İngiliz Dijital İstihbarat Servisi (GCHQ)
İngiltere'de, MI5 ve MI6 dışında üçüncü bir istihbarat kuruluşu yer almaktadır. Government Communications Headquarters (Hükümet İletişim Merkezi) adı verilen bu kuruluş, ülkenin siber bağlantılarının ve altyapısının güvenliğinden sorumludur. GCHQ, özellikle ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) eski sistem analisti Edward Snowden'in 2013'te sızdırdığı belgelerle dünya gündemine gelmiştir. Belgeler, ABD istihbaratının GCHQ ile işbirliği halinde dünya genelindeki gizli dinleme faaliyetlerini ortaya çıkarmıştır. İngiliz The Guardian gazetesinin haberine göre, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA), dünyanın önde gelen internet devlerinin sistemlerine "Prism" (Prizma) isimli bir program yoluyla erişebildiği, İngiliz GCHQ'nun da Haziran 2010 tarihinden bu yana bu sisteme erişebildiği ve geçtiğimiz yıllarda bu yolla 197 istihbarat raporu elde ettiği öne sürülmüştür.327 Bilgilere göre GCHQ, Prism sayesinde şahıslara özel e-mail, fotoğraf ve video gibi içeriklere, hiçbir yasal engele takılmadan ulaşabilmektedir.
GCHQ gibi istihbarat kurumları, bu tür şifreleri rahatça kırabilecek süper bilgisayarlara ve dünyanın en iyi matematikçilerine sahiptirler. Bu nedenle şifreleme özelliği bulunan uygulamalardaki mesajları dahi deşifre edebilmektedirler. Bu durum, İngiliz derin devletinin, istihbarat kurumlarını kullanarak insanların özel hayatlarına ne kadar kolay ulaşabildiklerini kanıtlamaktadır.
Genel olarak GCHQ'nun bu özelliği, pek çok kesimde çeşitli soruların belirmesine neden olmaktadır. Bir kısım kesimler, söz konusu deşifre sisteminin dünyadaki tüm kaynaklara ulaşabileceğini, dolayısıyla terör örgütlerinin haberleşme sistemlerine de kolaylıkla erişilebileceğini belirtmektedirler. Dolayısıyla böyle bir sistem dahilinde GCHQ'nun, terörist saldırıları önceden tespit edememesi ihtimal dışıdır. Söz konusu durum, İngiliz derin devleti ile terörist gruplar ve eylemler arasındaki ilişkiyi de gözler önüne sermektedir.
GCHQ, İngiliz derin devletinin denetimi ve himayesi altındadır. Dolayısıyla buradaki istihbarat bilgileri, İngiliz derin devletinin dünya hakimiyetini sağlaması için birinci dereceden kullanılmaktadır. Bu hakimiyet planında, bu uğurda terör örgütlerinin kullanılması gerçeğinin de var olduğunu unutmamak gerekmektedir. Bu konuya ilerleyen satırlarda daha detaylı yer verilecektir.
Kıbrıs, GCHQ İçin Ne Demek?
Dünya siyaseti için Kıbrıs'ı Kıbrıs yapan, Ada'nın Ortadoğu'daki stratejik konumudur. İngiltere'nin 1878'den 1960'a kadar adayı egemenliği altında tutması; o tarihten bu yana ise askeri üsleri ile adadaki varlığını sürdürmesi bundan kaynaklanmaktadır. Bu üsler, hatırlanacağı gibi 15 Temmuz darbe girişimini, işgal girişimine dönüştürmek üzere görevlendirilen İngiliz askerlerinin konuşlandığı üslerdir. Bu üslerin İngiltere için vazgeçilmez bir öneme sahip olmasının, Ortadoğu ülkelerine hava harekatı imkanı sağlamasının ötesinde bir sebebi daha bulunmaktadır: İstihbarat faaliyetleri.
Kıbrıs'taki Ağrotur ve Dikelya askeri üsleri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti toprakları dışında, tamamen İngiltere'ye ait bölgelerdir. Ada üzerinde toplam %3'lük bir alanı kaplamaktadır. Ancak bu küçük alanın, tüm dünyayı ilgilendiren gelişmelerin merkezinde olduğu 2013 yılından sonra anlaşılmıştır. İngiliz derin devleti, bu askeri üslerden Türkiye'nin ve tüm Ortadoğu'nun iletişimine kanunsuz biçimde sızmakta ve bu bölgeleri izlemektedir.
GCHQ'nun en önemli üç merkezinden birisi halen Kıbrıs'ta bulunmaktadır. Burası, Ada'nın doğu tarafındaki üssün içinde yer alan Ayios Nikolaos istihbarat istasyonudur. Bu istasyonu diğerlerinden farklı kılan yönü, Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri kaynaklı her türlü haberleşmeyi gizlice dinlemesi ve kayıt altına almasıdır. Edward Snowden, ifşa ettiği Wikileaks belgelerinde, İngilizlere ait bu istasyonun, Ortadoğu ülkelerine ait tüm e-mailleri, telefon konuşmalarını, SMS mesajlarını, sosyal medya hesaplarını, internet trafiğini ve şifreleri, kısacası tüm haberleşme ve iletişimi, kullanıcıların bilgisi ve izni olmaksızın gizlice topladığını tüm ayrıntılarıyla açıklamıştır.
Bilgisayar uzmanı, Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve Ulusal Güvenlik Dairesi'nin (NSA) eski bir çalışanı olan Edward Snowden tarafından basın ve medyaya sızdırılan belgeler, istihbarat tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Dünya, bu itiraflar vesilesiyle, Kıbrıs'taki İngiliz üslerinin kapalı kapıları arkasında neler döndüğünün ilk defa farkına varmıştır. En üst seviyede bir istihbaratçı BBC'ye verdiği bir demeçte, Kıbrıs'la ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasını "İngiliz istihbaratı için tüm zamanların en büyük felaketi" olarak tanımlamıştır.328
Doğu Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerinin haberleşmesi büyük oranda Akdeniz altından giden fiber optik kablolar ile sağlanmaktadır. Aktarılan bilgilere göre, GCHQ Kıbrıs istasyonu, işte bu telekomünikasyon kabloları üzerinden giden tüm bilgiyi dinlemekte ve depolamaktadır. Yine iddialara göre, sadece kabloları değil, uydu sistemleri ile yapılan iletişimi de adadaki özel casus antenlerini kullanarak dinlemektedir. Söz konusu dinleme faaliyetleri ile toplanan muazzam bilgi, özel bilgisayar programları vasıtasıyla analiz edilerek İngiliz derin devletinin herkesin ne yaptığını bildiği bir istihbarat girdisine dönüştürülmektedir.
Ortaya çıkan belgelerden anlaşıldığı üzere, bu olağan bir istihbarat toplama faaliyeti değildir. Çünkü GCHQ, terörle mücadele adı altında, bölgedeki devlet başkanlarından yöneticilere, işadamlarına, sıradan vatandaşlara kadar herkesi gizlice dinlemekte, bilgilerini toplamakta; askeri, siyasi, idari, ticari, ekonomik, sosyal her türlü bilgiyi edinebilmektedir.
İngiliz derin devletinin, bu yasa dışı dinleme ve izleme faaliyetini yargısal denetimlerden koruyacak şekilde tasarladığı anlaşılmaktadır. Çünkü bu yasa dışı faaliyetlerin merkezi olan Kıbrıs'taki İngiliz üslerinin hukuki statüsü onların yargı denetiminden kurtulmalarını sağlamaktadır. "Egemen İngiliz Üsleri" olarak tanımlanan bu alanlar, AB'nin hakimiyet alanı dışında olup İngiliz Denizaşırı Toprakları'nın bir parçasıdır. Diğer benzerleri gibi bunlar da İngiliz Savunma Bakanlığı'na bağlı ama özerk bir yönetim sistemine ve kendine özgü kanunlara sahip bölgelerdir. Gerek bu istasyonların bulunduğu bölgenin İngiliz egemenliğinde bulunması ve gerekse bu tür suçların soruşturulmasına yönelik uluslararası bir mekanizmanın bulunmaması nedeniyle İngiliz GCHQ'nun suçları cezasız kalmaktadır.
Ortaya çıkan bilgilere göre, Kıbrıs'taki dinleme skandalı aslında kod adı "Tempora" olan, 1.25 milyar dolar bütçeli çok gizli bir programın parçasıdır. Snowden'ın ifşa ettiği dosyalardan gün ışığına çıktığı gibi, Tempora, GCHQ tarafından 2008'de geliştirilen bir bilgisayar programıdır. Başlıca iki amacı vardır: "İnternete Hükmetmek" (Mastering the Internet) ve "Küresel Telekom Değerlendirmesi" (Global Telecoms Exploitation). Diğer bir ifadeyle tüm internet ve telefon iletişimini gizlice dinlemek.
İngiltere, Kıbrıs'taki üsleri vasıtasıyla elde ettiği gizli bilgileri ABD ile paylaşmaktadır. Ancak iki ülke arasındaki istihbarat iş birliği, sanıldığı gibi, tarafların eşit kazanç sağladıkları bir ortaklık değildir. ABD'den ziyade İngiltere'nin çıkarlarına hizmet etmek üzere tasarlanmış bir sistemdir. GCHQ eski başkanı David Omand'ın ifadesi, iki ülke arasındaki istihbarat bağının gerçek yüzünü açığa vuruyor: "Bizde beyin, onlarda para var. Bu çok iyi işleyen bir iş birliği."329
GCHQ'nun her şeyi gizlice dinlemesi ve kaydetmesi terörle mücadelenin kesinlikle gerekçesi olamaz. Bu bilgiler İngiliz derin devletinin veya kötü niyetli ajanların ellerinde rahatlıkla suistimal edilebilir. Provokasyon, propaganda, yanlış yönlendirme, darbeler, devrimler, savaşlar, suikastlar, yasadışı gizli operasyonlar hemen akla gelen bazı ihtimaller. Tüm bunlar göz ardı edilmemesi gereken büyük tehlikeler, özellikle Ortadoğu'da.
Şüphesiz, teröre karşı ülkesinin ve vatandaşlarının güvenliğini sağlamak her ülkenin en doğal hakkıdır. Yasal yoldan istihbarat, izleme ve gözetleme faaliyetleri de bunun önemli bir parçası. Ancak bunu yaparken izlenen yöntemlerin demokrasi ilkeleriyle, insan hak ve özgürlükleriyle, temel değerlerle ve kanunlarla çatışmaması ve her şeyden önemlisi daha çok çatışma için değil barışın inşası ve korunması için kullanılması şarttır. İstihbarat, kötü niyetli kişilerin elinde daha çok acı yaşanması için değil, samimi ve dürüst insanların elinde kötülüğe karşı mücadele için kullanılan bir güç olmalıdır.
Ancak söz konusu istihbaratların şu an için İngiliz derin devleti tekelinde bulunduğunu dikkate aldığımızda, bunun tehlikeli oyunlara alet edilebileceğini tahmin etmek güç değildir.
İngiliz derin devletinin perde arkasındaki kurmayları, gizli faaliyetlerini yürütürken kendilerinin izlenmediğini ve görülmediğini sanmakta; fakat büyük bir aldanış ile aldanmaktadırlar. Yanlarında mutlaka alemlerin Hakimi olan Allah vardır:
Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir. (Mücadele Suresi, 7)
Beş Göz (Five Eyes)
İngiltere'nin başı çektiği ve Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve ABD'yi kapsayan istihbarat servisleri ittifakının ortak adı F.V.E.Y. harfleriyle anılmaktadır. Açılımı ise Five Eyes (Beş Göz) şeklindedir.
Bunların hepsinin İngilizce konuşan, İngiltere'nin kontrolü altında olan ülkeler olduklarını göz önünde bulundurduğumuzda, Beş Göz sisteminin gerçek patronunun İngiltere olduğunu anlamak zor değildir.
Bu ülkeler UKUSA anlaşması çerçevesinde, "sinyal istihbarat" sağlama konusunda birbirlerine bağlıdırlar. Bir başka deyişle, elektromanyetik dalgaların ya da sinyallerin elde edilmesiyle sağlanan istihbarat toplama yöntemi ile diğer devletler hakkında elde ettikleri bilgileri aralarında paylaşmaktadırlar. (Sinyal istihbarat, hedef devletin elektronik haberleşme sistemleri tarafından yayınlanan elektromanyetik enerjinin alınması, kaydedilmesi, değerlendirilmesi ve yorumlanması ile elde edilen istihbarattır.)
Bu ulusal gözetleme sistemi içinde ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA), İngiliz Dijital İstihbarat Servisi (GCHQ), Kanada İletişim Güvenliği Kurumu (CSEC), Avustralya Sinyal Başkanlığı (ASD) ve Yeni Zelanda Hükümet Haberleşme Güvenliği Bürosu (GCSB) yer almaktadır.
Söz konusu istihbarat kurumları, UKUSA sözleşmesi uyarınca özellikle sinyal istihbaratı olmak üzere elde ettikleri tüm istihbaratı paylaşmaktadırlar. Böylelikle, tüm kıtalardaki iletişim trafiğini, Anglosakson kökenli 5 ayrı İngilizce konuşan ülke takip etmekte ve bunlar tek bir noktada, yani İngiliz Milletler Topluluğu'nun hakimi olan İngiliz derin devletinin elinde toplanmaktadır.330 Bu ittifak içinde ülkeler, birbirlerine karşı casusluk yapmama ve aralarında, özellikle SIGNIT adı verilen iletişim sinyal bilgilerini paylaşma konusunda anlaşmış durumdadırlar. 70 yıllık bu gizli ittifak, kurduğu küresel gözetleme altyapısıyla bugün tüm dünya iletişimini izlemekte, analiz etmekte ve depolamaktadır.
Bunlar arasında örneğin İngiltere'deki "RAF" (Royal Air Force) dünyanın en büyük elektronik gözetleme merkezi olarak bilinmektedir. Burada dünya üzerindeki bütün haberleşmelere müdahale edilerek İngiltere ve ABD için istihbarat toplanmaktadır. Sadece NSA ve RAF'ın bile bu sisteme dahil olduğu düşünüldüğünde Beş Göz'ün istihbarat kapasitesinin gücü ve sınırları daha iyi anlaşılabilir.
2013'te eski bir CIA ve NSA çalışanı olan bilgisayar uzmanı Edward Snowden tarafından, Beş Göz ülkeleri arasındaki gizli ilişkilerin ve bunlar tarafından yürütülen küresel istihbarat operasyonlarının belgeleri ifşa edildi. The Guardian, Washington Post, Der Spiegel ve New York Times'da yayınlanan belgeler, Beş Göz'ün yasa dışı izleme ve bilgi toplama operasyonlarının detaylarını gün ışığına çıkardı. Edward Snowden, Beş Göz'ü, "kendi ülkelerinde bilinen kanunlara uymayan 'milletler üstü' istihbarat organizasyonu" olarak tarif etmiştir. İstihbarat birimlerinin bazı uzmanları, Beş Göz hakkında Snowden'ın ortaya çıkardığı bu bilginin, onların hiç umurunda olmayacağını ve tarihin bilinen bu en büyük "casusluk ittifakı"nın aynen yoluna devam edeceğini söylemektedirler. Nitekim gelişmeler, gizli ittifakın, tümüyle deşifre olmasına rağmen, aynı şekilde faaliyetlerine devam ettiğini belgelemektedir.331
Belgelere göre, İngiliz istihbaratının NSA'yle iş birliği içinde dinledikleri kişiler arasında, G20 zirvesindeki diplomatlar, Almanya, Brezilya ve Meksika dahil 35 ülkenin devlet başkanları, siyasiler, BM ofisleri, büyükelçilikler, basın kuruluşları yer alıyor. Aynı zamanda Irak Savaşı'na giden süreçte Kofi Annan'ın ofisinin böcekle dinlenmesi de bu grubun faaliyetleri arasında.332
Dünya çapında İngiliz ve Amerikan büyükelçiliklerinde, askeri üslerinde, temsilciliklerinde NSA ve İngiliz GCHQ'nun uydu antenleri, dinleme ve gözetleme istasyonları bulunmaktadır. Bunlar, hemen tüm ülkelerdeki güvenlik kameralarına erişebilmektedir. Çin kıyıları civarında dolaşan İngiliz ve ABD gemileri bölgedeki telsiz iletişimlerini dinlemektedir. Maryland'deki Fort Meade Üssü'nde bulunan uydu antenleri ise tüm dünyadaki bankacılık işlemlerini takip etmektedir.333
The Guardian'ın haberine göre İngiliz istihbaratı, dünya çapında iletişim bilgilerini sızdırabilmek için telefon konuşmalarını, mesajlaşmaları ve internet trafiğini taşıyan 200 kıtalar arası fiber-optik kabloya gizlice erişim sağlayarak her türlü özel kişisel bilgiye ulaşmış durumdadır. İngiliz gizli istihbarat ajansı GCHQ, aynı anda bunların 46 tanesinden bilgi toplayabilmektedir.
Tempora adlı gizli program, haberin verildiği tarihlerde 18 aydır uygulamadaydı ve yalnızca o süre içinde bile toplanan verilerin (telefon kayıtları, SMS mesajları, e-mailler, Facebook vs. gibi sosyal medya bilgileri, internet kullanım ve sitelere giriş kayıtları) miktarı devasa boyutlardaydı. Örneğin sadece bir günde 600 milyon telefon konuşması kayıt altına alınmıştı. Günlük toplanan bilgi hacmi ise 192 İngiliz Milli Kütüphanesi'ndeki bilgiye eş değer miktarda idi.
Snowden, bu casusluk ağının yalnızca ABD'ye mal edilmemesi gerektiğini, asıl aktörün İngiltere olduğunu belirtmiş ve İngiliz istihbaratının sınır tanımazlığını vurgulamak açısından "İngiltere ABD'den bile kötü" demiştir.334
Tempora ve Prism gibi deşifre olan XKeyscore da Beş Göz'ün kullandığı bilgi toplama, analiz, filtreleme amaçlı ileri teknolojili istihbarat programları arasında. Bunlar birçok yabancı ülkenin askeri ve diplomatik tesislerindeki bilgisayar sunucularına, uydularına bağlanabiliyor. Bir zamanlar casus filmlerine sık sık konu olan ve Soğuk Savaş döneminde başta Sovyetler Birliği ve Doğu blokunu izlemek için geliştirilen Beş Göz ürünü ECHELON ise bunların en eski ve ilkel versiyonudur.
Yeni Zelanda'nın elektronik gözetleme ajansı olan GCSB de diğerlerinden geri durmamaktadır. Asya-Pasifik hattında gerçekleşen iletişim bilgilerini NSA'in tartışmalı XKeyscore programıyla toplayarak büyük veri paketleri halinde İngiltere ve ABD'deki istihbarat servislerine ulaştırmaktadır. Snowden belgelerine göre; GCSB tarafından toplanan bu bilgilerin güvenlik tehditleriyle ilgisi yoktur. Aksine GSBC, casusluk faaliyetlerini Yeni Zelanda'nın dostları, ticari ortakları ve yakın Pasifik komşularından oluşan geniş bir yelpazeye yöneltmiş durumdadır.
Açıkça görülebildiği gibi, genellikle tüm felaketlerin çıkış noktası olarak gösterilmeye çalışılan ABD, söz konusu Beş Göz'den yalnızca biri. Tüm gözlerin bağlı olduğu beyin ise, İngiliz derin devletini işaret etmekte. Bu beyin ise, ortam, şart ve planlara göre kimi zaman ön plana çıkıyor, kimi zaman ise arka planda gizleniyor.
Beş Göz'ün faaliyetleri, hiçbir yasa ve sınır tanımadan, özel hayat ve mahremiyeti hiçe sayarak tüm hızıyla devam etmektedir. Söz konusu kurumun, pek çok illegal ve gayrimeşru operasyonları, "terör tehdidi", "güvenlik meselesi" gibi klişelerin ardına saklanarak yürüttüğü ise bilinmektedir.
Bu tip istihbarat kollarını kullanan İngiliz derin devletinin amacının, her zaman olduğu gibi, dünya üzerinde siyasi, askeri ve ekonomik hakimiyeti sağlamak olduğunu unutmamak gerekmektedir. İngiliz derin devleti, daima zayıf, güçsüz ve çaresiz kitleleri ezecek en ileri sömürü düzenini, en geniş ve gelişmiş çıkar çarklarını kurmaya çalışmaktadır.
Bugün neredeyse 70 yaşına gelen Beş Göz kurumu ve onu bağlayan anlaşmalar hakkında oldukça az bilgi mevcuttur. Bu kurumun neye çalıştığı ve anlaşmaların neleri kapsadığı kimi zaman söz konusu ülkelerin hükümetleri tarafından dahi bilinmemektedir. Örneğin Avustralya Başbakanı, 1973 yılına kadar böyle bir kurumun varlığı konusunda hiç bilgilendirilmemiştir. Hiçbir hükümet, 1999 yılına kadar, bu kurumun varlığını resmi olarak kabul etmemiştir.335
İngiltere istihbarat kurumunun kıdemli üyelerinden biri Beş Göz'de İngiliz istihbaratının etkisini şu sözlerle ifade etmiştir:
GCHQ'ya giriş iznini elde ettiğinizde bu size NSA'ye giriş izni de sağlayacaktır. NSA içine rahatça girebilir ve orada GCHQ çalışanlarının kıdemli idare pozisyonlarına sahip olduğunu görebilirsiniz. Ne zaman NSA bir miktar istihbarat elde etse, genellikle GCHQ'ya konuyla ilgili ikinci bir fikir sorar. Elbette yıllar içinde inişler ve çıkışlar oldu. Ama genel olarak NSA ve GHCQ oldukça sıkı müttefiklerdir. Birbirlerine güvenirler.336
Eski bir İngiliz ajanı, söz konusu yapılanma içinde ülkelerin ittifakının ne kadar güçlü olduğunu şu sözlerle dile getirmiştir:
Özellikle SIGINT (Sinyal İstihbarat) konusunda iki ülkenin iş birliği o kadar güçlüdür ki, kimin neyi yaptığını bilmek oldukça zordur.337
Beş Göz dışında, Danimarka, Fransa, Hollanda ve Norveç'in katılımıyla Dokuz Göz (Nine Eyes); bütün bunlara Almanya, Belçika, İtalya, İspanya ve İsveç'in katılımıyla 14 Göz (14 Eyes); bütün bunlara ise Afganistan'daki müttefik koalisyonunun katılımıyla 41 Göz (41 Eyes); Avrupa'nın öncelikli 17 ülkesini de içine alan Berne Kulübü (Club of Berne); Berne Kulübü'ne ABD'nin de katılımıyla oluşturulan Terörle Mücadele Grubu (The Counterterrorist Group) ve NATO üye ülkelerinin güvenlik güçlerinin başlarının oluşturduğu NATO Özel Komitesi (NATO Special Committee) gibi ittifaklar da bulunmaktadır.
Söz konusu ittifakların tümü, o veya bu şekilde İngiliz derin devletinin hedeflerine hizmet eden politikalar yürütmektedirler. Keza, idare sistemleri İngiliz derin devletinin himayesi altındadır.
Beş Göz'ün şekillenmesi de Winston Churchill dönemine dayanmaktadır. Söz konusu ittifak, İngiliz derin devletinin derin bir elemanı olan Winston Churchill ile İngiliz derin devletinin himayesindeki ABD Başkanı Franklin Roosevelt tarafından geliştirilmiştir. İngiliz derin devletinin uluslararası konularda önünü açan Atlantik Bildirisi, söz konusu ittifakın da oluşma miladıdır. Bu ittifakın, İngiliz derin devletinin iki önemli elemanı tarafından geliştirilmesi, söz konusu istihbarat ağının hangi amaçla kurulduğuna dair önemli ipuçları vermektedir. Nitekim söz konusu istihbarat ağının buluşma noktası İngiltere'dir. Roosevelt döneminde ABD'nin nasıl İngiliz derin devletinin piyonu haline getirilmek istendiği dikkate alınacak olurs burada asıl sözün İngiliz derin devletine ait olduğunu görebilmek kolay olacaktır.
İngiliz Derin Devletinin Gözü Her Yerde
Verilen tüm bu bilgilerden anlaşılacağı gibi İngiliz derin devletinin gözü her yerdedir. Her gelişimi bilmekte, her konuşma ve görüşmeden haberi olmakta, siyasilerin özel bağlantılarından, terör örgütlerinin yapılanma şekillerine kadar her şeyi takip edebilmektedir. İstihbarat kurumlarının çoğunu tekeline almıştır. İngiliz derin devleti, bu kurumları kullanarak veya yanıltarak çeşitli kirli olayları organize etmekte, paralı askerler ve ajanlar üretmekte ve terör örgütlerini inşa etmektedir.
Elbette buradan yola çıkarak istihbarat kurumlarını toptan suçlamak doğru olmayacaktır. Milli istihbaratlar, ülkelerin savunmasında önemli dayanaklardır. Burada dikkat çektiğimiz unsur, kimi istihbarat örgütlerinin yanıltılarak veya cebren İngiliz derin devleti tarafından kullanılmasıdır.
Snowden'ın deşifre ettiği belgeler, İngiliz derin devletinin istihbarat faaliyetleri konusunda dünya çapında nasıl geniş bir etkiye sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu belgeler ayrıca, Ortadoğu'daki sivil ölümlerden terör örgütlerinin şekillenmesine kadar her şeyin İngiliz derin devletinin bir planı olduğunu göstermiştir. Fakat bu durum, İngiliz derin devletini durduramamıştır. İngiliz derin devleti, tüm pervasızlığıyla bütün bu faaliyetlerine devam etmekte, BM, NATO, AB kurumlarını kendi istediği şekilde yönlendirmeye çalışmakta, istihbarat elde ederek istediği yerde istediği çatışmayı ve terör eylemini tetiklemektedir. Onu durduracak tek şey Mehdi hareketi olacaktır.
Deccal kalkışmasına karşılık Mehdi hareketini desteklemek için iyilerin ittifakı önem taşımaktadır. Akl-ı selim iyi insanların, etkisiz bazı mihrakları ya da birbirlerini suçlayarak zaman kaybetmemeleri gerekmektedir. Hedef sadece İngiliz derin devletidir. Şimdiye dek detaylarıyla incelenen maddi-manevi tüm felaketler, daima İngiliz derin devletini işaret etmiştir. Şu durumda hedef saptırarak ve ayrılığa düşerek İngiliz derin devletinin eline koz vermek akılcı bir davranış olmayacaktır. İyiler, mutlaka iyilik üzerinde ittifak etmeli ve her vebanın sorumlusunun İngiliz derin devleti olduğunu ısrarla dile getirmelidirler.
Rabbimiz bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
...Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür. (Hud Suresi, 114)
BÖLÜM IV
Düşünce Kuruluşları Üzerinden
Dünya Düzeni
İngiliz Derin Devleti Himayesindeki
Düşünce Kuruluşları
Günümüz dünyasında "düşünce kuruluşları" diye bir kavram doğmuştur. Bu kavram, siyasi veya hukuki anlamda hükümetlere bağımlı olmayan, fakat hükümetleri yönlendirecek fikirler üreten kurumlar için kullanılır. Söz konusu kuruluşlar arasında gerçekten hükümetlere faydalı fikirler üretmek adına çaba gösteren samimi yapılanmalar olsa da, dünya çapında hükümetlerden daha fazla söz sahibi haline gelmiş olan bir kısım düşünce kuruluşlarına dikkat vermek gerekmektedir.
Çünkü İngiliz derin devleti, sinsi politikalarını temelde söz konusu düşünce kuruluşlarını kullanarak yaygınlaştırmakta, dünya siyasetini, çeşitli yollarla bu kuruluşlar üzerinden yönlendirmektedir. Bugün, iktidardaki liderlerden, potansiyel lider adaylarına kadar birçok siyasetçi, mutlaka söz konusu kurumlardaki gizli toplantılara katılıp, kendilerini ispat etmek zorundadırlar. Bu, İngiliz derin devletinin, söz konusu siyasetçilerin kendi tarafında olup olmadığını tespit etme stratejisidir. Kendi tarafında olmayan siyasetçiler de, bu kurumların kapalı kapıları ardında ikna edilmektedir.
Söz konusu düşünce kuruluşlarında görev alan ve İngiliz derin devletinin sinsi stratejilerinden habersiz olan gerçek vatanseverler kuşkusuz vardır. Burada kesinlikle hedef kitlemiz bu kişiler ve dürüstçe görev yapan kurumlar değildir. Ayrıca söz konusu düşünce kuruluşlarının bazı konularda faydalı görüşleri de bulunmaktadır. Meşru, makul ve din ve inanç ittifakını destekleyen bu tip görüşler her zaman tarafımızdan destek görmektedir ve görecektir. Burada dikkat çekmek istediğimiz konu, İngiliz derin devletinin sinsi planlarını bir kısım düşünce kuruluşları yoluyla uygulamaya koymak isteyen derin devlet elemanları ve derin devletin etkisinde kalmış kişilerdir. Söz konusu kurumların İngiliz derin devleti etkisinde kalarak gerçekleştirdiği uygulamaların deşifre edilmesi önemlidir. Çünkü bir kısım düşünce kuruluşlarında gerçekleşen onların deyimiyle "verimli görüşmeler", aslında bir kısım ülkeler hakkında alınan derin kararlardır.
İngiliz dış politikasının, düşünce kuruluşu Chatham House'da şekillendiği artık bir sır değildir. Detayları pek bilinmeyen bir diğer önemli gerçek ise, Chatham House'da sadece İngiliz dış politikasının değil, neredeyse tüm ülkelerin dış ve iç politikalarının şekillendirildiğidir. ABD'li siyasetçiler karar verirken, adı kısaca CFR olarak da anılan Council on Foreign Relations'a, Washington Institute'a ya da Brookings Instute'a bakarlar. NATO'nun askeri planları Atlantic Council'in elinden çıkar. CIA'in arkasında "gölge CIA"ler olarak da bilinen RAND Corporation veya Stratfor gibi düşünce kuruluşları vardır. Heritage Foundation, yeni muhafazakarların (neo-con) yönetimlerin hareket alanlarını belirler. Demokrat başkanların dış politikaları, Center for American Progress tarafından belirlenir. Bunların tümü çeşitli düşünce kuruluşlarıdır. Anayasal yetkisi olmayan ve kimseye hesap verme yükümlülüğü bulunmayan söz konusu kurumlar, hükümetler üstü bir güç odağı haline gelmiştir.
Bu düşünce kuruluşları, kağıt üzerinde fikir üretmek gayesiyle bir araya gelmiş, tarafsız ve kar amacı gütmeyen fikir kurumları olarak nitelendirilirler. Oysa gerçekte, bunların bir kısmının altyapısı İngiliz derin devleti tarafından şekillendirilmiştir. Burada on binlerce akademisyen, yazar, asker ve siyasetçi –bilerek veya bilmeyerek– İngiliz derin devletine hizmet ederler. Bu, birbirine bağlı hiyerarşik bir sistemdir. En tepede şekillenen planlar, düşünce kuruluşları tarafından dillendirilir. Kamuoyuna anlatılır. Düşünce kuruluşları, bir kısım ana akım medyayla da bağlantılı olduklarından kamuoyu oluşturmakta en kullanışlı araçlardır.
Fikirler veya planlar düşünce kuruluşlarına empoze edilir. Örneğin hiçbir insani, vicdani ve sosyal altyapısı olmayan "medeniyetler çatışması" fikri, Hristiyanlar ve Müslümanlar, Müslümanlarla Müslümanlar ve kardeşçe yaşayan etnik gruplar arasında gitgide korkunçlaşan bir savaşın alt yapısını oluşturmuştur. Bu tezi ortaya atan, söz konusu sahte savaştan menfaat bekleyen İngiliz derin devletidir. Düşünce kuruluşlarının etkisi burada devreye girecektir; fikir beyan edilecek ve söz konusu kuruluşlar tarafından bu fikre alabildiğine destek gelecektir. Söz konusu düşünce kuruluşları altyapıyı etkili kullandıklarından, herhangi bir mantıksız tez, propagandayla topluma dayatılarak kabul görmeye başlamaktadır. Gazeteler, televizyonlar, sosyal medya, ön plana çıkarılan popüler isimler ve her şekilde kullanılabilen kitle psikolojisi bu konuda etkili şekilde devrededir. Bu, tıpkı I. ve II. Dünya Savaşları'nda gördüğümüz gibi bir "propaganda" savaşıdır. Çeşitli düşünce kuruluşlarında şekillendirilen bu propaganda yöntemleri, Ortadoğu işgallerinin, çeşitli katliamların, terör eylemleriyle oluşturulan korku ve kargaşanın alt yapısını oluşturmuş olur. Bu öylesine alışılmış hale getirilir ki, on binlerce kilometre ötedeki pahalı bir savaşı kimse sorgulamaya dahi gerek duymaz.
Burada üzerinde durduğumuz düşünce kuruluşlarının hiçbiri, kendinden fikir üretiyor değildir. Onlar, İngiliz derin devletinin etkisindeki diğer tüm kurumlar, hükümetler ve istihbarat birimleri gibi, önlerine konulan bilgi ve uygulamaları tasdik müesseseleridir. Yönlendirilecek bir siyasetçi, uygulanacak bir dış politika veya desteklenecek bir terör örgütü, daima İngiliz derin devleti tarafından bu kurumlara servis edilir. Bu düşünce kuruluşlarının edindiği gizli istihbarat, İngiliz derin devleti kaynaklıdır. Bu düşünce kuruluşlarının bu istihbarata dayanarak izleyecekleri politika da, yine, İngiliz derin devleti kaynaklıdır. Sonuç olarak bu kurumlar, İngiliz derin devletinden gelen direktiflere itiraz edecek bir güce ve yetkiye sahip değildirler. Her biri mecburi şekilde İngiliz derin devletinin himayesinde hareket etmektedir.
Yazar Banu Avar, bu kurumları şöyle tarif etmektedir:
Batılı düşünce kuruluşlarını, bilimsel analizler yapan ünlü uzmanları, çatısı altında birleştirmiş tarafsız/bağımsız kuruluşlar sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Hayli taraflı ve hayli bağımlıdırlar. Onlar karma savaşların en önde gelen aktörlerinden biri. Uluslararası Kriz Grubu, Brüksel, Londra, New York ve Washington merkezli bir "düşünce" kuruluşu. Mali destekçilerini kendi sitelerinde, "hükümetler, vakıflar, kişi ve şirketler" olarak bildiriyorlar. Oysa aynı sitede kendilerini, hükümetler dışı örgüt olarak tanımlıyorlar. Paralarını hükümetler veriyor ama hükümetlerden bağımsızlar!338
Bütün bunlardan anlaşılabileceği gibi akış, "İngiliz derin devletinden düşünce kuruluşlarına, onlardan da hükümetlere" şeklinde olmaktadır. Düşünce kuruluşu ve hükümetlerin, İngiliz derin devletinin taleplerini uygulamama gibi bir seçeneği yoktur. Tarihten bir örnek vermek gerekirse I. Dünya Savaşı'nı sonlandıran dört büyük anlaşma metni –Versailles, Sevr, Trianon ve Saint Germain– 1919 Paris Konferansı'nda toplanan delegeler tarafından hazırlanmıştır. Bu delegeler daha sonra İngiltere'de Chatham House'u ve Amerika'da CFR'ı kuracaklardır.
Söz konusu düşünce kuruluşları, temelinde İngiliz derin devletine hizmet eden çeşitli isimler barındırmak mecburiyetindedirler. Bu kişiler, olayları, kişileri ve ülkeleri istedikleri gibi yönlendirirken, bunu farklı eller kanalıyla gerçekleştirmek isterler. Düşünce kuruluşlarının birçoğunda genç, hırslı, fakat tecrübesiz "analistlere" geniş imkanlar verilmesinin temel sebebi budur. Bu analistler, önlerine hazır olarak konulan fikirleri dile getirmekle yükümlüdürler. Kendilerine sunulan küçük menfaatlere aldanmaya çoktan hazırdırlar. İşte bu nedenle İngiliz derin devleti tarafından rahatlıkla kullanılan birer propaganda aracı olurlar. Bu kişiler için CFR üyesi olmak veya bir CFR üyesini tanımak, Chatham House'de birkaç cümlelik de olsa konuşma yapmak, sosyal medyada söz konusu düşünce kuruluşlarının temsilcileri tarafından ön plana çıkarılmak olağanüstü bir prestij meselesidir. Bu kişiler toplantılar yoluyla, medya desteği ile tanıtılır, düşünce kuruluşunun kadroları olarak lanse edilirler. Özellikle farklı milletlere mensupsalar, o ülkenin İngiliz derin devletinin menfaatlerine uymayan politikalarının eleştirilmesi konusunda birinci dereceden görevli olurlar. Hazır fikri kullanan hazır asker konumundadırlar. Böylelikle İngiliz derin devletinin himayesindeki söz konusu düşünce kuruluşları, hem siyasetçilere ve hükümetlere doğrudan etkileri, hem de devşirdiği isimleri istihbarat ve propaganda amaçlı kullanmaları bakımından etki gücüne sahip olurlar.
Buna verilecek en önemli örnek kuşkusuz Türkiye'de gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin, iki düşünce kuruluşunun temsilcileri –PKK ve FETÖ ile iyi ilişkileri ile bilinen– Eric S. Edelman, Morton Abramowitz, Henri J. Barkey ve Ed Husain tarafından, 2014 yılında Bipartisan Policy Center isimli bir düşünce kuruluşu için hazırlanan raporda detaylı anlatılmış olmasıdır.
Daha sonra detaylı olarak tanıtacağımız Ed Husain, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sırasında ve sonrasında abartılı şekilde Türkiye yanlısı bir görünüm vermeye çalışarak bu aleni durumu örtbas etme çabasına girişmiştir. Oysa 2014 tarihli rapor, Türkiye'de 2016 yılı yaz ayında gerçekleşecek ve İngiliz derin devleti tarafından "başarılı olacağı umulan" bu hain darbe girişiminin detaylarını kapsamlı şekilde anlatmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminin, bir "üst aklın" girişimi olduğu, daha olayların başladığı andan itibaren herkes tarafından dile getirilmiş bir gerçektir. Pek bilinmeyen gerçek ise, bu üst aklın İngiliz derin devleti olduğu ve pratikte, düşünce kuruluşlarından bazı isimleri kullandığıdır.
Dostları ilə paylaş: |