ÜNİTE 1
İŞ GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
-
MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM
Cumhuriyet öncesinde çıraklık seviyesinde uygulanan meslek eğitimi, Cumhuriyet sonrasında, bugün modern öğretim programlarının uygulandığı, eğitim şekline kavuşmuştur. 19 Haziran 1986 tarihinde yürürlüğe giren, çıraklık ve meslek eğitimi kanunu, çırak, kalfa ve ustaların eğitimine ilişkin esasları düzenlemiştir.
Bu kanun örgün eğitim sistemi içindeki meslekî ve Teknik Öğretim gören öğrencilere sanayide uygulama yapma imkânı sağlamıştır. Ülkemizde gelişen sanayinin ihtiyaç duyduğu alanlarda orta seviyede teknik insan gücünü yetiştiren Endüstriyel Teknik Öğretim Kurumları son yıllarda gelişmeler kaydetmiştir. Bu okullarda öğrenciler iş hayatına ve yüksek öğretime hazırlanmaktadırlar.
-
OKUL VE İŞLETMELERDE MESLEK EĞİTİMİ
Sanayi ve teknolojik alanda gelişen ülkemizde, iş hayatında ihtiyaç duyulan teknik insan gücünü yetiştirmek için hazırlanan, teknik eğitim sistemine yenilikler getiren çıraklık ve meslek eğitimi, sanayi kuruluşlarının meslek eğitimine katılmasını ve meslek liseleri ile bütünleşmesini sağlamıştır. Bu kanun 50 ve daha fazla işçi çalıştıran işletme ve iş yerlerine işçi sayısının % 5’inden az % 10’undan çok olmamak üzere meslek lisesi öğrencilerine beceri eğitimi yaptırmaları zorunluluğunu getirmiştir.
-
İNSAN SAĞLIĞI
İnsan sağlığını açıklamadan önce sağlığın ne demek olduğunu bilmek gerekir. Dünya sağlık örgütüne (WHO) göre sağlık sadece hastalık ve sakatlık hali değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal tam bir iyilik halidir. İçinde bulunduğumuz toplumla uyumlu yaşamak ancak sağlıklı olmakla mümkündür. Sağlıklı halin hayat boyunca devam etmesi ise şunlara bağlıdır:
-
Düzenli beslenerek, kötü alışkanlıklardan (içki-sigara) kendini sakınarak, olumsuz çevre şartlarından (Kirli hava vb.) uzak durmak,
-
Çocuğun sağlıklı olması için doğumun, sağlık kurumlarında ve sağlık personeli tarafından yapılması,
-
Doğum sonrası aşı takvimine göre aşıların düzenli yaptırılması
-
Bebeğin mümkün olduğu kadar anne sütü ile beslenmesi,
-
Anne ve babanın çocuğun her yaş döneminde sorunları ile bizzat ve yakından ilgilenmesi,
-
Bireyin ruhsal açıdan toplumsal hayata ve iş hayatına hazırlanması gerekir.
-
İş GÜVENLİĞİ
İş yerlerinde işin yürütülmesi sırasında, çalışma şartlarının meydana getirdiği tehlikelerde çalışmalara, makine, tesis ve malzemeye yönelik zararların, aksaklıkların araştırılması ve önlenmesi için yapılan teknik ve sistemli çalışmalara "İş güvenliği" denilmektedir. Çalışanlara yönelik iş güvenliği ile yakından ilgili üç unsur vardır.
Bunlar:
-
İş Güvenliği,
-
İşletme Güvenliği,
-
Üretim Güvenliğidir.
İş Güvenliği: işin devamlı olması ve çalışana zararlı olmaması halidir.
İşletme Güvenliği: İşletmenin çalışma şartlarına uygun, yapılan işe göre güvenlik tedbirlerinin alınmış olması halidir.
Üretim güvenliği: İş yerinde üretilen maddenin satışının devamlı olması, ürünün çalışana ve topluma zarar vermeyecek şekilde muhafaza edilmesidir.
İş Güvenliği İlkeleri:
İş güvenliği konusunda olumlu ve başarılı sonuç almak, iş kazası sebeplerini ortadan kaldırmak ve daha güvenli bir çalışma ortamı sağlamak için tespit edilen iş güvenliği ilkelerinin başlıcaları şunlardır:
-
Tehlikeli durum ve tehlikeli davranışlara girmeme.
-
Çalışma sırasında iyi yöntemlerin kullanılması.
-
Otomasyona gitme (Uzaktan kumanda ile makine çalıştırma)
-
Kişisel koruyucuların kullanılması.
-
YARALANMA:
İhmalkarlık, güvensiz tutum, güvensiz şartlar veya kişisel özür gibi sebeplerle vücudun herhangi bir uzvunda meydana gelen kesilme, yırtılma, ezilme, parçalanma kırılma gibi hallere "Yaralanma" denilmektedir. Yaralanmanın tamamen önlenmesi, iş güvenliğini sağlamakla mümkündür. İş kazası sonucunda vücutta meydana gelen değişiklik üç grupta toplanır. Bunlar: Hafif yaralanmalar, ağır yaralanmalar ve ölümdür.
Yaralanmaların ağırlığına göre, iş görmezlik hali ve bunun sonucunda hukukî sorunlar ortaya çıkar. Hukuki sorunları 4. ünitede göreceğiz.
Yaralanmanın ağırlığına göre;
-
Geçici iş görmezlik
-
Sürekli/- Kısmî iş görmezlik
-
Sürekli - Tam iş görmezlik
-
Ölüm gibi iş görmezlik halleri ortaya çıkar ki bu konulara ilerde değineceğiz.
İş kazası; aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya daha sonradan bedence ve ruhça arızaya uğratan olaydır.
-
Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
-
İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla,
-
Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
-
Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
-
Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında.
-
MESLEK HASTALIKLARI
Meslek hastalıkları bir işin yapılışı sırasında meydana gelen ve insan sağlığını etkileyen hastalıkların tümünü kapsar. Çalışmakta olan insanın, yaptığı iş sebebiyle sağlığının etkilenmesi ve zarar görmesi sonucunda meydana gelen hastalığa "Meslek Hastalığı" denilmektedir.
ÜNİTE 2
İNSAN VÜCUDU
HAREKET SİSTEMİNİN ALT YAPISI
Kemiklerden oluşan iskelet, tüm insan varlığının üzerine ya da içine yerleştiği destek bir dokuyu oluşturur.
Bütün hareketli kısımlar çeşitli kaldıraç yasalarına göre çalışırlar. İnsanların yaşamları boyunca işlekliğini koruyabilen eklemlerin hareketli yüzeyleri kıkırdak bir doku ile kaplanmıştır. Eklemlerin içinde yüzyüze gelen kısımlar ise pürüzsüz, dayanıklı ve kaygan bir yapılaşma gösterir.
Eklem noktalarından birbirine bağlı olan kemiklerin tüm hareketleri için ihtiyaç duyduğu kuvvet iskelet kaslarından gelir.
Kemikler ve kaslar birbirlerine bağ dokuları ile bağlıdırlar. Bu kasları uyaran sinirler vardır. Kaslar kan damarları ile beslenirler. Tüm bu temel dokuları deri örter.
Kol ve bacakların eklemlerinde kas gücü ile gerçekleştirilen hareketler akıcı bir şekilde ve kolayca oluştuğu halde, kuvvet ve direnç kolu ilişkilerine göre mekanik özellikleri zayıf olan, bel bölgesindeki omurlar arasındaki kaldıraç hareketleri önemli sorunlar çıkarabilir.
-
KEMİKLER
İnsan iskelet sistemi içerinde eklemlerle bağlanmış toplam 206 kemik bulunur. İnsanların iş yapmasında doğrudan görev alan kol ve bacaklarda uzun kemikler bulunur. Bu sınıfa giren kemikler arasında el ve ayak parmakları gibi kısa görüntülü olanlar da vardır.
Kemikler yapıları itibari ile sert ve dayanıklı görünürler. İçyapıları incelendiğinde delikli ve süngerimsidir. Dikkatle incelendiğinde bu yapının, kemik dokusunu taşımaya elverişli olacak şekilde destek doku olarak dizayn edildiğini fark ederiz. Bu destek dokuyu asma köprülerin statik özelliklerine benzetebiliriz.
Kemik yüzeyindeki bazı girinti ve çıkıntılar, kasların bağlantı noktalarını, bağ dokularının geçitlerini ve çeşitli mekanik avantajları sağlayabilecek bir yapılaşmayı temsil eder.
Kemiklerin yüzeyinde ilk bakışta dikkat çekmeyecek çok sayıda delik ve buradan başlayarak kemiklerin iç dokularına ulaşan kanallar vardır. Kemiğin beslenmesini sağlayan kan damarları ve kemik dokusunun sinirleri bu özel kanallar vasıtası ile kemiğin içine ulaşır.
-
EKLEMLER
Eklemlerin etrafında, kollajen yapıda ve çekmeye dayanıklı zengin liflerden oluşmuş bir destek dokusu vardır. Bağların ve iki kemiği birbirine bağlayan tüm dokuların teşkil ettiği eklem kapsülü, çok dayanıklı ve esnek bir kılıf özelliği gösterir.
Kendine özel ve mükemmel bir yapı gösteren eklem kapsülünün iç yüzünde eklem iç sıvılarını salgılayan kısım bulunur. Bu kısım, eklem iç dokularının beslenmesi ve eklem yıpranması sonucu oluşabilecek kalıntıları temizleyebilen özel bir dokudur.
Yapıları ve bulundukları yere göre, aşırı basınç altında kalan eklemlerin içinde koruyucu kıkırdak yastıkları bulunur. Bunlar eklem yüzeyinin aşırı yıpranmasını önlerler. İçi dolu bu kesecikler eklem üzerinden geçen bağ ve kas dokularının eklemlere sürtünmesini önleyerek, koruyucu bir yastık görevi yaparlar.
El ve ayak bileklerinde ise, tendonların etrafını çeviren ve kaygan bir kılıf teşkil eden bir tür bileklik bulunur.
Eklemi teşkil eden kemik, kas ve bağ dokuları aracılığı ile de desteklenir. Bağ dokuları kaslar kadar esnek değillerdir. Gereksiz eklem zorlanmalarında koruyucu bir rol üstlenirler.
El ve ayak parmakları ile diz ve dirsek eklemlerinde hareketler basit basit menteşe tipi olarak tanımlanabilir ve tek bir düzlem üzerinde gerçekleşen hareketlerdir. Oysa, omuz ve kalça eklemlerinin başları, bir eklem çukuru içinde ve her yöne hareket edebilen özellik gösterirler. Omuz eklemi, vücudun en hareketli eklemlerinden biridir.
-
MESLEK HASTALIKLARI
Dünyada ve ülkemizde teknolojinin gelişmesi, beraberinde yeni yeni maddeleri, bunlarda birçok yeni hastalıkları meydana getirmiştir.
Meslek hastalığı, genel anlamda bir işin yapılması sırasında mesleki etkenlerin doğurduğu ve geliştirdiği, belirli mesleklerde ve çalışma alanlarındaki nüfusta daha sık görülen hastalıkları ifade eder.
S.S. Kanuna göre ise işçinin çalıştığı işin niteliğine göre tekrarlanan veya işin yürütme şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık ve arıza halleridir.
Meslek hastalıkları 5 listede toplanmıştır.
-
Kimyasal maddelerle olan meslek hastalıkları
-
Mesleki cilt hastalıkları
-
Mesleki solunum sistemi hastalıkları
-
Mesleki bulaşıcı hastalıklar
-
Fizikî etkenlerle olan meslek hastalıkları
-
İŞLE İLGİLİ HASTALIKLAR
Çalışma hayatında işle ilgili hastalıkları, meslek hastalıklarından ayırmak gerekir. Meslek hastalığında çalışma koşulları hastalığın doğrudan doğruya ve vazgeçilmez etkenidir. İşle ilgili hastalıklarda ise, çalışma koşulları, bir hastalığın ortaya çımasını kolaylaştırıcı veya gelişmesini hızlandırıcı nedenlerdir.
Meslek Hastalıkları ile İşle İlgili Hastalıklar arasındaki farklar:
-
Meslek hastalıklarında çevre faktörü, hastalığın oluşumunda direkt sebeptir.
-
Meslek hastalıkları, özellikle, sözü edilen riskle doğrudan doğruya karşılaşanlarda oluşur.
-
İşe bağlı multifaktöriyel (Birden fazla nedenin söz konusu olduğu) hastalıklar, genel toplumda da görülür. Çalışma koşulları ve risklerinin her vakada risk faktörü olarak bulunması gerekmez.
-
Multifaktöriyel işe bağlı hastalıklar, meslek hastalıklarından daha sıktır. İş hekimleri tarafından bu konu incelenmelidir.
Hastalık örnekleri:
Koroner Kalp Hastalıkları
Bütün toplumlarda, önde gelen ölüm sebeplerindendir. Risk faktörleri; yüksek kan basıncı, kolestrol ve sigaradır. Bunlara ek olarak; fiziki aktivite eksikliği, genetik nitelik, diyabet ve yaşam koşullarının getirdiği stres söz konusudur.
Kimyasal Faktörler
Çeşitli kimyasal faktörler kalp hastalıklarını oluşturur. Patlayıcı maddelerin yapımında kullanılan nitratların bulunduğu çalışma ortamlarından kısa bir süre (haftalık izin gibi) uzaklaşanlarda ani ölümler görülmüştür.
Stressorlar
Çevrede hem fiziksel ham de mental stressorlar (Stres kaynakları) vardır. Araştırmalara göre, stres ile koroner kalp rahatsızlığı arasında bağlantı vardır. Yüksek risk meydana getiren koşullar arasında; iş güvencesinin olmayışı, rekabet, düzensiz çalışma saatleri, yorucu veya monoton işler, gece çalışması sayılabilir.
Fiziksel Aktivite
Araştırmalara göre fiziksel aktiviteler, koroner kalp rahatsızlığına karşı bünyeyi korumaktadır.
Sıcak – Soğuk
Sıcak ve nemin aşırı derecede yüksekliği ile koroner kalp hastalıklarından ölümler arasında bir ilişki vardır. Soğuk ise kalbin yükünü arttırır. Kalp hastalıklarında kalp atışları hızlanır, kan basıncı yükselir. Buzhane ve et konbinalarında çalışanlarda ani koroner atakları ve ölümler görülmüştür.
Gece Çalışması
Araştırmalara göre; gece çalışanlarda koroner kalp hastalığı riskinin, gündüz çalışanlara göre yükseldiği belirlenmiştir. Gece çalışmasının koroner kalp hastalıkları üzerindeki etkisi direkt olarak nörolojik sistemle veya endirek olarak düzensiz hayat şeklinin arttırdığı sigara ve yemek alışkanlıkları ile ilgili olabilir.
Koruma
-
Çalışma ortamındaki olumsuz koşulları arayıp, bulup ortadan kaldırmak.
-
İşçilerin kontrolü. İşe girişi muayenesinde, kalp hastalığı olanların ağır işlerde çalıştırılmaması ve iş değiştirme olanağının sağlanmasına dikkat edilmelidir.
Kronik Non Spesifik Solunum Hastalıkları
İşle ilgili hastalıkların tipik örneğidir. Başlıca hastalıklar; kronik bronşit, bronşial astma ve emfizemdir. Risk faktörleri; sigara, hava kirliliği, sosyo - ekonomik faktörler, ailevi ve genetik faktörler, atopi, çocuklukta geçirilmiş solunum yolu hastalıkları ve çalışma koşulları.
Kronik Bronşit
Özellikle, kömür ve diğer maden işçilerinde, demir çelik işçilerinde, fırıncı, çiftçi ve pamuklu tekstil işçilerinde sık görülür. Gelişmekte olan ve tekstil sanayinin yaygın olduğu memleketlerde bitkisel tozlara (pamuk, keten, kenevir, kendir, hububat, ağaç) maruz kalan, bütün toplumda bu rahatsızlık görünmektedir. Sigara da önemli bir ek faktördür. Bazı araştırmalarda, tozların etkisi sadece sigara içenlerde görülmüştür.
Bronşial Astma
İşle ilgili bronşial astma, işçinin direkt olarak imal ettiği veya kullandığı, yahut işyerinde tesadüfen karşılaştığı maddelerden ileri gelir. Bu maddeler çeşitlidir; madenler, plastikler, organik kimyasallar, ilaçlar, bitkisel ve hayvansal maddeler v.b.
Koruma
Söz konusu nedeni ortadan kaldırmak en etkin koruma yöntemidir. Bu, genel iş hijyeni ile mümkündür. Alerjik madde yerine, alerjik olmayanını kullanmak en iyi yöntemdir. Hijyenik önlemler yetersiz kalırsa, tıbbi koruma gerekir. Astmatiler, toz, tahriş ediciler, soğuk ortam, fiziksel yüke karşı spesifik olmayan bir hiperaktivite gösterirler. Bu tür ortamlarda bulunmamaya dikkat edilmelidir.
Kas – İskelet Bozuklukları
Sırt Ağrıları
Hastalık değil, bir arazdır. Bu belirtinin sebebini bulmak gerekir. Sırt ağrılarının sebebi; iltihap, ur, dejeneresans, travma, psikojenik olabilir.
Sırt ağrılarının işle ilgili olduğu durumlar;
-
Yaralanmalar
-
Çömelerek ve eğilmiş olarak çalışma
-
Ağır yük kaldırma
-
Ağır fiziki işler
-
Statik çalışmayı gerektiren işler
-
Bütün vücudun titreşime maruz kaldığı oturarak yapılan işler
-
Psikososyal sorunlar
Bunun dışında; devamlı oturarak ve fiziksel çaba göstermeden yapılan işler de sırt ağrılarının sebebidir. Psikolojik ve psikososyal faktörlerin rolü de sırt ağrılarında etkilidir. Monotoni, uygunsuz sosyal ilişkiler, işten hoşnutsuzluk, eğitim eksikliği de nedenler arasındadır.
Eklem İltihabı
Yük kaldırma, titreşim, ağır işlerle ilgili eklem iltihabının meydana gelmesinde genelde söz konusu olan faktörlerdir. Çiftçilerde kalça kemiği, pamuk toplayıcılarında parmaklardaki dejenereasyonu, madencilerde omuz ve diz sorunları görülür.
Koruma
Asıl sebep ortadan kaldırılmalıdır. Ancak bu sonuca güç varılır.
Dikkat edilmesi gereken konular;
-
Ağır yük kaldırmama
-
Statik çalışmadan sakınma
-
Eğilmiş olarak çalışmama
-
Titreşimi önleme
-
Arka arkaya tekrarlanan işleri önleme
-
Omuz hizasından yüksekte çalışmama
-
Dinlenme sürelerine uyma
-
Çalışma ortamının psiko-sosyal gelişmesini sağlama
-
İşten hoşnut olmayı geliştirme
-
Boş zamanlarda uygun fiziksel aktivite
SAĞLIKLI BİR BEL İÇİN ÖNERİLER :
-
Sırtınızı ve belinizi düz tutun
-
Kötü duruş; sırttaki kamburluğu, beldeki içe çöküklüğü artırır
-
Sık pozisyon değiştirin
-
Özellikle belin normal eğriliğini korumaya özen gösterin
-
Taşıyacağınız yükleri eşit olarak her iki elinize bölün
-
Hareketlerinizi önceden planlayın
-
Asla ağır cisimleri kaldırmayın
-
Yerden bir şey alırken eğilmeyin, dizlerinizi büküp çömelin
-
Belinizle değil bacaklarınızla yükü kaldırın
-
Ağırlığı mümkün olduğu kadar belinizden yukarı ve vücudunuza yakın tutun.
-
Dönmeniz gerekiyorsa belinizle değil, vücudunuzla dönün
-
Ağır cisimleri çekmeyin, itmeyin ve yukarı doğru kaldırmayın
-
Koltuğa düzgün oturun. Gerekirse bel kıvrımınıza uyan yastıkla belinizi takviye edin
-
Otururken sırtı düz tutun ve yaslanın
-
Yatarken sert ve ortopedik yatakları tercih edin
-
Salt yer ve tahta üzerine yatmak doğru değildir
-
Yatarken bacaklarınızı gergin tutmayın
-
Kilonuza dikkat edin, dengeli beslenin
-
Günlük gerilim ve streslerinizi azaltın
-
Düzenli ve günlük egzersiz yapın. Tempolu yürümek, yüzmek ve koşu ideal sporlardır.
EGZERSİZLER, ÇEŞİTLİ YARARLAR SAĞLAYAN TEDAVİ YÖNTEMLERİ
-
Kemikler, tendonlar, bağlar ve kasların gücünün arttırılması
-
Eklem kıkırdağı ve disklerin beslenmesinin geliştirilmesi
-
İskelet kaslarının oksijenlenmesinin sağlanması
-
Nöromotor kontrol ve koordinasyonun geliştirilmesi
-
Kardiovasküler ve respiratuar fonksiyonun arttırılması
MASA BAŞINDA ÇALIŞANLARA ÖNERİLER:
Çalışırken kullanılacak iyi bir sandalyenin özellikleri aşağıda belirtildiği gibi olmalıdır:
-
Yardımcı araçlara ihtiyaç duymama
-
Bel desteği
-
Kol destekleri
-
Pnömatik yükseklik ayarlama
-
Stabilite için 5 ayak
-
Kaygan olmayan bir kumaşla kaplanmış sert zemin
-
Eğimli ön kısım
İyi bir çalışma masası ise şu özelliklere sahip olmalıdır:
-
Ayak hareketi engellenmemeli
-
Elektronik ve diğer gerekli malzemeler için yeterli büyüklükte olmalı
-
Yüksekliği yapılan işe bağlı olarak değişebilmeli (yazı yazma, resim yapma, bilgisayar kullanma)
Göz ve Görme
İnsan gözü yapı ve işleyiş açısından kameraya benzetilir. Gözün merceği yerinde sabit durur ve mercek kendi iç ve dış kavislerini ayarlayarak, netleştirir. En net görüntü, gözün bakış alanının tam ortasına rastlar. Göz küresinin ön tarafında sabit bir merceğe benzeyen şeffaf bir kabarıklık (kornea) bulunur. Korneanın arkasında sıvı dolu bir ön oda ve onunda arkasında gözün rengini veren iris bulunur.
Renk Görme
Retina tabakası ışık uyarılarının dalga boylarını ayarlayabilme yeteneğiyle renklerin algılanmasını sağlar.
Üç Renk Teorisi
Göz ve Görme Hastalıkları
-
Astigmatizim
-
Hipermetropluk
-
Miyopluk
-
Gece körlüğü
-
Renk körlüğü
-
Göz kuruluğu
Astigmatizim
Göz merceği veya kornea tabakasının yüzeyindeki kavislenmeden kaynaklanır.
İyileştirme için; düzensiz sıkıştırılmış göz mercekleri kullanılır.
Hipermetropluk
Uzaktaki cisimleri net görüp, yakındaki cisimleri bulanık görürüz. Gözün önden arkaya olan kısmı çok kıssadır, ışınlar retina yerine gerisinde odaklanmaya neden olur.
Miyopluk
Gözün belirli bir uzaklığın ötesindeki nesneleri odaklayamamasıdır. Göz küresinin ön - arka çapı normalden uzundur ve mercek eğriliğini belirli bir sınırın ötesinde azaltamaz. Genellikle gözlükle düzeltilebilir.
Gece körlüğü
A vitamini eksikliğinden kaynaklanır. “Tavuk karası” olarak da bilinir. Genetik bir hastalıktır. Retinanın bozukluğundan kaynaklanır. Belirtileri; yoğun ışık, loş ortamlar, alacakaranlık ve gece bulanık görme, cisimleri iyi seçememedir.
Renk körlüğü
En çok erkeklerde görülür. Renkleri ayırt etme bozukluğu vardır. Kalıtsal bir hastalıktır, nedeni tam olarak bilinmemektedir.
Göz kuruluğu
Gözlerin ıslak ve rahat olacak kadar gözyaşı salgılamamasından kaynaklanır. Batma, yanma, durmadan rahatsız olma belirtileri vardır. Okuma, çalışma, araba kullanmada rahatsızlık duyma görülür. Suni damlalar ile gözün ıslanması sağlanır.
İŞYERİNDEKİ KRONİK STRES KAYNAKLARI
Prof.Dr. Serpil AYTAÇ
Uludağ Üniversitesi İİBF. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü
GİRİŞ
İçinde bulunduğumuz 21.yüzyılın zor, rekabetçi, aşırı çalışmaya dayalı endüstriyel yaşamı, iş yerimizde stres faktörünün daha belirgin şekilde ortaya çıkmasına yol açmış ve insanları tehdit eden bir büyük tehlike olarak belirmiştir.
Stresi, basit bir tanımla bazı olaylara verdiğimiz tepki olarak tanımlarız. Aslında bu konudaki araştırmalara ve kavramsal
literatüre bakıldığında stresin tanımını yapmak zor görünmektedir. Genelde olumsuz bir durum olarak algılanan stres, araştırmacı ve bilim adamlarına göre kısaca bireyin, tehdit edici çevre özelliklerine karşı gösterdiği bir tepki (Steers,1981) olarak tanımlanmaktadır. Açıkçası stres, bireyle çevresi arasında zayıf bir uyumun varlığını göstermektedir. Çevrenin bireyden aşırı isteklerinin olması ya da bireyin kapasitesinin üstünde istekleri olması, bu durumun nedeni olabilir(Balcı, 2000).
Stres yaşamın kaçınılmaz olgusudur. İnsanoğlu için de yeni bir şey değildir. Ölüm tehlikesi ve yaşamın varlığını tehdit eden her olay strese yol açmaktadır.
İş ortamı strese her zaman elverişlidir. Bir iş’de bireyden pek çok şey ya da çok az şey istenmesi stres yaratır. Açıkçası işin her yönü strese yol açabilir. Aşırı sıcak, gürültü, ışık, ya da çok az sorumluluk, çok fazla ya da az iş, aşırı veya az denetim insanlarda strese neden olabilir. Ancak stres bireyden bireye farklılıklar gösterebilir. Örneğin aynı mesleğe sahip bireylerin stresli bir durum karşısında aynı tepkiyi vermesi beklenemez. Yüksek başarı güdüsü olan biri için işle ilgili gerilimler onun başarı güdüsünü kamçılarken, bir başkası bu durumla başa çıkabilme yetersizliğinden stres duyabilir. Kısaca stres duymada kişisel farklılıklar önemli bir olgudur.
Stresin birey üzerinde tamamiyle olumsuz etkisi olduğunu söylemek mümkün değildir. Aşırı stresli durumlar kaçınılmaz şekilde bireye zarar verebilirken, orta düzeyde stres çoğu kez yararlı amaçlara hizmet edebilmektedir. Hatta psikolojik büyüme, başarı ve yeni becerilerin kazanılması için böylesi bir stres zorunludur da (Balcı,2000). Ancak aşırı stres apatiye, sinir bozukluğuna, hastalıklara, performans düşüklüğüne ve örgütten psikolojik ve fiziksel olarak geri çekilmeye neden olabilmektedir(Steers,1981).
İŞ YAŞAMINDA STRESİN YERİ
Stres yaratan çok sayıda faktör bulunmaktadır. Çünkü insanın fizyolojik ve psikolojik dengesini etkileyen her unsur bir stres kaynağı olarak görülebilir. Bu doğrultuda, bireyin iş çevresi ve iş dışı çevresi birbirini etkileyerek stres oluşumuna neden olur. Bir diğer ifade ile stres yaratan faktörler, genel çevre unsurlarından ve çalışma hayatının niteliğinden kaynaklanmaktadır(Bingöl,Naktiyok,2001)
İş hayatında yaşanan stres hem çalışanlar açısından, hem yöneticiler açısından önemlidir. Bir diğer ifade ile bireysel ve örgütsel sonuçları vardır. Uzun süreli stres birey üzerinde fiziksel ve psikolojik olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Çalışanların sağlığı ve onun örgüte katkısı sonunda zarar görmektedir. Araştırmalara göre stres, çalışanların işe devamsızlık etmelerine ve işten ayrılmalarına neden olabilmektedir. Dolayısı ile işyeri bundan zarar görmektedir. Çalışanlardan birinde görülen stres diğer çalışanı da olumsuz etkilemekte, böylece verimlilik azalmaktadır. Stresin azaltılması hem çalışanın örgüte katkısını arttırır, hem de çalışanların iş doyumunu yükseltir (Balcı,2000)
A- İş Yerindeki Kronik Stres Kaynakları
İş yaşamında strese yol açabilecek faktörler, işin yapılış şekli ile ilgili olabileceği gibi, işletmenin yapısından, fiziksel çevre şartlarından ya da bireylerin kendi özelliklerinden kaynaklanabilir. Özellikle işletmenin doğasında olan bazı özelliklerden oluşan stres kaynakları, çalışanlar için sürekli sorun yaratırlar. Kaynaklar fark edilmeyince etkili bir şekilde stresi kontrol altına almak mümkün olmaz. Bunun sonucunda da kronik stres kaynakları haline dönüşürler( Şahin,1994).
İş yerimizdeki kronik stres kaynaklarını aşağıdaki gibi başlıklar altında toplamak mümkündür.
-
Rollerdeki Belirsizlik: Bireyin rolleri konusunda yeterli bilgisinin olmaması durumunda rol belirsizliği görülür. Eğer işin amaçları yeterince tanımlanmamışsa, bir diğer ifade ile birey ne yapacağını bilemiyorsa stres kaçınılmaz olacaktır. Performans beklentilerini, iş davranışı sonuçlarını bilememe de bu türe girebilir(Balcı,2000). Belirsizlik durumunda iş tatminsizliği, psikolojik gerilim, kendine güvensizlik, yararlı olmama duygusu belirecektir.
-
Rol Çatışması: Bireyin üstlendiği iki veya daha fazla rolün aynı zamanda ortaya çıkması, böylece bireyde zıt isteklerde bulunulması rol çatışmasına yol açabilir. Örneğin bir işçiden amiri üretimi hızlandırmasını isterken, çalışma arkadaşları üretimi yavaşlatmasını isterse kişi rol çatışması yaşayabilir. Araştırmalar rol çatışmasının çalışanda içsel çatışma yarattığını, işin çeşitli yönleri ile ilgili gerilim oluşturduğunu, iş doyumunu düşürdüğünü, işçinin üstüne güvenini azalttığını ortaya koymuştur.
-
Kişilerarası Çatışma: İş yerinde üstleriyle geçimsizlik ve çalışanlar arasındaki olumsuz ilişkiler, kişiliklerin uyumsuzluğu, amirlerle, meslektaşlarla ya da memurlarla çatışma ya da tartışma, en basit işlerde bile gerginlik yaratır. Çözümü en zor olan da bu sorundur.
-
Sorumluluk: Diğer insanların sorumluluğunu üstlenmek, kişilerde gerginlik yaratan bir stres kaynağıdır. Diğer insanların mesleki gelişiminin sorumluluğu bir kişiye yüklenmiş ise, ayrıca işin doğası çok fazla sorumluluk gerektiriyor, ancak yetkiler sınırlı ise, kişi kendini yoğun stres altında hissedebilir. Araştırmalar özellikle insanlardan sorumlu olan yöneticilerin yoğun olarak strese maruz kaldıklarını göstermektedir. Böylece bu insanların diğerlerine göre daha fazla kalp krizi, ülser, yüksek tansiyon sorunları ortaya çıkmaktadır.
-
Katılım: Kişinin çalıştığı iş yerinde karar verme sürecinde etkisinin olup olmaması, stresin oluşumunu etkiler. Özellikle çalışanları etkileyen kararlarla ilgili olarak çalışanların fikrinin hiç sorulmadığı durumlarda herkes stres yaşayacak, böylece üretim düşecektir. Çalışanın bilgisi, görgüsü ve istekleri örgütsel karar sürecinden ayrı tutulursa katılım azlığı oluşur. Kararlara katılma ise bireyin kendisine değer verildiği düşüncesine yol açarak çalışanın stresini azaltır.
-
İş Güvenliği: İşini kaybetme korkusu bireyin benlik saygısının azalmasına yol açabilmektedir (DuBrin,1980). Özellikle yoğun ekonomik krizlerin yaşandığı, şirket küçülmeleri, birleşmeleri veya işyeri kapanma kararlarının alındığı dönemlerde çalışanların stres düzeyleri oldukça yüksek olup, aile çevresini de olumsuz etkilemektedir.
-
Yönetim Tarzı: Örgütlerin hiyerarşik doğası da stres yaratan faktörler arasında olup, yönetim yapısı ve yönetim tarzı stres oluşumunda etkendir. Otokratik bir anlayışla yönetilen iş yerlerinde, özellikle tepeye doğru yükselen güç kullanımı, çalışanların stres içinde olmalarına yol açar. Özellikle cezanın kullanımı, kişilerde gerilim oluşturur. Hele sınırlı kaynaklar ve sınırlı ödüller için çalışanları yarıştırmak stres yaratır. Performansı yükseltmek için yapılan aşırı yarışma, birinin kazanırken diğerinin kaybetmesine yol açtığından yıkıcı ve maliyeti yüksek olur(Hammer ve Organ,1978’den aktaran Balcı,2000)
-
Fiziki Mekan ve Çevre Şartları: İş yerindeki masa ya da oda veya iş alanı, çalışanlar için belli rahatlık ve güven sağlayıcı unsurlardır. İşin fiziksel çevre şartlarını oluşturan hava koşulları, aydınlanma, ısı, gürültü gibi unsurların çalışanların sağlığını, fizyolojik ve psikolojik durumunu etkilediği bilinmektedir.
-
Yoğun İş Yükü: Birçok çalışan, aşırı iş yükünün kurbanı olmaktadır. Yapılması gereken işin, kişinin iyice emin olmadığı beceri, yetenek ve bilgileri gerektiriyor olması, kaygı ve gerginlik yaratacaktır. Bunun tam tersi de olabilir. İşin hacminin düşüklüğü, bireyin beceri ve yeteneklerinin çok altında olması, işi sıkıcı hale getirebilir.
-
Zaman Yetersizliği: Stres, aynı zamanda zamanı nasıl değerlendirdiğimize bağlı olarak da ortaya çıkabilir(Weber,1972). Bazen yetersiz, gereksiz bir bürokrasi, kırtasiyecilik, rastgele hazırlanmış bir program, kontrol edilemeyen bir durum, sık gelen ziyaretçiler, her an çalan telefonlar, zamanı kontrol altına almamızı engelleyerek hızla akıp gitmesine yol açar. Yapılması düşünülen işlerin zamanında yetiştirilememesi ise, kişide gerginlik ve stresi oluşturur.
-
Kariyer Engeli: Kişinin iş yaşamında belli bir hedefe ulaşmak, kariyer basamaklarında yükselerek bunun karşılığında daha fazla güç, saygınlık ve para elde etmek, kariyer gelişimini sağlamak yönündeki istek ve ihtiyacının örgüt tarafından karşılanamaması ve çeşitli şekillerde engellenmesi çalışanda strese yol açacaktır. Bireyin kariyerinde doyumu ve etkinliği iş stresini kontrol altında tutmasına bağlıdır(DuBrin,1980).
Çalışma hayatında ortaya çıkan stres faktörlerini daha da genelleştirmek mümkündür. Özellikle teknolojinin katkısı nedeniyle çalışma hayatındaki tekno-stres oluşumunu, gelir yetersizliği, sınırlı gelişme imkanları, ayrımcılık, zorlu yarışma vb. durumları da göz ardı etmemek gereklidir.
B- Stresle Başa Çıkabilmek
İşle ilgili stresi önlemeye ve azaltmaya yönelik yöntemler örgütsel ve bireysel olarak iki başlık altında toplanabilir. Çalışma Psikolojisinde üzerinde durulabilecek bazı yöntemler şunlardır:
-
Çalışanların rollerinin yeniden tanımlanması,
-
Sosyal destek sağlama,
-
Aşırı iş yükünü ortadan kaldırma,
-
Çalışma koşullarını yeniden gözden geçirme,
-
Çalışanların kararlara katılımını arttırma,
-
Çalışanların güven duygularını geliştirme,
-
Stresli personele danışmanlık hizmeti vermek.
Etkilenen kronik stres kaynağı her ne olursa olsun, çalışanların olumsuz stres faktörlerini olumlu hale dönüştürmesi mümkündür. Stresin olumsuz etkilerini azaltmak veya stresle başa çıkabilmek için ya çevresel stres faktörlerini ortadan kaldırmalı veya azaltmalı, ya da çalışanlara stresle başa çıkma yolları öğretilmelidir.
Stres Yönetimi Eğitimi (Stress Management Training, SMT), bireylerin stresle nasıl başa çıkabileceklerini öğretme eğitimidir. Bu programlarda özellikle stresin neden ve sonuçları hakkında eğitim verilerek, stresin fizyolojik ve psikolojik sonuçlarının nasıl azaltılabileceği öğretilir(Muchinsky,1997).
Çalışanlar için geliştirilen ve kısaca EAP (Employee Assistance Programs) olarak adlandırılan çalışanlara yardım programları; gevşeme yöntemleri, biyolojik geri bildirim (biofeedback) yöntemleri ve algılama becerilerini kapsamakta olup, bu yöntemler sonucunda çalışanlardaki strese ilişkin belirtilerin azaldığı saptanmıştır(Ertekin,1993).
Aslında bu tür programlar, stresin nedenlerini ve kaynaklarını ortadan kaldırmamakta, ancak çalışanlara stresli durumla nasıl başa çıkmaları gerektiğini öğretmektedir. Bu stratejiler, çalışanların işyerindeki stresin sonuçlarından daha az etkilenmelerine ve bireylerin stresle daha kolay mücadele etmelerine yardım eder. Sonuçta olumsuz stres faktörlerini olumlu hale dönüştürerek çalışanların iş yaşamlarında mutlu olabilmelerini sağlamak mümkündür.
Bireysel olarak stresten uzaklaşmak için birçok insan farklı yöntemler kullanmaktadır. İş hayatında veya iş dışında gerilimi azaltıcı bazı tedbirleri almak, kişisel sağlık, verimlilik ve başarı için önemli bir zorunluluktur.
Stresten uzaklaşmak için yapabileceklerimiz özetle şunlardır;
(Sabuncuoğlu,Tüz,2001).
-
Olumlu alışkanlıklar edininiz.
-
Ayrıntılarla uğraşmayınız.
-
Günlük, haftalık, aylık yapılacak işleri sıraya dizerken önce zor ve sevimsiz işlere öncelik vererek onları bitirmeye çalışınız.
-
Mükemmelliyetçilikten kaçınınız.
-
Yorucu ve zor işleri sabah saatlerine bırakınız.
-
İşinize konsantre olunuz.
-
Dinlenmek için de kendinize zaman ayırınız. Bütün gününüzü işle doldurmayınız.
-
Televizyonun esiri olmayınız. Program seçiniz.
-
Kendinize ve ailenize de zaman ayırınız. Yıllık tatile çıkınız.
-
Her gün yarım saat önce uykudan kalkmayı deneyiniz.
-
Planlamaya önem veriniz.
SONUÇ
İş yaşamındaki kronik stres kaynaklarının özellikle uzun süreli strese yol açması, üretime ve çalışanların sağlığına olumsuz etki yapmaktadır. En önemlisi çalışanın yönelebileceği iki davranış; işe devamsızlık gösterme ve işten ayrılma davranışıdır. Özde bu davranışlar yüksek düzeyde stresli işten kaçınma davranışının iki yolunu ifade eder. Alternatif işten kaçınma davranışı; alkolizm, ilaç bağımlılığı, saldırganlık şeklinde de görülebilir. Tehlikeli olan da bunlardır. İşe devamsızlık ve işten ayrılma davranışı üretimi engelleyebilir.
İş hayatında stres yaratabilen tüm faktörleri tamamiyle ortadan kaldırabilmek mümkün değildir. Çünkü bireyin kişiliği, stres’ten etkilenme düzeyinin farklılığına yol açabilmekte ve herkesin aynı stres faktöründen aynı şekilde etkilenmesi söz konusu olamamaktadır. Bu nedenle tamamiyle ortadan kaldırmak yerine stresin azaltılması için örgüt yönetimlerine büyük görevler düşmektedir. Bazı kaynaklar çalışanın verimi için makul bir iş stresinin gerekliliğini de iddia etmektedir.
Bireysel ve örgütsel stratejiler, iş stresinin azaltılması ve kronikleşmemesi yönünde katkılar sağlaması açısından oldukça önemlidir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
-
BALCI, Ali; Öğretim Elemanlarının İş Stresi, Kuram ve Uygulamalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2000
-
BİNGÖL, Dursun & NAKTİYOK, Atılhan; “Yönetici Akademisyenlerin Temel stres Kaynakları ve Stresle Mücadele Teknikleri”, 9. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildirileri, Yayın No:10, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi, 24-26 Mayıs 2001
-
DUBRİN, Andrew; Effective Business Psychology, Virginia, Reston Pub. Com.Inc.,1980
-
ERTEKİN,Yücel; Stres ve Yönetim,TODAIE Yayınları No:253, Ankara,1993
-
MUCHINSKY, Paul M.: Psychology Applied To Work, ITP, Company 1997
-
ÖZKALP, Enver & KIREL, Çiğdem: Örgütsel Davranış, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir 1998
-
SABUNCUOĞLU, Zeyyat & TÜZ, Melek; Örgütsel Psikoloji, 4. Basım, Ezgi Yayıncılık, Bursa 2001
-
STEERS,Richard; Introduction to Organizatonal Behaviour, Glenview, Illinois: Scott, Foresman and Company, 1981
-
ŞAHİN, Nesrin; Stresle Başa Çıkma, ( Ed. Suna Tevruz), Türk Psikologlar Derneği Yayını No.2, Ankara 1994
-
VIII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çalışmaları, Editörler: Yurdal Topsever, Melek Göregenli, 21-23 Eylül 1994 İzmir. Türk Psikoloğlar Derneği Yayınları, Ankara, 1996
-
WEBER, Ross; Time and Management, Van Nostrand Reinhold co., New York, 1972
ÜNİTE 3
ÇEVREDE GÜVENLİĞİ TEHDİT EDİCİ UNSURLAR
İş yerlerinde can ve mal güvenliği tedbirlerinin önceden alınması, o iş yerinde çalışan bireyleri daha iyi ve rahat çalışmaya sevk ettiği için üretim de ona göre artar.
Sağlıklı bir tedbir almada, öncelikle neye karşı tedbir alınacağının bilinmesi gerekir. İş yerlerinde güvenliği tehdit edici birçok unsur vardır. Bunlar biyolojik kimyasal ve fiziksel unsurlardır.
FİZİKÎ TEHDİTLER
Çalışılan ortamda, çalışanları tehdit eden bir takım fizikî tehditler de mevcuttur. Bunlar ortamın ışık ve aydınlatma, termal konfor (ısısı, nemi, hava akımı, atmosfer basıncı), renk, ses ve gürültü.
1. Işık şiddeti ve Aydınlatma Bozuklukları:
İş yerlerinde daha güvenilir bir çalışma için yeterli aydınlatma yapılmalıdır.
Kötü aydınlatılmış bir odada uzun süreli çalışmak göz yorgunluğuna yol açar. Net görememe, aşırı göz yorgunluğundan kazalar olur. İş yerinde verim düşüklüğü meydana gelebilir.
İyi bir aydınlatma düzeninin özellikleri:
-
Aydınlatma şiddeti
-
Eşdüzeyde aydınlatma
-
Işık yönü ile gölge etkisi
-
Işık dağılımı
-
Işıktan yararlanma
-
Göz kamaşmasının sınırlandırılması
-
Işığın rengi ve renksel yansıma
İşyeri aydınlatılmasında alınması gereken tedbirler ve yapılması gerekenler şöyledir:
-
Doğrudan yapılan iç ya da çevre aydınlatması
Her işyerinde iş görenler, yaptıkları işlere, içinde bulundukları ortam ve genel çevrelerine ve işyerindeki çeşitli yerlere bakmak zorunluluğunda kalabilirler. İnsanlar çevrelerine bakınırken, onların dikkatini en çok, parlak ve renkli bölgeler çeker. Bu sebeple, iş görenin kendi yaptığı iş kendi açısından en iyi aydınlatılmış yer olmalıdır. Ortam, aydınlığı, üzerinde uğraş verilen makine, malzeme, araç ve gereçte yeterli detay algılamasını sağlamıyorsa, iş istasyonunun özel gereksinimi dikkate alınarak özel aydınlatma yoluna gidilmelidir.
İş istasyonunun aydınlatılmasında kontrast esası üzerinden aydınlatma önemlidir. İşlemlerin yapıldığı tezgah üzerindeki hakim renkler ile iş görenin esas işleme tabi tuttuğu malzeme arasında renk farkı yüksek, orta yada zayıf olduğuna göre, aydınlatma düzeyi de değişir.
Ayrıca yapılan işin ve incelikli görme gerekli yüzey ve malzemelerin parlama özellikleri de dikkate alınmalıdır. İş görenlerin yaptıkları incelikli işleri kolayca görebilmesi için çalışma yüzeylerinin aydınlatılması sağlandıktan sonra genel çevre aydınlatılması standartlarının saptanması öngörülür.
Üzerinde işlem yapılan cisim ve yüzeylerin parlaması, esas yapılan işin görülmesini güçleştirdiği gibi, göz uyumunu da zorlar. Parlama; aydınlatılmış yüzeylerden bir bölümünün diğerlerine bakarak daha fazla ışık yansıtması, aşırı ışıklı görünmesi ya da kaynaktan yansıyan ışığın doğrudan göze yansıtması olarak açıklanabilir. Işık kaynağının ya da çalışma yüzeyinin parlaması, iş görenin bakış açısına ve çevrede parlama ve yansımalara elverişli malzemenin bulunmasına bağlıdır. İş ortamının gereğinden fazla aydınlatılmış olması ve çok yüksek düzeyde yansıtma özelliği olan; tavan, duvar, malzeme ve döşeme düzeninin bulunması çoğunlukla operatörün görüşünü etkilemeyebilir fakat, uzun dönemde rahatsız edicidir. Böyle bir durumda, aydınlatılmış çevrede yansıtıcı yüzeylerin renk özellikleri ile, yansıma faktörü azaltılabilir.
Yapılan iş ve çevresinin aydınlatılmasında, başvurulan her türlü önlem, yeterli rahatlık sağlamıyorsa ve çalışma yüzeylerinin parlaması ve ışık yansıtması önlenemiyorsa, ışık kaynağının yerini değiştirmek gerekebilir.
-
Işık titreşimlerinin önlenmesi
Deşarj lambaları (sodyum buharı, cıva buharı yada flüoresan) alternatif akımla çalışırlar ve akım yönü değişikliğinde de yanıp sönerek çalışırlar. Elli Hertz frekanslı akım kullanan lambalar saniyede bunun iki misli yanma ve sönme yaptığı için, bu titreşimler gözle farkedilemezler. Ancak, böyle bir ışık altında çalışan makine operatörleri bir algı yanılması sonucu, makine devirlerinin yavaşladığını yada durakladığı gibi yanıltıcı algılamalar yapabilirler. ‘ Stroskobik etki’ olarak bilinen bu soruna çözüm bulmak için; iş ortamı aydınlatılmasında kullanılan lambaların yanısıra, farklı bir yanma sönme devri ile çalışan özel ışık kullanılabilir. Kesin bir çözüm de ortam aydınlatmasının trifaze bir akım kaynağından ve farklı fazlarda monte edilmesidir. Yüksek düzeyde aydınlatma gereken yerlerde genellikle trifaze akım kullanılır.
Bir malzemenin üzerine düşen ışığın geliş doğrultusunu değiştirerek, bazı kısımların daha kesin hatları ile görünmesini sağlamak yada bazı kısımların göz alıcı, keskin görüntüsünü matlaştırmak mümkündür. Gölgeleme olarak bilinen böyle bir işlem, endüstrilerde ve özellikle kalite kontrol hizmetlerinde detayların görünmesini kolaylaştıran bir yaklaşımdır. Normal koşullarda çok iyi görülemeyen yüzeylerin daha iyi aydınlatılarak ve ortam ışığında parlayan yüzeylerin gölgelendirilerek, netlikle görünmesi ve incelenmesi sağlanmalıdır.
Renkli bir yüzeyin iyi görülebilmesi, o yüzeyden yansıyan ışınların yeterli yeğinlikte olmasına bağlıdır. Ayrıca, ortam aydınlatmasının yapay olduğu hallerde çeşitli renkler, günışığı altındaki görüntülerinden, bir ölçüde de olsa farklı görünebilirler. Renk görmenin önemli olduğu kalite kontrol gibi hizmetlerde, doğal renk algılamasını sağlayabilecek bir aydınlatma önemlidir. Gün ışığının doğal renkleri algılamada en güvenilir aydınlatma olduğu bilinmesine rağmen, günışığı ile aydınlığın şiddetinde devamlı iniş ve çıkışlar nedeni ile, renk ayrımı ve kalite kontrol gibi işlemlerde yapay ışık tercih edilir. Yapay ışığın değişmeyen düzeyi, günışığına bakarak daha standart bir değerlendirmeyi sağlayabilmektedir.
Uzun süreli ince işlerle uğraşan iş görenlerde ve özellikle kalite kontrol elemanlarında, göz yorgunluğunun önlenmesi için dinlenme araları vermek gerekir. Dinlenme aralarında iş görenler, uzak mesafelere bakmalı( örneğin, pencereden dışarı bakmak gibi) ve genellikle fazla parlamayan uzak cisimlere bakmayı tercih etmelidirler. Güneş ışınlarının içeri girdiği bir pencereden dışarı bakmak yada parlak ışık ile aydınlatılmış uzaktaki cisim ve yüzeylere bakmak, gözlerin bu parlaklığa uyumunu zorladığı gibi, böyle bir uyumdan sonra iş görenin kendi işine döndüğünde gözler yeni bir uyum döneminden geçerler. Böyle bir uyum çabası, dinlenme etkisini azaltır ve gözleri zorlayabilir.
-
Duruş ve oturuş zorlukları
Bir işyerinde aydınlatma düzeyinin düşük olmasına karşılık , incelikli iş görme ve detay algılama zorunluluğu varsa, iş görenler işlerini yakından görebilmek için öne eğilmek ve uzun süre bu duruşta çalışmak zorunda kalabilirler. Yetersiz ışık göz yorgunluğuna neden olurken, öne eğilmiş duruş ve statik kas çalışmaları sonucu çeşitli kaslarda da yorgunluklar oluşur. Böle bir durum iş hevesi kayıplarına ve gereksiz ağrılarına neden olur. Yeterli düzeyde bir aydınlatma bu sakıncaları ortadan kaldırır.
Yeterli bir aydınlatma aşağıdaki avantajları sağlar.
-
Yaralanmalarda azalma
-
Üretimde ve mamul kalitesinde artış
-
Moral üzerinde iyi etki
-
Daha iyi görünüş ve düzen
Birçok kazanın oluşu her zaman çalışanın bilgisizliği ya da dikkatsizliği sonucu olmayıp aksine yetersiz aydınlatmadan doğmaktadır. Yeterli aydınlatma sonucu görüşte açıklık sağlanarak, tehlikenin daha çabuk tanınması ve sakınılması mümkün olur.
2.Termal Konfor:
İş yerlerinde genelde 15-20°C ortam ısısının olması çalışmayı iyi yönde etkiler. Isının yüksek veya düşük olması insan enerjisinin bir kısmının boşa gitmesine sebep olur. Uygun olmayan bir ortamda bünyenin ısısını sabit tutma çabasına "ısı stresi" denilmektedir.
Isı stresi başta kalp, damar sistemini yorar. Yüksek ısı, terleme ile aşırı su ve tuz kaybı sonucu ölüme yol açabilir. Düşük ısılar ise donma tehlikesine yol açabilir. Aşırı sıcaklıkta sıcak çarpması, yorgunluk, fazla su ve tuz kaybına bağlı olarak adalelerde ısı krampları oluşabilir. Nem oranının fazla olması dudak, ağız, burun kuruluğuna sebep olur. Hava akımı da sıcak veya soğuk bünyenin rahatsızlanmasına sebep olabilir. Hava basıncının ani değişiklikleri de diğer bir rahatsızlık sebebidir.
Atom enerjisinin üretimi sırasında ortaya çıkan radyoaktif ışınlar da serbest kaldıklarında insan vücudunda başta kanser olmak üzere birçok hastalık yaparlar.
3. Renk ve İnsan Üzerindeki Etkisi:
Bir cismin en iyi şekilde görünmesi, cismin önünde bulunduğu zemin veya tonun renklerinin de tamamen aydınlatılmasına bağlıdır.
Uygun olarak kullanılacak renkler görüş yorgunluğunun azalmasını çalışanın moralinin yükselmesini sağlar. Zıt renklerin kullanılmasından mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. (Siyah masanın üzerindeki beyaz kağıt gibi keskin renk farklılığı olmamalıdır.) Böyle durumlarda göz zorlanması ve yorgunluk meydana gelir, çalışma isteği azalır. Bazı deneyler sonucunda renklerin insanlar üzerindeki etkileri şöyle tespit edilmiştir.
Kırmızı: Sıcaklık, şiddet belirtir, sinir sistemini tahrik eder.
Mavi: Sükûnet temin eder. Sinir sistemini sakinleştirir.
Yeşil: Serinlik, rahatlık sağlar.
Turuncu: Sertlik ve gösteriş ifadesidir.
Sarı: Sıcaklık, aydınlık, tedbir ifadesidir.
Beyaz: Temizlik, intizam, sıcaklık ifade eder.
Bu tespitlerden iş güvenliğinde yararlanılmaktadır.
(Yangın araç-gereçlerinin kırmızı renkle boyanması vb.)
4. Ses ve Gürültü:
İş yerlerinde gerek çalışan aletler, gerekse çalışanlar çeşitli sesler çıkarırlar. Bunlara istenmeyen sesler anlamında “Gürültü” denilmektedir. Gürültü arzu edilmeyen çoğunlukla yapay olarak meydana gelen sesler olarak tanımlanabilir. Fazla gürültülü ortamlarda çalışanlarda gittikçe artan bir işitme kaybı, fizyolojik ve psikolojik bozukluklar meydana gelebilir. Çalışanın dikkati zayıflar, yorgunluk, baş ağrıları dolaşım bozuklukları görülür.
Gürültünün müsaade edilebilecek azami seviyesinin 80-85 desibel oranında olduğu görülmüştür. Gürültü ile mücadelede öncelikle teknik koruyucu, sonra da kişisel koruyucu tedbirler alınmalıdır.
Aşırı gürültülü yerlerde, işe ilk girenlerin yapılan muayenelerinde, iç kulak, orta kulak arızası olanlar işitme sorunu olan beyin, kafa travması geçirenlere işe alınmamalıdır. Çalışma süresinde işitme kaybı tespit edilenler, gürültüden uzak tutulmalıdır.
İŞ KAZALARI VE NEDENLERİ
İş yerindeki üretim sürecinde, fizikî ortam, makine ve araç gereçlerle insan arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan kazalara “iş kazası” denilmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu’na göre ise, iş kazası aşağıda sıralayacağımız nedenlerle, sigortalıyı hemen veya sonradan bedence ve ruhça arızaya uğratan olaydır.
İşe gidiş gelişlerde olan kazalar, iş kazası sayılmamaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde yıllık iş kazası oranı % 2-3 iken ülkemizde bu oran resmi kayıtlara göre % 7 civarındadır. Görüldüğü gibi yurdumuzda iş kazaları çok yüksek bir oranda seyretmektedir. Ülkemiz iş kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada ikinci sırada yer almaktadır.İnsanın, kazanın meydana gelmemesindeki rolü aşağıdaki etkenlere bağlıdır.
-
Akıllıca hareket etmek
-
Sorumluluk duymak
-
İşe uyum sağlamak
-
Güvenlikle ilgili her türlü kurala uymak
-
Koruyucu güvenlik aletlerini kullanmaya özen göstermek
Bu esaslara uyulması halinde, hata payı ve kaza ortamı azaltılmış olur. İş kazalarının meydana gelmesinde, insan sektörünün yanında, diğer birçok sektörler de rol oynamaktadır.
Bunlar:
-
Malzeme
(Kullanılan madde)
-
Malzemenin fiziksel ve kimyasal özellikleri
-
Maddeye uygun üretim sisteminin olmaması
-
Malzeme yorgunluğu
B.Makine ve Teçhizat
-
Yeterli koruyucu tedbirlerin alınmaması,
-
İşe uygun makine kullanılmaması veya makinelerin yanlış kullanılması
C. Çevre
-
Sıcaklık, nem,aydınlatma, gürültü gibi fiziksel etkiler
-
Mekanik etkiler
-
Sağlık koşulları
D.İnsan
-
Eğitim ve bilgi eksikliği
-
Dalgınlık ve dikkatsizli
-
İlgisizlik, düzensizlik
-
Bedenin işe uyumsuzluğu
-
Aile düzeni
-
Psikolojik faktörler
-
Beslenme yetersizliği
Yukarıda değindiğimiz gibi, iş kazaları ülkemizde çok önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu sorunun çözümü iş güvenliği kurallarına uyulması ve iş güvenliği konusunda çıkarılan kanun, tüzük ve yönetmeliklere, iş yerlerinin mutlaka uyması ile mümkün olabilecektir.
İŞYERİ DÜZENİ
İşyerinin, iyi bir şekilde tertip ve tanzim edilmesinin o işyerinde çalışanların moralini yükselttiği, işin verimini arttırdığı çoğu iş kazalarını önlediği bilinen bir gerçektir.
Bir işyerinde, temizlik, tertip ve düzen iş kazalarının çoğunu önleyen önemli bir etkendir. Kurulu düzenin ve arzulanan temizliğin yeterli ve devamlı olması, günlük çalışma ve kontrolle mümkündür.
Düzen ve temizliğin nerelerde sağlanmış olması gerekir, bazılarını sıralayalım:
-
Çalışılan takım, tezgah, makine, işin tamamlanmasından sonra yerine konmalıdır.
-
Çalışılan alanın ve çevrenin pislenmesine engel olunmalıdır.
-
İşyerlerinde temizliği en iyi şekilde yapabilecek temizlik araç ve gereçleri bulunmalıdır.
-
Çalışanların kayarak düşmelerine sebep olacak yağ, mazot ve kavun, karpuz, muz kabuğu gibi atıkların hemen temizlenmesi gerekir.
-
Gıda maddelerinin üretildiği iş yerlerinde yönetmenliklere uygun, temizlik kurallarına mutlaka uyulmalıdır.
-
İşyerlerinde yatakhane, yemekhane, banyo, duş, WC gibi çabuk kirlenen yerlerin temizliğine dikkat edilmelidir.
Çalışma Masası Düzeni
Psikolog Cary Cooper, araştırma sonucunda, büro animatörü, düzen fanatiği, ailesine düşkün tutarlı kişi, tasarım aşığı lider ve kaosun hakim olduğu dahi olmak üzere toplam 5 ayrı kişilik tespit etti.
Araştırmada büro animatörü olarak tanımlanan kişiler masalarına sürekli yeni ve ilgi çekici eşyalar koyarlar. Büro animatörleri eğlenmekten hoşlanır, güler yüzlüdür, takım çalışmasını sever ve takımı bir arada tutar, fakat çoğu zaman ciddiye alınmamaktan şikayet eder.
Masaları düzenli ve temiz olan düzen fanatikleri, güvenilir, fakat duygularını gizleyen kişiliğe sahip.
Masalarına çocuklarının, eşlerinin ve arkadaşlarının fotoğraflarını ve hatıra olarak verilen eşyaları koyan ailesine düşkün tutarlı kişiler ise vefalı, ailesine ve arkadaşlarına değer verir.
Tasarım aşığı lider tipinin masasında özgün stil ve yüksek teknoloji ürünü eşyalar dikkati çeker. Bu kişiler, tuttuğunu koparır, profesyonel çalışır, fakat duygularını dile getirmekten kaçınır.
Kaosun hakim olduğu dahi olarak adlandırılan insanların masaları çok düzensizdir. Önlerinde kitapların ve dosyaların dağ oluşturduğu bu kişiler, araştırmaya göre, heyecanlı ve spontane, fakat güvenilmez olabiliyor. Araştırma sonucunda, çalışma masası düzeninin, iş hayatında yükselmeyi de etkilediği ortaya çıktı.
Araştırmaya katılan üst düzey yöneticilerin yüzde 70 inin çalışma masası düzenli olan kişileri tercih ettiği ve yüzde 55 inin çalışma masası düzensiz olan kişilerin güvenilmez ve dikkatsiz olduğunu düşündüğü belirtildi.
ÜNİTE 4
NLP
Nero Linguistic Programming (Sinir Dili Programlaması)
NERO (nöro)= İnsanların görme, işitme, hissetme, koklama ve tatma duyuları ve bu duyuların yönetildiği beyin ve sinir sistemi vurgulanır.
LINGUISTIC (linguistik) = Yaşam deneyimlerinin dil vasıtası ile kodlanması, dilin deneyim edinme ve değişim süreçlerindeki etkisi vurgulanır
PROGRAMMING (Programlama) = Arzu edilen değişiklikleri gerçekleştirmek üzere, duygu, düşünce ve davranışlarımız üzerinde, bilinçli veya bilinçdışı akıl yardımıyla yapılan yeniden düzenleme biçimi vurgulanmaktadır.
İnsanın kendisini, en iyi versiyonu olabilme sanatı ya da beynin kullanma kılavuzu da diyebiliriz. NLP öznel deneyimlerin sistematik doğasını inceleyen bir bilimdir.
GEÇMİŞ YAŞANTILARIMIZIN BUGÜNKÜ YAŞANTIMIZA ETKİSİ
Bildiğimiz gibi bizim anne karnındaki yaşantımız dahil hiçbir şeyi unutmuyoruz bilinçsiz aklımızda saklı (bilinçaltımızda saklı) Anne sütünün tadını, söylediği ninni seslerini, gösterdikleri sevgi mimikleri ve hatta kulağımıza okunan ezanı dahil unutmuyoruz bilinçsiz aklımıza depolanıyor. Tabi ki negatif telkinler negatif olaylar ve negatif düşüncelerde bilinçsiz aklımızda depolanıyor Bilinçsiz aklımızda bu pozitif ya da negatif seslerin, duyguların, düşüncelerin, tatların, kokuların toplamı bizim yaşam biçimimizi belirtirler.
Mantığımıza ters düşse de değiştiremediğimiz şeyler vardır. Mesela(ben şu kadar yıl üniversite okudum hala niye çekingenim kendimi rahat ifade edemiyorum) gibi iş adamı olduğum halde niçin toplum önünde rahat konuşamıyorum gibi!
-
Çok yememem gerektiğini biliyorum ama çok yemekten kendimi alamıyorum gibi.
-
Ben başarılı olamam gibi
-
Hayır demem gerektiğini biliyorum ama hayır diyemiyorum gibi
-
Sinirlenmemem gerektiğini biliyorum ama kendimi tutamıyorum gibi
-
Çocuklarıma sevgi göstermem gerektiğini biliyorum ama gösteremiyorum gibi
-
Verimli çalışmam gerektiğini biliyorum ama okuduğumu anlıyorum, kendimi derse veremiyorum gibi
-
Hafızamın güçlü olduğunu biliyorum ama unutkanlığımın önüne geçemiyorum gibi
-
Çok değerli olduğumu bildiğim halde bir türlü kendimi değerli hissedemiyorum gibi
-
Sevdiklerim yanımda olduğu halde kendimi yalnız hissediyorum gibi
-
Yanlış olduğunu bildiğim halde inatçılıktan, bencillikten kendimi alamıyorum gibi
-
Yanlış olduğunu biliyorum ama negatif düşünmekten kendimi alamıyorum gibi
-
Çok çalışıyorum ama bir türlü başarılı olamıyorum gibi
-
Yanlış olduğunu biliyorum ama başkalarını eleştirmekten kendimi alamıyorum gibi
-
Yanlış olduğunu biliyorum ama zararlı alışkanlıklardan (sigara, alkol, uyuşturucu, kumar) kendimi alamıyorum gibi…
Mantığımızla (bilinçli aklımızla) çözemediğimiz bütün soruların altında bilinçsiz aklımızın yanlış ya da eksik öğrenmeleri yatar. Bilinçsiz aklın bu yanlış ya da eksik öğrenmeleri geçmişimizin herhangi bir döneminde de başlaya bilir, geçmişimizin tamamını da kapsayabilir. Mesela evlenene kadar mülayim, sakin ve dengeli olan kişinin evlendikten sonra eşiyle çok kavga etmeleri sonucu sinirlilik oluşması gibi. Bebeklikten itibaren annenin çok aşırı ilgisi, çocuğa hiçbir sorumluluk verilmemesi, aşırı derecede korunması ve her istediğinin yapılması sonucu çocukta oluşan sosyal fobi . Bu tür sorunların çözmenin yolu NLP’nin kişiye göre uygun yöntemleri kullanarak geçmişini yeniden düzeltmektir. Geleceği kazanmak için, önce kendimize bakma, hatayı kendimizde arama zamanı çoktan geldi. Toplum olarak bunun farkına vardık. Kısaca NLP olarak tanınan ve beynimizi anlama ve onu en etkin biçimde kullanma yollarını öğreten Beyin Dili Programlama büyük ilgi görmektedir. Bu ilgi, sadece bizde değil tüm dünyada var.
Peki tüm dünyada bu kadar ilgi gören NLP nedir?
NLP'nin mucizesi nereden geliyor? Niçin herkes sihirli bir değnek gibi ona sarılıyor? NLP, her şeyden önce bir düşünce sistemidir. Bütün sistemlerde olduğu gibi NLP'de de kendi içinde bir mantıksal sıralama vardır. Bu sıralamayı çok iyi anlarsanız, sistemi çok iyi kullanabilirsiniz.
NLP, önce kişinin kendini anlaması, kendi iç çelişkilerinden kurtulması, endişe ve korkularından sıyrılması ile başlayıp, çevresini, toplumu ve genel olarak dünyayı daha iyi anlamasını, yaptığı hareketlere bu gözle bakmasını ve davranışlarını buna göre düzenlemesini sağlayan bir sistemdir. NLP, birçok kişinin katkısı ile oluşturulmuş, bilimsel temeli olan bir sistemdir. Kısaca söylemek gerekirse NLP, insan davranışlarının modellenmesi üzerine kurulmuştur. Amacı, etkili iletişim kurmak ve sürekli geliştirmektir. Anahtar kelimeler iletişim ve gelişimdir. NLP'yi etkili iletişim kurmak için size gerekli araçları sağlayan bir alet çantası olarak düşünebilirsiniz. Bu aletleri doğru kullanırsanız işinizde, özel yaşantınızda, insanlarla ilişkilerinizde çok olumlu gelişmeler kaydedeceksiniz.
Değiştirmek istediğiniz davranışlarınızı rahatlıkla değiştirebilecek, yeni becerileri kolaylıkla kazanabilecek ve zaten iyi yaptığınız şeyleri daha da iyi yapmayı öğreneceksiniz
NLP nin gelişimi...
NLP' nin tarihi yetmişli yılların sonlarına dayanır. Santa Cruz Üniversitesinden Professör John Grinder ile matematik mühendisi ve Gestalt Terapisti Dr. Richard Bandler biraraya gelip, aile terapisi, Gestalt Terapisi ve Hipnoterapi gibi alanlarda, olağanüstü başarılı sonuçlar elde eden uzmanları araştırmaya başlarlar.
Araştırmalarına Hipnoterapi dünyasının babası sayılan H.Milton Erickson, aile terapisinden Virginia Satir ve Gestalt Terapisinin kurucusu olan Fritz Perls gibi dünyaca ünlü kişileri mercek altına alarak başlarlar.
Bu insanlar 'neden bu kadar başarılı sonuçlar alabiliyorlar ?' sorusundan ziyade 'nasıl bu kadar başarılı sonuçlar elde edebiliyorlar ?' sorusu üzerinde durararak, farkı yaratan en önemli etmenleri biraraya toplayıp sadeleştirdikten sonra, model haline getirmişlerdir.
Usta iletişimcilerin davranış kalıplarını modelleyen R.Bandler ve J.Grinder daha sonra seminerlerinde öğrencilerine bu modeli aktarmaya başlamışlardır.
Günümüzde NLP, artık tüm dünyaya yayılmış durumdadır ve sadece terapi alanıyla sınırlı kalmayıp, eğitim, iş dünyası, spor ve danışmanlık gibi çeşitli alanlarda da başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |