HEYBEIİADA
56
57 HEYBEIİADA RUHBAN MEKTEBİ
tedir (bak. Hulusi Bey Köşkü). Refah Şehitleri Caddesi'nden tepeye doğru uzanan bölgeye ise Yukarı Mahalle denir.
Yukarı mahalle, büyük, bahçeli güzel köşklerle başlar. Bu evler 1850'lerden sonra yapılmıştır.
Heybeliada eskiden beri bir balıkçı a-dasıydı. Rum balıkçı reislerinin yönetimindeki ada balıkçıları, sadece adaların civarında avlanmakla yetinmez, Karadeniz'e dahi çıkarlardı. Olta balıkçılığı genellikle amatör işiydi. Adanın en ünlü amatör balıkçısı Abbas Halim Paşa idi. Ticari balıkçılık ağ ile yapılırdı. Adanın tek voli mahalli bugünkü Kablo idi.
Eski kitaplarda adada çiçek kokusundan insanın başının döndüğü yazılıdır. Çiçekten başka, adada her türlü sebze ve meyve de yetişirdi. Zeytinlikler bakımlı ve verimliydi. Ayrıca adanın çeşitli yörelerinde büyük bostanlar ve çayırlar vardı. Rıhtım yapılmadan önce, sahilde denize doğru çıkıntılı, direkler üzerinde salaş gazinolar bulunurdu. Adanın en tanınmış gazinosu Safyanos, öteki adıyla Şafak Gazinosu, doğuda, bugün bahriyenin dinlenme tesislerinin bulunduğu yerdeydi. Adanın batısına doğru uzanan bölgede tanınmış kır gazinoları Emin Bey'in gazinosu, Ayasilos' nün gazinosu, Etem ve deniz kıyısındaki Asaftır. Plaj koyunda da ünlü plaj gazinosu ve bir deniz hamamı vardı. 1930'lu yıllarda deniz hamamı modern bir plaja dönüştürüldü. Arkasındaki bostanda çiçek ve mandalina yetiştirilirdi. Sadık Güzelosman' in vefatından sonra plaj ve gazinosu vasiyeti gereği Darülaceze'ye intikal etti. Arkadaki bostan ise iskâna açıldı, evlerle doldu. Değirmen Burnu ise bugün Orman Bakanlığı'nca işletilen dinlenme tesisleri ile halka açık bir mesire yeridir. Burnun batı yakası, Heybeliada Su Sporları Kulübü tarafından yüzme havuzu ve diğer tesisler yapılmak üzere kısmen doldurulmuştur. Bugün burada sadece üyelerin yararlanabildiği her türlü su sporunun yapıldığı, modern ve temiz bir yüzme havuzu, lokantalar, çeşitli spor ve dinlenme tesisleri olan büyük bir site bulunmaktadır.
Eskiden adanın sahilinde ve içerilerde çeşitli gazinolar ve büyük oteller vardı. Rıhtımdaki Royal, Bristol, Belvü Oteli; batıya doğru giden cadde üzerindeki Kara-manyan Oteli ve evlerin bittiği, çamların başladığı yerdeki, Halki Palas Oteli pek ünlüydü.
Tarih: Heybeliada 19. yy'ın başlarına kadar, sahildeki küçük köyde sadece balıkçıların yaşadığı, diğer yörelerinin de üç manastır tarafından bölüşüldüğü tenha bir adaydı. Trias Manastırı adanın kuzeyindeki Papaz Dağı ile çevresini, Panayia Manastırı adanın batısını ve Çamlimanı yöresini; doğuda, Şafaktaki Aya Yorgi (Ayi-os Yeoryios) Manastırı da tüm doğu cephesini sahiplenmişti. Düzlüklerde arpa, buğday ekilir, meyilli arazide zeytin yetiştirilir, bağlardan nefis şaraplar elde edilirdi. Bugünkü Kuyu Mahallesi'nde oturan balıkçılar, tuttukları balıkları istanbul'da pazarlarlardı. Manastırlarla bir ilgileri yoktu.
Heybeliada'daki ilk manastır 809'da kurulan Trias Manastırı'dır. 1182'de Latin korsanları, 1204'te VI. Haçlı Seferi'nde Haçlılar öteki adalarla birlikte Heybeliada'daki Trias Manastırı'm da yağmalamalardır. İstanbul'un fethine yakın yıllarda Şafak yöresindeki Aya Yorgi, bugünkü Deniz Li-sesi'nin bulunduğu yerde de 1435'te Panayia Manastırı kurulmuştur. Heybeliada da diğer adalarla birlikte 17 Nisan 1453'te Bal-taoğlu Süleyman Bey tarafından fethedilmiştir. İstanbul'da 1562'de veba salgını çıkınca zengin Hıristiyanların adalardaki manastırlara sığınmaları üzerine Heybeliada' nın eşsiz iklimi ve tabii güzellikleri öğrenilmiştir. İngiltere'nin İstanbul sefiri S ir E. Burton da nekahet için Panayia Manastı-n'na gelmiş ve 1597'de burada ölmüştür. Heybeliada'nın havasının güzelliği ve sağlığa yaran l64l'de adayı ziyaret eden Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinde de yazılıdır. Heybeliada tarihindeki dönüm noktalarından biri de, eski patrik Skarlatos Ka-racas'ın adaya gelmesidir. Fener Patrikli-ği'nden azledilerek Aynoroz'a sürülen Ka-racas, sürgün cezası bittikten sonra adaya gelmiş ve Şafak'taki Aya Yorgi Manastı-rı'na yerleşmiştir. Eski patrik, ayrıca sahile bugünkü vapur iskelesinin yanındaki bahriye okulunun bulunduğu yere, büyük ve güzel bir köşk de inşa ettirmiştir. Karacas öldükten sonra limanı, güzel bahçeleri ve içinde suyu olan bu köşk, bir süre boş kalmış, sonra Levent Kışlası yapılmıştır. Daha sonra da bu Levent Kışlası, bahriye o-kuluna dönüşmüştür.
Adanın karşı sahille ve İstanbul'la olan bağlantısı büyük kayıklarla sağlanırken 1846'da Adalar'a vapur işlemeye başlamasıyla ulaşım kolaylaşmıştır. Kırım Savaşı sırasında Fransız veliahtı bir süre Elen Ticaret Okulu'nda oturmuş, Prens Napolyon adayı ziyaret etmiş; Kırım'dan gelen yaralı Fransız askerleri bahriye okulunda tedavi edilmişlerdir. 1856'da adadaki Rum cemaatine özerklik verilmiştir.
19. yy'ın ortalarında Ortodoks âleminin tek yüksekokulu olan Ruhban Mekte-bi'nin (papaz okulu), yine Türkiye'de ilk özel ticaret okulu olan Elen Ticaret Okulu' nün ve bahriye okulunun manastırlara ait olan yerlerde, hemen hemen aynı yıllarda açılmış olması ve Adalar'a vapur işlemeye başlaması Heybeliada'nın önemini birdenbire artırmıştır. Zengin Rumlar köşkler yaptırmışlar, bahriyenin varlığı nedeniyle Türk aileleri de adaya yerleşmeye başlamışlardır. Böylece 1820'de 800 olarak saptanan nüfus, 1865'te 2.000'e çıkmıştır. Heybeliada'nın havasının verem hastalığına iyi geldiğine inanılması da, birçok ailenin adaya yerleşmesine neden olmuştur. Ayrıca Heybeliada, Rum mahallelerindeki içkili eğlence yerleri, güzel Rum kadınları nedeniyle de ünlenmiştir.
1887'de Heybeliada'nın ilk belediye reisi olarak Papa Yani seçilmiş, aynı yıl a-daya telgraf bağlantısı sağlanmış, 1894'te, büyük İstanbul depreminde adadaki manastır, kilise ve evlerde oldukça büyük hasar meydana gelmiştir.
1900'de ünlü eğlence bölgesi Ambe-
la tamamen yanmış; ardından bir büyük yangın daha olmuştur.
Adaya gelen ilk ünlü zengin Türk, hayırseverliği, sanata ve spora düşkünlüğü ile tanınmış Abbas Halim Paşa olmuş; bugünkü Plaj yöresinde ünlü köşkünü kur-durmuştur (bak. Abbas Halim Paşa köşkleri). Köşklerin çevresinde bir mahalle o-luşmuştur. 19l4'te başlayan I. Dünya Savaşı ile birlikte adada tatsız günler başlamış, bir ara adanın sivil halkı boşaltılmış, adaya asker getirilmiş, güneye, açık denize bakan yerlere siperler kazılmış, toplar yerleştirilmiştir. 1915'te Marmara'da İngiliz deni-zaltıları görülmüş, adaya Alman subayları gelmeye başlamış, Panayia Manastırı'nda-ki Elen Ticaret Okulu kapanmış, burası Rum kızlarının yetimhanesi olmuştur.
Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması üzerine Rumların bir kısmı Heybeliada ile Bü-yükada arasına demirlemiş bulunan bir Yunan gemisine binerek kaçmışlardır.
Cumhuriyet'in ilanından sonra ada yaşamını etkileyen en önemli olay, 1924 te sanatoryumun açılması olmuştur (bak. Heybeliada Sanatoryumu).
Bu arada İsmet İnönü'nün Heybeliada ile ilişkisi başlamış, İsmet Paşa ilk olarak, 1924'te adaya gelmiş, 1930'da burada bir ev almıştır. İnönü'nün adada en çok oturduğu dönem ise muhalefette bulunduğu, 1950-1960 arasıdır.
II. Dünya Savaşı sırasında, 194l'de, İstanbul'un işgal edilmesi olasılığı düşünülerek bahriye okulu Mersin'e taşınmış; öğrencileri, öğretmenleri, memurları ile tüm bahriyenin adadan taşınması üzerine adaya büyük bir sessizlik çökmüş; bahriye, ancak 1946'da adaya dönmüştür. 1950'den sonra adada hayat canlanmış, özellikle yazları sayfiyeye gelenler artmıştır.
1955'te Altı-Yedi Eylül Olayları(-») sırasında İstanbul'da Rumlara ait dükkânların çoğu tahrip edildiği halde, Heybeliada'da hemen hemen hiçbir olay çıkmamış, ancak 6-7 Eylül Olayları sonucunda İstanbul' daki Rumların Yunanistan'a göç etmeye başlaması adayı da etkilemiştir.
27 Mayıs 1960'tan sonra bahriyenin a-dadaki etkinliği artmıştır. Daha 1940'larda bahriyeye devredilen Panayia Manastırı restore edilmiş, buraya yeni binalar eklenmiş, ormanın önemli bölümleri okulun hudutları içine alınmış; bu arada sahildeki Çınar bölgesi de bahriye plajı olmuştur. Ayrıca Şafak yöresinde, Aya Yorgi Manastırı' nın tüm çevresi, sahildeki Şafak Koyu ve Kadınlar Şafağı istimlak edilmiş, buralara bahriye plajları yapılmış, Şafak Gazinosu ve çevresi tamamen değiştirilerek buraya bahriye dinlenme tesisleri kurulmuş, ayrıca Aya Yorgi Manastırı'nın küçük sıra evleri yıkılmış, buraya da büyük bir orduevi inşa edilmiştir.
İstanbul'daki büyük nüfus patlaması sonucu Heybeliada'nın nüfusu da artmış; 1980-1990 arasında o zamana dek görülmemiş bir inşaat faaliyeti başlamış; bütün bostanlar ve çayırlar dolmuş; boş arsa ve bahçe kalmamacasına, hemen her yere beton binalar inşa edilmiştir. 1990 sayımına göre adanın nüfusu 6.500'dür. Ancak yaz
Eski bir kartpostalda Heybeliada Nezih Başgelen koleksiyonu
aylarında bu nüfus on kat artmaktadır. Aynı dönemlerde deniz suyu kirlendiği için, halk eski güzel, temiz sahillerden ve plajlardan yararlanamamaya başlamıştır. 1984' te Heybeliada Su Sporları Kulübü Derneği kurulmuş; kısa sürede gelişerek, suyu temizlenen büyük bir yüzme havuzu, lokantaları, gazinoları ile çeşitli spor olanakları olan büyük bir spor ve dinlenme tesisi meydana getirilmiştir.
İdari açıdan l64l'de Heybeliada'da bir bostancıbaşı ile birkaç subaşı askerinin bulunduğunu ve adaların tüm gelirinin Kaptan Paşa'ya verilmekte olduğunu Evliya Çelebi'den öğreniyoruz. Nahiye müdürlüğü kurulmadan önce Heybeliada'nın en büyük yöneticisi muhtardı. Türklerden birinci muhtar, Rumlardan da ikinci muhtar seçilirdi. Nahiye müdürlüğü kurulduktan sonra muhtarlığın işlevi azalmış, nahiye müdürü yetki sahibi olmuş; 1962'de nahiye müdürlüğü kaldırıldıktan sonra ada doğrudan Büyükada'daki Adalar Kayma-kamlığı'na intikal etmiştir. Adada, belediye zabıta başkomiserliği açılmış, polis örgütü de başkomiserlik düzeyine çıkartılmıştır.
Küçük bir ada olduğu halde, Heybeliada okul yönünden oldukça zengindir. Adada, papaz okulu (bak. Heybeliada Ruhban Mektebi), Deniz Lisesi(-0, Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi; ayrıca Türk ilkokulu, Rum ilkokulu, sanatoryum bünyesinde hemşire okulu da vardır.
Heybeliada İlkokulu, Refah Şehitleri Caddesi'ndeki eski ahşap binadan çıkıp kulüp yolundaki modern beton binaya taşındıktan sonra, eski okul binası Kültür Bakanlığı'na bağlı bir halk kütüphanesine dönüştürülmüştür. Hüseyin Rahmi Gür-pınar'ın(->), Değirmen Tepesi'nde, çamlar içerisindeki evi de müze olmuş, ancak son dönemlerde boşaltılarak restorasyona alınmıştır.
İskelenin karşısında, bahriye okulunun yanındaki parka H. Rahmi Gürpınar'ın bir büstü de dikilmiş bulunmaktadır. H. Rah-
mi Gürpınar, 1944'te ölene kadar hemen hiç ayrılmadan çok uzun süre Heybeliada'da yaşamıştır.
Heybeliada'nın tanınmış ilk sanatçısı uzun süre Trias Manastırı'nda yaşamış ve adanın güzelliklerini anlatan şiirler yazmış olan şair Tandelidis'tir. Mezarı da papaz okulunun bahçesindedir.
Heybeliada Mezarlığı'nda gömülü olan yazar Ahmed Rasim'in Heybeli ile ilgili hemen hiçbir eseri yoktur. Yeğeni Yesari Asım'ın "Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık..." diye başlayan şarkısı pek ünlüdür. Aziz Nesin, çocukluk yıllarının Heybeliada'sım anılarında pek ilgi çekici bir biçimde anlatmaktadır. Heybeliada'yı konu alan araştırma, roman ve öyküleri ile tanınmış olan ilk Heybeliadalı yazar Nejat Gülen'dir. Ünlü öykü yazarı Zeyyat Se-limoğlu'nun da Heybeliada yaşamı ile ilgili özgün hikâyeleri vardır.
Öteki adalarda olduğu gibi, Heybeliada'da da başta gelen spor, ötedenberi futbol ve yüzme idi. Adalarda futbol oynamaya elverişli alanların bulunduğu yıllarda, adalar arası futbol turnuvaları yapılırdı, Çamlimanı'ndaki futbol alanı da amatörce yapılan zevkli futbol maçlarına sahne olurdu. Yüzme de hem eğlence hem de bir spor sayılırdı.
Önceleri Şafak'ta, sonraları Plaj'da yapılan yüzme sporuna ada gençleri bir ara bahriye okulunun içindeki açık ve kapalı havuzlarda devam ettilerse de sonraları ara verildi. Burgazadası ve Kınalıada'daki olimpik yüzme havuzlarında başarılı yüzme çalışmaları yapılırken Heybeliadalı gençler bu olanaktan mahrum kalmışlardı. Uzun bir aradan sonra Değirmen Bur-nu'nda Heybeliada Su Sporları Kulübü'nün kurulması üzerine burada her türlü su sporu ciddi bir şekilde yapılmaya başlandı.
Heybeliada'da yukarıda adı geçen ö-nemli manastır, kilise ve binaların dışında 1835'te kurulmuş Terk-i Dünya (Tarik-i Dünya) Manastırı diye bilinen Arsenios Manastırı ve Ayios Spiridon Kilisesi; Çar-
şı Kilisesi diye bilinen, çarşının ortasındaki 1857 yapımı Ayios Nikolaos Kilisesi, Makarios Tepesi'nde 1835 yapımı Hristos (Makarios) Manastırı; Ayios Nikolaos Ki-lisesi'ne yakın Ayia Paraskevi Ayazması; Aya Yorgi Manastırı'nın altındaki uçurumun dibindeki dik yarın içine oyulmuş Ayia Eufemia Ayazması; bahriye okulu i-çindeki Ayios Nikitas Ayazması vardır. Ayrıca bahriye okulu içindeki 1930 yapımı cami kapandıktan sonra inşa edilen 1934 tarihli camiyi; 1950'de Kuyu Mahallesi'nde açılan Ben Yazkor Sinagoğu'nu saymak gerekir. Aşıklar Yolu'nda biri Ortodokslara diğeri Müslümanlara ait iki mezarlık yan yanadır. Halkın "Süslü Mezar" dediği Aya Yorgi Manastırı yakınındaki, yol üzerinde içinde melek heykeli bulunan kubbeli büyük mezar, İngiltere'nin Gemlik Konsolosu Kangelidis'in karısına aittir. Panayia Manastırı'nın bahçesindeki bazı mezarlar 1970'lerde Aşıklar Yolu kenarına çıkarılmıştı. Bunlar arasındaki İngiltere'nin Türkiye sefiri Sir Edward Burton' un 1597 tarihli lahit taşı, halen kayıptır. Bibi. G. Schlumberger, İstanbul Adalem, ist., 1937; E. Mamboury, Leş İles desprinces, İst., 1943; O. Erdenen, Adalar; N. Gülen, Heybeliada, ist., 1985; ay, Resimlerle Heybeliada, ist., 1990; A. Millas, Halki, Atina, 1982; Evliya Çelebi, Seyahatname; İSTA.
NEJAT GÜLEN
Dostları ilə paylaş: |