HIDİV AİLESİ
60
61
HIDİV KASRI
ileri gelen devlet ricali tarafından ziyafetler verilir, törenler düzenlenirdi.
Cevdet Paşa'nın yazdığına göre, Mısır zenginlerinden birçok ailenin istanbul'a göçleri veya yaz mevsimi için gelişleri, I. Abbas Paşa'nın valiliği zamanında başlamıştır. İstanbul'un bu ilk zengin, cepleri altın dolu turistleri diyebileceğimiz Mısırlılar, yüksek bedellerle konaklar, yalılar satın almışlar, bunları alafranga eşyalarla dö-şemişlerdir. Bol para harcamaları ile halkın, esnafın ve nihayet yöneticilerin dikkatim çekmişler, istanbul'un kibar takımı ve vükela aileleri bunları taklit etmeye başlamışlardır. Bu moda saray kadın efendilerine, sultanlara ve şehzade haremlerine de sirayet ederek, bol israf ve harcamalara yol açmıştı. Alafranga yaşamda örnek bir aile olan Fuad Paşa'nın haremleri ve konağı ile, Mısırlılardan birisi Kâmil Paşa'nın zevcesi ve Mehmed Ali Paşa'nın kızı Zeyneb Hamm'ın pek lüks ve şatafatlı yaşamıydı. Bu israf modası, saray masraflarının artması Abdülmecid'in tepkisine ve önlemler almasına yol açmış, ancak bunlar fazla etkili olamamıştır.
Mısırlı zenginler ve hıdiv ailesi mensupları yazın sıcak iklimden kurtulmak için, istanbul'a özellikle Boğaziçi'nin güzel ve serin kıyılarına gelmeye can atarlardı. Mısırlılar ve hıdiv ailesi için tekrar İstanbul'a kavuşmak büyük bir özlem ve düş olurdu. İstanbul'un leziz suları, sayfiyeleri, mesireleri, adaları, Osmanlı sarayının mensupları, vükela konakları, düşlerini süsleyen ve yaşama sevinci veren unsurlardı. İstanbul halkı da, zenginiyle fakiriyle Mısırlıların gelişini dört gözle beklerlerdi. Çünkü bunlar son derecede bol para harcayan, yardımsever, eli açık insanlardı. Ayrıca hıdiv ailesinin İstanbul'da yaşamak için kültürel sıkıntıları da olmazdı. Kavalalı soyu, Türk (kimi kaynaklar Mehmed Ali Paşa'yı Arnavut olarak gösterir) ve Sünnî-Hanefî mezhebindeydi. Kavalalı Hanedanı mensupları çocuk iken Türkçe ve Arapçayı öğrenirlerdi. Bazdan birkaç yabancı dil bilirdi. Dolayısıyla irken Türk, dinen Müslüman, kültür ve gelenek itibariyle âdeta Boğaziçili idiler.
Hıdiv İsmail Paşa döneminden itibaren, hıdiv ailesinin İstanbul'a ziyaretleri ve İstanbul'un sosyal yaşamında Mısırlıların nüfuzları artmıştır. İsmail Paşa, geniş ailesi i-le hemen her yaz İstanbul'a gelirdi. İsmail Paşa, iyi yetişmiş, insan ilişkilerinde girgin, hırslı, insanları elde etmekte mahir bir kişiliğe sahipti. Mısır'ın siyasal haklarının genişletilmesi peşinde koşan İsmail Paşa, İstanbul'da kısa sürede saray ve Babıâli erkânını elde etmeyi başarabildi. İleri gelenlerin en büyüğünden en küçüğüne kadar güleryüz gösterip "kapu yoldaşım" diye dostça ve arkadaşça davranırdı. Saray mensuplarına ve devlet ricaline "kapu yoldaşı hediyesi" namı ile pek çok hediye ve pişkeş sunmuştur. Hediyeler ve rüşvetlerle Mısır'ın imtiyaz fermanlarım genişletti. 1866'da valiliğin babadan oğula geçmesini sağlayan fermanı elde etti. Başka bir fermanla da "Mısır ve Sudan hıdivi" unvanım aldı.
İsmail Paşa'nın yalısı Emirgân'daki eski sadrazam Hüsrev Paşa'nın malikânesinin yerinde idi. Yalısı, devrin seçkin kültür, fikir ve devlet adamlarının toplandıkları sazlı, sözlü, musikili, davetli, eğlenceli bir şenlik yeriydi. Beyazıt'ta da büyük bir konağı vardı. İsmail Paşa, İstanbul halkını kendisine ısındırmak için, özellikle ramazanlarda, mahalle fakirlerine, medreselere, tekkelere çok yardımda bulunurdu. 1866 Hocapaşa yangınında zarara uğrayan 8.500 kişinin yaralarını sarmıştı. Hıdiv ailesinin diğer yakınları da Boğaziçi'nin en güzel köylerinde, en güzel yalı ve konaklarda otururlardı. Hıdiv İsmail Paşa'nın şerefine Adile Sultan'ın(->) eşi Mehmed Ali Paşa'nın Kuruçeşme'deki yalısında verdiği ziyafet pek şatafatlı olmuştu.
Giyim kuşam bakımından da Mısırlı hanımların İstanbul'daki tesirlerinden söz e-dilebilir. Mısır saraylarında başlangıçta Osmanlı tesiri hâkimdi. Özellikle İsmail Paşa zamanında Mısır'ın Avrupa'ya açılışı ve lüks israflar sonucu, Avrupa kıyafet, moda ve takıları, Mısır hıdiv ailesinin hanım ve prensesleri arasında moda oldu. Avrupa' nın yüksek sosyete kadınlarına uymaya çalıştılar. Bunların yankıları İstanbul'daki Osmanlı üst düzey hanımlarına da etki etmiştir. Mısırlı prenseslerin giyim ve moda konusunda harcadıkları muazzam servetler, masal ve efsane gibi hanımlar dünyasında dillerde dolaşırdı.
Hıdiv ailesinin İstanbul'daki bir diğer meşhur siması, İbrahim Paşa'nın ikinci oğlu, Hıdiv İsmail Paşa'nın küçük kardeşi Mustafa Fazıl Paşa'ydı (1830-1875). Fazıl Paşa çok küçük yaşta İstanbul'a gelerek Babıâli'ye girmiş, sonra Mısır'a dönmüştü. 1846'da yeniden İstanbul'a geldi. Eniştesi Yusuf Kâmil Paşa'nın yardımıyla padişahı tanıdı. 1858'de vezir oldu. Tanzimat Meclisi üyeliği, maliye nazırlığı yaptı. 1862'de maarif nazırı oldu. Hazâin Meclisi başkanlığına getirildi. Ağabeyi İsmail Paşa'nın gayret ve pişkeşleriyle, Mısır'ın veraset sisteminin değişmesiyle, valilik hakkını kaybetti. Osmanlı yöneticilerine kırıldı. 1866' da Paris'e gitti. Yeni Osmanlılar (Jön Türkler) denen siyasal akıma destek verdi, yardımlarda bulundu. 1867'de affedildi, İstanbul'a döndü. Maliye ve adliye nazırlıklarına getirildi.
Mustafa Fazıl Paşa, iyi yetişmiş, kültürlü, yaradılıştan eli açık, hamiyetli bir zattı. Şen ve esprili bir mizaca sahipti. Mısır' daki emlakine karşılık aldığı parayı ölçüsüz sarf ve eğlence ile 10 yılda bitirdi. Çamlıca'daki köşkü, Beyazıt'taki konağı, Eyüp'te Bahariye'deki sahilhanesi tanınmıştı. Devrin ricali, fikir adamları, sanatçıları köşkünde ve konağında toplanırlardı. Kişiliğini ve döneminin insanlarıyla ilişkilerini yansıtan anekdotları ilginçtir. Abdü-laziz'e Paris'ten yazdığı mektubu siyasal literatürümüzde önemli bir belgedir.
Hıdiv ailesinden İstanbul'da hayırları, yardımları, ihsanları ve cömertlikleriyle tanınan bir kişi de Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'nın eşi ve Kavalalı Mehmed Ali Paşa' nın kızı Zeyneb Hanım'dır. Yakacık'ta köşkü, Laleli'de konağı vardı. Kan koca Üskü-
dar'da yaptırdıkları ve bugün adlarıyla anılan hastanenin, bahçesinde yatıyorlar.
İsmail Paşa'nın 1879'da siyasal nedenlerle azlinden sonra, yerine oğlu Tevfık Paşa (1852-1892) geçti. İsmail Paşa ise, önce İtalya'ya gönderildi. Oğlu Hasan Paşa'nın verdiği sadakat sözü üzerine İstanbul'a gelmesine ve Emirgân'daki sahilsarayında oturmasına II. Abdülmecid izin verdi. 1895' te ölümüne değin burada yaşadı.
Babası gibi Tevfik Paşa da hemen her yaz ailesiyle istanbul'a gelirdi. Tevfik Paşa' nın 1892'de ölümü üzerine oğlu Abbas Hilmi Paşa (1874-1944) hıdivliğe getirildi. Hıdiv gençti. Annesi onu II. Abdülhamid'in kızlarından birisiyle evlendirmek istiyordu. Münasip görülmediğinden, padişah saray kızlarından İkbal Hanım'ı onunla evlendirdi. Yalnız Osmanlı şehzade ve sultanlarına mahsus "hanedan-ı âl-i Osman" nişanını verdi.
Abbas Hilrni Paşa da dedesi ve babası gibi her yıl İstanbul'a gelirdi. Çubuklu'da küçük bir şato görünümündeki sarayı inşa ettirdi. Bu yapı Hıdiv Kasrı(-») olarak tanınır. Bebek'te de bir sarayı vardı. Hıdiv ailesi Boğaziçi'nde Nimetullah Yatı ile geziler yapardı. İstanbul'daki olağan tören ve davetlere katılırlardı. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'na girince, İngiltere, Mısır'ı ilhak ederek, o sırada İstanbul'da bulunan Abbas Hilmi Paşa'nın hıdivliğine son verdi. Osmanlı Devleti 1918'e kadar onun hıdivliğini destekledi. Cumhuriyet döneminde Türk tabiyetine giren Abbas Hilmi Paşa uzun yıllar Çubuklu'daki sarayında yaşamıştır.
İstanbul'da, hıdivden sonra ikinci önemli şahsiyet daima hıdivlerin anneleri olurdu. Osmanlı protokolünde onlara "vali-de-i hıdiv" veya "valide paşa" denirdi. Tevfik Paşa'nın annesi Valide Hanım, Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Emine Necibe Hanım meşhur valide paşalardı. Valide Paşa Sarayı Bebek'te olup, ahşap bir sahilsaray-dı. Valide Paşa Yalısı diye de anılırdı. Valide paşa, Osmanlı saray hareminin daima gözde konuğu olurdu. 15 günde bir mutlaka Yıldız'daki selamlık alayında hazır bulunurdu. Saray tiyatrosuna da davet edilirdi. II. Abdülhamid'in kızları ve hanımları da valide paşa ile iyi dosttular. Düğünlerde, bayram törenlerinde valide paşanın ayrı bir yeri vardı. Valide paşa da, eli açık ve rütbesine yakışır tarzda şefkat ve dostlukla hareket ederdi. Bebek'teki ahşap yalı 20. yy'ın başlarında yıktırılıp, yerine art nouveau tarzında bir bina valide paşa tarafından yaptırılmıştır (bak. Hıdiva Sarayı).
Kavalalı soyundan Abdülhalim Paşa' nın iki oğlu Said Halim Paşa (1864-1921) ve Abbas Halim Paşa (1866-1935) Osmanlı yönetiminde önemli görevler almışlardır. İkisi de Lozan'da siyasal bilimler eğitimi gördü. Said Halim Paşa, İttihad ve Terakki üyesi idi. 1913-1917 arasında 3,5 yıl sadrazamlık yaptı. Mütarekede Malta'ya sürüldü. Roma'da Ermenilerce katledildi. Yeniköy'de ünlü bir yalısı vardı (bak. Said Halim Paşa Yalısı). Abbas Halim Paşa Şûra-yı Devlet'te çalıştı. 1913'te Hüdaven-digâr valisi, 19l4'te nafıa nazın olarak kar-
deşinin kabinesinde görev almıştır. 1920' de Malta'ya sürüldü.
Hıdiv ailesinden birçok prense vezir, müşir, mirmiran rütbeleri ve nişanları verilmiştir. Nazır, asker, yönetici, siyaset adamı olarak bu aileden birçok şahsiyet yetişmiştir. Bunlar arasında Abdülhalim Paşa (müşir), Küçük Mehmed Ali Paşa (maliye nazırı), Hasan Paşa (müşir), İbrahim Hilmi Paşa (müşir), Hüseyin Kâmil Paşa (müşir), Aziz Hasan Paşa (ferik), Ahmed Fuad Paşa (sonra Mısır kralı), Ali Kâmil Fazıl Paşa sayılabilir.
Hıdiv ailesi ile Osmanlı hanedanı ve birçok meşhur Osmanlı aristokrat ailesi a-rasında evlilikler ve akrabalık ilişkileri kurulmuştur. Damat Mehmed Ali İbrahim Paşa, Damat Abdülmümin Bey, Damat İbrahim Hami (İlhami) Paşa vb Osmanlı sul-tanlarıyla evlenmişlerdir. Ebubekir Mümtaz Efendizadeler, Deli Fuad Paşa, Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Avlonyalı Ferid Paşa, Ayaşlı ve Azmzadeler aileleri hıdiv ailesi ile kız alıp vererek veya erkek çocuklarını evlendirerek akrabalık kurmuşlardır.
Hıdiv ailesi İstanbul'a mimari alanda güzel eserler kazandırmıştır. Köşk, konak, kasır ve yalıları, çeşme, okul, hastane, sebil gibi hayır eserlerinin çoğu günümüze ulaşmıştır.
Hıdiv ailesinin hanımlarından kültür ve fikir hayatımıza önemli katkıları olanlar a-rasında, Türkiye'de feminist hareketin öncülerinden Abdülhalim Paşa'nın kızı, Sadrazam Said Halim Paşa'nın kız kardeşi Emine Hanım, Milli Mücadele'yi yazı ve kitaplarıyla destekleyen, Hüseyin Kâmil Paşa'nın kızı Kadriye Hüseyin Hanım ilk akla gelenlerdir. Ayrıca hıdiv ailesi mensuplarının güzel sanatlara, edebiyata merak ve yetenekleri olduğu, bunlarla uğraştıkları ve sanatçıları korudukları, teşvik ve takdir ettikleri hatırlanmalıdır. İstanbul'un kültür ortamlarında birer meşen gibi hizmet ettikleri gözlenmektedir.
Hüseyin Kâmil Paşa (1914-1917), I. Fuad (1917-1936) ve Faruk (1936-1952) zamanlarında da, Mısırlıların İstanbul ile ilişki ve bağlan azalarak da olsa sürmüştür. Mısır'dan gelen gelirler ve paralar azaldıkça, İstanbul'daki hıdiv ailesi mensuptan ve Mısırlıların maddi sıkıntıları artmış, zamanla eldeki avuçtaki kıymeüi eşyalar, mücevherler satılmış, nihayet köşkler, konaklar bakımsızlığa terk edilerek, onlar da tek tek elden çıkarılmıştır.
Bibi. Karal, Osmanlı Tarihi, VI, 85-91, VII, 39-53; Ç. Gülersoy, Hıdivler ve Çubuklu Kasrı, İst., 1985, s. 11-102; A. Ş. Hisar, BoğaziçiMeh-tapları, s. 63, 75 vd; ay, Geçmiş Zaman Fıkraları, ist., 1958, s. 106, 110; Celâleddin Paşa, Madalyonun Öbür Yüzü, ist., 1972, s. 93-94; E. F. Tugay, Three Centuries, Family Chro-nicles of Turkey and Egypt, Londra, 1963; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 137-138, 156-157, 162-163, 179-180; A. Rıza-M. Galib, Geçen Asırda Devlet Adamlarımız, I, îst., 1977, s. 66, 78-82, 99-100, 147, II, 80, 82-83, 86-91, 110-113; Y. Öztuna, Devletler Hanedanlar, II, Ankara, 1990, s. 442-473; S. Mümtaz S., Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler, İst., 1948, s. 61, 63, 76-77, 82-83, 132-133, 166, 252-254; Cevdet Paşa, Ma'rûzât, İst., 1980, s. 7-8, 52-53, 57-59, 196-197; Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları,
İst., 1990, s. 109-110, 148-153, 255; A. Osma-noğlu, Babam Sultan Abdülhamid, İst., 1988, s. 62, 65, 76, 96; "Mısır Saraylarında Türk Modası", Aydabir, S. 2 (Ağustos 1952), s. 81-82; P. Mansel, Sultans in Splendeur, Londra, 1988, s. 38-53, 94-105.
ATİLLA ÇETİN
hıdiv ismail paşa korusu
Boğaz'ın Anadolu yakasında, Kanlıca'nın yaklaşık 1,5 km kuzeyinden başlayarak Dalgıç Okulu, Seyir ve Hidrografi Dairesi ile itfaiye binasının üstündeki dik yamaçları ve sırtın büyük bir bölümünü kapladıktan sonra Çubuklu Vapur İskelesi'ne yakın bir yerde nihayet bulan koru. Adını, Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunu ilk Mısır Hıdivi İsmail Paşa'dan almıştır.
Halk arasında "Çubuklu Korusu" olarak da anılmış olan Hıdiv İsmail Paşa Korusu kesif bir ağaç topluluğuna sahiptir. Başta kızılcık olmak üzere değişik ağaç türleri ve bostanları ile şöhret bulan bu yerdeki ilk yerleşme Bizans dönemine kadar inmektedir. Burada "Akimitis" denilen uykusuz keşişlere mahsus bir manastırın varlığından söz edilmektedir. Manastırın kurucusu olan Aziz Aleksandr 430'da burada ölmüş ve buraya defnedilmiştir. Sayıları 300'ü bulan buradaki keşişler gece gündüz demeden ibadet ettikleri için onlara "Uykusuz Keşişler" adı verilmiş ve Çubuklu onların varlığıyla da ün kazanmıştı. Çubuklu Korusu içerisinde bugün Akimitis Manastırı'na ait sarnıç ve suyollarına yer yer tesadüf edilmektedir. Efsanesi, kızılcık ağaçlan, bostanları ve korusu ile ün yapan Çubuklu, Osmanlı padişahları tarafından ilk zamanlar av mahalli olarak kullanılmıştır (bak Çubuklu).
Koru 172.000 rrf'lik bir alana yayılmıştır. Buradaki bostanlar ise sarayın sebze ihtiyacını karşıladığından başka, padişahlara da gelir temin ediyordu. 18. yy'ın başlarında Çubuklu Mesiresi ve Korusu, İstanbul'un başta gelen mesire yerlerinden biri idi. 19. yy'ın ikinci yarısında Abdülaziz (hd 1861-1876), Emirgûne Köyü'nün gerisindeki arazi parçası ile Çubuklu Mesiresi ve Korusu'nu Mısır Hıdivi İsmail Paşa'ya vermiştir (bak. Emirgân Korusu). Hıdiv İsmail Paşa, Emirgân Korusu içinde yaptırdığı köşkler gibi Çubuklu'da da kıyıda Türk üslubunda bir yalı inşa ettirmiş, İsmail Paşa'dan sonra oğlu Tevfik Paşa, daha sonra da Abbas Hilmi Paşa sırayla hıdiv olmuşlar, daha önce yazlarını yalıda geçiren Mısırlı aile, dönemin zevkine uygun olarak, tepede, korunun içinde bir kasır yaptırmıştır (bak. Hıdiv Kasrı).
Korunun bir bölümü, özellikle Hıdiv Kasrı'nın çevresi park olarak tanzim edilmiş; İsviçre ve Fransa'dan bu park için a-ğaçlar getirtilmiştir. Çubuklu'dan parkın ana giriş kapısına, yaklaşık 400 m uzunluğunda dar bir asfalt yolla ulaşılmaktadır. Ana giriş kapısından kasra üç sıra halinde gümüşi ıhlamur (Tilia argented) ve at-kestanesi (Aeusculus bippocastanuni) a-ğaçları dikilmiştir. Binanın çevresinde yaşlı fıstıkçamları (finuspined) ve porsuk (Taxus baccatd) ağaçlan mevcuttur ve
bunların altında da pembe ve mavi çiçekli ortanca grupları yer almaktadır.
1930'lu yıllara kadar hıdiv ailesi tarafından kullanılan kasır ve geniş koruluğu, 1937'de İstanbul Belediyesi'ne geçmiştir. Ancak bina uzun yıllar boş kalmış, koruluğa pek bakılmamıştır. Koruluğun güney yamaçları zamanla satılmış burası bir kooperatif tarafından inşaata ve yerleşime açılmış, korunun doğal karakteri kaybolmuştur.
İstanbul'da birçok tarihi yapıyı restore ederek ülkeye kazandıran Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, 1982'de İstanbul Belediyesi ile imzaladığı bir protokolle, Hıdiv Kasrı'nın onarımım da üstlenmiş ve 1,5 yıl süren yoğun ve geniş kapsamlı bir çalışma ile binayı baştan başa restore etmiş, yapının çevresini geniş çim alanları ve gül bahçeleri ile yeşillendirmiştir.
Yapraklı ağaç türlerince zengin olan Hıdiv İsmail Paşa Korusu, bakımlı ve iyi durumdadır. Korudaki önemli ağaç türleri şunlardır: Fıstıkçamı, kızıl çam, gruplar halinde dikilmiş olan ehrami serviler, anıtsal niteliklere ulaşmış saplı meşeler, gümüşi ıhlamur, yaz ıhlamuru (Titiaplatyphyl-los), büyük çiçekli, her dem yeşil manolya (Magnolia grandiflora), Atlas sedirleri ile Toros sedirleri, çiçekli dişbudak (_Fmxinus omus), sivri yapraklı dişbudak, atkestanesi, kuşüvezi (.Sorbus torminalis), gürgen, yalancı akasya, dağ akçaağacı, ko-karağaç, küçük meyveli Trabzon hurması, akçakesme, kermes meşesi, Akdeniz defnesi, erguvanlar, çitlembik, Londra çınarı, porsuk.
Dostları ilə paylaş: |