II. Dünya Savaşı'nın Gerçek Sebebi
I. ve II. Dünya Savaşları, pek çok tarihçi ve yorumcu tarafından, "İngiltere'nin menfaati için çıkarılmış dünya savaşları" olarak tanımlanmıştır. Alman İmparatoru II. Wilhelm, İngiltere Kraliçesi Victoria'nın en büyük torunu idi; fakat İngiltere Almanya'ya iki defa savaş ilan etti. Şu durumda akla gelen soru şudur: "Britanya'nın Almanya'ya karşı ilan ettiği I. ve II. Dünya Savaşları gereklilik miydi yoksa seçim miydi?"1 Döneme şahit olan pek çok devlet adamı, dünya savaşlarının aslında bir gereklilik olmadığı konusunda hemfikirdir.
ABD'li yorumcu ve yazar Patrick J. Buchanan'ın, Churchill, Hitler and the Unnecessary War (Churchill, Hitler ve Gereksiz Savaş) isimli kitabı için yazılmış bir inceleme makalesinde bu konu şöyle özetlenir:
20. yüzyıla girerken İngiltere, Batı'nın en güçlü milletiydi ve Batı da dünyanın hakimiydi. Buchanan, kitabında, "Çağdaş dünyanın imparatorlukları arasında İngilizler en büyüktü –öyle ki, Roma'dan beri en büyük imparatorluk olarak dünya yüzeyinin ve halklarının dörtte birini hakimiyeti altına almıştı" diyor. Ama İngiltere, aslında, iki bölgesel Avrupa savaşının, bütün Batı medeniyetini paramparça hale getiren iki dünya savaşına çevrilmesinden de sorumluydu.2
Dünyaya hakim bir imparatorluk olmasının bir sonucu olarak İngiltere, daima dünyanın en büyük donanmalarına sahip olmuştur. Donanma gücü İngiltere için önemlidir; öyle ki İmparatorluk, tarih boyunca kendisinden sonra gelen dünyanın en güçlü ikinci donanmasının on katı bir güce sahip olmak gibi bir sert kural edinmiştir. Ancak tarih 1939'u gösterdiğinde, güçlü Alman donanması, İngiltere'nin karşısına beklenmedik bir tehdit olarak çıkmış ve her an Kuzey Denizi'ndeki İngiliz hakimiyetine meydan okuyabilecek bir güç haline gelmiştir. Bu, İngiliz derin devleti için kabul edilemez bir meydan okumadır.
Pek çok tarihçiye göre Almanya'nın İngiltere ile savaşma gibi bir arzusu yoktur. İngiliz tarihçi Profesör Niall Ferguson'a göre, Almanlar güçlü bir donanmaya sahip olmalarına rağmen bölgede daima İngiltere ile uzlaşma istemiş; uzlaşmaz tutum içinde olan ise İngiltere olmuştur.3
İngiliz derin devleti, özellikle 17. yüzyıldan sonra yaptığı çeşitli sinsi ataklarla dünya hakimiyetini oldukça geniş bir alana yaygınlaştırmıştır. Osmanlı gibi tehdit olarak gördüğü imparatorlukları yıkmış, ticaret yollarına el koymuş, doğal kaynaklara sahip ülkeleri finans sistemi ile kuşatmıştır. Dünya hakimiyetini büyük ölçüde ele geçirmeye başladığı 20. yüzyılda bu planların bozulması, İngiliz derin devleti için kabul edilemez bir şeydir.
İngiliz derin devletinin derin isimlerinden Winston Churchill, bu bakış açısını 1938 yılında Lord Londonderry'e şu şekilde açıklamıştır:
400 yıldır İngiliz politikası, belayla baş edebilecek kadar güçlü olan diğer ülkeleri bir araya getirerek, Avrupa'nın en büyük güçlerine karşı gelmek olmuştur. Bazen bu İspanya olur, bazen Fransız Monarşisi, bazen Fransız İmparatorluğu, bazen Almanya. Şu anda bunun kim olacağı konusunda hiç şüphem yok. Ama eğer Fransa Avrupa'nın en büyük gücü olarak ortaya çıkmaya kalkarsa, onlara da tüm gayretimle karşı koyarım. Çünkü biz, yüzyıllar boyunca özgürlüğümüzü bu şekilde koruduk, yaşamımızı ve gücümüzü böyle devam ettirdik.4
Churchill'in bu ifadeleri, İngiltere eski Başbakanı Lord Palmerston'un 1856 yılında sarf ettiği şu sözleri anımsatmaktadır: "İngiltere'nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez menfaatleri vardır."5 Görülebildiği gibi "İngiltere'nin menfaatleri" konusunun sekteye uğraması, İngiliz derin devleti için dostlarını bile harcamayı gerektirmektedir. Yıllardır İngiltere ile ittifak içinde olmuş olan Fransa bile, İngiliz derin devleti için gerektiğinde hemen "düşman" kategorisine sokulabilecektir. İngiliz derin devleti, bu uğurda müttefiklerinin kanını akıtmaktan dahi çekinmeyecek bir yapıdadır.
II. Dünya Savaşı kaçınılmaz hale geldikten sonra Almanya, Avrupa ve Baltık'ta üsler edinmeye başlamıştır. Bu işgaller hızla yayılmış ve Almanya'nın kara gücü karşısında İngiltere ve Fransa çözümsüz kalmıştır. Fransa'nın da Almanya tarafından işgal edilmesi ise İngiltere'yi tümüyle yalnız bırakmış ve İngiltere, kendisine destekçi olacağını umduğu güç odakları araştırmaya başlamıştır. Bunların başında ise, Yeni Türkiye Cumhuriyeti vardır.
Dostları ilə paylaş: |