ÜÇÜNCÜ fasilarafat ve müzdeliFE'de telbiYE


) “Cesur olanlar tad almağa nail olurlar." Sehavi, bunu bilmiyorum, dedi. 310)



Yüklə 0,56 Mb.
səhifə8/19
tarix27.12.2018
ölçüsü0,56 Mb.
#86768
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   19

309) “Cesur olanlar tad almağa nail olurlar."

Sehavi, bunu bilmiyorum, dedi.



310) “Günahı azaltanlar kurtuldu, günahkarlar helak oldu."

Bu rivayet Ebü'd-Derda'dan merfu olarak gelen şu hadisin ma'nasıdır: "Önünüzde sarp ve çetin yollar vardır. Günah yüklenenler oradan kolaylıkla geçemezler. Ben o yokuş için yükü istedim." Hakim bunun senedinin sahih olduğunu söylemiştir. (Yukarıdaki ifade bu hadisin anlamıdır.)



311) “Fal söze bağlıdır."

Bu ifade ile bir hadis yoktur. Fakat Sönen-i Ebu Davud'da, "Senin falını ağzından aldık." şeklinde rivayet var ve Bezzar'a göre bu rivayetin şahitleri de vardır."



312) “Allahu Teala fidye olarak İsmail'in yerine koç gönderdi."

Sehavi, doğru bir söz olduğunu ve Kur'an'da: "Ona büyük bir kurban feda ettik. Yani boğazlanmak için yatırılan İsmail'in bedeline büyük bir kurban gönderdik". Ben de derim ki: Boğazlanacak olan İsmail veya İshak olması ihtilaflıdır. Onun için Suyuti burada susmuştur.



313) “Güç yetirilmeyecek şeylerden kaçmak peygamberler sünnetidir."

Ne lafız ve ne de ma'na bakımından aslı yoktur. Şifa'da tasrih edildiği gibi, peygamberlerin firar ettiğini i'tikat küfürdür. Musa Aleyhisselam'ın, "Sizden korktuğum vakit aranızdan kaçtım," diye buyurduğu, peygamber olmadan önceki halini hikayedir. Resul-i Ekrem'in Hicreti ise firar yolu ile değil, emr-i ilahi iledir ve aynı zamanda mağaraya girerek halkın orada mu'cizesini görmesi içindir.9



314) “Receb'in diğer aylara üstünlüğü Kur'an-ı Kerim'in diğer kelamlara üstünlüğü gibidir. Şa'ban'ın diğer aylardan üstünlüğü, benim, diğer peygamberlerden üstünlüğüm gibidir. Ramazan-ı Şerif'in üstünlüğü ise, Allah'ın kullarına olan üstünlüğü gibidir."

Askalani, mevzu, yani uydurma olduğunu söylemiştir.



315) “Fakirlik benim iftiharımdır ve ben onunla övünürüm."

Askalani batıl ve mevzu olduğunu, İbn-i Teymiye de yalan olduğunu söylemiştir.



316) “Ağzını sükut tutana Allah yeter."

Diğer rivayet de, "Sükut duranın yardımcısı Allah'tır” şeklindedir. İbn-i Rebi, hadis değil fakat, "Susan kurtarır" ve "Allah'a tevekkül edene Allah yeter." hadisinden alındığı için mana bakımından sahihtir. Fakat ilk ibarenin terkibi küfrü mucibtir. Yani "Sükut duran ağız yeten bir Rabdir." Rububiyeti ağıza isnad gibi olur ki, küfürdür. Fakat bir (vav) takdir edip, (..ve Rabbim yeter) dersek o zaman düzelebilir.



317) “Ahir zamanda Rum'un soğuğu, Şam'a, Şam'ın soğuğu da Mısır'a intikal eder."

Askalani aslı olmadığını söylemiştir.



318) “Yerinde hüküm verilir."

İbnü'd-Debi'nin anlattığına göre, hadis değil, belki darb-ı meseldir. Zerkeşi diyor ki: Said b. Mansur Sünen'inde bunu şöyle anlatmıştır: Ömer İbni'l-Hattab ile İbn-i Ebi Ka'b bir şeyde münakaşa eder ve Zeyd b. Sabit'i aralarında hakem kabul ederek onun evine gidip durumu anlattıklarında Zeyd; hüküm yerinde, makamında verilir, dedi. Sonra aralarında hakemlik vazifesini gördü. "Müsul" de Demiri'nin Hayatü'l-Hayevan'ında garip bir kıssa olduğu söylenmiştir.



319) “Bereket hareketlerdedir."

İbn-i Debi'nin anlattığına göre hadis değil, belki eskilerden kalma bir sözdür. Risale-i Kuşeyriye'de üstaz Ebu Ali; "Harekette bereket" sözü, dış hareket batını bereketlendirir demektir, dedi. Ben de derim ki: Kur'an-ı Kerim'de buna işaret vardır. Çünkü Allahu Teala: "O, size yeri yumuşak ve emrinize amade kıldı. Onun engin yüksek yerlerinde dolaşın ve rızıklarından istifade edin." Diğer ayette: "İnsan için sa'yinden başka bir şey yoktur." Diğer ayetlerde: "Allah'ın zikrine, Cum'a namazına gidin", “Rabbinizin mağfiretine koşarcasına gidin", "Hayırlarda müsabaka edin." buyurulmuştur ki, bunların hepsi iyiklere, bereketlere, bakıyatı salihata ve yüksek derecelere nai olmak içindir.



320) “Resul-i Ekrem;

“Cebrail'e zeval geçti mi?” diye sordu. Cebrail;

“Hayır, evet” diye cevap verdi. Resul-i Ekrem;

“Bu nasıl?” cevap deyince Cebrail;

“Ben hayır deyinceye kadar güneş beşyüz senelik mesafe devretti” dedi.

Aslı bilinmemiştir.



321) “Mercimek yetmiş peygamber dilinde övüldü. En sonu İsa Aleyhisselam'dır."

Zerkeşi diyor ki: Hadis hafızlarından İbn-i Mübarek Ebü'l-Leys b. Sa'd ve müteahhirlerinden İbn-i Medeni gibi bir cemaat batıl olduğunu tasrih ettiler. Sehavi diyor ki: Taberani Vasile'den merfu olarak rivayet etti. Ayrıca Ebu Nuaym da müsned olarak rivayet etti. Bu babda Hazret-i Ali'den de bir rivayet var. Fakat Medeni'nin dediği gibi bunların hiçbiri sahih değildir. İbn-i Cevzi de bunu Mevzuat'ında zikretmiştir.



322) “Kur'an Allah kelamıdır ve mahluk değildir. Bunun aksini söyleyen kafir olur."

Es-Sağani mevzu, Es-Sehavi de her yönden batıl olduğunu söylediler. İbn-i Cevzi bunu Mevzuat'ına almıştır.



323) “Başlarında ‘kul’ bulunan sureleri ezberleyen, okuyan fakirlikten emin olur.”

Sehavi aslı olmadığını söylemiştir.



324) "Tırnak kesmeğe dair.”

Gerek vaktine ve gerek keyfiyetine dair Resul-i Ekrem'den bir şey varid değildir. Sehavi diyor ki: Hazret-i Ali'ye izafe ve şeyhimize isnad edilen rivayetlerin hepsi batıldır.



325) “Hazret-i Osman'ın hutbeye çıkıp El-Hamdü li'l-lah dedikten sonra kendisine bir titreme gelmesi ve Hazret-i Ömer ile Hazret-i Ebu Bekr'in hazırlanarak buraya çıktıklarını söyledikten sonra istiğfar gibi rivayetler hadis kitaplarında yok fıkıh kitaplarında vardır.

326) “Kalb Allah'ın evidir."

Sehavi, merfu olarak aslı olmadığını; Zerkeşi, hiç aslı olmadığını; İbn-i Teymiye, mevzu olduğunu söyledi. "Zeyl" de de bu böyledir. Ben de derim ki: İleride geleceği gibi ma'na bakımından sahihtir.



327) “Mü'minin kalbi tatlıdır. Tatlıyı sever."

İbn-i Cevzi bunu Mevzuat'ına aldı. Fakat Resul-i Ekrem'in helva ve balı sevdiği sabittir. İbn-i Debi bu rivayeti anlattı ve ma'nasının sahih olduğunu söyledi. Da'va lafzındandır. Suyuti diyor ki: Beyhaki Şuab'ında ve Deylemi Ebu Ümame'den rivayet etmişlerdir İbn-i Cevzi'nin mevzu demesi doğru değildir. Ayrıca Deylemi de merfu olarak Hazret-i Ali'den; "Mü'min tatlıdır, tatlıyı sever. Tatlıyı kendilerine yasak edenler Allah ve Resulüne asi olurlar. Allah'ın verdiği ni'metlerden helal ve temizi olan şeylerden hiçbirini kendinize haram etmeyin. Yiyin, için Allah'a şükredin. Böyle yapmazsanız. Allah'ın ukubetine uğrarsınız." şeklinde bir rivayet varsa da senedi vahidir.



328) “Az muvaffakiyet, çok ilimden hayırlıdır."

İhya'da yazılmışsa da Iraki, aslını bulamadım, demiştir. Fakat Sahib-i Firdevs Ebu'd-Derda'dan rivayet etmiştir. Yalnız "İlm" yerine "Akl" kelimesini kullanmıştır. Fakat oğlu bu hadisi Müsned'ine almıştır. Bununla beraber mütahhirinden bazıları bu hadisi rivayet etmiştir. Mesala İbn-i Asakir Ebu'd-Derda'dan rivayet etti ve Taberani de İbn-i Ömer'den, "Az fıkıh çok amelden hayırlıdır." şeklinde rivayet etmiştir.



329) “Güya ki sen dünyada hiç yokmuş gibi, ahirette de hiç yok olmıyacakmış gibisin."

Suyuti, merfu olarak aslını bulamadım, dedi. Fakat Ebu Nuaym Ömer b. Abdü'l-Aziz'den rivayet etmiştir.



330) “Güya ki sen Bedir ve Huneyn mücahitleri gibisin."

Bu ehliyetli insanlara denen bir sözdür, hadis değildir.



331) “Allah var idi, O'nunla ve Ondan önce bir şey yok idi."

Bu rivayet sabittir, fakat bunun devamı olan, "O önceden nasıl idiyse yine öyledir." sözü sofilerin ziyade etmesidir. Bu söz Vücudiyye'nin, yani nassa muhalif olarak, Allahu Teala cisimdir, diyenlerin sözü olmak ihtimali de vardır. İbn-i Teymiye ve Askalani bu son cümlenin mevzu olduğunu açıkça ifade ettiler. Şayet sahih ise şu şekilde te'vil edilir. Allahu Teala Kemali ve Sıfat-ı Cemali bakımından muhlakatı yaratmadan ne idiyse yarattıktan sonra da aynıdır. O'nun kuvvet ve kudretinde değişiklik yoktur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de; "Yer ve gökleri altı günde yarattık ve bize bir yorgunluk, tembellik ve güçlük gelmedi." buyuruldu. Yahut, "Allah nasıl idiyse şimdi de öyledir." sözünün ma'nası, Allah'dan başka bir şey çölde görülen serap gibidir. Uzaktan gören su zannneder, yaklaşınca bir şey yok veya havada dolaşan toz gibidir. Vacibü'l-Vücud karşısında hadisü'l-vücud olanlar yok gibidir. Zira yaratıkların, zat ve sıfat bakımından istiklalleri yoktur. Buna; "Allahu Teala'nın Zatından başka her şey helaktedir." mealindeki ayet-i celili delalet eder. Ayrıca Resul-i Ekrem'in; Arapların en doğru sözü, Lebid'in, "Bilmiş olunuz ki, Allah'dan başka her şey batıldır." sözüdür, buyurduğu da buna delalet eder. Fakat cem'ul-cem' makamına vasıl olan kimseye ne vahdet kesretten ve ne kesret vahdetten perde olabilir. Nitekim, "Ve ma rameyte..." ayet-i celilisi de buna delalet eder.



332) “Namaz kılarken Resul-i Ekrem'in huzuruna birisi geldiği vakit namazı acele kılar, adamı dinler ve işi bittikten sonra tekrar namaza başlardı."

Bu hadisi Şifa'da mezkurdur. Fakat Celalü'd-Din-i Suyuti diyor ki, İhya'nın hadislerini tahric eden Iraki, aslını bulmadığını söylemiştir.



333) “Kerim, gücü yettiği vakit affeden kimsedir."

Hadisi Beyhaki Şuab'ında Ebu Hüreyre'den merfu olarak rivayet etti ise de senedlerinde metruk olanlar vardır. Merfu olarak ihtimali de vardır. Fakat zahidler ve diğerleri arasında meşhurdur. Ben ne mevzu olduğunu ve ne de sabit olduğunu söyleyemem.



334) “Kişi, düşmanını isyan halinde görmesi, kendisi için zafer bakımından kafidir."

Suyuti diyor ki: Haraiti'nin "Mekarim-i Ahlak"da anlattığına göre bu Ca'ferü'l-Ahmer'in sözüdür.



335) “Kerem sahibi olan, fasık da olsa Allahu Teala'nın dostudur. Fakat cimri olan, rahip ve abid de olsa Allah'ın düşmanıdır."

Aslı yoktur. Hatta birinci fıkra, "Allah tevbe edenleri sever ve zalimleri sevmez" mealindeki ayetlerine aykırıdır. Çünkü fasık ya zalimlerden ya da kafirlerdendir."



336) “Sen kötülükten sakın ki, kötülük senden uzaklaşsın."

Aslı olduğu bilinememiştir.



337) “Söz, söyleyenin vasfıdır."

Lafzının aslı yok fakat ma'nası doğru ve "Her bardak içinde olanı gösterir." sözüne uygundur.



338) “Sofra başında konuşmak hakkındaki rivayetler.”

Sehavi; bu hadisi nefy veya isbat edecek birşey bilmiyorum dedi. Yoksa yemek halinde Resul-i Ekrem'in, "Besmele getir ve sonra sağ elin ile ye." buyurduğu sabittir.



339) “Herkes sözünden muahaze edilir. Yanız şu kabir sahibi müstesnadır."

Bu, İmam Malik'in sözüdür. Resul-i Ekrem'i kasdetmiştir. Çünkü O hatadan ma'sum olduğu gibi hevadan da konuşmazdı. Diğer peygamberlerin hükmü de böyledir. Taberani'de İbn-i Abbas'dan merfu olarak, "Herkes dilinden muahaze olur." şeklinde rivayet etmiştir. Gazali İhya'sında, "Resulullah'dan başka herkes ilimden sorumludur." şeklinde rivayet etmiştir. Suyuti diyor ki: Ahmed "Zevaidü'z-Zühd"ünde İkrime ve İbn-i Abbas yolu ile aynı mealde rivayet etmiştir.



340) “Bütün amellerin makbul ve merdudu olur. Fakat benim üzerime getirilen Salevat-ı Şerife makbuldür, merdud değildir."

"Bana getirilen Salevat-ı Şerife makbuldür” hadisinde buna dair söz geçmiştir. Askalani, cidden zayıf olduğunu söyledi. Fakat muharriçlerini zikretmedi ve şayan-ı i'timad bir sened de ortaya koymadı.



341) “Her bardak içinde olanı gösterir."

Hadis değildir.



342) “Adem oğullarının hepsi baba tarafından olan ailelerine nisbet edilir. Yalnız Hazret-i Fatıma'nın çocukları ana tarafından ailelerine nisbet edilir ki, onların dedeleri benim."

İbn-i Cevzi diyor ki: El-İlelü'l-Mütenahi'de sahih olmadığı yazılıdır. Halbuki hadisi Taberani Kebir'inde Hazret-i Fatıma'dan, ayrıca Ebu Ya'la da zayıf sened ile rivayet etmiştir. Hadis mürseldir. Taberani'ye göre şahidleri de vardır. Bütün bu rivayetlerin neticesi olarak hadis mevzu değil, olsa olsa zayıf olur.



343) “Her ikinciye bir üçüncü lazımdır."

Bir de, "Çiftleşen her şey üçe çıkar." rivayetleri bilinen hadislerden değildir ve asılları yoktur.



344) “Her sene geçtikçe erzel-i ömre gidersin."

Nitekim Kur'an-ı Kerim'de; "Sizden bazılarınız erzel-i ömre ihtiyarlayıp ateh getirecek duruma kadar te'hir edilir." buyuruldu. Zerkeşi Hasan-ı Basri'nin sözü olduğunu söylüyorsa da Buhari’de Enes'den merfu olarak rivayet edilen; "Benim ümmetime hiçbir zaman gelmez. İlla gelen zaman, geçen zamandan fenadır." sahih hadisine uygundur. Ayrıca Taberani Kebir'inde Ebu'd-Derda'dan merfu olarak; "Her gelen senede geçen seneye nisbetle iyilikler azalır ve kötülükler çoğalır." Yine Taberani İbn-i Abbas'dan; "Her gelen sene insanlar sünneti azaltarak bid'atleri çoğaltırlar. Hatta sünnetler tamamen ölür, bid'atler çoğalır." Camiü's-Sağir'de de; "Her gelen sene geçen seneden kötüdür, Rabbinize ulaşıncaya kadar." şeklinde ve Taberani'nin Enes'den merfu olarak rivayet ettiğini yazmıştır. Ahmed, Buhari ve Nesei yine Enes'den merfu olarak; "Sizin üzerinize hiçbir sene ve hiçbir gün gelmez. İlla her gelen geçenden fenadır, Rabbinize ulaşıncaya kadar.” şeklinde İbn-i Sa'd'den de aynı mealde rivayet edilmiş ve demiştir ki: "Ben gelen günün geçen günden veya gelen işin geçen işten daha kötü olduğunu kasdetmiyorum, fakat bilgin ve fakihleriniz çekilir, onların boşluğunu dolduracak kimseyi bulamazsınız birtakım kimseler gelir ve kendi kanaatleri üzerine fetva verirler." Diğer bir deyimle de, gelen zamanın geçen zamandan kötü olması, yağmurun az veya çok olmasıyle değil, din bilginlerinin ortadan çekilip işin cahillere intikal etmesiyledir. Ebu Ca’fer’den, “Bir alimin ölümü İblis için yetmiş abidin ölümünden daha sevimlidir." şeklinde bir rivayet de vardır. Bunu Taberani ile Abdü'l-Berr'in Ebü'd-Derda'dan, "Bir kabilenin ölümü bir alimin ölümünden ehvendir." hadisi ve "Şeytana göre bir fakih, bin abidden fenadır" rivayetleri te'yid etmektedir. Ben de derim ki: Gelen zamanın geçen zamandan fena oluşu, Peygamber Efendimiz'e uzaklığı bakımındandır. O bir meş'aledir. O nurdan uzaklaştıkça ziya uzanır. Bunu, "Asırların hayırlısı benim asrım, sonra onu ta'kib eden asırdır.." hadisi de te'yid etmektedir.



345) “Her bid'at -yeni icat- sapıklıktır. Ancak ibadetteki bid'atler sapıklık değildir."

Ravileri arasında yalancılıkla töhmetlenmiş şahıs vardır.10



346) “Yasak edilen her şey tatlıdır."

Hadis değil fakat ma'na bakımından doğruluğuna; Adem ile Havva'ya hitaben, "Şu ağaca yaklaşmayın." ayet-i celilesi delalet etmektedir. Çünkü onlar menolundukları bu ağaca yaklaşmışlardır.



347) “Ben Peygamberdim. Halbuki Adem'in kalıbı daha çamur halinde idi."

Sehavi diyor ki: Bunu bu ifade ile hadis olarak bulamadım, nerede kaldı, "Ben Peygamber idim. Ne Adem, ne su ve ne de toprak var idi." ziyadesi? Askalani bazı cevaplarında, ziyadenin zayıf fakat ilk kısmının kuvvetli olduğunu söylemiştir. Zerkeşi bu ifade ile aslı olmadığını, fakat Tirmizi'de; "Ben Peygamberdim. Adem ise ruh ile cesed arasında idi." Ayrıca Sahih'inde İbn-i Hibban ve Hakim İrbaz b. Sariye'den, "Ben Allah katında hatemü'n-Nebiyyin olarak yazılmıştım, halbuki Adem hala çamur halinde bulunuyordu." rivayetleri vardır, dedi. Suyuti diyor ki: Avam kısmı, "Adem de yoktu, su ve çamur da yoktu." kısmını ilave ettiler ki, lafzı bakımından aslı yoksa da yukarıki rivayetler ve yine Resul-i Ekrem'in, yaradılışta peygamberlerin evveli, gönderilişte en sonu olduğuna dair hadisine istinaden ma'na bakımından sahihtir. Bu son hadisi Suyuti'nin anlattığı gibi İbn-i Ebi Hatim Tefsir'inde, Ebu Nuaym Delail'inde Ebu Hüreyre'den rivayet etmişlerdir. Ayrıca Ahmed ve Tarih'inde Buhari sahih olduğunu söyleyerek, Hakim'in Meysere'den rivayet ettikleri, "Ben Peygamber idim. Halbuki Adem ruh ile cesed arasında bulunuyordu." hadisi de bunun şahididir.



348) “Ben bilinmeyen bir hazine idim, bilinmeyeni diledim. Bir takım kimseleri yarattım, onlara kendimi bildirdim ve onlar da beni bildiler."

İbn-i Teymiye, Peygamber'in sözü olmadığını, sahih veya zayıf bir senedi bulunmadığını söyledi. Zerkeşi ve Askalani de ona uydular. Fakat manası doğru ve Allahu Teala'nın "İns ve cinni, ancak beni bilmeleri için yarattım." ayet-i celilesinden alınmıştır.



349) “Kuyruk ol, baş olma."

İbn-i Edhem'in sözüdür ve, "Baş helak olur, fakat kuyruk selamette kalır." sözünü de ilave etmiştir. Diğer bazılarının, "Ortada ol ve yandan yürü." sözü ma'na bakımından buna yakındır.



350) “İleri gelen hanımlardan sakın."

Hadis değildir. Abdullah b. Ahmed "Zevaidü'z-Zühd'ünde İsmail b. Ubeyd'den şöyle rivayet etmiştir; "Lokman oğluna: Oğlum, kadınların kötülerinden Allah'a sığın, iyilerinden sakın, zira onlar iyilikten ziyade kötülüğe sür'atle giderler." Tezkire'de Hazret-i Ali'den, uzun bir konuşmanın sonunda kadınlar hakkında: "Kötülerden Allah'a sığın, iyilerinden da daima sakın." şeklinde rivayet etmiştir."



351) “Sofilerin giydiği yün hırkası ve Hasan-ı Basri'nin Hazret-i Ali'den böyle bir hırka giymesine dair rivayetler."

İbn-i Dihye ve İbn-i Salah batıl olduklarını söylediler. Askalani de sofilerce bilinen hırkayı Resul-i Ekrem'in veya Ashab'dan birinin giydiğine veya giymesini emrettiğine dair sahih, hasen veya zayıf olarak hiçbir rivayet varid değil ve bu husustaki bütün rivayetler batıldır, dedi ve Hazret-i Ali'nin Hasan-ı Basri'ye hırka giydirdiğine dair rivayetlerin de yalan ve iftira olduklarını, çünkü hadis alimlerinden hiçbiri Hasan-ı Basri'nin Hazret-i Ali'den hırka giymek şöyle dursun hadis dahi rivayet ettiğini ispat etmemişlerdir. Sehavi diyor ki: Bu hususta hocamız yalnız değildir. Belki hırkayı teberrüken giyip giydiren Dimyati, Zehebi, İbn-i Hibban, Alai, Iraki, İbn-i Mülakkan, Burhan-ı Celi ve diğerleri de aynı görüştedir. Zira bunlar Kümeyl b. Ziyad'ın sohbetinde hırka giydikleri, Kümeyl b. Ziyad'ın ittifaklı olarak Hazret-i Ali'yi gördüğü rivayetleri olduğu gibi, ayrıca Evs b. Karni'nin Hazret-i Ömer ve Ali ile buluştuğu rivayetlerinin hepsi ve sofiler arasında nisbet edilen telkin ve Resul-i Ekrem ile müsalehalarına dair olan bütün rivayetler ve Resul-i Ekrem'in hırkasını Uveys'e vasiyet etmesi ve Hazret-i Ömer ile Ali'nin hırkayı ona vermesi gibi rivayetleri her ne kadar bazı şeyhler anlattı ise de bunların hiçbiri sabit değildir.



352) “Ölüm için doğun ve harab olmak için inşa edin."

İmam Ahmed; bu, sokakta dolaşan asılsız bir sözdür, dedi. Beyhaki Şa'b'ın da Ebu Hüreyre'den merfu olarak Gök kapılarının birinde bir melek böyle söyler, diye rivayet etmiştir, dedi. Beyhaki'ye göre Ebu Hüreyre'den merfu olarak bir adam vardır. Ebu Nuaym'e göre de Hilye'de Ebu Zer'den merfu ve munkatı olarak rivayet edilmiştir. Buraya kadar anlattığımız Sehavi'nin sözüdür. Ahmed'in Zühd'ünde Abdü'l-Vahid'den İsa Aleyhisselam böyle buyurdu, diyerek rivayet ettiğini de Suyuti rivayet etmiştir.



353) “Cennet halkının dili Arapça ve Medayin'in resmi dili olan Farisicedir."

Bunu "Kafi" sahibi irad etti. Deylemi'nin rivayetinde: "Allahu Teala bir işde hayır dilediği vakit onu Medayin dili olan Farisi dili ile meleklere vahyeder." şeklindedir ki, rivayetlerin ikisi de mevzudur. Çünkü her iki rivayet de, merfu ve sahih olan şu hadis ile muaraza ederler: "Üç yönden Arapları seviniz: Ben Arabım, Kur'an Arapçadır ve Cennet halkının lisanı da Arapçadır." İbn-i Kemal Paşa Telvih haşiyesinde bu hadisin zabtında i'tina göstermiştir. Isfehani "Deriyye" Medayin lugatında; hükümdarların kabul ettikleri resmi bir dildir. Hükümdarların kapılarında bu dil konuşulurdu, dedi. "Deriyye" nin yalnız kapı ma'nasında olduğunu zannedenler aldanmıştır, dedi. Hadis sahih olsa (Düriyye) diye zabtı daha uygun olurdu. Yani 'inci gibi" anlamında olurdu. Yine Kudsi hadiste; "Çi gunem ba yen günahkaran ki neyami remzem.” Bu günahkarlara mağfiretten başka ne yaparım?" şeklinde Farisi dili ile yapılan rivayetin de aslı yoktur.



354) “Heva cephesi ciğerimi zehirledi."

Diğer sahih rivayette; "Öyle bir zehirledi ki, ne doktoru bulunur ve ne de panzehiri. Onun ilacı ancak aşıkı bulunduğum sevgilimdir. Hastalığım da O, tedavisi de O'dur." mealinde bir şiir Resul-i Ekrem'in huzurunda söylenmiştir ki, aslı yoktur. İbn-i Teymiye, halk arasında şöhret bulduğu gibi, "Ebu Mahzure bu şiiri Resul-i Ekrem'in huzurunda söylemiş ve Resul-i Ekrem vecde gelerek (Bürde) omuzlarında düştü ve Ashab-ı Suffa onu parçalıyarak elbiselerine yamalık yaptılar." rivayeti hadis alimlerinin ittifakı ile yalandır. Bu husustaki rivayetler hep uydurmadır. Suyuti diyor ki: Bunu Deylemi Enes'den rivayet etmiştir. Ve bunu, tek olarak Ebu Bekr Ammar b. İshak'ın rivayet ettiğini söylemekle hadisi kendisinin uydurduğunu demek istemiştir. Demiri, Ebu Tahir-i Kudsi de Enes'den rivayet etmiştir, dedi. Sahibü'l-Avarif diyor ki: Resul-i Ekrem'in huzurunda bu iki beyt okununca hem Resul-i Ekrem ve hem de Ashab-ı Kiram'ı vecde geldi. Resul-i Ekrem'in ridası omuzundan düştü. Vecd hali geçtikten sonra herkes yerli yerine oturdu. Resul-i Ekrem de; "Semadan vecde gelmeyen, kerem sahibi olamaz." buyurdu ve ridasını dörtyüz parçaya bölerek oradakilere dağıttı. Bu rivayet uydurmadır ve bunu uyduran Ammar b. İshak'tır. Çünkü ravilar arasında bozuk kimse bu adamdır. Diğerleri mevsuk zatlardır. Zehebi ve diğerleri de böyle söyledi ve bunun yalan olduğunda ittifak ettiler.



355) “Güvercin oynatmak fakirliği çeker."

Bu İbrahim Nehai'inin; güvercin oynatan kimse yokluğu tatmadan olmaz, sözünün anlamındandır. Merfu olarak Ebu Hüreyre rivayetinde; Resul-i Ekrem sarığı ile oynayan bir kimseyi gördüğü vakit, "Şeytan ile eğlenen bir şeytandır." buyurdu. Hadisi Edebü'l-Müfred'de, Buhari; Müsned'inde Ebu Davud ve Beyhaki rivayet etmişlerdir.



356) “Nesebsiz aramıza girip sebebsiz aramızdan çıkanlara Allah la'net etsin."

Sehavi diyor ki: Hocamız Askalani bunu yazdı, fakat bu hususta bir şey demedi. Halbuki bunu isbat eden şahidleri de vardır. Nitekim bu hadiste; "Yalanların en büyüklerinden birisi de kişinin nesebini inkara kalkışmasıdır." buyuruldu. Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir. Yine Buhari'nin diğer rivayetinde; "Bilerek babası olmadığı halde Ehl-i Beyt'den olduğunu iddia eden kimse döğülür, teşhir edilir ve tevbe edinceye kadar hapsedilirdi. Zira bu hareket Resul-i Ekrem'in hakkına bir hakarettir, ihanettir." Hulasa, hadisi bu ifade ile mevzu'dur.



357) “Teganni eden ve dinleyene Allah lanet eder."

Nevevi sahih olmadığını söyler. Hadisi, Sehavi ile Zerkeşi kitaplarına aldı ve fakat hadis hakkında bir şöy söylemedi, sükut ettiler.



358) “Eğerler üzerinde oturan kadınlara la'net olsun."

Aslı yoktur.



359) “Şaka da olsa yalana Allah la'net etsin."

Sehavi, merfu olarak böyle bir rivayet bilmiyorum dedi. Ben de derim ki: Resul-i Ekrem, "Ben şakalaşırım amma daima doğruyu söylerim" buyurdu.



360) “Her zayıfın ve her belanın bir yardımcısı olur."

Aslı yoktur. İbn-i Rebi'; ma'na bakımından sahih olabilir. Belki bu sözü ile, "Her derdin bir dermanı var." manasını kasdetmiştir, dedi.



361) “Her hücrenin bir ücreti var."

İbn-i Rebi diyor ki: Bu da ma'na bakımından sahihdir. Çünkü bu sözünden maksadı, her evin bir kirası var, isterse taştan olsun, demektir.



362) “Her zamanın bir devleti ve bu devletin de ricali vardır."

Bu, "Biz bu günleri insanlar arasında dolaştırırız" mealindeki ayet-i celile ile, "Bir gün lehimize, bir gün de aleyhimize olur. Bir gün mahzun olursak bir gün de seviniriz." sözünün anlamıdır.



363) “Her düşeni bir alan bulunur."

Bu eskilerin sözüdür. Ma'na bakımından, "Hikmet mü'minin yiğitidir, onu nerede bulursa hepsinden ziyade o ona hak kazanır." sözüne yakındır.



364) “Her şeyin bir afeti, ilmin ise birçok afetleri vardır."

Bazı bilginlerin sözüdür.



365) “Her müctehidin bir payı var."

"Cehd eden bulur, ısrar eden girer." sözü ile, "Güzel amel edenlerin ecrini Allah zayi etmez" ayetine uygundur.



Yüklə 0,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin