İSTİMLAKLER
marlık örnekleri yıkılmış, kalan bölümün nitelik ve niceliğine uymayan, tarihi çevreye aykırı yoğun ve yüksek yapılaşmaya izin verilmiştir. Atatürk Bulvarı'na cephesi olan büyük bir alan, üzerindeki ö-nemli bazı eski eserler de dahil tümüyle yıktırılmış ve üzerinde kamulaştırmanın amacına aykırı olarak Manifaturacılar Çarşısı inşa edilmiştir. Galata surları içinde Ke-meraltı'nda yeni bir cadde açılmıştır. Salı-pazarı ve Haydarpaşa'da yapılan liman tesislerinin planlama açısından ne ölçüde yanlış bir kabul olduğu, daha tesisler inşa edilirken ortaya çıkmıştır. Tophane ile Bebek arasındaki sahil yolu genişletilerek Beşiktaş'taki Mimar Sinan'ın eseri olan hamam da dahil, birçok anıtsal yapı yok e-
Yol inşaatı
nedeniyle
istimlak edilen
Eminönü-
Unkapam
güzergâhı.
Salâhattin Giz
si olanaksızdır. Çağın hızlı değişimi, teknolojideki ilerlemeler, göç olayları, özellikle büyük yerleşme bölgelerinde yeni önlemler alınmasını, yeni çözümler getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Sorun, bu zorunluluklara getirilen çözümün, o kentin kimliğini yok edip etmediği; o kentte bulunan ve insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen taşınmaz kültür ve doğa varlıklarını tahrip edip etmediğidir.
Yerleşim tarihi kesin olarak bilinmeyen Kadıköy (Halkedon) hariç, 2.600 yıldan beri var olan istanbul'da, bu uzun süre içinde birçok değişiklik ve imar hareketleri yapılmıştır, istanbul surlarının yeri dahi üç kez değiştirilmiş ve suriçi bölgesi genişletilmiştir. Fetihten sonra kentin
İSTİMLAKLER
istanbul'da büyük imar hareketlerinin getirdiği kamulaştırmalar (istimlakler), her zaman önemli tartışmalara neden olmuş, yeni kamulaştırmalar söz konusu olduğunda, bu tartışmalar bir ölçüde yinelenmiştir. Kamulaştırma eyleminin toplumsal zorunluluğuna karşın, gene toplumun başka bir kesiminin yaşantısını doğrudan etkilemesi, doğal olarak bu kesimde rahatsızlıklar yaratmıştır.
Eylemin parasal güçlüklerinin yanısı-ra, toplumda yarattığı bu rahatsızlıkların etkisi çok daha uzun süre devam etmiştir. Oysa, hele de istanbul'da, kamulaştır-masız bir kentleşme sürecinin düşünülme-
kimliği, yüzyıllar süren imar hareketleri ile tümüyle değişmiştir. Son 50 yıl içinde girişilen her büyük imar hareketinde asıl tartışılan konu, bu kimliğin yok edilmesi olmuştur.
Fetihten başlayarak, tarih boyunca kentin imarı sırasında, gerekli görülen yerlerde, padişah fermanları ve mimarbaşıların emirleriyle istimlakler yapılmıştır. Temeli 1597'de atılan Yeni Cami'nin yapımı sırasında çevrede özellikle Yahudilere ait binalar bütünüyle kamulaştırılmıştır. Benzeri örneklere Osmanlı dönemi boyunca sıkça rastlanır.
Cumhuriyet sonrasında istanbul'da kamulaştırmaları gerektirecek büyük ölçekteki imar hareketleri 1950'den itibaren gündeme gelmiştir. Bunun en önemli nedeni, istanbul nüfusunun 1920'lerde 1.100.000 olmasına karşın Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 600.000 kişiye düşmesidir. 1.100.000 kişiye kısmen de olsa yeterli olan yapı ve altyapı kapasitesi, azalan nüfusa uzun yıllar yetmiş, ancak 1950'den sonra nüfusu 1.000.000'u aşan istanbul'da, özellikle motorlu taşıt ulaşımındaki gelişmenin etkisiyle, önemli sorunlar ortaya çıkmıştır. 1950' ye kadar istanbul'da yapılan önemli üç i-nıar operasyonu vardır. Birincisi, Cemil Pa-şa'nın (Topuzlu) I. Dünya Savaşı yıllarında Taksim'de açtığı Mete Caddesi'dir. Bu cadde, o tarihte mevcut ve 1970'li yıllara kadar bir aileye ait olduğu iddia edilen Taksim Mezarlığı arazisinin tümüyle yok edilmesi sonucu gerçekleştirilmiş, ancak kamulaştırmaya konu olmamıştır.
ikinci büyük operasyon, Aksaray Meydanı ile Unkapanı Köprüsü arasındaki Atatürk Bulvarı'nın(~>) açılmasıdır. Bu kamulaştırmalar sırasında ismail Ağa Camii, ibrahim Paşa Hamamı, Gürcü Mehmed Çeşmesi, Firuz Ağa Mescidi, ibrahim Ağa Mescidi, Kırk Çeşmeler, Subaşı Camii, Mimar Ayaş Camii gibi eski eserler kaldırılmıştır.
Üçüncü büyük operasyon, şehirci H. Prost'un(->) nâzım imar planı ile getirdiği Dolmabahçe Vadisi'ndeki 2 Numaralı Park alanına, Vali Lütfi Kırdar tarafından yaptırılan Spor ve Sergi Sarayı ile Açıkhava Ti-yatrosu'dur(-0. Bunlar, 1950'den evvel hafızalarda iz bırakmış imar hareketleridir.
Bugün dahi hâlâ tartışması yapılan bü-
Tarihi suriçi bölgesinde sahilyolu yapımı için sahil doldurulmuş, denize ulaşan tarihi surlar kara surları haline getirilmiş ve kara surlarının bir bölümü yıkılmıştır.
Ara Güler, 1957
lıpazarı ve Haydarpaşa liman tesisleri hep bu büyük imar hareketinin sonucudur.
Menderes istimlakleri olarak anılan bu imar hareketleri sonucunda, tarihi suriçi bölgesinde 60 m genişliğine ulaşan bulvarlar açılmış, bu yolların açılması için kara surlarının bir kısmı yıkılmış, Marmara sahilleri doldurularak denize ulaşan tarihi surlar kara surları haline getirilmiş, önlerine balıkçı barınakları yapılmış, Eminö-nü-Unkapam arasında bina aralarında kalan Haliç surları, saptaması dahi yapılmadan yok edilmiş, birçok eski eser ve eski kent dokusu kaldırılmış ve kente yepyeni bir çehre ve kimlik aşılanmıştır. Perşembe-pazarı'na geniş bir yol açılırken, Galata surları yerleşmesini yaratan eski sivil mi-
yük imar hareketlerinin ve bunlara bağlı istimlaklerin başında, 1950-1960 arasında zamanın başbakanı Adnan Menderes' in gerçekleştirdiği imar girişimleri gelir. Denizin doldurulması ile kazanılan alanda, Sirkeci'den Florya'ya kadar uzanan sahil yolu, Vatan ve Millet caddeleri, Eminö-nü-Unkapanı yolu, Atatürk Bulvarı'nın genişletilmesi, Belediye Sarayı'nın yapılması, Barbaros Bulvarı'nın açılması, Maslak' tan geçen Levent-Sarıyer asfaltı, Perşem-bepazarı'ndaki Karaköy-Azapkapı bağlantısı, gene Karaköy-Tophane arasındaki Ke-meraltı Caddesi, Tophane'den Bebek semtine kadar uzanan sahil yolunun genişletilmesi, Eyüp Meydam'nın düzenlenmesi, Üsküdar İskele Meydam'nın açılması, Sa-
Menderes dönemi istimlakleri sırasında Tophane-Bebek arasındaki sahil yolu genişletilirken yok olan tarihi eserler, Tophane-Kabataş 1. Galata suru burcu, 2. Karabaş Hamamı, 3. Karabaş Camii, 4. Kılıç Ali Paşa Camii dükkânları, 5. Müşirlik dairesi, 6. Tophane Çeşmesi, 7. Sanayi Kışlası, 8. II. Abdülhamid Çeşmesi, 9. Mecidiye Kasrı, 10. Nusretiye Camii sebili, 11. Çivici Limanı Mescidi, 12. Süheyl Bey Camii, 13. Hatuniye Mescidi, 14. Ahmed Paşa Kütüphanesi, 15. Ahmed Paşa Türbesi, 16. hazire, çeşme ve sebil, 17. Fındıklı Hamamı, 18. Yusuf Paşa Sebili. Unsal, Eski Eser Kaybı
Menderes dönemi istimlakleri sırasında Tophane-Bebek arasındaki sahil yolu genişletilirken yok olan tarihi eserler, Kabataş-Beşiktaş:
19. Çeşme, 20. Ali Paşa Çeşmesi, 21. Kabataş Limanı, 22. Esad Mehmed Efendi Çeşmesi, 23. Silahdar Yahya Efendi Çeşmesi, 24. Saadettin Efendi Çeşmesi, 25. Hazire, 26. Emin Ağa Sebili, 27. Dolmabahçe Camii'nin avlu ve muvakkithanesi, 28. Dolmabahçe Tiyatrosu, 29. Istabl-l Âmire, 30. Sinan Paşa Hamamı, 31. Sinan Paşa Çeşmesi. Unsal, Eski Eser Kaybı
istimlakler
274
275
İSTİNYE
dilmiştir. Bütün bunlar yapılırken, ne yazık ki bir tarih bilinci içinde envanterleri dahi çıkarılmamıştır. Bugün bu eserlerin varlığı, sadece Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Sanat Tarihi Enstitüsü'nün yayımladığı Türk Sanat Tarihi Araştırma ve incelemeleri adlı eserin 2. cildinde yer alan Behçet Ünsal'ın "istanbul'un imarı ve Eski Eser Kaybı" başlıklı makalesinden öğ-renilebilmektedir. Menderes dönemi imar hareketleri, aynı zamanda istanbul'un tanıdığı en büyük ve kapsamlı kamulaştırmalara yol açmıştır.
1960'lı yılların sonunda gerçekleştirilen Boğaziçi Köprüsü(->) de zamanında büyük tartışmaları getiren bir proje olmuştur. Projenin gerektirdiği büyük kamulaştırmanın sonucunda kaldırılacak istanbul Bele-
Atatürk Bulvarı ile Vatan ve Millet
Caddelerinin açılışı sırasında yok olan eski eserler:
I. Şirmert Çavuş
Camii, 2. Şirmert
Çavuş Türbesi,
3. Çavuş Çeşmesi,
4. Tevekkül
Hamamı, 5. Yusuf
Paşa Çeşmesi,
6. Haftanı Camii,
7. Murad Paşa
Camii, 8. Aksaray
Çeşmesi, 9. Aksaray
Karakolu,
10. Horhor Hamamı,
II. Oğlanlar
Tekkesi, 12. Çakır
Ağa Camii ve
Çeşmesi,
13. Ebubekir Paşa
Mektebi,
14. Camcılar Camii,
15. Valide Çeşmesi,
16. Valide Türbesi,
17. Baba Camii,
18. ismail Ağa
Camii,
19. Ankaravî
Mehmed Efendi
Medresesi,
20. ibrahim Paşa
Hamamı, 21. Gürcü
Mehmed Çeşmesi,
22. Ebu'1-Fazl
Mahmud Efendi
Medresesi,
23. Ahmed Paşa
Çeşmesi,
24. Mimar Ayaş
Camii, 25. Sebü,
26. Finiz Ağa
Mescidi, 27. Mescit
kalıntısı,
28. ibrahim Ağa Mescidi, 29. Revani Çelebi Mescidi, 30. Kırk Çeşmeler, 31. Kâtip Çelebi Mezan, 32. Hasan Paşa Çeşmesi, 33. Şücaeddin Camii, 34. Şebsafa Kadın Camii,
35. Subaşı Camii,
36. Yaver Ağa
Çeşmesi
Unsal, Eski Eser
Kaybı
diyesi Eski Eserler Bürosu'nca sadece fo-toğraflanarak saptanabilmiş 163 parça eski eserin ötesinde, asıl karşı çıkılan, köprünün Boğaziçi peyzajına çok olumsuz etki yapması ve istanbul'un kuzeye doğru genişlememesi gerektiği hususundaki nâzım imar planının başat kabulünü bozması olmuştur.
Köprüye karşı görüşleri savunan kimseler, bunun bir tuzak olduğunu ve kısa zamanda ikinci, üçüncü ve dördüncü köprüleri özendireceğini iddia etmişlerdir. Kuşkusuz bu iddianın temelinde, istanbul' un nefes alabileceği en önemli alan olan Boğaziçi'nin doğal nitelik ve niceliğinin korunması amacı yatmakta idi. Boğaziçi Köprüsü ile Haliç üzerine kurulan köprünün bağlantısını sağlayan çevre yollarının
gerçekleştirilmesi sırasında Beylerbe-yi'ndeki bir mahalle ile Defterdar'da Fes-hane arkasındaki bir mahalle, mescitleri, çeşmeleri, suterazileri ve eski evleri ile tümüyle ortadan kaldırılmış; Sütlüce semtinin yüksek bölümü yarılıp geçilmiştir. Sütlüce ile Eğrikapı dışında bulunan tarih belgesi mezarlar kaldırılmış, ancak küçük bir bölümünün başka bir alana nakli mümkün olmuştur.
1984-1989 arasında o tarihte belediye başkanı olan Dalan'ın adı ile özdeşleştirilen, ancak, aslında bu kişinin üyesi olduğu partinin siyasi görüşünün bir sonucu olarak gerçekleştirilen kapsamlı imar hareketlerinin, bir bakıma, 1960'ta durdurulan Menderes imar hareketinin bir devamı olduğunu söylemek olasıdır. Bu ikinci operasyonda da, birincisinde olduğu gibi plan otoritesinin, dolayısıyla bilimin göz ardı edilmesi, yapılanların haklılığının kuşku ile karşılanmasının en büyük nedenidir. Karşı görüşte olanların, yapılanların asıl amacının, kentleşme olgusunun yarattığı saptanamayacak kadar büyük arsa ve bina rantının paylaşılması olduğu; bu amaçla istanbul'un yağmaya açıldığı; havası, suyu, toprağı ve insanı ile kirlenen bu kentte, gelecek kuşakların fizik ve moral sağlığı ile oynandığı, kültürel ve doğal değerlerin yok edildiği hususundaki itirazlarına karşın, idari erke sahip kişiler, var olan imar planlarını dikkate almadan kararlarını uygulamışlardır. Yargının, uygulamadan sonra gelen durdurma kararlan ise, olayı geriye döndürememiştir.
Yapılan uygulamaların en çarpıcı olanı, Halic'in her iki kıyısında açılan alanlar olmuştur. Buraları daha sonra yeşil alan o-larak düzenlenmiş ve halkın kullanımına açılmıştır, itirazlar daha çok, yıkılan Ciba-li, Fener, Balat, Ayvansaray gibi mahallelerin devamı olan sokakların ve eski evlerin yok edilmesi konusunda olmuş, gerekli bilimsel araştırma ve belgelendirmenin yapılmaması eleştirilmiştir. Haliç çevresi imar hareketleri de tartışmalı kamulaştırmalara yol açmıştır.
Su ve konut ilişkisinin dünyadaki en güzel örneklerinden olan Boğaziçi yalıları önünde "kazıklı yol" olarak tanımlanan sürat yollarının yapılmasının bu niteliği geri döndürülemez şekilde bozduğu, yapılan bu sürat yollarının, Boğaziçi tepelerindeki koru ve yeşil bölgeleri taşlaştıran villalara ulaşım sağlamayı amaçladığı, bu yolların kentin kuzeyinde yer alan orman a-lanlarımn yapılanmaya açılmasını özendireceği hususundaki görüşler ise, uygulamaya karşı yapılan en önemli eleştirilerdir.
Beyoğlu, Tarlabaşı Caddesi'nin genişletilmesi sırasında, 2 olan trafik izini 8'e çıkarmak için birçok yapı adası tümüyle yıkılmış, binalar kamulaştırılmış, hakkında korunması gerekli olduğuna dair Anıtlar Yüksek Kurulu karan bulunan binalar dahi yok edilmiştir. Bu uygulama, leyhte ve aleyhte olmak üzere günlerce kamuoyunun gündeminde kalmıştır, istanbul Mimarlar Odası başta olmak üzere birçok meslek odası projeye karşı çıkmış, aslında Tarlabaşı'nda uygulanan bu operasyo-
Karaköy-Azapkapı
istimlakleri sırasında
Perşembe-
pazan'ndaki
orta blok
tamamen
yıkılmıştır. Ara Güler, 1958
nün, amaçlanan III. Boğaziçi köprüsünden Samatya'ya kadar devam edecek olan ve suriçini geniş bir bulvarla geçecek asıl projenin ilk adımı olduğu iddia edilmiştir.
Fenerbahçe'den Pendik'e kadar uzanan sahilin, milyonlarca yıl içinde oluşmuş plajları da dahil, tüm ekolojik dokunun yok edilerek doldurulması ve bu dolgu a-landan sürat yolu geçirilmesi de bu dönemin imar hareketleri içinde yer almaktadır.
Bir diğer önemli kamulaştırma ise, Üsküdar iskele Meydanı'nın genişletilmesi için yapılmış, sahilde yer alan Tekel'in iki büyük tütün deposu ile birlikte, Balaban semti tamamen yıkılmıştır. Meydanın Boğaziçi yönünde de bazı yalı arsaları ile tek katlı bir tütün deposu yıkılmış, yeri park haline getirilerek bir gezi alanı kazanılmıştır.
Kuşkusuz, 1984-1989 arasında İstanbul' da gerçekleştirilen ve istanbul'un salt günümüzde değil, kuşaklar boyu bu kentte (hattâ ülkemizde) yaşayacak insanlarım etkileyecek en önemli imar uygulaması Fatih Sultan Mehmet Köprüsü(-») olmuştur. Ancak, Türkiye'nin 1980-1990 arasında yaşadığı olağanüstü yönetim koşulları nedeni ile, bu uygulamanın yararlı veya zararlı yönleri kamuda yeterince tartışılama-mış, geçmişte yapılan tüm uyarılara karşın, istanbul'u kuzey yönünde geliştirmeye özendiren bu köprü Boğaziçi'ne kon-durulmuştur. - "Sürdürülebilen Kalkınma" sloganını
kendilerine ilke yapan ve bunu istanbul için, kentin kültürel ve doğal kimliğini korumak olarak yorumlayan karşıt görüşlü kişiler, bu dönemde yapılan tüm imar uygulamalarının, bu kentin insanları için değil, yapay olarak yaratılacak büyük arsa ve bina rantlarının belli bir kesime aktarılması amacına yönelik olduğuna dikkatleri çekmişler, örnek olarak da, Dolma-bahçe Sarayı'mn arka bahçesi de dahil, bir çok hazine arsasının 5 yıldızlı otel yapımına tahsis edilmesini ve gereksinimlerini aşan holding gökdelenlerini göstermişlerdir. Kuşkusuz, 1994'te önemli bir hukuk savaşı sonunda, yükselen kısımları yıktırılan Park Otel inşaatı, yönetimin bu rant yaratma politikasının simgesel bir örneği olarak nitelendirilmiştir.
1989 belediye seçimleri istanbul'a karşıt görüşlü yeni bir yönetim kadrosu getirmiştir. Yeni yönetim 5 yıllık hizmet süresi içinde birçok imar uygulamaları yapmıştır. Örneğin bir evvelki yönetimden devraldığı Eminönü-Karaköy meydanları ve Galata Köprüsü projesini büyük bölümü ile tamamlamıştır. Metro çalışmalarını başlatmıştır. Ancak, başlatıp tamamladığı en önemli imar uygulaması, yıllarca sözü edilen ve sürüncemede kalan, Kazlıçeşme deri sanayii alanını temizlemesidir. Bu alanın temizlenmesi için de önemli istimlakler gerçekleştirilmiştir.
Bibi. Unsal, Eski Eser Kaybı; J. Pervitiç, Sigorta Haritaları.
BESİM ÇEÇENER
İSTİNYE
istanbul Boğazı'nın Rumeli yakasında Emirgân ile Yeniköy arasında doğal bir koyun çevresinde yer alan semt. idari olarak Sarıyer llçesi'ne bağlı bir mahalledir. Koy derin ve korunaklı olduğu için Bizans döneminden beri iskân edilmiş; hemen her dönemde, kuzeyden, Karadeniz'den hücum eden donanmalar bu koyda demir atmışlar; Bizans ve Ceneviz donanmaları gibi Osmanlı donanması da bu koyu üs ve sığınak olarak kullanmıştır.
Antik dönemlerde "Sosthenion" ya da "Leosthenion" veya daha sonra "Stenid" adını alan yerleşmeye bugün eski adlarını çağrıştırarak Istinye denilmektedir.
Esas olarak 16. yy'ın ortalarından sonra gelişen ve "Küçük Haliç" olarak da bilinen bu koyu ve çevresini Osmanlılar kalafat yeri ve tersane olarak kullanmışlardır. 1540'ta Neslişah Sultan Istinye'deki mevcut yerleşmeye bir mahalle ve bir mescit daha ilave ettirmiştir.
17. yy'da, Evliya Çelebi, Istinye Koyu' nün pek çok (1.000 adet) gemi alacak büyüklükte bir liman olduğunu; kasabada Rum ve Müslümanların beraber oturduğunu; 3 cami, 7 mescit, l hamam, 20 dükkânı bulunduğunu; 4-5 adet zengin yalısının yer aldığını; ahalinin çoğunun balıkçılık ve bahçıvanlıkla geçindiğini; aynca liman burnunda bir misafirhane bulunduğunu anlatır. Köyün iklimini de biraz sert bulur. Aynı yüzyılda yaşamış olan Eremya Çelebi Kömürciyan da benzer bilgiler aktarır. Bu
İSTİNYE
276
277
İSTİNYE TERSANESİ
İstinye
İstanbul Ansiklopedisi
yüzyılda koy dibindeki çayırlık, bir meşke yeri olarak kullanılmıştır.
İnciciyan 18. yy İstinye'sinde, Yeniköy'e kadar sahil boyunca bahçeler ve köşkler bulunduğunu; vadideki suların Türk mahallelerinden geçerek denize döküldüğünü; tepelerden çıkartılan beyaz kilin Eyüp çömlekçilerince kullanıldığını; ayrıca İstinye Limanı'nın doğu-batı doğrultusunda yaklaşık l mil uzunluğunda olduğunu; be-
yaz killerin İstinye Limanı'ndan Halic'in Defterdar İskelesi'ne ve oradan da Eyüp' ün çömlekçi dükkânlarına taşındığını anlatır.
19. yy'da köy yerleşmesinde yaşam, sahilde önemli kişilere ait 5-6 yalı, vadi boyunca koy ve koy dibindeki çayırlığın mesire olarak kullanımıyla devam eder. 1849' da Istinye'ye bir sabah bir de akşam olmak üzere günde iki kez vapur seferi baş-
lamıştır. 20. yy'ın başında iskelenin hemen yanında, Fransız Mösyö Pigeo'nun yaptırdığı beyaz yalıyı daha sonra Recaizade Mahmud Ekrem Bey satın almış ve onart-mıştır. Dönemin tanınmış edebiyatçılarının ve önemli kişilerin bu yalıdaki toplantılarında Servet-i Fünun akımı filizlenmiştir.
İstinye Köyü, idari açıdan uzun yıllar Sarıyer İlçesi'nin Yeniköy Bucağı'na bağ-
Istinye Koyu'nun havadan görünümü. Bünyamin Çelebi
h bir mahalle olarak görülür. Mahalle alanı da oldukça büyüktür.
Batıda Büyükdere asfaltına, güneyde Şişli-İstinye yokuşuna (Maslak yoluna), kuzeyde Tarabya Mahallesi'ne, doğuda Yeniköy bucak merkezine kadar yayılır. 1955' te yaklaşık 3.000 nüfusu olan mahallenin zaman içinde nüfusu artarken, mahalle alanı içinde oluşan yerleşmelerin yeni muhtarlıklar haline gelmesiyle İstinye Ma-hallesi'nin alanı daralmıştır. Bunlardan Pınar Mahallesi 1985, Poligon ve Çamlıtepe (Derbent) mahalleleri ise 1990 nüfus sayımlarına resmen girmişlerdir. Alanı daralmasına rağmen İstinye Mahallesi'nin nüfusu giderek artmış, 1965'te yaklaşık 4.000'e, 1975'te 10.000'e, 1985'te 17.000'e yükselmiş, 1990 sayımında ise yeni mahalle oluşumlarının da etkisiyle 13.000'e gerilemiştir.
İstinye Mahallesi'nin başlangıçtaki en geniş haliyle kapladığı alan, arazi kullanımı bakımından Boğaziçi'nde 1950'den bu yana en çok değişim geçiren, şehirleşmenin halen büyük hızla sürdüğü bir alandır.
İstinye Vadisi'nde yüzlerce yıldır kullanılan taşocaklarma ilaveten 1950'li yıllarda sanayi tesisleri kurulmaya başlamış, 1955'te İstinye Vadisi'nin sanayi alanı olarak açılma kararının alınması ve 1957'de sırtyolu (Büyükdere Caddesi), îstinye Bayırı ve sahil yolunun bir kısmının açılması, eskiden beri var olan bazı yerlerin de genişletilip iyileştirilmesiyle birlikte ilk gecekondular tesislerin yakınlarında belirmeye başlamıştır.
1965'ten sonra İstinye ve yakın çevresinde şehirleşme giderek hızlanmış, sahil yolu çevresinde 1952'de kurulmuş o-lan sağlık ocağı 1967'de devlet hastanesine dönüşmüş, 1970'te yakınına bir SSK dispanseri taşınmış (Sarıyer'den), günümüze gelinceye kadar da aynı bölgede çeşitli ticari birimler açılmış, genişlemiş, işlev değiştirmiş ya da kapanmıştır.
İstinye Koyu, derin ve doğal bir liman oluşu nedeniyle her dönemde suya, koya bağlı işlevler içermiş, hemen her zaman gemilerin bakım, onanm veya imalat işlerinin yapıldığı kalafat yeri ve tersane olarak kullanılmıştır. Yakın zamanlara kadar İstinye Koyu'nda bulunan tersane, 1991' de Boğaziçi Yasası doğrultusunda buradan kaldırılmıştır (bak. İstinye Tersanesi).
1994'te İstinye Mahallesi batıda Poligon ve Pınar mahalleleri, kuzeyde Fera-hevler (1988'de Yavuz Sultan Selim adım almıştır), kuzey ve doğuda Yeniköy mahalleleri ile komşudur. Boğaziçi Yasası'na göre öngörünüm alanında kesin olarak yapı yasağı bulunan İstinye'de Nisan 1994' ten itibaren gerigörünüm alanında da yapı yasağı getirilmiştir. Ancak aradan geçen süre içinde İstinye yamaçları bütünüyle betonlaşmıştır. Mahallede eski kullanışlara ilaveten biçim değiştirerek gelen yeni işlevler göze çarpmaktadır. Örneğin, İstinye İskele Çeşmesi(->) karşısındaki pastanenin yenilenmesi, Koç Üniversitesi'nin kuruluşu, Süreyya Bebek Restoranı'nın buraya gelişi vb.
İstinye'de bugün mevcut olan eczane,
banka, lokanta, maden işletme ve inşaat şirketleri birimlerinin çoğu 1970'ten sonra açılmış ve günümüze kadar sayılan artmıştır.
1983'te Bayındırlık ve iskân Bakanlı-ğı'nca turizm amaçlı mevzii imar planı kapsamına alınan İstinye Koyu ve çevresi Bakanlar Kurulu tarafından 7 Kasım 1985' te turizm merkezi olarak ilan edilmiş, 26 Ağustos 1991'de de tersanedeki havuzlar ve makine parkuru Alaybey (izmir'de) ve Pendik tersanelerine dağıtılmıştır.
Ancak "İstinye Turizm MerkezF'nin tevsii için 18 Ocak 1990'da Bakanlar Kuru-lu'nda alınan karar Danıştay'a yapılan itirazla 28 Mayıs 1991'de "yürütmeyi durdurma" ile karşılaşmış; temyize gidilmesine karşın Danıştay temyizi reddedip, yürütmeyi durdurma kararını üç ay süreyle u-zatmıştır. Bu karara da yapılan itirazlarla konu uzamış olup halen son "tashihi karar" isteği Danıştay tarafından incelenmektedir.
Tersanenin boşaltılan ve yıktırılan eski binalarının yerleri bugün hâlâ yeni bir kullanıma dönüştürülmemiştir. Sadece İstinye Köprüsü yanındaki iki katlı bina ve bahçesi "Liman Restaurant ve Çay Bahçesi" olarak düzenlenmiştir.
ÇİĞDEM AYSU
İSTİNYE İSKELE ÇEŞMESİ
Boğaziçi'nde Yeniköy Caddesi köşesindeki mezarlık duvarında iken, 1958'de İstinye İskelesi karşısındaki bugünkü yerine taşınmıştır. Çeşmenin kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Aynataşının ü-zerinde yer alan celi sülüsle yazılmış olan kitabesinde yalnızca 1326/1908 tarihi kaydedilmiştir.
Mermerden yapılmış bu çeşmenin iki ince sütun üzerine oturtulmuş kemeri iki renkli olarak yapılmıştır. Sütunların alt ve üst kısımlarında baklava biçimli süsleme yer alır. Başlıkları ise bitkisel süslemelidir. Cephede üst kısımda, kemerin iki yanında bitkisel süslemelerin ortasında kabaralar görülür. Aynataşı kabartma tezyinatlı olup bunun üzerine kitabesi yerleştirilmiştir. Önündeki teknesi kurna biçimindedir. Teknesinin kenarlarında kıvrık dal motifleri yer almakta olup kurnasının alt kısmı
Bir
kartpostalda
İstinye Koyu
ve İstinye
Tersanesi.
Cumhuriyet
Gazetesi Arşivi
yivli olarak yapılmıştır, iki renkli kemerinin üzerinde bir diş kesimi friz bulunur. Çeşmenin mermerden ufak bir kubbesi vardır. Kubbenin tepesi yivli olarak sona ermektedir. Mermer konsollar üzerine oturan saçağı oymalıdır. Saçak altında kabartma olarak istiridye ve palmet şeklinde süslemeler bulunmaktadır. Çeşmenin musluğu kopartılmış olup, suyu akmaz durumdadır.
Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 235; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 445.
ALIN TALASOĞLU
İSTİNYE TERSANESİ
Boğaziçi'nde, İstinye'de(->) 1991'e kadar var olan tersane.
Poyraza olduğu gibi lodosa da kapalı, çok korunaklı bir koy olan İstinye Koyu'nda, çok eskiden beri tekne onarımı ve yapımı bir gelenekti ve burada büyüklü küçüklü pek çok tekne kalafatlanırdı. Ancak burada bakım onarım ağırlıklı gerçek bir tersanenin kurulması için ilk adımlar 1856'da atılmış, Zaptiye Müşiri Fuad Pa-şa'mn bu bölgedeki arazisi üzerine ticaret gemileri için bakım onarım ve gemi inşa tersanesi yapılması için ruhsat verilmiştir. 1991'e kadar gelen tersane için ilk somut adımlar ise 1912'de atılmıştır. İstanbul Limanı'nın ticari önem kazanması ve Boğaz' dan geçen gemi sayısının artması ile yoğunlaşan ihtiyacı karşılamak üzere Ha-liç'tekilere ek olarak, yeni bir tersane kurulması gündeme geldiğinde 1909'da bu işe İtalyanlar talip olmuşlar ve İstinye'yi tersane kuruluşu için en elverişli yer olarak görmüşlerdir. 1909'da karşı sahildeki kalafat yerlerine zarar vermemek, çalışanların yabancı değil Osmanlı tebaası olması vb koşullarla onanm amaçlı tersane ruhsatı verilmiş; İtalyan şirketi çalışmalara başlamış, kıyı dolguları ve arkadaki yamacın oyulması gibi işleri tamamlamış; ancak araya Trablusgarp Savaşı girince çalışmalar yarım kalmıştır.
1911-1912'de, italyanların bıraktığı a-landa bu defa Saint-Nazaire adlı bir Fransız şirketi Fransızca adı "Societe Anonyme Ottomane deş Docks et Ateliers du Hant-Bosphore", Osmanlıca adı ise "Boğaziçi,
Dostları ilə paylaş: |