Düşünce Kuruluşları Üzerinden İngiliz Derin Devletinin Etki Politikası
Şimdiye kadar incelediğimiz düşünce kuruluşlarının temel bazı özellikleri vardır. Bunların bir kısmı, genellikle Müslüman kimlikleri ile ortaya çıkan, özellikle de radikal geçmişleri olan kişiler tarafından kurulmuşlardır. Hepsinin ortaya çıkış iddiası, güya radikalizme savaş açmak ve bunun yerine kendilerince yeni bir Müslümanlık projesi oluşturmaktır.
Söz konusu vakıflar, onların "yeni Müslümanlık projesi" olarak isimlendirdikleri bir planı hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. İslam'da "reform yapma" adı altında, İslam ve bilim ile tamamen reddedilen evrim teorisini, İslam tarafından haram kılınmış ve "iğrençlik" olarak tanımlanmış homoseksüelliği ve İslam'a tamamen muhalif olan Rumiliği Müslümanlara benimsetmeye ve meşrulaştırmaya çalışmaktır.
Nasıl Hristiyanlığı kendi kişisel değerlerine göre değiştirip Anglikanizm adıyla sistemleştirdilerse, İslam'ı da aynı yöntemlerle değiştirip İngiliz İslam'ını sistemleştirmeye çalışmaktadırlar.
Oluşturmayı istedikleri Müslüman kitle ise, İslam'ın değerlerinden, Kuran ayetlerinden veya iman hakikatlerinden uzaklaşmış; homoseksüelliği ve Darwinizm'i savunan, İslam dini ile hiçbir alakası olmayan, sadece Müslümanları dejenere etmek için görevlendirilen kitleler olacaktır.
Homoseksüelliği savunan, Yaratılış yerine evrime inanan, helal ve haram tanımayan bir yaşam felsefesini benimseyen, yani özetle maneviyatını tamamen yitirmiş bir kitlenin artık İngiliz derin devleti için çok kolay bir lokma olacağı, dahası bunların kolayca yancıya ve ajana dönüştürülebileceği tartışmasızdır.
Kuran'ın ilkelerinden uzak ve her türlü dejenerasyona açık olan model, gerçekte İngiliz derin devletinin özel bir projesidir. Bu proje bir kısım çevrelere o kadar cazip gelmiştir ki, söz konusu vakıflar "İngiliz İslam'ı" denen bu garip yaşam modelini yaygınlaştırmak için İngiliz Hükümeti başta olmak üzere oldukça fazla yerden fon almaktadırlar. Bu vakıfların fon topladığı diğer dernekler ise, ilginç bir şekilde hep "İslam karşıtı"dırlar.
Aynı vakıflar, barışçıl olanlar da dahil olmak üzere tüm Müslümanların fişlenmesi, Müslümanlar hakkında casusluk faaliyeti yapılması gibi eylemlerin baş oyuncuları olmaktadırlar. Hükümetlerine sundukları öneriler destek görmekte, bu yönde yapılan çalışmalar Müslümanlara oldukça büyük zorluklar sunarken, kendilerine büyük fonlar getirmektedir. Bu fişleme politikası ayrıca, söz konusu vakıflara büyük imtiyazlar da sağlamaktadır.
Söz konusu düşünce kuruluşları –bilerek veya bilmeyerek– İngiliz derin devletinin projelerini yerine getirmektedirler. Üç kavram; yani Darwinizm, homoseksüellik ve Rumilik, özellikle seçilmiş kavramlardır. Bu kavramların Müslüman adı ve görünümü altında kişiler ve kurumlarca desteklenmesi bu özel projenin en önemli adımı olmaktadır. Hedef İslam'ı kendilerince uygulanabilir bir din olmaktan çıkarmak, Müslümanları ise pasif, zayıf ve ahlaki çöküntüye uğramış şahıslar haline getirmektir. Hatta Nawaz'ın iddiasına göre Müslümanlar hiçbir şeye karışmamalı, "sadece kimliklerinde Müslüman yazması" ile yetinmelidirler. Darwinist ideoloji ve homoseksüelliğin genellikle agresiflik ve şiddet ile birlikte anıldığı dikkate alındığında, Müslümanları şiddete yöneltmenin de bir başka amaç olduğu görülebilmektedir. Bu hedef dahilinde Müslümanların birleşmesi, bir güç oluşturması ve ittifak ederek çözüm üretecek güçlü kimlikler haline gelmesi imkansızlaşmaktadır. Zaten İngiliz derin devletinin de istediği daima bu olmuştur.
Söz konusu vakıfların İngiltere ve ABD dış politikasına hakimiyetleri büyük riskler teşkil etmektedir. Söz konusu kurumlar, İngiliz derin devletinin fikir altyapısını kullandıklarından, bu kurumlardan gelen öneriler genellikle Müslüman ülkelere yönelik fişleme ve şiddet politikasına odaklanmakta ve genellikle mutlaka uygulanmaktadır. Yine Müslüman ülkelerdeki Darwinist ve homoseksüellik propagandaları da bu öneriler içinde yer almaktadır. "İngiliz İslam'ı" başlıklı konferanslar bu bağlamda pek çok Müslüman ülkede gerçekleştirilmiştir. Söz konusu ülkelerin hükümetlerinde bu vakıflarla işbirliğinde bulunan kişiler yer bulmaktadır. Kimi zaman ülkelerin başbakanları bile bu işbirliğine girmek mecburiyetinde kalmaktadır.
Söz konusu düşünce kuruluşlarının bir başka önemli özelliği de, ajan ve yancı kazanma stratejisidir. Özellikle Müslüman ülkelerden seçilen çeşitli kişiler, kolaylıkla söz konusu düşünce kuruluşlarının idaresine girebilmekte ve bilinçsizce İngiliz derin devletinin sahte ideolojisinin askeri haline gelebilmektedirler. Bu kişiler, kendi ülkesine ihanet eden kişilerdirler. Gerektiğinde söz konusu düşünce kuruluşlarına çeşitli bilgiler sızdırmakta, hatta kimi zaman ülkede gerçekleşen ayaklanma ve isyanların tetikleyicisi olarak kullanılmaktadırlar.
Söz konusu kişiler, genellikle oldukça küçük menfaatler için tüm değerlerini harcayabilen basit mizaçta kimselerdir. Zaten bu karakter özellikleri İngiliz derin devleti tarafından özellikle tespit edilmiş ve buna göre seçilmişlerdir. İngiliz derin devletinin kurmayları, bu kişilerin küçük menfaatlere hemen kanacaklarını, birkaç övgü ile konunun hallolacağını gayet iyi bilmektedir. İşte bu nedenle söz konusu kişiler özellikle sosyal medya ortamında tespit edilmekte, birkaç paylaşım ve beğeni sonrasında, "oldukça önemli olduklarına" inandırılmaktadır. Belli bir süre sonra bu kişinin –derin devletin kurmayları tarafından yazılan– yazılarının gazetelerde yayınlanması veya adı geçen düşünce kuruluşlarının toplantılarına izleyici olarak katılması bile yeterli olmaktadır. Bu kişi, artık İngiliz derin devleti için kullanışlı bir obje haline gelmiştir.
Ajan ve yancı devşirme stratejisi sayesinde İngiliz derin devleti, özellikle Müslüman ülkelerde çok fazla kol elde etmiş olmaktadır. Bu kollar vesilesiyle, özellikle homoseksüellik ve Rumilik propagandası yoğun olarak yapılmaktadır.
Şunu belirtmek gerekir: Elbette tüm düşünce kuruluşları aynı değildir. Dünyada çok fazla sayıda düşünce kuruluşu vardır ve bunların büyük bölümü güzel amaçlara hizmet etmekte ve oldukça faydalı olmaktadırlar. Ayrıca bahsini ettiğimiz düşünce kuruluşları içinde de güzel düşünceler ve niyetler taşıyan samimi kişiler kuşkusuz ki vardır.
Sorun, bir kısım kuruluşların İngiliz derin devletinin himayesinde hareket etmek zorunda bırakılmasıdır. Bu kuruluşlar, ya baştan bu zorunluluk üzerine kurulmuştur veya sonradan bu görevi üstlenmek zorunda kalmışlardır. Normal şartlarda aklı selim hiçbir Müslüman Darwinizm safsatasına inanmaz; hiçbir normal Müslüman, Kuran'da kesin ve açık delillerle haram kılınmış olan homoseksüelliğin savunucusu olmaz. Allah korkusu olan hiçbir Müslüman "bizim yolumuzda haram veya helal yok" diyen bir anlayışa onay vermez.
Eğer söz konusu vakıflar, Müslüman olduklarını iddia ediyor, fakat Kuran'dan çok homoseksüellik konusunu gündeme getiriyorlarsa, burada çirkin bir oyun olduğu açıktır. Ne acıdır ki adı geçen kurumlar, bu oyunun tam ortasına düşmüş durumdadırlar.
Müslümanlar dikkatli olmalıdırlar. "Modern İslam", İslam dininin özünden saptırılarak dönemin zihniyet ya da yaşam biçimine, ahlak ve düşünce anlayışına adapte edilmesi değildir. "Modern İslam", İslam'ı sosyalizm, komünizm, materyalizm, Darwinizm, Rumilik gibi batıl felsefelerle yorumlama özentisi de değildir. Yine, "modern İslam" homoseksüellik gibi gayriahlaki davranış şekillerini İslam'a entegre etme çabası hiç değildir.
"Modern İslam", hurafelerden ve bağnazlıktan arındırılmış, yalnızca Kuran'a dayalı İslam'ın, her devrin algı ve anlayış düzeyinin kat kat üzerinde bir modernlik anlayışına sahip olduğu gerçeğini tanımlar. Daha da doğrusu, İslam'ın modern-ötesi olduğunun ifadesidir. "Modern İslam", insanlar Kuran'ı en doğru biçimde anlayarak en saf ve samimi biçimde yaşadıkları zaman ortaya çıkacak en mükemmel sistemdir. Demokrasinin ve özgürlüklerin asıl merkezidir.
Dolayısıyla "İslam'da reform yapıyoruz" diye ortaya çıkanların, kullandıkları bu ifadelerden bile bir hile kurguladıkları anlaşılmaktadır. İslam, reforma ihtiyacı olan bir din değildir. İslam'ın kendisi moderndir; İslam barışın kaynağıdır; İslam estetik, sanat ve bilimde en üstün olmaktır; İslam demokrasinin ve tüm özgürlüklerin kalesidir; İslam saygıdır, sevgidir, merhamettir, dayanışmadır. Bir insan gerçekten radikalizmi ortadan kaldırmak ve İslam adına faaliyet yapmak istiyorsa, insanları İslam'ın özüne, yani Kuran'a çağırmalıdır. Eğer bunu yapmıyorsa, Kuran ayetlerinden bahsetmiyorsa, İslam'ı yeterli bulmuyor, her fırsatta kendince eleştiriyorsa (İslam dinini tenzih ederiz), dahası İslam'a muhalif tüm ideolojileri ve sapkınlıkları "İslam adına" savunmaya kalkıyorsa, İngiliz derin devletinin sinsi oyunu devrede demektir.
İnsanların büyük bir çoğunluğu oynanan bu oyunun farkında değildir. Söz konusu düşünce kuruluşlarının hizmet ettikleri gerçek amacı, henüz görememişlerdir. Hedefimiz bu konuda zihinleri açmak ve dünya çapında oynanan bu oyunu ortadan kaldırmaktır. Açık olan gerçek ise şudur: Özellikle İslam'ı hedef almış olan oyunlar, mutlaka başarısız olmaya hatta hüsrana uğramaya mahkumdur.
İngiliz derin devleti, tüm hak dinlerin ve gerçek dindarların ardındaki Metafizik Gücü görmeyi reddetmektedir. Oysa Deccal Komitesi bu olağanüstü gerçeğe gözlerini kapasa da, gerçek olan mutlaka vuku bulacaktır. O da yeryüzüne İslam'ın, Müslümanların ve tüm iyi insanların hakim olacağı gerçeğidir. Müslümanları ayırma, fişleme, şiddete sürükleme veya dejenere etme politikaları dünyanın ve İngiliz derin devletinin yancılarının gözü önünde bozguna uğrayacaktır. Deccal mutlaka yenilecek ve Allah'ın taraftarları KESİN OLARAK galip geleceklerdir.
Dostları ilə paylaş: |