İŞTİRAKÇİ HİLMİ
bak. HİLMİ (İştirakçi)
İŞVEREN ÖRGÜTLERİ
Sermaye kesiminin, çıkarlarını korumak, ekonominin çeşitli sektörlerinin yönlendirilmesinde etkili olmak, ortak görüş ve politika oluşturup bunu hükümet ve kamuoyuna yansıtmak, işçi sendikalarının karşısına muhatap ve alternatif güç çıkarabilmek için kurduğu odalar, dernekler, sendikalar, birlikler.
Türkiye büyük sermayesinin merkezi olan İstanbul, aynı zamanda sermaye (işveren) örgütlenmesinin de merkezidir. İlk
İTALYA ELÇİLİĞİ BİNASI
300
301
İTALYA ELÇİLİĞİ YAZLIĞI
önemli sermaye örgütleri İstanbul'da kurulduğu gibi, en güçlü ve etkili olanlar da burada faaliyet göstermektedir.
işveren örgütlerinin, başlıcaları odalar, işveren sendikaları, dernek ve birlikleridir. Günümüzde istanbul'daki çeşidi işveren örgütlerinin büyük çoğunluğu 1950 sonrasında kurulmuş, 1960'tan sonra gelişmiş olmakla birlikte, kökleri Cumhuriyet öncesinde, 19. yy'ın son çeyreğinde-dir. istanbul'daki sermaye çevrelerinin ilk bir araya gelişleri, Galata bankeılerinin(-») 1864'te birleşerek Galata Borsası'nı(-») kur-malarıyla olmuştur. Bu ilk birleşme, borsayı doğurmuş, ama kısa sürede bir işveren örgütlenmesine dönüşememiştir. Odalar biçiminde ilk işveren örgütlenmelerinin ortaya çıkabilmesi için, İstanbul'da ticaretin ve iş hayatının kapitalizmde bir ölçüde yol alması gerekecektir. 1875 tarihli bir kararnameyle, Ticaret Nezareti'ne bağlı o-larak ticaret ve ziraat meclislerinin kurulması, bunların günümüzün ticaret odalarının görevini yerine getirmesi, özellikle de ticaret ve zahire borsalarının kurulmasına ve işlemesine nezaret etmeleri öngörülmüştür. 1882'de İstanbul'da Dersaadet Ticaret ve Sanayi Odası kurulmuş; önceleri Levantenlerin ve gayrimüslim ticaret burjuvazisinin ağırlıkta olduğu bu kuruluşta, II. Meşrutiyet'ten sonra Müslüman işadamları da ağırlık kazanmaya başlamışlardır! 1922'de İstanbul'da, emperyalist güçlerle işbirliği yapmış olan, yabancı sermayenin uzantısı sermaye kesimlerine karşı bir tepki olarak ve yerli sermayenin örgütlenmesinde ilk adımı atabilmek için Milli Türk Ticaret Birliği kurulmuştur.
17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir'de yapılan ve Cumhuriyet Türkiye' sinin ekonomik yörüngesini belirlemeyi amaçlayan İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararlar uyarınca, 22 Nisan 1925'te Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu çıkarılmış, ancak bu kanunun yetersiz kalması yüzünden 1943'te çıkarılan yeni Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanunu'na rağmen, sermaye kesiminin bağımsız örgütlenmesinin fiilen ortaya çıkıp güçlenmesi için 1950 ve asıl 1960 sonrasını beklemek gerekmiştir. İşveren örgütlerinin kurulup güçlenmesinin önkoşulu olan kapitalizmin görece gelişmesi, sınıf çelişkilerinin belirip keskinleşmesi, Türkiye'de ancak 1950-1960' lar sonrasında gerçekleşebilmiş; öte yandan bu türden örgütlerin kurulması için gerekli olan yasal düzenlemeler de ancak 1947'de yapılabilmiştir.
1946'da, sınıf esasına dayalı cemiyet kurmayı yasaklayan 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu'nda değişiklik yapılmış ve bu hüküm kaldırılmış; Demokratik Parti'nin (DP) iktidarı alacağı 1950 seçimlerinden iki ay önce de, savaş yılları içinde güçlenmiş cilan sermaye kesiminin ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve daha liberal hükümleri içeren yeni bir Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret Borsaları ve Bunların Birliği Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Bu yeni kanunun getirdiği en önemli değişiklik, bundan böyle bu tür-
den işveren kuruluşlarının Ticaret Bakan-lığı'na bağlı olmaması, tüzel kişiliğe sahip bağımsız meslek kuruluşları statüsünde olmasıdır. Ayrıca meslek odalarının birlik kurmalarına da, kanun olanak tanımıştır. Sanayiciler, uzun bir geçmişi olmakla birlikte yeni kanuna göre örgütlenen İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası'ndan kısa sürede ayrılıp, sanayi kapitalizminin gelişmesinin de bir işareti olarak, 1952'de İstanbul Sanayi Odası'nı (İSO) kurmuşlardır. Kuruluşunda, İSO'nun o zamana kadar Ticaret ve Sanayi Odası'na kayıtlı olan ve ondan ayrılıp Sanayi Odası'na kaydolan 700 üyesi vardı. İSO İstanbul'daki en güçlü işveren örgütlerinden biri olarak 1962' de 2.000, 1970'lerde 5.000, 1980'de 6.000 ve 1990'larda7.000'den fazla üyeye yükselmiş; Koç, Eczacıbaşı, Profilo, Dinçkök, Bezmenler, Bodur grupları zaman zaman odaya hâkim olmuşlar; İSO'da, büyük sermayenin çeşitli kesimleri arasında zaman zaman çıkar çatışmaları ve oda yönetimi için çekişmeler gözlenmiştir.
Sermaye kesiminin İstanbul'daki diğer odaları Ticaret Odası(->) ve asıl adı İstanbul ve Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz Bölgeleri Deniz Ticaret Odası olan, 1982'de İstanbul'da kurulup faaliyet alanını daha sonra yaygınlaştıran Deniz Ticaret Odasidır(->).
Merkezi örgütü Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) olan işveren sendikaları, İstanbul'da (ve bütün Türkiye'de) işçi sendikalarından da sonra, oldukça geç kurulmuştur. 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu'ndaki, sınıf esasına dayalı cemiyet kurma yasağının kalkmasından ve Şubat 1947'de İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun'un çıkmasından sonra, hızla işçi sendikaları kurulmaya başlarken sermaye kesimi işveren sendikaları kurmakta acele etmemiştir. O zamanlar işçi sınıfı karşısında sıkıntıda olmayan, istedikleri koşulları işçilere dayatabilen işverenler, 1949'da kurulan ve ciddi bir varlık gösteremeyen Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası dışında, diğer işkollarında sendikalaşmaya girişmemişlerdir. Konu, işveren kesimi için 1950' lerin son yıllarında gündeme gelecek; 1958'de bir araya gelen Koç Grubu'ndan Demirdöküm ve Arçelik yöneticileri ile Profilo'dan Jak Kamhi ve diğer işkolların-dan işverenler, o yılın sonunda Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası'nı (MESS) kuracaklardır. İşveren sendikalarının birbiri ardına kurulmaya başladıkları yıl 1961' dir. 196l'de İSO'nun da yardım ve desteğiyle İstanbul Tahta Sanayii İşverenleri Sendikası, İstanbul Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, İstanbul Matbaacılık Sanayii İşverenleri Sendikası, İstanbul Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası, İstanbul Cam Sanayii İşverenleri Sendikası ve 15 Ekim 196l'de de İstanbul İşveren Sendikaları Birliği(-0 kurulmuş; 1962'de sermayenin en güçlü kuruluşlarından TİSK oluşturulurken, İstanbul İşveren Sendikaları Birliği, konfederasyonun çekirdeğini meydana getirmiştir. İşveren Sendikaları Birliği'ni oluşturan İstanbul sermayesi kaynaklı ve
merkezli 14 işveren sendikası, 1962'de tüzüklerini değiştirerek Türkiye düzeyinde kuruluşlar haline gelmişler ve adlarının başına İstanbul yerine Türkiye'yi geçirerek TİSK'İ kurmuşlardır.
Sermaye kesiminin ekonomik amaçlı mesleki ve sınıfsal örgütleri sayılabilecek odalar ve sendikalar dışında, merkezi İstanbul'da bulunan büyük sermaye ve holdinglerin etkinliğini taşıyan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) başta olmak üzere, bir dizi dernek ve birlikleri vardır. Dernek fikri Koç Grubu'ndan çıkmış, Eczacıbaşı ve Tekfen gruplarından hemen destek bulmuş ve TÜSİAD, büyük sermayenin önde gelen adlarını içererek 1971' de İstanbul'da kurulmuştur. Büyük sermayenin en önemli ve etkili kuruluşu sayılabilecek TÜSİAD'm 1994'teki üye sayısı 337'dir ve bunların 283'ü İstanbul'dandır.
Türkiye ekonomisinin ve sermaye kesiminin 1980'ler sonrasında girdiği yeni güçlenme dönemi, 1986'da İstanbul'da Türkiye Genç İşadamları Derneği'nin (TÜGİAD) kurulmasına yol açmış; sermaye içindeki, çoğunluğu Refah Partisi (RP) ve diğer dinci siyasal eğilimlere yakın gruplar Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'ni (MÜSİAD) kurmuşlar; Mayıs 1994'te esas olarak orta sermaye gruplarını bünyesinde barındıran MÜSİAD'm tiye sayısı 1.700'ü bulmuştur. Ayrıca, Genç Yöneticiler ve İşadamları Derneği (GYİAD), Rumeli Yönetici ve İşadamları Derneği (RUYİAD) merkezi İstanbul'da olan, sermaye içi gruplaşmaların yarattığı diğer işveren dernekleridir.
İşverenlerin, faaliyet gösterdikleri sektörün sorunları çerçevesinde kurdukları daha dar amaçlı dernekler arasında, her birine o sektördeki önde gelen sermaye gruplarının öncülük ettiği dernek ve birlikler vardır. Bunlar arasında bulunan Beyaz Ev Eşyaları Sanayicileri Demeği, Elektronik Cihazları İmalatçıları Derneği, Özel Sektör Demir-Çelik Üreticileri Derneği, Otomotiv Sanayicileri Derneği, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (dernek yapısında), Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği, Ayakkabı Sanayicileri Derneği, Dış Ticaret Derneği, Giyim Sanayicileri Derneği, Müteahhitler Birliği, Uluslararası Nakliyeciler Derneği, Bankalar Birliği, merkezleri İstanbul'da bulunan ve üyelerinin çoğunluğu İstanbul'dan olan kuruluşlardır.
İşveren kesiminin bazı özel gelişme ve konulan izlemek, incelemek ve yönlendirmek için kurdurduğu "uzman" sayılabilecek örgütlenmeler arasında Avrupa Topluluğu AT konusunda İktisadi Kalkınma Vakfı (IKV), yabancı sermaye konusunda Yabancı Sermaye Koordinasyon Derneği (YASED) sayılabilir. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu da (DEİK) 1986'da oluşturulmuş bu türden bir kuruluştur.
İSTANBUL
İTALYA ELÇİLİĞİ BİNASI
Maçka'yı Teşvikiye'ye bağlayan Maçka Caddesi üzerinde, Nişantaşı Kız Lisesi'nin kuzeyinde, Beşiktaş'a doğru eğimli geniş bir arazi içindedir. Günümüzde endüstri
meslek lisesi ve Anadolu teknik lisesi olarak kullanılmaktadır.
İstanbul doğumlu mimar Giulio Mon-geri tarafından yapılmıştır. Osmanlılarla ilk diplomatik ilişkileri kuran Venedik Cum-huriyeti'nden başka, Napoli, Floransa, Sicilya, Ceneviz, Sardunya gibi İtalyan cumhuriyetlerinin Pera'da değişik tarihlerde kullandıkları binalar ve elçilik konudan olmasına rağmen, italyan Birliği'nin sağlanmasından sonra, yeni ve güçlü İtalyan devletini temsil edebilecek nitelikte bir elçilik binaları yoktur. Venedik Sarayı, İtalya' nın kuzeyini işgal altında tutan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nün elindedir. Konsolosluk hizmetleri Meşrutiyet Cadde-si'ndeki Casa dTtalia binasında sürdürülmekte, elçilik konutu olarak Ayaspaşa'da Park Otel'in yerindeki köşk kullanılmaktadır. İtalya'nın talebi üzerine 1900'de Osmanlı bakanlar kurulunda, İstanbul'da İtalya devletine ait bir elçilik binasının bulunmadığı görüşülmüş, inşasına izin verilmesinin iki ülke arasındaki iyi ilişkileri daha da geliştireceği düşünülerek, durum padişaha arz edilmiştir. Bunu takip eden yıllarda Maçka'da inşaata başlanmış, ancak araya I. Dünya Savaşı girmiş ve bunun sonucunda 1918'de Avusturya-Macaristan împaratorluğu'nun tarih sahnesinden silinmesi üzerine Venedik Sarayı tekrar asıl sahipleri olan italyanlara geçmiştir. Bu gelişmeler üzerine elçilik, Venedik Sarayı'na taşınmış, Maçka'daki yapının inşaatı bırakılmıştır.
Yapı, Tekel Genel Müdürlüğü tarafından tütün deposu olarak kullanıldığı 1940' lı yılların sonunda, İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar'ın girişimi ile konservatuvara tahsis edilmek üzere TBMM tarafından bedelsiz olarak İstanbul Belediyesi'ne verilmiştir. Böylece, belediyenin alım için tahsis ettiği 300.000 lira, yapının tamamlanmasına ayrılmıştır. Yarım kalmış iç mimarisi, 1950'li yılların başında mimar Mahmut Bilen tarafından dönemin sade üslubuna uygun olarak tamamlanmaya çalışılmış, bu sırada giriş değiştirilerek mermer kaplanmıştır. 1970'te tekrar elden geçirilen binanın giriş ve 1. kadarına, kat yüksekliğinden yararlanarak iki ara kat ilave edilmiştir. 1984'te Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapının yeniden düzenlenmesi ve ek binalar yapılması için mimari proje yarışması yapılmış, finansman sorunlarından dolayı uygulanmaya konulmamıştır.
Arka (doğu) cephesi köşelerinde 7,5x 7,5 m'lik alanların dışarıda bırakıldığı 54x 29 m ölçülerinde bir tabana oturan, caddeye paralel kuzey-güney doğrultusunda konumlanmış, kagir bir yapıdır. Günümüzde, bodrum ve ilave edilmiş ara kadarla birlikte altı kadıdır. Denize bakan doğu cephesi köşeleri üzerinde, kule şeklinde, priz-matik kütleli iki çatı mekânı vardır. Plan şeması, zemin katta, batı cephesi aksında yer alan giriş holünden beş basamak çıkılarak ulaşılan merkezi bir hole açılan salonlardan meydana gelmektedir. Kuzey cephesinde bulunan ana merdivenlerle
ulaşılan üst kat planlan da benzer bir şemaya göre çözümlenmiştir.
Ancak, yapının asıl özelliği, tamamlanmamış ve değişikliklere uğramış iç düzenlemesi değil, anıtsal monoblok kütlesi ve özenle ele alınmış cephe düzenlemeleridir. Dış mimariye büyük ^önem veren ve Sa-nayi-i Nefise Mektebi Âlisinde mimari proje hocalığı yaparken öğrencilere, "önce cepheleri görelim" diyen Mongeri için, birçok İtalyan asıllı mimarın eseri bulunan İstanbul'da, İtalyan Elçiliği binası şüphesiz heyecan verici bir tasarım olmalıdır. Nitekim yapının cephe çizimlerini yaşamının son yıllarına kadar çalışma masasının karşısında tutmuştur. Günümüzde kayıp olan bu özgün çizimler tespit edilebilirse, mimarlar tarafından tartışılan bir konu olan ve alt katlarda yarım kaldığı düşünülen cephe düzenlemesinin nasıl tasarlandığına ışık tutulabilecektir. Tütün deposu olarak kullanıldığı yıllarda, yapıda bir araştırma yapan Prof. Maruf Önal, inşaat sırasında muhtemelen şantiye ofisi olarak kullanılan çatı katının duvarında, beyaz zemin üzerine renkli yağlı tebeşirle 1/1 ölçeğinde Mongeri tarafından etkileyici bir teknikte çizilmiş ve ölçülendirilmiş olan yapı cephesindeki konsolların detay çizimlerini tespit etmiş, belgesel değer taşıyan bu resimlerin koruma altına alınması için İtalyan Elçiliği de dahil olmak üzere ilgilenebileceklere başvurmuş, ancak bir sonuç a-lamamıştır.
30 m yüksekliğindeki cephelerle büyük boyutlu konsol sırasının taşıdığı kat silmesi yapıyı kararlı bir biçimde ikiye ayırmaktadır, bu silmenin altında kalan ve tamamlanmamış olduğu düşünülen taş kaplanmış cephe bölümünde zemin katta dikdörtgen, 1. katta kare biçiminde pencereler yer alır. 3. ve 4. kat cephesi iki kat yüksekliğinde ve profilli tabanlara oturan Korint başlıklı pilastrlarla sınırlanmış dikdörtgen panolar içinde düzenlenmiştir. Bu şekilde yedi modüle ayrılan giriş cephesinde 3-kat pencereleri, yine Korint başlıklı kolonlarla taşıtılan ve aynalarında madalyonlar bulunan yuvarlak kemerli üçlü gruplar şeklindedir. Bu pencere düzenini iki yanında tutan aynı biçimdeki pilastrlara oturan profilli bir hatıl ve bununda üzerinde, 4. kat seviyesindeki içinde daire formunda bir pencere olan büyük ölçülerdeki yuvarlak bir kemer düzenlemeyi tamamlar. Ortadaki beş modülde tekrarlanan ve cephe mimarisinin önemli vurgusu olan Rönesans üslubundaki bu sistemin üzerinde büyük boyutlarda armalar yer alır. Her iki taraftaki son modüllerde ise, 4. kat seviyesinde ikili pencereler vardır. Profilli bir kat silmesi ile ayrılan 5. kat, cephe düzenlemesi bütününde, ikili gir-land sırası ve yatay dikdörtgen pencereleri olan bir friz etkisi vermektedir. Cephe, dekoratif konsollarla desteklenen geniş bir silme ile tamamlanmıştır.
İstanbullu ve İstanbul hayranı mimar Mongeri'nin Maçka İtalyan Elçiliği binası, monoblok kütle düzeni, boyutları ve Rönesans mimari üslubunun ağırlıkta olduğu cephe düzenlemesi ile imparatorluğun
son yıllarında İstanbul mimarisinin en görkemli örneklerindendir.
Bibi. T. Bertele, // Palazzo Degli Ambasci-atori Di Venezia A Constantionopoli e Le Sue AnticheMemorie, 1932, Bologna, s. 389; Cumhuriyet Devrinde İstanbul, 1949, İst., s. 158; B. Unsal, "Mimarlığımız 1923-1950", Mimarlık, S. 2 (1973), s. 34-35; F. Irez-H. Aksu, Boğaziçi Sefarethaneleri, 1992, ist., s. 66; C. Can, "istanbul'da 19. Yüzyıl Batılı ve Levanten Mimarların Yapıları ve Koruma Sorunları", (Yıldız Teknik Üniversitesi, yayımlanmamış doktora tezi), 1993, s. 335-352.
CENGİZ CAN
İTALYA ELÇİLİĞİ YAZLIĞI
Tarabya'da deniz kıyısındadır.
Yapı, İtalya Dışişleri Bakanlığimn siparişi ile tanınmış İtalyan mimar Raimondo D'Aronco(->) tarafından tasarlanıp Ağustos 1905-Aralık 1906 tarihleri arasında inşa edilmiştir. Udine (İtalya) Kent Müzesinde bulunan D'Aronco Arşivi'nde bu tasarımı belgeleyen bir kısmı imzalı ve tarihli 114 özgün çizim ve dört sayfalık bir rapor bulunmaktadır.
Yapı, elçiliğin eski binasının yerine inşa edilmiştir. Eski bina yıkılmış, yalnızca birinci terasın altında bulunan mutfak, kömür deposu ve servis yapıları korunmuştur. Udine Arşivindeki çizimlerden eski binanın yeni binaya oranla hayli küçük, 3 katlı, çok sade ve neoklasik üslupta bir yapı olduğu anlaşılmaktadır.
Yeni bina, yaklaşık 27x20 m boyutunda dikdörtgen bir zemin üzerinde 4 katlı yüksek bir binadır. Ana çizgileriyle uzun kenarı yönündeki eksene göre simetrik bir planı vardır. Simetri ekseni üzerinde orta kısımda birer orta hol ve çift kollu geniş merdivenler yer almaktadır. Merdiven holü, kuzey cephesinde 3 m kadar dışarı çıkarılarak simetrik kurgu vurgulanmıştır. Zemin kat planı ayrıca giriş eksenine göre de simetrik olarak düzenlenmiştir. Ne var ki plan düzeyinde hassas bir ölçülen-dirmeyle bütünlenen bu simetrik kurgu, 3. katta büyük merdivenin son bulması ve kuzey cephesinin (4 katlı diğer cephelere karşı) 3 kat olarak bitirilmesiyle kitlede a-simetrik bir kompozisyona dönüşmektedir. Bu asimetri, 3- katın güney cephesindeki çıkma ve balkon ile onların üzerini örten geniş bir saçakla bir kez daha vurgulanmıştır. Böylece plandaki simetri ile kitle ve cephelerdeki asimetri arasında bir gerilim doğmaktadır. D'Aronco'ya özgü bir tavır olarak yorumlanabilecek bu gerilim ve bunun dışa vuran biçimi, klasik ve klasik dışı kavramların, D'Aronco'nun mimari dilinde üslup yaratıcı bir öznellikle bir araya gelişinin tipik bir örneği sayılmalıdır. Yaratıcı öznellik, kitlede olduğu kadar cephe düzenlemelerinde, özellikle de doğu ve güney cephelerinin tasarımında görülmektedir.
Boğaz'a açılan doğu cephesinin, giriş ve iki yan aks içinde simetrik bir kurgusu vardır. Derzleri profilli taşlardan örülmüş yarım daire kemerli ve yüksek kilit taşı üstünde bir Medusa başı taşıyan giriş kapısı, ekseni belirler.
Pencerelerin 2/3/2 düzenindeki yerleş-
İTALYA ELÇİLİĞİ YAZLIĞI
302
303
İTALYAN HASTANESİ
tirimi ve son kattaki büyük kemerli balkonla simetrik düzen kurulur. Ancak, bu klasik kurgu, önce kitledeki asimetri ile dönüştürülür. Çatının kuzeyde 3. kat hizasına kadar inişi ve güneydeki saçağın doğu ucunun öne çıkışı son derece gerilimli bir denge tutturur. Ve sonra art nouveau bezemeler ve mimari öğelerin mecazi biçimleri klasik kurgunun önüne geçer.
Üst kat balkonunun büyük kemerinin üstünde iki yanına büyük girlandların asıldığı kraliyet arması ile üstünde bir büyük yıldız vardır. Saçağın altındaki alınlık tablası (timpan yüzeyi) üzerinde bu yıldızı merkez alan dairesel bir boşluk bırakılarak kalan yüzey, eğrisel ışınlar gibi dağılan çizgisel bir bezemeyle doldurulmuştur. Böylece yıldızın aydınlığının ve parıltısının dağılışını simgeleyen göz alıcı bir bezeme yapılmıştır. Girlandların öteki ucu iki yandaki pilonlara asılmaktadır. Üstlerindeki elipslerden sonra üçlü sarkıtma motifi ile alt kata kadar inen pilonlar, aslında görsel olarak armayı taşıyıp taçlandırma işlevini görürler. Balkon korkuluğu serbestçe dağılan art nouveau kıvrım dallarla bezeli ve eğriseldir.
italya Elçiliği Yazlığı ve binanın tasarımcısı Raimondo D'Aronco'nun çizimi. Fotoğraf Erkin Emiroğlu (üst), Afife Batur fotoğraf -koleksiyonu
Güney cephesi, yapının en karakteristik çizgilerine sahiptir. "Piano nobile" bu cephede bahçeye büyük bir terasla açılmaktadır. Terasın korkuluğu ve köşeyi tutan taş pilastr ile küresel biçimli büyük köşe taşı, binanın sınırını net olarak belirler. Ama üst katın çıkmalan ve hele bu çıkma ve balkonları örten geniş saçak, o dingin ve net çizginin gerisinde hem konut katım gizler, hem de o dinginliği dönüştürür. Saçağın değişik büyüklükteki yanlamaları yatay çizgilerdeki dengeyi değiştirir ve gözü eğik yönelmelere çeker. Saçakların alt yüzleri D'Aronco'nun elipsleri, eşkenar dörtgenleri ve küçük karele-riyle bölümlenip kaplanmıştır.
Plana ve iç düzene gelince, simetri ekseni üzerinde yer alan giriş (antre) hacmi, büyük olmamasına karşın özenli bir tasarımla düzenlenmiştir. Zemin kat holüne açılan kapı ve pencereler, yalın geometrik biçimlerle, dikdörtgen ve eşkenar dörtgen kayıtlamalarla bölünmüştür. Kapının iki yanındaki toskan düzeninde kolonların gövdesi üzerine birer küçük dikdörtgen içinde kabartma semboller işlenmiştir. Sağdakinde kitap tutan "San Marco as-
lanı" ile Venedik, soldakinde Romus ve Romulus'u besleyen kurt ile Roma kent sembolleri bulunur. Almaşık dizili düz ve eğrisel dikdörtgen parçalardan oluşan tavanın ortasına art nouveau yazı karakterinde "Restituit A.D. MCMVT" olarak yapım tarihini veren bir levha konmuştur. Beşgen biçiminde düzenlenmiş dört basamakla zemin kat holüne geçilir.
Taş döşeli zemin kat holü, simetri eksenlerinin iki yanındaki birer çift kolonla sınırları işaret edilen bir iç avlu-taşlık o-larak betimlenebilir. Enine eksenin üzerinde, yarım daire biçimli bir niş içinde başı miğferli bir Minerva heykeli vardır. Nişin eğri kısımlarındaki kasetli düzenlenme, bütüne egemen olan geometrik çizgileme, üstte kilit taşının abartılmış biçimi ve heykelin aksiyal pozisyonu, açık bir klasik tasarıma işaret eder. Holün tavanının dikdörtgen çerçevelemesi, ortadaki kasetleri çevreleyen meandr şeridi, kornişlerdeki kesintisiz damlalık motifleri vb, D'Aronco' nün o yıllardaki "jugendstü" çizgisine hiç de yakın durmayan bir "empire" sadelik taşırlar. Bu yaklaşımın İtalyan resmi makamlarının isteklerini gözettiği düşünülebilir. Nitekim, büyük merdivenin konumu, biçimi, korkuluk motifleri, 1. kattaki salonun kapıları hep aynı yaklaşımı sergiler.
Yalnızca 1. katta kabul holünün ve salonların tavanlarında art nouveau biçimler ve motifler, örneğin çiçek şeritleri vardır. Şeritler, bekleme salonunda ahşap lataların arasına sıralar halinde dizilmiştir; yemek salonunda küçük kare motifleri e-ğilip bükülerek kuşatır; orta holde çapraz kareleme yapan çıtaların içine dolanır ve klasik katılığı art nouveau'ya özgü bir incelikle yumuşatır.
Art nouveau biçimler, elçi özel konut bölümü olan 3. katta daha belirgin biçimde kullanılmıştır. 4. katın çepeçevre bir galeri olarak açıldığı bu katta daha devingen bir mekânsal izlenim alınmakta ve R. D'Aronco'nun âdeta markası olan eşkenar dörtgenler, sıklıkla kullanılmaktadır.
4. kata çıkan merdiven yan tarafa, salonun doğu kenarına alınmıştır. Yalnız bu konumu ile değil dönerek açılan basamakları ve asimetrik korkuluğu ile art nouveau esprisine yakındır. Soldaki korkuluk, bir kadın başı figürü ile başlamakta, D'Aronco' ya özgü elips motifleri ve dağılan dallarla devam etmektedir. Sağ korkuluk barok kıvrımlarına karşın tabanındaki eşkenar dörtgenlerle değişmektedir. Orta holün önündeki ince, yüksek ve iyonik başlıklı kolonlar, galeri korkuluğu vb öğelerin klasik biçimleri, ana çizgiyi belirlemektedir.
Yapı ahşap kazık temeller üzerine o-turmaktadır. Yapıda karma bir yapım tekniği kullanılmıştır; zemin kat kagirdir, kat döşemeleri aralan tuğla dolgulu putrellerle volta tekniğinde yapılmıştır, zemin üstü katlar ahşap strüktürlü, tuğla dolgulu ve genel olarak bağdadi üzerine sıvalıdır.
Yapının içinde ciddi ve resmi akademik bir mimari dil kullanan R. D'Aronco, dışarıda Boğaziçi'nin pitoreskine katılan,
çıkmalan ve saçağı ile yerel referanslara u-zanan yine görkemli ama hiç de akademik olmayan bir tasarım gerçekleştirmiştir, italyan Elçiliği yeni binasının ve tasarımının en özgün yanı da bu ikilemidir. Bina, günümüzde oldukça yıpranmış ve kapalı durumdadır.
Bibi- A. Batur, "Leş euvres de Raimondo D'Aronco a istanbul", Attı del Congresso Inter-nazionole di Studi su Raimondo D'Aronco e il sııo tempo, Udine, 1982, s. 118-134; Comune di Udine, D'Aronco Architetto, Milano, 1982, s. 156-100; V. Freni-C. Varnier, Raimondo D'Aronco /1'opera completa, Padova, 1983, s. 168-170; M. Nicoletti, D'Aronco e l'architet-tura liberty, Roma, 1982, s. 149-150.
AFiFE BATUR
İTALYA EVİ (Casa d'Italia)
Bugün Meşrutiyet Caddesi 303 ada, 10 parselde 161 kapı numarası ile kayıtlı bulunan yapı (eski 1471 ada, 53 parsel), 1871' den bu yana italya'ya aittir. Çeşitli tarihlerde İtalyan Konsolosluğu, İtalyan Elçiliği ve İtalyan Kulübü olarak kullanılan yapı, 1951'den itibaren "İtalyan Kültür Merkezi" olarak işlev görmektedir.
Bina kısmen şimdiki Sosyal Sigortalar Kurumu'na (eski Morali Apartmanı, d'And-reg Pasajı), kısmen de Terkos Çıkmazı'na yandan cephelidir. Arka taraftan ise Terkos Han'a bitişiktir.
1860'larda bugünkü kagir binanın yerinde bulunan ve İtalyan Birliği kurulmadan önce de İtalyanlar tarafından kullanılan eski bina, Osmanlı uyruğunda olup Paris'te yaşayan Kevork Bey adındaki bir Ermeni vatandaşa aitti.
İtalyan hükümeti ISöO'lı yıllarda binayı yıktırarak yerine bugünkü binayı yaptırmıştır. Yeni binanın projesi ve inşaatı 1855'ten beri İstanbul'da müteahhitlik yapan İtalyan mimar Alexandre Breschi'ye a-ittir. 1860'larda inşaatına başlanan ve 1867' de tamamlanan yapı, fazla değişiklik geçirmeden günümüze ulaşmıştır.
İlk yapıldığı yıllarda konsolosluk olarak kullanılan ve aşağı yukarı bugün de aynı durumda olan bina l giriş katı, 3 tam kat ve l de teras katı olmak üzere 5 kattan oluşmaktadır. Ayrıca, binanın arkasında l bahçe, l köşk ve diğer müştemilat bulunmaktaydı (1872 tarihli tapu kaydı).
Bina İtalyan devleti tarafından konsolosluk olarak kullanıldığı sırada, Osmanlı ve İtalyan devletleri arasında yapılan anlaşma gereğince 1872'de Osmanlı Devleti tarafından eski sahibi Kevork Bey'den satın alınarak "İtalyan Devleti Sefarethanesi" olarak kullanılmak üzere, o, zamanki İtalya temsilcisi ve vekili durumundaki Orta Elçi Kont Raffaele Barbolani'ye teslim edilmişti. Aynı tarihlerde Roma, İtalya'nın başşehri olarak ilan edilmiş, yapılan karşılıklı anlaşma gereğince, bu şehrin bir yerinde Osmanlı Devleti'ne elçilik binası yapımı için bir arazinin bedelsiz verileceği bildirilmiştir.
Bugün Meşrutiyet Caddesi üzerinde bulunan bu bina önceleri sadece konsolosluk iken 1900'lü yıllarda, hem konsolosluk, hem de büyükelçilik olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Dostları ilə paylaş: |