı hakkında da küçük beyanımız var sayın başkanım 10 Nisan 2009 Tarihli celsenin 1-i sayılı kararı doğrultusunda İstanbul Valiliği İl Dernekler Masasına yazılan müzekkereye verilen cevapta dernekler, sendikalar, vakıflar gibi sivil toplum kuruluşlarının yasaklanmayan alanlarda ortak bir amacı gerçekleştirmek amacı ile platformlar kurabileceği, platformların dernekler yasasının 25.maddesine uygun olduğunu, bu platformların mülki amirliğe bildirmek zorunluluğu bulunmadığını, mülki amirlikçe de bu hususta herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı, derneklere tanınan bu platform oluşturma hakkının bildirim yükümlülüğü getirmediği ifade etmiştir. Bütün bu bilgiler esasen bizim savunmamızı teyit eder niteliktedir. Platform tesis etmek gayri kanuni bir işlem değildir. Bu sebeple Milli Güç Platformunun kuruluşunda ve faaliyetlerinde de gayrimeşruluk aramak mümkün değildir iyi niyetli bir bakış çerçevesinde. Ancak iddianamede kullanılan dil ve yüklenen mana, platformları terör örgütü gibi göstermek olmuştur. Dernek kurmak ve bunun ötesinde derneklerin platform oluşturması anayasanın ve yasaların getirdiği bir haktır. Mahkememizce malum olunduğu üzere TCK'nun 26.maddesi gereğince de yasal hakkın kullanımı suç oluşturmaz. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından gelen 17.04.2009 tarihli ordu göreve pankartının açıldığı dava ve soruşturma hakkında da bir kısım beyanımız var efendim. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından gelen 17 Nisan 2009 tarihli yazıda Ordu göreve pankartının açıldığı açık hava toplantısı hakkında yapılan soruşturmada Basın bürosu tarafından 03.11.2003 tarihinde, 2003/1928-1392 sayılı kararı ile takipsizlik kararı verildiği, pankart ile ilgili DGM Başsavcılığı gönderimde bulunulduğu ve Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/354 esas sayılı dosyasından kamu davası açıldığı belirtilmiştir. Yapılan yargılama sonucunda iddianamede belirtilen sanıklar hakkında beraat kararı verilmiştir. Gönderilen takipsizlik kararı ve iddianamede dikkat çekici husus bu konuda suçlanan Kemal Yalçın Alemdaroğlu ve Kemal Gürüz’ün isimlerinin geçmemesi iddianamede ismi geçen kişilerden hiçbirinin bu davada sanık veya şüpheli sıfatının bulunmamış olmasıdır. Yani iddianamenin birçok yerinde hatta yayın kuruluşlarında da ordu göreve pankartını bir Ergenekon hareketi ve operasyonu olarak nitelendirecekseniz söze terör örgütünün operasyonu olarak ancak bu konuyla ilgili yargılamalar beraatla sonuçlandığı gibi o pankartı açanların hiçbirinin şüpheli olarak dahi ifadesini almayacaksınız ondan sonrada tertip kavramlarına karşı muhtıra yayınlayacaksınız savcılık kürsüsünde iddianamenin birçok yerinde adeta isyana tahrik ve hükümeti ortadan kaldırma suçunun delili olarak gösterilmeye çalışılan ordu göreve pankartının açıldığı, toplantının yargı organlarınca araştırılıp yargılandığı ve sonuçta bir suç unsuru bulunmadığı anlaşılmıştır. Suç unsuru olmayan, hakkında beraat ve takipsizlik kararı çıkan bir olay, iddianamede belirtilen suçun maddi unsuru ya da delili elbette ki olamaz. İstanbul Cumhuriyet savcılığının bir başka konu efendim. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından 16 Nisan 2009 tarihinde gönderilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı hakkında beyanlarımız: 21 Şubat 2008 tarihinde yani Vedat Yenerer biz bu tarihte şikâyet dilekçemizde bir husus belirttik bu tarihte bir şikâyet dilekçesi kemal bey tarafından hazırlanıp verildi Sanık Vedat Yenerer'in gazetede yazdığı konuların ve şüphelilerin ne kadar gerçeği yansıttığı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Soruşturma 22 Ocak 2008 tarihinde sözde Ergenekon soruşturmasına dönüştürüldükten sonra Vedat Yenerer Yeniçağ Gazetesinde 17 Şubat2008 tarihinde yapmış olduğu köşe yazısında emniyetin terör örgütlerine karşı yaptığı operasyonlarda ele geçirdiği mühimmatları envantere kaydetmediği ve meçhul yerlere depoladığı bilahare yürüttüğü Ergenekon soruşturması sebebi ile bu mühimmatları şüphelilerin ev ve işyerlerine bırakarak bu kişilerden çıkmış gibi işlem yapacağına ilişkin duyumlar aldığını ifade etmiştir. Vedat yenerer bu yazıyı yazdıktan 4 gün sonra gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Bu iddia son derece ciddi olup, gelişen Ergenekon soruşturması bu iddianın doğruluğunu ortaya çıkarmıştır kanaatimizce. Adeta caddelerde, sokaklarda, otoyollarda, ormanlarda, boş arazilerde bulunan mühimmat sözde Ergenekon sanıkları ile tertip deliller kullanılarak ilişkilendirilmeye çalışılmış ancak bu konuda inandırıcı ve vicdani kanaati yeterince tatmin eden ciddi deliller emniyet ve savcılıkça henüz görüldüğü kadarıyla ortaya konmamıştır. Genelkurmay Başkanlığı yaptığı açıklamada bulunan silahların kendi envanterinde kati surette bulunmadığını, mühimmatlar konusunda ise hiçbir eksikliği bulunmadığını, yaptığı basın toplantısında ifade etmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü de benzer açıklamayı yapmıştır. Bulunan mühimmatların kaynağı üzerinde önemli bir sis perdesi oluşmuştur dolayısıyla. Mühimmatlar ile zanlılar arasında soruşturma aşamasında, yargıya tatmin edici bilgi, bulgu ve delil de yetersizlik olduğu ortadadır. Bu aşamada Vedat Yenerer'in yazısı dikkate alınarak, Emniyet'in operasyonlarda bulduğu mühimmatları envanterine işlemediği konusundaki şikâyetlerin ciddiye alınmasında da bir zaruret bulunmaktadır. Nitekim dosyaya gönderilen 18. Mart 2008 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar daha henüz şikâyeti bile anlamamış ve şikâyet dilekçesini düzgün bir şekilde sayın savcıların okumadığı anlaşılmıştır. Yaptığımız şikâyette emniyetin geçmişte yapmış olduğu terör örgütü operasyonlarında ele geçirdiği mühimmatlardan bahsetmiş olmamıza rağmen, kararda karar da, Ergenekon operasyonundan elde edilen mühimmatlardan bahsedilmiştir. Bunu bu şekilde anlamak için okuma özürlü olmak ya da okuduğunu yanlış anlamanın özel bir maksadı olması gerekir. Kararı veren savcı kararı verdiği tarihte Ergenekon soruşturmasına bakan savcılardan biri değildir. Daha sonra görevlendirilmiştir. Ancak farklı bir soruşturma dosyasında sanki ortada yargı kararı ile kabul edilmiş bir terör örgütü varmış gibi Ergenekon Terör Örgütüne yönelik operasyonlardan bahsedilmektedir. Sayın savcım, Nitekim bu savcının bilahare niye Ergenekon soruşturması savcılığına seçildiği de bu karardan anlaşılabilmektedir. Kararda yapmış olduğumuz şikâyet ile ilgili gerekli tahkikatın yapıldığından bahsedilmiştir. Ancak yapılan tahkikatın mahiyetinin ne olduğu belli değildir. Bu konuda araştırmanın yapılacağı adres Emniyet Müdürlüğüdür. Son 8 yılda örgüt operasyonlarında bulunan mühimmatların depolandığı birimlerin kayıtları üzerinde inceleme yapılıp yapılmadığı anlaşılmamaktadır. Bu sebeple öncelikle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/684 sayılı 18.03.2008 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilen dosyanın tümden celbinde zaruret bulunmaktadır. Ayrıca Fatih Cumhuriyet savcılığına bu konuda müzekkere yazılarak 2008/496 soruşturma sayılı 2008 tarihli görevsizlik kararı verilerek gönderilen dosyanın akıbetinin ve bugüne kadar yapılan tüm işlemlerden bilgi edinilmesi için dosyanın tasdikli bir suretinin celbinde de fayda olduğu kanaatindeyiz efendim. Savcılığın verdiği görevsizlik kararı da doğru değildir esasen çünkü İsnat 3713 sayılı yasa kapsamında bir istinattır son olarak milli güvenlik kurulu genel sekreterliğinin 16 nisan 2009 tarihli yazısına ilişkin beyanımız var. Savunmalarımızı teyit edici bir şekilde 16.04.2009 tarihli yazı cevabında müdafiisi bulunduğumuz Kemal Kerinçsiz'in Muzaffer Tekin müdafii olarak MGK sekreterliğine göndermiş olduğu yazının ve eklerinin kuruma 10 Ekim 2007 tarihinde ulaştığı, müdafii ye yani Sayın Kemal Kerinçsiz’e 26 Ekim 2007 tarihli yazı ile cevap verildiği, bu cevaba karşı Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna itiraz ettiğini belirterek kurulun itirazı reddettiğine ilişkin kararı ve eklerini göndermiş bulunmaktadır. Ancak göndermiş olduğu dilekçenin sureti eklenmemiştir. Gelen bu yazı cevabı ile gizli, gizlilik derecesinde olduğu belirtilen belgelerin Kemal Kerinçsiz'in uhdesinde bulunmasının tek sebebinin Muzaffer Tekin müdafi olması ve müvekkilinin işlediği iddia edilen suçun delili olması sebebine dayanmaktadır. Nitekim bu belgelerin gizli olup olmadığını bu iki kurumdan Muzaffer Tekin müdafii olarak sorması bunun önemli bir kanıtıdır. TCK 327.maddede belirtilen suç işleme iradesinin olmadığı gelen yazı cevabı ile ortaya çıkmış bulunmaktadır. Mahkeme müzekkerede sadece söz konusu gizli belgelerle ilgili yazışma yapıp yapmadığını, yazışma yapmış ise herhangi bir belge gönderip göndermediğini sormuş, Milli Güvenlik Kurulu sekreterliği de yazışma yapıldığı ekinde belgelerin olduğunu mahkemece istendiği takdirde eklerini de gönderebileceğini ifade etmiştir. Gönderilmiş bulunan belgelerin ne olduğu, belgelerin üzerinde gizli damgasının bulunup bulunmadığının belirlenmesi yönünden belgelerin ilgili kurumdan celbinde zaruret olduğu kanaatindeyiz efendim. Bu nedenle ilgili kuruma yeniden müzekkere yazılarak dilekçenin suretinin ve ekinde gönderilen belgelerin aslının ya da fotokopilerinin dosyamıza ayrıca gönderilmesini talep ediyoruz yine 29.05.2009 tarihli celse tutanağı yazılı hale getirilip tarafımıza verildiği takdirde henüz yazım aşaması devam ettiğinden dolayı Ceza mahkemeleri kanunun 25/2 maddesinde belirtilen bir haftalık süre tatilini de dikkate alarak ceza muhakemeleri kanununda 24 ve30 maddeleri aralığında üye reddi konusunda bir değerlendirme yapmak için bir müddetli muhafaza dilekçemiz var sayın başkanım bütün bunların dışında bir başka hususta şu bu duruşmanın daha ilk günlerinde cübbe yaşı benden çok büyük olan bir müdafiiyle içeride sohbet ediyorduk biz orada hep bu ara kararlar ve maddi gerçekliği ortaya çıkarabilmek için olağanüstü bilgisayarların üzerinde bir gayret içerisindeyken bana döndü dedi ki iyi koşturuyorsunuz ama bu dava siyasi bir davadır. Siyasi davalarda avukatların etkinliği standart davalara göre çok düşüktür dedi ben tecrübeye saygı duymakla beraber 2009 yılı Türkiye’sinde 10 yıllıkta bir avukat olarak idealizmini de yitirmemiş bir insan olarak temel bazı gerçeklikler karışsında dahi esasen bu lafa itibar etmedim böyle bir ihtimalin olacağını hepimiz tahmin edebiliyorduk ama benim için itibar edilebilir değildi. Bu sebeple de 85 yaklaşık 85 duruşma boyunca müdafaa içerisinde zaten kalmış olan 3-4 avukat içerisinde birlikte yaptığımız değerlendirmede bu inancımızı, itikadımızı ağırlıklı olarak sürdürdük hatta bununla yetinmedik işte dışarıdan arada bir gelip şu hakime gösterdik, şu avukata gösterdik, eskinden sizin kürsünüzde bu işleri yapan insanlara gösterdik böyle saçma iddia olur mu diyenlere de kalkıp beyanlarının bekara hanım boşamak kolay kabilinden beyanlar olduğunu bu tür davaların özelliklede iddia makamı tarafından anlaşılması zorlaştırılmak suretiyle heyetin idrakinin geciktirildiğini, bu tür davalarda virajların çok hızlı ve dar alınamayacağını doğal bir açısının olması gerektiğini düşündüğümüzde bizatihi huzurunuzda ifade ettik ancak ne zaman ki 85. duruşmada ikinci iddianame ekindeki bir tahliye kararını gördüğümde benim önce üzerimdeki cübbeden başlamak üzere kendi ürettiğim işte dahil olmak üzere kendi ürettiğim işinde bir parçası olan bütün bir yargılama düzenine karşı güvenimde samimiyetle söylüyorum ciddi yaralanma oldu ben bu ülkede 24 yıllık bir avukatın 6 yıllık bir oda başkanının daha alt konumda olabileceğini bugüne kadar idrak etmedim Allah ne ömür verdiyse de o süre boyunca da idrak etmeyeceğim böyle bir prensibi de kabul etmek durumunda değilim o günden sonra ne oldu sayın başkanım onu ifade edeyim kelimeler anlamını yitirdi. Bu yaptığımız taleplerin her biri birer sözcük yığını haline gelmeye başladı kavramların yer çekimleri yitirilmeye başladı takdir edersiniz ki samimiyetin bittiği yerde sadakat isyana dönüşür şimdi hukuk üretme adına işlevinizi yitirdiğinizi düşündüğünüz, bütün çaba ve gayretlerinizin esasen bir anlamı olmadığı, yargılamada maddi gerçekliği ortaya çıkarmak için yardımcı taraf olan avukatın işlevsizliğini hücrelerine kadar hissettiği bir yargılamada bir avukatın bu yargılamaya nasıl sürdürebileceğine ilişkinde kendi haleti ruhiyesini de mahkemenin takdir etmesini istiyorum maddi gerçekliğe ait ne varsa paramparça burada huzurda olağan ve olağanüstü tüm şüphe halleri darmaduman edildi. Bunun üzerine artık burada konuşulacak bir kelime yok ve biz savunma olarak emin olunuz ki lafın bittiği yerde yaşıyoruz benim heyetinizden özellikle istirhamım heyetimiz hukukun bittiği yere doğru yaklaşıyor heyetimiz hukuku yaşatsın saygılarımızla bihakkın tahliye talep ediyoruz efendim.”

Sanık Nusret Senem, Hikmet Çiçek, Hayati Özcan müdafii Av. Ayşegül Şahin söz istedi verildi; sayın heyet müvekkillerin sorgularında işçi partisi genel merkezinde elde edildiği iddia edilen dijital verilerle basın yoluyla bilgi kirliliği yaratıldığı, kamuoyunda peşinen müvekkillerimin mahkum edildiğini ifade etmiştik. Taraf gazetesi aleyhine davaları Kadıköy’de takip ettiğimizi de ifade etmiştik taraf gazetesinin aleyhine açılan iki ayrı davayı takip ediyoruz müdafi sıfatıyla yasaklanan bilgileri temin, gizliliğin ihlali ve adil yargılamayı etkileme suçları Kadıköy 2. asliye Ceza Mahkemesinde görülen iki davada 24 Mart ve 25 Mart tarihli taraf gazetesine Yargıtay’ı vuracaklardı başlıklı yazı ve içeriğinde işçi partisi aramalarında ele geçtiği iddia edilen CD’ler 28 Mart 2008 tarihli taraf gazetesinde de Büyükanıt’ta hedefti ve tarafı böyle mi susturacaksınız başlıklı yazı ve içeriğinde yine işçi partisi aramalarında elde ettiği iddia edilen CD’ler manşet yapmıştı. Davalarda taraf muhabirleri ifadelerini verdiler Mehmet Baransu, muhabir diyor ki emniyet mensuplarından aldığım bilgilerle bu yazıları yazdım, ikinci davada taraf muhabiri Soner Arıkanoğlu ben diyor 23-24 Mart tarihli yazıları kendim yazdım ancak kaynağını açıklamayacağım yazı içeriği kamuoyuna da mal olan Ergenekon operasyonu olarak bilinen soruşturma kapsamında bir siyasi partinin genel merkezinde yapılan aramada elde edilen belgelere dayanmaktadır diyor aynen ifadesini okuyorum yazınını içeriği siyasi partinin genel merkezinde elde edilen belgelere dayanmaktadır. Bu belgelerin daha önceki tarihte Danıştay’a bir saldırı yapılmış olması da dikkate alındığında sanki bu kez de Yargıtay’a yönelik olabileceğini düşündüm bu düşünce oluştu zira elde edilen belgeler arasında Yargıtay’ın krokisinin bulunması bu kanaati güçlendiriyordu diyor işçi partisi genel merkezindeki arama 21 Mart 2008 tarihlidir sabaha karşı 22 Mart tarihinde çuvallarla birlikte müvekkillerim İstanbul’a gelmiştir. Taraf muhabirinin 24 mart tarihinde işçi partisi genel merkezinde elde edildiği iddia edilen 1037 CD, Kaset içerisindeki belgelerden nasıl haberi olmuştur. Henüz sayın Doğu Perinçek’in sorgusu yapılmamışken, taraf muhabirini nereden haberi olmaktadır. Bunun bir tek cevabını bulabiliyoruz çuvallara doldurulan CD’lerden birer örnekte tarafa verilmiştir. Peki, kim vermiştir muhabir Mehmet Baransu orda sanık olarak yargılanıyor emniyetten aldım diyor Arıkanoğlu ise kaynağını açıklamıyor ancak dosyaya gelen cep telefonlarının rehber bilgileri var sayın başkanım onu size sunuyorum o rehber bilgilerde yüzlerce isim var bunların arasında emniyet genel müdürü, genel müdür yardımcıları, daire başkanları, eski MİT müsteşarları, içişleri bakanı, bakanlık müsteşarları, Bülent Orakoğlu genelkurmayı dinleyen bunun gibi üst düzey bir yığın yetkiliye ait telefon var Soner Arıkanoğlu bir muhabir 71 doğumlu bir muhabir. İkinci önemli nokta Danıştay salıdırısıyla Yargıtay krokilerinin ve sözde saldırı planının işçi partisinde birleştirilmesi uygulamaya konuluyor bu amaçlanmış bu yayınlarla Danıştay yüksek yargıcı sayın Yücel Özbilgin’in katilleri huzurdaki davadaki aydınlarla, seçkin insanlarla nasıl buluşturulmaya çalışılıyor o tarihte burada yargılama yapılmıyor derken sayın mahkeme bize kızıyor ama bakın ilmek ilmek geriye döndüğümüzde nelerle karşılaşıyoruz diyor ki Danıştay’a saldırı yapıldı ya bu seferde Yargıtay’a saldırı yapacaklardı manşete taşıma cesareti gösteriyor. Kovuşturma sürecinde işçi partisinde bulunan dijital verilerle ilgili delil niteliğinin olmadığını ispat ettik. Tertipçiler tarafından araya sokuşturulduğunu ifade ettik, ispat ettik. CMK maddelerinin uygulanmadığını incelemelerin yetkisiz kişiler tarafından yapıldığını hep konuştuk anlattık. Sonraki dalgalarda alınan arama el koyma kararları mahkemelerin kararlarında da bu hukuksuzluk ispatlanmış oldu ama hukuka uygun davranın böyle böyle yapmanız lazım diye akıllar verildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/551 nolu iddianamesine döndüğümüzde müvekkillerim ifade ettiler. CD’ler hakkında suç istinadı konu edilmemiştir diyor savcılık aynen okuyorum Yargıtay CD’yle ilgili ikinci iddianameden görevlilerine bir eylem hazırlığı, Yargıtay Yüksek Yargı görevlilerine bir eylem için hazırlandığı şüphesi doğmuştur. Ancak bu eylem planının hazırlık hareketlerinin tamamlanıp teşebbüs aşamasına geçtiğine dair delil elde edilemediğinden suç isnadına konu edilmemiştir. Şimdi bugün anlıyorum Ümit Sayın’la ilgili olarak savcılar önümüze ileride diyecekler bakın biz o zaman delil elde edemedik ama bulduk. Sonraki gelişmelere geldiğimiz zaman Tuncay Güney isimli şahıstan elde edilen mülakat metinleri içeren CD’ler ihbar mektupları en yetkili ağızlar bunları yalanladı içerik olarak ifade ettiler bunların hiçbir şeyi yoktur, saçma sapandır, efendim Tayyip Erdoğan söylüyor bilgi kirliliği maksatlı propaganda izlenimi edinildiği diyor arkasından Deniz Baykal’ın açıklamaları var Şenkal Atasagun hep konuşuldu burada bomba dendi, bomba karakolda çıktı sayın başkan, rapor dendi saçma sapan oldu, örgüt dendi örgüt darmadağın örgüt irtibatı diye bir şey yok. Şema dendi Tuncay Güney’in işkenceyle alınan ifadeleri geçersiz ama o şema öyle bir şama ki Tuncay Güney’in ifadesinde yüzlerce isim var MİT’in şemasında 69’u beğenilip oraya oturtulmuş onunda hepsini açamıyoruz hale açamıyoruz burada MİT içerisindeki bir ekibin bu işi özel olarak organize ettiği çok açık müvekkilim Nusret Senem açısından dönüp baktığımızda emniyette F tipi örgütlenme davasında beraat etti henüz geçtiğimiz günlerde Nusret Senem henüz tutuklanmadan işçi partisi genel sekreteri sıfatıyla Ocak 2008’de Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru yapıyor Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehdit eden yapılanma ve sorumlular hakkında kamu adına soruşturma açılmasını talep ediyor emniyetteki F tipi örgütlenmeyle ilgili suç duyurusundan sonra bazı emniyet mensupları iftira ediyor bize diye şikâyetçi oluyorlar ve dava açılıyor işte o davadan beraat ediyor Nusret Senem keza benzer nitelikteki basın aleyhine açılan davalarda peş peşe kazanılıyor gerek tazminat, gerek ceza, 22 Mayıs 2009 günlü duruşmada burada izliyorum çok dikkat çekici benim açımdan savcı Pekgüzel diyor ki yüksek yargıcımızın katillerinden Osman Yıldırım hakkında şöyle diyor huzurdaki sanıklarla aynı sandalyedesiniz diyor. Osman Yıldırım ile huzurdaki sanıklar aynı sandalye delermiş. Osman Yıldırım kim burada tekrarlamaya gerek var mı zavallı her türlü pisliği barındıran birisi müvekkillerle aynı sandalyede gösteriliyor bu mu amaçlanıyor. Buradaki seçkin aydın, nitelikli Türkiye’nin önder insanlarına reva görülen bu mu sayın başkan kafalarının arkasındaki bu mu? Ergenekon eşittir TSK diye bir ifade yok diyor. Nasıl yok Tuncay Güney’in ifadelerinden iddianameye koyduğunuz zaman nasıl olmuyor. Hükümete eleştiri yöneltenlere terör örgütü üyesi demiyoruz hükümeti bırakın sayın başkanım sayın heyet ikinci iddianamede AKP’ye yönelik faaliyetler diye bir başlık var siyasi partiye bir siyasi partiye yönelik faaliyetler başlığı atılmış 368 ve 382 sayfalar arası bu başlık altında ne tür suçlar işlendiği iddia ediliyorsa onlar yazılmış AKP’ye karşı işlenen suçlar sayın başkan, sayın heyet takdire bırakıyorum elle tutulur tek bir şey kalmamıştır. Sayın hocam Faruk Eremin çok güzel bir sözü var takdiri keyfilikten ayıran gerekçedir diyor sayın hocam takdiri keyfilikten ayıran gerekçedir. Müvekkillerimin tüm müvekkillerimin bihakkın tahliyesini talep ediyorum”

Sanık Muzaffer Şenocak müdafi Av. Cengiz Ceylan söz istedi verildi; yargılama sürecinde müvekkilin ve irtibatlı olan sanıkların ifadeleri alınmış, çapraz sorgusu yapılmış ve ilgili deliller toplanmıştır. Müvekkilin sorgusu yapılmayan diğer sanıklarla hiçbir beşeri ve hukuki ilişkisi bulunmamaktadır. Bu aşamada sanığın konumu, tutuklulukta geçen 23 ayı aşan süre delillerin toplanmış olması ve en önemlisi tahliyenin yargılamamın sıratını etkilemeyeceği gibi yargılamayı sürüncemede bırakmayacağından sanık müvekkilin bihakkın tahliyesini talep ediyorum saygılarımla”

Sanık Hayrettin Ertekin müdafi Av. Ramazan Işıklar söz istedi verildi; müvekkilim 17 aydır süredir tutuklu bulunmaktadır. Ceza muhakemesi kanununun 100. maddesinde tutuklama tedbirinin tatbiki kaçma şüphesine bağlandığı halde müvekkil somut olayda başlayan ve daha önce diğer bazı sanıklar hakkında gerçekleşen yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerine rağmen kaçmadığı gibi ev ve işyeri terk etmediği ortadadır. Yine müvekkil 35 yıldır aynı yerde sabit ikametgâh sahibidir. Müvekkil hakkında deliller toplanmıştır tutukluma tedbirin devamı bakımından toplanacak başka bir delilin olmadığı gibi biran için olsa bile delil karartma ihtimalinin bulunmadığını belirtmek istiyoruz olayda tutuklama tedbirinin tatbikinde aranan kuvvetli suç şüphesi şartının bulunmadığını görülmektedir. Yine müvekkil hakkında uygulanan tutuklama tedbiri kesinlikle hukuka aykırıdır. Ayrıca tutuklama tedbirinde makul süre aşılmıştır. Tedbir niteliğini aşan ve artık ceza halini almış bu uygulama son derece hatalıdır. Müvekkil 17 aydır tutuklu kalması nedeniyle psikoloji iyi değildir. Hipertansiyon ve kalp hastası olması nedeniyle büyük risk altındadır. Sayın başkan değerli üyeler biz siyasetin gölgelemediği, gölgelemesinin de mümkün olmadığı en ufak bir tereddüt taşımadığımız bağımsız mahkemenizin hukukun üstünlüğü esası ışığında ve evrensel hukukun ilgilerini uygulamak suretiyle öncelikle müvekkil hakkında hukuka aykırı bir devam eden tutuklama tedbirinin kaldırılacağını ve müvekkilimin bihakkın tahliyesini olan inancım tamdır teşekkür ediyorum. “

Bir kısım sanık ve müdafiin bazı beyanatları içeren dilekçeleri verdikleri anlaşıldı. Yine daha önceki ara kararlarda gereği yazılan yazılara bir kısmına cevap verildiği, bu cevaplarla ilgili olarak 21.04.2009 tarihli oturumun 1 a nolu ara kararı gereği sanık Aydın Yüksek’in talebiyle ilgili olarak yazılan yazıya verilen cevapta istenen hususların İstanbul emniyet müdürlüğünden sorulmasının gerektiğini bildirildiği, 21.04.2009 tarihli oturumun 1 a-g nolu ara kararı gereği yine sanık Aydın Yüksek’in talebiyle ilgili olarak Mete Yalazangil ve Muzaffer Şenocak’ın jandarma genel komutanlığında herhangi bir bilginin bulunmadığını bildirildiği, 21.04.2009 tarihli oturumun 1 a-g nolu ara kararı gereği, Yine sanık Aydın Yüksek’in talebiyle ilgili olarak Genelkurmay başkanlığı özel kuvvet komutanlığına yazılan yazıya verilen cevapta Muzaffer Şenocak’ın özel kuvvetler komutanlığında görev yapmadığının bildirildiği, 21.04.2009 tarihli oturumun 4 b nolu ara kararı gereği sanık Mehmet Adnan Akfırat’ın talebiyle ilgili olarak İstanbul il emniyet müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevapta istihbarat şube müdürlüğünde Tuncay Güney ile ilgili herhangi bir video çekim kaydının bulunmadığının bildirildiği, 21.04.2009 tarihli oturumun 2 b nolu ara kararı gereği, Sanık Kemal Kerinçsiz’in talebiyle ilgili olarak patrikhane önünde basın açıklamalarıyla ilgili gerekli fotoğraf fotokopileri ve 1 adet CD’nin gönderildiği, 21.04.2009 tarihli oturumun 2 a- d nolu ara kararı gereği Sanık Kemal Kerinçsiz’in talebiyle ilgili olarak bir kısım sanıkların ticaret sicil kayıtlarıyla ilgili tüm belgelerin gönderildiği, 07.04.2009 tarihli oturumun 3 c nolu ara kararı gereği sanık Mete Yalazangil’in talebiyle ilgili olarak istenen telefon görüşme dökümlerinin CD ortamında gönderildiği, 03.04.2009 tarihli oturumun 3 b nolu ara kararı gereği sanık Hayrettin Ertekin’in talebiyle ilgili olarak CNN TÜRK isimli televizyondan Ankara kürsüsü programı ait CD’nin gönderildiği, 06.03.2009 tarihli oturumun 3 b nolu ara kararı gereği Sanık Kemal Kerinçsiz’in talebiyle ilgili olarak maliye bakanlığı mali suçları araştırma kurulu başkanlığı tarafınca Büyük Hukukçular Birliği derneği, Ayasofya derneği, Büyük Güç birliği derneği yönetici ve üyelerine ilişkin yurtdışından yurtiçine yaptıkları para transferleriyle ilgili tüm kayıtların gönderildiği anlaşıldı,



İddia makamından soruldu;

C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Bir kısım sanık ve müdafilerinin talepleri konusundaki görüşümüz; Sanık Güler Kömürcü Öztürk’ün; Savunma ve sorgusuna ait duruşma tutanağındaki yazım hatalarının dilekçesine göre düzeltilmesi talebinin kabulü ile ilgili duruşmaya ilişkin ses kaydının incelenerek dilekçede belirtilen yazım hatalarının kontrol edilerek düzeltilmesine, Sanık Hayrettin Ertekin’in; a) Cezaevinde bilgisayar kullanımı koşulları konulu dilekçesinin gereğinin takdir ve ifası için Cezaevi yönetimine gönderilmesine, b) Bir televizyon kanalındaki haber görüntüsü kaydının istenilmesi talebinin, dava ile ilgisi bulunmadığından ve yargılamaya bir yenilik katmayacağından reddine, c) Dilekçesinde yazılı tanıkların dinlenilmesi talebinin bu aşamada reddi ile hangi olaya tanık olduklarının açıklanmasından sonra sanık savunmalarının alınmasından sonra dinlenilip dinlenmeyeceklerine karar verilmesine, Sanık Fikret Emek’in; Kendisine ait aramalarda hazır bulunmadığı, bunun aksi yönünde bilgiler yazılı bulunan Bomba Bilgi Merkezi raporunun doğru olmadığı yönündeki dilekçesinin savunma mahiyetinde dosyaya eklenilmesine, bu yazımların arama ve el koyma kararlarında bulunduğu iddia edilmediğinden bu konuda araştırma yapılması talebinin reddine, Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ ün; a) Dilekçesinde yazılı belgelerin dosya arasından çıkartılarak kendisine verilmesine, b) 05.12.2009 tarihli duruşmada diğer tutuklu sanıklardan Doğu Perinçek’in kendisine ajan dediği halde bu kısmın duruşma tutanağında gürültüler oldu şeklinde çözüldüğünü ileri sürdüğünden, bu duruşmaya ilişkin ses kaydının ilgili bölümünün yeniden dinlenilerek çözümünün yapılmasına, c) Dava sanıklarından Vatan Bölükbaşoğlu’nun tahliye olmadan önceki bir tarihte kendisine verdiği notun ekli olduğu dilekçesi ve ekindeki el yazısı notun dosyaya eklenilmesine, not içeriğine göre Mahkemece resen araştırma yapılmasına, Sanık Erkut Ersoy’un; a) Karara bağlanmadığını ileri sürdüğü önceki talepleri konusunda önceki celselerde verdiğimiz mütalaalarımızın esas alınmasına, b) Duruşma tutanakları ve ara kararlarının CD ortamında kendisine verilmesine, c) Dilekçesinde yazılı telefon görüşmelerinin tape edilmesine, d)Tuncay Güney’e ait mülakat CD lerinin kendisine verilmesine, e) Diğer dava sanıklarına ilişkin telefon görüşme sayılarının araştırılması talebinin, bu araştırma soruşturma aşamasında yapıldığından reddine, f) Dosya içerisinden istemiş olduğu evrakların kendisine verilmesine, g) Diğer taleplerinin yargılamaya yenilik katmayacağından reddine, Sanık Doğu Perinçek’in; Talebinin kabulü ile İşçi Partisi tarafından Başbakanlığa yazılan 16 Ekim 2000 tarihli yazı ve eklerinin Başbakanlıktan istenilmesine, Sanık Erol Ölmez’in;29.05.2009 tarihinde mahkemenize verdiği dilekçe dikkate alındığında, dilekçe içeriğinin kendisine sorulmasına, istediği takdirde diğer sanıkların yokluğunda ifade verebileceğinin kendisine hatırlatılmasına, Sanıklar Saipir Debzlelvidze ve İhsan Göktaş; Hakkında çıkartılan yakalama emirlerinin infazının beklenilmesine, Sanık Ali Kutlu’nun; Önceki oturumlarda verilen mütalaamızda belirtilen gerekçeler ile serbest bırakılmasına, Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun Ceza Muhakemesi Kanunun 100/3 maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması, Hususları gözetilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep olunur.

Duruşmaya kısa bir ara verildi,

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu,

Dosya incelendi,




Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin