K A R A R
Davacı : Türkiye İş Bankası A.Ş. Meşrutiyet Şubesi
Vekilleri : Av. F. K., Av. G. D.
Davalı : Ankara Valiliği Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğü
O L A Y : Davacı vekilleri, Şubelerinin kredi borçluları …Şirketi'nin kredi borçlarının temina-tını teşkil etmek üzere Bankalarına ipotekli Ö.E. adına kayıtlı taşınmazın, Ankara 22. İcra Müdürlüğü'nün 2006/1047 Esas (Yozgat İcra Müdürlüğü'nün 2006/885 Tal.) sayılı dosyasından 3.kişiye ihale edildiğini; ihale ile ilgili olarak %9 Oranında toplam 8.957,70. - YTL tahsil harcının, Bankalarınca; icra dairesi aracılığı ile davalı idareye yatırıldığını; ancak bu Tahsil Harcının taraflarına iadesinin gerektiğini; Harçlar Kanununun 123. maddesinde, bankaların kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin işlemlerinin harca tabi tutulmayacağının hükme bağlanmış olduğunu; bu konuda açılan davalarda; Vergi Mahkemelerinin kararları ile icra harcının, Bankalarına iadesine karar verilmiş bulunduğunu ifade ederek, sonuçta; Bankalarınca kullandırılan kredilerin ödenmemesi nedeniyle teminata alınan taşınmazın icra nezdinde yapılan ihalede satılması ile ilgili olarak ödenen toplam 8.957,70.-YTL Tahsil harcının tahsiline ilişkin idari işlemin iptali ile söz konusu tutarın taraflarına iadesine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı İdarenin birinci savunma dilekçesinde; 2004 sayılı İcra İflas Kanunun Şikayet ve Şartlar başlıklı 16 ncı maddesinde, "Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. / Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir. " ; 18 inci maddesinde ise, "İcra mahkemesine arz edilen hususlarda basit yargılama usulü uygulanır. / Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi tetkik merciine ifade zaptettirmek suretiyle de olur. / Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar. Ancak zorunluluk halinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir. " hükümleri gereğince, İcra İflas Dairelerinin Yasaya aykırı işlemlerinden dolayı başvurulacak yargı organının yalnızca yargı mahkemeleri olduğu; icra dairelerinin işlemlerinden dolayı vergi mahkemelerinde dava açılamayacağı; dava konusu edilen olayda, yargı harcını alan veya kesenin Ankara 22. İcra Müdürlüğü olduğu; dolayısıyla anılan Kanun gereğince, bu davanın konusunun Mahkemenin görev alanına girmediği ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 1. VERGİ MAHKEMESİ; 05.11.2008 gün ve E:2008/387 sayı ile; 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun "Vergi Mahkemelerinin Görevleri" başlıklı 6'ıncı maddesinde; Vergi mahkemelerinin, a)Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları, b) (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları çözümleyeceğinin hükme bağlandığı; 492 sayılı Harçlar Kanunun 5615 sayılı Kanunla değişik 123'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasında; Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatifler ile Kredi Garanti Fonu işletme ve Araştırma Anonim Şirketi tarafından bankalardan kullandırılacak krediler için verilecek kefaletler dahil) bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin işlemlerin harca tabi tutulmayacağının düzenlenmiş olduğu; uyuşmazlık konusu, davacı kurum tarafından kullandırılan kredilerin geri ödenmesine ilişkin işlemler nedeniyle icra müdürlüklerinde tahsil edilen harç olduğundan, 2576 sayılı Kanunun 6'ncı maddesi uyarınca davanın görüm ve çözümünde vergi mahkemelerinin görevli bulunduğu gerekçesiyle; davalı Ankara İl Muhasebe Müdürlüğü'nün görev itirazının reddine, uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar vermiştir.
Davalı İdarenin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki dilekçesi üzerine, dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Davacı İş Bankası A.Ş. Meşrutiyet Şubesinin, kredi borçlusunun teminat gösterdiği ipotekli taşınmazın yapılan icra takibi sonucunda üçüncü kişiye satıldığı ve %9 oranında tahsil harcının icra dairesi aracılığı ile davalı idarenin hesabına yatırılması nedeniyle 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 123. maddesindeki düzenlemeye dayanarak söz konusu tahsil harcının iptali ve iadesi için davalı idare aleyhine idari yargı yerinde iptal davası açtığı ve davalı idarenin görev itirazında bulunduğunun görüldüğü; konunun çözümü için uyuşmazlığın temelini oluşturan işlemin incelenmesinin gerektiği, dava konusu uyuşmazlığın; davacı banka tarafından kullandırılan kredinin geri ödenmesine ilişkin işlemler nedeniyle İcra Müdürlüğü tarafından tahsil edilen harçtan kaynaklandığı; 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 123. maddesinde "Anonim, eshamlı komandit ve limited şirketlerin kuruluş, sermaye artırımı, birleşme, devir, bölünme ve nev'i değişiklikleri nedeniyle yapılacak işlemler ile Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatifler ile Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi tarafından bankalardan kullandırılacak krediler için verilecek kefaletler dahil) bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin işlemler bu Kanunda yazılı harçlardan müstesnadır." hükmünün yer aldığı; söz konusu düzenleme ile sermaye şirketlerinin kuruluş ve sermaye artırımı işlemleri kapsamında ticaret sicili, noter ve tapuda yapılacak işlemlerinin harçtan muaf tutulmasının sağlanmış olduğu, anılan maddede yapılan düzenleme ile ayrıca yurt içi ve yurt dışı kredi kuruluşları ile uluslararası kurumlarca kullandırılan krediler ve bunların teminatları ile ilgili noterde, tapuda ve diğer kuruluşlarda yapılacak bütün işlemlerin harca tabi tutulmamasının öngörülmekte olduğu; diğer taraftan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 16. maddesinde "Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabileceği" hükmü; anılan Kanun'un 17. maddesinde de "şikayet icra mahkemesince kabul edilirse şikayet olunan muamele ya bozulur, yahut düzeltilir", hükmü, 4. maddesinde de; "İcra ve iflas dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikayetlerle itirazların incelenmesi icra mahkemesi hakimi yahut kanun gereğince bu görev kendisine verilmiş olan hakim tarafından yapılır." hükmünün yer aldığı; uyuşmazlığa neden olan işlem, davacı bankadan tahsil harcı alınması işlemi olup, bu işlemin İcra Müdürlüğü tarafından tesis edilmiş olduğu; dolayısıyla, söz konusu harcın tahsiline ilişkin İcra Müdürlüğü işleminin kanununa aykırı olduğunun ileri sürülmesi halinde, şikayet üzerine İcra Mahkemesinin, söz konusu icra dosyası üzerinde inceleme yaparak İcra Müdürlüğünün işleminin kanununa uygun olup olmadığı hususunda karar vereceği; aksi halde, başvuru harcı ve karar harcı gibi yargılama sırasında alınan harçlara ilişkin olarak adli mahkemelerce verilen kararların da yasaya uygun olup olmadığı hususunda denetimin vergi mahkemelerince yapılacağı şeklinde bir durumun ortaya çıkmasının söz konusu olacağı; adli yargılamanın bir parçasını oluşturan uyuşmazlığın İcra Müdürlüğünün tesis ettiği bir işlemden kaynaklanması nedeniyle bu işlemin yasaya uygun olup olmadığı hususunun adli yargı içinde çözümlenmesi gerektiğinin düşünüldüğü gerekçesiyle, 2247 sayılı Kanun'un 10. ve 13. maddeleri uyarınca adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinden istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesine göre Danıştay Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun "Vergi Mahkemelerinin Görevleri" başlıklı 6. maddesinde, Vergi Mahkemelerinin genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalarla, bu konularla ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları ve diğer kanunlarla verilen işleri çözümleyeceğinin hükme bağlanmış olduğu; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinin 1/a bendinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davaların iptal davaları olduklarının belirtilmiş bulunduğu; idari işlemin ise, idari makamların kamu gücü kullanarak ve idari usuller uygulamak suretiyle idare işlevine ilişkin olarak yaptıkları, çeşitli hak ve yükümlülükler doğuran, doğrudan uygulanabilen, kesin ve yürütülmesi zorunlu, tek yanlı irade açıklaması olduğu; harçların da, kamu hizmetlerinden yararlananların, hizmetin maliyetine bir ölçüde katılmak üzere kanuna dayalı olarak katılmak zorunda oldukları kamusal mükellefiyet olduğu; 492 sayılı Harçlar Kanununun 2 nci maddesinde, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harcına tabi olduğu, 11 inci maddesinde, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle mükellef oldukları, 26 ncı maddesinde, yargı harçlarının, harca konu olan işlemleri yapan mahkeme veya daire tarafından alınacağı, 28 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, icra takiplerinde tahsil harcının alacağın ödenmesi sırasında, ödeme yapılmayan hallerde harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödeneceği, "Paraların Bankalara ve Mal sandıklarına Yatırılması" başlıklı 36 ncı maddesinde, mahkemeler, hakimler, C. savcıları ve icra iflas daireleri tarafından adli ve idari işlemlerle takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların bankaya yatırılması halinde bu paralara ait faiz ve sair menfaatlerin Devlete ait olduğu, 37 nci maddesinde de, bu kanunda ödeme zamanı gösterilen harçlardan süresinde ödenmeyenlerin, ilgili mahkeme ve daireler tarafından sürenin sonundan itibaren onbeş gün içinde bir yazı ile o yerin vergi dairesine bildirileceği ve harçların vergi dairesince tahsil olunacağının hükme bağlanmış olduğu; bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, tahsilatı yapan daire kim olursa olsun, söz konusu tahsil harcının, mükellefi tarafından Devlet tüzel kişiliği içinde yer alan malsandıkları yani mali idareler hesabına yatırıldığı, süresinde ödenmeyen harçların vergi dairesine bildirileceği ve vergi dairelerince tahsil edileceği açıkça anlaşıldığından, harçlarla ilgili işlemlerin vergi idareleri adına ve vergi idarelerine ait başlıklar taşıyan ödeme belgeleri düzenlenerek tahsil edildiği, dolayısıyla ödenen bu harçlar dolayısıyla ortaya çıkan uyuşmazlıklarda da muhatabın, adına tahsilat yapılan vergi idareleri olduğu ve olması gerektiğinin ortaya çıktığı; nitekim, olayda davacı banka tarafından kullandırılan kredinin ödenmemesi nedeniyle ipotekli taşınmazın icra yoluyla yapılan satışı sonucunda, icra dairesince kanunla kendisine verilen görev dolayısıyla 9.679.30 YTL tahsil harcının tahsili cihetine gidildiği, bu tahsilata ilişkin olarak düzenlenen Sayman Mutedemedi Alındısı isimli belgede ''T.C. Ankara İl Muhasebe Md." başlığı altında bu idare adına tahsilatın, Ankara 22. İcra (Gayrimenkul Satış İcra Müdürlüğü) tarafından yapıldığı ve bu tahsilat nedeniyle açılan davada, davalı mevkiinde harcın hesabına yatırıldığı Ankara İl Muhasebe Müdürlüğünün gösterildiği ve davanın Ankara Vergi Mahkemesinde açıldığının görülmekte olduğu; bütün bu açıklamalardan çıkan sonucun şu olduğu; uyuşmazlığın konusunun, yapılan bir kamu hizmetinin karşılığı olarak Devletin yasal düzenleme ile aldığı harç olduğu, bu harcın, tek yanlı irade ile kamu gücü kullanılarak ve idari usullere göre harcın sahibi olan Devlet tüzelkişiliği içinde yer alan mali idareler (Bu idareler, mal müdürlüğü, vergi dairesi başkanlığı, defterdarlık, valilik vb. olabilir) adına düzenlenen belgelerle ancak olayda olduğu gibi icra müdürlüğünce tahsil edilmiş ve il Muhasebe Müdürlüğü hesabına intikal ettirilmiş bulunduğu, burada tahsilat işleminin mali idarenin bir işlemi olduğu; Yasanın verdiği görev nedeniyle harcın icra müdürlüğü tarafından tahsil edilmiş olmasının, işlemin idari işlem olma niteliğini değiştirmeyeceği ve bu işleme karşı, icra iflas Kanunu uygulamalarından dolayı 2004 sayılı Yasanın 16. maddesinde öngörülmüş bulunan şikayet yolunun işletilmesinin söz konusu olamayacağı; zira, 2004 sayılı Yasanın 16 ncı maddesinde belirtilen şikayet yolunun, bu Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere, icra ve iflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı tanınmış olmakla 2004 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmasıyla sınırlı tutulmuş olup, yasa gereği yerine getirilen harç tahsili görevinin İcra İflas Kanununun uygulanmasıyla bir ilgisinin bulunmadığı; kaldı ki, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun, "Kanunun Şümulü" başlıklı 1 inci maddesinde, bu Kanun hükümlerinin, ikinci maddede yazılı olanlar dışında genel bütçeye giren vergi, resim ve harçlar ile il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim ve harçlar hakkında uygulanacağı açıkça belirtilmiş, vergi hatalarında düzeltme ve reddiyatın hangi hallerde ve hangi usullerle yapılacağının 116 ncı ve devamı maddelerinde açıklanmış bulunduğu; bu durumda, uyuşmazlık konusu tahsil harcının, idarenin tek yanlı olarak ve kamu gücü kullanarak kamu hizmetinden yararlanma karşılığında, bu hizmetten yararlanan davacı banka tarafından ödenmesi ve söz konusu harcın, 492 sayılı Harçlar Kanununun ilgili maddelerinde belirtilen hükümler uyarınca, hazine adına ilgili vergi daireleri, muhasebe müdürlükleri, mal müdürlükleri hesabına yatırılmak üzere sorumlu sıfatıyla tahsil edilmesi karşısında, tahsil işleminin iptali ve ödenen tahsil harcının iadesi istemiyle açılan davanın, görüm ve çözümünde 2577 sayılı Yasanın 2 nci ve 2576 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca idari yargı manzumesi içerisinde yer alan vergi mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varılmış olduğu; açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Kanunun 13.maddesi uyarınca yapılan başvurunun kabulüne hukuken olanak bulunmadığı yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 03.05.2010 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME : Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasa’nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ’ın davada adli yargının, Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın ise davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, davacı banka tarafından kullandırılan kredinin ödenmemesi nedeniyle, teminata alınan taşınmazın icra yoluyla satılması üzerine, icra dairesi aracılığı ile ödenen tahsil harcının tahsiline ilişkin işlemin iptali ile harç tutarının iadesi istemiyle açılmıştır.
Harç; kanunda yazılı belirli mercilerin, kanuna dayanarak yaptıkları belirli işlemler için, ilgililerin yine kanunda yazılı tarifelere göre yerine getirmek zorunda bulundukları mali bir yükümlülüktür.
17.7.1964 tarih ve 11756 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2.7.1964 tarih, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde harçların; mahiyetleri bakımından teorik olarak kamu alacağı kategorisini teşkil ettikleri belirtildikten sonra harcı doğuran olayın, yapılan bir kamu hizmeti olduğuna işaret edilmiş; ancak, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişinin bir kamu müessesinden faydalanması, kişiye kamu eliyle özel bir yarar sağlanması, kamu idaresinin kişinin bir işiyle uğraşması yani ferde bir hizmet vermesinin gerektiği; bu esaslara göre harcın, kişilerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu müesseseleri ve hizmetlerinden faydalanmaları karşılığında yaptıkları ödemeler olduğu ifade edilmiştir
Dava konusu icra harçları öğretide; Devletin, icra hukukundaki faaliyetine karşılık aldığı para olarak tanımlanmış; İcra ve İflas Harçları 492 Sayılı Harçlar Kanununun birinci kısmında, yargı harçları bölümünde, 2-37.maddelerde düzenlenmiş; 19.6.1932 tarih ve 2128 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasında; “İcra ve iflas harçlarını kanun tayin eder. Kanunda hilafı yazılı değilse, bütün harç ve masraflar borçluya ait olup neticede ayrıca hüküm ve takibe hacet kalmaksızın tahsil olunur.” denilmiştir.
492 sayılı yasaya bağlı (1) sayılı tarifenin yargı harçları kısmının (B/1) bölümünde düzenlenmiş bulunan “İcra harçları”; icra takibi sırasında ve takibin niteliğine göre başvurma harcı, peşin harç, icra tahsil harcı ve yerine getirme harcı olarak düzenlenmiştir. Aynı Yasanın, "Nispi Harçlarda Ödeme Zamanı" başlığını taşıyan 28.maddesinin (b) bendinde de; "(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir. (…)b)İcra Tahsil Harcı, İcra takiplerinde Tahsil Harcı alacağın ödenmesi sırasında, ödeme yapılmayan hallerde harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir./ Harç alacağı icranın yerine getirilmesiyle doğar. Konunun değeri üzerinden alınacak İflas Harçlarında da bu bent hükümleri uygulanır.” denilmiş; 29.maddesinde ise, peşin harçların, takip sonunda alınacak asıl harca mahsup olunacağı belirtilmiştir.
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de, kanunda yer almasına bağlıdır. Nitekim T.C. Anayasası’nın 73.maddesinde; "Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır." hükmünü içermektedir.
Medeni Usul Hukukunda olduğu gibi, İcra Hukukunda da harç ve giderlerin sonuçta haksız çıkan tarafa yükletildiği; bununla birlikte, bu işlemlerin hiçbir vakit kendiliğinden oluşmadığı; harç konusu işlemin yapılmasını isteyen veya tutumu, davranışı ile böyle bir işleme yol açan bir ilgilinin varlığının, yani görevli merciin yapacağı işlemle gerçek veya tüzel kişi arasında bağlantı bulunmasının şart olduğu açıktır.
Bu açıklamalardan sonra, uyuşmazlık konusu incelendiğinde:
492 sayılı Harçlar Kanununun “Özel Kanunlardaki Hükümler” başlığını taşıyan 123. maddesinde, “(Değişik madde: 20/03/1981 - 2430/3 md.)
Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz.
Ancak, İş Kanununa tabi işçilerin ve çırakların iş mahkemelerindeki dava ve bu mahkemelerden almış oldukları ilamların takiplerinde harçtan muafiyet gündelikleri veya aylık ücretleri 16 yaşını doldurmuş işçiler için belirlenen asgarî ücreti geçmeyen işçiler ve çıraklar hakkında uygulanır.
(Değişik fıkra: 25/12/2003 - 5035 S.K./31. md.) Anonim, eshamlı komandit ve limited şirketlerin kuruluş, sermaye artırımı, birleşme, devir, bölünme ve nev'i değişiklikleri nedeniyle yapılacak işlemler ile (Ek ibare: 28/03/2007-5615 S.K./15.mad) Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatifler ile Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi tarafından bankalardan kullandırılacak krediler için verilecek kefaletler dahil)* bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin işlemler bu Kanunda yazılı harçlardan müstesnadır.” hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun “Şikayet ve Şartlar” başlıklı 16. maddesinde; “(Değişik madde: 03/07/1940 - 3890/1 md.) Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır.
Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir.”;
“Şikayet üzerine yapılacak muameleler” başlıklı 17. maddesinde “ Şikayet tetkik merciince, kabul edilirse şikayet olunan muamele ya bozulur, yahut düzeltilir.
Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrası emrolunur.”;
“Yargılama usulleri” başlıklı 18. maddesinde “(Değişik: 18/2/1965 - 538/11 md.) Tetkik merciine arzedilen hususlarda basit yargılama usulü uygulanır.
Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi tetkik merciine ifade zaptettirmek suretiyle de olur.
(Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2003-4949/4 md.) Aksine hüküm bulunmayan hâllerde tetkik mercii, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde tetkik mercii, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk hâlinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir.”;
“Tetkik mercii” başlıklı 4. maddesinde de: “(Değişik: 3/7/1940 - 3890/1 md.)
(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/1 md.) İcra ve iflâs dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikâyetlerle itirazların incelenmesi icra tetkik mercii hâkimi yahut kanun gereğince bu görev kendisine verilmiş olan hâkim tarafından yapılır. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca icra tetkik merciinin birden fazla dairesi kurulabilir. Bu durumda icra tetkik mercii daireleri numaralandırılır. İcra tetkik merciinin birden fazla dairesi bulunan yerlerde iş dağılımı ve buna ilişkin esaslar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir. Her icra tetkik mercii hâkimi, kendisine Adlî Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığınca dönüşümlü olarak bağlanan icra ve iflâs dairelerinin muamelelerine yönelik şikâyetleri ve itirazları inceler, bu dairelerin gözetim ve denetimlerini yapar, idarî işlerine bakar.
İcra yetkisini haiz sulh mahkemelerinin muamelelerine karşı vuku bulacak şikayet ve itirazların tetkik mercii o mahkemenin hâkimidir.”
denilmiştir.
Olayda, davacı Bankanın, kredi borçlusu şirketin kredi borçlarının teminatını teşkil etmek üzere Banka adına ipotekli taşınmazın, İcra Müdürlüğünce 3. kişiye ihale edildiği; % 9 oranındaki tahsil harcının, icra dairesince kesilerek davalı idareye yatırıldığı; ancak davacı tarafın, söz konusu Tahsil Harcının taraflarına iadesinin gerektiği; Harçlar Kanununun 123. maddesinde, bankaların kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin işlemlerinin harca tabi tutulmayacağının hükme bağlanmış olduğu iddiasıyla; Bankalarınca kullandırılan kredilerin ödenmemesi nedeniyle teminata alınan taşınmazın icra nezdinde yapılan ihalede satılması ile ilgili olarak ödenen toplam 8.957,70.-YTL Tahsil harcının tahsiline ilişkin idari işlemin iptali ile söz konusu tutarın taraflarına iadesine karar verilmesi istemiyle dava açtığı anlaşılmıştır.
Bu durumda; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Kanunun Şümulü” başlıklı 1. maddesinde, bu kanun hükümlerinin ikinci maddede yazılı olanlar dışında, genel bütçeye giren vergi, resim ve harçlar ile il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim ve harçlar hakkında uygulanacağı belirtilmiş, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun "Vergi Mahkemelerinin Görevleri" başlıklı 6. maddesinde, Vergi Mahkemelerinin genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalarla, bu konularla ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları ve diğer kanunlarla verilen işleri çözümleyeceği hükmüne yer verilmiş ise de; İcra Müdürlüğü tarafından yürütülen takip sonucu tahsil harcı alınması işleminin, kanuna aykırılığı iddiasının şikayet yolu ile İcra Mahkemesinde çözümleneceği; Mahkemenin incelemeyi, söz konusu icra dosyası üzerinde yaparak, anılan işlemin Kanuna uygun olup olmadığı hususunda karar vereceği kuşkusuzdur. Adli yargılamanın bir parçasını oluşturan bu uyuşmazlığın, İcra Müdürlüğünün tesis ettiği bir işlemden kaynaklandığı gözetildiğinde, bu işlemin yasaya uygun olup olmadığının adli yargı yerince çözümlenmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre yapılan başvurunun kabulü ile Vergi Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 1. Vergi Mahkemesi’nce verilen 05.11.2008 gün ve E:2008/387 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 03.05.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2009/136
KARAR NO : 2010/100
KARAR TR : 03.05.2010
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : Bayiliği iptal edilen davacı tarafından bayiliğin iptaline ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : M. D.
Vekili : Av. K. K.
Davalı : Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. M. A.
O L A Y : Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü’nün 7.12.2004 gün ve 10/1008 sayılı işlemi ile, Teşkilatlarının 126803 nolu bayisi olarak çalıştığı İpek Yolu Üzeri No:8 Silopi/ŞIRNAK adresindeki bayi terminalinde illegal yollardan bahis oynattığının tespit edildiğinden bahisle bayiliğinin iptal edildiği davacıya bildirilmiştir (Bayilik Sözleşmesinin Madde-5 Cezai Şartlar ( c ) fıkrasına istinaden iptal edilmiş).
Davacı vekili, davacı ilIegal bahis oynatmadığından, hukuka ve sözleşme hükümlerine aykırı bir biçimde bayiliğinin iptal edildiğinin tespiti ile öncelikle bayiliğinin mağduriyete ve haklılığa binaen tedbiren açılmasına, çekişmenin önlenmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 4.5.2005 gün ve E:2005/109, K:2005/186 sayı ile, davacı vekili tarafından Mahkemelerine verilen 18.3.2005 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilinin Şırnak Silopi İpekyolu üzerinde 126803 nolu spor toto bayisi iken davalı Müdürlüğün 7.12.2004 gün ve 10/1008 sayılı yazısı ile, "Bayi terminalinde illegal yollardan bahis oynattığı" iddiasıyla bayilik sözleşmesinin iptal edildiğini, müvekkilinin bayiliğinin iptal edilmesiyle bakmakta olduğu 22 nüfusun perişan olduğunu bildirerek müvekkili ilIegal bahis oynatmadığından, hukuka ve sözleşme hükümlerine aykırı bir biçimde bayiliğinin iptal edildiğinin tespiti ile öncelikle bayiliğinin mağduriyete ve haklılığa binaen tedbiren açılmasına, çekişmenin önlenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği, davalı vekili tarafından Mahkemelerine verilen 6.4.2005 tarihli cevap dilekçesinde, davacının hukuka, sözleşme hükümlerine aykırı biçimde bayiliğinin iptal edildiğinin tespiti talebinin reddine karar verilmesini savunduğu, davanın, bayiliğin iptaline ilişkin kararın hukuka aykırı olduğunun tespitine ve çekişmenin önlenmesine ilişkin bulunduğu, taraflar arasında imzalanan spor toto bayilik sözleşmesinin genel şartlar başlıklı 2. maddesinde, "Futbol Müsabakalarında Müşterek Bahisler Tüzüğü, Futbolda Müşterek Bahis Oyunları Uygulama Yönetmeliği, bunlara ait tebliğler ve talimatlar sözleşmenin vazgeçilmez parçası olup, bunların bayilere ait hükümlerine, bayi aynen uymakla yükümlüdür" denildiği, bu hüküm gereğince davacı, davalı idare tarafından verilen bayilik ruhsatına dayanarak faaliyette bulunmakta olup, dava konusu işlem, idare tarafından tek taraflı olarak düzenlenip yayımlanan Yönetmelik hükmüne göre tesis edildiğinden, davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiği, nitekim, benzer bir olayda Danıştay 10. Dairesi’nin, 1997/6404 Esas ve 2000/470 Karar sayılı ve 16.2.2000 tarihli kararında, davanın çözüm yerinin idari yargı olduğunu açıkça belirttiği, bu itibarla, davaya bakma görevinin idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, bayiliğin iptaline ilişkin 7.12.2004 gün ve 10/1008 sayılı işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 3. İDARE MAHKEMESİ; 13.6.2007 gün ve E:2005/1421, K:2007/1450 sayı ile, davacının illegal yollardan bahis oynattığından dolayı davacıya ait spor toto bayiliğinin iptal edilmesine ilişkin Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü’nün 7.12.2004 tarih ve 10/1008 sayılı işleminin iptalinin istenildiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/a maddesinde, idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal olanlar tarafından açılan iptal davalarının idari yargıda görüleceğinin hükme bağlandığı, dosyanın incelenmesinden, davacının sayısal oyunlar oynatmak üzere idare ile özel hukuk hükümlerine göre yapmış olduğu sayısal oyunlar bayilik sözleşmesinde belirtilen yükümlülüklere uymak şartıyla düzenlenen bayilik ruhsatına göre faaliyette bulunduğu, bahsi geçen sözleşmenin cezai şartlar başlıklı 5-c fıkrasında, bayilik mahallinde gayrı kanuni yollarla oyun oynandığının ve oynatıldığının tespit edildiği takdirde bundan bizzat bayinin sorumlu olacağı ve bayilik ruhsatının iptal edileceği kuralı uyarınca bayilik ruhsatı iptal edildiğinden bahisle bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, taraflar arasında özel hukuk hükümlerine göre yapılmış olan sayısal bayilik sözleşmesinin davacı tarafından ihlal edildiğinden bahisle sözleşmenin 5-c maddesi uyarınca bayilik ruhsatının iptalinden, bir başka ifadeyle dava konusu bayilik ruhsatının dayanağı olan ve bayilik ruhsatının iptali halinde kendiliğinden feshedilmiş sayılan sayısal oyunlar bayilik sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlığın görümü ve çözümünün adli yargının görev alanında bulunduğunun anlaşıldığı, nitekim, Danıştay 10. Dairesi’nin 13.12.2006 gün ve E:2003/4350, K:2006/7105 sayılı kararının da bu görüşü teyit ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 3.5.2010 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının, davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece 15. maddede belirtilen hükmün aksine, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden gönderildiği, Başkanlıkça, adli yargı dosyasının da ilgili Mahkemesinden getirtildiği, başkaca usule aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın, davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü ile davacı arasında yapılan bayilik sözleşmesinin 5-c maddesine istinaden bayiliğin iptali yolunda tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1. maddesine göre, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Başbakanlığa bağlı ve tüzelkişiliğe sahip bir kamu kurumudur. Aynı Kanunun 4. maddesine göre, Spor Toto Teşkilat Başkanlığı, Genel Müdürlüğe bağlı bir birim olup, tüzelkişiliği bulunmamaktadır. Söz konusu Kanunun 2. maddesinin (i) bendi uyarınca, Türkiye'de düzenlenecek futbol ve diğer spor müsabakaları üzerine sabit ihtimalli ve müşterek bahisler ile şans oyunlarının düzenlenmesi ve yürütülmesi yetki ve görevi Genel Müdürlüğe ait olup; Genel Müdürlük bu yetkisini, 7258 sayılı Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesi uyarınca Spor Toto Teşkilat Başkanlığı kanalı ile kullanmakta; Başkanlık ise kendisine ait olan bu faaliyetini, sözleşme imzaladığı ve bayilik ruhsatı verdiği bayileri aracılığı ile yürütmektedir.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 14.8.2002 tarih ve 24846 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Futbolda Müşterek Bahis Oyunları Uygulama Yönetmeliği (Mülga) hükümleri ile Spor Toto Teşkilat Başkanlığı’nca, futbol müsabakaları üzerine düzenlenecek müşterek bahis oyunlarının uygulama şekli ile usul ve esasları belirlenmiştir.
Anılan Yönetmeliğin 22. maddesinde, bayilerin bayilik ruhsatının iptalini gerektiren fiil ve hareketlerinin tespit edilmesi halinde, Teşkilatın takdir hakkını kullanarak iptal kararı verebileceği; 37. maddesinde, bayinin bu Yönetmelik hükümleriyle Teşkilat tarafından yürürlüğe konulacak diğer yönetmelik, genelge ve emirlere uymak zorunda olduğu; "Ruhsatın İptali" başlıklı 38. maddesinde, Teşkilatın itibarını zedeleyecek veya Teşkilata olan güvenin sarsılmasına neden olacak davranış, yayın veya faaliyetlerde bulunması, verilen talimat ve kurallara riayet etmemesi, uyumlu çalışmayı bozması halinde bayilik ruhsatının, Teşkilat tarafından tek taraflı olarak ve herhangi bildirim süresine uyulmaksızın iptal edileceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü ile davacı arasında imzalanan Bayilik Sözleşmesi ile sayısal loto bayiliği davacıya verilmiştir.
Söz konusu Sözleşmenin 2. maddesinin (a) bendinde, Futbol Müsabakalarında Müşterek Bahisler Tüzüğü, Futbolda Müşterek Bahis Oyunları Uygulama Yönetmeliği, bunlara ait tebliğler ve talimatların, sözleşmenin vazgeçilmez parçası olduğu, bunların bayilere ait hükümlerine, bayinin aynen uymakla yükümlü bulunduğu; (e) bendinde, bayiliğin her türlü adli, idari, cezai ve mali sorumluluğunun bizzat bayiye ait olduğu; "Cezai Şartlar" başlıklı 5. maddesinin (b) bendinde, bu sözleşmenin 2, 3 ve 4. maddelerine uyulmaması halinde bayilik ruhsatının iptal edileceği, (c) bendinde, bayilik mahallinde gayri kanuni yollarla oyun oynandığı ve oynatıldığı tespit edildiği takdirde bundan bizzat bayinin sorumlu olacağı ve bayilik ruhsatının Teşkilat tarafından iptal edilebileceği ve (d) bendinde, bayilik ruhsatının iptali halinde iş bu sözleşmenin kendiliğinden fesh edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Uyuşmazlık konusu sözleşmenin hukuki niteliği incelendiğinde;
İdare, özel hukuk kişileri gibi özel hukuk sözleşmeleri yapabildiği gibi; kamusal yetkisinin verdiği üstünlük ve ayrıcalıklara dayanarak konusu, hüküm ve koşulları bakımından özel hukuk sözleşmelerinden farklı olan sözleşmeler de yapabilir. İdare hukuku esaslarına tabi bulunan bu sözleşmeler “idari sözleşme” olarak adlandırılırlar. İdarenin, genel ehliyetini kullanarak, sözleşme serbestisi ve tarafların eşitliği gözetilerek gerçekleştirdiği sözleşmelerin tamamen özel hukuk hükümlerine tabi olması ve dolayısıyla bunların yargısal denetiminin adli yargı yerince yapılmasına karşılık, 2577 sayılı Yasa’nın idari dava türlerinin sayıldığı 2/1-c maddesinde belirtildiği üzere “genel hizmetlerden birinin yürütülmesi” amacıyla ve kamusal nitelikte üstün hak ve yetkilere dayanarak yaptığı idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların görüm ve çözümünde ise, idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Anılan düzenlemeler uyarınca, müşterek bahisler ile şans oyunları düzenleme hak ve yetkisi sonuçta Spor Toto Teşkilat Başkanlığı’na ait olduğuna ve bu hak, bir sözleşme ile bayilik ruhsatı alma koşullarını taşıyanlara devredilebildiğine göre, buna ilişkin bayilik sözleşmesinin, bir genel hizmetin yürütülmesi için yapılan idari sözleşme olduğu açıktır.
Olayda, bayi terminalinde illegal yollardan bahis oynattığının tespit edilmiş olduğundan bahisle bayilik sözleşmesi hükümleri uyarınca davacının bayiliğinin iptal edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, idarece, kamu gücüne dayanılarak ve tek yanlı irade ile yapılan bayilik sözleşmesinde yer alan yaptırımların uygulanmasına ilişkin işlemin iptali isteminden doğan uyuşmazlığın çözümünde, idari yargı yerinin görevli olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Ayrıca, dava konusu işlem, bayilik sözleşmesine dayanılarak tesis edilmiş olmakla birlikte, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü’nün, ilgililerin bayilik ruhsatını, Futbolda Müşterek Bahis Oyunları Uygulama Yönetmeliği’nin anılan hükümleri uyarınca tek taraflı olarak iptal etme yetkisi göz önüne alındığında, sırf sözleşme hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanan bir uyuşmazlıktan söz etme olanağı da bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 13.6.2007 gün ve E:2005/1421, K:2007/1450 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 3.5.2010 gününde Üye Mahmut BİLGEN’in KARŞI OYU ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
KARŞI OY
Dava, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü ile davacı arasında yapılan bayilik sözleşmesinin 5-c maddesine istinaden bayiliğin iptali yolunda tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Davacı ile davalı arasındaki sözleşme özel hukuk sözleşmesi olup, benzer uyuşmazlıkların da (Davacı eczacı ile Davalı Bağ-kur Genel Müdürlüğü, T.C Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Başkanlığı, SSK. Genel Müdürlüğü arasındaki ilaç satımı sözleşmesinin kurum tarafından feshedilmesinden kaynaklanan davalar) adli yargı yerinde görüleceğine ilişkin Yargıtay kararlarının bulunduğu (Y13HD.nin 17.04.2007, 2007/77,5389; 4.12.2007, 2007/9876-14633;10.12.2007, 2007/12566-14962 vb; YHGK. ‘nun 28.9.2005 , 2005/ 13-535 2005/528 kararları ) gözetildiğinde, uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı yeri olması gerektiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki görüşlerine katılamamaktayım.
Üye
Mahmut BİLGEN
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2009/148
KARAR NO : 2010/101
KARAR TR : 03.05.2010
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : Taşınmazın aynı adı taşıyan dedesine değil, kendisine ait olduğu ileri sürülerek malikinin tespiti ile adına tescili istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : B. A.
Davalı : Şuhut Tapu Sicil Müdürlüğü
O L A Y : Davacı dava dilekçesinde, Şuhut İlçesi, Altıgöz Mahallesi, Kocanasuh çayırı, 300 ada, 134 parselde bulunan tarla vasfındaki taşınmazın sahibinin tespiti ile adına tescil edilmesi istemiyle bu davayı açtığını, 1960 lı yıllarda dedesi H. oğlu B. A. adına kayıtlı yukarıda belirtilen taşınmazı dedesinin mirasçılarından haricen satın aldığını, o günden bu yana söz konusu tarlayı tek başına kullandığını, tapuda söz konusu taşınmazı satmak için işlem yaptırmak istediğinde, bu taşınmazın kendisine ait olup olmadığının belli olmadığının bildirildiğini, bunun nedeninin ise, dedesinin ve kendisinin adının B. A.ı ve ikisinin de baba ve anne adlarının aynı olmasından kaynaklandığını, söz konusu taşınmazın bulunduğu bölgede kadastro çalışmaları yapıldığı zaman tespit tutanaklarında H. oğlu B. A.ı yazınca kendi adına tescil edildiğini düşünerek herhangi bir itirazda bulunmadığını, ancak bugün gelinen noktada tapunun kimin adına olduğunun belli olmadığını, bu nedenle, söz konusu karışıklığın giderilmesi için Mahkemeye başvurma zorunluluğunun doğduğunu, söz konusu taşınmazı 40 yılı aşkın bir süredir kullandığını, eğer taşınmazın sahibi dedesi olan B. A. olmuş olsa, bugüne kadar dedesinin mirasçılarının bu taşınmazIa ilgili haklarını aramış olacaklarını, taşınmazın kendisinin olduğu yolunda şahitlerin de bulunduğunu, bu nedenlerle, söz konusu taşınmazın adına tescil edilmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
ŞUHUT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 18.12.2008 gün ve E:2008/67, K:2008/144 sayı ile, davacı dava dilekçesi ile, dava konusu Şuhut, Altıgöz Mahallesi, 300 ada, 134 parsel sayılı taşınmazın kendisine ait olduğunu, bu taşınmazı dedesinin mirasçılarından satın aldığını, kadastro çalışmalarında da kendisi adına kayıt ve tescil ettirdiğini, bu tarlayı kendisinin kullandığını, taşınmazı tapuda satmak istediği sırada, bu taşınmazın kendisine ait olup olmadığının belli olmadığını, zira; dedesinin baba adı, adının, soyadının da H. oğlu B. A. olduğunu, bu nedenle, tapudaki karışıklığın giderilerek taşınmazın kendisine ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava ettiği, taraflara usulüne uygun davetiyeler çıkarıldığı, tarafların duruşmalara katıldıkları, davacı duruşmadaki beyanında; dava dilekçesini tekrar ederek tanıklarının dinlenmesini ve talebi gibi karar verilmesini beyan ettiği, davalı Hazine vekilinin beyanında; dava konusu taşınmaz olan Altıgöz Mahallesi, 300 ada, 134 parselde bulunan taşınmazın davacı adına kayıtlı olduğunu, dava dilekçesinde de belirtildiği gibi davacının dedesinin adının da B. A. olduğunu, dedesi B. A.’nın 1879 doğumlu olup, 1943 yılında vefat ettiğini, oysa, 25.6.1981 tarihli kadastro tutanağında dava konusu taşınmazın H. oğlu B. A. adına tespit olunduğu, halende o tarihte H. oğlu B. A. tarafından kullanılmakta olduğunun kadastro tespit tutanağına yazıldığını, davacının başvurduğu yargı yolunun hatalı olduğunu, eğer taşınmazı ile ilgili işlem yapmak için Tapu Sicil Müdürlüğüne başvurmuş ve burada işlem yapılmamış ise, bu ihtilafın iptal davası yolu ile idare mahkemesinde görülmesi gerektiğini, bu nedenle, yargı yoluna itirazda bulunduğunu, Mahkemelerince görevsizlik kararı verilmesini talep ettiği, davacı tanığı M. Ö. ve H. K.’in beyanlarında; davacı ile tarla komşusu olduklarını, davacının 20 ila 40 senedir bu tarlayı kullandığını beyan ettikleri, toplanan deliller, yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu Şuhut, Altıgöz Mahallesi, 300 ada, 134 parseldeki taşınmazın 21.9.1982 tarihli çaplı tasarruf vesikasına göre H. oğlu B. A. adına verildiği, Şuhut Tapu Sicil Müdürlüğü’nden celp edilen Şuhut İlçesi, Altıgöz Mahallesi, Kocanasuh çayırı mevkii, 300 ada, 134 parselin H. oğlu B. A. adına kadastro nedeni ile edinildiği, edinme tarihinin de 21.9.1982 olduğu, ayrıca dava konusu yere ait 25.6.1981 tarihli kadastro beyannamesinde H. O. B. A.’nın çok eskiden bu yana ceddinden intikalen malı olduğunu, halen B. A.’nın nizasız fasılasız malik sıfatı ile dava konusu taşınmazı zilyet ve tasarruf ettiğinin belirtildiği, davacının nüfus kaydının incelenmesinde, H. ve A. oğlu, 1.2.1944 doğumlu olduğu, davacının dedesine ait nüfus kaydının incelenmesinde ise, davacının dedesi B. A.’nın H. ve A. oğlu 1.7.1879 doğumlu olduğu ve 12.9.1943 yılında vefat ettiği, bu nedenle, dava konusu taşınmazın aidiyeti noktasında davacı ve dedesi arasındaki isim, baba ve ana adları benzerliğinden dolayı çelişkiye düşüldüğü, bu çelişkiyi giderme görevinin Mahkemelerine ait olmadığı, idari yargı yolunda çözümlenmesinin icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.
Davacı, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
AFYONKARAHİSAR İDARE MAHKEMESİ; 3.4.2009 gün ve E:2009/287 sayı ile, davacı B. A. tarafından Afyonkarahisar İli, Şuhut İlçesi, Altıgöz Mahallesi, Kocanasuh Çayırı, 300 ada ve 134 sayılı parselde kayıtlı tarla vasfındaki taşınmazın sahibinin tespiti ve adına tescil edilmesi istemiyle Şuhut Tapu Müdürlüğü'ne karşı dava açıldığı, Anayasa’nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunun belirtildiği, bu hükme paralel olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde, "İdari dava türleri, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı açılan iptal davaları; idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları; kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı açılan davalar" olarak sayılarak; idari yargının idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğunun kurala bağlandığı, bu bağlamda, idari yargının görev alanının, idari faaliyetler ve bu faaliyetlerden kaynaklanan uyuşmazlıklarla sınırlı olması nedeniyle idari yargı yerinde açılacak davaların da bu nitelikteki uyuşmazlıklar olması gerektiği, öte yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "E. Terkin ve değiştirme" üst başlıklı ve "1. Yolsuz tescilde" başlıklı 1025. maddesinde, "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir. İyi niyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları ayni haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır" hükümlerine yer verilmiş olup, aynı üst başlık altında "III. Düzeltme" başlıklı 1027. maddesi ise, "İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir. Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir. Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca resen düzeltir" hükümlerine amir bulunduğu, dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden, davacı tarafından Mahkemelerine verilen dilekçe ile; 1960'lı yıllarda dedesi B. A. adına kayıtlı Afyonkarahisar İli, Şuhut İlçesi, Altıgöz Mahallesi, Kocanasuh çayırı, 300 ada ve 134 sayılı parselde kayıtlı tarla vasfındaki taşınmazı dedesinin mirasçılarından haricen satın aldığı ve o günden bu yana söz konusu tarlayı tek başına kullandığı, tapuda söz konusu taşınmazı satmak için işlem yapmak istediğinde, bu taşınmazın şahsına ait olup olmadığının belli olmadığının bildirildiği, bu durumun nedeninin ise, dedesinin de adının B. A. olması ve kendisiyle dedesinin anne ve baba adlarının da aynı olmasından kaynaklandığı, söz konusu bölgede kadastro çalışmaları yapıldığı zaman tespit tutanaklarında H. oğlu B. A. yazıldığından kendi adına tescil edildiğini düşündüğü, ancak gelinen noktada tapunun kimin adına olduğu belli olmadığından, söz konusu taşınmazın kendisine ait olduğunun tespitine karar verilmesi istemiyle Şuhut Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davada verilen davanın görev yönünden reddi kararı üzerine anılan taşınmazın sahibinin tespiti ve adına tescil edilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı, dava dilekçesine ekli Şuhut Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 18.12.2008 gün ve E:2008/67, K:2008/144 sayılı kararı incelendiğinde ise, davacının tapuda isim tashihi ve söz konusu taşınmazın kendisine ait olduğunun tespit edilmesi istemiyle davanın açıldığı, yapılan duruşmada, davalı idare vekili beyanında, söz konusu arazinin davacıya ait olduğunu ve tapuda işlem yapılmaması durumunda ise görevli yargı yerinin idare mahkemeleri olduğunu belirterek görev itirazında bulunduğu, Mahkemece yapılan değerlendirmede de, dava konusu taşınmazın aidiyeti konusunda davacı ile dedesi arasındaki isim benzerliğinden dolayı çelişkiye düşüldüğü, bu çelişkiyi giderme görevinin ise idari yargıya ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği ve anılan kararın 3.2.2009 tarihinde kesinleştiğinin anlaşıldığı, dava konusu olayda, her ne kadar, Şuhut Asliye Hukuk Mahkemesi'nde yapılan duruşma esnasında davalı idare vekili tarafından taşınmazın davacıya ait olduğu kabul edilmiş ve bu husus Mahkemenin görev ret kararında yer almışsa da, davacının dedesi ile aynı ismi taşımasından ve bu isim benzerliği nedeniyle tapu sicilinden taşınmazın malikinin net olarak belli olmamasından kaynaklı uyuşmazlıkta, davacı tarafından taşınmazın malikinin tespit edilerek adına tescil edilmesinin istendiği, yani bir anlamda tapu sicilinde düzeltme yapılmasının talep edildiği, yukarıda yer verilen Türk Medeni Kanunu'nun 1027. maddesi uyarınca tapu sicilinde yapılacak düzeltme, ancak adli yargı yerlerince verilecek yargı kararlarıyla mümkün olacağından, tapu sicilinde düzeltmeye ihtiyaç olup olmadığının takdirinin de adli yargı merciine ait olduğu, yani tapu sicilinde düzeltmeyi gerektirecek tescil talebinin kabulünün veya reddinin ancak adli yargı yerince çözüme kavuşturulabileceği, bu durumda, Mahkemelerinin uyuşmazlığa bakmakla görevli olmaması ve görevli yargı yerinin adli yargı mahkemeleri olması sebebiyle Şuhut Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 18.12.2008 gün ve E:2008/67, K:2008/144 sayılı görevsizlik kararı üzerine uyuşmazlığa karşı Mahkemelerinde dava açıldığı anlaşıldığından, hangi Mahkemenin görevli olduğunun belirlenmesi için yukarıda belirtilen 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca Mahkemelerince Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına, gerekçeli kararla birlikte dava dosyası ile Şuhut Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 18.12.2008 gün ve E:2008/67, K:2008/144 sayılı dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine, uyuşmazlığın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi'nin kararına kadar ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 3.5.2010 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, idari yargı dosyası ile birlikte adli yargı dosyası da gönderilmek suretiyle 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, davacı tarafından, tapuda Bekir Arabacı adına kayıtlı tarla vasfındaki taşınmazın, aynı ismi taşıyan dedesine değil, kendisine ait olduğunun tespiti ile adına tescili istemiyle açılmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1025. maddesinde, “Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları aynî haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır” ve 1027. maddesinde, “İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir.
Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir.
Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca re'sen düzeltir” hükmü yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davanın, Şuhut İlçesi, Altıgöz Mahallesi, Kocanasuh çayırı, 300 ada, 134 parselde bulunan tarla vasfındaki taşınmazı 1960 lı yıllarda dedesi Hasan oğlu Bekir Arabacı mirasçılarından haricen satın aldığını, o günden bu yana söz konusu tarlayı tek başına kullandığını, tapuda söz konusu taşınmazı satmak için işlem yaptırmak istediğinde, bu taşınmazın kendisine ait olup olmadığının belli olmadığının bildirildiğini, bunun nedeninin ise, dedesinin ve kendisinin adının Bekir Arabacı ve ikisinin de baba ve anne adlarının aynı olduğunu, söz konusu taşınmazın bulunduğu bölgede kadastro çalışmaları yapıldığı zaman tespit tutanaklarında Hasan oğlu Bekir Arabacı yazınca kendi adına tescil edildiğini düşünerek herhangi bir itirazda bulunmadığını, ancak bugün gelinen noktada tapunun kimin adına olduğunun belli olmadığını ileri süren davacı tarafından, söz konusu taşınmazın sahibinin tespiti ile adına tescil edilmesine karar verilmesi istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.
Davacı, Bekir Arabacı adına kayıtlı taşınmazın vefat eden dedesi Bekir Arabacı’ya değil, kendisine ait olduğunu ileri sürerek taşınmazın malikinin tespit edilerek adına tescil edilmesini istemektedir. Bu haliyle davacı mülkiyet iddiasında bulunmaktadır.
Bu durum karşısında, taşınmazın malikinin tespit edilerek adına tescil edilmesi istemiyle açılan davanın, Medeni Kanun hükümlerine göre çözümlenmesinde adli yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,bu nedenle Afyonkarahisar İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Şuhut Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18.12.2008 gün ve E:2008/67, K:2008/144 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 3.5.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2009/164
KARAR NO : 2010/102
KARAR TR : 03.05.2010
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
Dostları ilə paylaş: |