"Biz" onlara, siyasal hakimiyetin araçlarını vermiş değildik, tıpkı iktisadi zenginlik ve avantajlarının özünü onlarla paylaşmadığımız gibi.265
İngiliz derin devletinin himayesindeki hiçbir kurumun maddi "yardımları" karşılıksız yapmayacağı mutlaka akılda tutulmalıdır. Yardımlar yoluyla hem söz konusu ülkeler her açıdan hakimiyet altına alınmakta, hem de verilen yardımlar aslında yüksek faizli borçlar şeklinde olmaktadır. Borçların sadece faizleri ödenebilmekte ve söz konusu ülkeler daima bu borç batağı altında İngiliz derin devletinin himayesinde kalmaktadırlar.
Kanadalı siyaset bilimi uzmanı Robert Cox, "hegemonik devlet" olabilmek için bir devletin evrensel görünen bir dünya düzeni kurması gerektiğini ileri sürer. Cox, bu dünya düzeninin özelliğini ise, "hakim olan devlet diğerlerini sömürürken, sömürülen ülkelerin, mevcut durumun kendi çıkarları doğrultusunda olduğunu sanmaları" şeklinde tanımlar.266 Şu an hali hazırdaki durum tam olarak budur.
Postkolonyal (sömürge sonrası) çalışmaların önemli ismi Hintli Akademisyen Partha Chatterjee, Nationalist Thought and the Colonial World (Milliyetçi Düşünce ve Kolonyal Dünya) adlı kitabında bu gerçeği şu cümlelerle okuyucularına aktarmaktadır:
…bizim adımıza yalnızca kolonyal aydınlanma ve sömürü senaryosunu tasarlamakla kalmamış, aynı zamanda bizim antikolonyal (koloni karşıtı) direnişimizi ve postkolonyal (koloni sonrası) sefaletimizi de planlamıştır. Tahayyüllerimiz bile sonsuza kadar kolonileştirilmiş durumda kalmak zorundadır.267
1960'lı yıllarda sömürgecilik kağıt üzerinde sona erdikten sonra, İngiliz derin devleti, sömürge bölgelerindeki sınırları yeniden çizmiştir. Afrika'daki sınırların cetvelle çizilmiş gibi durmasının nedeni, bunların siyasi hesaplamalara uygun olarak gerçekten cetvelle çizilmiş olmalarıdır. Bir başka deyişle sömürge ülkeleri, İngiliz derin devleti tarafından aynı politika dahilinde sömürülmeye devam edecektir.
Bazı analistler, yeni sömürge döneminin varlığını inkar etmemekle birlikte, yeni sistemde en azından insanların öldürülmediği iddiasını ortaya atarak yeni sistemin savunuculuğunu yaparlar.
Oysa bu iddia gerçekdışıdır. Çünkü İngiliz derin devleti, idareden hoşnutsuz olduğu zamanlarda çeşitli isyanlar körükleyerek, iç savaşlar çıkararak, gerektiğinde askeri müdahaleler yaparak, halen söz konusu ülkelerde kanlı eylemlere imza atmaktadır.
Ayrıca şunu unutmamak gerekir ki, insan gücünün ortadan kalkması zaten sömürgecilikle çatışan bir kavramdır. Çünkü insan sömürüsü, İngiliz derin devleti açısından önemli bir konudur. İngiliz derin devleti, önce sömürdüğü toplumlarındaki insanları kendi istediği şekle dönüştürmekte, sonra da onları, oldukça ucuz bir işgücü haline kullanmaktadır. İşte İngiliz derin devletinin insana bakış açısı ve sinsi stratejisi budur.
Nitekim bazı kişiler kölelik sisteminin 21. yüzyılda artık kalmadığını iddia etseler de durum böyle değildir. Günümüzde insan kaçakçılığı, kaçak işçiler, çocuk ticareti köleliğin örtülü şekildeki türlerindendir. Kölelik yasaklanmıştır; ama gerçekte bugün, sayıları milyonlarla ifade edilecek kadar köle bulunmaktadır. "Köle" teriminin günümüzde açıkça kullanılmaması insanları yanıltmamalıdır. Kölelik, karşılığı ödenmeden zorla çalıştırma veya emek sömürüsü olarak tanımlanıyorsa, şu anda dünyada bu tanımlara uyan milyonlarca insan olduğunu bilmek gerekmektedir. Özellikle son zamanlarda, İngiliz derin devletinin karışıklık ve isyan çıkardığı bölgelerden gerçekleşen göçler, durumun vahametini artırmıştır.
Dostları ilə paylaş: |