KÂĞITHANE ÂLEMLERİ
Kâğıthane'nin çeşidi eğlencelere sahne cilan mesire haline gelmesi 1600'lü yılların başına rastlar.
Derenin iki yanına kurulan çadırlarda ahenkli eğlenceler düzenlenirdi. II. Meh-med (Fatih) zamanında imarına başlanılan Kâğıthane'nin önem kazanması ve değişik âlemlerin yapıldığı ünlü bir mesire olması, III. Ahmed'in saltanatının en debdebeli yılları olan Lale Devri'ne (1718-1730) rastlar. II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) Kâğıthane Mesiresi ve eğlenceleri, her sınıfın rağbet gösterdiği bir özelliğe kavuşmuştur. Bu dönemde, bilhassa Harbiye, Harbiye Zadegan Sınıfı, Kuleli İdadisi, Bahriye Mektebi, Tıbbiye-i Şahane, Mek-teb-i Sultani öğrencilerine her yaz başlangıcı Kâğıthane'de dönemin padişahı II. Abdülhamid tarafından kuzu ziyafeti verilirdi.
Kâğıthane âlemleri eski halk takvimine göre kasım günlerinin başına kadar sürerdi. Mart dokuzu fırtınası savulduktan sonra mesire kalabalıklaşmaya başlar, nisan girince civcivlenir, hıdrellezde mahşer gibi olurdu. Bilhassa cuma günleri, adım atılacak yer bulunmazdı.
Kâğıthane'ye gidiş kara ve deniz yoluyla olurdu. Karayoluyla gitmek isteyenler, Eyüp-Bahariye yolunu takip ederlerdi. Denizyoluyla gidenler ise sandallara, mavnalara dolarak hareket ederlerdi. Kâğıthane'nin birinci köprüsünden itibaren içeri doğru bir tarafa kadınlar, diğer tarafa erkekler geçer, çayırın her tarafı insanla dolar, hemen eğlencelere başlanırdı.
Gezmeye gelenlerin çoğu yemeklerini bir gün evvelden hazırlarlardı. Kuzu söğüşü, zeytinyağlı yaprak dolması, sütlü irmik helvası en çok sevilen yemeklerdendi.
Türlü yemişçiler, sumuhallebicileri, dondurmacılar bağırıp çağırır, gezginci çalgıcılar etrafta dolaşarak Sulukuleli Çingene-
1930'lu yıllarda Kâğıthane.
Salâhattin Giz
lere eşlik ederlerdi. Köçek oynatmak, hokkabaz seyretmek, basit eğlencelerden sayılırdı. Erkeklerin piyasa yapması da Kâğıthane'ye gelmenin başlıca sebebiydi. Kadınlar ise en çok salıncakta sallanmayı severlerdi. Gösterişi seven bazı zenginler, önünü ardım görmeden tozu dumana katarak faytonla gezerlerdi. 186l'de yayımlanan bir nizamnamede Kâğıthane gibi mesirelerde edep ve terbiye dışına çıkılma-ması emredilmiştir.
Kâğıthane eğlencelerinin en güzelleri dönüşte olurdu. Denizyoluyla yapılan dönüşlerde kayıklar kâğıt fenerlerle, bayraklarla süslenir; tulumbacılar darbuka, zilli maşa, çığırtkandan meydana gelen takımlarıyla geçerler; birtakım beyler de teşkil ettikleri musiki heyetleriyle sandalları birbirine yaklaştırarak fasıl yaparlardı. Bu surette akıp giden deniz ve kara yolcularının hepsi Bahariye'de toplanır, bunların "hey-hey"leri her tarafı tutardı. Kâğıthane'ye gidemeyen Fener ve Cibali halkı, iskelede toplanarak bu eğlenceleri uzaktan seyrederdi.
Eski devirlerde cirit oyunları, okçuluk temrinleri, esnaf ve sanatkâr loncalarının teferrüçleri, Kâğıthane âlemlerinin ilk şekillerim oluştururdu.
Kâğıthane'de yapılacak eğlenceler ve Kâğıthane'ye gitmek İstanbullular arasında "Kâğıthaneli olmak" deyimiyle adlandırılırdı.
Bibi. Ahmed Refik, Eski İstanbul, İst., 1931, s. 17-30; S. M. Alus, "Kâğıthane", Aydabir, S. 8 (l Nisan 1936), s. 18-20; ay, "İkinci Abdül-hamit Devrinin Son Yıllarında Kâğıthane", Tarih Hazinesi, S. 10 (Mayıs 1951), s. 484-486; ay, "Kâğıthane'de Mekteplilere Kuzu Ziyafetleri", Resimli Tarih Mecmuası, S. 28 (Nisan 1952), s. 1416-1418; 1. A. Göysa, "Unutulan Mesire Kâğıthane", Yedigün, S. 228 (21 Temmuz 1937), s. 14-15; Ercüment Ekrem, Dünden Hatıralar, ty, s. 22; U. Göktaş, "Kartpostallarda Kâğıthane", ilgi, S. 53 (İlkbahar 1988), s. 28-31; Şehsu-varoğlu, İstanbul, 94-95; H. R. Gürpınar, "Eski Kâğıthane", Resimli Tarih Mecmuası, S. 56 (Ağustos 1954), s. 3296-3300; Ahmed Rasim, "Yetmiş Sene Evvelki Kâğıthane Âlemleri", ae, S. 61 (Ocak 1955), s. 3612-3615; S. R. İskit, "Haliç ve Kâğıthane'ye Dair", Tarih Konuşuyor, S. 29 (Haziran 1966), s. 2357-2360; S. Ayver-di, İstanbul Geceleri, İst., 1977, s. 118-122; Pa-
kalm, Tarih Deyimleri, II, 137-138; J. Deleon Bir Tutam İstanbul, İst., 1993. s. 29-36; Seven-gil, Eğlence, 36-37; Mehmed Tevfik, İstanbul'da Bir Sene, İst, 1991, s. 76-88.
UĞUR GÖKTAŞ
KÂĞITHANE İLÇESİ
İlin batı yarısında ve İstanbul kent alanı i-çinde yer alır. Kâğıthane İlçesi kuzeyde Şişli, kuzeydoğuda Beşiktaş, doğu ve güneyde yine Şişli, güneybatıda Beyoğlu, batı ve kuzeybatıda da Eyüp ilçelerine komşudur. İlçenin, Kâğıthane Deresi'nin sona erdiği kesimde Halic'e kısa bir kıyısı vardır. Bu sınırlar içinde kapladığı alan 16 km2'yi bulur.
Kırsal nüfusu olmayan Kâğıthane İlçesi 16 mahalleden oluşur. Bu mahalleler Çağlayan, Çeliktepe, Emniyet Evleri, Gültepe, Gürsel, Harmantepe, Hürriyet, Merkez, Or-tabayır, Sanayi, Seyrantepe, Şirintepe, Talat Paşa, Telsizler, Yahya Kemal ve Yeşil-ce'dir.
Eskiden "Barbisos" olarak anılan Kâğıthane Deresi kıyıları, Bizans döneminde fazla önem taşımayan bir mesire yeriydi. Daha sonra burada bir baruthane kuruldu. Kâğıthane Deresi'nin kenarında değirmenler yer alıyordu. Dere kenarındaki ağaçlık alanlar 16. yy'da padişahların avlandığı bir mesire yeriydi. 17. yy'da yeniçerilerin eğitim alanı olan bu alanlar tatil günlerinde İstanbul halkının akınına uğrardı. 18. yy'da önce havuzlar ve bahçeler, daha sonra da ünlü Sa'dâbâd Kasrı yapıldı. Sa'dâbâd'm inşasını izleyen yıllarda Kâğıthane'de yapılan kasırların sayısı 100,'ü aştı. Buradaki lale bahçelerinde düzenlenen eğlenceler bir döneme adını verdi. Patrona Halil Ayaklanması'nda yıkılan bu kasırlardan bir bölümü 18. yy'in ikinci yarısında yeniden yapıldı. III. Selim'in Kâğıthane'de kurdurduğu kâğıt fabrikası daha sonra Beykoz'a taşındı. Abdülaziz döneminde Kâğıthane Mesiresi yine canlandı. Burada yapılan ilk kasır nedeniyle Kâğıthane'ye uzun yıllar Sa'dâbâd da denildi. 20. yy'm başlarında da gözde bir mesire yeri olan Kâğıthane daha sonra bu özelliğim yitirdi.
Tablo I Kâğıthane İlçesi'nin Nüfus Gelişimi
Yıllar
|
Nüfus
|
1935
|
1.180
|
1940
|
1.210
|
1945
|
3.503
|
1950
|
1.431
|
1955
|
3.084
|
1960
|
22.818
|
1965
|
56.157
|
1970
|
111.427
|
1975
|
164.448
|
1980
|
175.540
|
1985
|
120.996
|
1990
|
269.042
|
Prost Planı'nın uygulanmaya başlaması Kâğıthane için dönüm noktası olmuştur. 1937'de yapılan bu plan ve 1950'den sonraki öbür kentsel çalışmalar Haliç kıyılarını ağır ve orta sanayi kuruluşlarına açıyordu. Kâğıthane Köyü çevresinde fabrika ve imalathaneler kurulduktan sonra yörenin çehresi tümüyle değişti ve mesire yeri olma özelliği kayboldu. Eskiden içinde tatlı su canlıları yaşayan ve çevresine hayat veren Kâğıthane Deresi'nin suları, fabrikalar çalışmaya başladıktan sonra kapkara akmaya başladı.
1955'e değin nüfusu 5.000'i bile bulmayan küçük bir köy olan Kâğıthane, 1954' te ilçe yapılan Şişli'nin Merkez Bucağı'na bağlıydı. Uzun bir süre köy statüsünü koruyan Kâğıthane'nin gelişimi, kurulan sanayi tesislerinin çevresinde gecekonduların yapılmasıyla başladı. 1950'li yıllarda İstanbul kent içinde girişilen imar çalışmaları sırasında evleri ve arsaları istimlak e-dilenlerden bir bölümüne de Kâğıthane Kö-yü'ne ait arazilerden yer verildi. Kısa zamanda Kâğıthane Deresi'ne bakan yamaçlar gecekondularla dolmaya başladı. 1960 ve sonrasında görülen hızlı nüfus artışı, başta inşaat sektörü olmak üzere öteki temel ihtiyaç mallarının pazarlanmasına ilişkin ticari faaliyetleri canlandırdı. Böylece köy içindeki çarşı da gelişti ve bu çarşının çevresinde çokkatlı apartmanlar yükseldi. Köyken hızla kasabalaşan ve kentle-şen Kâğıthane'de belediye kurulması da bu döneme rastlar. Ama Kâğıthane'nin asıl gelişimi, dere vadisinin en yüksek bölümlerindeki sırtlarda bazıları "tepe" olarak adlandırılan gecekondu mahallelerinin kurulmasıyla oldu. Çeliktepe, Gültepe, Çağlayan, Yahya Kemal ve Hürriyet gibi mahalleler kısa zamanda gecekonduyla apartman arasında, adlandırılması oldukça güç konutlarla doldu. Altyapı sorunları günümüzde bile tümüyle çözümlenememiş o-lan Kâğıthane ve çevresindeki mahalleler 1987'ye değin Şişli İlçesi'nin Merkez Bucağı'na bağlı köy statüsünü korudu. Kâğıthane 1987'de Şişli'den ayrılarak ilçe yapıldı. 1990'da Kâğıthane İlçesi'nin nüfusu 270.000'e yakındı. Bunun yüzde 52'si
erkeklerden, yüzde 48'i ise kadınlardan oluşuyordu. Buna göre kilometrekareye 16.815 kişi düşmektedir. Kâğıthane, 1990' da nüfusu 150.000'i aşan Bayrampaşa, Beşiktaş, Beykoz, Beyoğlu, Eyüp, Sarıyer, Şişli ve Zeytinburnu ilçelerinden daha büyüktü (bak. Tablo I).
Kâğıthane İlçesi'nde 6 yaşın üzerindeki nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 88'dir. Bu oran, il ortalaması cilan yüzde 90'dan düşüktür. Kâğıthane İl-çesi'ndeki okuryazarlardan yüzde 83'ü bir eğitim kurumunu bitirmiştir. Bunlardan yüzde 74'ü ilkokul, yüzde 13'ü ortaokul ve dengi okul, yüzde 11'i lise ve dengi o-kul, yüzde 3'ü de yüksekokul ve fakülte mezunudur.
Kâğıthane İlçesi'nde 12 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 1990'da yapılan sayını sonuçlarına göre 201.265'tir. Bunun yüzde 48'i iktisaden faalken, geri kalanın çoğu ev kadını, öğrenci ve emeklilerden oluşmaktadır. İktisaden faal olmayan 103.785 kişinin yüzde 67'si ev kadınıdır (bak. Tablo II).
Kâğıthane İlçesi halkının yüzde 3ö'sı İstanbul doğumludur. Bunu yüzde 10'la Sivas, yüzde 5'le Ordu doğumlular izler.
Kâğıthane İlçesi'nde egemen ekonomik etkinlik ticaret ve sanayidir. İlçedeki sanayi kuruluşları daha çok metalürji, cam, kimya ve ve dokuma dallarında faaliyet gösterir..Temel tüketim mallarının yanısı-ra değişik malzeme ve eşya satışı yapılan • çok sayıda işyeri vardır.
İstanbul Boğazı'nı Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleriyle aşan otoyollar, Kâğıthane İlçesi topraklarından geçer. Bunlardan O-l Otoyolu güneyde Şişli 11-çesi'yle sınır oluşturur. O-2 Otoyolu ise Kâğıthane İlçesi'nin kuzey kesiminde doğu-batı doğrultusunu izler. Okmeydanı ve Hasdal kavşakları arasında uzanan bir başka otoyol da O-l ve O-2 otoyollarım birbirine bağlar.
İlçede önemli bir tarihsel yapı yoktur. Başta Sa'dâbâd Kasrı olmak üzere eski kasırlara ait bazı kalıntılar ilçedeki başlıca tarihsel yapılardır.
ATİLLÂ AKSEL
KÂĞITHANE MESCİDİ
Kâğıthane'de, Sadabad Caddesi ile Cami Arkası Sokağı'mn arasında yer almaktadır.
Dâye Hatun Mescidi olarak da tanınan bu yapıyı, I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) oğlu olan Şehzade Mehmed'in sütannesi Dâye Hatun yaptırmıştır. Ha-dîka'ya. göre mezarı, Şehzade Camii naziresinin sağ tarafında bulunan Dâye Hatun' un adı bilinmemektedir. Fakat günümüzde Kâğıthane Mescidi'nin batı tarafındaki hazirede de Dâye Hatun'a atfedilen bir mezar vardır. Yapının kitabesi 951/1544 tarihini verir. Caminin haziresin-deki namazgahın tarihi ise 1119/1707'dir. Ayrıca namazgahın önünde 1129/1716 tarihli Silahdar Yusuf Paşa Çeşmesi yer alır.
Mescidi kuşatan avluda, tuvaletler, ab-dest muslukları, dükkânlar ve dernek binası vardır. Kagir olan mescidin doğu cephesindeki mermer levhada Latin harfleri ile yapının adını, banisini ve inşa tarihini veren bir kitabe bulunmaktadır. Yapıya camekânla kapatılmış, dikdörtgen planlı son cemaat yerinden girilir. Burada hemen solda harime giriş kapısı, üzerinde de yeşil ve beyaz boyalı bir kitabe yer alır. Son cemaat yerinin güney duvarının ekseninde, yarım daire planlı küçük bir mihrap, bunun sağında ve solunda da harime giriş kapıları bulunur. Harimin güney duvarında yer alan mermer mihrabın nişi yedi köşelidir. Mihrabın sağında ve solunda, altta ve üstte toplam dört pencere açılmıştır. Doğu cephede ise altta iki, üstte üç, batıda ise altta bir, üstte iki tane pencere bulunmaktadır. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen açıklıklı, üsttekiler ise sivri kemerlidir. Batıda tali bir kapı dışarı açılır. Yapının müezzin mahfili ortada, kadınlar mahfilinin tam altında bulunmaktadır. Vaaz kürsüsü ve minberi ahşaptır. Son cemaat yerinden çıkılan fevkani kadınlar mahfili, harimin kuzey kesiminde üç adet direğe oturmakta, iki ucunda balkon şeklinde çıkmalar yapmaktadır. Bu çıkmalardan biri hünkâr mahfilidir. Hünkâr mahfilinin ahşap çerçevesinde bitkisel ve geometrik şekiller yer alır.
Önceleri meşruta olarak kullanılan bölüm, daha sonra kadınlar mahfiline ve aşağıdaki son cemaat yerine eklenerek genişletilmiştir, dışarıdan demir merdivenlerle kadınlar mahfiline ikinci bir giriş sağlanmıştır. Harimin ve kadınlar mahfilinin tavanları ahşaptan olup dikdörtgenlere ve karelere ayrılmıştır. Dörtgenlerin köşeleri de üçgen şeklindedir. Son cemaat yerinin ahşap tavanı ise düzdür. Yapının içi badanalı olup herhangi bir süsleme öğesine rastlanmaz. Yapının alt kısmı dıştan çepeçevre mermer kaplanmıştır. Batı tarafında nazire ve minare bulunur. Minare kaidesi batı tarafından dışarı açılan kapının yanında kalır. Yuvarlak gövdeli olan minare tek şerefelidir. Yapının üstü kırma çatı ile örtülüdür.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 301; Raif. Mir'at, 573-574; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 14-15, no. 49; Öz, İstanbul Camileri, I, 79.
N. ESRA DİŞÖREN
KÂĞITHANE MESİRESİ
384
385
KAHVECİBAŞI KONAĞI
KAHVECİBAŞI KONAĞI
Beşiktaş İlçesi'nde, Serencebey'de 19. yy' in başlarında inşa edilmiş olan bu konak günümüzde ortadan kalkmıştır.
Üç kadı bir harem bölümü ile tek katlı bir selamlıktan oluşan konağın mimari ayrıntılarına, süslemesine ve cephe tasarımına ampir üslubunun(->) egemen olduğu, haremin 1. ve 2. katlannda ise geleneksel orta sofalı planın uygulandığı görülmektedir. Harem bölümünde, sokak üzerindeki cephenin zemin kat duvarı kesme küfeki taşı ve tuğla sıraları ile almaşık düzende örülmüş, üst katların ahşap iskeletini taşıyan meşe direkler bu duvarın içine oturtulmuştur.
Yapıdaki diğer duvarların dış yüzeyleri ahşap kaplama ile, iç yüzeyleri de bağdadi sıva ile donatılmıştır. Kırma çatı alaturka kiremitlerle kaplıdır.
Almaşık örgülü duvarda bulunan dikdörtgen açıklıklı cümle kapısından ön bahçeye, buradan da bir direkliğin arkasına alınmış ve zemini mermerle kaplanmış ci-
KÂĞITHANE MESİRESİ
18. yy'ın birinci yarısında büyük önem kazanıp dillere destan olan Kâğıthane Mesiresi, birkaç yüz yıl boyunca padişahların, yabana elçi ve seyyahların ve tüm istanbul halkının ilgisini çekmiştir, istanbul'un en büyük mesirelerinden biriydi.
Mesire ile ilk ilgilenen hükümdar, I. Süleyman (Kanuni) (hd 1520-1566) olmuştur. Mesireye günübirlik geldiğinde, Kâğıthane ve Alibeyköy derelerinin Halic'e döküldükleri yerdeki Imrahor veya Mira-hur Köşkü'nde dinlenirdi (bak. Imrahor Köşkü).
17. yy'da Evliya Çelebi Kâğıthane Me-siresi'nden "Lalezar" adıyla söz eder. Bu da, daha o yıllarda bile yörenin lalesinin ününü gösterir. Evliya Çelebi bu mesire yerini "Derenin iki tarafım çınar, kavak ve söğüt ağaçlan gölgelendirmekte ve süslemektedir; mesireye gelen nice bin istanbul dilberi soyunurlar, gülpembe badem misali güzel vücutlarına ibrişim peştimaller sanp dereye girerlerdi" diye tarif eder.
IV. Murad (hd 1623-1640) Kâğıthane Vadisi'ndeki bir bahçeyle içindeki kasrı Emirgûneoğlu Yusuf Paşa'ya vermişti (bak. Emirgân). Padişah, Boğaziçi'ndeki Emirgû-ne Bahçesi (bak. Emirgân Korusu) gibi Kâ-ğıthane'dekine de sık sık uğrar, gözde arkadaşı ile sohbet eder, içki içerdi. Emirgûneoğlu Yusuf Paşanın idamından sonra bu bahçe de padişah hasları arasına geçmiştir.
Kâğıthane Mesiresi III. Ahmed döneminde (1703-1730) en parlak devrini yaşamıştır. 1717'de, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın verdiği bir kır şöleni, padişahın çevreyi tanıyıp sevmesine neden olmuş; 1721'de sadrazam, Alibey Kö-
yü'ndeki yaşlı çınarların altını düzenletmiş; üç büyük mermer havuz ile içerisinden suların aktığı kanal oluklar yaptırmıştır. Dere, Fil Köprüsü ile Doğancılar Köprüsü a-rasındaki kısmında, rıhtım duvarları ile çevrilmiş, Türkiye'de bahçe mimarisinde yapılmış en uzun kanal burada inşa edilmiştir. Bu kısım "Cedvel-i Sîm" olarak tanınmıştır.
Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1720'de IV. Mehmed'in av kasrını yeniletmiş; böylece şenlendirilen Alibeyköyü Mesiresi Hüsrevâbâd diye anılmaya başlamıştır. Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi, Paris'e gittiğinde gördüğü Versailles ve diğer sarayları, dönüşünde III. Ahmed'e öylesine övmüştür ki, padişah aynı nitelikte görkemli saraylar topluluğu yaratmaya heveslenmiştir. 1722'de bir süre Kâğıthane Deresi yanında bir cami önünde fıskiyeli havuzu olan ünlü Sa'dâbâd Kasrı, ayrıca Şevkâbâd, Kasr-ı Cinan, Ferahâbâd, Hürremâbâd, Hayrâbâd gibi adlarla anılan köşk ve kasırlar inşa edilmiştir. O sırada yıkılmış olan Kuleli Bahçesi'ndeki sarayın mermerleri getirilip derenin iki kıyısını döşetilmiş, derenin kenarlarına boylu boyunca ağaçlar dikilmiştir.
Padişah sarayının aşağısında, Kâğıthane ve Alibeyköy derelerinin kıyısında, devlet ileri gelenlerine ait 60 kadar yazlık köşk ve çeşme inşa edilerek Kâğıthane'den Süt-lüce'ye kadar bütün yöre bezenmiştir. Rengârenk köşklerin fıskiyeli havuzlu bahçeleri, birbirinden güzel lale ve güllerle donatılmış; Sa'dâbâd bahçelerindeki lale tarhları göz kamaştırmış, böylece Kâğıthane İstanbul'un en bayındır ve beğenilen mesire yeri haline gelmiştir.
Tatil günleri halk bu mesire yerine a-kın eder, kayıklar tüm dereyi kaplar, arabalar kıyılarda art arda güçlükle ilerler, ortalık anababa gününe dönerdi. Mesireye gelenler gün boyunca eğlenirler, dereye girip yüzerler, musiki dinlerler, kayıklarla dolaşır, yer içerlerdi.
III. Ahmed'in ve özellikle sadrazamı Damat İbrahim Paşa'nın zevke, eğlenceye aşırı düşkünlükleri; İstanbul'da yoksulluğun arttığı bir dönemde, çok sayıda saraylar köşkler, bahçeler yaptırarak buralarda masal gibi bir yaşam sürdürmeleri (bak. Kâğıthane âlemleri) fakir halk üzerinde ters ve olumsuz etki yaptı, büyük bir kesimin gazabını üzerlerine çekti. 1730'da Patrona Halil İsyanı diye bilinen bir yeniçeri ayaklanması sırasında III. Ahmed tahttan indirildi, Sadrazam Damat ibrahim Paşa öldürüldü.
Asiler, Kâğıthane'deki köşklerin yakılmasını istediler. Tahta geçen I. Mahmud da (hd 1730-1754) amcası III. Ahmed gibi güzellikleri severdi; köşklerin tümüyle ortadan silinmesine gönlü razı olmadı; yakılmalarım yasakladı, ancak köşkleri, sahipleri eliyle yenilenmeleri olanağım sağlayacak biçimde yıktırdı. Böylece Sa'dâ-bâd'ın 173 köşkü 3 gün içinde hemen hemen ortadan silindi. I. Mahmud, Kâğıthane'de yıkılan Kasr-ı Neşât'ın yerinde bir yenisini yaptırmış; daha sonra III. Selim Oıd 1789-1807) ve II. Mahmud dönemlerinde ve Abdülaziz zamanında (1861-1876) Kâğıthane yeniden rağbet bulmaya başlamış, eskiden sarayların bulunduğu bölgede Çağlayan Kasrı(->) yapılmış ve Kâğıthane Mescidi(->) ve diğer binalar onarılmıştır.
I. Dünya Savaşı sırasında önemli ölçü-
Allom'un bir gravüründe Kâğıthane Mesiresi'nde eğlenenler. R. Walsh, Constantinople and the Scenery ofthe Seven Churches ofAsia Minör, 1838. Galeri Alfa
Constantînople. Eaux douces d'Europe,
Yüzyıl başında bir kartpostalda Kâğıthane Mesiresi. Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi
de tahrip olan ve daha sonra bakımsız kalan köşkler ve kasırlar 1940'ta yıktırılmış, bu kesim askeri kuruluşlara bırakılmış; çayırın büyük bir bölümü kapatılarak silah deneme yeri olmuştur. Halic'in yukarı kıyıları ve Kâğıthane Deresi kenarında yerleşen sanayi, yamaçların erozyonu, plansız şekilde yürüyen yerleşim ve gecekondular Kâğıthane Mesiresi'ni bütünüyle yok etmiştir. Derenin tıkanmasıyla bütün vadiyi su bastığı görülünce, 1956'da Sa' dâbad'dan kalmış olan son mermer kaskat çanakları sökülerek çıkarılmış, böylece Kâğıthane'den 2 çeşme ile hasbahçenin birkaç ağacı kalmıştır.
Bugün Kâğıthane ilçe merkezinden Ali-beyköyü'ne doğru, Eyüp Sultan Caddesi boyunca Sünnet Köprüsü'ne kadar dere kenarına dikilmiş, kovuklaşmış çınarlar ve dişbudaklar, kurumakla kurumamak arasında yaşam savaşı vermektedirler. Dişbudaklardan, çevresi 6 m, boyu 30-35 m' ye ulaşmış anıtsal nitelikte olanlar yardır. Burada tespiti yapılan iki ilginç ağaç türü Amerikan bataklık servisi (Taxodium dis-tichum) ve Kuzey İran orijinli karaağaçların yakın akrabası zelkovadır (.Zelkova carpinifolid). Her iki tür de, İstanbul parklarında ender raslanan ağaç türleridir. Bataklık servilerinden 4 ağaç (göğüs yüksekliğindeki çevreleri sırasıyla 290, 285, 268 ve 265 cm'dir) ve zelkovalardan da 2 ağaç (göğüs yüksekliğindeki çevreleri 285 ve 277 cm'dir) oldukça sağlıklıdır ve 200-25Û yaşında oldukları tahmin edilmektedir. Bunlar, Kâğıthane'nin en bayındır ve beğenilen bir mesire yeri olduğu günlerde Avrupa fidanlıklarından getirilerek dikilen yüzlerce egzotik ağaç fidanlarından bugüne ulaşabilenler olmalıdır.
Kahvecibaşı
Konağı'mn
cephe çizimi.
Eldem. Türk Evi
Bibi. Aslanoğlu-Evyapan, Eski Türk Bahçeleri; S. Eyice, "Kâğıthane-Sadâbâd-Çağlayan", TAÇ, S. l (Şubat 1986); T. Şipal, "Kâğıthane Deresi'nde Dikim Yolu ile Getirilmiş Ağaç Türlerinin Dandrolojik Özellikleri", (yayımlanmamış rapor), İst., 1993.
FAİK YALTIRIK
lan sofaya girilir. Zemin kat sofasından birtakım servis birimlerine, selamlığa, misafirhaneye ve arka bahçeye geçilebilmekte, servis birimlerinden birinin altında su haznesi yer almaktadır.
Birbirinin eşi olan 1. ve 2. katlarda orta sofalı plan tipinin 19. yy'a özgü bir varyantı gözlenir. "Karnıyarık" adındaki şemadan türetilen bu plan tipinde, katların ekseninde gelişen sofalar yapının, bir cephesinden diğer cephesine kadar uzatılmaya-rak bir uçlanna çift kollu merdivenler yerleştirilmiş, arka bahçe yönünde cepheden taşan merdivenler yanlardan hela-abdest-lik ve kiler birimleri ile kuşatılmıştır. Ön bahçe yönünde ileri çıkan ve manzaraya açılan sofalar, yuvarlak kemerli pencere dizileri ile aydınlatılmış, bu yalancı kemerlerden 2. kata ait olanlar üzengi hizalarında silmelerle birbirine bağlanmış ve çıkıntılı kilit taşları ile donatılmıştır.
Sofaların yanlarında yüklükleri olan ve dikdörtgen açıklıklı pencerelerden ışık alan, farklı boyutlarda ikişer oda yer alır. Bu odalardan l. katta bulunan bir tanesi hamamla bağlantılı olup soyunmalık (soğukluk) niteliğindedir. Küçük boyutlu hamam kare planlı bir ılıklık ile dikdörtgen planlı bir sıcaklıktan meydana gelmektedir.
Harem bölümünün barındırdığı mekânların tavanlarında enli çıtalarla (paşalarla) oluşturulmuş geometrik taksimat bulunur. Sofaların ve bazı odaların tavanları "çubuklu" denilen türdedir. Bazı odalarda ise kare, dikdörtgen, sekizgen, baklava gibi çeşitli biçimlerin kullanıldığı daha gelişmiş bir tavan taksimatı, 2. kattaki odalardan birinde de "Sultan Mahmud güneşi" tabir edilen beyzi güneş şeklinde bir tavan göbeği gözlenir. Yapının ağırbaşlı cephelerini hareketlendiren çıkıntıların köşeleri Dor başlıklı pilastrlar ile belirlenmiş, bütün pencereler kafeslerle donatılmıştır. Selamlık bölümünde, haremden farklı olarak asimetrik bir plan düzeni tercih edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |