UYDURMA HADİSLERİ BİLDİREN GENEL KAİDELER
Şemseddin-i Sehavi, Makaasıd-ı Hasene'sinde hadisler hakkında gerekli izahatı verdikten sonra halk arasında meşhur ve gerçekte aslı olmayan, bazı imamların buluştukları hakkındaki rivayetleri, bazılarına nisbet edilen eserleri, uydurma mezarları ve cahil olduğu halde, bilgin diye tanıtılan bazı şahısları da ele alarak, demiştir ki:
1- İbn-i Teymiye diyor ki: Şafii ile Ahmed bin Hanbel'in Şeyban-i Rai'nin yanına giderek ondan birşeyler sormaları hakkındaki rivayetler, ehl-i marifetin ittifakı ile batıldır. Zira bu iki zat, onun zamanına yetişmemişlerdir. Şafii ile Ebu Yusuf'un Harunü'r-Reşid yanında buluştukları rivayeti de batıldır. Zira Şafii, Ebu Yusuf'un ölümünden sonra Reşid ile buluşmuştur. Hafız İbn-i Hacer diyor ki: Her ne kadar Beyhaki ve diğerleri Şafii'nin Menakıb'ında Şafii Reşid'in yanına gidip, Muhammed bin Hasan'ın onu öldürmeğe teşvik ettiğine dair, bir rivayette bulundularsa da, bu rivayet batıldır, yalandır ve aslı yoktur.
2- Meymun diyor ki: Ahmed bin Hanbel, megazi, melahim ve tefsir kitaplarının asılları olmadığını söylemiştir. Hatib diyor ki: Megazi kitaplarının asılları olmadığı güvenilir kimselerden almadıkları ve kıssacıların ilaveler yaptıkları içindir. Melahim kitapları da, çoğunlukla böyle oldukları için, asılları yoktur. Tefsir kitaplarına gelince, bunların en meşhurları Kelbi ve Mukatil'in tefsirleridir. Ahmed bin Hanbel, Kelbi'nin tefsiri hakkında; başından sonuna kadar yalandır. Ona bakmak helal değildir, dedi. Zerkeşi; Mukatil'in tefsiri için, bu da ona yakındır, dedi. Suyuti diyor ki: Bu konularda sağlam ve muteber kitaplar vardır. Onları İtkan'ın sonunda yazdım. Megazi kitaplarının en meşhuru Muhammed bin İshak'ın eseri iken, o da yahudilerden haber alırdı. Vakidi'nin tamamen yalancı olduğunu İmam-ı Şafii söylemiştir. Ve devamla; Musa bin Akabe'den başka hiçbirinin megazi kitabı doğru değildir, dedi.
Mezarlara gelince; Hicri 7. asırda şöhret bulan, Lübnan dağındaki Nuh Aleyhisselam'ın mezarının, Dımışk'ın şarkında Ubeyy bin Ka'b'ın meşhedinin de asılları yoktur. Esasen Ubeyy buralara hiç gelmemiş, nerde kaldı mezarı? Muallat'daki İbn-i Ömer'in mezarı, Mısır kurafesinde İbn-i Ömer'e isnad edilen bir kabir ki, bu da rü'ya üzerinedir. Askalan'da (Gerçekte Haydere'nin kabri iken) Ebu Hüreyre'ye nisbet edilen mezar, Kahire'de Hz. Hüseyin'in meşhedi (burada yalnız başı bulunmaktadır ki, bu da ihtilaflıdır) Seyyide-i Nefise'nin uydurma mezarı da bunlar gibi batıl ve aslı olmayan şeylerdir.
BİRİNCİ BÖLÜM
Ben derim ki: Allame Şeyh Muhammed bin Cezeri'nin dediği gibi Rasul-i Ekrem'den başka hiçbir Peygamber'in kabrini tayin etmek doğru değildir. Evet İbrahim Aleyhisselam o köyde medfundur. Fakat, mezarı budur, denmez. Yalnız Peygamberimiz'in kabrinin belli olup diğerlerinin belli olmaması, güneş doğduktan sonra yıldızların kaybolmasına benzer ve aynı zamanda onların şeriatlerinin nesh olmasına işaret ve ziyarete şayan yalnız Hz. Resul-i Ekrem olduğuna tenbihtir. Nitekim Medine'de medfun bulunması da bunu gerektirir. Zira Mekke'de olsa şerefi kaybolurdu. Resul-i Ekrem ve Cihar-ı Yar'ın doğum yerleri de kesin olarak belli değildir. Çünkü her ne kadar faziletleri ezelde ma'lum idiyse de, doğuşları zamanında bilinmiyordu. Şiilerin iftiralarından birisi de Adem ve Nuh peygamberlerin kabirlerini Hz. Ali'nin bile mezarı malum değildir. Burayı mezar diye göstermek görülen bir rü'yaya dayanır. İmam Ali bin Musa'nın meşhedinde kör ve kötürüm insanların şifayab olduklarına dair rivayetleri de yalandır. Mekke ve Medine hakının, özellikle Mi'rac gecelerinde Resul-i Ekrem'in kabrinde nur görüldüğüne dair rivayetlerinin de aslı yoktur. Esasen onun nuru Şark ile Garbı doldurmuştur. Allahu Teala ilk olarak onun nurunu yarattı ve Kur'an-ı Kerim'de ona Nur ismini verdi. Resul-i Ekrem'in nurunu ifade eden ayetler vardır. Fakat bu, öyle gözle görülecek bir ışık demek değildir.
Hulasa'da bu husustaki rivayetlerin ve yalnız yukarıda anlattığımız bir hadisten başka "Ya Ali" diye başlayan hadislerin hepsinin mevzu olduğu söylenmiştir. Sagani de Hz. Ali'ye vasiyetler ifade eden hadislerin hepsinin mevzu olduklarını ve bunların, Hammad bin Amr-ı Nusaybi'nin uydurması olduklarını söylemiştir. Suyuti, bu duruma göre, "El-Erbain ve'd-Dianiyat" adlı kitabın hadislerinin hiçbirine merfu demek doğru değildir. Ancak, bazı kelimeleri sahihtir. Aslında bunları uyduran Zeyd bin Rufaa, ondan çalan da İbn-i Ved'an'dır, dedi.
Denildi ki: "İhvan-ı Safa" risalesini uyduran, hadis ilminde en cahil, hiç utanmayan ve yalana en çok cesaret gösteren bir insandır. Sehavi diyor ki: Bunlardan birisi de, Belhi'nin "Fadlü'l-Ulema" adlı kitabıdır. Bu kitap, "Fıkıh'dan bir mesele öğrenene şu kadar mükafat var" diye başlar. Bir sened ile zikredilmiş mevzu hadis kitaplarından birisi de, "Hz. Ali'yi tanıdığı, onun üzengisini tuttuğu, üzengisinin kendisini yaraladığı ve Hz. Ali'nin uzun ömürle kendisine dua ettiği zannedilen "İbn-i Ebi'd-Dünya"nın hadis kitabıdır." İbn-i Nastur-ı Rumi, Bişr, Nuaym bin Salim ve Hıraş'ın rivayet ettikleri hadisler, ayrıca Dinar ve Ebu Hedebe'nin hadisleri de bunlardandır.
"Ümmetim diğer ümmetler arasında yıldızlar arasındaki ay gibidir." sözü ile başlayan Sem'an bin Mehdi'nin Enes'den rivayet ettiği ve Enes-i Basri'nin Müsned'i diye idda edilen 300 kadar hadisi içine alan kitap ta bunlardandır. Zeyl'de: Bu rivayetlerin hepsi yalandır, uyduranların boynu kopsun, diye yazılıdır. "Lisanu'l-Mizan" da bu hadisleri Muhammed bin Mukatil Ca'fer bin Harun'dan o da Sem'an'dan rivayet ettiği söylenmekte ve 300 den fazla olup çoğunun uydurma olduğu anlatılmaktadır. Ayrıca, "Ya Ahmed!" diye rivayet edilen hadisler, Ebu'd-Derda'dan rivayet edilen ve "Dalgalı zamanda denize açılmayın" diye başlayan rivayetler de, bu mevzu hadisler arasındadır. Abdullah bin Selam'ın Resul-i Ekrem'i imtihanı hakkındaki rivayetler, Ebu Hureyre ve İbn-i Abbas'dan rivayet edilen hutbelerin hepsi mevzudur. Mesire bin Abdu Rabbihi tarafından uydurulduğu söylenmektedir. "Veciz" kitabında İbn-i Adiyy diyor ki: "Muhammed bin Eş'as'ın Hz. Ali'ye merfu olarak rivayet ettiği hadisleri topladım. Sayısı bini bulan bu hadislerin hepsi münker ve uydurmadır.
Eğere binmenin kadına helal olmadığı ve zekatı men edenler hakkındaki rivayetler de böyledir. Ben de derim ki: Zekat hakkındaki rivayet ayet-i celileye uygundur. Bu çürük rivayetlerden birisi de, kendini teşhir eden kadına ve ona bakana Allah lanet etsin, sözüdür. Deylemi evlenme hakkında Ali bin Hüseyin'e isnad edilen hadislerin hepsi münkerdir, dedi. Ben de derim ki: Hadis, fıkıh meseleleri ve Kur'an tefsirlerini ancak elde dolaşan meşhur kitaplarda aramak ve onlardan nakletmek lazımdır. Çünkü mevcudu az olup meşhur olmayan diğer kitaplara zındıkların başka şeyler katmaları ve kendi uydurmalarını sokmaları bakımından güvenilir değillerdir.
Suyuti'nin İbn-i Cevzi'den anlattığına göre mevzu hadisler birkaç şekilde söylenir. Bir kısmı, aslında rivayet eden adam zahittir. Fakat kitabı kaybolmuş veya unutmuştur. Fakat yaş haddinin ilerlemesiyle şuuru karışır ve yanlış söyler. Başka bir kısmı da yanlışlıkla hataya düşer, sonradan doğrusunu bulsa da, aleyhinde dedikodu olur korkusuyla hatasından dönmez. Daha başka bir kısmı zındıklardır. Onlar İslam diniyle eğlenmek ve ortaya şüpheler atarak dini yıkmak maksadıyle hadis uydururlar. Bunlardan bazıları hocalarının kitaplarında olmayan şeyleri söylerler. Bazıları da, mezhebini yerleştirmek için hadis uydururlar. Daha başkaları da, güzel sözleri senedlerine bağlayarak hadis diye rivayet etmeye kalkışırlar ve diğer bir kısmı da, sultanlara yaklaşmak için hadisler uydururlar. Bu arada cemaati merhamete getirip sadaka toplamak için hadis uyduran kıssacı ve cerci vaizler de vardır. İmam-ı Malik'den rivayet edildiğine göre, güya Malik diyor ki: Bir gün, Halife Me'mun'un meclisine gittim, meclis tamamen hasekilerden müteşekkil idi ve her taraf dolmuştu, etrafa baktım, ancak halife ile vezir arasında bir boşluk gördüm ve oraya oturdum. Bunun üzerine, "Meclis daraldığı vakit iki büyük arasında bir alim'in yeri bulunur." diye bir hadis okudum. Halbuki, Zeyl'de anlatıldığı gibi bu münkerdir. Malik böyle bir şey dememiştir. Zaten Malik, Halife Me'mun'un zamanına yetişmemiştir. Yine Zeyl'de Haris bin Üsame, Müsned'inde Davud bin Mihber'den 30 küsur hadis rivayet etti. Askalani hepsinin mevzu olduğunu söyledi. Bunlardan bazıları:
"Ahmak insanın ahmaklığı sebebiyle uğradığı musibetler, facirin kötülüğünden daha büyükür."
"İnsanlar kıyamet günü, mevki alır ve derecelere yükselirler, insanların en faziletlisi, en akıllı olanıdır."
"Bu hıristiyan ne akıllıdır," diyen kimseye Resul-i Ekrem: "Sesini kes, insanların akıllısı Allah'a itaat edenidir." hadisleridir. Süleyman bin İsa da, 20 küsur hadis uydurmuştur. Bunlardan bazıları: Adamın biri Alkame'ye bu hıristiyan ne akıllıdır, deyince Alkame, sesini kes; İbn-i Mes'ud:
"Kafire akıllı demekten bizi men' etmiştir." Ve yine:
"Aklı başında olan kimsenin iki rek'at namazı, ahmak bir insanın 70 rek'at namazından hayırlıdır. Hatta 700 rek'attan da hayırlıdır” yüceliğinden, zeyrekliğinden mübalağlı bir şekilde bahsetmiştir. Rasul-i Ekrem:
"Dünya ve ahirette şeref, akıl ve efendilik, Allah'a itaat etmektir." buyurdu. Bunun üzerine Resul-i Ekrem'e, babam misafirperver, akrabalarıyla ilgilenir, eli dar olanlara yardım eder, buna benzer daha birçok iyilikleri vardı. Bunlardan da fayda görmez mi, dediğinde Resul-i Ekrem:
"Hayır, çünkü senin baban Allah'ım beni mağfiret eyle, dememiştir." buyurdu. İşte bu rivayetler de bu adamın uydurmalarındandır. Yine, Resul-i Ekrem'in irtihalinden 10 sene geçtikten sonra Bilal-i Habeşi'nin Resul-i Ekrem'i rü'yasında görmesi üzerine, Şam'dan Medine'ye dönerek, orada ezan okuması ve Medinelilerin yeniden Resul-i Ekrem'in matemini tutmaları gibi hikayelerin de aslı yoktur. Resul-i Ekrem, Medine'de Mescid-i Şerif'i inşa ederken Cebrail Aleyhisselam'ın gelecek 7 zira yükseklikte yapılmasını nakış ve süs yapılmamasını söylemesinin de aslı yoktur. Bütün bunlar, Zeyl kitabında açıkça anlatılmıştır. Yine bu rivayetlerde anlatılan; "Resul-i Ekrem namaza durduğu vakit, kendisini görenler ruhsuz bir ceset gibi sanırlardı." ve yine, rüku ve secdelerini aynı şekilde kılan iki kimsenin aldıkları mükafat, birbirinden yer ile gök kadar farklı olduğunu ve yine, Resul-i Ekrem namaz kılarken, huzuruna birisi geldiği vakit, acele selam verip, adamın ihtiyacı olup olmadığını sorduktan sonra tekrar namaza döndüğünü haber veren rivayetler de asılsızdır.
Yine bu rivayetler meyanında haber verilen, hafta içinde kılınacak özel namazların hiçbiri sahih değildir. Mesela: Cum'a gecesi, her rek'atta 10 ihlas okumak suretiyle 12 rek'at namaz kılmak, ayrıca her rek'aktta 15 veya 50 (İza zülzile) okumak suretiyle iki rek'at kılmak, yine Cum'a günü, 2, 4 veya 12 re'kat namaz kılmak, Cuma'dan önce her rek'atında 50 ihlas okumak suretiyle 4 rek'at namaz kılmak. Aşure, Regaib, Receb ve Receb'in 27 sine mahsus namazlar, Şaban'ın 15 inde kılınan ve her rek'atında 10 ihlas okumak suretiyle 100 rek'at namaz rivayetlerinin hepsi batıl, aslı ve astarı olmayan şeylerdir. (Kutu'l-Kulub, İhya-ı Ulum, Sa'lebi, Şerhu'l-Evrad) gibi kitaplarda yazılı olmaları seni aldatmasın. Yine, "Mevahib" de kıssacı vaizlerin anlattıkları, "Ay'ın ikiye bölünüp Resul-i Ekrem'in koynuna girerek, koltuklarından çıktıktan sonra, birleşmesi" rivayetinini de aslı astarı yoktur. Nitekim, Şeyh Bedrü'd-Din-i Zerkeşi'nin Şeyhi İmad bin Kesir bunu böyle anlatmıştır. Demiri'nin Hayatü'l-Hayevan'ında anlattığına göre, Kurtubi, göçmen, kuşuna, oruç tutan kuş derler, diye yazar. Hatta, Abdulbaki'nin Mu'cem'inde Ümeyye'nin anlattığına göre; bir gün Resul-i Ekrem bu adamın evinde bir göçmen kuşu görünce, "Aşure günü ilk oruç tutan bir kuştur." buyurdu ki, bu rivayetin de aslı yoktur. Nitekim, Hakim'in anlattığına göre, Hz. Hüseyin'i öldürülenlerin uydurmasıdır ve ravileri meçhul kimselerdir. Yine ulema arasında şöhret bulan vahyin ilk altı ayı, rü'ya ile geçmiş olmasının Turpuşti ve Nevevi'ye göre aslı yoktur.
Dulabi'nin Hüseyin bin Ali'den rivayet ettiği; (Resul-i Ekrem, başını Hz. Ali'nin eteğine koymuş yatıyordu. Bu sırada kendisine vahy gelmişti. Uyandığı vakit, Hz. Ali'ye, ikindiyi kıldın mı, diye sordu. Hz. Ali, hayır deyince, Resul-i Ekrem; "Allahım, Sen bilirsin ki, Hz. Ali Sen'in ve Rasulün'ün işiyle meşguldü. Güneşi geri çevir ve ikindiyi kılsın." diye dua etti ve öyle oldu.) hadisinin mevzu olduğunu ulema söylemişlerdir. Güneş, ancak, Yuşa' bin Nun için durdurulmuş, başka kimse için durdurulmamıştır. Nitekim, "Riyazu'n-nefre fi menakıbı'l-aşere" kitabında böyledir. Ancak, Şifa'da Tahavi'nin rivayetinde böyle bir şey anlatılmışsa da, şerhinde ben tevcihini yapmıştım. Siyer'de de, bu hususta geniş izahatım vardır. Şeyh Cevzi Masabih şerhinde, "Allahümme, ente's-selamü ve minke's-selam" dedikten sonra ilave edilen, "ve ileyke yerciu's-selam fe hayyine Rabbuna bi's-selam ve edhılna dareke dare's-selam" ziyadesinin de aslı olmadığını bildirmiştir. Bütün bunlar, kassasların uydurdukları şeylerdir. Şeyh allame Zeynü'd-Din-i Iraki diyor ki: "İnsanlar arasında (Kuşluk namazını bazen kılıp bazen kılmayanların gözü kör olur.) şeklinde bir söz şayi' olmuş ve bu yüzden birçokları devamlı kılamayacakları için arasıra olsun kuşluk namazı kılmaktan vazgeçmişlerdir. Halbuki, bu rivayetin de aslı astarı yoktur. İnsanları hayırdan alıkoymak için, şeytanın sokuşturmasından başka bir şey değildir." Ben de derim ki: Bu yüzden kadınlar da kuşluk namazını tamamen terk etmişlerdir. Çünkü, hayız sebebiyle devamlı kılmalarına imkan yoktur. Ayrıca, "Evradını terk eden mel'undur." rivayetinin de aslı olmadığını yukarıda anlatmıştık. İbn-i Emiru'l-Hac diyor ki: Zulhuleyfe'de bazı kuyular var, bunlara avam arasında, Ali'nin kuyuları denir. Guya Hz. Ali, buralarda Cinniler ile savaşmıştır. Bu rivayetin de aslı yoktur.
Dostları ilə paylaş: |