A. İnsan ile Allah Arasındaki İlişkilerde Zulüm
Zulmün bu çeşidi iki ana başlık altında mütalaa edilmektedir. Birincisi, hakimiyetin mutlak olarak Allah’a ait olduğunu kabul etmemek, hükümranlığında ona ortak koşmak manasına gelen şirktir ki bu Kur’an-ı Kerimin ifadesi ile en büyük zulümdür. İkincisi ise Allah’a iftira etmek ve Allah’ın ayetlerini yalanlamaktır. Kur’an-ı Kerim’de ayetleri yalanlama ifadesi bazen bizatihi Kur’an ayetlerinin tekzip edilmesi bağlamında bezen de mucizelerin inkarı bağlamında kullanılmaktadır.
a. En Büyük Zulüm Şirk
İnsan ile Allah arasındaki ilişkilerde zulmün en büyüğü şirktir. Cenab-ı Hakk bu tür bir zulmü kesinlikle affetmeyeceğini Kur’an-ı Kerim’de bizlere bildirmektedir: “Şüphesiz ki Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz…”68 Alimler arasında şirk üzerine ölen kimsenin mağfiret ehlinden olmayacağı konusunda herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Şirk ehlinin haricindeki diğer günahkarlar ise ayet-i kerimenin devamında belirtildiği üzere Allah’ın meşietine kalmışlardır. Allah Teala dilerse onlara mağfiret, dilerse azap eder.
Şirk Allah’a zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ortak tutmak demektir. Çünkü Cenab-ı Allah zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birdir. O’nun eşi, benzeri, dengi, ortağı ve oğlu yoktur.69
Şirkin en büyük bir zulüm olduğunu Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de Lokman (a.s.)’ın diliyle bizlere beyan etmektedir: “Hani Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle demişti: Evladım Allah’a şirk koşma. Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür.”70
Lokman (a.s.) Cahiliye Arapları tarafından tanınan, sevilip sayılan bir zattı. Onun hikmetli sözleri halk arasında ağızdan ağza dolaşır ve insanlar onun bu sözlerine büyük kıymet verirlerdi. İşte şirkin büyük bir zulüm olduğunun Kur’an-ı Kerim’de Lokman (a.s.)’ın diliyle bildirilmesi şu manayı ifade eder: Ey İnsanlar! Bu öğütlere kulak verin ve manalarını iyice kavrayın. Çünkü bunlar, sizin de kendisini yakından tanıdığınız hikmet sahibi bir kimsenin, oğluna yaptığı nasihatlerdir.
Zulüm kelimesinin Kur’an-ı Kerim’de şirk manasında kullanıldığına bir başka örnek ise En’am suresindeki şu ayet-i kerimedir: “İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya! İşte korkudan emin olmak onların hakkıdır ve doğru yolda olanlar da onlardır.”71 Bu ayet-i kerime nazil olunca Ashab (r.a.)’ın nefislerine bu ayet çok ağır gelmişti. Onlar buradaki zulüm kelimesini en geniş anlamıyla haksızlık olarak anladıklarından Hz. Peygamber (s.a.v)’in yanına vardılar ve “Ey Allah’ın Resulü! Hangimiz zulüm karıştırmamaya güç yetirebiliriz ki?” dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk “Şirk en büyük zulümdür.”72 ayetini indirerek buradaki zulümden şirk manasının kastedildiğini beyan etti. Resulullah (s.a.v) “Siz Lokman’ın sözünü işitmiyor musunuz?” diyerek Ashabını rahatlattı.73 İbn Teymiyye (v. 728 H.)’ye göre şirkin başlıca 3 çeşidi vardır.74 Birincisi büyük şirk: Yukarıda Lokman (a.s.)’ın oğluna yaptığı nasihatte zikredilen şirk buna örnektir. Bir başka örnek verecek olursak Yahudilerle Hıristiyanların Allah’a isnat ettikleri şirktir. Ayet-i kerimede şöyle buyruluyor: “Yahudiler: Üzeyir Allah’ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da: Mesih Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarında geveledikleri sözlerden ibarettir. Onlar sözlerini daha önce geçmiş kafirlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onarı helak etsin! Nasıl da haktan batıla döndürülüyorlar. Yahudiler hahamlarını, Hıristiyanlar rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah tan başka Rab edindiler. Halbuki onlara bir tek ilaha ibadet etmeleri emrolunmuştu. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları ortaklardan münezzehtir.”75
İslam dininin esaslarına tevhit akidesine inanmayan ve bunu açıkça ilan edenlere “müşrik” denir. Yukarıdaki ayetin hükmüne göre Yahudiler ve Hıristiyanlar da bu gruba girerler.76
İkincisi ise küçük şirktir. Bu bazı işlerde Allah’tan başkasının gözetilmesidir ki bu gösteriş ve nifak olarak ortaya çıkmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Gösteriş için namaz kılan, oruç tutan ve tasaddukta bulunan kimse Allah’a şirk koşmuş olur.” hadis-i şerifi de şirkin bu kısmına örnek teşkil etmektedir.
Şirkin üçüncü çeşidi ise gizli şirktir. Bu da “Eğer filan olmasaydı, filanca beni öldürecekti” tarzındaki konuşmalardır.
Kur’an-ı Kerim’deki ayetler dikkatle incelenecek olursa şirkten bahsedildiği kadar Allah’ın varlığı inkardan bahsedilmediği görülecektir. Bunun nedeni şudur: Çok az bir kısmı müstesna zaten insanlar Allah’ın varlığı hakkında herhangi bir şüphe duymamaktadırlar. Çünkü kainat çoktan yüce yaratıcısının varlığını haykırmaktadır. Ancak Allah’ın varlığını kabul eden bu insanlardan bir kısmının düştüğü hata ise yaratılmışlardan O’na ortaklar koşmuş olmasıdır. İşte Kur’an-ı Kerim’de Allah’ı inkardan ziyade O’na ortaklar koşulmasından bahsedilmesinin gerekçesi budur.
İnkarın her türlüsü şirk kapsamı içerisine girer.77 Cenab-ı Hakk inkarcıların aynı zamanda zalim olduklarını birçok ayet-i kerimede zikretmektedir.78
Kur’an-ı Kerim’in en büyük zulüm olarak nitelediği şirkin daha iyi anlaşılabilmesi için burada Cahiliye dönemindeki şirk konusuna kısaca değinmek istiyoruz. Cahiliye ehlinin düştüğü iki türlü şirk vardır. Birincisi: Yaklaştırma ve vasıta olur düşüncesiyle yapılan şirk. Şirkin bu çeşidi Allah’ın varlığını, yaratıcı olduğunu, rızık veren öldürüp dirilten olduğunu kabul eden bir insanın içine düştüğü bir şirktir. Düştüğü hata uluhiyyet vasıfları olan başka varlıklar düşünmesidir. Bu vasıflarıyla onlar Allah’a yakındırlar. O halde onlara yaklaşmak da Allah’a yaklaşmaktır. Cenab-ı Hakk onların bu çarpık inançları hakkında şöyle buyurur: “ O’nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: Onlara bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz derler.”79
Bir diğer şirk ise: Allah’tan başkasından şefaat beklemektir. Cahiliye’de insanlar iki şirki birden yürütüyorlardı. Bir yandan Allah’a yaklaştırması dileğiyle putlara taparlarken bir yandan da onlardan şefaat istiyorlardı. İnançlarına göre putların, Allah katında dinlenen sözleri, reddedilmeyen hatırları vardı.80 Cenab-ı Hakk onların bu inanışlarını şu sözleriyle reddetmektedir: “Onlar, Allah’tan başka kendilerine ne zarar, ne de fayda veremeyen birtakım putlara tapıyorlar ve onlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir diyorlar.”81
b. Allah’ın Ayetlerini Yalanlama ve Allah’a İftira Etme
Allah’ın ayetlerini tekzip etmek Kur’an-ı Kerim’de çokça geçen bir husustur. Ancak burada şunun bilinmesi gerekir. Ayetleri tekzip, bazen Kuran ayetlerini, Kur’an’ı yalanlamak anlamına gelirken, bazen de mucizeleri inkar manasına gelmektedir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de mucizeye de ayet denilmektedir.
“Onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette pek iyi biliyoruz. Doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar fakat o zalimler, bile bile Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.”82 Bu ayet, Allah Teala’nın Hz. Peygamber (a.s.)’e verdiği yüce makama delalet eden yerlerden biridir. Zira ona hitaben: “Üzülme! Onlar senin yalan söylediğini iddia etmiyorlar. Onlar Allah’ın ayetlerini yalan sayıyorlar.” buyurarak onu sıkıntıdan kurtarıp, zatı üzerine almaktadır. Bu teşrif, bazen günde onlarca defa “Yalancı!” iftirasına maruz kalan Peygamberimizi teselli ettiği gibi, bir gerçeği de dile getiriyordu. Zira müşrikler 40 yaşına kadar içlerinde yaşayıp her halini bildikleri Peygamberimize hep “el-Emîn” derlerdi. Elçiliğini açıklayınca onu yalanlamaları, Allah’ın ildirdiklerini kabul etmediklerini gösteriyordu. Nitekim düşman kampın başkanı Ebu Cehil, Hz. Peygamber’e şöyle demiştir: “Doğrusu biz senin yalancı olduğunu söyleyemeyiz, ama senin getirdiğini yalanlıyoruz.”83
“Kimin de tartıları hafif gelirse, işte bunlar da ayetlerimize zulmetmeleri “yalanlamaları” sebebiyle kendilerini ziyan sokanlardır.”84
“O, kendilerine ilim nasip edilenlerin kalplerini aydınlatan parlak ayetlerdir. Evet, bizim ayetlerimizi zalimlerden başkası inkar etmez.”85
“Ayetlerimizi yalan sayanlara ve onları kabule tenezzül etmeyenlere gök kapıları açılmayacak ve halat (deve) iğne deliğinden geçmedikçe onlar da cennete giremeyeceklerdir. İşte mücrimleri biz böyle cezalandırırız. Onlara cehennem ateşinden bir döşek ve üzerlerinde de yine ateşten örtüler var. İşte zalimleri biz böyle cezalandırırız.”86
Zikretmiş olduğumuz bu ayet-i kerimelerdeki, ayetlerin yalanlanması ifadesi bizatihi Kur’an ayetlerinin, Kur’an’ın yalanlanması manasında kullanılmıştır. Az önce de belirttiğimiz gibi ayetlerin yalanlanması Kur’an-ı Kerim’de bazen mucizeleri inkar etek manasında kullanılmıştır.
“Onlardan sonra Musa’yı ayetlerimizle (mucizelerimizle) Firavun’a ve onun ileri gelen yetkililerine gönderdik. Onlar ayetlerimize zulmettiler (mucizelerimizi yalanladılar, bu apaçık bir sihirdir dediler).”87
“Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen 9 mucizeden biri olarak kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir. Nitekim ayetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince “Bu besbelli bir büyü” dediler. Kendileri de bunların hakk olduklarını kesin olarak bildikleri halde sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkar ettiler.”88
Allah’ın ayetlerini yalanlama ile ilgili birkaç ayet-i kerimeyi burada zikrettikten sonra şimdi de zulüm bağlamında Allah’a iftira etmek ile ilgili Kur’an-ı Kerim’den birkaç örnek vereceğiz:
“Allah adına yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde “Bana da vahyolundu” diyenden, bir de “Allah’ın indirdiği ayetler gibi ben de indiririm” diye iddia edenden daha zalim kimse olabilir mi?”89 Allah adına yalan şöyle olur: O’nun söylemediği söz O’na mal edilir, şeriki olmadığı halde ortak koşulur, O’na eksik sıfatlar verilir.90
“Allah adına yalan uydurandan veya O’nun ayetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir ki? Şu muhakkak ki o zalimler felah bulamayacak, muratlarına eremeyeceklerdir.”91
“Uydurduğu bir yalanı Allah’a isnat edenden daha zalim kim olabilir ki? Onlar Rablerinin huzuruna getirilecek ve şahitler de: “İşte Rableri hakkında yalan uyduranlar! İyi biliniz ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir” diyeceklerdir.92 Yalan ve iftira çok çirkin ve iğrenç bir suçtur. Bu hem gerçeğe karşı hem de iftira edilene karşı bir zulümdür. Hele bu iftira edilen Allah Teala olursa. Ayet-i kerimede “İşte Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır.” denilerek şahitler o kimseleri teşhir etmekte ve dolayısıyla bu iftiracılar kötülenmektedir.93
Allah Teala’ya iftira etme, O’na yalan isnat etme ile ilgili ayetlerde dikkati çeken bir husus, bu çirkin işi yapanların yalnızca zalim olarak nitelendirilmemiş olmasıdır. Bilakis bu kimseler ism-i tafdil kalıbıyla “azlem” (daha zalim, en zalim) olarak nitelendirilmişlerdir.
Dostları ilə paylaş: |