Üçüncü Bölüm
Ergonomi
Ergonomik Açıdan İnsan
Abdurrahman BENLİ
Hedefler
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
İnsanın ergonomik çalışmalarda göz önüne alınması gereken tarafları incelenecek,
İnsanın özellikleri ve değişimleri incelenecek,
İnsanın antropometrik ölçüleri ve bunları etkileyen faktörler verilecektir.
Anahtar Kavramlar
İnsan Vücudu
İnsan Vücudundaki Sistemler
Antropometrik Ölçüler
İçindekiler
-
İnsan Vücudu
-
Antropometri
I. Ergonomik açıdan İnsan
Hedef: Ergonomik açıdan insan incelenecektir.
-
İNSAN VÜCUDU
İnsan vücudu canlı hücrelerle hücrelerarası maddeden oluşan, dokular, organlar ve sistemler halinde düzenlenmiş fiziksel bir yapıdır. Hücre, insan vücudunun ve bütün canlıların yaşayan temel birimidir. İnsan vücudunda her biri büyüyüp gelişen, metabolizma işlevini yürüten, uyarılara yanıt verebilen ve pek azı dışında tümü üreme yeteneğine sahip 75 trilyonu aşkın hücre vardır. Yaklaşık 200 farklı türde olan bu hücreler, çevrelerindeki hücrelerarası maddelerle birlikte, insan vücudunun dört sınıfta incelenen dokularını oluştururlar (Özkul, 2006: 35):
-
Vücut yüzeyini örten, iç organları, vücut boşluklarını ve geçitleri döşeyen epitel dokular,
-
Kasılma yeteneğine sahip kas dokuları,
-
Elektrik uyarılarını ileten ve sinir sistemini oluşturan sinir dokuları,
-
Çeşitli vücut dokularını birbirine bağlayan bağdokularıdır.
Vücut planının bir üst aşaması organdır. Organ belirli bir yapısal ve işlevsel birim oluşturan doku topluluğudur. Vücut planındaki en üst aşama ise organ sistemidir. İnsanda her biri, tek bir işlevsel birim olarak çalışan ve çeşitli organ ve dokulardan oluşan başlıca dokuz organ sistemi vardır (Özkul, 2006: 35):
-
Vücut örtü sistemi (Deri): Deri ve deriye bağlı yapılardan oluşur. Vücudu zararlı mikroorganizmalar ve kimyasal maddelerden korur, ayrıca su kaybını önler.
-
Kas-İskelet sistemi: Kaslar ve kemikleri içerir, vücudun hareket etmesini sağlar ve iç organlar için koruyucu bir kafes oluşturur.
-
Solunum sistemi: Havadan hücre metabolizması için gerekli oksijeni alır, bu metabolizmanın artık ürünü olan karbondioksiti geri verir.
-
Kalp-Dolaşım sistemi: Kalp, kan ve kan damarlarından oluşur, kanın bütün vücudu dolaşmasını, hücrelere düzenli olarak oksijen taşımasını sağlar. Taşınan bu oksijen solunum sistemi ile sağlanır.
-
Sindirim sistemi: Ağız, yemek borusu, mide, karaciğer ve bağırsaklardan oluşur. Yiyeceklerin vücut tarafından kullanılabilen maddelere dönüşmesini ve kullanılmayan kısımlarının vücuttan atılmasını sağlar.
-
Boşaltım sistemi: Böbrekler, idrar boruları ve idrar kesesinden oluşur. Zehirli azot bileşiklerini ve diğer metabolizma artıklarını kandan ayırarak vücuttan atar.
-
Sinir sistemi: Duyu organları, beyin, omurilik ile merkez ve çevresel sinirlerden oluşur. Duyu uyarılarını iletir, bütünselleştirir, çözümler kas ve salgı bezleriyle ilgili yanıtları ortaya çıkaracak uyarıları taşır.
-
İç salgı sistemi: İç salgı bezleri ve salgı yapan dokulardan oluşur. Vücuttaki çeşitli süreçlerin koordineli bir şekilde yürümesini sağlayacak bir iletişim ağı oluşturur.
-
Üreme sistemi: Erkek ya da dişi eşey organlarından oluşur, üremeyi sağlar.
Organ sistemleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek bir bütün olmakla birlikte bunlardan aşağıdaki dördü insan çalışmasıyla doğrudan ilgilidir ve dolayısıyla ergonomik açıdan ön plana çıkarlar (Özkul, 2006: 36):
-
İskelet kas sistemi
-
Kalp dolaşım sistemi
-
Solunum sistemi
-
Sinir sistemi
İnsan vücudu dinamik bir sistemdir, sürekli bir değişim içerisindedir. Bu değişikliklerin iki nedeni yaş ve çevresel etkilerdir. Yetişkinlik çağına kadar vücut bir gelişme içerisindeyken bundan sonra gelişme durur ve bazı organ ve sistemlerde gerileme başlar. Beklenen yaşama süresi giderek uzadığı için toplumun giderek daha büyük bir bölümü
orta yaşın üzerindeki bireylerden oluşmaktadır. Yaşlanmayla birlikte ergonomik açıdan önem taşıyan bazı değişiklikler şunlardır(Özkul, 2006: 36):
-
Kas gücü azalır.
-
Görme yeteneği düşer.
-
İşitme yeteneği azalır.
Beynin küçülmesi 40 yaşından sonra bir ölçüde başlarsa da, bu süreç zihinsel yeteneklerde bir azalmaya neden olmaz. Yaşlılardaki zihinsel düşüş, genellikle Alzheimer hastalığı ya da beyin damarları hastalığı gibi bozukluklar sonucu ortaya çıkar.
Yaşlılıkta kemikler hafifler, kolay kırılabilir ve kemik yıkımı yapımına göre çok daha fazladır. Yaşla birlikte atardamarlar sertleşir, esnekliği azalır ve bükülmeye dirençli bir boru haline dönüşür.
İnsan vücudunun temel biçimi çok eski atalarından bu yana önemli ölçüde değişmediyse de, insan toplulukları yaşadıkları farklı çevrelere belirgin bir biçimde evrimsel bir uyum göstermişlerdir. Örneğin aşırı soğukta, nemli sıcakta, çöl koşullarında ve yüksek yerlerde yaşayan insanlar bu koşullara yanıt olarak fiziksel uyum gösterirler. Bunun sonucunda bu tür bölgelerde yaşayan kişilerin fiziksel özellikleri önemli farklılıklar gösterir (Özkul, 2006: 37) .
Hareket sisteminin alt yapısını oluşturan iskelet büyük ölçüde kemik ve kıkırdak yapısındadır. Vücuda destek olmaktan başka, doku ve organları korur, hareketi kolaylaştırır ve belirli duyu işlevlerine yardımcı olur.
İnsan vücudunda 206 adet kemik vardır. Eklem noktalarından birbirine bağlı olan kemiklerin tüm hareketleri için gerekli kuvvet iskelet kaslarından gelir. Kasların dengeli bir şekilde uzaması ya da kısalması insan vücudunun biyomekanik yeteneğini oluşturur.
İnsan vücudundaki kemik ve kaslar temel olarak üç türde kaldıraç oluşturacak şekilde yapılanmışlardır (Özkul, 2006: 337).
-
Birinci Tip Kaldıraçlar: Bunlarda destek noktası ortadadır ve hassas bir pozisyon kontrolü sağlarlar. Tahterevalli, makas, bu türe giren kaldıraç örnekleridir.
-
İkinci Tip Kaldıraçlar: Destek noktası kuvvetin uygulandığı uçtadır. Kuvvet mafsalı (kuvvetin uygulandığı nokta ve destek noktası arasındaki mesafe) yoluyla karşı kuvvetin (direnç) üstesinden gelecek bir mekanik avantaj elde edilmeye çalışılır. El arabası, buzdolabı kapısı tipik örneklerdir.
-
Üçüncü Tip Kaldıraçlar: Bunlarda da destek bir uçtadır; ancak, kuvvet daha kısa olan mafsal yoluyla uygulanır. Bu durumda karşı kuvvetin vücudun uyguladığı güce karşı mekanik avantajı vardır. Bu tür kaldıraç sistemine bir örnek, tıpta kullanılan forsepstir.
-
Solunum Sistemi
Solunum, insanlarda yaşam için gerekli olan oksijenin vücuda alınıp enerji harcaması sonucunda açığa çıkan karbondioksitin vücuttan dışarı atılmasını sağlayan süreçtir.
İnsanda solunum sistemi burun boşluğu, yutak, gırtlak, soluk borusu, bronşlar ve akciğerlerden oluşur. Yutak ve gırtlak akciğerlere giden hava yolunun başlangıcında yer alırlar; gırtlakla birleşen soluk borusu sağa ve sola doğru dallanarak iki ana bronşu oluşturur. Bronşlar dallara ayrılmayı sürdürerek kılcal damarlarla dolu küçük hava kesecikleriyle (alveol) sonlanırlar. Hava keseciklerinin içindeki havada bulunan gazlar yayınım (difüzyon) mekanizmasıyla kılcal damarlardaki kanda bulunan gazlarla yer değiştirir. Hemoglobin oksijeni vücudun geri kalan bölümlerine taşır, karbon dioksiti dışarı atılmak üzere akciğerlere getirir. Oksijenlenen kan akciğerlerden akciğer toplardamarları yoluyla çıkar ve kalbin sol kulakçığına taşındıktan sonra vücuda pompalanır (Özkul, 2006: 39).
Solunum hareketleri beyindeki çok sayıda merkez tarafından düzenlenir. Karbon dioksit, hidrojen iyonu yoğunluğu ve oksijen basıncına duyarlı kimyasal alıcılarla vücudun başka bölgelerinde yer alan öbür duyu alıcılarından çıkan sinyaller, solunumla ilgili gereksinimleri merkez sinir sistemine bildirir.
Vücutta hemen hiç oksijen depolanmadığından, solunumun birkaç dakikadan fazla kesilmesi ölüme neden olur. Solunum yollarının tıkanması, boğulma ve ilaç ya da bir
hastalık nedeniyle göğüs kaslarının felce uğraması akut solunum yetmezliğine ve ölüme yol açabilir.
Akciğerlerdeki gaz alışverişi hava keseciklerindeki oksijen basıncıyla atmosfer basıncının ilişkisine bağlıdır. Yükseklerde atmosfer basıncı önemli ölçüde düştüğünden vücuttaki oksijen-karbon dioksit dengesi bozulabilir. Vücut zamanla bu değişikliklere uyum sağlarsa da, ani yükseklik değişikliklerinde baş dönmesi, bulantı, kusma, baş ağrısı gibi belirtiler ortaya çıkar. Öte yandan akciğerler dış ortam ve dış ortamdaki zararlı etkenlere sürekli temas halinde olduğundan pek çok hastalık oluşabilir(Özkul, 2006: 40) .
Kaynak: http://www.yardimx.net/solunum-sisteminin-onemi-nedir.html
-
Dolaşım Sistemi
Kalp-damar sistemi olarak da adlandırılan dolaşım sisteminin yapısını kalp ve damarlar oluşturur. Dolaşım sistemi yoluyla hücre içindeki ya da hücreler arasındaki alışverişi sağlamak üzere, besin maddeleri, solunum gazları ve metabolizma ürünleri taşınır. Dolaşım sisteminde bu alışveriş damarların vücut sıvılarını (kan, besisuyu, lenf) taşıması yoluyla gerçekleştirilir.
Kalp, kanın vücutta dolaşmasını sağlayan ve bir pompa gibi görev yapan organdır. İnsan kalbinde diğer memelilerde ve kuşlarda olduğu gibi dört odacık bulunur. Oksijeni az ve karbon dioksiti fazla kan sağ kulakçığa iki büyük toplardamar aracılığıyla gelir. Buradan sağ karıncığa geçer ve akciğer atardamarına pompalanır. Bu yolla akciğerlere taşınan kan orada karbon dioksitten arınır ve oksijen alır. Akciğerlerden çıkan, oksijence zengin kan akciğer toplardamarları ile sol kulakçığa gelir, buradan sol karıncığa geçerek aort ve diğer damarlar yoluyla vücut dokularına dağılır (Özkul, 2006: 40).
Alınan besinlerdeki enerjinin açığa çıkması için oksijene ihtiyaç vardır. Açığa çıkacak enerji miktarı aynı zamanda alınan besinlerin niteliğiyle de ilgilidir. Normal bir besin diyetinde 1 litre oksijenin yaklaşık 5 kilokalori enerji açığa çıkarması beklenir. Dolayısı ile eğer çalışma sırasında oksijen tüketimi ölçülebilirse, buradan vücudun enerji tüketiminin de belirlenebileceği söylenebilir. Bunun için birim zamanda ciğerlere çekilen hava miktarı (ki bunun yaklaşık % 21'i oksijenden oluşur) ve verilen hava miktarı ve içindeki oksijen oranı tespit edilebilirse birim zamanda tüketilen enerji miktarı hesaplanabilir. Çalışma temposunun artışı oksijen alımını da doğrusal olarak arttırır. Ancak bir noktada çalışma temposu artsa da akciğerlerin aldığı oksijen miktarı sabit kalmaya başlar. İşte bu nokta en yüksek oksijen alım kapasitesidir ve maximum erobik1 güç olarak ta adlandırılır (Özkul, 2006: 41) .
Kaynak: http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/dola%C5%9F%C4%B1m_sistemi
-
Sinir Sistemi
İnsan vücudunun çeşitli etkinliklerinin birbiriyle uyumlu olmasını ve eşgüdüm içerisinde sürmesini sağlayan yapı sinir sistemidir. Sinir sistemi yoluyla insanın çevredeki ve kendi gövdesinin içindeki değişiklikleri zamanında saptaması ve bunlara yanıt vermesi sağlanır.
Sinir dokusunun en basit işlevsel birimi nöron olarak bilinen özel sinir hücresidir. Sinir sistemine gelen uyarılar nöronlar yoluyla elektrokimyasal bir süreç şeklinde taşınır. Birbirlerine doku bağıyla bağlanmış olan sinir hücresi demetleri de sinirleri oluşturur (Özkul, 2006: 41).
İnsanlardaki sinir sistemi iyi gelişmiş bir beyin ve vücudun sırt bölümünde uzanan omuriliği kapsayan merkez sinir sistemiyle, merkezle alıcılar ve öbür organlar arasındaki bağlantıyı sağlayan çevrel sinir sisteminden oluşur. Çevrel sinir sisteminde 12 çift kafa siniri ve 31 çift omurilik siniri vardır. Omurilik sinirlerinin her biri omuriliğe getirici (duyu) ve götürücü (hareket) köklerle bağlıdırlar. Bu kökler omuriliğin hemen dışında birleşerek, duyu ve hareket sinirlerini içeren büyük bir ortak sinir kordonunu oluştururlar. Bu kordon daha sonra vücudun çeşitli bölgelerine ulaşan dallara ayrılır (Özkul, 2006: 42).
Çevrel sinir sistemindeki hareket siniri hücreleri iskelet kaslarına dağılan somatik sistem ve iç organlara giden otonom sistem olmak üzere iki alt birimde toplanır. Otonom sinir sistemi kalp, salgı bezleri ve kan damarları, solunum, sindirim, iç ve dış salgı, boşaltım ve üreme sistemindeki düz kasları denetler. Somatik sistemin etkinliklerinin büyük bir bölümü bilinç düzeyinde gerçekleşirken, otonom sinir sisteminde yanıtlar büyük ölçüde istem dışıdır.
Sinir sistemindeki bütün birim ve mekanizmalar örselenme ya da hastalıklara çok duyarlıdır. Bunların sonucunda ortaya çıkan belirtiler geçici bir tik ya da kişilik değişikliklerinden felç, ağır kişilik bozuklukları, hatta ölüme kadar uzanır.
İnsanın sinir sistemiyle ilgili olan özelliklerin ve süreçlerin tanımlanması oldukça zordur. Ergonomik açıdan, insan performansı ilgili olması yönünden iki husus, tepki süresi ve dikkat ele alınacaktır (Özkul, 2006: 42).
İnsan vücudunun belli davranış ve hareketleri başlatması için öncelikle buna yönelik bir uyarı ya da komut verilmesi gerekir. Uyarı alınıp algılandıktan sonra ise bu uyarının gerektirdiği hareketin yapılmasına başlanır. İşte uyarı geldikten sonra hareketin başlamasına kadar geçen süreye davranış gecikmesi ya da tepki süresi denilmektedir.
Tepki süresi iki aşamalı olarak incelenebilir. Birinci aşama sinyal ya da işaretin alınmasına kadar geçen süredir ve reaksiyon süresi olarak adlandırılır. İkincisi ise hareketin başlamasına kadar geçen süredir ve hareket süresi denir. Örneğin, yolda aracıyla gitmekte iken topunun peşinden koşan bir çocuk çıktığı için otomobili durdurması gereken bir sürücüyü düşünün. Bu sürücünün durumu kavrayıp ayağını gaz pedalından çekip frene basma kararını vermesine kadar geçen süre reaksiyon süresidir.
Hareket süresi ise ayağını gaz pedalından fren pedalına hareket ettirip basmasını kapsayan süredir.
Reaksiyon süresi, algılayıcı ya da duyumlayıcıya göre değişir. Örneğin, bir kimsenin bir uyarı ya da sinyali işitmesi ve buna bağlı bir tepki vermesi ortalama 150 milisaniyede gerçekleşir. Sinyali görerek tepki verilme süresi ise 200 milisaniyedir. Koku yoluyla olduğunda bu süre 300 milisaniyeye, acı duyarak uyarı alındığında ise 700 milisaniyeye kadar çıkar. Ancak, görme, işitme ve dokunma eylemleri birlikte olduğunda en hızlı reaksiyonu gösterdikleri bilinmektedir (Özkul, 2006: 42).
İnsanların konu olan faaliyetle ilgili deneyimleri varsa, uyarı alınmazdan önce buna hazırlıklıysalar ya da uyarı artırılmış ya da şiddetlendirilmiş ise reaksiyon süresi daha da kısalacaktır. Öte yandan yorgunluk, yatıştırıcı özellikte ilaç alınmış ise veya uyarı doğrultusunda çok karmaşık bir hareket yapılacak ise reaksiyon süresi uzamaktadır. Çeşitli deneylerde erkekler ve kadınlar arasında da reaksiyon süresi yönüyle farklılıklar olduğu belirlenmiştir.
Kaynak: http://www.iyiliksaglik.com/yazi/beyin-ve-sinir-sistemi-sagligi/sinir-sistemi-hastaliklari.html
Kaynak: http://pelloterapi.wordpress.com/tag/sinir-sistemi/
-
ANTROPOMETRİ
Çalışan insanların fiziksel rahatlıkları ve yeteneklerini en üst düzeyde kullanabilmeleri için çalışma yüzeylerinin ve hacimlerinin insanların vücut ölçülerine uygun olması bir zorunluluktur. Bu nedenle, insanların vücut ölçülerinin toplumu oluşturan bireyler bazında birbirinden farklı olduğu göz önüne alınmalı ve tasarımlarda önemli olacak ölçülerin alınmasına ve kullanılmasına özen gösterilmelidir. Böyle bir yaklaşımda, antropometrik teknikleri kullanılır. Antropometri, insanların vücut ölçülerinin belirlenmesiyle ilgilenen bir bilim dalıdır. Konuyla ilgili kaynaklarda insanın vücut ölçüleri yerine antropometrik ölçüler ifadesi de kullanılmaktadır.
Günlük yaşantısında çeşitli donanım ve eşyaları kullanma durumunda olan insanlar, bunların kendilerine uygun olmaması nedeniyle çeşitli zorluklar yaşayabilirler. Otururken rahatsız eden sandalyeler, uygun yükseklikte olmayan masalar, uzanmakta güçlük çekilen raflar, boyu tam gelen ancak kolları uzun olan ceketler gibi olaylar donanım, cihaz veya eşyaların insan kullanımına tam olarak uymadığı durumlara ilişkin örneklerdir (Özkul, 2006: 43).
-
Antropometrik Ölçüler
Çalışma ortamlarında insan ölçülerinin kullanılması iki açıdan kolaylık sağlar. Birincisi, bazı işleri en iyi şekilde yerine getirebilmek için belirli fiziksel özellikleri taşımak gerekir, antropometrik ölçüler bu özelliklerin olup olmadığını ortaya koyar. İkinci olarak da, vücut ölçüleri çalışma alanının tasarımında kullanılarak, kullanıcının kendisine sağlanan alana "uyması" ve belirli hareketleri rahatça yapması sağlanır.
Antropometrik ölçülerin kullanıldığı temel tasarım konuları şunlardır:
-
Çalışma yeri yüksekliği,
-
Vücut duruşu,
-
Görme açısı,
-
Çalışma alanı genişliği.
Kaynak: http://pustaka-pertanian.blogspot.com/2011/12/anthropometri.html
Ergonominin amacı çalışma ortamını mümkün olduğunca orada çalışanlara uygun hale getirmektir. Ancak vücut ölçüleri ve ilgili özellikleri yönüyle herhangi iki kişinin tıpatıp aynı olmayacağı açıktır. Dolayısıyla bir kişi için uygun olan bir ortam bir başkası için uygun olmayabilir (Özkul, 2006: 43) .
Ortalama değerlere göre tasarım yapmak genellikle önemli bir yanlıştır. Çünkü bu durumda tasarıma konu olan grubun % 50 sinin kullanılan değerlerin altında, % 50 sinin de üzerinde olması beklenir. Antropometrik ölçülerin tümü göz önüne alındığında bir kimsenin tüm ölçüler yönüyle ortalama değerleri aynı olmayacaktır. Örneğin, aynı boy uzunluğuna sahip olabilirler, ancak aynı kol uzunluğuna sahip değildirler. Bu nedenle oturdukları yerden zahmetsizce uzanacakları mesafe farklı olacaktır. Aynı ağırlıkta olan iki kişiden bir tanesi daha güçlüdür. Ya da aynı fiziksel ölçülere ve güce sahip iki kişiden birisinin görme yeteneği diğerinden fazladır. Bu nedenle iyi tasarlanmış bir insan-makine sisteminde bireysel farklılıkların göz önüne alınmış olması gerekir (Özkul, 2006: 43).
Tasarımda ortalama insanı esas almak yerine tasarımcıların antropometrik ölçülerin verildiği tabloları kullanmaları yerinde olacaktır. Bu ölçüler çok çeşitli tasarım uygulamalarında kullanılabilecek bilgileri sağlayacaktır. Genellikle uygulanan kural, tasarımların potansiyel kullanıcıların yüzde 90'ını kapsayacak şekilde yapılmasıdır.
Başka bir deyişle, tasarıma esas olarak % 5 ve % 95 sınırları arasındaki insan ölçüleri dikkate alınmaktadır. Bu ise, tasarıma konu olan kişilerin %5 'inin ölçülerinin alt sınırın altında, % 5 'inin de üst sınırın üzerinde olduğu şeklinde değerlendirilir. Böylece az sayıda kişi göz önüne alınmamış olacak, öte yandan uç değerlere yönelik tasarımların zorluğu ve yüksek maliyetinin önüne geçilmiş olacaktır (Özkul, 2006: 44).
Ergonomik amaçlı tasarımlarda kullanılmak üzere gerekli antropometrik ölçüler statik ve dinamik (fonksiyonel) antropometri denilen iki farklı başlıkta toplanmaktadır. Statik antropometri, insanların statik duruş ve oturuşlarında ölçülen boyutları ele alan bir uğraş alanıdır. Bu temel amaca göre insanların 140 kadar fiziksel boyut ölçüleri ele alınabilir olmakla birlikte, bu konuda yapılan araştırmalarda ergonomik tasarımlarda 30 temel ölçünün önemli olduğu saptanmıştır.
-
Antropometrik Ölçüleri Etkileyen Faktörler
Toplumu oluşturan bireylerin antropometrik ölçüleri biyolojik ve çevresel faktörlerden olabileceği gibi yaş, cinsiyet, ırk gibi faktörler nedeniyle farklılık gösterebilmektedir.
-
Yaş ve Cinsiyet
Tüm vücut ölçülerinde genellikle doğumdan itibaren 19-20 yaşlarına kadar düzgün oranda bir artış söz konusu olur. Gelişim süresi cinsiyete göre değişkenlik gösterir. Örneğin, önemli bir antropometrik ölçü olan boy yüksekliği kadınlarda 17, erkeklerde 20 yaş civarında en üst değere erişir. Orta yaşı geçtikten sonra ise boy yüksekliğinde bir kısalma görülür. Ağırlık ve ona bağlı vücut genişliği, derinliği gibi ölçüler orta yaşlarda artmakta ve daha ileriki yaşlarda tekrar azalmaktadır.
Bunun yanı sıra, erkekler, kalça genişliği, çevresi ve baldır çevresi gibi ölçüler hariç, antropometrik ölçüler açısından daha büyük değerlere sahiptirler.
-
Yaşanılan Ülke ve Irk
Irklar ve etkin gruplar arasında antropometrik ölçüler bazında büyük farklılıklar göze çarpmaktadır. Asya ve Avrupa pigmeleri ile Kuzeybatı Avrupa'da yaşamış bazı ırklar antropometrik ölçüleri bakımından uç ırklar olarak gösterilebilir. Bunun yanı sıra, Kuzey Avrupa'da yaşayanların Güney Avrupa'da yaşayanlara göre 3 cm daha uzun olması, Akdenizlilerin orta boylu ve Japonların kısa boylu olması yaşanılan ülkenin antropometrik ölçüler üzerinde etkili olduğunu ortaya koymaktadır (Özkul, 2006: 44).
-
Vücut Yapısı
Vücut yapısı ırklar arasında olduğu gibi aynı ırktan insanlar arasında da farklılıklar göstermektedir. Aynı boydaki insanların bir kısmının daha zayıf, diğer bir kısmının daha şişman olabilmesinin yanı sıra, gövde ve bacak kısımlarının oranı da çok farklı olabilmektedir.
-
Meslek
Meslek gruplarına göre de vücut yapısı ve beraberinde vücut ölçüleri değişkenlik gösterebilmektedir. Bedenen çalışan insanlar daha iri yapılı olmakla birlikte, oturarak çalışanlar daha ufak yapılı olabilmektedir.
-
Beslenme
Beslenme, insanın antropometrik ölçüleri üzerinde oldukça etkin bir faktördür. Gelişme sırasındaki beslenme yetersizliği vücut ölçülerinin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Gelişme döneminden sonraki beslenme sadece yağ tabakalarının oluşumuna neden olmaktadır.
Aşırı beslenme durumunda, 20 yaşından 60 yaşına kadar, vücut ölçülerinde büyük bir artış görülmektedir (Özkul, 2006: 45).
-
Vücut Konumu
Normal duruşta boy, omuz ve göz yüksekliklerinin vücudun eğik duruşuna göre daha fazla olması gibi, bazı antropometrik ölçüler vücudun konumuna bağlı olarak
değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle, standardizasyon ve karşılaştırma yapabilmek amacıyla, ölçüm sırasında, insanın çalışırken ve dinlenirken aldığı konumun olabildiğince dik olması tercih edilmektedir.
Ayrıca göğüs çevresi (nefes alımına bağlı olarak artabilir), karın derinliği (karın içeri çekilerek azaltılabilir) ve boy (eğik duruşta azaltılabilir) gibi bazı antropometrik ölçülerin kişilerin kendi isteklerine bağlı olarak değişkenlik gösterebileceği göz önüne alınmalıdır.
-
Günün Saatleri
Günün değişik saatlerinde yapılan vücut ölçümlerinde, özellikle boy yüksekliğinde, değişik sonuçlar elde edilmektedir. Sabah dinlenmiş olarak uyanan bir insan, kemik yapısının en düzgün şeklini almış olması nedeniyle en uzun boyda, günün ilerleyen saatlerinde ve çalışmanın sonunda omurga disklerinin yerleşimi nedeniyle en kısa boyda olmaktadır. Gün boyu oluşan bu fark çocuklarda 1.25 cm, büyüklerde ise 2.4 cm civarında olabilmektedir.
-
Giyim
Çalışma sırasında ya da çalışma dışında giyilen giysi, insanın çeşitli antropometrik ölçülerini etkilemektedir. Bu nedenle ergonomik bir tasarımda giysinin neden olduğu artışların göz önüne alınması gerekmektedir.
-
Sağlık
Hastalık, vücut ölçülerini olumsuz yönde etkilemektedir. Hasta kişiler genellikle çalışamayacakları için vücut ölçülerinin nasıl değiştiği söz konusu edilmeyecektir (Özkul, 2006: 45).
ÖZET
İnsan ergonomik çalışmaların odak noktasıdır. İnsan vücudunda bulunan organ sistemlerinden dördü -iskelet kas sistemi, solunum sistemi, dolaşım sistemi ve sinir sistemi-insan çalışmasıyla doğrudan ilgilidir. İskelet- kas sistemi kaslar ve kemikleri içerir, vücudun hareket etmesini sağlayan çeşitli kaldıraç sistemleri oluşturur. Solunum sistemi havadan hücre metabolizması için gerekli oksijeni alır ve bu metabolizmanın artık ürünü olan karbon dioksiti geri verir. Kalp damar sistemi olarak ta adlandırılan dolaşım sistemi vücut hücrelerine kan yoluyla düzenli oksijen taşınmasını sağlar. Oksijen, alınan besinlerdeki enerjinin açığa çıkmasını sağlar ve oksijen tüketimi çalışmayla ilişkilidir. Kalp atışı ve kan basıncı dolaşım sisteminin önemli unsurlarıdır. Sinir sistemi duyu uyarılarını iletir ve beyinden gelen komutları taşır. Tepki süresi, dikkat ve doğruluk sinir sistemiyle ilgili özelliklerdir. İnsan vücut ölçüleri ise antropometri kapsamında ele alınır. Çalışma araç ve gereçlerinin tasarımında bunları kullanacak bireylerin vücut ölçüleri önem taşır. Antropometrik ölçüler faaliyetlerin etkin bir şekilde yerine getirilmesi, rasyonel, yıpratıcı olmayan ve güvenli bir çalışma ortamı için göz önüne alınması gereken temel verilerdir. Antropometrik ölçüler sabit değildir, çeşitli unsurlar bu ölçüleri etkiler.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdaki organ sistemlerinden hangisi insan çalışmasıyla doğrudan ilgili değildir?
a. İskelet - kas sistemi
b. Solunum sistemi
c. Dolaşım sistemi
d. Sinir sistemi
e. Sindirim sistemi
2. Kalp atış hızıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a. Kalp atış hızından vücudun enerji tüketimi hesaplanabilir.
b. Kalp atışı sıcak ortamda artar.
c. Zihinsel faaliyet sırasında bedensel faaliyete göre daha düşük kalp atışı olur.
d. Kalp atışı sabit değildir.
e. Oksijen tüketimi ve kalp atış hızı arasında bir bağlantı yoktur.
3. İş yapmakta olan bir insanın deniz seviyesinde soluma yoluyla alabileceği ençok oksijen miktarına ne ad verilir?
a. Sistolik basınç
b. Diyastolik basınç
c. Erobik güç
d. Akciğer kapasitesi
e. Dolaşım sistemi
4. Aşağıdakilerden hangisi tam olarak antropometrinin konusudur?
a. Çalışma ortamındaki donanımların boyutları
b. İnsan vücut ölçüleri
c. Çalışma ortamındaki bilgi akışı
d. Çalışma yeri için gerekli araçların temini
e. Büro iletişiminin sağlanması
5. Çalışma yerinin tasarımında aşağıdaki yaklaşımlardan hangisi daha uygun olacaktır?
a. Ortalama vücut ölçülerini esas almak
b. En yüksek vücut ölçüsü değerini esas almak
c. En küçük vücut ölçüsü değerini esas almak
d. Çalışanların %90'ını kapsayan aralıktaki vücut ölçülerini esas almak
e. Çalışanların %50'sini kapsayan aralıktaki vücut ölçülerini esas almak
KAYNAKLAR
Özkul, Ekrem, “Ergonomi”, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2006.
http://www.yardimx.net/solunum-sisteminin-onemi-nedir.html
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/dola%C5%9F%C4%B1m_sistemi
http://www.iyiliksaglik.com/yazi/beyin-ve-sinir-sistemi-sagligi/sinir-sistemi-hastaliklari.html
http://pelloterapi.wordpress.com/tag/sinir-sistemi/
http://pustaka-pertanian.blogspot.com/2011/12/anthropometri.html
Dostları ilə paylaş: |