Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə827/877
tarix09.01.2022
ölçüsü8,87 Mb.
#93648
1   ...   823   824   825   826   827   828   829   830   ...   877
KENTİN GELİŞMESİ

532

533

KENTİN GELİŞMESİ

Melling'in betimlemesiyle istanbul panoraması.

Melling, Voyagepiîtoresque Constantinople et deş rives du Bosphore, Paris, 1819

Galeri Alfa

mensubu ve çevresindeki çarşılarla, kentin bundan sonraki gelişmesini ağırlıklı olarak etkileyen yeni bir merkez yaratılmıştır.

Türk başkentinin kuruluş döneminde ve sonra, Konstantinopolis'in merkezi iş a-lanı, ana limanın değişmezliğine bağlı olarak, yine aynı yerde kalmıştır. Fatih döneminde "Bedestan-ı Atik", bugünkü iç Bedesten, değerli eşya ve kumaş çarşısı olarak yapıldıktan sonra yeni çarşının merkezi olmuştur. 16. yy'da ikinci bedesten de (Sandal Bedesteni) onun yakınına yapılacaktır. Uzun süre çarşının sıralar halinde dizilmiş ahşap dükkânları bu bedestenler arasında, loncalara ve satılan eşyanın türüne göre düzenlenmiş sokaklar oluştururlardı (bak. Kapalıçarşı). Kentin ana ticaret merkezi bu çarşı bölgesi olmakla birlikte, Fatih döneminde sayılarının 3.667'ye vardığı söylenen dükkânlar bu çarşıdan kıyılara doğru iniyor ve Haliç kıyıları boyunca büyük depolama alanlarının bulunduğu bölgelerde bulunuyordu. Diğer bir çarşı, Fatih Külliyesi ile Beyazıt arasında Saraçhane Çarşısı idi. Burada saraç ve demirci esnafı vardı. O çağda sözü edilen 7 han varsa da, bugüne kadar gelen, büyük bir olasılıkla sonradan tamir görmüş olan Kürkçü Han'dır. Kuşkusuz Galata'nın da kendi çarşısı vardı.

Fatih dönemi yapılaşması yoğundur ve tıpkı I. Constantinus döneminde olduğu gibi, kısa bir sürede istanbul'a yeni bir yüz kazandırmıştır. Kente Islami bir karakter kazandıran camiler ve onlarla birlikte yapılan medreseler, türbeler, hamam ve a-rasta gibi vakıf yapıları, Ayverdi'nin verdiği listeye göre, 300'ü bulmuştur. O dönemde yapılan camilerle yerleşme alanları arasında tam bir tekabül olduğu söylenebilir. Haliç yamaçlarındaki yerleşmenin yoğunluğu bu bölgeye yapılan camilerin sayısından anlaşılmaktadır. Dini ve toplumsal eylemleri barındıran bu yapıcılığın en büyük gösterisi simgesel konumu ile Fatih Külliyesi olmuştur.

Bizans dönemi ile Türk dönemi arasında kıyıların kullanılışı açısından bir fark vardır, istanbul artık suriçinde hapsolma gereği kalmayan bir kent olarak, biraz da Türklerin denizyollarını kullanışının, oransal olarak karayollarının kullanılışına göre daha sınırlı olmasının sonucu, liman faaliyetini daha çok Haliç'te yoğunlaştırmıştır. Gerçi eski Sofia (Kadırga) Limam'nın uzun bir süre yaşadığını biliyoruz. Fatih'in burada, kuşkusuz eski kullanımın sürekliliğini gösteren bir tersane kurduğunu bildiren 1462 tarihli bir belge varsa da, istanbul Fatih döneminden sonra Marmara kıyılarındaki eski limanlan ihya etmemiştir. Tersane de, Galata'nın Haliç tarafına, Kasımpaşa'ya(->) yerleşmeye başlamıştır.

Bu kapsamlı imar ve iskân çağında kentin nüfusunun saptanmasını sağlayacak yeterli belge yoktur. Topkapı Sarayı'nda Fatih dönemi sonlarına doğru yazılmış bir belgede kentte 8.951 Türk, 3.151 Rum, 1,647 Yahudi ve 1.048 diğer etnik gruplara ait ev ile, 3.667 dükkân olduğu; Galata'da ise 535 Türk, 572 Rum, 332 Frenk, 62 Ermeni evi ve 260 dükkân olduğu, böylece istan-

bul ve Galata'da toplam olarak 16.298 ev ve 3.927 dükkân bulunduğu yazılıdır. Sur dışında, Eyüp'te, Üsküdar'da, Boğaz'daki küçük yerleşmelerdeki nüfusu içermeyen bu yapı sayımının ne kadar nüfusa tekabül ettiği, değişik şekillerde yorumlanmıştır. Burada söz konusu evlerin, genellikle "beyt-i süfli" denen tek katlı evler olduğu vakfiyelerde görülüyor. I. Süleyman (Kanuni) dönemine (1520-1566) kadar istanbul konutlarının büyük çoğunlukla tek katlı oldukları, kerpiç, moloz taş ve tuğladan yapıldıkları anlaşılıyor. 1513 tarihli Aya-sofya tahrir defterinde ev büyüklüklerinin 200-400 arşın murabbaı (50-100 m2) olduğunu yazar. Bunun evin oturduğu alan olduğu kabul edilebilir. II. Mehmed dönemi evlerinin, 1513'e göre daha küçük olması muhtemeldir. II. Bayezid döneminde (1481-1512) iki katlı evlerin de yapılmaya başlandığı saptanmaktadır. Bu evlerin nüfusunu Ayverdi 8, Schneider 4-5 olarak kabul eder. Ev başına nüfus, Türk ve Hıris-tiyanlarda farklı olabilir. Bu nüfus hane sayısı 5-6 gibi bir katsayı ile çarpılırsa, o dönemin ekonomik ve politik koşullan içinde daha tutarlı olabilir. Saray, askerler ve medreseliler de katılırsa istanbul ve Galata nüfusu, Fatih dönemi sonunda 100.000 civarında; kent çevresindeki dağınık nüfusla birlikte 110.000-120.000 arasında olmalıdır. 16. yy'da kent nüfusunun o çağ i-çin oldukça büyük boyutlara ulaştığı düşünülürse, bu sayı 15. yy "in sonlarına doğru kabul edilebilir bir büyüklüktür.

Bu nüfusun mahallelere dağılması, genellikle getirildikleri yörelere göre olmuştur. Bazılarına yer gösterilmiştir. Mahallelerin kuruluşunda hiçbir taassup gösterilmediği, Rum patriğinin bile bir mahalleye ad vermesinden anlaşılmaktadır. Zaten nüfusun yapısı da bunu göstermektedir. Mahallelerin bir bölümü kurucuların ve yaptırdıkları mescitlerin adıyla anılır. Mescit-mahalle bütünleşmiş bir kurumdur. 18. yy' da bile, Ayvansarayî istanbul camilerini anlatan kitabında, her caminin mahallesi o-lup olmadığını dikkatle belirtir. Camilerin büyük çoğunluğunun mahallesi vardır. Mahalle kurucuları arasında askerler, şeyh ve hocalar bulunur. Fakat kent kapılarına göre ad alan mahallelere de rastlanır. Kiliseden çevrilen camiler de, bazen bu dönüşümü yapanın, bazen kullanıcının adını taşır. Örneğin Kalenderhane, Fatih'in bu Kalenderi tarikatına vakfettiği bir kilisedir. Zeyrek, kilise camiye dönüştürüldükten sonra oranın ünlü şeyhidir. Imrahor, Stu-dios Bazilikası'nı camiye çeviren, II. Ba-yezid'in emir-i ahurudur.

istanbul'un dört idari bölgeye ayrılması da Fatih döneminde olmuştur. Suriçi istanbul Kadılığı; Eyüp'ü, sur dışında ve batısında kalan bölgeleri içine alan Haslar (Hayass-ı Refia) Kadılığı; Galata Kadılığı ve Üsküdar Kadılığı dört kadılık oluşturur. Bunlardan istanbul Kadılığı dışında kalan üç bölgenin ya da beldenin adı Bilad-ı Selase'dir(->).

istanbul'da kent içinde kent ve devletin beyni olan Topkapı Sarayı'mn yerinin fetihten hemen sonra saray alanı olarak

seçilmemesinin fiziki bir nedeni olmalıdır. Bunun belirgin olarak anlatıldığı bir kaynak yoktur. Fakat kent ilk fethedildiği zaman ya böyle bir düşünce yoktu ya da Akropol tepesinde kaldırılması gereken yapı kalıntıları bulunuyordu. Bu ikinci olasılık daha akla yakın gelmekle birlikte, sultanın istediği takdirde burasını hemen temizletebileceği de açıktır. O zaman, başlangıçta Eski Saray'ın yerinin, geçici olarak değil, fakat istenerek seçildiğini kabul etmek gerekir. Kentin kuruluşundan bu yana saray bölgesi olarak denizin en güzel, en çok algılandığı ve güvenlik açısından da en kolay savunulabilecek yarımada burnunun seçilmesi doğaldı. Ayasofya'nın varlığı da, devletin en büyük kilisesi olarak Bizans'ın Büyük Saray'ının yerleşme alanı ile ilgili sayılabilir. Bu kez Ayasofya, istanbul'un da en büyük camii olmuştu. Yanmada burnunda sonradan Topkapı denilecek Saray-ı Cedide-i Amire'nin inşaatına ancak 1462'de başlanmıştır (bak. Topkapı Sarayı). Topkapı Sarayı'nı çeviren surlar, eski Akropolis'i çevrelediği ve I. Constantinus döneminden beri var olan Ayasof-ya'yı dışarıda bıraktığı için, eski Bizantion surlarını kabaca izledikleri kabul edilmiştir. Fakat eskiçağda o kadar övülen bu surlara ilişkin bir kalıntı şimdiye kadar bulunmamıştır.

Fatih döneminde kentin gelişmesi, Konstantinopolis'in genel işlevsel yapısını ve u-laşım kaburgasının topografyadan kaynaklanmış çizgilerini izleyerek oluşmuştur. Limanın varlığına bağlı olarak ticaret alanları aynı yerde kalmış, Edirnekapı aksının Fatih Külliyesi'nin yapımı nedeniyle vurgulanması yeni Türk mahallelerinin de bu aksa paralel olarak Haliç kıyılarında yoğunlaşmasına neden olmuştur. Surlar dışında Eyüp önemli bir gelişme sayılabilir. Anadolu'dan gelen Türklerin yerleştikleri alanlardan biri olan Üsküdar'da, herhalde küçük bir liman olan bugünkü Üsküdar Meydanı'na bakan, Şemsi Paşa Külliyesi' nin arkasındaki yamaçlarda ilk mahalleler oluşmuştur. Fatih vakfiyesinde buradaki üç mahalleden söz edilir. Rum Mehmed Paşa 1470'te bu mahallelerin sınırında camiini yaptırmıştır. Boğaziçi'ndeki ilk Türk mahallesi, fetihten önce I. Bayezid'in (Yıldırım) yaptırdığı Anadolu Hisarı içinde ve çevresinde olmalıdır. Fatih bu hisarın çevresine ikinci bir duvar yaptırmıştı (bak. Anadolu Hisarı). Rumeli Hisarı içinde bir mahalle ve Baltalimanı'nda yapılan bir mescidin varlığına dayanarak burada da bir küçük mahalle olduğu kabul edilir. Bu mescidin Rumeli Hisarı yapılırken çalışanlar için inşa edilmiş olması da olasıdır. Boğaz' da tarım ve balıkçılıkla uğraşan eski Rum köyleri, Türk döneminde de yaşamıştır. Fakat 15. yy'm ortasından sonra Boğaziçi' ne Türk damgasını vuran, Boğaziçi'nin peyzajının ve imgesinin ayrılmaz öğeleri olarak günümüze kadar gelen yapılar bu iki büyük hisardır.

//. Bayezid'den Klasik Dönem Sonuna Kadar İstanbul: Arnold von Harff(-») 1499'da bulunduğu istanbul'u büyük bir kent olarak tanımlar. Yüzyılın dönümünde

kent nüfusu 200.000'e yaklaşmış olmalıdır. Kentli. Bayezid döneminde de (1481-1512) daha fazla Haliç yamaçlarında yoğunlaşmıştır. 15. yy'm ikinci yarısında yapılan mescitlerin üçte birinden fazlası Fatih Külliyesi çevresinde yapılmıştır. Marmara kıyılarında Ermeni ve Rumların yerleşmiş olması, Türk mahallelerini kısıtlamış olmalıdır. Bu bölgedeki Türklerin istanbul'da yerleşen nüfusun yüzde 10-15'i arasında bulunduğu tahmin edilmektedir. Yine Türklerin yoğun olarak yerleştikleri mahalleler sur kapıları çevresi, özellikle Topkapı, Yayla ya da Yedinci Tepe denilen Kocamusta-fapaşa ve Aksaray semtleridir. Burada da kent nüfusunun üçte biri bulunuyordu. Haliç kıyılarında suriçinde Balat, Ayvansaray, sur dışında Eyüp göreceli olarak yoğun yerleşilen mahallelerdir. Galata surları çevresinde Türklerin yerleşmesinin bu bölgeye bir subaşı ve kadı tayininden sonra arttığı görülüyor. Yine inşa edilen mescitlere bakarak, II. Bayezid'in Galata Sarayı Mek-tebi(->) denilen acemioğlanları mektebini açmasından sonra Kasımpaşa'ya bakan sırtlarda 2 mahallenin oluştuğu anlaşılıyor. Herhalde ilk tersanenin kurulmasıyla birlikte bu yörede küçük bir yerleşme oluşmuştu. Tophane'de ilk dökümhanenin yapılması ile birlikte yeni mahalleler de o-luşmaya başlamıştır.

istanbul'un Türk döneminin büyük a-nıtsal komplekslerinin kentin eski ulaşım aksına ve üzerindeki forumlar çevresine yerleşmesinin ikinci büyük örneği Bayezid Külliyesi'dir(-»). Bu külliyenin yapılmasıyla, Türk istanbul'unu Konstantinopolis' ten ayıran bir özellik de vurgulanmış oluyordu. Yarımadanın Halic'e paralel suay-rım çizgisi üzerinde Bayezid ve Fatih külliyeleri istanbul'un yeni siluetinin Beyazıt-Edirnekapı aksı üzerindeki ilk çizgisini o-luşturuyorlardı. Sonradan buna Kanuni dönemi külliyeleri ve daha sonra da Nuruos-maniye katılacaktır. Bu külliyelerin büyük dış avluları istanbul'un forumlarıdır. Roma ve Bizans dönemlerinin yapılarla çevrili kent meydanı kavramı, islam toplumunun her şeyi din bağlamında tanımlama-

ya çalışan sosyal sistemini yansıtarak insanların toplanacağı alanları camiler çevresinde oluşturmuştur. Böylece külliyenin i-çedönük tasarımı Batılı geleneğin açık meydan tasarımıyla yer değiştirmiştir. Bu güçlü gelenek, çağımıza gelene kadar istanbul' da ve Türk kentlerinde meydan tasarımının yokluğunu açıkladığı gibi, bunu gerçekleştirmeyi bugün bile zorlaştıran nedenlerden biridir.

16. yy'm başında ticaret bölgesi yine Haliç kıyılan ile Divanyolu arasındadır. Haliç kıyısında Sirkeci ile Unkapanı arası, iskeleler ve depolarla dolmuştur. Merkezi çarşı bölgesi Fatih'in bedesteni ile Kanu-ni'nin yaptırdığı Yeni Bedesten çevresinde, çeşitli loncaların arastalarından oluşmaktadır. Matraki'nin 1532'de yaptığı minyatürlerde bu tek katlı ahşap dükkânların sokaklar boyunca dizildikleri görülmektedir. Saraçhane Çarşısı'ndan başka Fatih çevresinde yeni çarşı alanları ortaya çıkmıştır. Ticaretini daha çok denizyolu ile yapan kentin Haliç üzerindeki iskeleleri değişik mallara göre sıralanmıştır. Bunların bir bölümü, Bizans dönemindeki yerlerini korumaktadır. Örneğin Mısır'dan gelen gemilerin mal indirdikleri alan, günümüzde Mısır Çarşısı'nın bulunduğu yerdir. Deniz gümrüğü, eski adıyla gümrük emininin bulunduğu yer, bugünkü Eminönü'dür(->). Fakat bu temel deniz ulaşımının yanısıra, son Bizans döneminde olmayan yeni bir kara ulaşımı da geliştiği için, kenti besleyen karayolları da vardır. Trakya'dan gelen malların girişi Edirnekapı'dan olmaktadır. Buraya bir kara gümrüğü kurulmuştur (bak. Karagümrük). Kuşkusuz bu yeni ticaret yolunun kente girdiği noktada küçük pazarlar oluşmuş, ahşap hanlar yapılmıştır.

istanbul'un, Sinan'ın mimarbaşı olmasından önceki durumunu gösteren ilk çizili Türk belgesi Matraki'nin Kanuni'nin ilk Iran seferini resimleyen Mecmu-ı Me-nazil'indeki istanbul minyatürüdür. Bu minyatürden kentin yol dokusuna ilişkin bir bilgi edinmek olası değilse de büyük yapı kompleksleri, kent sınırları ve limanı

hakkında fikir sahibi olunmaktadır. Kent siluetinin egemen öğeleri Ayasofya, Bayezid ve Fatih camileridir. Eski Saray ve Yeni Saray, kent dokusundan surlarıyla ayrılmıştır. Divanyolu ile Haliç arası, dükkân sıralarından oluşan tek katlı ahşap arastalarla doldurulmuştur. O sırada Atmeydanı(->), yani eski Hippodrom(-») çevresinde saray olması gereken büyük yapıların sıralandığı görülüyor. Bu, Bizans dönemindeki kullanışa tekabül etmektedir. Hippodrom henüz tümüyle yok olmamıştır. Marmara'ya bakan üst galeri kemerleri gösterilmiştir. Marmara kıyısındaki Kadırga Limanı'mn da kullanıldığı ve eski Eleutheriun Limanı' mn çevresinde olduğu düşünülen sur duvarlarının tümüyle yıkılmadığı görülmektedir. Kasımpaşa'da gemi tez'gâhları vardır. Tophane'de de mahalleler'oluşmaya başlamıştır.

I. Süleyman (Kanuni) dönemi ve Sinan' m yarım yüzyıl süren mimarbaşılığı, istanbul'un anıtsal fizyonomisinin önemli öğelerini kent peyzajına yerleştirmiştir. Kanuni döneminin başlangıcında sultanın babası I. Selim (Yavuz) (hd 1512-1520) için yaptırdığı külliye (1522), Fatih Külliyesi'nin kuzeyinde Haliç yamaçlarındaki bir platform üzerinde inşa edilmiştir. Osmanlı mimarisinin erken döneminin arkaik geometrisini yansıtan bu tabhaneli cami, Edirne' deki Bayezid Camii'nin, değişik oranlı bir başka örneğini istanbul'da yinelemektedir. Saraçhane'de Bozdoğan Kemeri'nin hemen arkasında yapılan Şehzade Külliyesi'nin büyük ölçeği ve geniş programı, bu külliyenin önce sultanın kendisi için düşünüldüğü kanısını verir. Şehzade Meh-med'in beklenmeyen ölümü ve türbesinin buraya yapılması, külliyenin şehzadeye at-fedilmesine neden olmuş olabilir. Bu külliye Beyazıt-Edirnekapı aksını daha da güçlendiren bir uygulama olmuştur. Bunun karşısında yeniçeri kışlalarının da (bak. Eski Odalar) varlığı düşünülürse, Konstantinopolis'in Mese'si üzerindeki yoğunluğun 16. yy'da Beyazıt'tan Fatih'e doğru kaymış olduğu söylenebilir.

Haliç yamaçları üzerinde istanbul'un


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   823   824   825   826   827   828   829   830   ...   877




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin