Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık besledikleriniz arasında bir sevgi-bağı kılar. Allah, güç yetirendir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Mümtehine Suresi, 7)
İngiliz Derin Devleti ve NATO
İngiliz derin devletinin İngiltere'yi dünyanın efendisi yapma projesinin önünde üç önemli engel vardı. Bunlar Alman İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya idi. Bunlardan ilk ikisini her iki dünya savaşları vasıtasıyla bertaraf etti. Ancak Rusya, dünya savaşları sonrasında İngiliz derin devletinin hedefi olmaya devam etti.
İşte "Soğuk Savaş" doktrini ve onun bir ürünü olan NATO, bu arayışın bir sonucudur. İngiliz derin devleti, tek başına yapamadığını, Atlantik'in iki yakasında bulunan müttefiklerini birleştirerek yapma planını yürürlüğe koydu.
Avrupa Birliği konusunda yaptığımız hatırlatmayı burada yineleyelim. NATO, II. Dünya Savaşı sonrasında dünya ülkelerinin yeniden böyle bir akıl tutulmasına girmelerini önleme ve tüm dünyada barışı inşa etme düsturu üzerine kurulmuş önemli bir birliktir. Resmi olarak 1959 yılında kurulan NATO'nun Antlaşma metninin ilk cümleleri şöyledir:
Bu Antlaşma'nın Tarafları, Birleşmiş Milletler Yasası'nın amaçları ve ilkelerine olan inançlarını ve bütün halklar ve bütün hükümetlerle barış içinde bir arada yaşama arzularını teyit ederler.
Demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde bütün halkların özgürlüklerini, ortak miraslarını ve uygarlıklarını korumakta kararlıdırlar.
Kuzey Atlantik bölgesinde istikrar ve refahın geliştirilmesini amaçlarlar.
Toplu savunma ve barış ile güvenliğin korunması için çabalarını birleştirmekte kararlıdırlar.
Bundan dolayı bu Kuzey Atlantik Antlaşması'nı kabul etmişlerdir.
Antlaşmanın 1. maddesi ise barışı güvence altına alan önemli bir maddedir:
Taraflar, BM Yasası'nda ortaya konduğu üzere, karışmış olabilecekleri herhangi bir uluslararası anlaşmazlığı, uluslararası barış, güvenlik ve adaleti tehlikeye sokmadan barışçıl yollarla çözmeyi ve uluslararası ilişkilerinde BM'nin amaçlarına aykırı olacak şekilde güç kullanımı ya da tehdidinden sakınmayı taahhüt etmektedirler.
Görülebileceği gibi NATO'nun kağıt üzerinde, oldukça ulvi bir kuruluş amacı vardır. Ülkeler arası sorunları barış yoluyla çözme gibi bir düstur üstlenmiştir. Hem ülkelerin birleşmesi hem de barışı sağlama hedefi nedeniyle NATO'nun varlığı güzeldir; bu birliğin barışçıl amacı mutlaka desteklenmelidir.
NATO konusunda eleştiri noktamız, tıpkı Avrupa Birliği'nde olduğu gibi bu birlikte de kuruluş hedeflerinin İngiliz derin devleti tarafından saptırılmasıdır. Her ne kadar barış düsturu üzerine kurulu olsa da en fazla askeri üs kuran ve en fazla silahlanan kurum bugün NATO'dur. Churchill'in geliştirdiği Soğuk Savaş stratejisini bugün Soğuk Savaş olmamasına rağmen çeşitli bahanelerle uygulamaya geçiren kurum yine NATO'dur. Denizlerde de silahlanma mücadelesi gün geçtikçe daha ürkütücü boyutlara gelmektedir. Soğuk Savaş'ın bittiğini söyleyen NATO, Rus sınırına sürekli olarak asker yığmakta, eski demir perde ülkelerini Rusya'dan uzaklaştıracak bir politika gütmektedir. Suriye savaşının amaçlarından birinin de Suriye'deki Rus üssüne bir misilleme olduğunu unutmamak gerekmektedir. Dolayısıyla NATO'nun barışı inşa etme yönündeki hedefi, bir silahlanma yarışına dönüşmüş görünümdedir. Bütün bunların sorumlusu ise, NATO'yu kullanarak Rusya'yı pasifize etmeye çalışan İngiliz derin devletidir.
İngiliz derin devletinin NATO'nun ve Pentagon'un politikalarını yönlendirmek için kullandığı aygıtların başında Atlantic Council (Atlantik Konseyi) gelmektedir. Bu Konsey'de benimsenen eylem planları, daha sonra NATO tarafından hayata geçirilmektedir.
Atlantic Council'den ve İngiliz derin devletinin himayesindeki diğer grup ve kurumlardan Rusya'ya karşı daha fazla silahlanmayı ve bu ülke üzerinde baskı kurmayı teşvik eden öneriler kesintisiz olarak gelmektedir. Atlantic Council'den (Atlantik Konseyi) Ariel Cohen'in ifadeleri bunu açıkça göstermektedir:
NATO Rusya'nın gittikçe artan saldırganlıklarına karşı üyelerini koruyacak önlemler almalıdır. Karadeniz bölgesinde hava, kara ve deniz güçlerini arttırmalı, uzaydan gözetleme sistemlerini güçlendirmeli, keşif ve istihbarat sistemleri yerleştirmelidir.297
Oysa ki, Rusya'nın Ukrayna ve Suriye dışındaki bölgelere müdahilliği gözlemlenmemiştir. "Saldırganlık" kaygısından söz açıp da dünyadaki 212 ülkeden 193'ünü işgal etmiş olan İngiltere'den hiç bahsetmeyen Atlantic Council raporunda vurgulanan "Rusya'nın gittikçe artan saldırganlıkları" ifadesinin tanıdık bir İngiliz derin devleti propagandası olduğu görülebilmektedir.
Bu provokasyon NATO kapsamında bazı kişilerin işine gelmekte, NATO'yu silahlandırma ve Karadeniz'i bir savaş denizi haline getirme planı uygulamaya konulmaktadır.
Bu projeyi dillendiren Atlantik Konseyi'ni yakından incelediğimizde, ilginç bağlantılar dikkat çekmektedir. Obama, 2009 yılında iktidara geldiğinde, Atlantik Konseyi Başkanı James Jones, Obama'nın Milli Güvenlik Danışmanlığı'na getirilmiştir. Yine Konsey'den Susan Rice Birleşmiş Milletler Büyükelçisi, Richard Hallbrooke da Afganistan ve Pakistan özel elçisi olarak atanmıştır. Konsey üyesi Anne Marie Slaughter ise ABD Dışişleri Bakanlığı'nda stratejik planlamanın başına getirilmiştir. Jones'un yerine Konsey Başkanı olan Senatör Hagel ise 4 yıl sonra Savunma Bakanlığı koltuğuna oturmuştur.
Konsey'in politikalarının ABD devlet kurumlarının politikaları haline gelmesinden sonra ise Suriye, Yemen ve Ukrayna'da iç savaşlar patlak vermiştir. Irak, Libya ve Afganistan'daki savaş ortamı en üst düzeye çıkmış; IŞİD belirmiştir. Türkiye'deki darbe girişimini de unutmamak gerekmektedir. Görülebildiği gibi İngiliz derin devletinin himayesindeki gruplar, rahatlıkla ABD yönetimine hatta NATO'ya etki edebilmektedir. İngiliz derin devletinin hegemonyası altına aldığı sistemler, içine girdikleri felaketlerden uzaklaşamamaktadır. Yeni geliştirilen Soğuk Savaş stratejisinin de böyle bir oyun olduğu mutlaka akılda tutulmalıdır.
Putin'in, NATO'nun Silahlanmasına Karşı Uyarısı
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2016 yılında St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu'nda, Batılı Gazetecilere yönelik önemli bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmada, NATO'nun hiçbir tehdit ve geçerli hiçbir sebep olmamasına rağmen, çeşitli bahaneler öne sürerek silahlanmakta olduğunu şu sözlerle ifade etmiştir:
Füze savunma sistemine gelince. Bakın, bu masada hepimiz yetişkinleriz. Hepimiz deneyimli [profesyonelleriz]. Ama dediklerimi aynen aktaracağınızı umut bile etmiyorum...
[Silah üretimini kısıtlamak için] Amerikalı ortaklarımıza ne dediysek bizimle iş birliği yapmaya ikna edemedik ve hala kendi kendilerine hareket etmeye devam ediyorlar. Size açıklayamayacağım şeyler var, açıklarsam kabalık olur. Ama ister inanın ister inanmayın [silahlanma yarışını] durdurmak için gerçek çözümler sunduk. Sunduğumuz her çözümü reddettiler. Dolayısıyla bugün buradayız; ve şimdi de füze savunma sistemlerini Romanya'ya yerleştirdiler. Sürekli şunu söylüyorlar: "Kendimizi İran nükleer tehdidine karşı korumalıyız". Bu tehdit nerede? İran nükleer tehdidi diye bir şey yok. Onlarla anlaşmanız bile var ve bu anlaşmayı ABD istedi; biz de yardımcı olduk. Bunu destekledik...
Yani İran tehdidi yok. Ama füze savunma sistemleri konuşlandırılmaya devam ediyor. Bu da, "bize yalan söylüyorlar" dediğimizde haklı olduğumuzu gösteriyor. İran nükleer tehdidinden bahsederken doğru söylemiyorlardı. Bir kere daha bize yalan söylediler. Bu sistemi kurdular ve şimdi buna füze yüklüyorlar. Siz gazeteciler bu füzelerin kapsüllere yüklendiğini ve deniz-tabanlı, orta menzilli Tomahawk roket fırlatıcılarla kontrol edildiğini bilmelisiniz. Bunlara, 500 km uzağa gidebilecek "anti-füzeler" yükleniyor. Ama bu teknolojilerin geliştiğini biliyoruz. Hangi sene Amerikalıların yeni bir füze yapacağını ve bu füzelerin 1000 km, hatta daha ilerisine ulaşabileceklerini biliyoruz. O tarihten itibaren de Rusya'nın nükleer potansiyelini direkt bir şekilde tehdit edebilecekler. Her sene ne gelişme olacağını biliyoruz ve onlar da bizim bildiğimizi biliyorlar. Size hikayeler anlatıyorlar ve siz de bunlara inanıp bunu ülkenizde vatandaşlarınıza anlatıyorsunuz. Halklarınız da bu büyük tehlikeyi anlamıyorlar; bu da beni endişelendiriyor. Dünyanın dönüşü olmayan bir yola girdiğini nasıl anlamıyorsunuz? Sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorlar. Size artık nasıl laf anlatabilirim bilmiyorum. Ve buna "savunma" sistemi diyorlar; yani saldırı amaçlı değilmiş. "Saldırganlığı engelleyen sistemler" diyorlar. Bu kesinlikle doğru değil. Bir füze savunma sistemi, bir saldırgan askeri potansiyelin tümünün bir elementidir...
Romanya hükümeti bile neler olduğunu bilmiyor. Sizce Romanyalılara söz hakkı tanıdılar mı? Kimse ne yapıldığından haberdar olmayacak; Romanyalılar da Polonyalılar da bilmeyecek. Bu stratejileri bilmediğimi mi sanıyorsunuz? Benim gördüğüm kadarıyla büyük bir tehdit altındayız...
Tüm bunlar, dünyayı nereye götürecek bilmiyorum. Tek bildiğim kendimizi savunmamız gerektiği. Buna yine "Rusların saldırganlığı" diyecekler, biliyorum. Ama bu sadece sizin hareketlerinize karşı bizim tepkimiz. İnsanlarımın güvenliğini sağlamak istememden daha doğal ne olabilir? Sadece o da değil, gerekli stratejik dengeyi korumaya çalışmalıyız. Bu denge son 70 yılda ciddi bir global çatışmanın çıkmasını engelleyen ve dünyayı güvende tutan şeydi. ... Bunu bu kadar kolay nasıl ortadan kaldırıyorlar bunu anlamıyorum. Bunun çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Hatta bundan eminim.1
1. Putin's Warning: Full Speech 2016, https://www.youtube.com/watch?v=kqD8lIdIMRo
NATO'daki Gizli Ordu
İsviçreli tarihçi Daniele Ganser, NATO'nun Gizli Orduları isimli kitabında, özellikle İngiliz istihbarat örgütü MI6 tarafından Avrupa'nın 6 ülkesinde NATO tarafından kurulmuş olan ve ülkeler içinde Gladio operasyonlarından başka gizli eylemlere imza atan ürkütücü bir gizli ordunun hüküm sürdüğünü anlatmıştır. Ganser, bu özel ordunun, Churchill tarafından II. Dünya Savaşı sırasında kurulan "Özel Operasyonlar İdaresi'nin (SOE) doğrudan doğruya bir kopyası" olduğunu belirtmiştir.298 Buradan da anlaşılabileceği gibi NATO gizli ordusu, bir İngiliz derin devleti planıdır.
Söz konusu gizli ordunun oluşturulma sebebi, herhangi bir Sovyet istilası yaşanması durumunda "ordunun düşman hatları gerisinde faaliyet göstermesini ve işgal kuvvetlerinin erzak yolları ile üretim merkezlerinin patlayıcılarla sabote edilmesi"ni içermektedir. Ancak bu hayali Sovyet istilası hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Zaten gerçek amaç da bu değildir.
Avrupa'da gerçekleşen gizli kapaklı eylemler, söz konusu gizli ordu tarafından gerçekleştiriliyordu. Bunun için de tanıdık bir bahane vardı; komünizm. Oysa daha önce de incelediğimiz gibi, İngiliz derin devletinin hedefi, komünizmi ortadan kaldırmak değil, bu bahane ile çeşitli ülkelerde çatışma ve huzursuzluk çıkartmaktı. Nitekim dünyada gerçekleşen pek çok darbe eylemi, söz konusu gizli ordu tarafından yürütülmüştü.
Bunun farkına varan liderlerden biri olan Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, NATO'nun birleşik komuta yapısı dışına çıkmaya karar vererek, ulusal egemenliğin ve bağımsızlığın korunması adına, NATO askerlerini Fransa'dan çıkarmıştı. NATO Avrupa karargahı alelacele Paris'ten Brüksel'e taşındı. Öyle ki, Fransa günümüzde NATO'dan tamamen çıkmayı tartışmaktadır. Marine Le Pen'in partisi Ulusal Cephe iktidara gelmesi halinde Fransa'yı NATO'dan çıkaracağını ve Fransız generallerine başkalarının emir vermesini engelleyeceğini resmi internet sitesinde açıkça duyurmaktadır.
NATO gizli ordusunun varlığının ortaya çıkması, askeri ittifakın sırlarının ilk olarak ifşa edildiği bir olaydı. Örtülü faaliyet araştırmacısı Philip Willan bu konuda şöyle demekteydi:
Altında imzası bulanan ülkelerin gizli servislerini, komünist partilerin iktidara gelmesini engellemeye dönük faaliyetler yürütmeye tabi tutan gizli NATO protokollerinin varlığı, ilk olarak 1966'da ortaya çıktı. Bu, Cumhurbaşkanı de Gaulle'ün Fransa'yı NATO'nun birleşik komuta yapısı dışına çıkarmaya karar vererek, ulusal egemenliğin korunması adına, protokollerin kaldırılacağını duyurması ile oldu.299
Aynı dönemde Muhafazakar Parti üyesi olan Rupert Allason, Associated Press'e telefonla verdiği bir demeçte, "İngilizlerin, çeşitli şebekeleri kesinkes finanse ettiğini ve yönettiğini ve MI6 aracılığıyla, CIA'yle birlikte direkt olarak bu işlere bulaştığını" açıkladı. Allason, 1949'dan sonra gölge orduların NATO özel Kuvvetler Komuta ve Kontrol Yapısı tarafından koordine edildiğini, İngiltere'nin Hava Servisi Özel Kuvvetleri'nin (SAS) bu yapı içinde stratejik bir rol oynadığını söylüyordu.300
İngiliz BBC Televizyonu, 4 Nisan 1991'de yayınlanan Newsnight (Gece Haberleri) programında, "Avrupa genelinde gölge ordular kurulmasında İngiltere kesinlikle asli bir rol oynadı" demişti. Newsnight sunucusu John Simpson, konuya ilgili tüm bilgileri sakladıkları için MI6 ve Britanya Savunma Bakanlığı'nı eleştirerek şöyle diyordu:
Gladio'nun varlığıyla ilgili itirafları izleyen dönemde, diğer Avrupa ülkelerinin gölge ordulara sahip olduğu ortaya çıktı. Hatta konu, tarafsız ülkeler olan İsveç ve İsviçre'de de aleni biçimde tartışılmakta. Bazı ülkelerde ise konuyla ilgili soruşturmalar açıldı. Ancak İngiltere'de hiçbir gelişme yok; Savunma Bakanlığı'nın, ulusal güvenlik meseleleri tartışılamaz şeklindeki mutat açıklaması hariç.301
Simpson, Gladio meselesinin nasıl bir NATO projesi olduğunu ise şu şekilde açıklıyordu:
NATO'nun en gizli servislerinin ortaklaşa günahlarıyla ilgili bilgiler, ancak şimdi ortaya çıkmaya başladı. İtalya'da olası Sovyet işgali karşısında direniş örgütlemek için devlet eliyle oluşturulmuş gizli bir ordunun faaliyetleri, kurulan bir meclis komisyonu tarafından araştırılıyor. Soruşturma, Avrupa genelinde benzer gizli kuvvetlerin açığa çıkmasına yol açtı. Gladio adıyla bilinen İtalyan grubu ise bir dizi terörist bombalamaya karışmak suçlamasıyla karşı karşıya.302
İsviçreli tarihçi Daniele Ganser, MI6'in bu meseleye dahil olduğuna dair doğrulamanın ancak yıllar sonra bir müze aracılığıyla mümkün olduğunu belirtir. Ganser'in belirttiğine göre, Temmuz 1995'de Londra'daki Imperial War Museum'da (İmparatorluk Savaş Müzesi) açılan "Gizli Savaşlar" başlıklı serginin kapısında "Sergide görmek üzere olduğunuz şeyler yıllar boyu ülkenin en sıkı korunan gizlerinin bir parçasıdır. Bunlar ilk kez burada kamuoyuna sunulmaktadır. Hepsinden önemlisi bu, gerçekliktir... Gerçek, farz olunandan daha inanılmaz ve heyecan vericidir" ifadeleri yer alıyordu. MI6'e ayrılan pencerelerden birinde ise itiraf niteliğindeki şu açıklama vardı:
MI6'in muhtemel bir III. Dünya Savaşı hazırlıkları arasında, Sovyetlerin Batı Avrupa'da ilerlemesi durumunda düşman hatları gerisinde faaliyet gösterecek "Stay Behind" (Gladio) gruplarının oluşturulması bulunmaktaydı.303
Ganser, sergi açıldıktan birkaç ay sonra iki eski MI6 görevlisi ve Kraliyet Deniz Kuvvetleri askerleri olan Giles ve Preston'un, yazar Michael Smith'e bazı itiraflarda bulunduklarını belirtmiştir. Giles ve Preston, 1940'ların sonu ve 1950'lerin başı boyunca İngilizlerin ve Amerikalıların, beklenen Sovyet işgaline hazırlık amacıyla Batı Avrupa'da gölge birimler kurduklarını doğruladı. Bu dönemde Giles ve Preston, MI6'in SAS (Special Air Service – Özel Hava Servisi) ile birlikte gladyatörlere eğitim verdiği İngiltere Portsmouth yakınlarındaki Fort Monckton'a yollanmıştı. Kendilerine şifrelerle, silah kullanımıyla ve örtülü operasyonlarla ilgili eğitim verilmişti. Preston kendi eğitimini, "Gecenin kör saatinde dışarıya çıkartılıp, istasyon şefi ya da taşıyıcılara görünmeksizin tren istasyonlarında trenleri havaya uçuruyormuş gibi hareket ediyorduk" şeklinde anlatıyordu.304
İngiliz tarihçi John M. Mackenzie, bütün bu olayların ana merkezinde bulunan İngiliz derin devletini şöyle tarif etmişti:
Modern zamanların İngiltere'si daima sarsıcı yıkımların merkezi oldu; bu başkaları tarafından böylece bilindi, yalnız kendisi durumu böyle görmedi.305
BBC, 1980'lerde İngiliz ve Amerikan Özel Kuvvetleri arasındaki gizli işbirliğini gözler önüne seren Unleashing of Evil (Kötülük Azat Edildi) adlı bir belgesel yayınladı. Belgeselde SAS Özel Hava Servisi ve ABD Yeşil Berelilerinin son otuz yılda Kenya'dan Kuzey İrlanda'ya, Umman'dan Vietnam'a, Yemen'den Kıbrıs'a ve diğer ülkelere varan tüm büyük harekatlarda tutuklulara nasıl işkence yaptıkları teşhir ediliyordu. Unleashing of Evil belgeselinin İngiliz yapımcısı ve iki yıl sonraki Gladio skandallarının ünlü muhabirlerinden gazeteci Richard Norton Taylor, belgeseli şu yorumla bitiriyordu: "İşkence bize varsaydığımızdan daha yakın ve daha yaygın."306
1983'te İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher, özel İngiliz birimi SAS'ı (Special Air Service – Özel Hava Servisi) Pol Pot kuvvetlerine eğitim vermeye yolladı. SAS kıdemli askerleri daha sonraları yaşadıklarını şöyle anlatacaklardı:
İlk önce 1984'te Tayland'a gittik. ... Kızıl Kmerler'e pek çok teknik konuda eğitim verdik. Başlangıçta, doğrudan köylere inip insanları kıyımdan geçirme düşüncesindeydiler. ... Pek çoğumuz, azıcık imkan tanınsa, taraf değiştirecektik. Sinirlerimiz öylesine bozulmuştu. Pol Pot'la ortaklaştırılmış olmaktan nefret ediyorduk.307
Görülebildiği gibi söz konusu gizli ordu, Pol Pot gibi kanlı komünistlerin ordularını dahi eğitme görevini üstlenmekteydi. Bu durum, İngiliz derin devletinin komünizm ile ne kadar içli dışlı olduğunun ve "komünizmle mücadele" düsturunun aslında sadece göz boyamadan ibaret olduğunun açık delilidir.
Ganser, NATO'nun gizli ve illegal ordularının 1990 sonlarında ortaya çıkması ve doğrudan İngiliz derin devletinin bu orduların kurgulanması ve faaliyetleri konusunda başrolü oynamasıyla ilgili olarak bir sessizliğin hakim olduğunu belirtmiştir. O dönemde İngiltere'de iktidarda olan John Major hükümetinin bu konuda herhangi bir adım atmayı veya malum olanı itiraf etmeyi reddettiğini ifade etmiştir. Başbakanlık sözcüleri ise İngiliz basınına günlerce, "korkarım güvenlik meselelerini tartışmayacağız" açıklaması yapmışlardır. İngiliz Parlamentosu konuyla ilgili bir basın toplantısı veya meclis araştırması yapmaktan kaçınmıştır. 1992'de İrlandalı gazeteci Hugh O'Shaughnessy, "Britanya'nın merkezinde yer aldığı bir mesele hakkında, Beyazkoridor'da yaşanan sessizlik fazlasıyla dikkat çekici." diyordu. BBC, 4 Nisan 1991 tarihli Newsnight yayınında, gizli ordulara atıfta bulunarak "Maske düştü, dehşetengiz olaylar göründü" diyordu. İtalyan Parlamenter Sergio de Julio kameralar önünde, "Elimizde, Gladio'nun başlangıcından itibaren, askerlerin eğitim için İngiltere'ye gönderildiğini kanıtlayan belgeler var. Bunlar Gladio örgütünün temel çekirdeğini kurmakla görevliydiler," demiştir.308
BBC muhabiri Peter Marshall, 1971-1974 yılları arası İtalyan Gladio'sunu yöneten General Gerardo Serravalle ile gerçekleştirdiği söyleşide, generale doğrudan İngilizlerin rolünü sordu. İtalyan general, İngilizlerle ciddi bir iş birliği içinde olduklarını doğruluyordu: "Ben onları (İngilizleri) davet ettim; biz onların İngiltere'deki üslerini –gölge üslerini– ziyaret etmiştik ve iadeyi ziyaret bağlamında ben de onları davet ettim." Gazeteci Marshall, "İngiliz gölge üssü nerede?" diye sorunca general gülmeye başlıyor ve soruyu şöyle yanıtlıyordu: "Üzgünüm size nerede olduğunu söylemeyeceğim, çünkü bu ülkenizin gizlilik alanı içerisine giriyor." Ardından Marshall, net yanıt alacağı bir soru soruyordu: "Ama İngilizlerden etkilendiniz?" Serravalle'nin cevabı şuydu: "Evet, öyle. Çünkü hayli verimli, iyi örgütlenmiş bir yapıydı ve kadro mükemmeldi".309
Bütün bu gelişmeler, Churchill'in kurduğu Britanya Özel Operasyonlar İdaresi'nin bir kopyası şeklinde kurulan bir NATO gizli ordusunun var olduğunu, bunun, Gladio ismindeki yeraltı yapılanmasının temeli olduğunu ve bütün bunların ana karargahının İngiltere, organizatörün ise İngiliz derin devleti olduğunu kanıtlıyordu. Söz konusu gizli ordu, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere çeşitli ülkelerde terör eylemleri ve sayısız ülkede askeri darbeler gerçekleştirmişti. Buna, hedefteki ülke Türkiye de dahildi.
Rus Sınırında NATO Silahları Kimin Planı?
II. Dünya Savaşı sonrasında, dünyanın aynı korkunç manzara ile tekrar karşılaşmasını önlemek iddiasıyla kurulmuş olan NATO, özellikle son zamanlarda çeşitli çekinceler öne sürerek benzer bir hareketlilik içine girmiştir. Bu hareketlilik, Avrupa'nın doğu sınırlarında başlamıştır ve çapı genişleyerek devam etmektedir. Rusya ile sınırı olan ülkelere neredeyse her gün yeni NATO birlikleri konuşlandırılmaktadır. Bu durum, sadece Soğuk Savaş'ın yaralarını yakın zamanda sarabilmiş olan Rusya için değil, bölge ülkeleri, hatta tüm dünya için bir endişe sebebidir.
Bugün, kuzey-güney hattı boyunca Estonya ve Baltık ülkelerinde, Polonya'da, Slovakya'da ve Romanya'da Rusya'yı tedirgin eden üsler kurulmuş durumda. Bu üslerde sadece askeri birlikler değil, kara savaşına yönelik A-10 Thunderbolt gibi tanksavar uçakları dahi konuşlandırıldı. NATO, bu hareketliliğin, Karadeniz'de üstünlüğü ele geçirme stratejisi olduğunu saklama gereğini bile duymuyor. Geçmişte yaşanan ve iki dünya savaşının çıkmasına sebep olan güç mücadelesi, adeta tekrar yaşanıyor.
ABD ve bölgeye asker ve mühimmat gönderen NATO ülkeleri, bu askeri yığınak için, Rusya'nın potansiyel agresif ve saldırgan tutumunu sebep gösteriyorlar. Oysa II. Dünya Savaşı'nda, bugünkü Polonya, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Romanya, Bulgaristan ya da Kafkasya'yı yıkıp yakan Ruslar değildi. Bugün de Rusya'nın genel tutumunun, çatışma yerine diplomasiyi öne çıkarmak olduğu göze çarpıyor. Bu nedenle "Rusya'ya karşı tedbir" bahanesinin ardına sığınarak dünyayı askeri bir tesise dönüştürmek pek çok strateji uzmanı tarafından eleştiriliyor.
Peki birdenbire gelişen bu askeri savunma stratejisinin asıl sebebi ne?
Bölgede yaşanan gerilimin arka planında, İngiliz derin devletinin etkisindeki bazı düşünce kuruluşları bulunuyor. NATO'nun Rusya'yı askeri olarak kuşatma politikasının fikir babası Atlantic Council isimli bir düşünce kuruluşu. 1961'de kurulan konsey, siyasi analistler tarafından NATO ideolojilerinin belirlendiği bir kurum olarak nitelendiriliyor. Bölge ülkelerinde yaşanan ekonomik krizler sırasında ise sahnede yine İngiliz derin devletinin etkisindeki isimlerden dünyaca ünlü finans spekülatörü ve Açık Toplum Vakıflarının kurucusu George Soros'un ünlü Hedge fonu Quantum Fund var. Yine Soros'un idaresi altındaki Açık Toplum Vakıflarının, çeşitli ülkelerdeki renkli devrimlerden, Arap Baharı'na veya Türkiye'deki Gezi Olayları gibi müstakil hareketlere kadar pek çok olayda provokatif rol aldığı belirtilmekte. Konuyla ilgili detayları ilerleyen satırlarda okuyabilirsiniz.
Bu düşünce kuruluşları enternasyonalist ya da globalist olarak adlandırılan ideolojileri temsil etmekteler. Öyle ki, söz konusu politikalar, on yıldan daha kısa bir zamanda dünyayı Soğuk Savaş dönemindeki kutuplaşmaya götürmüş durumda. Bu politikalar sonucunda, büyük güçler arasında ne sıcak ne de soğuk savaş yaşanmamasına rağmen, Akdeniz ve Karadeniz savaş gemileri ile doldu. Elbette söz konusu vakıflar, bu kutuplaşmaların doğrudan sorumlusu değiller. Ama dünya çapında izlenen savaş, finans, doğal kaynaklar ve sömürü politikaları, toplumları çatışmaya sürükleyen nefret tohumları ekiyor. Bunun çıkış noktası ise, kuşkusuz İngiliz derin devleti ve onun himayesindeki söz konusu kurumların politikaları.
Elbette bu noktada, İngiliz derin devletinin çıkarları gereği daima dünyada kutuplaşmayı ve sıcak savaşı desteklediğini unutmamak gerek. Dolayısıyla dünyadaki savaşları veya krizleri incelerken, İngiliz derin devletinin çıkar politikalarını da yakından bilmek gerekiyor. II. Dünya Savaşı'ndan beri İngiliz derin devletinin politikalarına baktığımızda, Rusya'nın bir tehdit olmasının daima derin devlet için önemli bir çıkar malzemesi olduğunu görürüz. İngiliz derin devleti, suni olarak çıkardığı Soğuk Savaş'ın sona ermesini planlarına uygun bulmamış, kendisinin ve bir koruma kalkanı olarak yanı başında tuttuğu ABD'nin daha da silahlanmasını sağlayacak bahanelere ihtiyaç duymuştur. Küçük bir söylentinin bile ayaklanmalara neden olduğu bugünkü dünyada ise, "Rusya tehdidi"ni cazip ve taraftar bulabilecek bir konu olarak tercih etmiştir.
Şu anda ne ABD ne Rusya ne de NATO ülkeleri, savaş söylentilerinin peşinden gidecek kadar çılgın bir zihniyette değildir. Keza günümüzde savaş, nükleer başlıkların devreye girmesi ile eş anlamlıdır. Bu kabusu yaşamaya ve yaşatmaya elbette kimse gönüllü olamaz. Şu durumda savaş hazırlıkları söylentileri veya sınır tehditleri, o kadar gerçekçi görünmese de İngiliz derin devleti bu ortamdan nemalanmaktadır. İngiliz derin devletinin idaresindeki bir dünyada, derin devletin hakimiyetini geliştirmek, kendi denetimindeki silah pazarını güçlendirmek, kendi denetimindeki finans piyasasını hareketlendirmek ve daha fazla ülkeyi sömürge haline getirmek, ABD'yi ve NATO'yu kendisini koruyacak bir paralı asker gibi hazırda tutmak için söz konusu hayali tehditlerin varlığı gereklidir. İngiliz derin devleti, böylelikle dünyanın, tam olarak planladığı gibi bir çatışma ortamı haline gelmesini ve Deccal hakimiyetinin her yere yayılmasını istemektedir. İşin şaşırtıcı tarafı ise, boşa tehditlerle durmadan silahlanan dünya devletlerinin, İngiliz derin devletinin oyununa gelmiş olduklarını hala fark edememiş olmasıdır.
Dostları ilə paylaş: |