ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. HİTİTLER’DE VE ESKİ YUNAN’DA MALİ OLAYLAR
Bu bölümde ilk çağlarda mali olaylar çerçevesinde Hititler ve Eski Yunan’daki gelişmeler ele alınacaktıri.
3.1. HİTİTLER’DE MALİ OLAYLAR
Hitit tarihinin ortaya çıkması, Roma ve Hellen medeniyetinin beşiğinin doğu medeniyetleri olduğunu ortaya koymuştur.
Tarihte -taş devri ile tunç devri arasındaki geçiş safhasını ifade eden- kalkolitik devirlerden itibaren mülkiyetin ifadesi olan mühürlerin bulunması, ilk beşeri toplum hayatı ile birlikte mülkiyet hakkının da ortaya çıktığını gösterir. Eski devirlerde yaşayan kavimlerin hukuk anlayışı din mefhumunun içindedir.
MÖ II. Bin yıl başlarında, Asur ticaret kolonileri zamanında Orta Anadoluya yerleşen Hititler, bu topraklar üzerinde MÖ. VII. Yüzyıla kadar siyasi varlıklarını koruyabilmişler ve o zamanki önasya dünyasının siyasi güçlerinden birini teşkil etmişlerdir.
Yaklaşık olarak XIII Yüzyıl hüküm sürmüş olan hititlerin tarihi üç safhaya ayrılarak incelenebilir.
-Eski devlet (MÖ. 1800-1400): Bu döneme ait belgeler oldukça sınırlıdır.
-Yeni Devlet (MÖ. 1400-1200): Bu dönem ilişkin önemli düzeyde belge tesbit edilmiştir.
-Geç Hitit Şehir Devletleri (MÖ.1200-700): Bu döneme ait olarak Hitit Hiyeroglif yazılı abidelerinden yararlanılmaktadır.
Hititler döneminde, mali olayları ortaya koymak bakımından ilk olarak devlet teşkilatının gözden geçirilmesi yararlı olacaktır. Bu çerçevede devletin sunduğu kamu hizmetleri ve yapılan kamu harcamaları ele alınacaktır.
3.1.1. Kamu Hizmetleri ve devlet yapısı
Hitit devlet teşkilatı eski ve yeni devlet zamanlarında faklıdır. İlk zamanlar küçük şehir devletleri şeklinde bir yapılanma vardı. Eski Hitit Devleti kurulduktan sonra kral ve asiller meclisinin yönetimi söz konusuydu. Yeni Hitit Devleti idaresinin başında ise büyük kral denilen Hitit Kralı bulunurdu. Kralın işleri arasında başrahiplik, başkumandanlık ve başyargıçlıktan söz edilir. Buna göre Eski Devlet döneminde en önemli kamu hizmetleri olarak, adalet, savunma ve dini hizmetlerin söz konusu olduğu söylenebilir. Bunun yanında Hitit devletinde geniş bir saray teşkilatının olması kamu hizmetleri içerisinde yönetim hizmetlerinin yer aldığını da göstermektedir.
Hitit devleti, bir takım küçük feodal krallıklar konfederasyonundan teşekkül ediyordu. Geç Hitit Şehir devletleri ise kavim ve kabile esasına dayanan küçük şehir devletleri şeklinde idi. Şehir devletleri kendi içlerinde serbest, dışa karşı diğer küçük şehir devletleri ile birlikte konfederasyon şeklinde idi. Bu devletler dönemine ilişkin verilerin yetersiz olduğu belirtilmektedir.
3.1.2. Kamu Hizmetlerinin Finansmanı
Hititler’de kamu hizmetlerinin finansmanı genel olarak aynî ve bedenî vergilerle sağlanıyordu. Kamu hizmetlerinin ve bu hizmetler içerisinde özellikle savunma hizmetlerinin finansmanı açısından önem taşıyan uygulamalardan biri, Sahhan (tımar) uygulaması olarak belirtilmektedir.
Sahhan, belirli bir arazinin bir kişiye bağışlanması karşılığında krala (devlete) asker temini demektir. Hitit devletinde büyük ve küçük olmak üzere iki çeşit Sahhan arazisi vardı. Doğrudan doğruya hitit kralının mülkiyetinde bulunan topraklar bir takım büyük çiftliklere bölünmüştü. Kral bu araziyi, prenslere, beylere veya yüksek saray memurlarına bağışlardı ki bunlar büyük sahhan sahipleri idi. Bir de çiftçilere veya göçmenlere verilen küçük sahhan arazisi vardı. Her iki kesim de kralın bu lütfuna karşı bir sahhan mükellefiyeti ile karşılık veriyorlardı. Bu mükellefiyet kralın ordusuna asker veya savaş arabası temin etmekti. Ancak her mükellef emrindeki bütün askerlerin yiyecek, içecek ve levazımatını temine mecburdu. Bu arazilerin sahipleri öldükleri zaman arazi tekrar devletin malı olurdu.
Hititlerde kamu hizmetlerinin finansman yöntemlerinden bir diğeri ise “luzzi” dir. Buna göre, şehir surlarının inşası, mabedlerin inşa ve tamiri, yol ve köprülerin onarımı gibi genel yarara yönelik hizmetlerin yerine getirilmesine her hitit vatandaşı katılmak zorundadır.
Sahhan ve luzzi mükellefiyeti dışında Hititler, kazançlarının belirli bir kısmını devlete vermekle yükümlü idiler. Hitit vatandaşları bu çerçevede yükümlülüklerini ayni olarak yerine getirmişlerdir.
Kamu gelirleri içerisinde en önemli yeri tutan unsurlardan biri de vasal krallıklardan gelen vergilerdir. Vasal Krallıklar sözleşmelerde belirtilen vergiyi her yıl ödemeye mecburdular (Bu vergiler altın veya gümüş üzerinden ödeniyordu).
Hititlerde daimi ordu yoktu. Eli silah tutan her hititli erkek, her yıl baharda sefere çıkmak zorunda idi. Hititlerde savunma hizmetlerinin finasmanı genellikle bedeni vergilerle sağlanıyordu. Buna göre eli silah tutan her erkek her yıl bahar döneminde askerlik hizmetini yerine getirmek üzere hitit ordusunda yer almak zorundaydı.
3.2. ESKİ YUNAN’DA MALİ OLAYLAR
Eski Yunan’ın IV. ve V. Bin yıla kadar giden eski bir kültüre sahip olduğu tahmin edilmektedir. III. Bin yılın yarısına ait olduğu tahmin edilen ve dimini kültürünün var olduğu dönemde şatolar etrafında büyük surların yapılmış olması bu dönemde savaşların çok olduğunu göstermektedir.
MÖ.XII. Yüzyılın başlarında meydana gelen büyük kavimler hareketi (ege göçleri), Hitit krallığını yıktıktan sonra etkilerini eski Yunan’da da göstermiştir. Bu dönemde Yunanın Dorlar tarafından işgali gerçekleşmiştirii.
Eski Yunan tarihi dört döneme ayrılarak incelenmektedir. Bunlara ek olarak Yunan kültürünün ağırlıklı olarak etkide bulunduğu makedonyalıların hakimiyetindeki Mısır krallığı da burada ela alınacaktır. Buna göre;
-Yunan tarihinin ortaçağı, MÖ. XII. Yüzyıl- VII. Yüzyıl arasında devam etmiş olan dönemdir.
-Yunan tarihinin arkayik çağı, MÖ. VII. ve VI. Yüzyıllarda devam eden dönemdir.
-Yunan tarihinin klasik çağı, MÖ. V. Yüzyıl ile MÖ. 330 arasındaki dönemdir.
-Yunan tarihinin hellenizm çağı, MÖ. 330-30 arasındaki dönemdir.
3.2.1. Yunan Tarihinin Ortaçağı
Eski Yunan’da, birbirine prensip olarak eşit olan kabile erkekleri savaş çıkınınca komutayı içlerinden birine vermek suyretiyle seçtikleri şef (kral), saraylarda bulunan krallarla hiç bir ilgisi olmayan bir niteliğe sahipti. İlk dönemlerdeki bu kabile ya da ordu kral’ı, belirli bir işi yapmak üzere görevlendirilmiş bir memur gibiydi. Seferde orduyu idare eden kral, barış zamanında sadece idare işlerine bakmakta, sorunları çözmekte, anlaşmazlıkları ve her türlü adli işlere bakmaktaydı. Dorlar tarafından Yunanistana getirilen bu düzen giderek değişmiş ve gelişmiştir.
Dorların Eski Yunan topraklarına girip yerleşmelerinden sonra işgal ettikleri toprakları bütün kabilenin malı saydıkları ve bunları belirli bir süre için işlenmek üzere aralarında kura yoluyla paylaştıkları görülmektedir. Buna göre Yunan ortaçağının ilk dönemlerinde özel mülkiyetin değil kollektif mülkiyetin söz konusu olduğu belirtilmektedir. Ancak, Yunan kabilelerinin belirli bölgeleri sürekli işgal etmeleri sonucu kabile malı olan kleroslar, bazı koşullarla kişisel mülk olmaya başlamış ve veraset hukuku ortaya çıkmıştır.
Özel mülkiyetin yaygınlaşması sonucu Eski Yunan’da varlık sahipleri ve kabile tarihinde yararlılık gösterenlerden oluşan aristokratlar sınıfı ile iş, güç ve varlık bakımından düşük olanların oluşturduğu iki sınıf ortaya çıkmıştır. Yine Yunan ortaçağında ortaya çıkan en önemli gelişmelerden biri de polis adını taşıyan şehir devletlerinin kurulmasıdır.
Çeşitli nedenlerin ortaya çıkardığı şehir devletleri, çevrelerindeki topraklara sahip küçük devletlerdir. Bunlar, dışa karşı tamamıyla özgürdür, kanunlarını kendileri yapar ve uygular. Şehirde oturanlar üç kısımdı. Bir kısmı siyasal haklara sahip özgür vatandaşlar, bir kısmı özgür olmakla birlikte siyasal haklardan yoksun insanlar, diğer bir kısmı ise toprağa bağlı ve her türlü haktan yoksun küylüler ya da efendisinin malı sayılan kölelerdir.
O zamana kadar eski doğu devletlerinde devletin başındakiler Tanrının temsilcisi veya doğrudan Tanrı sayılıyordu. Oysa Yunan’da bir kısım vatandaşlar devlet yönetimine katılabiliyordu. Bu bakımdan faklı bir devlet şekli söz konusuydu.
Yunan tarihinde etkili olan bir diğer olay da Dor’ların Sparta’da kurdukları devlettir. Bu devlet bir kısım yazarlar tarafından ilk sosyalist devlet olarak kabul edilir. Sparta’da kurulan bu devletin MÖ 800 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir.
Bu devlette, halk üç sınıfa ayrılmıştı. Birinci sınıf, ele geçirilen toprakları ad çekmeyle paylaşan ve Sparta’da yaşayan aileler topluluğu, ikinci sınıf dağlık bölgelerde yaşayan bazı köy ve kasabalarda oturan, oturdukları yerin idaresinde bir dereceye kadar bağımsız fakat siyasi ve askeri bakımdan Sparta’ya bağımlı olanlardı. Üçüncü sınıf ise Spartalıların toprağa bağladıkları ve elde ettikleri ürünlerin % 60’ını kendilerine vermek zorunda bırakmış oldukları “helot” adını taşıyan Aka köylü topluluğudur.
Spartalılar helotlar sayesinde hiç bir iş görmeden geçimlerini sürdürüyorlardı. Sparta devletinin başında bulunan krallar ilk zamanlar, savaşta başkomutan, barışta rahip ve adli amir idiler. Daha sonra bunlar asillik ünvanlarını korumakla birlikte sıradan devlet memuru konumuna getirildiler. Spartalılardan kusurlu doğanlar alınıp ücra yerlere bırakılarak ölüme terkedilir, diğerleri yedi yaşından sonra ailelerinden alınıp genç Spartalıların idare ettiği ‘sürü’ adını taşıyan askeri birliklere verilirlerdi. Bunlar 20 yaşına kadar eğitilir ve dayanıklı olanlar 20 yaşında askere alınırdı. Bu uygulamalar sonucu Sparta devleti çok güçlü bir devlet haline gelmişti.
Yunan ortaçağında Krallar ilk olarak İyonya’da ortadan kalkmış daha sonra da Yunanistanda ortadan kalkmıştır. Bunların yerine aristokratik hükümetler geçmiştir. Ancak tam olarak bir polis olmayan yerlerde Sparta gibi krallık devam etmiştir. Diğer taraftan, Aristokratlar ile fakir köylü sınıfı arasında bir uçurum meydana gelmiştir.
3.2.2.Yunan Tarihinin Arkayik Çağı (VII. ve VI. Yüzyıllar)
Yunan orta çağında evlerde çalışan harp tutsağı köleler vardı. Kullanılan ilk sikkeler lidyalılar tarafından MÖ Yedinci Yüzyılın son yarısında icad edilmiş ve onlardan Yunalılara geçmiştir. Yunan ortaçağının sonunda da Yunanlılar sikke kullanmaya başlamışlardır. (Mezopotamya ağırlık sistemini kullanarak, bakır, demir altın ve gümüşten).
MÖ VI. Yüz yılın başlarında (MÖ.594) Salamis adasına karşı yapılan seferde başarı gösteren SOLON arhon seçilerek, ona Atina’nın sosyal, siyasal hayatında reformlar ortaya koyabilmesi için, geniş yetkiler verildi.
Solon, tüm yuttaşları asilliklerine göre değil mal, mülk ve gelirlerine göre dört sınıfa ayırmıştır. Zenginlik sırasına göre en zengin üç sınıfta olanlar askerlik hizmetiyle yükümlü kılınmış, belirli bir geliri olmayan dördüncü sınıfta yer alanlar ise askerlikten muaf ya da olağanüstü durumlarda hafif silahlı olarak ulaşım işlerinde ya da kürekçi olarak gemilerde bulunmaları öngörülmüştü.
Vergiler de bu dört sınıfa göre belirleniyordu. Devlet paraya ihtiyaç duyduğunda ilk üç sınıf vatandaşın servetleri üzerinden olağanüstü bir vergi alırdı. Dördüncü sınıf ise her türlü vergiden muaftı.
Bu dönemde tüm devlet memurları ücretsiz çalışırdı. Görevlerini yurt borcu olarak düşünürlerdi. Yine ancak ilk üç sınıftakiler devlet memuru olabiliyordu. Dördüncü sınıf vatandaşlar, sadece halk meclislerine girebilirdi. Solon Kanunlarının, daha sonraki Yüzyıllarda da bir çok devleti etkilediği ifade edilmektedir.
Solon’dan bir müddet sonra Peisistratos tiran oldu. Bu tiran zamanında Atina ekonomik yönden çok yüksek bir seviyeye ulaştı. Önemli bayındırlık eserleri yapıldı.
Devlet masraflarının artması ve özellikle ücretli askerlerden meydana gelen ordu için eski gelir kaynakları yetmiyordu. Bu yüzden, yeni vergi olarak toprak ve emlak üzerinden gelirin % 10’u veya % 5’i oranında alınan bir vasıtasız vergi konmuştu.
3.2.3. Yunan Tarihinin Klasik Çağı (MÖ V. Yüzyıl- MÖ. 330)
Bu dönemde Yunanlılarla Persler arasında uzun savaşlar olmuşturiii. Bu dönemde Atina ve Sparta şehir devletlerinde güçlü donanmalar vücuda getirilmişti. MÖ. VI. Yüzyılın sonlarına doğru Perslerin egemenliği altına giren (Anadolu’daki) Yunan şehirlerinin durumu, Pers gümrük vergilerinin yüksek olması nedeniyle giderek kötüleşmiştir.
MÖ. 590 yıllarında Persler, Atina’ya saldırdılarsa da yenildiler. Daha sonra Yunan ülkesini savunmak üzere çeşitli Yunan şehir devletlerinin temsilcileri bir araya gelerek Hellen Birliği”ni kurdular. Birliğin kara ve deniz kuvetlerine (donanmasına) Sparta’nın kumanda etmesi öngörülmüştü. Perslerin saldırısı bu uygulama ile püskürtüldü. Bu olaylar sonrasında iyon şehirleri de perslere karşı isyan ederek bağımsızlıklarını ilan ettiler ve bazıları da Hellen Birliği’ne kabul edildiler.
MÖ. 478’den itibaren Yunan dünyası Perslere karşı mücadele etmek üzere “Attika-delos” deniz birliğini kurdular. Bu birliğe giren şehirler, iç işlerinde serbest perslere karşı savaşta birlikte hareket edeceklerdi. Bu birliğe üye şehirler Perslere karşı mücadele için birlik donanmasına gemi ve deniz erleri, ordusuna asker vermekle mükelleftiler. Bunu vermeyenler, yerine para olarak vergi ödemek zorundaydılar. Her şehrin vereceği vergi miktarı, Aristeides tarafından büyük bir adaletle ve gelişmiş bir mali sistemi bulunan Perslerin vergi sistemleri göz önünde tutulmak suretiyle saptanmıştı. Bundan ötürü bu devlet adamı “adil” lakabını almıştı.
Her yıl toplanan vergilerin tutarı 460 altın talenti buluyordu. Birlik hazinesi Delos’ta Apollon ve Artemis tapınağında saklanıyor ve 10 Atinalı maliye memuru tarafından idare ediliyordu. Müttefiklerin istedikleri zaman Birlik hesaplarını kontrol etme hakları vardı. Birleşik devletlerin delegelerinden meydana gelen Birlik meclisi toplantılarını Delos’ta yapıyor, orada önemli sorunlara dair kararlar alıyordu.
Bu mecliste her devlet askeri gücüne göre temsil ediliyordu. Balkan yarımadası, Ege adaları ve Karya’nın kuzeyinden başlamak suretiyle Anadolu’nın batı kıyılarında sayısı zaman zaman 300’ü bulan şehir devletini kapsayan bu birlik Yunanlıların siyasal alanda meydana getirdikleri en büyük birlikti. Diğer taraftan önceden kurulmuş olan Hellen birliği devam ediyordu. Kurulan bu deniz birliği, perslere karşı önemli başarılar kazanılmasında etkili oldu. Yine bu dönemde MÖ 470’li yıllarda Atinanın çevresi surlarla çevrildi.
MÖ. 446-430 arasınsdaki dönem Atinanın en parlak çağı olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde iktidarı elinde tutan perikles, yeminli Jüri ve şehir meclisi üyeleri ve memurlarının belirli bir ücret almalarını sağlamıştı. Böylece başka geliri olmayan Atinalı vatandaşların idareye katılmaları sağlanmıştı.
Bu tür haklardan sadece Atinalı anne ve babadan doğanlar faydalanıyor, diğer deniz birliği üyeleri vatandaşları yararlanamadığı gibi, 12 drahmilik bir baş vergisi vermek suretiyle Atina’ya ticaret yapmak üzere gelip yerleşen ve gerektiği zaman orduda ya da donanmada çalışmak üzere askere alınan metoikoslar ile köleler de yararlanamıyordu.
Bu dönemde Perikles Atina’ya taşınmış olan Birliğin hazinesini Atinanın bayındırlık hizmetlerine harcamaya ve Birlik üyelerine hesap vermemeye başlamıştı. Perikles bir adım daha atarak tüm birlik üyelerini beş vergi bölgesi şeklinde egemenliği altında topladı ve bir çeşit konfederasyon oluşturdu. Bu dönemde ayrıca Atina dışındaki yerlerde para basma hakkı kaldırılarak tüm birlik içerisinde Atina tarafından basılmış paralar kullanılmaya başlandı. Ancak söz konusu birlik uzun süre yaşamadı.
Bu dönemde, arazi ve bina vergileri gibi vasıtasız vergiler yoktu. Devletin giderleri devlet memurlarının görevlerini parasız olarak yapmaları, kara ordularına kendisinin ve adamlarının silah ve donatımını sağlayabilecek kadar zengin kişlerin girmesi ve yine bazı zenginlerin harp gemilerinin donatımını üzerlerine almaları nedeniyle oldukça azdı.
Toplanan gelirlerin bir kısmı sosyal yardım için harcanırken, asıl büyük kısmı ise çok güçlü ve her zaman taarruza hazır durumda bulundurulmak istenen donanma için harcanıyordu. Geliri giderle karşılaştıran bir bütçe henüz bilinmiyordu. Gelir fazla olduğu zamanlarda onun onda biri Atena’ya verilir, geriye kalanı halk arasında paylaştırılır, gelirler, giderleri karşılamaya yetmediği zamanlarda geçici bir süre için olağanüstü bir gelir vergisi ihdas olunurdu.
MÖ. 450 yılları itibarıyla Atinanın mali yapısına bakıldığında, devlet hazinesi yanında çeşitli tapınaklara ait hazinelerin de olduğu görülmektedir. MÖ. 434 yılında Atena tapınak hazinesiyle birleştirilmiş olan bu hazineler, yeni tapınaklar yapmak, bunların masraflarını karşılamak ve din törenlerini tertiplemek gibi harcamalar için kullanılıyordu. Bunların geliri tanrılara vakfedilen para ve değerli eşyalardan, çeşitli kaynaklardan tanrıların payına ayrılan paralardan ve deniz birliğinin gelir fazlasından ibaret bulunuyordu.
Deniz birliği hazinesi, MÖ.434 yılı itibarıyla 400 gemiye ulaşan birleşik donanmanın ve birlik bölgesindeki Atina garnizonlarının giderlerini karşılamakla mükellefti. Barış döneminde bu giderler pek olmadığından gelir fazlası devlet hazinesine kalıyordu.
Perikles döneminde, nüfusu yaklaşık 110-115 bin civarında olduğu tahmin edilen Atina’da Pire limanı yeni baştan yapıldı.
Atina, Attik-Delos birliğindeki ülkeleri hegemonyasına aldığı ve üzerlerine ağır vergiler koyduğu için, -son zamanlarda bu vergiler, ithalat ve ihracat mallarının % 5’i oranında bir çeşit bir gümrük resmi şekline sokulmuştu- üye ülkelerin hoşnutsuzluğuna neden olmuştu.
MÖ. 410 yıllarında özellikle savaşlar nedeniyle ortaya çıkan mali bunalımı giderebilmek için yeni bir varlık vergisi konuldu.
Bu dönemde Atina’da servet vergisine sağlam bir temel kazandırmak için genel bir servet tahriri yapıldı ve vergi toplanmasını kolaylaştırmak için Atina bir takım vergi bölgelerine ayrıldı.
3.2.4.Yunan Tarihinin Hellenizm Çağı(MÖ 330-30)
Bu dönemde Yunan şehir devletleri Makedon krallığı tarafından ele geçirilmiş ve Yunan birliği kurulmuştu.
MÖ. XII. Yüzyılda dor göçleri sırasında Yunanistana girdiği tahmin edilen Makedonyalıların MÖ VII. Yüzyılda kurdukları krallık şeklindeki devleti, MÖ. VI. Yüzyılda perslere tabi bir vasal devlet olduğu belirtiliyor. Bu devlette Krallık babadan oğula geçerdi Ordunun özel bir yeri vardı.
Bu dönemden sonra çeşitli evreler geçiren Makedonya devleti MÖ 359’dan itibaren Kral II. Filip zamanında büyük bir devlet haline geldi. Filip, kabile birliği üzerine kurulu bir krallık olan devleti, bir Kralın idaresi altında güçlü bir birleşik devlet haline getirdi. İyi eğitilmiş ve teçhizatlanmış bir ordu kurdu. Daha sonra Yunan şehir devletlerini ele geçirmeye başladı sonunda Yunan şehir devletlerini bir kongrede toplayarak Hellen birliği meydana getirildi. Makedonya bu birliğin içinde yer almamakla birlikte, birliği kendisine bağlamış ve birlik ordusunun başkomutanı seçilmişti. Böylece Yunan şehir devletleri birliklerini sağlamış ancak siyasal özgürlüklerini kaybetmişlerdiiv.
MÖ. III. Yüzyılın sonlarına doğru karışık bir şekil alan Hellenizm dünyasının bu dönemde Romalılarla ilişkisi başlamış ve Romalılar Yunan Hellenizminin yıkılmasında rol oynamışlardır. Yunan Şehir devletleri MÖ. 146’dan itibaren Romalıların hegemonyası altına girmişlerdi. Son olarak MÖ.30’da Aktium savaşı ile Ptolemaiosların Mısır devletlerin yıkılması ile helenizm tarihinin siyasal evresi sona erdi.v
KAYNAKÇA
EŞ, Mecit, Osman PEHLİVAN ve Temel GÜRDAL, Maliye Tarihi, 1998, Trabzon.
i Bu bölümün hazırlanmasında büyük ölçüde Eş,Mecit, Osman Pehlivan ve Temel Gürdal tarafından hazırlanmış Maliye Tarihi eserinden yararlanılmıştır.
ii Yunan ülkesi Dor istilası yüzünden Aka devletlerinin birer birer ortadan kalktığı, kültür merkezleri ve şatoların yıkıldığı bir savaş ve kargaşalık çağına girmiş ancak MÖ.X. Yüzyıla doğru sükunet bulmağa ve kendini toplamağa başlamıştır.
iii Bu dönemde Gavmata adında bir rahip, halk lehinde bazı reformlar yapmak ve vergi affı ilan etmek suretiyle halkı kendi tarafına çekmeyi başarmış ve kral ünvanını kullanmıştı.
iv II. Filip’in ölümünden sonra karışıklık çıkmışsa da İskender Yunanistanı ikinci kez makedonya hegemonyası altına almıştır. Böylece Yunan şehir devletleri bağımsızlıklarını artık tamamen kaybetmişlerdi. Makedonya devleti bu dönemde İskenderle birlikte mali idareyi mülki idareden ayırmış, bir çok eyaletleri kapsayan vergi bölgeleri kurmuştur. Ayrıca hazinelerde birikmiş olan altınlardan para basmıştır.
v Hellenizm döneminin sürekli savaşları ve karışık siyasal olayları sonunda bir takım irili ufaklı devletlerin ortaya çıkması sürecinde ortaya çıkan devletlerden birisi de Ptolemaios’ların Mısır Krallığıdır. Bu krallık, makedonya ırkından fakat Yunan kültürünü benimsemiş kralların yönettiği sayıca az bir Yunan ve makedonya zümresine ve ücretli askerlerden meydane gelen bir orduya dayanmak suretiyle, Mısırlıları egemenlikleri altında bulundurmuştu. Ptolemaios’ların Mısır Krallığı’nda, Firavunlar saltanatının gelenekleri etkili olmuştur. Buna göre, bütün mülk krala aittir. Kişilerin özel mülkiyeti yoktur. Kişiler Kralın lütuf ve izniyle bu toprakları kullanırlar. Kral istediği kanunları istediği zaman çıkarır. Uygulamada Kral ülkesindekilerin vergi güçlerinin korunmasına dikkat etmiştir. Bu devletin teşkilatı geniş bir memur kadrosuna dayanmaktaydı. Bu memurlar devlet hazinesinden belli bir ücret yerine belirli bir toprak ürününü almaktadırlar.
Tüm Mısır ülkesi teorik olarak Kralın malı olmakla birlikte bu ülkede çeşitli kişilere kral tarafından hediye edilmiş topraklar da vardı. Bunların yanında tapınaklara ait kutsal topraklar ya da askerlere verilen topraklar da vardı. Askerler kendilerine kral tarafından verilen çiftlikler içinde bunların gelirinden faydalanmak suretiyle yaşamakta bir savaş çıkınca adamlarıyla birlikte savaşa katılmak zorundaydılar. Ancak Mısır ordusu sadece bunlardan oluşmuyor diğer kavimlerden ücretli askerler de orduya alınıyordu. Kişisel mülkiyet Mısırda ancak Hellenizm döneminden sonra söz konusu olmuş, halk önce ev ve bahçelere sonra da kasabalar dışındaki tarlalara sahip olmuştur. Tüm Hellenizm devletlerinde olduğu gibi Mısırda da Krallar mali işlere önem vermişler, devletin geliri ile giderleri arasında bir denge kurmaya çalışmışlardır. En önemli gelir kaynakları arasında, memurlar tarafından toprak ürünleri şeklinde toplanan bir çeşit arazi vergisi vardı. Bundan başka hayvanlardan, kölelerden, veraset suretiyle geçen mallardan, çoğu zaman mültezimlere ihale edilmek suretiyle vergi alınırdı. Her Mısırlı, rahipler hariç olmak üzere bir baş vergisi vermekle de görevliydi. Vasıtasız vergilerin yanında vasıtalı vergiler ve gider vergileri de vardı. Bunların yanında gümrük resimleri ve kralî çiftliklerin gelirleri de büyük yekun tutuyordu.
Dostları ilə paylaş: |