Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə127/877
tarix09.01.2022
ölçüsü8,87 Mb.
#93648
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   877
Abdülhak Şinasi Hisar

Ara Güler

İkinci romanı Çamlıca 'daki Eniştemiz' de (1944), defterdarlık, mutasarrıflık, valiliklerde bulunmuş Hacı Vâmık Efendi'yi yine çöküp gitmiş, göçmüş imparatorluğun belleklerde iz bırakmış bir kişisi olarak gündeme getirir ve hem Çamlıca'dan, hem de Tanzimat kültüründen söz açma fırsatı bulur. Vâmık Efendi Doğu'yla Batı arasındaki tufanlı gelgitinde, başkalarınca "deli" sanılmakta, sayılmaktadır. Romanın anlatıcısı satır arası dokundurmalarla yeni dönemin o dünyayı kavrayamadığını da sezdirir. Şarklı giyim kuşamını, yaşama biçimini değiştirmemiş "Çamlıca'daki eniş-

te", birçoklarınca çağdışı kabul edilirken, çevresindekiler onun zevkini, inceliğini de pek anlayamamış gibidirler: Vâmık Efen-di'nin siyah kuka tespihi bir mücevher kıymetinde, sık sık değiştirdiği ağızlıkları yasemin, enfiye kutusunun üstü mineliyken bu zenginlik başkalarınca artık zevksiz bulunmaktadır. Çın cm sayan altın saatinin "kalın altın kösteğine takılı üç köşe bir billur üstüne usta bir hattat tarafından en güzel bir yazı ile hakkedilmiş mührü mücevher gibi bir şey"dir. Gelgeldim bu eşya, bu aksesuvar, bu gereçler günün dünyasından hızla çekilmekte ve işçiliğin kültürü de hızla yadsınmaktadır. Çamhca'dakiEniştemiz yiten kültür değerleri üzerine bir sonsöz olduğu gibi, insan eliyle yok e-dilmekte olan bir çevre ve bitki örtüsüne de şiirsel sayfalar ayırır: "Çamlıca'da Günler ve Geceler" başlıklı unutulmaz bölümde, Abdülhak Şinasi, semtin, yörenin mevsimlerini, ağaçlarını, çiçeklerim gitgide u-zaklaşan hatıralarının büsbütün silinmesi dileğiyle yazar.

Üçüncü ve son romanı Ali Nizamî Bey' in Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952), alafranga Büyükada'da başlar; "Çamlı-ca'nın Karacaahmet Mezarlığı'na bakan bir sırtında", yıkık yıprak bir evde sona erer. Bu kısa ama özlü romanda, Abdülhak Şinasi, kültür gömleği değiştiren payitaht İstanbul'un varlıklı bir kişisini Büyüka-da'daki sorumsuz ve sorunsuz hayatından alıp, usançlar, pişmanlıklar, fizikötesi endişeler, toplum kurallarım reddedişlerle örülü bir tasavvuf ve içe kapanış dünyasına götürür. Böylece, romancı, devirlerin siyasası üzerinde durma imkânı bulur: Alafranga kaçış dünyasından gelenekçi dünyaya bir şeyh kimliğiyle evrilen roman kahramanı Ali Nizamî Bey, giderek aklını ve yüreğini hapsetmiş bir yılgıya, "Sultan Hamid korkusu"na yenik düşecek;, "yarı mevcut bir iradeden" ne yaptığını bilmez hale gelecektir. Bu romanın anlattığı dönemle yazıldığı dönem arasındaki zikzaklar, romancıya, Türkiye'nin son yüzyıldaki siyasal baskı düzenlerini sanatkârane bir üslupla anlatma zeminini hazırlamıştır. Ali NizamîBey'in Alafrangalığı ve Şeyhliği, Büyükada bölümlerinde, Büyükada'nın hayatına ilişkin çok zengin, incelikli gözlemlerle yüklüdür.



Boğaziçi Mehtapları (1943) ve Boğaziçi Yalıları (1954), Hisar'ın anıları arasında Boğaziçi'ne ayrılmış kitaplardır. İlkinde Boğaziçi bir musiki ve aşk ayini gibi anlatılır. Geçmiş zaman avcısı kimliğiyle iz süren yazar, 19. yy'ın sonundaki ve 20. yy'm başındaki Boğaziçi'm deniz-ayışığı-gece üçgeninde bir uçtan bir uca tarar; bütün Boğaziçi'nde sulara gömülmüş bir uygarlık birikimini gelecek zamanlar için diriltmeyi dener. Eser, Boğaziçi'ndeki özel uygarlığın oluşumunu, gelişimini, doğanın özelliklerini, biraz da bu özelliklerden kaynaklanan alaturka müziği "Hazırlanış" bölümüyle yansılar. "Toplanış" bölümünde, Boğaziçi geceleri, kayıklarla sandallarda-ki hanımlar ve beyler, gizli sevdalar, aşkın bilinen ve bilinmeyen yüzleri belirir. "Musiki Faslı"nda birdenbire saz fasılları baş-

lar: çalgıyla insan sesi büyüleyici yankılarla doğaya karışır; sandallar akını Boğaziçi'nde artık bütün bir geçmiş zamana yol almaktadır. "Sükût Faslı", Boğaziçi'nde mehtabın yükselişi, musikinin bir an için diner olması, yalıların ayışığında birer efsunlu mimari olup çıkışı izleklerine ayrılmıştır. Aıtık müziğin boyunduruğuna kapılan insanoğlu, "Aşk Faslı"nda gönlünün gizlerini, imkânsız aşklarını, şarkıların sözleriyle uyanan hatıralarını bir dua fısıltısıy-mışçasına yineleyip durur. Nihayet "Dağılış" bölümünde gece sona erer, musiki hakikaten diner, ömrün gelip geçiciliği bir a-cı gibi alımlanır, ışıltılar söndükçe, ayrılış ve unutuş çıkagelir. Bununla birlikte Boğaziçi Mehtapları'tan son bölümü "Hatırlayış", bütün o hatıralar akınına ölümsüz bir zaman tanıyacak, yaşanmış ve kaybolmuş sanılan her şey de yıldızlardan bize yansıyan ışıklar gibi, henüz bilemediğimiz, fakat var olduğu handiyse kanıtlanmış bir başka zaman diliminde, bir başka iklimde canlı kalacaktır. Alabildiğine şiirli bir ifadeyle dile getirilmiş Boğaziçi Mehtapları' nın ayrıntılarım ise, Boğaziçi Yahlan'nâa. bulmak olasıdır. Hisar bu eserinde daha tikel bir yapı kurarak, Boğaziçi'nin en büyük mimari simgesi olan yalıyı kaleme getirmiştir. Kitabın "Aynalar Karşısında Hanımlar" başlıklı yazısı, Şair Nigâr Hanım'a duyulmuş bir aşkı anlatırken, edebiyatımızın en güçlü aşk sayfalarını da yansıtmış olur.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "bir peri masalı yaratmak sanatı" diye nitelediği Geçmiş Zaman Köşklerinde (1956) Abdülhak Şinasi, Büyükada'nın ve Çamlıca' nın köşklerini daha o zamanlar kaybolmuş bir mimarinin şaheserleri kabul eder. Köşklerin eşyası, duvarlardaki resimler, bahçeler, korular, günlerin ışıkları, mevsimlerin renkleri, hepsi birden İstanbul'un bir van-dalizmle har vurup harman savurduğu uygarlığına ilişkin son sözleri söylerler. Abdülhak Şinasi Hisar, Seçmeler kitabında (haz. Selim İleri, 1992) nice yıllar sonra derlenmiş "Geçmiş Zaman Edipleri"n-deyse, yazar, çocukluğunda, ilkgençliğin-de tanıdığı, Tevfik Fikret, Halid Ziya, Meh-med Rauf gibi edebiyat adamlarını, anılar, söylentiler, yorumlayışlar çerçevesinde ve bir portre ressamı ustalığıyla yaşatmayı denemiştir.

Kendi türünün hemen hemen ilk ve son örneği olan Geçmiş Zaman Fıkraları (1958) tarihin not etmeye gereksinmediği nice fıkrayı anlatan, çok özel ve bir o kadar canlı bir tarih denemesidir. Burada İstanbul, imparatorluk başkenti olduğu günlerin gülünç, acı, hüzünlü anekdotla-nyla sanki bir kez daha hayat bulur. Yıkılmakta olan Osmanlı împaratorluğu'nun dostu, Fransız yazar Pierre Loti'nin İstanbul günlerini irdeleyen istanbul ve Pierre Loti (1958), payitahtın son günleri konusunda belge niteliğindedir. Burada, Ba-tı'nın birçok gezginini, edebiyat adamını, ressamını etkilemiş İstanbul'un siluetini yakalama fırsatı buluruz. Eserin, Loti' nin Yenikapı Mevlevîhanesi'ni ziyaretine ayrılmış sayfalarıysa, mevlevîhanedeki bir

kadir gecesini dile getirmesiyle dikkate değerdir. Yahya Kemal'e Veda (1959) ve Ahmet Haşini/Şiiri ve Hayatı (1963) kitaplarında Hisar, bir yandan çok sevdiği iki şairi, bir yandan da onların yaşadıkları İstanbul'u, şiirlerindeki İstanbul'u yarı eleştirel anlatımla yorumlar. Yazarın bir de "Aşk imiş her var âlemde" dizesiyle adlandırdığı, 1955'te yayımlanan küçük bir mısra-beyit seçkisi vardır. Bu seçkide yer yer İstanbul'u anışlar, yüzyıllar içinde İstanbul hayatına bakışlar da derlenmiştir.

Edebi hayatını yorumlarken, "'Boğaziçi' kitaplarımla 'geçmiş zaman' kitaplarım yaşanmış, tanınmış zamanlar ve insanları yâ-detmek ve anlatmak için yazılmıştır. (...) Bu kitaplarım millî medeniyetimizin, bütün hayatım boyunca yazmış olduğum günler ve gecelerimin en canlı hatıralarını tesbit eden parçalardır" diyen Hisar, 20. yy Türk yazarlarının en içten, en kişilikli temsilcilerinden biridir. Ankara'ya ilişkin bir-iki yazısı dışta tutulursa, yurtdışı izlenimleri bir yana bırakılırsa, bütün eserleri İstanbul'u odak almış; satır arası küskünlüklerle, yiten, bir daha da geri gelmeyecek olan İstanbul uygarlığım, payitaht İstanbul'u tutanağa geçirmiştir.

Yakın tarihin bu İstanbul'u ancak Hisar'ın eserinde yaşayabilmişken, eleştirmenler ve edebiyat tarihçileri, çoğu kez haksız yere yazarı geçmişseverlikle suçlamışlar; eserini aylak, maddi endişelerden uzak hayatların bir anlatımı saymaya çalışmışlardır. "Türk Ocağı Hatıraları" da dahil olmak üzere birçok yazısı dergilerde, gazetelerde kalmış Hisar'ın toplu eserinin hâlâ yayımlanmamış olması şaşırtıcı ve üzücüdür.

Bibi. S. S. Uysal, Abdülhak Şinasi Hisar, ist., 1961; Y. N. Nayır, "Abdülhak Şinasi Üzerine" (Fahim Bey ve Biz"e önsöz), ist., 1966; Y. K. Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Ankara, 1969; A. Uçman, "Abdülhak Şinasi Hisar" (.Fahim Bey ve Btâe önsöz), ist., 1978;

N. Turinay, Abdülhak Şinasi Hisar, İst., 1988; A. Oktay, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ankara, 1993.




Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   877




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin