HADİS TENKİDİ
1. CERH VE TA'DÎL
Cerh; sözlükte elle, aletle, silahla veya dille yaralamak, sövmek, dürtmek, bir yarayı deşmek, tesir etmek demektir
Ta’dîl; sözlükte doğrultmak, düzeltmek, hizaya getirmek, tezkiye etmek, adaleti beyan etmek demektir.
Istılahî manaları ise; Cerh, günahkârlık, tedlis (karıştırıcılık), yalancılık gibi sebeplerle bir râvinin, hadis mütehassısları tarafından rivayetlerinin reddedilmesi, ravinin adalet ve zabt yönünden eksikliklerini, zaaflarını tesbit etmek, rivayetlerini iyice tetkik etmek, râviyi, rivâyetin sıhhat ve değerine te'sir edecek noksan sıfatlara nisbet etmektir. Ta'dil; Bir râviyi rivayetleri kabul olunacak şekilde vasıflandırmak, tanıtmak, râvinin adalet ve zabt sıfatlarını taşıdığına hükmederek rivayetlerinin sıhhatini ortaya koymaktır.
Cerh ve Ta'dîl ilmi râvileri adalet ve zabt yönleriyle inceleyen bir ilimdir. "Cerh" yerine ta'n, taz'îf, tezyîf gibi başka kelimeler de kullanılır. Keza "tâdîl" yerine de, tevsîk, tezkiye gibi başka kelimeler kullanılmıştır.
Usulcüler, rivâyeti alınacak râvilerin araştırılarak, fâsık olanlarının belirlenip onlardan rivâyet alınmaması, haberlerin behemahâl sika (güvenilir) kimselerden alınması gereğine inanırlar, bunu Kur'an ve hadîslerle delillendirirler: Ayet-i Kerimede: "Ey iman edenler, size bir fâsık bir haber getirecek olursa onun iç yüzünü araştırın" (Hucurât: 49/6) buyurmaktadır. Bir başka âyette ise: "İçinizden iki âdil şâhid getirin" (Talâk: 65/2) buyrulmuştur. İbnu Abbas'ın merfu bir rivâyetinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "İlmi (hadîsi) şehâdetini kabul ettiğiniz kimselerden alın" diye emreder. Bunu, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den yapılan şu rivâyet te'yîd eder: "(Hz. Peygamber) sâdece sika'dan (güvenilir kişi) hadîs almamızı emrederdi". İbrahim Nehâî der ki: "Muhaddisler, hadîs almak için râvilere gelince, gidişâtına, namazına ve ahvaline bakıp sonra rivâyetini alırlardı."496
Hadis râvilerinin kusur ve meziyetlerinin özel terimlerle tetkik edildiği "cerh ve ta'dil ilmi" hadis ilminin en önemli konularından birini oluşturur. Sözlü rivayetlerin yaygın olduğu bir dönemde ortaya çıkıp gelişen bu ilmin, hadisin ve dolayısıyla İslâm'ın korunması açısından hicrî dördüncü yüzyıla kadar çok faal bir rol oynadığı kesin bir gerçektir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra meydana gelen bazı siyasî olaylar neticesinde birtakım sapık itikadî grupların ortaya çıkması ve bunların kendi görüşleri lehinde hadisin otoritesinden yararlanmak istemeleri, kendilerini hadis uydurmaya sevketmiştir.497
Bu olumsuz gelişmeler karşısında İslâm âlimleri kılı kırk yararcasına bir titizlik göstererek, hadislerin kitaplara geçirilip tasnif edildiği zamana kadar her râviyi cerh ve ta'dile tabi tutmuşlar ve bu şekilde, güvenilir olanları zayıflardan, tanınmayanlardan, uydurmacı ve yalancılardan ayırdetmişlerdir.498
Dini, aslî berraklığı içerisinde korumayı yegane hedef ve vazife bilen İslâm âlimlerinin bu davranışlarını bir başka şekilde yorumlamak mümkün değildir. Zira Tirmizî (279/892)'nin de açıkça ortaya koyduğu gibi, amaç, müslümanların hayrını ve iyiliğini istemektir.499 Yoksa hiç bir kimse sebepsiz yere müslümanın gıybetini yapmış ve onları çekiştirmeyi istemiş değildir.
Tanınmış münekkitlerden Yahya b. Saîd el-Kattân (198/814) cerhettiği muhterem zevât dolayısıyla kendisine yöneltilen:
- Sen cerhettiğin bu zevâtın kıyamet gününde karşına hasım olarak çıkmalarından korkmuyor musun? şeklindeki bir soruya:
"Bunların düşmanlığına maruz kalmam; hadisini müdafaa etmediğimden dolayı Rasûlullah (s.a.s.)'in karşıma hasım olarak çıkmasından çok daha kolaydır." diye cevap vermiştir.500
Onun bu cevabında da görüleceği gibi, konu bir gıybet ve çekiştirme meselesi değil; ilim ehlinin taşıdığı sorumluluk duygusunun ve ilmî anlayışın bir çeşit tezâhürüdür.
Diğer taraftan cerh ve ta'dili yapacak âlimlerde birtakım özelliklerin arandığı gibi; cerh ve ta'dil esnasında dikkate alınması gereken esaslar da mevcuttur. Bu yönleriyle ehil olmayan bir kimsenin cerh ve ta'diline itibar edilemez. Şartlarına riayet edilmeden yürütülmüş cerh ve ta'dilin de ifade edeceği hiç bir değer yoktur.501
Hadis münekkitleri cerh ve ta'dilde râvilerin kuvvet ve zayıflık, doğruluk ve yalancılık gibi durumlarına işaret eden bir takım terimler kullanmışlardır. Ta'dil için kullanılan terimlerin tertibinde ulema arasında tam bir ittifak yoktur. İbn Hacer el-Askalânî bu terimleri en yükseğinden alta doğru altı derecede toplamıştır. Aynı şekilde cerh için kullanılan tabirler de en hafifinden en ağırına doğru altı kısma ayrılmıştır. Ta'dilin en yüksek derecesi "evseku'n-nâs", "esbetü'n-nâs" (insanların en güveniliri); cerhin en ağır derecesi ise "ekzebü'n-nâs" (insanların en yalancısı), "hüve ruknu'l-kezibi" (o, yalanın ocağıdır)... tabirleriyle ifade olunur.502
Cerh ve Ta’dil Kitapları:
Hadisin sahihini sekîminden, makbulünü merdudundan ayırma gayretinin bir neticesi olarak gelişmiş olan bu ilim dalında kaleme alınmış bir çok eser mevcuttur. İbn Ebi Hâtim er-Râzi'nin "Kitâbü'l-cerh ve't-ta'dîl'i"; Ahmed b. Hanbel'in "Kitâbü'l-ılel'i" ; Zehebî'nin "Mizânü'l i'tidâl’i"; Buhârî'nin "et-Târihü'l-kebir'i" bu alanda yazılmış çok sayıdaki eserden sadece birkaçıdır.503
Ravilerin tanınmasında isimlerin, künyelerin ve lakabların fevkalade önemi vardır. Bu alanlarda ve onlara bağlı tali derecedeki konularda da özel gayretler sarfedilmiş, eserler yazılmıştır.
Cerh ve ta’dil sonucu oluşan ravi grupları hakkında müstakil eserler yazılmış olduğu gibi her iki gruba giren ravileri tanıtan müşterek eserler de kaleme alınmıştır. Mesela İbn Hibban (v.354/965)’ın Kitabu’s-sikat’ı; Zehebi (v.748/1347)’nin Tezkiretü’l-Huffaz’ı sadece sika ravileri; İbn Adiy (v.365/976)’in el-Kamil fi’d-Duafa’sı, Zehebi’nin Mizanu’l-İtidal’i ve el-Muğni fi’Duafa’sı, İbn Hacer (v.852/1448)’in Lisanu’l-Mizan’ı sadece zayıf ravileri tanıtmaktadırlar.
İbn Ebi Hatim (v.327/939)’inel-Cerh ve’t-ta’dil’i; el-Mizzi (v. 742/1341)’nin Tehzibu’l-Kemal’i; İbn Hacer’in Tehzibu’t-Tehzib’i ile Takribu’t-Tehzib’i hem sika hem zayıf ravileri karışık olarak tanıtmaktadırlar.
Ayrıca müdellisler ve ömrünün sonunda zihni iğtişaşa uğrayan (muhtelit) sikalar, kendisinden sadece bir kişinin rivayette bulunduğu raviler (vuhdan) gibi daha özel ravi gruplarını tanıtmak için yazılmış müstakil eserler de bulunmaktadır. 504
Bugün elimizde bulunan rical kitaplarında, kendi zamanlarında belli bir itibar görerek rivayetleri hadis kitaplarına geçmiş takriben 20 bin ravinin cerh ve tadil açısından durumu açıklanmış bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu da hicri ilk dört asırda yaşamış kişilerdir. Hadis metinleri kitaplarda toplandıktan sahihler, sakimler, uydurmalar iyice tefrik edildikten sonra, artık kitaplardan yararlanma yaygınlaştığı için cerh ve tadil prensiplerine göre incelenecek ravi de kalmamıştır.505
Dostları ilə paylaş: |