Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü Cilt


Avustralya Soykırımının Ardındaki Kirli İdeoloji: Darwinizm



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə46/215
tarix09.01.2022
ölçüsü2,09 Mb.
#94361
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   215
Avustralya Soykırımının Ardındaki Kirli İdeoloji: Darwinizm

Darwin'in, Avustralya yerlilerini kendince babun maymunlarıyla eşit tuttuğu zihniyet, Avustralya'daki dehşetli soykırımın temel sebebidir. Darwinist ideolojinin 1859'da yaygınlaştırılmasının hemen ardından şu vahşet örnekleri çoğalmıştır:

1866'da Bowen-Queensland'ın Belediye Başkanı olan Korah Wills, sözde bilimsel bir numune edinmek amacıyla, 1865 yılında bir yerliyi nasıl parçalayarak öldürdüğünü açık bir şekilde, çizimlerle anlatmıştı.

Sydney'deki Avustralya Müzesi'nin Müdürü Edward Ramsey, Aborijinleri "Avustralya hayvanları" olarak adlandırdığı bir müze kitapçığı yayınladı. Kitapçıkta aynı zamanda henüz öldürülmüş yerli cesetlerinin nasıl "bir Avustralya hatırası olarak" satın alınacağı ve üzerlerindeki kurşun yaralarının nasıl kapatılacağı konusunda da talimatlar yer alıyordu. Birçok kafatası koleksiyoncusu onun tavsiyelerine göre çalıştı. Bungee zencilerinin kafataslarını istedikten dört hafta sonra, genç bir bilim öğrencisi ona iki kafatası yolladı ve bu kafataslarının kabilelerinin son iki üyesi olduğunu ve yeni vurulduklarını söyledi.145

Alman evrimci Amalie Dietrich, Avustralya'ya gelmiş ve Aborijinleri öldürüp derilerinin içini doldurarak saklamak için izin istemişti. Ürkütücü olan, bu talebi olumsuz karşılanmamış, kısa süre sonra kendi evine elde ettiği örneklerle dönmüştü.

Bir Güney Galler misyoneri, Aborijin erkek, kadın ve çocuklardan oluşan bir grubun atlı polisler tarafından katledilişine tanık olarak dehşete düşmüştü. Bu olayın ardından cesetlere ait 45 kafatası kaynatılmış ve aralarından "en iyi" olarak nitelendirilen 10 kafatası denizaşırı ülkelere gönderilmişti.146

Darwin'in Türlerin Kökeni kitabının yayınlanmasından sonra bazı hevesli Darwinistler, insanın sözde evrimindeki sözde "kayıp halkaları" aramaya başladılar. Irkçı evrimciler, Avustralyalı Aborijin yerlilerinin insanın evrimindeki ilkel aşamalardan biri olduklarını iddia ettiler. Üstelik bu iddialarını kendilerince kanıtlamak için yaşayan Aborijinleri canlı olarak kafeslerde incelemek, laboratuvarlarda öldürmek gibi vahşi uygulamalardan önce, cesetlerini mezarlarından kaçırmaya, Amerika ve Avrupa'daki müzelere satmaya başladılar.

1991 yılında Avustralya'da yayınlanan haftalık The Bulletin dergisinde David Monaghan imzası ile şok edici bilgiler yayınlandı.147 Monaghan 18 ay bu konu üzerinde çalışmış, Londra'da araştırmalar yapmış ve 8 Ekim 1990 tarihinde İngiltere'de yayınlanan Darwin's Body-Snatchers (Darwin'in Mezar Hırsızları) isimli bir belgesel hazırlamıştı. Gazeteci Monaghan'ın, The Bulletin'da yayınlanan yazısında verilen bilgilerden bazıları şöyleydi:

İngiliz ve Amerikalı evrimciler, sözde "aşağı insan" örnekleri toplama işini oldukça genişletmişlerdi. Washington'daki Smithsonian Enstitüsü'nde farklı ırklardan 15 bin insana ait kalıntı vardı. Elbette topladıkları bu örnekler, hiçbir şekilde onların iddia ettikleri gibi aşağı ırktan insanlar değildi. Bunlar, farklı fizyolojik yapılara sahip farklı etnik köken ve ırka ait olan insanlardı.

Müze müdürlerinin yanı sıra, İngiliz biliminin önde gelen isimleri de bu mezar hırsızlığı ticaretine karışmışlardı.148 Anatomist Richard Owen, antropolog Sir Arthur Keith ve Darwin'in kendisi bu kişilerin arasındaydı. Darwin, bir mektubunda, eğer bu isteği onları kızdırmazsa, dört tam kan Tazmanyalı Aborijin'in kafatasını istediğini söylüyordu. Müzeler sadece iskeletlerle değil, derilerle de ilgileniyorlardı. Bunları, sergilenecek ilginç malzemeler olarak görüyorlardı.

Tuzlanmış Aborijin beyinlerine de büyük bir rağbet vardı, bu beyinleri kendilerince Aborijinlerin aşağı ırk olduklarını kanıtlamak için istiyorlardı.

Aborijinlere ait kafataslarının, bu insanların kasıtlı olarak öldürülmeleriyle elde edildiğine dair hiçbir şüphe bulunmamaktadır.

Unutulmamalı ki, burada kafeslere koyulan, laboratuvarlarda üzerlerinde deneyler yapılan, beyinleri tuzlanıp sergilenen, kafatasları koleksiyon haline getirilen Aborijinleri anlatırken, aileleri, hayatları olan Allah'ın ruhundan üflediği normal insanlardan bahsedilmektedir. Bu durum, İngiliz derin devletinin sömürmeyi makul göstermek için türettiği politikaların ve ideolojilerin ne kadar sakıncalı ve ürkütücü olduğunu göstermektedir.

Aborijinlere uygulanan katliamları ve kötü muameleyi belgeleyen bir başka çalışma ise, Avustralya Çevre ve Kültür Mirası eski Bakanı Sharman Stone tarafından yazılan Aborigines in White Australia: A Documentary History of the Attitudes Affecting Official Policy and the Australian Aborigine 1697–1973 (Avustralyalı Aborijinlere Yönelik Resmi Politikayı Etkileyen Yaklaşımların Dokümanter Tarihi, 1697-1973) adlı kitaptır. Yazarın birkaç yorumu dışında kitap, Parlamento tutanakları, mahkeme kayıtları, editörlere gelen mektuplar, antropolojik raporlar gibi resmi belgelerden oluşmaktadır.

Sharman Stone, kitapta, Darwin'in teorisi ile Aborijinlerin katledilmesi arasında şöyle bir bağlantı kurmaktadır:

1859'da, Charles Darwin'in kitabı Türlerin Kökeni ile birlikte biyolojik (ve dolayısıyla sosyal) evrim, halkın anlayabileceği şekilde anlatılmaya başladı. Eğitimli kişiler kendi aralarında medeniyetin tek doğrusal süreç olduğunu ve ırkların bu doğrunun üzerinde aşağı ya da yukarı hareket ettiğini tartışmaya başladılar. Avrupalı adam "hayatta kalmaya en uygundu..." (Aborijinler ise) doğa kanunu gereği dinozorlar ve dodo kuşu gibi eninde sonunda yok olacaklardı. Ellerindeki olaylarla destekledikleri bu teori, siyah ırkın çoğaldığının fark edildiği 20. yüzyılın belli bir bölümüne kadar kabul görmeye ve anılmaya devam etti. Bu zamana kadar, ihmal ve cinayeti haklı göstermek için kullanılabiliyordu.149

Stone'un da belirttiği gibi, bazı Avrupalı Darwinistler, Aborijinlerin sürekli ölmesini, bu ırkın güya "doğa kanunlarının bir gereği olarak" yok olmaya mahkum olduklarının sözde delili olarak gösteriyorlardı. Ancak bu, bilimdışı bir iddia olduğu gibi mantığa da son derece aykırıydı. Çünkü Aborijinlerin ölme nedenleri doğa kanunları değil, yapılan katliamlardı.

1861 yılında, bir soruşturma sırasında bir polis memurunun verdiği cevaplar, Aborijinlere kötü muamelenin Darwinist ve ırkçı temellerini ve o dönemde bunun son derece doğal karşılandığını görmek açısından önemlidir. Bu görevli şöyle demektedir:

"Eğer siyahları cezalandırmazsak, bu bir zayıflık göstergesi olarak mı görülür?" "Evet tam olarak böyle düşünüyorum. Bu hangi ırkın en güçlü olduğu ile ilgili bir soru: Eğer onlara boyun eğersek, bu yüzden bizi küçük görürler mi?"150

Londra menşeli Anthropological Review dergisinden evrimci antropolog Friedrich Max Müller, 1870'de insan ırkını yedi kategoriye ayırmıştır; Aborijinler en altta yer almaktadır ve Avrupalı beyazların soyu olan Aryan ırkı en üst sıradadır. Ünlü bir sosyal Darwinist olan H. K. Rusden ise Aborijinler hakkında 1876 yılında şöyle bir açıklamada bulunmuştur:



En uygunların yaşaması, kuvvetin haklı olduğu anlamına gelir. Bu nedenle aşağı ırk olan Avustralyalıları ve Maori ırkını yok ederken acımasız ve değişmeyen doğal seleksiyon kanunlarını yerine getiririz … ve mirasını soğukkanlılıkla kabul ederiz.151

Tazmanya Royal Society'nin Başkan Yardımcısı olan James Barnard ise 1890'da; "yok etme işlemi evrim ve en uygunların yaşama kanununun bir aksiyonudur" demiş ve "bu nedenle Avustralyalı Aborijinleri öldürme konusunda suçlamayı hak eden herhangi bir sebep yoktur" diye devam etmiştir.152

1880 yılında yayınlanan bir gazete haberi ise şöyledir:

Yapabileceğimiz hiçbir şey, bu dünyadaki gelişimimizi yöneten gizemli ve değişmez kanunları değiştirmeyecektir. Bu kanunlar sayesinde Avustralya'nın yerli ırkı, beyaz adamın oraya varışı ile birlikte ölüme mahkum olmuştur. Bize düşen ve yapmamız gereken tek şey ise bunların oluşmasına olabilecek en az vahşeti kullanarak yardımcı olmaktır. Siyahları korku ile yönetmeliyiz...153

Bu satırlar, sosyal Darwinist bakış açısının temelinde yer alan acımasızlığı bir kez daha gözler önüne sermektedir. Yalnızca derilerinin renkleri farklı olduğu ve birtakım farklı fizyolojik özelliklere sahip oldukları için bu insanları, kendilerince bir tür hayvan olarak görmeleri ve bu insanlara yönelik hayvanlara dahi layık görülmeyecek bir muamelede bulunmaları, sosyal Darwinistlerin zalimliğinin delillerinden yalnızca biridir. Yine 1880 yılında bir gazeteye yazılan mektupta, sosyal Darwinistlerin Aborijinlere yaptığı zulüm şöyle anlatılmaktadır:



Açıkça söylemek gerekirse, bu bizim Aborijinlerle nasıl mücadele ettiğimizi gösteriyor: Aborijin yerlilerinin oturdukları yeni bölgeleri işgal ettikten sonra, onlara o bölgede rastlanabilecek vahşi hayvanlar ya da kuşlar gibi davrandık. Yaşamları ve malları, ağları ve kanoları, Avrupalılar tarafından, tamamen kendi istekleri doğrultusunda kullanılmak üzere ellerinden alındı. Yiyecekleri alındı, çocukları zorla çalındı, kadınları tamamen beyaz adamların kaprisi nedeniyle götürüldü. En küçük bir direnişe silahlarla karşılık verildi... Eğlenmek isteyenler, yerli siyahları hiçbir engellemeye maruz kalmaksızın öldürdüler, onlara tecavüz ettiler ve onları soydular. Bunlar kontrolden çıkmıştı ve sömürge yönetimi, onları, işledikleri suçların sonuçlarından kurtarmak için her zaman yanı başlarındaydı.154

Görüldüğü gibi yapılan insanlık dışı muameleler, katliamlar, acımasızlıklar, vahşet ve soykırım, hep Darwinizm'in "doğal seleksiyon", "yaşam mücadelesi", "zayıf olanın elenmesi" tezleriyle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Gerçekleştirilen insanlık suçlarını ise İngiliz derin devleti daima örtbas etmiştir. İngiliz derin devletinin sömürge planı, başından itibaren budur.

İngiliz derin devletinin Avustralya'da tatbik ettiği ırkçı yaklaşım, sömürge yıllarından sonra bile etkisini devam ettirmiştir. O kadar ki; beyaz olmayanların Avustralya'ya göç etmesini engelleyen "Beyaz Avustralya" politikası 1973'e kadar yürürlükte kalmıştır. Avustralyalı Aborijinler 1960'lara dek eşit siyasi haklardan yararlanamamış ve büyük bölümü vatandaş olmaya uygun görülmedikleri için de seçimlerde oy kullanamamıştır.155

Yeryüzünde zayıf bırakılıp haksızlığa uğratılanlar, Allah'ın adaletinin mutlaka tahakkuk edeceğine inanmalıdırlar. Yüce Allah bu konuda Firavun kıssasını örnek vermiştir:



Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde 'iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım', Firavun'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim. (Kassas Suresi, 4-6)


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   215




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin