HELVAÎ TEKKESİ
50
51 HENDESE-İ MÜLKiYE MEKTEBİ
med Said Efendi'nin yerine, Nureddin Cerrahî Asitanesi postnişinlerinden Abdurrah-man Hümî Efendi'nin (ö. 1800) halifelerinden Hasan Hamdî Efendi (ö. 1833) geçer. Hamdı Efendi önce 1795'te Hacegî Tekke-si'ndeki Nakşî meşihatına son vererek tekkeyi Cerrahîliğe bağlamış ve 1805'te Meh-med Said Efendi'nin vefatıyla Helvaî Tekkesi şeyhliğini üstlenerek her iki tekkeyi yeniden ortak bir yönetim çatısı altında birleştirmiştir. 1813'e kadar süren bu ortak yönetim, Cerrahîliğin Helvaî Tekkesi'nde-ki son meşihat dönemidir.
1813-1925 arasında Helvaî Tekkesi'nin tarihine damgasını vuran tarikatlar Rıfaî-lik(-0, Nakşibendîlik(-») ve Bayramîlik-tirG-»). Özellikle meşihat makamım temsil etme konusunda Rıfaîler ile Bayramîler a-rasında çetin bir mücadele olmuştur. Bu mücadelenin başlıca tarafları, Rıfaî tarikatından Büyük ismail Efendi (ö. 1824) ile Bayramîliğin güçlü şeyh ailesi Himmetza-delerdir. Tekke bu dönemde bir ara Nakşibendîliğin de denetimine girmiştir.
Aslen bir Kadirî merkezi olan Kubbe Tekkesi'ni 1785'te Rıfaîliğe bağlayan Bü-
Helvaî
Tekkesi'nin
Bozdoğan
Kemeri
Caddesi
üzerindeki
batı cephesi.
M. Baha Tanman,
1979
yük ismail Efendi, yetiştirdiği halifeleri a-racılığıyla da Helvaî Tekkesi'ndeki Cerrahî meşihatına son vermiştir. Tekkenin ilk Rıfaî şeyhi, bu makama oldukça tartışmalı bir şekilde oturan Ali Dede'dir (ö. 1822). Rıfaîler, Helvaî Tekkesi'nin kurucusu Yakub Efendi'den Ali Dede'ye kadar postnişin olan bütün şeyhlerin yalnızca "türbedar" sıfatını taşıdıklarını, Ali Dede'nin ise bu tekkenin ilk meşihatname sahibi postni-şini olduğunu iddia etmişlerdir. Ali Dede' nin vefatından sonra yerine yine Kubbe Tekkesi postnişinlerinden Hüseyin Hamdî Efendi'nin halifesi Hacı Ahmed Efendi geçmiştir. Kelamı Tekkesi postnişinliği de yapan Ahmed Efendi'nin meşihat süresi bilinmemektedir. Kendisinden sonra tekke Osman Efendi ve oğlu ibrahim Efendi (ö. 1849) tarafından Nakşibendîliğe bağlanmış, ancak kısa bir dönemi kapsayan bu Nakşî meşihatını izleyen yıllarda, önceki postnişin Ahmed Efendi'nin oğlu Meh-med Tahir Efendi aracılığıyla yeniden Rı-faîliğin denetimine girmiştir. Mehmed Tahir Efendi, Helvaî Tekkesi karşısındaki Halet Efendi'nin konağında, onun yakın çev-
resinde iken bu göreve getirilmiş ve postnişinliği döneminde Rıfaîler ile Bayramîler arasında tekke meşihatına ilişkin ilk çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu çatışmanın temelinde, Bayramîliğe mensup Himmetza-delerden Mehmed Muhyieddin Şerif Efendi'nin Mehmed Tahir Efendi'ye damat olmasıyla tekke meşihatının Bayramî denetimine girme sürecinin başlaması yatmaktadır. Nitekim Mehmed Tahir Efendi' nin vefatından sonra Helvaî Tekkesi'nin Mehmed Şerif Efendi'nin 16 yaşında bulunması nedeniyle Rıfaî ve Bayramî şeyhlerinden kurulu bir grup tarafından vekâleten yönetildiği dönemde Himmetza-deler ilk defa tekke üzerinde söz sahibi olmuşlardır. Bu dönemde Helvaî Tekkesi'ni önce Rıfaî tarikatından Matrak Tekkesi Şeyhi Mehmed Coşkun Efendi (ö. 1864) ile Bayramîlikten Himmetzade Tekkesi Şeyhi Mehmed Hüsameddin Efendi (ö. 1916) ortaklaşa yönetmişler, daha sonra bu şeyhlerin yerini Rıfaîliğe bağlı Said Çavuş Tekkesi Postnişini Mehmed Ata-ullah Hasbî Efendi (ö. 1890) ile Bayramîliğe bağlı Mehmed Ağa Tekkesi Şeyhi Yekçeşm Hacı Râşid Efendi (ö. 1884) almıştır.
Helvaî Tekkesi'nin bu çift tarikatlı vekâleten yönetimi Mehmed Şerif Efendi' nin (ö. 1885) 1867'de meşihat makamına asaleten atanmasıyla son bularak tekke, Bayramîliğin denetimine geçmiştir. Fakat Helvaî Tekkesi'nin Rıfaî mensuplarınca şeyhliği kabul edilmeyen Mehmed Şerif Efendi, 1877'de Dülgeroğlu Tekkesi Postnişini Sırrı Efendi'den Rıfaî icazeti almak zorunda kalmış, ancak üzerindeki yoğun baskıya dayanamayıp bir süre sonra Gü-milcine'ye giderek Bektaşî olmuştur.
Mehmed Şerif Efendi'den boşalan meşihat makamına Himmetzade Tekkesi Postnişini Mehmed Hüsameddin Efendi' nin atandığı ve böylece Helvaî Tekkesi'nin Bayramîliğin istanbul'daki merkezi sayılan Himmetzade Tekkesi'ne bağlandığı görülmektedir. Helvaî Tekkesi'nin son postni-şini Mehmed Tahir Bey (ö. 1960), Mehmed Şerif Efendi'nin oğlu olup, Mehmed Hüsameddin Efendi'den Bayramî hilafeti alarak 1909'da meşihata geçmiş ve bu görevini tekkelerin kapatıldığı 1925'e kadar sürdürmüştür. Böylece 16. yy'da Bayramî Melamîleri tarafından kurulan Helvaî Tekkesi, tarikatın klasik kolunu temsil eden Himmetîliğe bağlanarak uzun ve karmaşık tarihini noktalamıştır. Tekkenin ayin günü çarşamba olup, vekâleten yönetildiği dönemlerde gündüz Bayramî, akşam da Rıfaî devranı icra edilmiştir.
Bibi. CSR, Dosya B/62; Tarib-i Peçevî, I, 120, 124; Tarih-i Solakzade, 444-446; Müneccimba-§ı, Sahaifu'l-Ahbâr, III, ist., 1289, s. 483-484; Ataî, Hadaiku'l-Hakaik, I, 65, 70; Ayvansara-yî, Mecmua-i Tevarih, 357; Evliya, Seyahatname, I, 100; San Abdullah, Semeratü'l-Fuadfi'l-Mebdeive'l-Me'ad, ist., 1288, s. 249; Vassaf, Se-jftne, V, 273; M. Ali Aynî, Hacı Bayram Velî, İst., 1343, s. 118; Ziya, istanbul ve Boğaziçi, II, 43; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 48; Gölpınarlı, Melâmililik, 44-45; Çetin, Tekkeler, 585; Âsi-tâne, 13; J. P. Brown, The Darvishes ör Ori-ental Spritualism, Londra, 1927, s. 478; 1301 İstatistik Cedveli, 50; Hâlâ Âsitâne-i Aliyye'de
ve Civarında Vâki Olan Dergâh ve Zaviye, Hankâh ve Mahall-i Zikrullah, Atatürk Ktp, Osman Ergin yazmaları, no. 1825; Erzurumlu Yeşilzade Mehmed Sâlîh, Rehber-i Tekâyâ, Sü-leymaniye Ktp, Tırnovalı, no. 1035/4 m, s. 23; IhsaiyatlI, 20; Ayverdi, istanbul Haritası, B4; Müller-Wiener, Bildlexikon, 258; M. Baha Tanman, "istanbul Süleymaniye'de Helvaî Tekkesi", STY, VIII (1978), s. 181-182; ay, "Rela-tions entre leş Semahane et leş Türbe dans leş tekke d'Istanbul", Arş Turcica, (1970), s. 317; A. Yaşar Ocak, "Kanunî Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı Resmî Düşüncesine Karşı Bir Tepki Hareketi: Oğlan Şeyh Ismail-i Ma-şûkî", OA, X (1990), s. 51.
EKREM IŞIN
Mimari
Helvaî Tekkesi'nin, 19- yy'rn ikinci yarısına ait olan bugünkü ahşap yapısını, dış görünümü itibariyle çevresindeki meskenlerden ayırt etmek oldukça zordur. Son dönemde istanbul'da inşa edilen küçük kapsamlı, ahşap tarikat yapılarının hemen hepsinde olduğu gibi, bu tekkede de, simetri ve estetik gibi etkenlere bağlı kalınmayarak, yalnızca fonksiyonun dikkate a-lındığı organik ve karmaşık bir tasarım ortaya konmuştur.
Düzgün olmayan bir plan arz eden yapı, kuzey ve güney yönlerinde ahşap meskenlere bitişmekte, doğusunda Bozdoğan Kemeri Caddesi, batısında da küçük bir arka bahçe bulunmaktadır. Tarikat yapılarına özgü bir birlikteliğin gözlendiği tev-hidhane ile türbe bölümleri ortada yer almakta, bunları güneyde üç katlı selamlık kanadı, kuzeyde ise dört katlı harem kanadı kuşatmaktadır. Tevhidhane-türbe kesiminin asıl girişi selamlık kapısını izleyen taşlığa açılmakta, ayrıca harem bölümü ile de irtibat sağlanmış bulunmaktadır. Tevhidhanede ayinlere ayrılmış olan alan daire planlıdır. Burada dairenin tercih e-dilmiş olması, bir estetik kaygıdan ziyade, Bayramî tarikatında icra edilen devran a-dındaki ayin biçiminin dairevi ya da dairesel koreografisi ile açıklanabilir. Üç yönde (güney, batı ve kuzey) ahşap sütunların sınırladığı, iki katlı mahfillerle kuşatılmış bulunan ayin alanı doğu yönünde, caddeye kadar uzanan, dikdörtgen planlı türbe bölümü ile bütünleşmekte ve türbeden caddeye açılan ziyaret pencereleri ile aydınlanmaktadır. Ayin alanının tavanında gözlenen, çıtalarla meydana getirilmiş ışınsal taksimat, mekânın tasarımı ile bütünleşir. Zemin katlardaki mahfiller erkeklere, kafeslerle donatılmış ve harem kanadı ile irtibatlandırılmış olan fevkani mahfiller ise kadınlara tahsis edilmiştir. Fevkani mahfilin, selamlığa bağlanan ve kafesli kadın mahfillerinden bir duvarla ayrılarak ahşap korkuluklarla sınırlandınlmış o-lan kesimi ise mütevazı bir hünkar mahfili niteliğindedir. Tevhidhane ile türbenin sınırında yer alan küçük mihrabın içinde, tekkenin yegâne bezemesini oluşturan, iki yana çekilmiş perdelerin arasında bir kandil motifi dikkati çeker. Ufak boyutlu sofalara bağlanan, farklı boyutlarda mekânların bulunduğu harem ve selamlık kanatları arasında, ikinci katta yer alan ve kısmen tevhidhanenin üzerine oturan bir mabeyin odası ile bağlantı kurulmuştur.
Bibi. M. Baha Tanman, "Settings for the Vene-ration of Saints", The Dervish Lodge, Berke-ley, 1992, s. 156, 159.
M. BAHA TANMAN
HEMDAT İSRAEL SİNAGOGU
Kadıköy'de Yeldeğirmeni'nde, izzettin Sokağı no. 61'dedir.
1890'larda kiralık bir evi ünlü Haham Menahem Farhi yönetiminde sinagog o-larak kullanan yaklaşık 200 aileden ibaret Haydarpaşa Yahudileri Beylerbeyi sırtla-rındaki Dağhamam Sinagoğu'nun da yanması üzerine yeni ve daha geniş bir ibadethane kurmayı kararlaştırırlar. Ancak Rumlar da aynı arsaya talip olarak, sinagog inşa ettirmemek için kanlı kavgalara kadar varan engellemelere girişirler. Durumu şahsi göz hekimi Elias Bey Köken'den (Eli-as Paşa) öğrenen II. Abdülhamid, Selimiye Kışlası'ndan gönderdiği bir askeri birlikle olayları bastırır ve sinagog inşaatını himayesine alır. 28 Receb 1313/14 Ocak 1896 tarihli fermana dayanılarak sinagogun inşaatına başlanır. 2.000 altın liraya mal o-lan sinagog 3 Eylül 1899'da hizmete girer. Sinagoga "Israiloğullarmın şefkati" anlamına gelen "Hemdat Israel" adı verilir. Ib-ranice "hemdat" ve Arapça "hamid" kelimeleri aynı kökten olup Haydarpaşa Yahudileri bu adı vermekle kendilerine destek olan Abdülhamid'e olan minnet hislerini ifade etmek istemişlerdir.
Açılış töreni için Yıldız Sarayı başmü-cevheratçısı ve Hahambaşılık Meclisi üyelerinden Aron Efendi de Leon'un oğlu Jak de Leon'un Moda'daki konağından ödünç alınan 100 altın lira kıymetindeki kristal avize daha sonra sahibi tarafından sinagoga hediye edilmiş olup halen sinagog merkez holünün tavanını süslemektedir.
Bahriye hekimlerinden Albay Viktor Bey Galimidi'nin Türkçe, Haham-yazar Avram Danon'un Judeo ispanyolca ve 1909'da
Hemdat İsrael Sinagoğu'nun ana girişi. Naim Güleryüz, istanbul Sinagogları, 1992
hahambaşı seçilen Haini Nahum'un Fransızca konuşmaları ile yapılan görkemli a-çılış törenine aralarında Hahambaşı Kaymakamı Moşe Levi'nin de bulunduğu büyük bir davetli topluluğu katıldı.
Haydarpaşa'nın ilk hahamı Menahem Farhi, bilge Başhaham Isak Şaki, Rav Ne-sim Sami ve David Eskenazi, Salvator Ye-şua Habib bu sinagogun unutulmaz isimleridir. Hemdat Israel Sinagogu 50. yılını 11 Eylül 1949 Pazar günü görkemli bir törenle kutladı. Halen her yıl geleneksel Tu Bişvat gününün (ağaç dikme ve meyve bayramı) kutlandığı Hemdat Israel Si-nagoğu'nda ilk düğün 14 Nisan 1905'te yapılmıştır.
BibL A. Galante, Histoire desjuifs d'Istanbul, I, ist., 1941, s. 41, 67; Güleryüz, Sinagoglar, 44-45.
NAlM GÜLERYÜZ
HENDEKLER
bak. SURLAR
HENDESEHANE
bak. MÜHENDlSHANE-I BERRl-I HÜMAYUN
HENDESE-İ MÜLKİYE MEKTEBİ
1883'te kurulmuş mühendislik öğrenimi veren lise ve yüksekokul.
Hendese-i Mülkiye Mektebi'nin başlangıcı 1773'te kurulan Mühendishane-i Bah-ri-i Hümayun'a dayanır. 1795'te kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun ise istihkâm ve inşaat mühendisi yetiştiren askeri bir okuldu. Her iki okul bir üniversitenin fakülteleri gibi öğretime devam ettiler ve birçok dersi beraber okudular. Tophane Nazırı Bekir Paşa 1849'da Mühendishane nazırı olunca topçu ve mimari sınıfı açtırarak öğretimde değişiklik yaptı. Daha ziyade askeri mühendisliğe dönen Mühendishane 1864'te Harbiye'ye nakledildi. 1871' de topçu ve istihkâm Harbiye'den ayrılarak Hasköy'deki eski mühendishaneye taşındı ve Mühendishane'ye "Mekteb-i Me-kâtib-i Askeriye" de dendi.
1874'te Galatasaray'da kurulan, Darül-fünun-ı Osmani bünyesinde "Turuk u Ma-abir Mektebi" adıyla sivil mühendis mektebi açıldı.
II. Abdülhamid 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'ndan sonra, Türk olmayan unsurların Osmanlı Imparatorluğu'ndan ayrılması üzerine, Türklerin yetişmesine önem vererek çeşitli yüksekokullar açtırdı. 1879'da öğrencilerinin tümü gayrimüslimlerden i-baret olan Turuk u Maabir Mektebi'ni lağvetti ve 1883'te Hendese-i Mülkiye Mektebi'ni kurdurdu. Okul 3 Kasım 1883'te öğretime başladı, Halıcıoğlu'ndaki binası ise 20 Ekim 1884'te törenle açıldı. Hendese-i Mülkiye'nin yönetimi ile Mühendishane-i Berri-i Hümayun yönetimi Mühendishane Nezareti'ne bağlandı. Her ikisinin hocaları aynı idi. Paris'teki Ecole deş Ponts et Chaussees model alındı. Ünlü profesörler getirtildi. 1889-1891 arasında devrin en şöhretli hidrolikçisi Prof. Dr. Philipp Forch-heimer ders nazırı oldu ve çeşitli konularda ders verdi.
HENTBOL
52
53
HERAKLEİOS HANEDANI
lavius
|
1
Fabİus
|
l
Heraklonas
|
r
Marinos
|
Mar
|
:İna
|
1
k»
|
Hendese-i Mülkiye Mektebi'nin 1888'deki ilk mezunları toplu halde.
İTÜ Bilim ve Teknoloji Tarihi Araştırma Merkezi
Herakleios - karisi Epifania
- karısı - (1) Fabîa-Eudoksia karısı - (2) Martina
Konstantinos Teodoros David Augustinos Febronİa
Başlangıçta okul 7 yıl olarak planlandı, ilk 3 yılı idadi, geriye kalan 4 yıl ise mühendislik sınıflarıydı. Ancak 1888'de mezun olanlar 4 yıllık mühendislik öğrenimi yerine 5 yıllık eğitim yaptılar. 1887'den itibaren bu süre 7 yıl oldu. 1888'de 13 kişi, 1889'da ise 25 mühendis mezun oldu. Daha sonraki eğitim Alman sistemine uygun şekilde devam etti. 7 yıllık ders programı Avrupa'daki emsallerinin aynıydı. Okulda cebir, logaritma, geometri, kimya, fizik, entegral ve diferansiyel hesap, jeoloji ve madenler, arazi ölçümü, topografya, makine, yapı işletmesi, yollar, demiryolları, sulama, su getirme, deniz ulaşımı, su makineleri, köprüler, mimari, limanlar, ekonomi, keşif hazırlanması, telgraf, elektrik, tüneller ve çeşitli projelerin hazırlanması gibi inşaat mühendisliğinin alanına giren bütün dersler okutuldu.
Hendese-i Mülkiye Mektebi askeri idareye bağlı olduğu için açılışından itibaren mezun olanların hepsi Türk asıllıydılar ve devlette hizmet görüyorlardı, imparatorluğun bütün bölgelerinde bu okuldan mezun olan mühendisler yol, su, köprü ve ö-nemli yapıların inşaatında çalıştılar. Meydana getirdikleri en önemli eser Hicaz De-miryolu'dur.
Hendese-i Mülkiye Mektebi 1909'da Nafıa Nezareti'ne bağlandı ve Mühendis Mekteb-i Alisi adını aldı.
Bibi. Ergin, Maarif Tarihi, I-II; Mehmet Esad, Mir'at-ı Mühendishane-i Berri-i Hümayun, îst., 1986; K. Çeçen, İstanbul Teknik Üniversitesi Tarihine Kısa Bir Bakış, İst., 1983; ay, İstanbul Teknik Üniversitesinin Kısa Tarihçesi, îst., 1990.
KAZIM ÇEÇEN
HENTBOL
Türkiye'de hentbol, 1932'de Ankara'da, Gazi Terbiye Enstitüsü'nün beden eğitimi bölümünde başladı. Bu sporla uğraşan öğrenciler beden eğitimi öğretmeni olarak okuldan mezun olduktan sonra yurdun
dört yanına hentbolü götürdüler. Böylece hentbol, bir "okul sporu" olarak yurda yayıldı.
Hentbol, 1942'de basketbol ve voleybol ile birlikte Spor Oyunları Federasyonu' nün çatısı altına alındıktan sonra daha o-lumlu bir gelişme gösterdi. Ancak bu, o-kullarda oynanan salon hentbolü değil, saha hentbolüydü. 1942-1943 sezonunda düzenlenen İstanbul Hentbol Ligi ile hentbol sporu ayrı bir canlılık kazandı. Bu ligde ilk şamyonluğu Feshane Fabrikası'nın takımı olan Defterdar kazandı. Daha sonra Fenerbahçe kulübü, tanınmış futbolcularıyla atletlerinden oluşturduğu hentbol takımıyla bu spora büyük hareket getirdi. 1943-1944 ve 1944-1945 İstanbul şampiyonluklarının Fenerbahçe tarafından kazanılması, hentbol maçlarının oynandığı Fenerbahçe Stadyumu'na büyük bir seyirci kitlesi çekmeye başladı. Bu arada hentbo-la da Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin yansıması ilgiyi daha da artırdı.
Hentbol, 1950'li yıllara kadar olanca heyecanıyla sürüp gitti. Bu arada okullarda da saha hentbolü maçlarının başladığı görülüyordu. İstanbul liseleri arasındaki hentbol maçlarının zorlu mücadeleleri İstanbul Erkek Lisesi, Galatarasay Lisesi ve Haydarpaşa Lisesi takımları arasında oldu. 1950'li yılların başında hentbol sporu birden ölü bir döneme girdi. Takımlar dağıldı, ligler bozuldu. Bunda basketbolün birden canlanma dönemine girmesi de etken oldu. Bir süre sonra da basketbol ve voleybol bağımsız sporlar olarak ortaya çıkarken hentbol tamamen ortadan kalktı. 1976'ya kadar Türkiye sathında bir hentbol faaliyeti göze çarpmadı. Bu sürenin içinde hentbol dünyası yeniden büyük bir değişikliğe uğramış ve futbol sahalarından kopup tekrar salonlara dönmüştü. 1976'da Ankara'daki Gazi Eğitim Enstitüsü bünyesi içinde bu sporu yeniden Türkiye'ye sokmak için başlayan girişimler Hentbol Fe-
derasyonu'nun kurulmasıyla sonuca ulaştı. Bu arada İstanbul'da da yine beden eğitimi öğretmenlerinden oluşan idealist bir grup hentbolü yemden canlandırma yolunda büyük çaba gösterdiler. Bunların başında eski bir milli adet olan Beşiktaşlı Murat Ersin bulunmaktaydı. Bu yeni dönemde İstanbul'da ilk hentbol takımları Beşiktaş, Vefa Simtel ve istanbul Teknik Üniversitesi tarafından kuruldu. Hentbol faaliyeti günümüzde Türkiye sathında erkekler ve bayanlar arasında yapılan liglerle sürmektedir.
CEM ATABEYOĞLU
HEPTASKALON LİMANI
Bugünkü Unkapanı bölgesinde, Haliç kıyısında bulunduğu sanılan Bizans dönemi limanı.
Heptaskalon (yedi iskeleli) Limanı, büyük olasılıkla, Haliç kıyısında, şimdiki Atatürk Köprüsü'nün(->) doğusunda bulunuyordu. Adına ilk kez 9. yy'da, Ayios Aka-kios Kilisesi'nin yerini tanımlayan bir yazmada rastlanır.
Geç Bizans dönemi imparatoru ve tarihçisi VI. İoannes Kantakuzenos'un (hd 1347-1354) yazmalarında bir Heptaskalon Limanı'ndan defalarca söz edilmektedir. Fakat yazarın sözünü ettiği liman, büyük olasılıkla, şehrin Marmara kıyısında bulunan ve savaş kadırgalarının girdiği Kon-toskalion (kilise iskeleli) Limanı olmalıdır. Daha önceleri Sofia'nın Limanı diye bilinen bu liman ile 9. yy yazmalarında sözü edilen asıl Heptaskalon Limam'nın aynı yer olmadığı, İoannes'in yazmalarında, Ayios Akakios Kilisesi'nden hiç söz edilmemesinden anlaşılmaktadır.
Günümüz araştırmacılarının çoğu, iki limanın da aynı olduğunu ve limanın Marmara kıyısında aranması gerektiğini kabul etme eğilimindedirler. Fakat, Heptaskalon Limanı ile Ayios Akakios Kilisesi arasındaki ilişki bilindiğine göre, bu düşüncenin kabulü, iki ayrı Akakios Kilisesi olduğu şeklindeki yanlış bir teze neden olacaktır. Bu varsayıma göre, bunlardan biri Haliç kıyısında, diğeri ise Marmara kıyısında, Kumkapı'da olmalıdır. Oysa, Ayios Akakios adıyla tanınan kilisenin tek bilineni, bugünkü Vefa(->) bölgesindedir. 4. yy' da inşa edilen ve I. lustinianos dönemi (527-565) ve I. Basileios döneminde (867-886) tamir gören Ayios Akakios Kilisesi, 14. yy'da hâlâ ayakta idi. Fakat bu tarihten sonra kilisenin adına bir daha rastlanmamıştır.
Bibi. Janin, Constantinople byzantine, 229-230; Janin, Eglises etMonasteres, I, 3, 13-15; A. Stauridu-Zaphraka, "Kontaskalion ve Heptaskalon", (orijinali Grekçe), Byzantina, 13, 1985, 1303-1328; A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 465-467.
ALBRECHT BERGER
HERAKLEİOS
(yak. 575, Kapadokya -11 Şubat 641, Konstantinopolis) Bizans imparatoru (hd 610-641) ve Herakleios Hanedam'mn(->) kurucusu.
Bizans tarihinin en büyük hükümdarlarından biridir. 610-717 arasındaki büyük kargaşa döneminde, imparatorluğun ayakta kalmasını sağlayan askeri zaferlere imzasını attı. Roma İmparatorluğu'ndan Bizans İmparatorluğu'na gerçek geçişin Herakleios döneminde olduğuna inanılır.
Kartaca (Kuzey Afrika'da) genel valisinin oğludur. Despot Fokas'ı (hd 602-610) devirmek üzere bir donanma ile Konstan-tinopolis'e geldiğinde siyasi gruplardan Yeşiller ve Patrik Sergios'un desteği ile iktidarı ele geçirdi. Başa geçtiğinde, devlet örgütü yozlaşmış, idari mekanizma çökmüş, imparatorluğun çekirdek arazisi düşman işgali altına girmişti. Ordu işlemez haldeydi, hazine bomboştu. Balkanlar'da Slavlar ve Avarlar, Anadolu'da Sasaniler ve Araplar cirit atıyor, hattâ Konstantinopolis önlerine dek ilerleyebiliyorlardı, iktidarının ilk yıllarında Sasani saldırıları ile uğraşmak zorunda kaldı. Bunu 6l9'da Mısır' in kaybedilmesi izledi. Bu yenilgiler üzerine başkenti Kartaca'ya taşımayı düşünen Herakleios, Patrik Sergios'un ve şehir halkının ısrarları ile bundan vazgeçti.
İki cephede birden savaşamayacağım gören Herakleios 6l9'da Avarlarla bir antlaşma yaptıktan sonra orduyu yeniden organize etti, ordunun başına geçerek 622' de Anadolu'ya doğru sefere çıktı. 622-626 arasında İran üzerine üç sefer yaptığı tahmin edilmektedir. Bu seferler sonucunda Armenia'yı geri aldı fakat aynı yıl Avarlarla ittifak yapan Sasani orduları Konstanti-nopolis'i kuşattılar. 7 Ağustos'taki saldırı Patrik Sergios'un ve soylu Bonus'un Meryem Ana ikonası ile halkı cesaretlendirmesi sonucu coşan Bizans güçlerince püskürtüldü (bak. Blahernai Kilisesi). 627'de He-rakleios'un ordusunun yarattığı panik sonucu, Sasani hükümdarı II. Hüsrev tahttan düştü. Yerine geçen oğlu barış antlaşması imzalamayı kabul edince, 628'de Herakleios Konstantinopolis'e döndü. İlk işi Konstantinopolis surlarını tahkim etmek ve Blahernai Sarayı'nı içine alacak biçimde genişletmek oldu. 630'da Kudüs'e giderek, Perslerden geri aldığı gerçek haçı Kutsal Mezar Kilisesi'ne bizzat yerleştirdi. Fakat askeri başarıları kalıcı olmadı, 634'te Araplar Suriye'yi aldılar, 636'da Yarmuk Savaşı'ndan sonra Mezopotamya'yı zapt e-dip Armenia ve Mısır'a saldırdılar.
Herakleios büyük bir general ve ordunun başında bizzat savaşa giden az sayıdaki imparatordan biriydi. Fakat asıl başarıları askeri, idari ve mali konularda yaptığı reformlardır. Ostrogorski'ye göre, tema (kolordu) sistemi Herakleios döneminde kurulmuştu. (Modern araştırmacılar bunu reddederler.) Ayrıca Roma İmparatorluğu'na ait idari yapılanma değiştirilerek, "praefectura praetorio"ların (vali) iktidarına son verildi. "Logothe" denen yüksek memuriyetler ihdas edildi, maliye yönetimi bir dizi bağımsız devlet dairesine bağlandı. Toprak düzeni bağımsız küçük köylüler lehine yemlendi ve böylece hem orduya asker temin etmek, hem vergi toplamak güvence altına alındı. Herakleios aynı zamanda o güne dek resmi dil olan
Latinceyi kaldırarak yerine Grekçeyi geçirdi. Karmaşık Latince unvanlara son vererek imparator için halkın benimsediği ba-sileus unvanını (629'dan itibaren) kullanmaya başladı.
Herakleios dinsel çatışmaları azaltmak amacıyla bazı girişimlerde bulundu. İsa' mn tek doğası olduğunu kabul eden Doğulu monofizitlerle, İsa'nın iki doğası olduğunu savunan Halkedon Konsili(-0 (451) yandaşları arasında uzlaşmayı sağlamak amacıyla 638'de Ekthesis (iman Açıklaması) olarak tanınan bildiriyi yayımladı. Buna göre isa'nın insani ve ilahi iki doğası yalnızca tek idare (thelema) ve tek enerji (energeia) şeklinde tezahür edebilirdi. Bu formülasyonla beklenen uzlaşma sağlanamadığı gibi, hizipleşmenin artması sonucu Doğu topraklarında Arapların ilerlemesine uygun zemin oluştu.
Herakleios iki kez evlendi, ilk karısı Fa-bia Eudoksia genç yaşta ölünce yeğeni Martina ile yaptığı ikinci evlilik halk tarafından ensest kabul edilerek şiddetli tepki görmüştü. Martina'dan olan 11 çocuğunun 4'ünün ölmesi, 2'sinin de sakat olması tanrının bir cezası olarak yorumlandı. İmparatorluğunun son yılları bu konudaki eleştirilere ve Martina'nın, Fabia'nın oğlu Konstantinos yerine kendi oğullarından birini veliaht seçtirmeye çalışmasına karşı koymakla geçti. Ayrıca giderek ilerleyen bir su fobisinden rahatsızdı. Bu korkusu yüzünden İran seferlerinden döndüğünde, yaklaşık bir yıl Hieria'daki (Fenerbahçe) sarayda kaldığı, ancak etrafı sarmaşıklarla kamufle edilmiş bir köprü üzerinden suyu görmeden Boğaz'ı aşabildiğine ilişkin söylentiler vardır. Garip bir rastlantı ile, vücudunda su toplanmasına neden olan bir hastalık yüzünden 11 Şubat 641'de acılar içinde yaşamını tamamladı.
Dostları ilə paylaş: |