2) Müdrecü'l-İsnâd:
Hadisin isnâdında meydana gelen idrâc, netice itibariyle hadisin metninde de görülür.339
Hadisin isnâdında vaki olan idracın da başlıca üç kısmı bulunmaktadır:
a) Ravi hadisi bir çok kimselerden duymuş olur. Bir başka ravi de aynı hadisi bu kimselerden rivayet eder ve onların isnadlarındaki farkı belirtmez.
Bunun misâli, Tirmizî'nin Abdullah İbnu Mes'ud'dan kaydettiği: "Dedim ki, Ey Allah'ın Resulü, en büyük günah hangisidir? Bana: "Allah (celle şânuhu) seni yaratmış iken, O'na ortak koşmandır" diye cevap verdi" hadîsidir.
Bu hadîsi Tirmizî rivâyet ederken şöyle bir sened kullanır: an Bündâr, an İbni Mehdî an Süfyâni's-Sevrî, an Vâsıl ve Mansûr ve'l-A'meş an Ebî Vâil, an Amri'bni Şurahîl an Abdillah: "Dedim ki..."
Burada Vâsıl'ın rivâyeti Mansur ve A'meş'in rivâyetine müdrectir. Halbuki Vâsıl Buharî'deki rivayetinde Amr'ı zikretmiyor, bilakis rivâyeti Ebu Vâil an Abdillah tarîkinden gösteriyor. Şu'be, Mehdî İbnu Meymun, Mâlik İbnu Miğvel ve Sa'îd İbnu Mesrûk da Vâsıl'dan bu şekilde rivâyet ederler. Yahya İbnu Sa'îd el-Kattân da rivâyetinde, Buharî gibi bu üç tarîki ayırmıştır. Tirmizî her üç tarîki birleştirerek müdrecü'l isnadda bulunmuş, hatalı bir davranışa yer vermiştir.
b) Ravinin elinde iki muhtelif isnadla gelmiş iki ayrı hadis bulunur. Her iki hadisi bu isnadlardan birisiyle rivayet eder, yahut da bir hadisi kendi isnadıyla rivayet ederken metnine diğer hadisin metninden bazı ibareler sokarsa, hadisi müdrecü'l-isnâd olur.
Bunun misali Saîd İbnu Ebî Meryem'in, Mâlik ani'z-Zührî an Enes tarîkiyle merfûan rivâyet ettiği: "Birbirinize buğzetmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizi kıskanmayın..." meâlindeki hadîstir. Metinde geçen "Birbirinizi kıskanmayın (velâ tenâfesû)" lafzı müdrectir. Bunu İbnu Ebi Meryem, Mâlik'in an Ebî'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hüreyre ani'n-Nebiyyi (Sallallahu aleyhi vesellem) tarîkiyle rivayet ettiği bir başka hadîsten almıştır. Hadîs şöyle başlar: "Zandan sakının, zira zan, en yalan sözdür, tecessüste bulunmayan, birbirinizi kıskanmayın, hasedleşmeyin..." İki hadîs de Mâlik tarîkinden gelmiştir ve müttefekun aleyh'tir. Birincide "Birbirinizi kıskanmayın (velâ tenâfesû)" ibâresi mevcut değildir, ikinci rivâyette mevcuttur. Hatib: "Burada İbnu Ebî Meryem vehme düştü" der.
c) Hadis hocasının bir hadisi isnadıyla tahdis etmesi, sonra da bir şeyin arız olmasıyla kendisine ait bir kelime söylemesi; bunu duyanlardan bazıları bu sözü o hadisin metnine ait zannederek bu şekilde rivâyet etmesidir.
Mesela, El-Hakimu’n-Nisaburi’nin naklettiğine göre meşhur hadisçilerden Şerik, talebelerine bir gün hadis yazdırmaktadır. “Bize A’meş tahdis etti, Ebu Süfyan’dan… Cabir’den (r.a.), Hz. Peygamber buyurdular ki” der ve isnadını böylece söyledikten sonra talebelerinin yazması için susar. Tam bu esnada içeri sabit b. Zeyd adlı birisi girer. Sabit nur yüzlü, takva sahibi bir gençtir. Şerik sustuğu an onu görür, zühd ve takvasını kastederek: “Gece namazını çokça kılanın yüzü gündüzleri parlak olur.” der. Sabit, isnad söylenip; tam, Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki, dendiği an içeri girip böyle bir sözle karşılaşınca zanneder ki bu sözler Şerik’in daha önce söylediği isnadın metnidir; dolayısıyla Şerik’in bu sözünü yazdırdığı isnadla rivayet eder. İbn Mace’nin Sabit’ten rivayet ettiği bu sözü bazı muhaddisler mevzu (uydurma) sayarlar. 340
İdracın Hükmü:
İdracın hükmünü şu şekilde özetleyebiliriz;
1) İdrac, hadiste bir açıklamada bulunmak üzere yapılmışsa hoş görülür; ancak yapanın bunun kendi görüşü olduğunu açıklaması gerekir.
2) Eğer kasıtsız olarak yanılma ile yapılırsa, yanılan ravi için bir kusur teşkil etmez; fakat bu şekilde yanılma sonucu hatası çoğalırsa zabtına dokunur, cerhe maruz kalır.
3) Ravinin kasden idrac yapması ise hadisçiler arasında haram kılınmıştır. Es-San'anî'nin de belirttiği gibi, idraca kasıtlı olarak tevessül eden kimsenin adaleti sâkıt olmuş, kelimelerin yerlerini değiştiren kimse ise yalancılar zümresinden sayılmıştır.341
F) Maklûb Hadîs:
Maklûb kelime olarak kalb kökünden gelir. Alt-üst olarak demektir. Maklûb, lügatta "tersine çevrilmiş, altı üstüne veya içi dışına döndürülmüş, değiştirilmiş, başka bir şekle sokulmuş" anlamlarındadır. İsmi Mef'ül olan maklûb kelimesi, istılahda, hadîste meydana gelen bir alt-üst olma işini ifade eder.
İsnadında bir veya birkaç râvinin isim veya nesebleri yahutta metninde bazı kelimeleri, bilerek veya bilmeyerek takdîm-tehire uğramış veya senet ve metinleri değiştirilmiş hadîslere maklûb hadîs denir.342
Hadis ıstılahında; râvi zincirindeki bir şahsın isminin önce geçmesi gerektiği halde sonra, sonra geçmesi gereken ismin de önce zikredilmesi veya aynı şeyin hadis metni üzerinde yapılması halinde ortaya çıkan hadise maklûb hadis denilmektedir. Yani râvi, gerek senette ve gerekse metindeki bilgilerin yerlerini değiştirip hadisi birbirine karıştırmakta ve alt-üst etmektedir. Maklûb hadis sahih olarak rivayet edildiği şekilden başka bir hale sokulduğu için, muhaddisler bu tür hadisleri zayıf hadislerden saymışlardır. Maklûb hadisin zayıf sayılmasının sebebi, ondaki takdim, tehir ve bir şeyin diğeri ile değiştirilmesi suretiyle meydana gelen zabt eksikliğidir. Maklûb hadis, okuyanın hataya düşmesine de sebep olur.
Maklûb hadiste yer değiştirme iki ayrı şahısta olduğu gibi bizzat tek bir kişinin isminde de vuku bulabilmektedir. Örneğin ravi Ka'b b. Mürr diyecek yerde Mürr b. Ka'b şeklinde rivayet ettiği zaman, baba oğul; oğul da babanın yerine geçmiş olduğundan hadis maklûb olur.
Hadisteki kalb, sehven yapıldığı için hadis zayıf sayılmaktadır. Eğer kalb sehven değil de bilinerek yapılırsa hadis, maklûb değil, mevzu (uydurma) hadis kabul edilir. Râvi, hadisin sahih olarak rivayet edildiği senedi terk edip onun yerine halkın rağbet ettiği başka bir senedi koyarak naklettiği zaman hadis "mevzu" olmuş olur. 343
Dostları ilə paylaş: |