Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü Cilt


(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. (Bakara Suresi, 9)



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə20/34
tarix24.11.2017
ölçüsü2,09 Mb.
#32780
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   34

(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. (Bakara Suresi, 9)

Ed Husain

Quilliam Vakfı'nın kurucuları, çalışanları ve bu kişilerle yakın bağlantısı olan kişilerin geçmişleri, yazıları, sosyal medya paylaşımları incelendiğinde ortaya ilginç bir tablo çıkar: Birbirinden çok farklı ülkelerde, farklı sosyal çevrelerde yaşıyor gibi görülen bu insanlar, ortak bir felsefeyi savunmakta, daha da önemlisi bu felsefeyi yaygınlaştırmak için uğraşmaktadırlar.

Bu kişilerin mantıkları ve üslupları şaşırtıcı derecede birbirine benzerdir. Hatta öyle ki, kullandıkları cümleler dahi birbirinin aynıdır. Alıntılarına yer verdikleri yazarlar veya şairler, kullandıkları fotoğraflar, övdükleri şahıslar hep aynıdır. Çoğunlukla eziklik duygusu yaşayan bu şahısların, bunu örtbas edebilmek için, kendilerini toplumdan üstün gören, ukala üslup kullanmaları dikkat çeker. Bu kişiler çoğunlukla birbirleriyle açık veya örtülü bağlantılıdırlar. Birbirlerini över, ön plana çıkarır, yazılarını ve yorumlarını paylaşır, bu şekilde birbirlerine desteklerini gösterirler.

Hiç şüphesiz bu ilginç yapılanmayı tam teşhis edebilmek için, bu çevrenin merkez noktalarından biri olan Quilliam Vakfı'nın kurucusu Ed Husain'in felsefesini ve faaliyetlerini ayrı olarak ele almak gerekir. Ed Husain'in hayatı, içinde yer aldığı projeler, bağlantıda olduğu çevreler geniş bir açıdan değerlendirildiğinde, ilk domino taşına dokunulmuş gibi tüm gerçekler ardı ardına açığa çıkacaktır.

Ed Husain, Quilliam Vakfı'nın ikinci kurucu üyesidir. Bangladeş asıllı bir aileden gelen Ed Husain'in gerçek adı Muhammed Mahbub Husain'dir. Peygamberimiz (sav)'in ismi olan "Muhammed" ismini taşımaktan –Haşa- utandığı için yerine "Ed" ismini kullanmayı tercih etmiştir. Radikal kökenlidir; geçmişte Hizb ut-Tahrir örgütünde bulunmuştur.

Kendi yazılarında kendisini "İslam'ın ruhunu kaybetmiş", "Kuran'la bağlantısı kalmamış", "İslam'ı politik amaçları için kullanan", "iki yüzlü ve iki ruhlu" bir insan olarak tanımlar.

Husain, 2010 yılı itibarıyla kıdemli üye olarak Amerikan derin devletinin dış politika konusunda yönlendirdiği düşünce kuruluşu CFR'a (Council on Foreign Relations) katılmıştır. Şu an ise, Irak savaşının ve milyonlarca Müslümanın katledilmesinde öncü rol oynayan Tony Blair'in kurduğu, Tony Blair İnanç Vakfı'nda kıdemli danışman ve strateji direktörü olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Fakat halen Quilliam Vakfı'nın İngiltere danışma kurulu üyesidir ve ABD'de vakfın uzantısı olan bir kuruluşta danışmanlık yapmaktadır. Vakfın sayfasında Ed Husain için "İngiltere medyası, hükümeti, politik ve sivil kuruluşları ve dini organizasyonları ile yakın ilişkilerini sürdürmeye devam edecektir" denmektedir.

Yakın ilişki içinde olduğunu itiraf ettiği "İngiltere medyası, hükümeti, politik ve sivil kuruluşları ve dini organizasyonları"nın aslında İngiliz derin devletinin farklı kolları olduğunu söylemeye gerek yoktur.

Ed Husain'i, kendi vakfı bünyesindeki düşünce kuruluşunda yönetici konumuna getiren Tony Blair da, şahsen Quilliam Vakfı'nın hükümetten fon alabilmesi için lobi faaliyeti yapan kişilerden biridir.

Bu kısa özgeçmişinden anlaşıldığı gibi Ed Husain, İngiliz derin devleti ile anılan birçok kuruluşla yakın ilişkiler içindedir.

Geçmişinde Hizb ut-Tahrir gibi çeşitli radikal örgütler içinde yer alması kendisini şu an bulunduğu noktaya getirenler için bulunmaz bir imkan olmuştur. Böylece "İslam alemini yakından tanıyan, Müslümanların gerçeğini bilen insan" imajı kolaylıkla oluşturulmuştur. Bu imaj, gerek İslam alemi gerekse Batı'ya yönelik propagandada önemli bir dayanak noktasıdır. Batı'ya "Bakın bu insan Müslümanların iç yüzünü biliyor, onların arasından geliyor, bunu iyi değerlendirin" mesajı verilirken, İslam alemine ise "Bu size yabancı biri değil, çekinmeden onunla bağlantı kurun" denilmekte böylece her yerde rahat faaliyet yapabilmesi sağlanmaktadır. Husain, 2003 ve 2005 yılları arasında Şam'da ve Cidde'de yaşamıştır. Bu süre içinde de o bölgelerdeki Müslüman toplulukları, grupları ve kişileri gözlemlemiş, kimlerle yakın bağlantı içinde olması gerektiğini, kimleri nasıl kullanabileceğini tespit etmiştir. Bu tespitlerini ilerleyen yıllarda Müslümanlar aleyhinde kullanmıştır.

Suudi Arabistan'da bulunduğu sırada yaptığı bu çalışmayı kendi kitabında şöyle anlatır:



Suudi Arabistan'da kalırken Asya kökenimi asla ortaya çıkarmadım. Keçi sakalım ve iyi Arapçam sayesinde birçok kişi beni Arap sanıyordu. Beni "gerçek bir Suudi" zannediyorlardı. Gerçek kökenlerimi sakladığım için diğer türlü öğrenemeyeceğim birçok bilgiye ulaştım.

Nitekim daha sonra Suudi yönetimi tarafından Ed Husain'in ülkeye girişi yasaklanmıştır.

"Çeşitli ülkelerde, devlet yöneticileri ve hükümet temsilcileri ile yakın ilişkileri bulunan ve uluslararası strateji çalışmaları yapan insan" imajı Ed Husain'e geniş bir faaliyet alanı sağlamıştır. Aslında İngiliz derin devleti tarafından Ed Husain'in hareket kabiliyetini artırmak için oluşturulmuş olan bu imaj, özellikle İslam ülkelerinde, söz konusu düşünce kuruluşlarının zihniyetine yakınlaşma potansiyeli bulunan kişilerin tespit edilmesine ve onların yönlendirilmesine olanak sağlamıştır. Bu sayede hem İslam ülkelerinde hem de Batı'da istediği gibi çalışmalar yürüten Ed Husain, savunduğu felsefeyi kolay benimseyebilecek kişileri tespit etme ve onları hedefleri doğrultusunda yönlendirme imkanı bulmuştur. İlk planda konferanslar ve toplantılar düzenlenerek ya da internet ve sosyal medya üzerinden doğrudan iletişime geçerek bu kişilere ulaşmıştır.

Çoğu zaman faaliyette bulunulacak ülkeye çeşitli işbirliği ve ittifak önerileri yapılmakta, o ülkeye yardımcı olunuyor izlenimi verilmektedir. Daha sonra, yönlendirmeye açık kişilere uluslararası platformda kariyer olanakları sunularak bunlar etki altına alınmakta, bir süre sonra ise bu kişiler yaşadıkları ülkeler aleyhine bir bilgi kaynağı olarak kullanılmaktadır.

Ed Husain'in kurguladığı ve daha önce detaylarını verdiğimiz PREVENT programı da, aslında söz konusu düşünce kuruluşlarının Müslümanlara yönelik bakış açısını belgelemektedir. Bu proje Müslümanların hayatlarının her anının denetim ve kontrol altında tutulmasının, bu yolla ezilmelerinin bir başka adıdır. Hiçbir suça karışmayan Müslümanlar da dahil olmak üzere, tüm Müslümanlar hakkında casusluk faaliyeti yapılmasını içeren söz konusu proje, sadece Müslümanlar tarafından değil, insan haklarının üstünlüğüne inanan herkes tarafından şiddetle eleştirilmiştir.

Burada şunu belirtmek gerekir ki, her devlet, güvenliği ve huzuru sağlayabilmek için vatandaşlarının faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olma hakkına sahiptir. Ancak bu, hiç kimseye, kişilerin anayasal özgürlüklerini ihlal etme hakkı tanımaz. Tüm sivil hareketler, ülkelerin anayasalarına dayalı olarak hukuk içinde kalarak denetlenmelidir; ancak masum bireylere potansiyel suçlu muamelesi yapılamaz. Dolayısıyla insanları, özellikle de Müslümanları, her an suç işlemeye hazır olarak görüp, bu kişilerin özel hayatları da dahil tüm yaşantılarını her an her dakika gözlemlemek hukuka uygun değildir. Böyle gayri hukuki projeler ancak derin devlet zihniyetiyle üretilip hayata geçirilebilir. Nitekim Liberty İnsan Hakları Grubu yöneticisi Shami Chakrabarti de, Ed Husain'in geliştirip savunduğu söz konusu proje hakkında şunları söylemiştir:



Bu proje, modern zamanda, İngiltere'deki masumların düşüncelerini ve inançlarını hedef alan en büyük yurtiçi casusluk programıdır. Bu, masumlara yönelik bilgi toplama programı ve insanlara da, tavırlarından dolayı değil, sırf inançlarından dolayı yöneltilmiş bir casusluk programıdır.383

Böyle bir faaliyetin, Müslümanlara yakınmış gibi görünen bir vakıf üzerinden yapılması çok daha vahim bir durumdur. Açıktır ki, söz konusu vakıflar büyük bir perdeleme görevi görmekte, İngiliz derin devletinin özellikle Müslümanlara yönelik ezici ve tahakküm altına alıcı planlarını uygulamaya koymaktadır.



15 Temmuz Darbe Planları ve Ed Husain

Ed Husain ve çevresi, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Mısır gibi ülkelerde oldukça rahat hareket etmekte ve çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Kuşkusuz bu ekibin ilgi alanlarından biri de Türkiye'dir. Demokrasi dışı yollarla hükümeti devirmek, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı etkisiz hale getirmek, böylece Türkiye siyasetini istedikleri gibi yönlendirmek amacında olan çevrelerin bu düşüncelerini farklı platformlarda ifade ettikleri bilinmektedir.

30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinin hemen öncesinde yayınlanan, Ed Husain, Henri Barkey, Türkiye eski ABD büyükelçileri Eric S. Edelman ve Morton Abramowitz imzalı bir rapor da bunlardan biridir. Türkiye'ye yönelik sayısız tehditlerle dolu olan analiz raporunda, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik askeri bir darbe yapılması gerektiği ifade edilmiş ve o tarihlerde henüz gerçekleşmemiş olan 15 Temmuz darbe girişimi tüm detaylarıyla anlatılmıştır.

Bu rapordan çeşitli bölümler aşağıda detaylandırılmıştır; bu bölümlerin çok iyi akılda tutulması gerekmektedir:



Bipartisan Policy'nin 14 Mart 2014 tarihli "Turkey's Local Elections"
(Türkiye'nin Yerel Seçimleri) İsimli Raporu


Rapordaki Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a Yönelik Mesnetsiz Yakıştırmalar (Sn. Cumhurbaşkanımızı tenzih ederiz)

2011'de Erdoğan hırsları, İslami muhafazakar hareket içinde bir savaşın gelişmesine neden oldu. Erdoğan bundan önceki iki yılı bir zamanlar yakın sırdaşı olan Cumhurbaşkanı Gül'ün altını oyarak geçirmişti. Erdoğan'ın amacı kendisi için göz koyduğu bu makama Gül'ün yeniden seçilmesi ihtimalini önlemekti. Fakat Gülenciler Erdoğan'ı kendi durumlarına karşı, giderek büyüyen bir tehdit olarak gördükleri için, Gül'ü, Başbakan Erdoğan'ın iktidarını potansiyel olarak durdurabilecek bir kişi olduğunu düşünerek güçlü biçimde desteklediler. ... Gülen hareketi ve Gül her ikisi de Erdoğan'ın gücünün genişlemesi nedeniyle mevcut konumlarını kaybetme ihtimali olduğunun farkında oldukları için Erdoğan'ın hırslarını dizginleyip durdurmak için birleştiler.

Erdoğan görünüşe bakılırsa iktidarda kalabilmek için giderek artan biçimde dünyanın diğer otokratlarının yolundan gidiyor. Türk toplumu böyle bir lidere katlanacak mı ve dolayısıyla Erdoğan daha çok Vladimir Putin veya Viktor Yanukoviç gibi liderlere benzeyecek mi, bu önümüzdeki yılların başlıca sorusu.

Türkiye'de Kargaşa ve Ayaklanmaların Gerçekleşeceği İddiası

Türkiye istikrardan ziyade, bir kargaşa ve istikrarsızlık ortamına giriyor ve ülke, istikrara kavuşmadan önce büyük ayaklanmaların gerçekleşeceği kesin görünüyor.

AK Parti’nin kıdemli üyelerinden Başbakan Yardımcıları Ali Babacan ve Bülent Arınç açık olarak kendilerini Erdoğan'ın düşüncesiz, otoriter ve İslamcı yaklaşımından uzak durmaya çalışmışlardır.

Yolsuzluk soruşturmaları özetle Erdoğan'ı savunmaya geçirmiştir. Daha önce iktidarını güçlendirmek için tasarlanan sıkı yönetim yanlısı adımları şimdi onun iktidardan düşmesini önlemeye yarıyor. Bu gerçekler karşısında ancak baskıcı ve otoriter yöntemleri daha fazla uygulayarak iktidarda kalabilir ve kamuoyuna kendisini suçlayan delillerin ulaşmasını önleyebilir.



FETÖ Hareketinin Övülmesi

Fethullah Gülen hareketi doğrusunu söylemek gerekirse siyasi bir güç değil. Aslında iktidarı kazanmaya çalışmıyor veya seçimlere adaylarını yerleştirmiyor; siyasi bir parti değil. Fakat Türk siyasetinde en önemli güçlerden biri olduğu kesin bir gerçek. ...

Gülen hareketi Erdoğan'ı kanunsuz ve yolsuzluğa karışmış bir diktatör olarak kınamış, Erdoğan, ailesi ve en yakın dostları hakkında iddia edilen suçlarla ilgili deliller yayınlama yoluna gitmiştir. ...

Şimdiye dek uygulanan yasalar bu yönde görünüyor; fakat Gülen topluluğunun medya organları ve kamu kuruluşları, dahası devlet bürokrasisindeki varlığı sürdüğü müddetçe bu misyon tamamlanmamış kalacak. Dolayısıyla asıl soru Erdoğan'ın Gülen topluluğuna ait medya kuruluşlarını kapatıp anlaşmazlığı arttırma veya hatta çok fazla sayıda Gülenciyi hapsetme yoluna gitme yolunu seçip seçmeyeceği. ...

Aksine, Gülen hareketinin stratejisi yerel seçimlerle ayakta duracağa veya yıkılacağa benzemiyor – hatta bu uzun vadeli strateji yoluyla ERDOĞAN'IN ULUSLARARASI VE ULUSAL ÇAPTA MEŞRULUĞU YOK EDİLECEK. Yerel seçimler ise planın yalnız bir unsuru. Bu nedenle AKP seçimleri kazanırsa bu Erdoğan'ın beladan kurtulduğu anlamına gelmemeli. Tam aksine, bu seçimler, beklenen Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerinde yaşanacak çok daha şiddetli savaşların bir habercisi olarak görülebilir. Aslında yerel seçimler, eğer Erdoğan'ın ve AK Parti’nin tahmin edilenden daha zayıf olduğunu ortaya koyarsa gerçekten önemli sayılacaklar, bunun için üç başlıca kriter bulunuyor: (1) toplam oy yüzdesi; (2) İstanbul'daki belediye seçimleri; (3) Ankara'daki belediye seçimleri.

Ekonomik Kriz Çağrıları

Böylece ekonomik bir kriz sadece AKP'ye oy vermekte isteksiz olanları değil, Erdoğan'ın çekirdek destekçilerinin ceplerini hızla vurabilir. Aslında ERDOĞAN'IN ÇÖKÜŞÜNÜ TETİKLEYECEK EN GÜÇLÜ ETKEN EKONOMİK KRİZ OLACAKTIR, çünkü bu aynı zamanda AKP politikacılarının onu kitleler halinde yalnız bırakmasına yol açabilir. Erdoğan'ın konuşmaları ve politikaları Türkiye'nin bir yatırım merkezi olarak cazibesini yitirdiği bir sırada yatırımcıları daha fazla tehdit ederken, Erdoğan açıkça ateşle oynamaktadır.



250 Vatandaşımızın Şehit Edildiği 15 Temmuz Hain Darbe Girişiminin Ön Hazırlığı

Türkiye'nin seçim döngüsünün bir dizi faktöre bağımlı olduğu görülüyor. Bunların arasında başlıca olan hükümete karşı yolsuzluk soruşturmaları ve ülke ekonomisinin durumu. Diğer belirleyici temel unsurlar, ASKERİN SİYASETTE TEKRAR OTORİTE KULLANIP KULLANAMAMASI ve Batı dünyasının tavrı olacaktır.

Bu nedenle Erdoğan'ın suçla ilişiği olduğunu gösteren zarar verici ve kendisini suçlu çıkartan delillerin, 30 Mart yerel seçimlerinden sonra da yayınlanmaya devam edeceği ve bunun Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça artacağı görülüyor. Dolayısıyla AKP yerel seçimlerde başarılı olsa da, bu Erdoğan'ın güvende olduğu anlamına gelmemeli. Tam aksine Erdoğan'ı indirmek için uygulanan sistematik çaba büyük olasılıkla sürecek ve hatta DAHA DA ŞİDDETLENECEK. Uzun vadede halka, devletin tepesinde yolsuzluk ve otoriter bir rejim olduğunu kesintisiz delillerle hatırlatmak Erdoğan'ın toplumdaki duruşunu, çevresindekilerin birliğini yıpratacak, ve böylece ülkeyi yönetme yeteneğini zayıflatacak.

15 Temmuz Darbe Girişimine İşaretler

Gülencilerin ortak korkusu, üst düzey askerlerin Erdoğan'a sadakatini sağlamak için yeterli olacak mıdır? 1960 darbesini gerçekleştirenlerin albaylar ve yüksek rütbeliler olduğu hatırlanırsa, ORDUDAKİ GÜLENCİLERİN EĞER GÜLEN HAREKETİNE KARŞI BÜYÜK BİR OPERASYON YAPILIRSA BAĞIMSIZ HAREKET ETME RİSKİ VAR MIDIR? Bu sorular şu an cevaplanamıyor olabilir fakat bu Türkiye'nin geleceğinde önemli bir rol oynayacak. Geniş perspektiften bakıldığında Türk devleti içindeki anlaşmazlıklar, İstihbarat Kurumunun Erdoğan'ın kontrolünde olması ve Gülencilerin yargıda ve poliste etkisi, ORDUNUN TÜRKİYE'NİN İÇ İŞLERİNDE TEKRAR BİR TÜR ETKİ OLUŞTURMASI İÇİN ŞARTLARI SAĞLAMIŞ DURUMDA. Türkiye'deki gözlemciler halihazırda ORDUDAKİ SUBAYLARIN DAVRANIŞLARINDA ÖNEMLİ BİR DEĞİŞİM OLDUĞUNU GÖZLEMLİYORLAR, geçmiş haftalar içinde sivillerle ilişkilerinde tekrar kendilerine güven sergiliyorlar. Bu geçtiğimiz birkaç yıl içinde büyük ölçüde görülmüyordu.

Erdoğan'ın gerçekte seçilmiş bir sultan veya bir İslam lideri olmaya karar verdiğinden bu yana DEVLETİN BAŞINDAKİ GÜNLERİ SAYILIDIR. İktidarını yoğunlaştırmak için attığı her adımıyla daha fazla meşruiyetini kaybetmiş ve kendi iktidar tabanının olduğu kadar toplumun da büyük ölçüde desteğini yitirmiştir. Giderek artan saçma davranışları ve dünya görüşünün komplolara dayanması nedeniyle yakın siyasi müttefikleri onu giderek daha fazla yük olarak görmektedir.

Erdoğan'ın bu olumsuz gidişatı tersine çevirebileceğine inanmak için hiçbir sebep bulunmamaktadır. Aslında onun iktidarda kalması için tek yol yönetiminde bütünüyle baskıcı ve otoriter bir model uygulamasıdır; bunun sonucunda on yıl önce demokratikleşmeyle elde ettiği kazanımları daha fazla aşınacaktır. Bu tür adımlar uluslararası pazarlar ve aynı zamanda Batılı güçleri uzaklaştırmaya devam edecektir. O iktidardaki gücünü sıkılaştırdıkça, iktidar onun elinden daha hızlı kayıp gidecektir. ERDOĞAN SONUÇTA DIŞARIYA ZORLA ATILACAKTIR, fakat asıl soru bu süre zarfında Türkiye'ye ne tür bir zarar vereceğidir.



Sayın Cumhurbaşkanımızın İngiliz derin devletinin sözünü dinlemesi isteniyor

Erdoğan daha fazla sıkıştıkça, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın benimsediği duruş daha fazla etkili olacak. Özel olmakla birlikte aynı zamanda kamuoyunda önde gelen Batılı politikacılar tarafından yapılan eleştirilerin Erdoğan ve hükümeti tarafından dikkate alınması gerekiyor. Erdoğan'ın içgüdüleri şimdiye dek muhalefete karşı otoriter taktiklerle mücadele etmek şeklindeydi, onun asıl endişesi siyasette hayatta kalmaktır. Fakat şu an ihtiyaç duyduğu uluslararası destek, otokrasi isteyen dürtülerinden daha ağır basabilir.

Bu son derece dikkat çekici rapor, 2014 Mart ayında yayınlanmasına rağmen, görülebildiği gibi neredeyse tüm detaylarıyla 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen alçak darbe girişiminin alt yapısını tarif etmektedir. Söz konusu darbe girişiminin FETÖ tarafından gerçekleştirileceği açıkça ifade edilmekte ve hatta bunun; 1960 darbesine benzer şekilde albay rütbesindeki kişiler tarafından gerçekleştirileceği dahi belirtilmektedir. İngiliz derin devletinin "Türkiye'deki gözlemcileri"nin, orduda bir hareketlilik olduğuna dair "gözlemler" yaptığı belirtilmekte; adeta İngiliz derin devleti tarafından yapılan bu darbe hazırlığı, kapalı bir üslupla ifşa edilmektedir.

Tarif edilen bu darbe, rapordaki ifadelere bakılırsa "kesin olarak başarılı olacak" bir darbe olarak görülmektedir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın güya "devletin başındaki günlerinin sayılı olduğu" ifade edilmiştir. Plan, İngiliz derin devletinin planıdır ve bu planın uygulayıcıları bu planın başarılı olmaması için kendilerince hiçbir sebep görmemektedirler. Darbe girişiminden 2 yıl önce bir rapor kapsamında bütün bunların açıkça ve pervasızca yazılmış olması bile, bu konuda kendilerince ne kadar emin olduklarını gözler önüne sermektedir.

Tüm bu bilgiler, Ed Husain'in ve yandaşlarının Türk Devleti'ne, Türk Milleti'ne ve Sayın Cumhurbaşkanımıza bakış açısını göstermesi açısından son derece önemlidir. Karşımızda milletin özgür iradesini hiçe sayan, seçilmiş Cumhurbaşkanı'nı devirmeye azmetmiş bir zihniyet vardır. Ancak özellikle dikkat çeken bir başka husus, 15 Temmuz'da halka kurşun yağdıranları, Meclisimizi ve Milletimizin göz bebeği Özel Harekat Dairesi'ni bombalayanları, tanklarla halkın üzerinden geçenleri destekleyen Ed Husain'in 15 Temmuz sonrasında Gazi Meclisimizi ziyaret etme pervasızlığında bulunabilmesidir. Sayın Cumhurbaşkanımız hakkında son derece çirkin ithamlarda bulunan, özel görüşmelerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın devrilmesi için girişimler yapan, Türkiye'nin iç karışıklıklarla çalkalanmasını öneren Ed Husain'in "Türkiye sevdalısı" gibi görünmeye çalışması kimseyi aldatmamalıdır.

Üstelik Ed Husain'in Hükümetimiz ve Sayın Erdoğan aleyhindeki çalışmaları bu raporla da sınırlı değildir. Yine ABD'nin eski Türkiye büyükelçileri Eric S. Edelman ve Morton Abramowitz ile birlikte hazırladığı "Türkiye'de Otokrasinin Kanunileşmesi: Yeni Kanuni Değişiklikler" raporu da Sayın Erdoğan'a yönelik haksız ve ağır ithamlar içermektedir. Söz konusu raporu ilginç kılan bir diğer husus da, raporun FETÖ'nün savunduğu fikirlerle dolu olmasıdır. HSYK kanunundaki FETÖ etkisini azaltmak için yapılan değişiklikler, Twitter'da açılan sahte iftira hesaplarını kapatmak için Twitter yönetimine yapılan yasal çağrılar ve MİT üyelerinin yetkilerinin arttırılması gibi konular raporda tek taraflı, FETÖ mensuplarının savundukları tezlerle eleştirilmekte, Türkiye'ye yönelik mesnetsiz iddialar ortaya konulmaktadır.

Seçimle başa gelmiş olan AKP'nin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın milli olması, İngiliz derin devletinin öylesine ağırına gitmiştir ki, bu iktidarı devirmek için "ekonomik kriz" ihtimali dahi gündeme getirilmiştir. Rusya ile ilişkilerimizin kasıtlı bir uçak kazası ile bozulması sağlanarak, ardından da Doların değeri artırılarak bu stratejilerin hayata geçirildiği görülmüştür. Hükümetimiz ve halkımız bu oyuna izin vermemiş, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Türk Hükümeti oyunu görerek, Putin ile müzakere yoluna gitmiş ve iki ülke arasındaki ilişkileri düzene sokmuştur. Darbe girişimi sonrasında başlayan kriz hazırlıkları da, yine Sayın Cumhurbaşkanımızın, Hükümetimizin ve halkımızın sağduyusu sonucunda bozulmuştur. O dönemde çağrısını yaptığımız dövizlerin bozdurulması, ev kirası ve yatırımların Türk Parası üzerinden yapılması konusu kısa süre içinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından dile getirilmiştir. Bu çağrıya icabet eden yatırımcılarımız ve halkımız, İngiliz derin devletine bir daha unutamayacağı bir ders vermiştir.

Söz konusu raporlar, aslında İngiliz derin devletinin idare etmek istediği ülkeler üzerinde planlar yaptığı ve kendi güdümündeki figürler yoluyla bu planları doğrudan ve pervasızca uygulamaya koyduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. İngiliz derin devletince hesaba katılamayan tek şey, Milletimizin iman gücü ve vatana sevgisidir. Bu büyük güç, Türkiye üzerinde hazırlanmış bu plana izin vermemiştir. Ne FETÖ katillerinin barınmasına izin verilmiş, ne ekonomik kriz hayat bulabilmiş ne de kalleş darbeye geçit verilmiştir.

Kendileri için "fil"i bir sembol olarak seçmiş olan İngiliz derin devleti temsilcilerine yönelik Kuran'daki işaret bu açıdan çok manidardır:

Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? Onların 'tasarladıkları planlarını' boşa çıkarmadı mı? (Fil Suresi, 1-2)

Kuşkusuz Yüce Allah, bu deccali sistemin bütün oyunlarını boşa çıkarmıştır. İngiliz derin devleti, Türkiye'nin kapılarının kendilerine kapalı olduğunu umarız anlamıştır. Türkiye, Mehdi (as)'ın zuhur yeri, İslam aleminin kurtuluş merkezi, tüm dünya barışının ana karargahıdır. Allah, Türkiye üzerinde oynanacak hiçbir oyuna izin vermemektedir; vermeyecektir.

Yüce Rabbimiz ayetlerinde şöyle bildirir:

Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar;

Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum.

Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)

Türkiye üzerinde karanlık bir planın yapıldığı bu rapor, özellikle Türk aydınları ve tüm Türk halkı için önemli bir delil olmalıdır. Bu rapor ve bunun gibi söz konusu düşünce kuruluşlarında İngiliz derin devleti yönlendirmesiyle alınmış kararlar, ülkelerin geleceğine yönelik tehlikeli planlar içermektedir. Bu planlar, oldukça kanlı eylemlerle hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Söz konusu planlarının tümünün Türk Milleti'nin iradesi ile engellenmiş olması, İngiliz derin devletini oldukça kızdırmış olacak ki, başarısız darbe girişiminin hemen arkasından terör olayları ve özellikle PKK terörü şiddetlenmiştir. İngiliz derin devletinin piyonları devreye sokulmuş, farklı stratejilerle Türkiye'yi güçsüzleştirme çabasına girmişlerdir.

Dolayısıyla halkımız daima uyanık olmalıdır. Tehlike geçmiş değildir. İngiliz derin devleti, Türkiye'yi özel bir hedef haline getirmiştir. Ülkemiz hakkında mesnetsiz yorumlar yapan, ülkemiz hakkında kara propaganda görevini üstlenen ve bu kişileri yakından destekleyen her kişi ve kurum dikkatle incelenmelidir. İngiliz derin devletinin çeşitli kollardan faaliyetlerini yürüttüğü, bu yönde asıl olarak ajan ve yancılar kullandığı ve bu yancılara küçük menfaatler karşılığında her şeyi yaptırdığı unutulmamalıdır.

Ed Husain'in Kendisiyle İlgili İtirafları

Quilliam Vakfı'nın 2008 yılındaki kuruluşundan bir yıl önce Ed Husain, Islamist adında bir kitap yayınlamış ve bu kitabı sayesinde dünyada tanınır hale getirilmiştir. Genel olarak dünya çapında propagandası yapılacak vakıflar ve kişiler hakkında böyle kitapların önden servis edilmesi bilinen bir yöntemdir. Servis edilen bu tip kitaplar, önceden detayları belirlenmiş içeriklerdir ve özellikle bir kısım medya tarafından yaygınlaştırılarak tüm dünyaya tanıtılmaktadır. Böylelikle söz konusu kişiler "tanınır" hale gelmekte ve bu kişilerin sonraki faaliyetleri bu ün üzerinden dünyaya tanıtılmaktadır.



Piyasaya sürülecek her propaganda kitabında olduğu gibi Ed Husain'in The Islamist kitabı da, bazı kesimler tarafından bir seri revizyondan geçmiştir. İngiliz yazar Nafeez Ahmed, söz konusu kitapla ilgili şu bilgileri aktarmaktadır:

2013 sonunda Husain'in İslamcı kitabının "fiilen Whitehall'da (Kraliyet Sarayı) bir başkası tarafından yazıldığını" ifade eden İçişleri Bakanlığı'ndan eski bir üst düzey araştırmacıyla mülakat yaptım.

O yetkili bana, Jack Straw ve Gordon Brown'la "çok yakın bağları olan" bir hükümet yetkilisi tarafından 2006'da kendisine taslağın Ed tarafından yazıldığı ama hükümet tarafından "süslendiği" bilgisinin verildiğini anlattı. Memur ona, "Kitabın en az 5 müsveddesini gördüm. Sonuncusu ilkinden oldukça farklıydı" demiş.

Kaynak, taslağın tamamen siyasi, hükümet yanlısı bir tavırla değiştirildiğini söylemiş. Resmi olarak yayımlanmasından önce Ed Husain'in müsveddesine ilavelerde bulunan kurulda Başbakanlık, Ortak Terörizm Analiz Merkezi, istihbarat kurumları, Dışişleri ve İçişleri bakanlıklarından üst düzey yetkililer de varmış.

Bu iddiaların doğru olup olmadığı konusunda defalarca Ed Husain'e sorular sordum ama cevap vermedi. Husain'in yazılarındaki "hayalet yazarlık" konusunda hükümetin rolünün farkında olup olmadığını, kendisi de Radikal'in üretilmesinde benzer tecrübeler yaşamış olmasına rağmen Nawaz'a da sordum. O da cevap vermedi.384

Nafeez Ahmed, kitap yayınlanmadan bir yıl önce, Ed Husain'in ilginç ve organize bir şekilde "dünyaya tanıtıldığını" ise şu cümlelerle ifade etmiştir:

(Ed Husain'in) Hizb ut-Tahrir karşıtı manifestosu, The Islamist kitabının yazılmasında ona yardım ediyordu. Kitap aynı zamanda hükümet tarafından da en üst düzeyde tetkik ediliyordu.

İngiliz Hükümetinin, kitabın 2007'de yayımlanmasından bir sene önce Husain'le olan özel ve gizli ilişkisi, Quilliam Vakfı kurucusunun, resmi biyografisine rağmen umumi radara yakalanmadan uzun bir süre önce Whitehall'daki Kraliyet Sarayı'na kapandığını gösteriyor. O, bu düzeyde bağlantıları nasıl kurabildi?385

Özel bir proje dahilinde piyasaya sürüldüğü bu sözlerden açıkça anlaşılan söz konusu kitapta, Ed Husain'in hayatının bir aşamasında İslam'dan uzaklaştığını ve imanını kaybettiğini açıkça ilan etmesi ve Rumiliği benimseyerek homoseksüelliği ve evrim iddialarını desteklemesi dikkat çekmektedir. İngiliz derin devletinin özellikle propagandasını yaptığı kavramlar, geçmişi "radikal" olan bir kişi üzerinden bu şekilde provoke edilmektedir. Bu provokasyonun gereken etkiyi vermesi için söz konusu kitapla ilgili yüzlerce inceleme, röportaj ve makale yayınlanmış ve ciddi bir halkla ilişkiler çalışması yapılmıştır. Kitabın, İngiltere Terör Analiz Merkezi, üst düzey hükümet yetkilileri, istihbarat servisleri, Dışişleri ve İçişleri Bakanlıkları tarafından eklemeler yoluyla şekillendirildiği sıklıkla dile getirilmektedir.

Ed Husain'in söz konusu kitapta "imanını yitirmekte olan bir Müslüman" şeklinde sunulması özel bir stratejidir. Böylelikle Müslümanlara güya bir yol çizilmiş olmakta ve radikalizm gibi İslam ile ilgisi olmayan bir kavram üzerinden İslam dini suçlanmaktadır (İslam'ı tenzih ederiz). Bu stratejiye uygun olarak Husain, kitabında, "Allah'a inancını yitirdiğini, İslam'ın Kutsal Kitabı ile bağını kaybettiğini, iki yüzlü ve iki kişilikli olduğunu" kendi sözleriyle ifade etmiştir:

(Buradaki tüm ifadelerden Allah'ı, İslam'ı ve Kuran'ı tenzih ederiz.)



Artık O'nun adına yaşamamızı isteyen bir Allah'a inanamıyordum. Aslında Allah'ın artık "O" olduğunu bile düşünmüyordum... Allah, insanların icadıydı, insanlara ait bir çıkarımdı.386

Hizb içinde daha aktif rol oynamaya başladıkça Allah'a yakınlığım en düşük seviyelere inmişti. Hayatımdaki Allah'ın varlığı –bana ebeveynlerimin armağanıydı– kaybolmuştu. Hedef kitlem üzerindeki duruşumu devam ettirebilmek için dıştan bakıldığında dindarmışım gibi alametler gösteriyordum ancak artık dindar bir Müslüman değildim.387

İslam'ın kutsal kitabıyla bağlantımı kaybetmiştim.388

İki ayrı hayatım vardı: Özel hayatımda çok serbest düşünüyordum. İslamcıların arasında ise onların bir "kardeşiydim". ... Hala iki yüzüm, iki kişiliğim vardı.389

İslam'ı manevi bir yol olarak kabul edemiyordum.390

Şunu önemle belirtmek gerekir: Bir kişi inançsız olabilir, Allah'a iman edemiyor olabilir. Bu, onun özgür seçimidir ve bu konuda hiç kimseye baskı yapılması doğru değildir. İnançlı veya inançsız her insan, bu toplum içinde rahat ve özgürce yaşamaya, korunup saygı görmeye layıktır; hiç kimse inancından dolayı sorgulanamaz, kınanamaz. Bu, her şeyden önce bizlere Kuran'ın öğrettiği bir gerçektir:



Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin