ÜÇÜNCÜ fasilarafat ve müzdeliFE'de telbiYE



Yüklə 0,56 Mb.
səhifə15/19
tarix27.12.2018
ölçüsü0,56 Mb.
#86768
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

ONBİRİNCİ BÖLÜM

Akıl hakkında rivayet edilen hadislerdir.



1- "Allahu Teala aklı yarattığı vakit, ona sağa sola dön buyurdu, akıl da aynı şekilde hareket etti. Bunun üzerine, Allahu Teala: Senden aziz bir mahluk yaratmadım, seninle alır, seninle veririm, buyurdu." Ben de derim ki: Taberani ve Ebu Nuaym hadisi zayıf senedlerle rivayet etmişlerdir. Ayrıca, Abdullah bin Mübarek ve İmam-ı Ahmed, sened-i ceyyid ile, Hasan'dan merfu olarak rivayet etmişlerdir.

2- "Her şeyin bir kaynağı var, takvanın kaynağı ariflerin kalbidir." Ben de derim ki: Tirmizi'nin Enes'den rivayetinde, Resul-i Ekrem'in huzurunda bir adamı son derece övüyorlardı. Resul-i Ekrem, aklı nasıldır, diye sordular. İbn-i Kayyım'ın Hatib'den anlattığına göre, Sur'lu Hafız Abdulgani'nin Darekutni'den öğrendiğine göre, akıl hakkında rivayet edilen hadisleri uyduranlar 4 kişidir. Birincisi, Mesire bin Abdu Rabbihi'dir. Sonra, bu rivayetleri ondan çalarak, sened ile tezkiye eden, Davud bin Mihber, sonra Süleyman bin İsa, birkaç sened ile tezkiye ederek yalancı El-Evdi'nin uydurduğu hadislerini çalmıştır. Ebu'l-Feth el-Ezdi, akıl hakkındaki hadislerin hiçbiri sahih değildir, dedi. Ebu Cafer-i Ukayli ile, Ebu Hatem de, aynı görüştedir. Fakat Sehavi, İbn-i Mihber'in yalancı olmadığını, rivayet ettiği hadisler sahih değilse de, mevzu olmaları lazım gelmediğini söylemiştir.

ONİKİNCİ BÖLÜM

Hızır ve hayatından bahseden rivayetlerdir. Bunların hepsi yalandır. Hayatına dair rivayetlerin hiçbiri sahih değildir.



1- "Resul-i Ekrem mesciddeyken arkadan bir ses duyuldu. Gidip baktılar ki, Hızır'dır."

2- "Hızır ile İlyas, her sene başında buluşurlar."

3- Arafat'ta Cebrail ve Mikail ve Hızır buluşurlar, diye başlayan, uzun bir hadis..Ben de derim ki: İkinci hadisi Ukayli, Darekutni ve İbn-i Asakir merfu olarak İbn-i Abbas'dan rivayet etmişlerdir. Üçüncü hadisin de aslı vardır. "Keşfu'l-Hazer an emri'l-Hızır" adlı risalemize bakınız.

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Rivayet edilen hadisin batıl olduğuna doğru delillerin şehadet etmeleridir.

Uc b. el-Unuk hakkındaki rivayetler gibi, bunu uyduranlar peygamberlere hakareti kasdetmişlerdir. Bu uzun ve uydurma rivayette "Uc" un 3333 zira boyu olduğu, tufanın topuklarına kadar yükselmediği deniz dibinden aldığı balığı güneşe tutarak pişirdiği, Hz. Musa'nın askerini ezecek şekilde büyük bir taşı başına aldığı ve bu taşın bir halka şeklinde boynuna geçtiği gibi, birçok akıl ve mantık dışı uydurmalar vardır. Uydurandan ziyade şaşılacak cihet, tefsir ve benzeri kitaplara da bu rivayetin alınması ve tekzip edilmemesidir. Bu rivayete göre, Nuh Aleyhisselam'ın adamlarından olmaması gerekir. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de, "Biz ancak Nuh'un zürriyetini ikba ettik." buyuruluyor. Yine Resul-i Ekrem; "Allahu Teala Adem'i 60 zira boyunda yarattı. Zamanla nesli küçülerek bu kıyafete indi." buyurdu. Yer ile gök arası şu kadar mesafede ve güneş dördüncü kat gökte olduğu halde balığı oraya nasıl ulaştıracaktı? Şüphesiz bütün bunlar İslamiyeti eğlenceye alan yahudi zındıklarının uydurmalarıdır. Ben de derim ki: Beğavi'nin anlattığı gibi ulemanın ittifakiyle, Uc b. Unuk'ı Musa Aleyhisselam öldürmüştür. Bu kadar. Demek ki, aslında "Uc" vardır, fakat yalancılar bunun hakkında lafı uzattılar, dedikten sonra, "Ve iz kulne'd-hulu hazihi'l-karyete..."' ayetinin tefsirinde İbn-i Abbas'dan bu karyenin cebbarlar memleketi olan (Eriha) olup, buranın halkı, (Ad) neslinden oldukları ve kendilerine (Amalika) denilip, başkanlarının (Uc) olduğunu rivayet ettiler, dedi. Ayrıca Dürr-i Mensur'da anlatıldığı gibi, İbn-i Cerir ve İbn-i Münzir "İnne fi-ha kavmen Cebbarine.." ayet-i celilesinin tefsirinde Katade'den, onların iriyarı insanlar olduğu rivayet edilmektedir. Bu hususta başka rivayet yolları da vardır. Bunların boyları, kafa taslarının büyüklükleri ve göz deliklerinin genişlikleri hakkında daha birçok rivayetler de vardır. İbn-i Cerir ve İbn-i Ebi Hatem'in İbn-i Abbas'dan rivayetlerinde Musa Aleyhisselam bu cebbarlar memleketine gitmekle emrolundu. Adamlarıyla beraber, Eriha şehrine yakın bir yere indiler. Musa Aleyhisselam casusluk için, 12 kabileden, 12 adam gönderdi. Adamlar bir bahçeye girdi. Bahçe sahibi, bahçede bunları teker teker yakalıyarak, meyva torbasına koydu ve kıralım huzuruna geldi, rivayeti, ayrıca, bir bahçe duvarı gibi, dünyayı kaplayan, yeşil zümretten ma'mul, "Kaf" dağının ve gök kubbesinin bu dağ üzerine oturtulduğu rivayeti gibi. Ben de derim ki: Bunu Bagavi, Mealim'de İbrime'den, Dahhak, Dürrü Mensur'da ve Abdurrezzak Mücahid'den rivayet etmiştir.

Bundan başka, İbn-i Münzir, Ebu'ş-Şeyh ve Hakim, Abdullah bin Büreyre'den, Allahu Teala "Kaf" ayet-i celilesinin tefsirinde Kaf'ın dünyayı ihata eden, zümrütten ma'kul bir dağ olduğu söylenmektedir.12 Yine, yerin taş üzerinde, taşın öküzün boynuzunda.... olduğuna dair rivayet, Ben de derim ki: Ebu'd-Dünya ve Ebu'ş-Şeyh, İbn-i Abbas'dan rivayetlerinde: "Allahu Teala alemi kuşatan Kaf adında bir dağ yaratmışır. Damarları arzın üzerinde oturduğu taşa bağlıdır, deprem olacak yerlerde Allahu Teala dağa emreder, dağ da oranın damarını çeker ve mevzii olarak deprem olur." demişir.13

Yine, "Resul-i Ekrem'e cinnilerden bir kadın uğrardı. Bir defasında gecikti. Resul-i Ekrem sebebini sorunca, Hindistan'da bir cenazeye katıldığını, yolda taş üzerinde İblis’in namaz kıldığını gördüğünü ve İblis'e Adem'in evladlarının azdırdığı halde, bu yaptığın nedir, diye sorduğunu, İblis de Allah'dan mağfiret talep ettiğini söyledi. Bunun üzerine merakından Resul-i Ekrem'in o gün yüzü gülmedi." Yine Hame bin el-Heysem'in ve Zerbep bin Bar'ın rivayet ettikleri uydurmalar gibi bütün bunlar da, batıl şeylerdir.

ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Rivayet edilen hadisin Kur'an-ı Kerim'in sarahatine uygun olmamasıdır. Mesala:



1- Dünyanın ömrünün 7 bin sene olup, bizim 7 bin yılın içinde bulunduğumuz hakkındaki rivayet tamamen ve açık bir yalandır. Buna göre, herkesin kıyamete, ne kadar zaman kaldığını bilmesi lazım gelir. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de kıyametin vaktini Allah'dan başka kimsenin bilmediği kesinlikle ifade edilmiştir. Ben de derim ki: Celaleddin-i Suyuti, bu hususa dair bir risale yazdı. Ve:

“Maksat kıyametin yaklaşmış olduğunu bildirmek olduğundan, vakti belli olmadığı için, ayet ile bu rivayet arasında münafat olmaz,” dedi. Hatta Resul-i Ekrem'in kıyametin kopacağı zamanı bildiğini iddia edenler de, en büyük yalancılardır, dedi. Çünkü Cibril hadisinden, soru soran A'rabi'nin kim olduğunu bilemediği gibi, kıyametin ne zaman kopacağı hakkındaki soruya da, (bu hususta sorulan sorandan fazla bir şey bilmez.) ifadesini, "Yalnız soran ve sorulan bilir," manasında tahrif etmişlerdir. Allahu Teala'nın her bildiğini Resul-i Ekrem de bilir, demek küfürdür. Çünkü, Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de,



"Senin etrafında öyle münafıklar var ki, sen onları bilmezsin," mealinde ayet indirmiş ve bu ayet son zamanlarda inmiştir. Resul-i Ekrem'in her şeyi bilmediğini teyid eden rivayetlerden birisi de, bir yolculukta Hz. Aişe'nin gerdanlığını düşürdüğü olaydır. Hadis alimlerinden İmad bin Kesir, Buhari'nin Hz. Aişe'den rivayetinde:

"Resul-i Ekrem ile bir sefere çıktık. (Peyda) veya (Zatu'l-Ceyş'e) geldiğimizde gerdanlığının düşmüş olduğunu gördüm. (Hz. Hatice'nin yadigarı olduğu için,) Resul-i Ekrem ve Ashabı gerdanlığı aramak üzere durdular. Bu sırada bazı kimseler Hz. Ebu Bekir'e giderek,

“Aişe'nin yaptığını beğendin mi, bizi burada bekletiyor? Halbuki ne suyumuz kaldı ne de buralarda su vardır.” Bunun üzerine babam Ebu Bekir yanıma geldi, o sırada Resul-i Ekrem başını dizime koymuş uyuyordu, bana darıldı ve eliyle koltuklarıma dürttü; fakat Resul-i Ekrem dizimin üstünde olduğu için ben hiç kımıldamıyordum. Sabahleyin uyandığında abdest alacak su yoktu, işte bu sırada teyemmüm ayeti nazil odu. Bunun üzerine Es'ad bin el-Hudri, (Ey Ebu Bekir sülalesi, bu sizin ilk hayır ve bereketinizdir.) dedi. " Yine bunun gibi, Resul-i Ekrem Medine'ye hicret ettiğinde Medine’lilerin hurmalara bir nevi aşı yaptıklarını gördü. Bu bir şey değil, demek isedi ve onlar da vaz geçtiler. Fakat o sene hurma iyi mahsul vermedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem,

"Siz dünyanızın işlerini daha iyi bilirsiniz" buyurdu. Kur'an-ı Kerim'de, "De ki, size Allah'ın hazineleri bendedir demiyorum, gaybı bildiğimi de iddia etmiyorum." Yine, "Eğer gaybı bilseydim, çok hayır isterdim" buyurulmuştur. Yine, Hz. Aişe'ye isnad edilen, "Ifk" olayı hakkında vahy gelinceye kadar Resul-i Ekrem gerçeği bilmiyordu. O, ancak Allahu Teala'nın bildirdiğini bilir, bildirmediğini bilmezdi. Kur'an-ı Kerim'e uymayan bu gibi rivayetler mevzu'dur.


Yüklə 0,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin