HIGH SCHOOL - İNGİLİZ KIZ VE ERKEK LİSELERİ
İstanbul'da, kızlar için 1849'da, erkekler için de 1905'te açılan ve İngilizce öğretim veren okullar. Günümüzde Beyoğlu Anadolu Lisesi ve Nişantaşı Anadolu Lisesi o-larak hizmet vermektedirler.
1842-1858 arasında İngiltere'nin İstanbul'daki büyükelçisi olan Viscont Strad-ford de Redcliffe'in eşi Lady Redcliffe, elçilik mensuplarının kız çocukları için orta eğitim düzeyinde (High School for Giriş) bir okul açılmasına öncülük etti. Bu okulun çalışmalarım beğenen Abdülmecid (hd 1839-1861) Lady Redcliffe'e, bugün de Beyoğlu Anadolu Lisesi'nin bulunduğu İstiklal Caddesi'ndeki (Nuriziya Sokağı, no. 2) eski binayı arsasıyla birlikte bağışladı. Okulun yönetimi için İstanbul'daki İngiliz kolonisi mensuplarından bir yönetim kurulu oluşturuldu. Ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında okul kapalı kaldı. 1-881'de yeniden açıldı. Bu yeni dönemde okula, Beyoğlu semtinde oturan Osmanlı uyruklu kız öğrenciler de alınmaya başladı. Okul binası eski ve yetersiz olduğundan yönetim kurulu bir kampanya başlatarak zengin velilerden hisse senedi karşılığında para topladı ve günümüzde de kullanılan okul binası 1901' de yapıldı.
HBLAIR, JEAN-BAPTTSTE
66
67
HIRKA-İ SAADET ZİYARETİ
1979'da Nişantaşı Anadolu Lisesi adını alan High School binası. Yavuz Çelenk, 1994
1905'te ise istanbul'daki ingiliz toplu
munun çabalan ve maddi katkılarıyla er
kek öğrenciler için de Galata Kuledibi'n-
de bir binada ikinci bir high school (Eng-
lish High School for Boys) açıldı. Bu ye
ni okulun amacı, Türkiye'deki ingiliz Le-
vantenleri ile diğer uluslardan ailelerin er
kek çocuklarına ingilizce ile ticaret bilgi
si kazandırmaktı. İngiliz topluluğunun, 3
yıl süreyle her yıl 345 poundluk parasal
destek için güvence vermesiyle eğitime
başlayan okula ilk yıl, 19'u ingiliz, 12'si
diğer uluslardan toplam 31 öğrenci yazıl
dı. Okulun öğretim programı, ingilizce
gramer ve kompozisyon, ingiliz edebiya
tı, tarih, Türkçe ve Fransızca dilleri, stenog
rafi, daktilo, coğrafya ve fen bilimleri ders
lerinden oluşmaktaydı. Okulun asıl mü
dürü Londra'da olup, istanbul'daki High
School'u, bir Türk müdür ile Fransız uy
ruklu ikinci müdür yönetmekteydiler. Bu
sistem kız okulu için de geçerliydi. Ayrı
ca okulların yönetim işleri için oluşturu
lan okul komitesini ise genel kurul seç
mekteydi. \
1908'de istanbul'daki higrbschool'ların önemini kabul eden ingiltere hükümeti, her yıl 300 poundluk bir mali destek sağlamaya başladı. Bu arada, II. Abdülhamid' in, ingiliz Elçiliği'ne okul yapımı içifîTıibe ettiği Firuzağa'daki arsa, uygun görülmediği için kullanılmadı. V. Mehmed (Reşad) (hd 1909-1918) ise 12 Nisan 1911 tarihli bir fermanla, günümüzde Nişantaşı Anadolu Lisesi'nin bulunduğu Hacı Emin Efendi So-kağı'ndaki arsayı bağışladı. Gelir Sağlama Vakfı'nın çalışmaları ve ingiliz hükümetinin parasal katkısı ile kagir bölümü bugün de mevcut olan okul binası 1912'de tamamlandı. Okul, ön bulumu ahşap, i-kincisi kagir iki ayrı binadan oluşmaktaydı. 1920'de çıkan bir yangında ahşap bina tamamen yandı. Diğer yandan, Beyoğlu'n-daki kız okulu ile Nişantaşı'ndaki erkek okulu, I. Dünya Savaşı boyunca (1914-1918)
kapalı kaldı. Her ikisinde eğitim çalışmaları 1920'de yeniden başladı.
1924'te Cumhuriyet yönetimi, Öğretim Birliği Yasası'nı çıkarınca istanbul kız ve erkek high school'ları da öğretim programlarım yasanın öngördüğü kurallara göre yeniden düzenlediler. Her iki okula İstanbul'un yerli ve yabancı ailelerinden çocuklar devam etmekteydiler. O zaman bu okullar, ortaokul düzeyindeydi. 10 Nisan 1947'de iki okul da tüm işlevleri ile istanbul İngiliz Topluluğu Kurulu'na devredildi. 1951'de erkek okulu ortaokul sınıfları da olan lise konumuna çıkarıldı. 1969'da kız okulunu bitirenlerin de erkek okuluna devam etmelerine izin verildi. 1979'da her iki okul da devletleştirildi ve Milli Eğitim Bakanlığı'na devredildi. Bu tarihte erkek okuluna Nişantaşı Anadolu Lisesi adı verildi. 1980'de ise kız okulu da lise sınıfları açılarak Beyoğlu Anadolu Lisesi adım aldı. Günümüzde her iki okul da İngilizce öğretim veren Anadolu liseleri(-0 konumunda olup Nişantaşı Anadolu Lisesi'nin öğrenci mevcudu 600, Beyoğlu Anadolu Lisesi'ninki ise 400 dolayındadır.
A. SELÇUK SAKAOĞLU
HTLAIR, JEAN-BAPTISTE
(l 753, Metz -1822, ?) Fransız gezgin ressam.
İki kez geldiği Osmanlı Devleti topraklarına ait çizimleri o dönemin mimarisi ve yaşamı hakkında günümüzde önemli birer belge niteliğindedir.
Choiseul-GouffierO) ile birlikte 1776' da Akdeniz'in yeni bir haritasını çıkarmakla görevli Marquis de Chabert komutasında Anadolu kıyılarını ve Ege adalarım dolaştı. Bu gezi sırasında yaptığı antik yerlere ait resimlerden birçoğu bakır oyma baskı olarak Choiseul-Gouffier'in ilk cildi 1782'de Paris'te basılan Voyage Pitto-resque de la Grece adlı yapıtında yayımlanmıştır. Choiseul-Gouffier 1784'te istanbul'a elçi olarak atanınca, aralarında Cas-sas, istanbul'un bilimsel ölçekli ilk haritasını yapacak olan Kauffer, asistanlığını yapan Le Chevalier, Castellan ve Fauvel olmak üzere birçok mimar, ressam, desina-
J. B. Hilair'in Kız Kulesi'ni betimleyen bir deseni. Voyage Pittoresque de lu Greece, 1822 Galeri Alfa
tör ve haritacıyı da beraberinde getirmişti. Hilair'in yer aldığı bu seçkin topluluk, dönemin İstanbul'una ait birçok resim/çizim yaparak günümüze kadar ulaşan belgeleri bırakmışlardır. I. Abdülhamid dönemi İstanbul'unun panoramik kent görünümleri, sarayları, köşkleri, kasırları, camileri ve kışlalarının yamsıra Osmanlı hayatı ve geleneklerini, giysilerini yansıtan bu resimler oldukça önemlidir. Choiseul-Gouffier'in kitabının ikinci cildinde Hilair'in ilk geziye ait çizimleri vardır. 1822'de basılan üçüncü cildin büyük bölümü istanbul'a aittir. 90 bakır oyma baskıdan 52'si her levhada 4'er tane olmak üzere 14 levha halindedir ve kostümleri içerir. Orijinal giyimlerine sadık kalarak çizdiği tipler arasında Musevi tüccar, Musevi kadın, simitçi, ciğerci gibi satıcıların yamsıra bostancı, haseki, saray aşçısı gibi görevliler de bulunur. Mimari anıtlara ait çizimleri i-se günümüze ulaşan ya da ulaşmayan bazı yapıları o dönemki halleriyle yansıtması açısından önemlidir.
Aynı dönemde İsveç ortaelçisi olan Cel-sing'in Doğu'ya ilgisi nedeniyle çevirmeni M. D'Ohsson, Hilair ve Le Barbier'e desenler ısmarlamış ve Mouradja D'Ohsson' un 1787'de Paris'te basılan 3 ciltlik Tab-leau General de I'Empire Othoman adlı kitabında Hilair'in saka, çubukçu gibi kostüm figürleri yer almıştır.
I. Abdülhamid'in bir guvaş portresini yaptığı bilmen Hilair'in ülkesine dönerken beraberinde götürdüğü küçük tablo ve desenleri, daha önce basılan kitabın da etkisiyle büyük ilgi çekmiştir.
Bibi. A. Boppe, Leş Peintres du Bosphore, Paris, 1911; M. Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, ist., 1971; S. Germaner-Z. İnankur, OrientaHzm ve Türkiye, İst., 1989.
A. YETİŞKİN KUBİLAY
HIRAMÎ AHMED PAŞA MESCİDİ
Fatih'in Çarşamba semtinde, Fethiye Camii yakınında küçük bir Bizans kilisesi i-ken camiye çevrilmiş yapı.
Bizans dönemindeki adı ve yapım tarihi bilinmez. Ayios îoannes en to Trullo Kilisesi'nin burası olduğu yolunda eskiden
Hıramî Ahmed Paşa Mescidi'nin yukarıdan
görünümü.
Araş Neftçi
beri yerleşmiş bir görüş vardır, istanbul'un fethinden sonra, Patrikhane l455'te Pam-makaristos Manastın'na (Fethiye Camii) taşındığında, kilise o vakte kadar burada barınan rahibelere tahsis edilerek bir manastır kilisesi olmuştur. Buraya "kubbe" anlamına gelen Trullos adının verilmesi bazı yanlış görüşlerin doğmasına yol açmıştır. "Quini sexte" denilen büyük dini toplantının 691'de Trullos adı verilen yerde yapıldığı düşünülerek, bu olay Ahmed Paşa Mescidi olan küçük kiliseye yakıştırılmak istenmiştir. Halbuki mevcut bina o kadar eski olmadığı gibi, içinde yüzlerce metropolitin toplanması mümkün olmayacak derecede küçüktür. Ayrıca Trullos denilen yerin, Büyük Saray'm(->) kubbeli salonlarından biri olduğu bilinir. Mimarisi bakımından bu küçük kilisenin 12. yy'da inşa edilmiş olabileceği tahmin edilir. Ayios İoannes en to Trullo adı da 1456' dan sonra ortaya çıkmıştır.
Ayios îoannes Prodromos Manastırı ve Kilisesi uzun süre Rumların elinde kaldıktan sonra, komşusu Pammakaristos Ma-nastırı'nın 1586'da patrikhaneliğine son verilip, kilisesi Fethiye Camii yapıldığında, Ayios İoannes Prodromos Kilisesi de Hıramı Ahmed Paşa tarafından mescide çevrilmiştir. Ahmed Paşa 1598'de ölerek, Edime Kapısı dışındaki Savaklar karşısında vakfettiği ikinci mescidinin naziresine gömülmüştür.
Mescidin üzerinde istanbul'un geçirdiği deprem ve yangın afetleri fazla bir iz bırakmamıştır. Ancak 1930'larda kadro dışı bırakıldığı için hızla harap olmaya başlamıştı. 1946'da, ön holü (narteks) kısmen yıkılmış durumda bulunuyordu. 1966-1968 arasında Vakıflar İdaresi tarafından tamir edilerek tekrar ibadete açılmıştır.
Dıştan, narteks ve apsis çıkıntısı dahil boyu 15 m'yi geçmeyen Hıramî Ahmed
Paşa Mescidi olan kilise, Bizans mimarisinde "kapalı haç planlı" olan yapılar tipin-dedir. Evvelce tonozlu olan narteks bölümünü takip eden esas mekânda aslında, haçın kollarını örten dört beşik tonoz dört sütun tarafından taşınıyordu. Mescide dönüştürüldüğünde, bu sütunlar kaldırılarak, binanın örtü sistemi, uçları yan duvarlara saplanan kalın ağaç kirişlere oturtulmuştu. Son onarımda yeniden dört mermer sütun ve Korint üslubunda başlıklar ile birlikte yerleştirilmiş, böylece binanın mekânının orijinal görünümünü alması sağlanmıştır. Ortadaki pencereli yüksek kasnaklı kubbe, Bizans mimarisinin başlıca özelliklerini korumuştur. Binanın doğu tarafında çıkıntı halinde dışa taşan yarım yuvarlak, ortada bir büyük iki de küçük yan apsis vardır. Son onarımda, evvelce örülmüş pencereler açılmış ve orijinal mimari belirtilmeye çalışılmıştır. Ancak dış duvarların örgüleri ve malzemeleri aslına uygunluk göstermemektedir.
Ahmed Paşa Mescidi, 16. yy'ın sonlarında İslam ibadetine uygun şekle sokulurken, kagir bir minare yapılmamıştır. 20. yy'ın başlarında narteksin güneybatı köşesinde ezanın dört küçük pencereden o-kunduğu ahşap bir minaresi vardı. Sonra bu da ortadan kalkmıştır. Türk sanatı bakımından dikkate değer bir özellik, kubbenin iç yüzeyini dilimler halinde süsleyen renkli "malakârî" nakışlardır. Pek az örneği kalabilmiş olan bu süslemeye, bu derecede iddiasız bir mescitte rastlanması şaşırtıcıdır.
BibL Ayvansarayî, Hadîka, I, 58; S. Eyice, "Ahmed Paşa Mescidi". İSTA, I, 437-440; Patrik Konstantios, Constantiniade, 108; Paspatis, ByzantinaiMeletai, İst., 1877, s. 303-304; Gur-litt, Konstantinopels, 40; J. Ebersolt, "Rapport sommaire sur üne mission â Constantinopie", Nouvelles Archives deş Missious Scientifiques, Paris, 1911, s. 14; Millingen, Byzantine Churc-hes, 201-206; Schneider, Byzanz, 60; R. Janin, "Leş eglises byzantines du precurseur â Constantinopie", Echos d'Orient, XXXVII (1938), s. 340-341; Eyice, istanbul, 63-64; S. Eyice, "Leş eglesis byzantines d'Istanbul", Corsi di Studi Bizantini et Ravennati, XII (l963), s. 295-296; ay, "istanbul Minareleri", Türk Sanat Tarihi Araştırına ve incelemeleri, I (1963), s. 163; Janin, Eglises etMonasteres, 441-442; Müller-Wiener, Bildlexikon, 144-146; T. Mat-hews, The Byzantine Churches of istanbul, A Photographic Survey, Pennslyvania, 1976, s. 437-440.
SEMAVİ EYİCE
HIRAMÎ AHMED PAŞA MESCİDİ
bak. CEMALEDDİN UŞŞAKÎ TEKKESİ
HBRKA-İ SAADET ZİYARETİ
Osmanlı döneminde, ramazanın 15. günü Topkapı Sarayı'nda ve Fatih'teki Hırka-i Şerif Camii'nde yapılan iki ayrı dini tören. "Hırka-i şerife ziyareti" de denmiştir. İlkini padişah, ikincisini valide sultan başlatırdı. Günümüzde ise Hırka-i Şerif Camii'nde ramazanın 15-27. günleri arasında ziyaret geleneği sürdürülmektedir. I. Selim' in (Yavuz) (hd 1512-1520) Suriye-Mısır seferinde (1516-1517) ele geçirip İstanbul'a getirdiği kutsal emanetler denen eşya, bir süre harem dairesinde saklandıktan son-
ra hasodaya kondu. Bunlar arasında bulunan ve Hz Muhammed'in Ka'b bin Zü-heyr'e hediye ettiği sanılan "bürde" (hırka) bir anlamda "peygamberin halifesi olmanın simgesi" kabul edilerek özel bir çekmece içinde korumaya alındı. Ayrıca saraya özgü bir iç törenle de her yıl ziyaret edilmeye başlandı. Bu amaçla, ramazan ayının 12. günü hasodalılar, tekbir ve selat ü selam getirerek hırka-i saadeti ve öteki kutsal emanetleri bir başka daireye (17. yy'ın ortalarından itibaren Revan Köşkü'ne) götürürler; iki gün boyunca ha-sodayı gülsuyu ile silip yıkarlar; buhurlar yakarlar; ramazanın 14. günü kutsal emanetleri tekrar buraya getirirlerdi. 15. gün ise padişah sabah namazını burada kılardı. Önceden yapılan çağrı uyarınca protokole dahil tüm yöneticiler, din bilginleri ve ocak ağaları, saray meydanında toplanırlardı. Öğle namazım Ayasofya'da kılan sadrazam ve şeyhülislamın da katılımı ile "hırka-i saadet alayı" denen kortej, düzenli bir yürüyüşle saraya girerdi. Alay, haso-dada arzhaneye alınır, bu sırada padişah da hasoda ağalarına gümüş sandukayı, yedi kat bohçaya sarılı küçük altın çekmeceyi açtırır, bunun içindeki "bürde-i saadet" çıkarılırdı. İlkin, padişah tarafından sembolik bir biçimde hırkanın bir yeni veya yaka düğmesi altın tas içinde zemzemle yıkanır, amberli ateşdanla kurutulur, bundan sonra sırma işlemeli bir yastık üzerine konur ve protokoldekiler içeriye alınarak hırkaya yüz sürerlerdi. Tören boyunca hasodalılar, hünkâr imamı ve müezzinleri, Şadırvanlı Sofa'da Kuran o-kurlardı. 1825'ten sonra hırkanın bir bölümünün ıslatılması ve hırkaya yüz sürülmesi âdetleri bırakılarak üzerine Hırka-i Hazret-i fahr-i Resule / Atlas-ı cerh ola-
Bugün Topkapı Sarayı Müzesi'nde kutsal emanetlerin sergilendiği Hırka-i Saadet adı verilen hasodadan bir görünüm.
Nazmı Timuroğlu, 1991
HERKA-İ ŞERİF CAMİİ
68
69
HIZIR BEY ÇELEBİ
mazpây-endâz / Yüz süriib zeyline tak-bîl ederek /Kıl şefî'-i ümeme arz-ı niyaz yazılı tülbentlerin örtülmesi ile hırkanın daha fazla hırpalanması önlenmiş ve öpülen tülbentler de günün anısına ziyaretçilere dağıtılmaya başlanmıştır. Ziyaret günü, devlet protokolü saraydan ayrıldıktan sonra hareni dairesindeki kadınların da başta valide sultan olmak üzere hasoda-ya gelmeleri ve yine padişahın yönetiminde hırka-i saadeti ziyaret etmeleri gelenekti. O gün ayrıca, saray mutfağından, kapıkulu askerlerine baklava dağıtılırdı (bak. baklava alayı).
istanbulluları en çok ilgilendiren husus ise hırka-i şerifin yeninin ıslatıldığı altın tastaki suyun, birer-ikişer damla dağıtıldığı tatlı su dolu küçük testilerden ve şişelerden edinmekti. Mâ-i mübarek denen bu sulann kapışılmasına neden, hastalıklara, korkulara iyi geldiğine inanılmasıydı. istanbul aktarları da ağızlan mühürlü, sözde mâ-i mübarek dolu küçük şişeleri sonraki günlerde yüksek fiyatlarla hastası olanlara satarlardı.
Osmanlı hanedanının Beşiktaş'taki saraylara taşınmasından (19. yy) 1922'ye değin, padişahlar cuma selamlığmı(~0 andıran bir törenle 15 Ramazan günü Topka-pı Sarayı'na giderek bu dini törene başkanlık ederlerdi. Buna "hırka-i saadet alayı" deniyordu. Saray haremindeki kadınlar da tören için kapalı saltanat arabalarıyla karadan Topkapı'ya gelirlerdi.
l6l7'den başlayarak ikinci bir hırka-i şerif ziyareti ise Fatih'te Veysî Efendi Ko-nağı'nın bahçesindeki kubbeli mekânda yapılmaktaydı. Şükrullah Efendi adında birinin istanbul'a getirdiği ve Hz Muham-nıed'in Üveys el-Karanî'ye hediye ettiği hırka olduğu ileri sürülen ikinci hırkanın buradaki bekçilerine "hırka-i şerif şeyhi" unvanı veriliyordu. Bu şeyhler, her yıl ramazanın 15'inde hırkayı istanbul halkının ziyaretine açmaktaydılar. Veysî Efendi Konağı II. Mahmud tarafından onartıldığı gibi, Abdülmecid de 1851'de buraya Hırka-i Şerif Camii'ni(->) yaptırdı. Bu tarihten sonra buradaki ziyarete valide sultanlar başkanlık etmişlerdir.
Saltanatın ve hilafetin kaldırılmasından sonra Topkapı Sarayı'ndaki hırka-i saadet ziyareti sona ermiştir. Ancak hasodadaki kutsal emanetler, Topkapı Sarayı Müzesi kapsamında her zaman görülebilmektedir. Hırka-i Şerif Camii'ndeki ziyaret ise bir halk geleneği olarak 15-27 Ramazan günleri boyunca yapılmaktadır.
BibL K. Kûfrah, "Hırka-i Şerif, M, V/l, 450-452; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 805-811; Es'ad Efendi, Teşrifat-ıKadime, ist., ty, s. 14-18; Tay-yarzade Ata, Tarih-iAtâ, I, ist, 1294, s. 214 vd; T. Öz, Hırka-ı Saadet Dairesi ve Emanat-ı Mukaddese, ist., 1953.
NECDET SAKAOĞLU
HIRKA-İ ŞERİF CAMÜ
Fatih tlçesi'nde, adını vermiş olduğu semtte, Muhtesip iskender Mahallesi'nde yer almaktadır.
İstanbul'un dini folklorunda çok önemli bir yere sahip olan bu cami Hz Muham-
med'in Üveys el-Karanî'ye (Veysel Kara-nî) hediye ettiği hırkanın (hırka-i şerif) muhafaza ve ziyaret edilmesi için 1267/ 1851'de Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır.
islam kaynaklarında "hayrü't-tâbîin" ya da "reisü't-tâbîin" olarak anılan Üveys el-Karanî'nin vefatından sonra kardeşinden devam eden Üveysî sülalesi elinde kalan hırka-i şerif 17. yy'ın başlarında, sülalenin o tarihteki reisi Şükrullah Üveysî tarafından I. Ahmed'in fermanı gereğince istanbul'a getirilmiştir, istanbul'a yerleşen ü-veysî ailesinin, Hırka-i Şerif Camii'nin kuzey yönünde, az ilerisinde bulunan Akseki Kemâleddin Mescidi'nin(->) karşısındaki bir evde ikamet ettiği, hırkanın bu evde ziyaret edilmeye başlandığı, Sadrazam Çorlulu Ali Paşa'nın (ö. 1711) hırkanın muhafazası için kagir bir hücre ile bitişiğinde bir çeşme ve imaret inşa ettirdiği, daha sonra Şeyh Osman Üveysî zamanında 1138/1725'te ilk defa bir vakfın tesis edildiği bilinmektedir. I. Abdülhamid 11947 1780'de, şimdiki caminin kuzeyinde, avlu üzerinde bulunan ufak kagir hücreyi inşa ettirerek ziyaretlerin burada devam etmesini sağlamış, "Küçük Hırka-i Şerif Dairesi" veya "Eski Hırka-i Şerif Odası" olarak anılan bu hücre II. Mahmud tarafından 1227/1812'de yenilenmiştir.
Abdülmecid bu mukaddes emanetin şanına layık bir cami ve ziyaret mahalli yaptırmaya karar verince çevredeki birçok bina kamulaştırılarak yıktırılmış, 1263/1847' de başlayan inşaat 1267/1851'de sona ermiştir. Hırka-i şerifin muhafazasına ve ziyaretine mahsus birimlerle, ayrıca hünkâr mahfili ve geniş kapsamlı bir hünkâr kasrı ile donatılan camiden başka bu yapının çevresinde, Üveysî ailesinin en yaşlı erkek bireyi (reisi) ile ailesi için bir meşruta, bu kişinin reşit olmaması halinde ken-
Ü
Hırka-i Şerif Camii'nin güneydoğusundan bir görünüm.
Araş Neftçi
dişine vekâlet edecek olana mahsus vekil dairesi, hırka-i şerifi korumakla görevli bir bölük jandarma için bşla (halen Hırka-i Şerif ilkokulu olarak kullanılan bina) ve görevliler için çeşitli odalar da inşa edilmek suretiyle bir külliye meydana getirilmiştir.
Camiyi kuşatan avluya, farklı yönlerde bulunan üç kapı ile girilebilmektedir. Kesme küfeki taşı ile örülmüş olan ve cami gibi ampir üslubunu yansıtan bu abidevi kapılardan, kuzeyde Akseki Caddesi üzerinde yer alan ile kıble tarafından Kadı So-kağı'na açılan ikisi basık kemerli, caminin batısında Keçeciler Caddesi üzerinde bulunan kapı ise yuvarlak kemerlidir. Bu sonuncu kapıyı izleyen kavisli rampa hünkâr kasrının ve mahfilinin batı girişine ulaşmaktadır. Basık kemerli girişler yanlardan pilastrlar ile, yuvarlak kemerli hünkâr girişi ise Dor nizamında gömme sütunlarla kuşatılmıştır. Her üçünde de, Kazasker Mustafa izzet Efendi'nin (ö. 1876) sülüs hadi mermer ayet levhaları ve içinde "Ka-al Allahü Teâlâ" (Allah dedi ki) ibaresini barındıran beyzi tepelikler göze çarpar. Tepelikler kıvrık dal kabartmaları ile çerçevelenmiştir.
Cami ile buna bağımlı olan Hırka-i Şerif Dairesi'nin duvarları kesme küfeki taşı ile örülmüş, üst yapıyı oluşturan kubbe ve tonozlar tuğla ile örülerek kurşun kaplanmıştır. Caminin sahip olduğu, ziyaret a-ğırlıklı değişik fonksiyon şeması, tasarımına yansıtılmıştır. Yaklaşık 11 m çapında bir kubbenin örttüğü, sekizgen planlı ve iki kat yüksekliğindeki harimin kıble tarafında, zemin katı hırka-i şerifin korunmasına, üst katı ise ziyaretine tahsis e-dilmiş, yine sekizgen planlı bir kitle, kuzeyinde de 5 adet girişle donatılan iki katlı bir kanat bulunmaktadır.
Kuzey cephesinin ekseninde yer alan ve ikişer pilastrla kuşatılmış olan dikdörtgen açıklıklı kapıdan, birbiriyle bağlantılı iki giriş holü kat edilerek cami harimine ulaşılır. Cami kapısı olarak adlandırılabileceğimiz bu girişin üzerindeki, 1267 tarihli, ta'lik hatlı inşa kitabesinin manzum metni A. Sadık Ziver Paşa'ya (ö. 1862) aittir. Üst katta bu kapının üzerine isabet eden kesime yuvarlak bir pencere yerleştirilmiş, pencerenin içindeki ışınsal bölünmeli ca-mekânın ortasına, Abdülmecid'in tuğrasını içeren beyzi bir madalyon konmuştur. Kuzey cephesinin yanlannda, eksendeki cami girişine göre simetrik konumda, basık kemerli birer ziyaretçi girişi bulunur. Cepheden geriye çekilmiş olan ziyaretçi girişlerinin önündeki eyvanların açıklıkları Dor nizamında ikişer sütunla geçilmiştir. Ayrıca doğu ve batı cephelerinde de, bu kesimin üst katını kaplayan hünkâr kasrına ait çıkmaların altında birer giriş yer alır. Söz konusu çıkmalar yine Dor nizamında dörder sütuna oturmaktadır. Aslında hünkâr kasrına geçit veren bu yan girişlerden doğudaki günümüzde kadın ziyaretçilere tahsis edilmektedir. Bütün bu girişler birbirlerine, oldukça karmaşık bir düzen gösteren sofalar, koridorlar ve merdivenlerle bağlanmış, Hırka-i Şe-
rif Dairesi ile olan ziyaret bağlantısı, ha-rimi yanlardan kuşatan iki katlı galerilerle sağlanmıştır. Harimin karanlıkta kalmaması için baştan başa camekânlarla donatılmış olan, demir iskeletli ve ahşap akşamlı bu ziyaret galerileri, caminin inşa edildiği yıllarda Avrupa'da yeni yayılmaya başlayan ve o döneme göre "modern" sayılabilecek bir tekniği yansıtmaktadır. Dışarıya doğru meyilli ve kurşun kaplı bir çatının örttüğü galerilerin camekânları, dış yüzleri oymalı korkuluklara oturmakta, aralarında, kare kesitli ahşap dikmeler bulunmaktadır.
Hünkâr mahfili ve ziyaret galerileri ile bağlantılı olan hünkâr kasrı, bütün geç dönem camilerinde olduğu gibi, harimin kuzeyindeki kanadın üst katını bütünüyle kaplamakta, caminin bu yöndeki cephesine bir sivil mimari görünümü kazandırmaktadır. Hünkâr kasrının tonoz örtülü birimleri basık kemerli pencerelerle aydınlanır. Padişahın ve ileri gelen devlet adamlarının dinlenmesine tahsis edilmiş olan birimler, dönemin saray üslubuna uygun biçimde bezenmiş ve tefriş edilmiştir.
Hırka-i şerife tahsis edilen kesim dış görünümü itibariyle, sekizgen prizma biçiminde, basık kubbeli bir türbeyi andırır. Hırkanın, ziyaret dönemleri dışında koruduğu zemin katın kıble yönündeki kenarında yuvarlak bir pencere, yanlardaki ü-çer kenarda da kare açıklıklı birer pencere görülür. Bu bölümün kuzey yönündeki kenarı ise cami kiüesine bitişmektedir. Hırka-i şerifin ziyaret edildiği üst kat, yanlardan pilastrlarm kuşattığı, yuvarlak kemerli geniş pencerelerle donatılmış, ziyaret sırasında, hırka-i şerif muhafazasının konduğu kıble yönündeki kenar sağır bırakılarak cephede, diğer kenarlardaki pencerelerin eşi olan bir niş tasarlanmıştır. Ziyaret mekânının duvarları breş taşından levhalarla kaplanmış, kubbe eteği konsollu bir silme ile belirtilmiş, kubbenin içi, kartonpiyer tekniği ile meydana getirilmiş, ampir üslubunu yansıtan motiflerle (çe-lenkler, helezoni dallar vb) bezenmiştir. Pencereleri örten kalın siyah perdelerin üzerine simle işlenmiş bezemeler ile kubbedeki kartonpiyer bezeme arasında bir üslup birliği gözlenir. Kıble yönündeki kenarda, yanlardan sütunçelerle donatılmış ve perdeyle örtülmüş bir niş yer almakta, ziyaret sırasında hırka-i şerif bu nişin önüne konan, som altından bir sehpanın üzerine yerleştirilmektedir. Günümüzde de devam eden kadim gelenek uyarınca, Üveysî ailesinin reisi veya onun vekil tayin ettiği kişi bu nişin önünde, sehpanın arkasında ayakta durarak hırkayı ziyaret ettirmektedir. Doğu yönündeki galeriden salat ve selam okuyarak bu mekâna dahil olan ziyaretçiler hırka-i şerifi ziyaret ettikten sonra geri çekilerek harimin batı yönündeki galeriden dışarı çıkarlar. Yakın bir zamana kadar hırka-i şerif ramazan aylarının son iki haftasında ziyarete açılırken, giderek artan ziyaretçi adedi göz önüne a-lınarak bu ziyaret süresi ramazan ayının tamamına yayılmış bulunmaktadır.
Sekizgen planlı harim bölümünün ku-
Hırka-i Şerif Camii'nin içinden bir görünüm.
Yavuz Çelenk, 1994
zey yönündeki üç kenarda yer alan girişlerin üzerinde hünkâr mahfiline ve müezzin mahfiline ait kavisli çıkmalar bulunur. Yanlarda, ziyaret galerilerine açılan, büyük boyutlu ve yuvarlak kemerli pencerelerin parmaklıklarında neogotik öğeler dikkati çeker. Beyaz mermer ve breşle meydana getirilmiş, kadeh biçimindeki vaaz kürsüsünde de karşılaşılan neogotik motifler, yakın bir gelecekte Osmanlı mimarisi üzerinde egemenlik kuracak olan eklektik zevkin habercileridir. Vaaz kürsüsü gibi, iki ayrı taş cinsinin kullanıldığı minber ile mihrapta da barok ve ampir üsluplarının bir sentezi yapılmak istenmiştir. Minber kapısındaki sülüs hatlı kelime-i tevhid Abdülmecid'in imzasını taşır.
Harim mekânını oluşturan sekizgen prizmanın bitimi konsollu bir silme ile belirtilmiş, konsolların arasına Kazasker Mustafa izzet Efendi'nin eseri olan, sülüs hatlı ayet panoları yerleştirilmiş, bu silmeden itibaren başlayan kubbe kasnağına, her kenara birer tane gelecek şekilde yuvarlak kemer açılmıştır. Bu kemerlerin arasında, siyah zemin üzerine altın yaldızla yazılmış Allah, Muhammed, Dört Halife ve Hase-neyn ibarelerini içeren yuvarlak levhalar sıralanır. Sekizgenin köşelerinde yükselen pilastrlarm yüzeyi ile pencerelerin iç yüzeyleri ve kubbe, kartonpiyer tekniğinin kullanıldığı, ampir üslubunda bir süsleme programı sergiler. Karimden soyutlanarak kuzeydeki kanadın köşelerine yerleştirilmiş olan minarelerin kaideleri saçak hizasına kadar yükselmektedir. Cepheden hafifçe dışarı taşan kaideler, cephede devam eden kat arası silmesi ile ikiye bölünerek ve yuvarlak kemerli pencere biçiminde nişlerle donatılarak yapı kitlesi ile kaynaş-tırılmıştır. Silindir biçimindeki minare göv: deleri Korint nizamında başlıkları andıran şerefelerle donatılmış, kurşun kaplı ahşap külahlarla taçlandırılmışım
Hırka-i Şerif Camii'nin cephelerine ampir üslubunun egemen olduğu gözlenir. Girişler antik Yunan tapınaklarını hatırlatan Dor nizamında sütun dizileri ile donatılmış, cephelerde hemen hiçbir süslemeye yer verilmemiştir.
Caminin kuzey yönünde, avlu üzerinde bulunan eski Hırka-i Şerif Dairesi'nin duvarında, II. Mahmud tarafından 1227' de yaptırıldığını belgeleyen kitabe yer a-lır. Manzum kitabenin metni Vasıf'a (ö. 1824), ta'lik hattı Mehmed Şahabeddin'e aittir. Söz konusu mekânın duvarları Batı kökenli çinileri taklit eden Kütahya işi mavi-beyaz çinilerle kaplanmıştır.
Dostları ilə paylaş: |