K A R A R
Davacı : Mak-Yol İnş. San. ve Tic. A.Ş.
Vekili : Av. P. C. A.
Davalı : Çorlu Belediye Başkanlığı
O L A Y : Çorlu Belediye Başkanlığı’nın 17.4.2007 gün ve 2007/437 sayılı Encümen kararı ile, Belediye zabıta ekipleri tarafından 2.4.2007 günü yapılan umumi kontrollerde davacıya ait işyerinde yapılan incelemede, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı almadan faaliyet gösterdiğinin görüldüğü ve hakkında 2.4.2007 günlü tutanak tanzim edildiği, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı olmadığından 1608 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre davacının para cezası ile cezalandırılmasına, işyerinin ruhsat alıncaya kadar kapatılmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili, para cezası ile kapatma kararına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
ÇORLU SULH CEZA MAHKEMESİ; 7.6.2007 gün ve E:2007/561 Müt. sayı ile, her ne kadar itiraz eden vekili tarafından verilen idari yaptırım kararının iptali, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3. ve 27. maddeleri uyarınca Mahkemelerinden istenmiş ise de; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce 22 Temmuz 2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 01/03/2006 tarih, 2005/108 Esas ve 2006/35 sayılı kararı ile, anılan hükmün Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptaline karar verildiği, bu iptal kararı ile birlikte, iptal hükmünün kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından itibaren başlayarak altı ay sonra yürürlüğe gireceğinin belirtildiği, Mahkemelerince verilen görevsizlik kararının iptal hükmünün yürürlüğe girdikten sonra verildiğinin anlaşıldığı; yine, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesi ile değişik 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesinin a bendinde, "idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde” uygulanacağının belirtildiği, iptale konu işlemin bir idari işlem olduğu, idari işleme karşı açılacak davanın da bir idari dava olduğu, bu davanın da iptal ya da tam yargı davası olacağı, bu davanın, genel hukuk prensibi, Anayasa Mahkemesi'nce yapılan iptal ve 5560 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik gereği ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. ve 12. maddeleri uyarınca, yetkili ve görevli İdare Mahkemesinde açılması gerektiği kanaatine varılarak görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, Encümen kararının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
TEKİRDAĞ İDARE MAHKEMESİ; 5.10.2007 gün ve E:2007/712 sayı ile, davacı Mak-Yol İnşaat Sanayi ve Tic. A.Ş. vekili tarafından, davacı şirketin işyeri açma ve çalışma ruhsatı almadan faaliyet gösterdiğinden bahisle 1608 sayılı Kanun'un 1. maddesi uyarınca, 533,00 YTL para cezası ile cezalandırılmasına ve Çorlu ilçesi, Karatepe Mevkiinde bulunan işyerinin ruhsat alınıncaya kadar kapatılmasına ilişkin 17.04.2007 gün ve 437 sayılı Encümen kararının iptali istemiyle Çorlu Belediye Başkanlığı'na karşı açılan davada Çorlu Sulh Ceza Mahkemesi’nin 7.6.2007 günlü ve E:2007/561 Müt. sayılı kararı ve ilgili dosya incelenerek işin gereğinin görüşüldüğü, 1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun'un 1. maddesinde; "Belediye meclis ve encümenlerinin kendilerine kanun, nizam ve talimatnamelerin verdiği vazife ve salahiyet dairesinde ittihaz ettikleri kararlara muhalif hareket edenlerle belediye kanun ve nizam ve talimatnamelerinin men veya emrettiği fiilleri işleyenlere veya yapmayanlara elli liraya kadar hafif para cezası tertibine ve üç günden onbeş güne kadar ticaret ve sanat icrasından men'e ve Türk Ceza Kanununun 536, 538, 557, 559 ve 577 nci maddeleriyle 553 üncü maddesinin birinci fıkrasında yazılı cezaları tayine belediye encümenleri salahiyettardır. Şubelere ayrılan belediyelerde bu cezaları encümen namına ve yerine şube müdürleri tayin ederler." hükmüne, 5. maddesinde; "Ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmıyan yerlerde sulh hakimliğine müraacatla şifahi veya yazılı itiraz olunabilir. İtiraz şifahi ise bir zabıt tutularak muterize imza ettirilir..." hükmüne yer verildiği, dava dosyasının incelenmesinden, davanın Tekirdağ ili, Çorlu ilçesi, Karatepe mevkiinde faaliyet gösteren davacı şirketin, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı almadan faaliyet gösterdiğinden bahisle 1608 sayılı Kanun'un 1. maddesi uyarınca, 533,00 YTL para cezası ile cezalandırılmasına ve Çorlu İlçesi Karatepe mevkiinde bulunan işyerinin ruhsat alınıncaya kadar kapatılmasına ilişkin Encümen kararının iptali istemiyle açıldığı anlaşılmış olup, yukarıda belirtilen 1608 sayılı Yasa hükmü uyarınca tesis edilen işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın adli yargı yerlerinde çözümlenmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı, nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 12.07.1988 gün ve E:1987/33, K:1988/24 sayılı kararının da bu yönde olduğu, bakılan dava, Çorlu Sulh Ceza Mahkemesi’nin 07.06.2007 günlü ve E:2007/561 Müt. sayılı görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra açıldığından, 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi zorunluluğunun doğduğu gerekçesiyle 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine ve dosyanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi’nce bu konuda karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Erdoğan BUYURGAN, Habibe ÜNAL, O.Cem ERBÜK, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 07.04.2008 günlü toplantısında;
I-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
İdare Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun, davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 1608 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre davacının para cezası ile cezalandırılmasına, işyerinin ruhsat alıncaya kadar kapatılmasına ilişkin Çorlu Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Umuru Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 (1924) Tarih Ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil 15.5.1930 tarih ve 1608 sayılı Kanunun, 3.1.1940 tarih ve 3764 sayılı Kanunla değişik 1. maddesi, “Belediye meclis ve encümenlerinin kendilerine kanun, nizam ve talimatnamelerin verdiği vazife ve salahiyet dairesinde ittihaz ettikleri kararlara muhalif hareket edenlerle belediye kanun ve nizam ve talimatnamelerinin men veya emrettiği fiilleri işleyenlere veya yapmayanlara elli liraya kadar hafif para cezası tertibine ve üç günden onbeş güne kadar ticaret ve sanat icrasından men’e ve Türk Ceza Kanununun 536,538,557,559 ve 577. maddeleriyle 553. maddesinin birinci fıkrasında yazılı cezaları tayine belediye encümenleri salahiyettardır. Şubelere ayrılan belediyelerde bu cezaları encümen namına ve yerine şube müdürleri tayin ederler.”; 5.7.1934 tarih ve 2575 sayılı Yasa ile değişik 5. maddesinin birinci fıkrasında, “Ceza kararlarına tebliğ tarihinden itibaren beş gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmayan yerlerde sulh hakimliğine müracaatla şifahi veya yazılı itiraz olunabilir. İtiraz şifahi ise bir zabıt tutularak muterize imza ettirilir.” denilmekte; 6. maddesinde de, itiraz üzerine tetkikatın evrak üstünde yapılacağı, itirazlar varit ise hakimin ceza kararını iptal ve para cezası alınmış ise belediyenin geri vermesine hükmedeceği, itiraz varit görülmezse kararın tasdik olunacağı, itirazın otuz gün içinde neticelendirilmesinin mecburi olduğu, Hakimin izahat almak üzere lüzum görürse muterizi veya vekilini celbederek dinleyebileceği belirtilmekte ve 7. madde ile, yazılı emir ile bozma yolu saklı kalmak kaydıyla, itiraz sonucunda hakim tarafından verilecek kararların kesin olduğuna ve temyiz edilemeyeceğine işaret edilmekte iken Uyuşmazlık Mahkemesi, Yasada sözü edilen “mahsus hakim” ibaresinden, sadece belediye işleriyle ilgili cezalara yapılan itirazları çözümlemekle görevli olacak özel hakimlerin amaçlandığı; ancak, mahsus hakimin bulunmadığı yerlerde sulh hakimliğine başvurulacağının açıkça belirtilmiş olması karşısında, bu tür cezalara karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiği sonucuna varmıştır.
1608 sayılı Yasa’nın, 8.2.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 66. maddesi ile değişik 1. maddesinde, “Belediye meclis ve encümenlerinin kendilerine kanun, nizam ve talimatnamelerin verdiği vazife ve salahiyet dairesinde ittihaz ettikleri kararlara muhalif hareket edenlerle belediye kanun ve nizam ve talimatnamelerinin men veya emrettiği fiilleri işleyenlere veya yapmayanlara belediye encümenince Kabahatler Kanununun 32 nci maddesi hükmüne göre idarî para cezası ve yasaklanan faaliyetin menine karar verilir. Bu kararda ilgili kişiye bir süre de verilebilir.
Belediye encümeni kararında belli bir fiilin muayyen bir süre zarfında yapılmasını da emredebilir. Emredilen fiilin ilgili kişi tarafından yapılmaması hâlinde, masrafları yüzde yirmi zammı ile birlikte tahsil edilmek üzere belediye tarafından yerine getirilir.
Bu madde hükümleri ilgili kanunda ayrıca hüküm bulunmayan hâllerde uygulanır” denilmiş, 5728 sayılı Kanun’un 578. maddesinin (g) bendi ile, 15.5.1930 tarihli ve 1608 sayılı Kanun’un 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, ek 1 ve ek 2 nci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. 5728 sayılı Kanun hükümleri 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu haliyle, 1608 sayılı Yasa’da idari para cezasına ve kapatma kararına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Saklı tutulan hükümler” başlığını taşıyan 19. maddesinde, (1) Diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;
a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,
b) İşyerinin kapatılması,
c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması,
d)Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,
Gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır” denilmek suretiyle işyerinin kapatılması konusunda geçici istisna getirilmiştir.
Bu durumda, işyerinin ruhsat alıncaya kadar kapatılmasına ilişkin kararın, idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu idari bir işlem olduğu ve 5326 sayılı Kanun’un 19. maddesinde işyerinin kapatılmasına ilişkin hükümlerin geçici istisnalar içinde sayıldığı hususu da dikkate alındığında; işyerinin ruhsat alıncaya kadar kapatılmasına ilişkin davaya bakma görevi idare mahkemesine ait olmaktadır.
Para cezasına gelince:
1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.
Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş; gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmadığı süreçte, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.
Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun;
a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır." denilmiştir.
Aynı Kanunun 27. maddesine, 5560 sayılı Kanun ile eklenen sekizinci fıkrada ise; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği kurala bağlanmış, bu maddenin gerekçesinde de bu hükümle, Kabahatler Kanunu'ndaki düzenlemelerin ortaya çıkardığı bağlantı sorununa çözüm getirilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı ancak; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği anlaşılmaktadır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, Umuru Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 (1924) Tarih Ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil 15.5.1930 tarih ve 1608 sayılı Kanun’da da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği, ancak; Encümen kararı ile, idari para cezasının yanısıra idari yargının görev alanına giren kararın(işyerinin ruhsat alıncaya kadar kapatılması kararı) da verildiği ve birlikte dava konusu edildikleri anlaşıldığından; idari para cezasının hukuka aykırılığı iddiasının da, idari yargı yerinde görüleceği kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Tekirdağ İdare Mahkemesi’nin 5.10.2007 gün ve E:2007/712 sayılı BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 07.04.2008 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2007/551
KARAR NO: 2008/106
KARAR TR : 7.4.2008
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : 2981/3290 sayılı Yasa ile özel ifraz sonucu muhtelif ada ve parsellere ayrılan taşınmazın 155/4260 hissesinin yol payı olması nedeniyle yapılan imar uygulamasında 155 m2 lik kısmının yola terk edilmesi sonucu doğduğu ileri sürülen zararın tazminine yönelik bulunan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A. K. B.
Vekilleri : Av. R. Y. – Av. H. Y.
Davalı : Bağcılar Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. O. E.
O L A Y : Davacı vekili, davacının Bağcılar İlçesinde bulunan 16 pafta, 1669 parsel sayılı taşınmazda 155/4260 hisse oranında tapu sahibi olduğunu, taşınmazın şuyulandırma çalışması sonucu almış olduğu yeni pafta parsel numarasının 244DT1A pafta, 500 ada olarak düzenlendiğini, davalı Belediyenin söz konusu taşınmaz ile ilgili olarak yapmış olduğu şuyulandırma çalışması sonucunda davacının hissesine isabet eden bölümün yola terk edildiğini, davacının söz konusu parseldeki tapu miktarının 155 m2 olup, iş bu hissenin tamamının şuyulandırma cetvelinde yola terk şeklinde düzenlenmesine rağmen, davacı tarafına noter kanalıyla herhangi bir tebligatta bulunulmadığı gibi, taşınmazın bedelinin dava tarihine kadar da ödenmediğini ileri sürerek davacıya ait taşınmaza yapılan el atmanın tespitine, kamulaştırmasız el atılan taşınmazın 7.000.-YTL’den bedele dönüştürülerek davalı idareden tahsiline, dava tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faize hükmedilmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı idare vekili, cevap dilekçesinde görev itirazında bulunmuştur.
BAKIRKÖY 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 24.10.2007 gün ve E:2007/219 sayı ile, Mahkemeleri görevli olduğundan davalı vekilinin görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı idare vekilince, süresinde verilen dilekçe ile, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, dilekçe ve dava dosyası Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI : Davacının özel ifraz ve imar uygulaması sonucu yola terk edilen 155 m2'lik taşınmazının bedelinin tahsili ve el atmanın tesbiti istemiyle Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/219 Esas sayısında kayıtlı olarak açılan davada, davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiği ileri sürülerek davalı idarece görev itirazında bulunulduğu ve itirazın reddi üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasının istenildiği, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun, 3290 sayılı Kanunun 4. maddesi ile değişik 10. maddesinin (C) bendinde, "imar mevzuatına aykırı bina yapılmış, hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde, imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapıları yeniden doğan imar ada veya parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir..." hükmüne yer verildiği, dosyanın incelenmesinden, İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, 4260 m2 alanlı, 16 pafta, 1669 sayılı parselin özel ifrazında davacının hissesine isabet eden 155 m2 alanın yola terk edildiği, 2981/3290 sayılı Yasalar uyarınca yapılan imar uygulaması sonucunda da sözü edilen hissenin yola terk olarak alındığı, bu konuda tebligat yapılmadığı ve bedelin ödenmediği ileri sürülerek anılan taşınmaz bedelinin tahsili ve el atmanın tesbiti istemiyle dava açıldığının anlaşıldığı, uyuşmazlığın, 16 pafta, 1669 kadastral parselde özel ifraz ve 2981/3290 sayılı Yasalara göre yapılan uygulama sonucu yola terk edilen taşınmaz bedelinin ödenmemesinden kaynaklandığı, dolayısıyla davanın konusunun, idarece kamu gücü kullanılarak tek yanlı biçimde özel ifrazda davacının 155/4260 hissesinin yola terk ettirilmesi işlemi ile uygulama işlemlerinden kaynaklanan zararın tazminine ilişkin bulunduğu, bunun ise, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1/b bendinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" niteliğini taşıdığı, bu durumda, özel ifraz ve 2981/3290 sayılı Yasalar uyarınca yapılan imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesinin icap ettiği, bu nedenle, davanın taşınmaz bedelinin tahsili kısmı yönünden 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI: Davacı Ali Kemal Bilgiseven tarafından davalı Bağcılar Belediye Başkanlığı aleyhine Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan 2007/219 Esas sayılı davada, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2247 sayılı Kanun’un 10. maddesi gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı, davacı vekili tarafından, müvekkillerinin hissedarı olduğu İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, 16 pafta, 1669 sayılı 4260 m2 alanı bulunan parselin özel ifrazında davacının hissesine düşen 155 m2 yerin yola terk edildiği, tebligat yapılmadığı ve bedelinin ödenmediği belirtilerek el atmanın tesbiti ve bedelin ödenmesi istemiyle Asliye Hukuk Mahkemesine tazminat davası açıldığı, davalı idare tarafından görev itirazında bulunulduğu ve görev itirazının Mahkemece 24.10.2007 tarihinde reddedilmesi üzerine Danıştay Başsavcılığı tarafından olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığının anlaşıldığı, Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, 3194 sayılı Yasa’nın 18. maddesinin 1. fıkrasında, imar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazilerin malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakati aranmaksızın birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyelerin yetkili olduğunun kurala bağlandığı, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada, davacıya bir bedel ödenip ödenmeyeceği hususunun imar mevzuatı hükümlerine göre incelenerek bir sonuca varılması gerekeceğinden ve yasa ile kendisine verilen kamusal yetkilere dayanan belediyenin, imar düzenlemesi kapsamında tesis ettiği re'sen ve tek yanlı nitelik taşıyan uygulama işlemlerinden doğan uyuşmazlığın, dayanağı olan imar mevzuatı hükümlerine göre görüm ve çözümünün idare hukuku kurallarına göre idari yargı yerinde yapılması gerektiği, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığı’nın 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Erdoğan BUYURGAN, Habibe ÜNAL, O.Cem ERBÜK, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 07.04.2008 günlü toplantısında;
I-İLK İNCELEME : Dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcılığı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun, davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacıya ait taşınmazın şuyulandırma cetvelinde yola terk şeklinde düzenlenmesine rağmen herhangi bir tebligatta bulunulmadığı gibi, taşınmazın bedelinin dava tarihine kadar da ödenmediği ileri sürülerek taşınmaza yapılan el atmanın tespitine, kamulaştırmasız el atılan taşınmazın 7.000.-YTL’den bedele dönüştürülerek davalı idareden tahsiline, dava tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faize hükmedilmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
24.2.1984 gün ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’un 22/5/1986 gün ve 3290 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 10. maddesinin (c) bendinde, “İmar mevzuatına aykırı bina yapılmış, hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde, imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapılara yeniden doğan imar ada veya parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir…” hükmü yer almıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlığını taşıyan 2. maddesinin 1. fıkrasında(Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) ise, “İdari dava türleri şunlardır:
a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
c) (Değişik: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” denilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, Bağcılar Köyü, 16 pafta, 1669 parsel sayılı gayrimenkulün özel ifrazında davacının hissesine isabet eden 155 m2 alanın yola terk edildiği, 2981/3290 sayılı Yasalar uyarınca yapılan imar uygulaması sonucunda da sözü edilen hissenin yola terk olarak alındığı, davanın da, taşınmazın şuyulandırma cetvelinde yola terk şeklinde düzenlenmesine rağmen herhangi bir tebligatta bulunulmadığı gibi, taşınmazın bedelinin dava tarihine kadar da ödenmediği ileri sürülerek taşınmaza yapılan el atmanın tespitine, kamulaştırmasız el atılan taşınmazın 7.000.-YTL’den bedele dönüştürülerek davalı idareden tahsiline, dava tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faize hükmedilmesine karar verilmesi istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.
Buna göre, uyuşmazlığın, 16 pafta, 1669 parselde özel ifraz ve 2981/3290 sayılı Yasalara göre yapılan imar uygulaması sonucu yola terk edilen taşınmaz bedelinin ödenmemesinden kaynaklandığı açıktır.
Bu durumda, idarece kamu gücü kullanılarak tek yanlı biçimde özel ifrazda davacının 155/4260 hissesinin yola terk ettirilmesi işlemi ile uygulama işlemlerinden kaynaklanan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının davanın taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkin kısmı yönünden kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 24.10.2007 gün ve E:2007/219 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ davanın taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkin kısmı yönünden KALDIRILMASINA, 07.04.2008 gününde Üyeler Mahmut BİLGEN ile Erdoğan BUYURGAN’ın KARŞI OYLARI ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
ESAS NO : 2007/551
KARAR NO: 2008/106
KARŞI OY
Şuyulandırma sonucu yola terk olarak gösterilen ancak bedeli ödenmeyen taşınmazın bedelinin tahsili istemi ile Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesine açılan davada idarece görev itirazında bulunulmuş, mahkemece görev itirazının reddine karar verilmiş idare vekilince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması için başvuruda bulunulmuş 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmıştır.
Dava; imar uygulaması sırasında yapılan şuyulandırma sonucu yol olarak el atılan (yolda kalan) taşınmazın bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Olayımızdaki Hukuki İhtilaf Kamulaştırmasız el atma niteliğindedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün 1-6 sayılı kararı ile kamulaştırmasız el atma davalarında; Kamulaştırma Kanunun taşınmazın değerinin biçilmesi için tespit ettiği değer biçme yönteminin, uygulanacağı belirtilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanunun 17/son maddesi İmar uygulaması sırasında şuyulandırılan yerlerin, kamulaştırmadan artan ve işe yaramaz hale gelen bölümlerin bedellerinin takdirlerinin ve bu bedellere itiraz şekillerinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun hükümlerine göre yapılacağı ilkesini getirmiştir.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları da bu yöndedir.(07.10.2004 gün 2004/7223-9608, 15.09.2004 gün 2004/4985-8351, 15.11.2005 gün 2005/9173-12155, 01.05.2006 gün 2006/2677-5324, 18.09.2007 gün 2007/8484-9847)
Açıklanan nedenlerle Adli Yargının görevli olduğu kabul edilerek ilgili Asliye Hukuk Mahkemesince Kamulaştırma Kanunu Hükümlerine göre inceleme ve işlem yapılarak çekişmenin çözümlendirilmesi gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.07.04.2008
Üye Üye
Mahmut BİLGEN Erdoğan BUYURGAN
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2007/554
KARAR NO: 2008/70
KARAR TR : 3.3.2008
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
Dostları ilə paylaş: |