Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü Cilt


Quilliam Vakfı'nın Radikalizme Karşı Şiddet Provokasyonları



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə19/34
tarix24.11.2017
ölçüsü2,09 Mb.
#32780
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   34

Quilliam Vakfı'nın Radikalizme Karşı Şiddet Provokasyonları

Quilliam Vakfı, radikal geçmişleri olan kişilerin kurduğu "radikalizm karşıtı" bir vakıf görünümüyle dikkat çekmektedir. Vakıf, ilk bakışta idarecilerinin "radikalizme karşı gelen Müslümanlar" görünümü altında oldukça önemli bir misyonu yerine getirdikleri düşüncesini hakim etmeye çalışır. Keza radikalizme karşı çözüm asıl olarak Müslümanlardan gelmelidir. Çünkü radikalizmin çözümü Kuran'daki gerçek İslam'dadır.

Fakat Quilliam Vakfı ile ilgili olarak durum bundan daha farklıdır. Genel faaliyetlerine ve bağlantılarına bakıldığında bu vakıf, radikalizmi yok etme adına Müslümanları hedef gösterme misyonunu üstlenmiş bir çizgi izlemektedir. Örneğin bu konuda çeşitli filmlerle propaganda yöntemleri geliştirilmiştir. Söz konusu propaganda filmlerini hazırlayan Verbalisation şirketinin sahibi Sven Hughes'tir. Sven Hughes, İngiliz Dışişlerinin ve NATO'nun Afganistan'daki Psikolojik Operasyonlar'dan sorumlu birimlerinin başıdır. Şirketin diğer yöneticisi David Stanhope, İngiliz Savunma Bakanlığı'nın Psikolojik Operasyonlar bölümünde 6 yıl çalışmış bir kişidir. Şirketin diğer elemanları Steve Tatham ve Dr. Jamie MacIntosh, İngiliz hükümetinin OSCT diye bilinen "Güvenlik ve Terör Karşıtı Birimi"nin, kuruluş kanununu yazan kişilerdir. MacIntosh, 2011 yılında hazırladığı "Keeping Britain Safe" (İngiltere'yi güvenli tutmak) başlıklı raporunda, şiddet içermeyen radikalizm ile terörizm arasında bir fark olmadığını savunmaktadır. Bu yaklaşım tarzı, Chatham House ve Quilliam Vakfı'nın ana felsefesidir.

Bush dönemi İçişleri Güvenlik (Homeland Security) Bakanı Michael Chertoff'un özel güvenlik şirketinin yöneticisi Chad Sweet, Quilliam Vakfı'nın ABD'deki Yönetim Kurulu'ndadır. Michael Chertoff ise, çok tartışmalı olarak bilinen ünlü Amerikan Terörle Mücadele Yasası'nı hazırlayan kişilerden biridir. Hatırlanacağı gibi bu yasa, terörle mücadelede yoğun şiddete odaklanmaktadır ve bu uğurda başta Afganistan, Irak ve Suriye olmak üzere çeşitli Ortadoğu ülkeleri yerle bir edilmiştir.368

Chad Sweet'in ardından yerine Courtney La Bau gelmiştir. Bu kişi, Mısır'daki Mübarek rejiminin gizli kasası olan fonun başkan yardımcısıdır. Bu fon daha sonra Sisi ihtilalinin de finansörlerinden olmuştur.369

Quilliam Vakfı'ndan Charlie Cooper, bir raporunda IŞİD militanları için "Avrupalıların kolayca örgüte katılmasının bir nedeninin Türkiye'ye rahatça gidebilmeleri ve bir otobüsle sınır bölgelerine geçebilmeleri olduğunu" söylemiş ve "terör" başlığı altında İngiliz derin devletinin ülkemiz ile ilgili kara propagandaları yaygınlaştırılmıştır.370 Bu ve benzer ısmarlama raporlar İngiliz derin devletinin kısa, orta ve uzun vadeli projelerinin fikri alt yapısını hazırlamaktadır.

Quilliam Vakfı, İngiliz derin devletinin himayesindeki kuruluşlardan bir tanesi olması sebebiyle İngiliz derin devleti ideolojisinin alt yapısını savunmak amacını gütmektedir. İngiliz Müslümanlarını kontrol altında tutmak amacıyla oluşturulan PREVENT projesinin fikri kaynağının bu vakıf olduğu belirtilmektedir.371 Quilliam'ın, İngiliz İslam'ı (British İslam) adı verilen yeni bir din modelinin başta Güneydoğu Asya'daki Müslüman ülkeler olmak üzere tüm İslam aleminde yayılması için çalışmalar yapan vakıflar arasında adı geçmektedir. Vakıf, "Projecting British Islam" (İngiliz İslamı'nın İzdüşümü) isimli Dışişleri Bakanlığı'nın konferans serilerinin aktif katılımcısıdır. Söz konusu konferanslar Türkiye de dahil olmak üzere 15 İslam ülkesinde gerçekleşmiştir.372 Türkiye'deki toplantı, 10-14 Kasım 2008 tarihlerinde Bahçeşehir Üniversitesi'nde gerçekleştirilmiştir.373

Quilliam Vakfı'nın yaptığı faaliyetlerden, İngiliz derin devletinin düşünce kuruluşları yoluyla yaygınlaştırdığı zorunlu ideolojilerin, açık destekçisi olduğu görülebilmektedir. Öyle ki, dünya çapında homoseksüelliğin yaygınlaştırılması ve sanki meşru ve kabul edilir bir durummuş gibi gösterilmesi, Rumilik propagandası yapılarak homoseksüellik yanlısı bir düşünce sisteminin yayılması Quilliam Vakfı'nın kampanya ve oturumlarında ön plandadır. Aynı şekilde Darwinist ideolojinin her fırsatta desteklenmesi ve yaygınlaştırılması da, Vakfa ait olarak öne çıkmaktadır. Quilliam Vakfı, İngiliz derin devletinin himayesinde hareket etmek zorunda olduğundan, derin devletin bu politikasını –bilerek ya da bilmeyerek– harfiyen yerine getirmektedir.

Vakfın, 2008 yılından itibaren düzenli biçimde İngiltere Hükümeti'ne, polis teşkilatlarına, diplomatlara, politikacılara, yazarlara, sivil ve resmi kurumlara, akademisyenlere, düşünce kuruluşlarına, gazetecilere ve uluslararası organizasyonlara İslam'a karşı nasıl mücadele edebilecekleri ile ilgili istihbarat bilgisi aktardığı belirtilmektedir. Özellikle Lordlar Kamarası ve ayrıca Avam Kamarası ile Dış İlişkiler Komitesi, düzenli toplantılar planlayarak Quilliam Vakfı ile yapılacak ideolojik işbirliğini belirlemektedir.

Quilliam Vakfı'nın İngiliz Hükümeti'ne Etkisi

Quilliam Vakfı, İngiliz Hükümeti'yle çeşitli vesilelerle sürekli iç içedir. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni, söz konusu vakfın İngiliz derin devletinin etkisi altında bulunması ve İngiliz Hükümeti'ne yönelik çeşitli yönlendirici uygulamaların bu vakıflar vesilesi ile sağlanmasıdır.

Quilliam Vakfı'nın kurucularından biri olan Ed Husain, 2009 yılında İngiliz Hükümeti'ne, terör eylemlerini önlemek amacıyla, hiçbir suçtan dolayı suçlanmamış veya şüpheli konumuna düşmemiş olan masum Müslümanların izlenmesi ve onlar hakkında casusluk faaliyeti yapılması gerektiğine dair bir öneri getirmiş ve bu program PREVENT olarak adlandırılmıştır. Quilliam Vakfı ile bağlantılı olan Ghaffar Hussain isimli kişi, PREVENT programının başına getirilmiştir. Bundan bir yıl sonra, Quilliam Vakfı'nın hükümete bir liste verdiği ve bu listenin içindeki kişi ve grupların, teröristlerle aynı ideolojiye sahip olduğunun belirtildiği ortaya çıkmıştır. Oysa listede bulunan kişilerin büyük bir çoğunluğu barışçıl Müslümanlardan oluşmaktadır.374 Quilliam Vakfı temsilcileri söz konusu listede kendileri hariç tüm Müslüman organizasyonları ve kişileri radikal görüşlü ve el-Kaide çizgisindeki kurumlar ve kişiler olarak göstermiştir. Ed Husain, PREVENT programı kapsamında yapılan casusluk faaliyetlerini sürekli olarak kendi yazılarında savunmaktadır.

The Guardian gazetesinin, söz konusu listenin gerçekte terör eylemlerine katılan şüphelilerden ziyade masum insanları kapsadığını ortaya çıkarmasından sonra Ed Husain, bu listeye dayanarak hükümetin yaptığı takibin güya "ahlaki olarak doğru" olduğunu iddia etmiştir.375

Vakfın açıkladığı bazı bilgilere göre; 2015 yılının Haziran ayında Lordlar Kamarası'ndan, Dış İlişkiler Komitesi Liberal Demokratların Başkanı Barones Kishwer Falkner, katıldığı açılış toplantısında Maajid Nawaz ile görüşmüştür. Ardından vakıf, Temmuz 2015'te İngiliz Hükümetine, politika tavsiyelerinde bulunduğu raporunu açıklamıştır. Bu toplantıya hükümette görevli bakanlar, Quilliam Vakfı kurucusu Maajid Nawaz ve vakfın o tarihteki yöneticisi Haras Rafiq katılmıştır. Yine Temmuz 2015'te, Quilliam Vakfı'nda İslam dinini sözde kendilerince dizayn etmekle görevlendirdikleri ve vakfın Darwinizm propagandasından sorumlu Usama Hasan ile vakıf üyelerinden Nikita Malik, Lordlar Kamarası'nda tekrar bir toplantıya katılmıştır. Usama Hasan, tıpkı Ed Husain ve Maajid Nawaz gibi, geçmişte radikal örgütlere katılmış bir kişidir.

Mart 2014'te Quilliam Vakfı kurucusu Maajid Nawaz, Avam Kamarası'nda "Din ve Şiddet" konulu panele katılmış, 2014 yılı Haziran ayında ise tekrar Avam Kamarası'nda, Keith Vaz'ın (bu kişinin homoseksüel olduğu biliniyor) daveti ile internette aşırılıkla mücadele konferansında yer almıştır. Vakfın temsilcilerinden Ghaffar Hussain, Kasım 2014'te Parlamento Dış İlişkiler Komitesi'nde Sir Richard Ottaway başkanlığında Quilliam Vakfı'nın "İslam Devleti" raporunu Avam Kamarası'nda açıklamıştır. Quilliam Vakfı'nın o tarihteki yöneticisi Haras Rafiq, 13 Ekim 2015'te İngiltere Başbakanı David Cameron'un davetlisi olarak benzer bir toplantıya katılmıştır. Rafiq, Kasım 2015'te ise İngiliz Parlamentosu'ndan Barones Sandip Verma ile birlikte "İslam Devleti ve Kadınlar" konulu toplantıda yer almıştır. Şubat 2016'da Avam Kamarası'ndan Parlamenter ve Savunma Komitesi Başkanı Dr. Julian Lewis ile "İslam Devletinin Çocukları" konulu toplantı gerçekleştirilmiştir. Quilliam Vakfı Başkanı Noman Banotman'ın ve Vakıf'ta araştırmacı olan Nikita Malik'in yer aldığı panele Parlamenter Hazel Blears da katılmıştır.

ABD ve Avrupa'daki güvenlik görevlilerine, Quilliam Vakfı tarafından düzenli olarak "deradikalizasyon eğitimi" verilmiştir. İngiltere'de, Quilliam Vakfı'nın yaklaşımları Sosyal Uyum Merkezi (CCS) ve Siyaset Borsası gibi muhtelif merkez sağ ve sağ kanat düşünce kuruluşları tarafından da benimsenmiştir. Söz konusu "deradikalizasyon" eğitimi, radikal örgütlerin eylemlerinden dolayı İslam dinini suçlamak ve homoseksüellik gibi haram fiilleri telkin ve propagandayla Müslümanlara güya normal bir eylemmiş gibi lanse ederek kendilerince İslam'ı dejenere etme propagandasıdır.

Sadece birkaç örneğini verdiğimiz bu görüşme ve toplantılar, İngiliz derin devletinin yönlendirmesi altında bulunan Quilliam Vakfı'nın sistematik olarak İngiliz Hükümeti'ni yönlendirici faaliyetler içinde olduğunu gözler önüne sermektedir. Derin devlet politikaları, söz konusu vakıflar aracılığıyla hükümetlere iletilmektedir. Tıpkı vakıflar gibi hükümetler de, İngiliz derin devletinin etkisinden çıkamamaktadırlar. İngiliz derin devletinin hedefi bu yolla, İslam dinini kendince dejenerasyona açık hale getirip etkisizleştirmek, Müslümanları yozlaştırıp pasifize etmektir.

Ancak İngiliz derin devletinin İslam dini üzerindeki bu sinsi planları hiçbir sonuç vermeyecek, tam tersine İslam dini Kuran'da tebliğ edildiği hali ile yaygınlaşacak ve kitleler demokrasinin, barışın ve sevginin kalesi olan gerçek İslam'ı zevkle ve istekle kabul edeceklerdir. Bu, Yüce Rabbimiz'in, kesin olarak gerçekleşecek bir vaadidir:



Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaat etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Üstelik bu, Allah'ın hem Tevrat'ta hem de Zebur'da geçen bir vaadidir:



Andolsun, Biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105)

Quilliam Vakfı Yöneticileri

Maajid Nawaz

Maajid Nawaz vakfın iki kurucusundan biridir. Geçmişte radikal gruplara üye olmuş sonrasında ise "radikalizmle mücadele" adı altında İslam'a ve dindarlığa karşı bir politika içinde olmuştur.

Quilliam Vakfı'nın kurucusu ve aynı zamanda yöneticisi olan Nawaz, vakfın ilk kurulduğu dönemden itibaren İngiltere hükümetiyle yakın ilişkiler kurmuş ve bu bağlantılarını Avrupa ve ABD'deki resmi kurumlarla güçlendirmiştir. 21 Kasım 2008 tarihinde ilk sunumunu İngiltere Hükümeti'ne yapmış, ardından ABD Hükümeti ve Avrupalı, Amerikalı sivil görevlilere radikalizm konusunda bir seminer vermiştir. Buna, Amerikan Senatosu İçişleri Güvenlik Komitesi'nde, ünlü Neo-con'lardan Zeyno Baran ile birlikte yaptığı "Hizb ut-Tahrir ve Radikalizm" üzerine olan sunum da dahildir.

Vakfın diğer kurucu ortağı Ed Husain ile birlikte İngiltere polis teşkilatlarıyla işbirliği içinde terörle mücadele alanında uluslararası bir konferans düzenlemiştir. Maajid Nawaz, özellikle İngiltere'de Lordlar Kamarası Dış İlişkiler Komitesi'nden destek almakta ve İngiliz Hükümeti'ne tavsiye raporları sunmaktadır.

Maajid Nawaz ve Ed Husain faaliyetlerini başka ülkelerde de yaygınlaştırmış ve Atina'da Yunanlı ve İngiliz diplomatlara, politikacılara, yazarlara bilgilendirme yapmışlardır. Viyana'da diplomatlara, akademisyenlere, düşünce kuruluşlarına ve Müslüman liderlere konuşma yapmışlardır. New York'ta Birleşmiş Milletler merkezinde, Brookings Enstitüsü'nde görüşmeler düzenlemiş ve Kongre Binasında resmi yetkililere bilgilendirme yapmışlardır. Söz konusu toplantılar, görünürde radikalizme karşı tedbirler içeriyor gibi görünse de aslında hedef olarak hep İslam dini gösterilmiştir.

Maajid Nawaz ve Ghaffar Husein, ABD Anavatan Güvenlik Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı çalışanlarına radikalizm üzerine eğitim vermiştir. Konuşmalar, genellikle radikalizm eleştirisi görünümü altında İslam dinine yönelik suçlamalar içermektedir. (İslam dinini tenzih ederiz) Konuşmaların sonunda İslam'ın bir reforma ihtiyacı olduğu görüşü vurgulanmakta ve bunun için de homoseksüellik gibi haram fiiller ve Darwinizm, Rumilik gibi ideolojilerle İslam'ı bağdaştırma tavsiyeleri yapılmaktadır.

Maajid Nawaz, Pakistanlı Transseksüel Asifa Lahore ile birlikte BBC'de katıldığı bir programda homoseksüel evliliğinin İslam'da olduğunu savunabilmiştir. Oysaki bu iddia tamamen gerçekdışıdır. Maajid Nawaz, diğer pek çok yazısında homoseksüelliği savunan Arap veya İran asıllı yazarlardan, şairlerinden örnekler vermektedir. Bunlardan biri de İran asıllı şair Ebu Nuvaz'dır. Quilliam Vakfı'nın düzenlediği homoseksüellik temalı serginin ismi "Unbreakable Rope" yani "kopmaz halat"tır.376 Bu, homoseksüel Ebu Nuvaz'ın erkek sevgilisine yazdığı şiirin ismi olarak bilinmektedir.

Nawaz, Somali doğumlu aktivist Ayaan Hırsi Ali ile ortak hareket etmektedir. Hırsi Ali, İslam inancını kendince "nihilist bir ölüm kültü" olarak tanımlayan, İslam inancının, askeri yollar da dahil, gereken her türlü tedbirle "bozguna uğratılması gerektiğini" öne süren bir kişidir.

Nawaz'ın Türkiye hakkındaki görüşleri de, İngiliz derin devletinin Türkiye üzerindeki sinsi planlarını destekler tarzdadır. Yazılarındaki detaylar bunu açıkça göstermektedir:

Türkiye, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yeni Osmanlı vehimleri ve büyüklük iddialarıyla patlak verirken, üç tehdidi önleme konusunda çaresiz: Ülkenin mültecilerle dolup taşması, Esad'ın düşman rejimiyle karşı karşıya gelmesi ve sınırlarında bağımsız bir Kürt bölgesinin doğması.377

Kontrgerilla harekatımızın önemli bir parçası, Iraklı ve Suriyeli Kürtleri dahil etmek olmalı. Bu Türkiye'deki müttefiklerimiz için rahatsız edici olacak ve Irak'taki yöneticileri de tedirgin edecek. Fakat Kürtler karada IŞİD'e karşı savaşacak tek etkili güç olduklarını defalarca ispatladılar.

Bu eğer Kürt bir devlet kurulması anlamına geliyorsa, bu olmalı. Kuzey Afrika'daki Tunus gibi hala devam eden bir deney dışında, bir Kürt devleti Ortadoğu'da tek demokratik, seküler Müslüman çoğunluğu bulunan devlet olabilir. Bölge için siyasi ve dini bir örnek teşkil edebilir. Bizim şimdiye kadar izlediğimiz diplomasi bunun sunduğu olasılıkları affedilemeyecek şekilde ihmal etti.378

Türklere, Kürtler ile anlaşmaya varmaları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni Osmanlı vizyonundan ve bölgedeki İslamcılara kur yapmaktan geri adım atmaları için baskı yapılmalı.379

Gördüğünüz gibi Nawaz İngiliz derin devletinin ağzıyla konuşmakta, "PKK" yerine "Kürtler" deyimini sistematik biçimde tekrarlamaktadır. Bu şekilde, bir yandan kendince PKK hakkında legal bir algı meydana getirmeye çalışırken, bir yandan da Türkiye'yi sanki "etnik temizlik yapan ülke" gibi göstermeyi hedeflemektedir.

Bu açıklamalarını destekler şekilde Nawaz, PYD ve YPG sözde komutanlarını sosyal medyada övmekte ve PKK kontrolünde bir Kürdistan kurulması için propaganda yapmaktadır. Dikkat edileceği gibi bu açıklamalar, daha önce yer verdiğimiz Chatham House raporu ile de birebir benzerlikler taşımaktadır.

Görüldüğü gibi Nawaz, İngiliz derin devletinin mevcut politikalarını açıkça dile getirmekte "Kürtler" tanımını kasıtlı olarak kullanarak, PKK'ya Türkiye üzerinde yol açılması gerektiğini savunmaktadır. Amaç Türkiye'nin güneydoğusunu tümüyle PKK'ya vermek ve Türkiye'yi parçalanacak bir ülke haline getirmektir. Ülkemize mültecilerin gelmesini de sanki bir felaket olarak tanımlayarak güya Türkiye'nin başında büyük dertler varmış izlenimi vermeye çalışmaktadır. Oysa mülteci, bereketiyle gelen bir nimettir. Elbette Suriyeli kardeşlerimizin kendi vatanlarından kopmak zorunda kalması elim bir olaydır. Fakat şartlar bunu gerektirdikten sonra mültecileri kendi topraklarımızda misafir etmek, Türkiye için bir ayrıcalıktır; Allah'ın Türk halkını bereketlendirmek için yarattığı bir nimettir. Dileriz ülkemize gelen Suriyeli sığınmacılar, kısa süre içinde Türk vatandaşlığına kabul edilir ve bu ülkenin resmi vatandaşı olarak yollarına devam ederler. Bu aynı zamanda, mültecilerden Türkiye aleyhine bir kriz uman İngiliz derin devletine ve onun destekçilerine de güzel bir ders olacaktır.

Türk Halkı'nın ve Türk Hükümeti'nin bu konudaki bakış açısı, elbette ki hiçbir zaman İngiliz derin devletinin himayesinde olan kuruluşların bakış açıları ile uyuşmayacaktır. Dolayısıyla Nawaz'ın bu konudaki temennileri, Türk Milletini hiçbir şekilde bağlamamaktadır. Bu fikirler, genellikle İngiliz derin devletinin yancılığını yapmak için hevesli olan bir kısım kişilere yol gösterme amaçlıdır. Bu kişiler, Türkiye aleyhine propaganda yapabilmek için Nawaz gibi kişilerin yönlendirmelerini takip ederler ve kendi vatanlarına adeta bir ihanet içinde olurlar.

Maajid Nawaz'ın Kitaplarında Yer Verdiği Görüşleri

Nawaz, hayat hikayesini anlattığı Radical: My Journey Out Of Islamist Extremism (Radikal: İslami Aşırılıkçılıktan Çıkış Yolculuğum) adlı kitapta çocukluğundan itibaren yaşadığı bunalımlarını, İslam adına girdiği topluluklarda nasıl ikiyüzlü davrandığını, acımasız ve bencil kişiliğini ve gösteriş yapma merakını anlatmaktadır.

Rumi'yi çok sevdiğini söyleyen dünyaca ünlü ateist Sam Harris ile birlikte hazırladığı Islam and the Future of Tolerance (İslam ve Hoşgörünün Geleceği) adlı ikinci kitabında ise dinden bağımsız, hatta haram fiilleri savunmakta ve bu haram fiillerle dindarlığın bir araya gelebileceklerini iddia etmektedir. Yeni ateist akımın savunucularından, İslam dinine yönelik hasmane görüşleri ile tanınan Sam Harris, bu kitabın yazımına katılmasının asıl amacının Maajid Nawaz'ı desteklemek olduğunu belirtmiştir. Elbette bir İslam karşıtından gelen bu destek, İslam aleyhine yürütülen dünya çapındaki ideolojik örgütlenmenin bir parçasıdır.

Maajid Nawaz dine bakış açısını Radical adlı kitabında şu ifadeleriyle açıklar:



Acımasız, bencil hareketler, işin içine din ya da ahlaki sebepler girince, kolayca yapılabilir hale geliyor. Çünkü bu durumda ahlaki bir maske arkasına saklanılmış oluyor.380

Nawaz, bu ve benzeri ifadelerle dindarlık maskesi altında bazı ikiyüzlü veya egoistçe davranışların rahatça yapılabildiği suçlamasını yapmış; adeta samimi dindarları da zan altında bırakmıştır. Bu tip açıklamalarla Nawaz, kendince dini, uygulanmaması gereken yanlış bir inanç şekli gibi göstermeye çalışmaktadır (İslam dinini tenzih ederiz).

Oysa Kuran'daki gerçek din, insanları güzel ahlaka, sevgiye, merhamete, adalete ve dürüstlüğe yönelten en mutlak yoldur. Nawaz ve onun gibi düşünenler, özendikleri din dışı hayatı, dindarlık kılıfı altında yaşamayı tercih etmektedirler. Bu nedenle de iki taraflı bir hayat şeklini benimsemekte, buradaki samimiyetsizliğin sorumluluğunu da dine yüklemeye çalışmaktadırlar. Oysa gerçekte sorun, dinin kutsal saydığı ahlaki değerleri kabul etmeyen kendi zihniyetlerindedir. Böyle bir zihniyette güzel ahlakın ancak "bir maske" olarak kalması şaşırtıcı değildir.

Söz konusu zihniyet, genellikle bilinçaltında İslam'a içten içe kin duyan, fakat dindar görünümünde daha fazla dikkat çekeceğini düşünen kişilerde sıklıkla görünmektedir. Bu kişiler, aynı yöntemle dindarlara da zarar verebilecek potansiyelde olduklarından İngiliz derin devletinin hedefine bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmektedirler. Söz konusu çalışmaların genellikle dünyaca tanınmış ateistler tarafından yoğun destek görmesinin de sebebi genellikle budur.

Başta Majid Nawaz olmak üzere Quilliam Vakfı çalışanlarını destekleyen ateistlerden biri de Avustralyalı ateist yazar Courtenay J. Werleman'dır. Werleman'ın –Allah'ı tenzih ederiz- God Hates You (Tanrı Senden Nefret Ediyor) isimli kitabında ve diğer tüm kitaplarında Allah'a, dine, mukaddesata karşı saygıya uygun olmayan ifadeler yer almaktadır.

"Yeni Ateistler" olarak adlandırılan bir akımın savunucularından olan C. J. Werleman'ın İslam, Kuran, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve Müslümanlar hakkında da oldukça saldırgan ve gayri hukuki açıklamaları vardır. Bilindiği gibi ateistler Allah'ın varlığına inanmayan insanlardır. Bunu çoğu zaman açıkça ifade eder ve genellikle dindarlara herhangi bir baskıda bulunmazlar. Yeni Ateistler akımı mensupları ise Allah'a ve dine inanmamakla kalmayıp, dindarların tamamen baskı altına alınması, tüm dinlerin yeryüzünden silinmesi gibi nefret dolu bir anlayışı savunurlar. Hatta içlerinden bazıları, başta Müslümanlar olmak üzere dindar insanlara şiddet uygulanması gerektiğini dahi öne sürer.

Dine ve dindarlara karşı son derece katı düşüncelere sahip olan C. J. Werleman, sözde İslami görünüme sahip Quilliam Vakfı'nı desteklemekte ise herhangi bir tereddüt duymamaktadır. Werleman ve Quilliam'ın ortak noktaları ise Rumilik ve Darwinizm'dir. Hemen her yazısında ve konuşmasında dindarlarla kendince alay eden, din hakkında saygıya uygun olmayan yorumlarda bulunan Werleman, tıpkı Quilliam Vakfı çevresi gibi, sık sık Rumi'nin sözlerini paylaşmakta, Darwinizm'i savunmakta ve homoseksüelliği desteklemektedir. Maajid Nawaz, İslam'da homoseksüelliğin sözde meşru olduğu yanılgısını savunurken Rumi'nin homoseksüellikle ilgili yazılarını örnek vermekte, C. J. Werleman ise "Peki o zaman, bilimsel olarak kusurlu olan eski bir kitaba inançları yüzünden, 21. yüzyılda homoseksüelliğe toleranssız ve hasım olan kişileri neden affetmeliyiz? Affetmemeliyiz!" sözleriyle bu gayri ahlaki mantığı savunmaktadır.381 (Kuran-ı Kerim'i tenzih ederiz)

Görüldüğü gibi, Kuran'da olmayan gayriahlaki bir anlayışı Müslümanlara telkin etmek, bu çevrelerin ortak paydasıdır. Oysa Allah'ın insanlara dünyada yaşanabilecek en güzel hayat şekli olarak tarif ettiği İslam, iman edenlerin en yüksek kalitede ve ahlakta yaşamalarının güvencesidir. Tüm insanlığın barış içinde yaşayabilmeleri için oluşturulacak sevgi ortamı ve güzel ahlak özellikleri, demokrasi, özgürlük, sanat ve estetik ortamı, asıl olarak İslam dini ile tarif edilmiştir. Kuran, her şeyin en özlü ve en mükemmel açıklamasını içerir. Yüce Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurmuştur:



(Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir. Ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin 'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir. (Yusuf Suresi, 111)

Fakat Maajid Nawaz, "Benim samimi görüşüme göre, İslam, savaş veya barış dini değil, bir din. Diğer dinler gibi kutsal bir metin ve birçok insanın aşırı derecede problemli olarak değerlendirebileceği bölümler içeriyor" (İslam dinini ve Kuran'ı tenzih ederiz), şeklindeki sözleriyle gerçekte İslam dinine karşı olumsuz bir bakış açısı geliştirdiğini açıkça ifade etmektedir. Bu, İngiliz derin devletinin İslam dinine ve Müslümanlara karşı temel politikasıyla tam anlamıyla örtüşmektedir. İslam adına ortaya çıkarak İslam'a saldıranlar ise İngiliz derin devleti için daima en çok tercih edilen kişiler olmuştur.

Nawaz, sıklıkla Twitter sayfasında Hz. İsa ve Allah ile ilgili, –haşa– Müslümanları rencide eden karikatürler paylaşmaktadır. [Yüce Rabbimiz'i ve Hz. İsa (as)'ı tenzih ederiz.] Dine yönelik alaycı üslup ve karikatür benzeri çizimlerle dine yönelik mücadele politikaları, genellikle İngiliz derin devletinin başvurduğu temel yöntemlerdir. Bunları, özellikle "Müslüman" olarak tanınan kişilerin yapması, İngiliz derin devletinin propaganda savaşında kullandığı temel yöntemlerdendir. Bu yolla, bir kısım Müslümanların böyle bir pervasızlığa alışmaları sağlanacak ve "alaycılığın bir sakıncası yok" görünümü verilmiş olacaktır. Oysa bu, büyük bir kitle aldatmacası ve çirkin bir manipülasyondur.

Maajid Nawaz, ateist ve İslam karşıtı Sam Harris ile yazdığı kitabında, diyalektik ve maddeci bir bakış açısıyla, tarih boyunca dinlerin gelişiminin iktidarların aldığı kararlar doğrultusunda gerçekleştiğini iddia edecek kadar ileri gidebilmiştir. Kitapta konuyla ilgili ifadeleri şu şekildedir:



İslam tarihinde Mutezile gibi, Kuran'ın Allah'ın ezeli kelamı olmadığını savunanlar oldu. Bugün İranlı Müslüman felsefeci Abdulkerim Soroush da aynı şeyi söylüyor. Mutezile bayağı popüler oldu ama tabi ki her zaman olduğu gibi hangi doktrinin kazanacağına iktidar karar verdi ... Aynı şey İznik Konsülünde, Roma İmparatorluğunun Hristiyanlığı kabul etmesinde de olmuştu ve sonuçta Hristiyanlık Avrupa'ya yayıldı. İmparatorlukların verdiği politik kararlar, hangi doktrinlerin ortodoks görüş olacağına karar verebiliyor. İslam'da da aynı şey oldu.382

Siyasi kararların dinin nasıl yaşanacağını belirlediği iddiası, genellikle dinin toplumlardaki etkisini ortadan kaldırmaya çalışan materyalist bir dünya görüşüdür. Bu iddia ile çeşitli materyalistler, dini maddesel bir kavrama indirgeyerek etkisizleştirme arzusunda olmuşlardır. (Hak dinleri tenzih ederiz) Oysa hak dinler metafiziktir. Yüce Allah dünyayı ve insanları nasıl metafizik olarak yarattıysa, dinleri de o şekilde var etmiştir. Bu metafizik güç, farkında olsalar da olmasalar da, bu inkar yöntemini kullananların tümünü sarıp kuşatmaktadır. Burada "ortodoks" olarak tanımlanan ancak gerçekte doğru olan inanç, yalnız Allah'ın takdiridir ve insanların kararları ile değişemez. Dolayısıyla hak dinlere materyalist yakıştırmalar yapanlar, genellikle kendi çarpık izahları içinde boğulan ve Allah'ın mutlak varlığını görmelerine rağmen bu gerçeği kendi kısıtlı akılları ile bertaraf edeceklerini zannedenlerdir. Çabaları ise kendilerini kandırmaktan öteye geçememektedir.

Rabbimiz bu durumu bir ayetinde şöyle bildirmiştir:


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin