K A R A R
Davacı : E. A.
Vekili : Av. A. R. M.
Davalı : Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü
Vekili : Av. G. D.
O L A Y : Davalı Üniversitede araştırma görevlisi olarak görev yapmakta iken mecburi hizmet yüklenerek, 2547 sayılı Kanun'un 33. maddesine göre lisansüstü öğrenim görmek üzere 10/01/1994 tarihinden itibaren Kanada McGill Üniversitesi'nde görevlendirilen davacıdan; bu görevlendirmeye ilişkin olarak 24/12/1993 tarihli ve 67933 sayılı TC Beyoğlu Beşinci Noterliği'nden ve 16/04/1998 tarihli ve 17489 sayılı Beyoğlu 30. Noterliği'nden düzenlenen taahhüt ve kefalet senetleri alınmıştır.
Davacının görev süresi, 2547 sayılı Kanun'un 33. maddesi uyarınca 30/06/2000 tarihinden itibaren son kez 6 (altı) ay uzatılmasına rağmen, izinsiz olarak umuma mahsus pasaport çıkarttığının tespit edilmesi nedeniyle; Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı'nın 08/12/2000 günlü ve 10772-28201 sayılı yazısı gereğince 31/01/2001 günlü ve 346-35 sayılı Rektörlük Oluru ile 10/01/2001 günü itibariyle kadrosu ile ilişiği kesilmiş ve Rektörlükçe mecburi hizmet borcunun tahsili amacıyla alacak davası açılmıştır.
Kırıkkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2001/731 sayılı dosyası üzerinden görülmekte olan alacak davası devam ederken; Davacı, 12/07/2006 tarihli dilekçesi ile Rektörlüğe başvurarak; 08/07/2006 tarihli ve 26222 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren “5535 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun”un ilgili maddeleri ile 04/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Kanuna eklenen Geçici 53. üncü maddeden faydalanmak istediğini belirtip, bursluk durumundan doğan borcunun bu maddeler ve kanunlar kapsamında tekrar hesaplanarak tarafına bildirilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı Rektörlükçe oluşturulan 5535 sayılı Kanun Uygulama Komisyonu tarafından dilekçesinin ve dosyasının incelenmesi sonucu, 5535 sayılı Kanun uyarınca mecburi hizmet borcunun 5.996,64-YTL ve 84.179,39 Kanada Doları ile 9.900,00-Amerikan Doları olduğunun tespit edildiği, söz konusu meblağların 08/07/2006 tarihi itibariyle hesaplanan meblağlar olduğu, 08/07/2006 tarihinden tahsilat tarihine kadar söz konusu meblağlara uygulanacak faizlerin dahil olmadığının bildirilmesi üzerine Davacı; 20/11/2006 tarihinde 129.404,00- YTL ödeme yaparak mecburi hizmet borcunu ödemiş, ancak 21/11/2006 tarihli bir dilekçe ile Rektörlüğe başvurarak; borç hesaplanmasının kanunun ve ilgili yönetmeliklerin gösterdiği usule uygun yapılmadığı kanısında olduğunu, faiz işlemesini engellemek ve bir an önce yeni itirazını yapabilmek maksadıyla kendisine bildirilen miktarı Üniversite hesabına topluca bir defada yatırdığını belirterek, borcunun kanun ve yönetmeliklere uygun olarak yeniden hesaplanarak kendisinin ödediği rakam ile arasında ortaya çıkan meblağın faizi ile birlikte tarafına iadesi isteminde bulunmuş; davalı idarece, davacıya, hangi konuya itiraz ettiğine açıklık getirmesi halinde, gerekli değerlendirmenin yapılarak tarafına bilgi verilebileceği bildirilmiştir.
Davacı, 12/12/2006 tarihli dilekçesi ile kendisinin bir tanesi 1993 yılı bir tanesi de 1998 yılında imzalamış bulunduğu iki kefalet senedi bulunduğunu, 1998 senedine kadar olan borçlanmasının TL itibariyle hesaplanması gerektiğini, ancak, 05/08/1996 tarihinden sonraki kısmın, döviz olarak hesaplandığını, borcunun ilgili kanun ve genelge ışığında ve diğer Üniversitelerin çoğunluğunun yaptığı şekilde yeniden hesaplanması ve ödediği paradan ortaya çıkacak farkın tarafına ödenmesi isteminde bulunmuştur.
Bu istem üzerine Davalı Rektörlükçe tesis edilen 18/12/2006 tarihli ve …/4272-7396 sayılı işlem ile; 05/08/1996 tarihinden önce ve sonra iki Taahhüt ve Kefalet Senedi olduğu için 5535 sayılı Kanun'un uygulanmasında oluşabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla hazırlanıp 05/08/2006 tarihli ve 26250 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Maliye Bakanlığı Genelgesi'nin 2. Bölümü'nün 6. maddesi (b) bendinde yer alan “05/08/1996 tarihinden sonra, kendilerinden yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi alınanların döviz borçları, aynı döviz cins ve miktarı üzerinden 08/07/2006 tarihinden önceki süreler için faiz uygulanmaksızın hesaplanacaktır.” hükmü gereğince ve kendisinin 05/08/1996 tarihinden sonra alınmış bir senedi de olduğundan 05/08/1996 tarihinden sonraki borçları aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırılmak suretiyle uygulama yapıldığı Davacıya bildirilmiştir.
Bunun üzerine Davacı Vekili; borç hesaplamasının Davalı Rektörlük tarafından, 5535 sayılı “Bazı Kamu Alacaklarının Tahsili ve Terkinine İlişkin Kanun'a aykırı olarak yapıldığı, müvekkilinden yanlış hesaplama sonucu fazla para tahsil edildiği iddiasıyla fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere 60.000,00 TL’nin ödeme tarihi olan 20/11/2006 tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı idare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, gerek Davacının talebi üzerine Rektörlüklerinin yaptığı ve davacının mecburi hizmet borcunun 5535 sayılı Yasa kapsamında hesaplanmasını içeren işlemin, gerekse de Davacının yapılan hesaplamanın kontrol edilerek düzeltilmesi talebi üzerine Rektörlüğün olumsuz cevabını içeren işlemi yönünden ortada İdarece kesin ve doğrudan uygulanabilir idari işlemler bulunduğu; Davacının dava dilekçesinde, yapmış olduğunu iddia ettiği fazla ödemenin nedeni olarak Üniversitelerinin hesaplama işlemini içeren Rektörlük işlemini gösterdiği; anılan hesaplamaya ilişkin idari işlemin hukuka aykırı olup olmadığının görüm ve çözüm yerinin idari yargı yeri olduğu bu nedenle, davanın idari yargıda görülmesi gerektiği ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.
KIRIKKALE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 10.2.2009 gün ve E:2007/63 sayı ile, taraflar arasındaki davanın eğitim sebebiyle düzenlenen yüklenme senedi gereğince ödenen tazminatın fazlasını istidadı davası olduğu, davalı idarenin tek taraflı re'sen yapılmış bir işlemi değil, tarafları arasındaki yüklenme senedine dayanıldığından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2006 tarih ve 2006/18-371 Esas, 361 Karar sayılı kararı gereğince bu davanın Adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle; davalı vekilinin yargı yolu yönünden görevsizlik itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı idare vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki dilekçesi üzerine dava dosyasının onaylı örneği Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2 nci maddesinin 1/a fıkrasında, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; dosyanın incelenmesinden davacının, Kırıkkale üniversitesinde araştırma görevlisi kadrosunda görev yapmakta iken davalı Üniversite adına 2547 Sayılı Yasanın 33. maddesine göre lisansüstü eğitimi yapmak üzere Kanada'ya gönderildiği, görev süresinin 2547 sayılı Yasanın 33. maddesi uyarınca 30.6.2000 tarihi itibariyle son kez altı ay uzatılmasına rağmen izinsiz olarak umuma mahsus pasaport çıkarttığının saptanması üzerine kadrosu ile ilişiğinin kesildiği, kendisinden yurt dışına gitmeden önce 24.3.1993 tarihli, daha sonra ise 16.4.1998 tarihli taahhüt ve kefalet senedi alındığı, Rektörlükçe Mecburi hizmet borcunun tahsili için Kırıkkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/731 esas sayılı dosyasında açılan davanın görüldüğü sırada yürürlüğe giren 5535 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun'dan yararlanmak amacıyla davalı idareye başvurduğu, yeniden hesaplanan borcunun 16.10.2006 gün ve 5800 sayılı işlemle bildirilmesi üzerine, 20.11.2006 tarihli muhasebe fişi ile 129.400.00 YTL yatırdığı, daha sonra borcun yanlış hesaplandığını ileri sürerek aradaki farkın iadesi istemiyle yaptığı başvurusunun 18.12.2006 tarihli işlemle reddedildiği, bakılan davanın da fazladan ödenen 60.000.00 YTL'sının 20.11.2006 tarihinden itibaren hesaplanacak faiziyle birlikte davalı idareden tahsili istemiyle açıldığının anlaşıldığı; davacının verdiği taahhüt ve kefalet senetlerinin, 2547 sayılı Yasanın 33. maddesi uyarınca yurt dışında bir üniversitede lisansüstü eğitim yapmak üzere görevlendirilmesindeki amaç göz önüne alındığında davacının bu taahhüt ve kefalet senetlerini idare ile eşit düzeyde olarak, isteği ve özgür iradesi ile imzaladığının kabulü mümkün olmadığı gibi, bu senetlerin ihtiva ettiği yaptırımların, kamu hukuku düzenlemeleri ve hizmet gereklerine dayandığı gerçeği karşısında, Rektörlük tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan alacak davasının görüldüğü sırada yürürlüğe giren 5535 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak amacıyla yapılan başvuru üzerine, borcun yeniden hesaplanması aşamasında, özel hukuk alanını ilgilendiren senede bağlı alacakla ilgili bir uyuşmazlığın varlığından söz etmeye olanak bulunmadığı; idarece kamu gücüne ve kamu kanununa dayanılarak, tek yanlı irade ile kurulan taahhüt ve kefalet senedinde yer alan borcun anılan yasa uyarınca yeniden hesaplanmasına ilişkin işlemlerin idari işlem olması nedeniyle fazladan ödendiği ileri sürülen meblağın tahsili isteminden doğan uyuşmazlığın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmış bulunduğu nedeniyle; 2247 sayılı Yasa'nın 10 uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI ; Davacının, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin 5535 sayılı Yasa’dan yararlanmak suretiyle mecburi hizmet borcunu ödemek istemi üzerine başvurduğu davalı idare tarafından, borcun yanlış hesaplanmasından dolayı fazla ödeme yaptığını ileri sürerek 60.000.000 Liranın tahsili talebiyle davalı Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü aleyhine Kırıkkale 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, davalı idare tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığının çıkarıldığı; dosyanın tetkikinden; davacının davalı Üniversite'de araştırma görevlisi kadrosunda görev yapmaktayken 2547 sayılı Yasa'nın 33. maddesi gereğince lisansüstü eğitim için Kanada ya gönderildiği, davacıdan yurt dışına gitmeden önce ilk olarak 24.03.1993 tarihli, daha sonra da 16.04.1998 tarihli taahhüt ve yüklenme senedi alındığı, anılan Yasa'nın 33. maddesi hükmü gereğince 30.06.2000 tarihinde görev süresinin son defa altı ay uzatılmasına karşın izinsiz olarak umuma mahsus pasaport çıkarttığının tespit edilmesi üzerine kadrosu ile ilişiğinin kesildiği, davalı idare tarafından mecburi hizmet borcunun tahsili için Kırıkkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava devam ederken, davacının Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine ilişkin 5535 sayılı Yasa'dan yararlanmak suretiyle yurt dışı eğitim-öğretim masraflarını ödemek istemesi üzerine davalı idarece hesaplanan borcun kendisine bildirilmesi sonrasında 20.11.2006 tarihinde 129.400.00 Lirayı ödediği, daha sonra borcun yanlış hesaplandığını iddia ederek aradaki farkın tahsili için yaptığı başvurunun reddedilmesi sonucunda fazladan ödediği 60.000.00 Liranın 20.11.2006 tarihinden işleyecek faizi ile birlikte davalı idareden tahsili istemiyle işbu davanın açıldığının anlaşıldığı; 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun değişik 33. maddesinin (a) bendinin değişik üçüncü fıkrasında, lisansüstü eğitim-öğretim için yurtdışına gönderilecek araştırma görevlilerinin öğrenim ücretleri ve yollukları dahil her çeşit sosyal ve diğer giderleri ile ödenekleri hakkında düzenlemeye yer verilmiş; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun “Yurtdışı Eğitim Masraflarının Tahsili” başlıklı Ek 34. maddesinde “İlgili kanunlarına göre; öğrenim yapmak, yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak, staj yapmak veya benzeri bir nedenle geçici süreli görevlendirilmek suretiyle, üç ay veya daha fazla süre ile yurtdışına gönderilen kamu personeli yurtdışında bulundukları sürenin iki katı kadar mecburi hizmetle yükümlüdürler. Bu şekilde yurtdışına gönderilecek personelden örneği Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış ‘Yüklenme Senedi ile Muteber İmzalı Müteselsil Kefalet Senedi’ alınır.
Anılan personelin mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden veya tamamlamadan görevinden ayrılması, müstafi sayılması ya da bir ceza ile görevine son verilmesi halinde, kendileri için kurumlarınca fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masraflar aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırılır. Döviz borcu toplamından mecburi hizmetin tamamlanan kısmı için hesaplanan miktar indirilir. Hesaplanan borç miktarı, ilgilinin durumu ve ödettirilecek meblağ dikkate alınarak azami beş yıla kadar taksitlendirilebilir. Borç miktarı ilgili tarafından Türk Lirası ile ödenir ve yapılan ödeme miktarı tahsil tarihindeki T.C. Merkez Bankasınca tespit ve ilan edilen efektif satış kuru üzerinden dövize çevrilerek yukarıda belirlenen şekilde hesaplanan döviz borcundan mahsup edilir.
İlgilinin eğitimdeki başarısızlığı veya kendi kusuru nedeniyle yurtdışından geri çağrılması ya da verilen süreyi tamamlayıp başarısız olarak dönmesi durumunda da, ilgili için fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların tamamı aynı esaslara göre ödettirilir.” hükümlerine yer verilmiş bulunduğu; anılan yasal düzenlemede, ilgilinin mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda yurtdışı öğrenim giderlerinin tahsili için herhangi bir idari usul öngörülmemiş olup, yüklenme ve kefalet senedine dayanılarak açılacak bir alacak davası yoluyla hükmen tahsil yönteminin benimsendiğinin anlaşıldığı; olayda, lisansüstü eğitim için yurtdışına gönderilmiş bulunan davacıdan, lisansüstü eğitimi için ayrıca yüklenme ve kefalet senedi istenmiş olup, yurtdışında hesabına eğitim gördüğü Üniversiteye karşı mecburi hizmet yükümlülüğü ya da parasal karşılığı taahhüt edilmek suretiyle Üniversite ile araştırma görevlisi arasında, tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerini içeren bir sözleşme ilişkisi kurulduğunun açık olduğu; dolayısıyla, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşmeden diğer bir ifadeyle yüklenme ve kefalet senedinde yer alan borcun hesaplanmasından kaynaklanmakta olduğu, sözleşmede yer alan borcun anılan Yasa gereğince yanlış hesaplanması sonucunda ortaya çıkan alacak-borç ilişkisi nedeniyle uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu; bu nedenle, Danıştay Başsavcılığı’nın 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun reddine karar verilmesinin gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 03.05.2010 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ’ın davada adli yargının, Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın ise davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, araştırma görevlisi kadrosunda görev yapmakta iken mecburi hizmet yüklenerek davalı Üniversite adına 2547 Sayılı Yasanın 33. maddesi uyarınca lisansüstü eğitimi yapmak üzere yurt dışına gönderilen ve bilahare kadrosu ile ilişiği kesilen; kendisinden 24.3.1993 ve 16.4.1998 tarihli taahhüt ve kefalet senetleri alınan; Rektörlükçe mecburi hizmet borcunun tahsili için Kırıkkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/731 esas sayılı dosyasında açılan davanın görüldüğü sırada yürürlüğe giren 5535 sayılı Kanun'dan yararlanmak amacıyla davalı idareye başvuran hesaplanan borcunun bildirilmesi üzerine, 20.11.2006 tarihinde 129.400.00YTL yatıran davacının; borcun yanlış hesaplandığını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere 60.000,00 TL’nin ödeme tarihi olan 20/11/2006 tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun değişik 33. maddesinin (a) bendinin değişik üçüncü fıkrasında, lisansüstü eğitim-öğretim için yurtdışına gönderilecek araştırma görevlilerinin öğrenim ücretleri ve yollukları dahil her çeşit sosyal ve diğer giderleri ile ödenekleri hakkında düzenlemeye yer verilmiş; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Yurtdışı Eğitim Masraflarının Tahsili” başlıklı Ek 34. maddesinde “İgili kanunlarına göre; öğrenim yapmak, yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak, staj yapmak veya benzeri bir nedenle geçici süreli görevlendirilmek suretiyle, üç ay veya daha fazla süre ile yurtdışına gönderilen kamu personeli yurtdışında bulundukları sürenin iki katı kadar mecburi hizmetle yükümlüdürler. Bu şekilde yurt dışına gönderilecek personelden, örneği Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış "Yüklenme Senedi ile Muteber İmzalı Müteselsil Kefalet Senedi" alınır.
Anılan personelin mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden veya tamamlamadan görevinden ayrılması, müstafi sayılması ya da bir ceza ile görevine son verilmesi halinde, kendileri için kurumlarınca fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masraflar aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırılır. Döviz borcu toplamından mecburi hizmetin tamamlanan kısmı için hesaplanan miktar indirilir. Hesaplanan borç miktarı, ilgilinin durumu ve ödettirilecek meblağ dikkate alınarak azami beş yıla kadar taksitlendirilebilir. Borç miktarı ilgili tarafından Türk Lirası ile ödenir ve yapılan ödeme miktarı tahsil tarihindeki T.C. Merkez Bankasınca tespit ve ilan edilen efektif satış kuru üzerinden dövize çevrilerek yukarıda belirlenen şekilde hesaplanan döviz borcundan mahsup edilir.
(Değişik fıkra: 17/09/2004 - 5234 S.K./1.mad) Yönetmelikle belirlenen başarısızlık ve geri çağrılma hallerinde de ilgililer için fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların tamamı aynı esaslara göre ödettirilir. (...)” hükümlerine yer verilmiştir.
Anılan yasal düzenlemede, ilgilinin mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda yurtdışı öğrenim giderlerinin tahsili için herhangi bir idari usul öngörülmemiş olup, yüklenme ve kefalet senedine dayanılarak açılacak bir alacak davası yoluyla hükmen tahsil yönteminin benimsendiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan; 5535 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun’un 2. maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen Geçici 53. maddesinin 6. fıkrasında, “Yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde öğretim elemanı veya memur kadrolarına atandıktan sonra yükümlü bulundukları mecburi hizmeti bitirmeden görevlerinden ayrılan veya bir ceza sebebiyle görevine son verilenler ile bu madde kapsamına girdiği halde müracaat etmemeleri veya Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları taşımadıkları için atanamamaları nedeniyle mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerin yükümlü tutulacakları tutar, imzaladıkları yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi hükümleri dikkate alınmaksızın ve ilgililere ödeme yapma sonucu doğurmaksızın, kendilerine döviz olarak yapılmış olan her türlü masraflar için;
a) Bunlardan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ek 34 üncü maddesinin yürürlüğe girdiği 5/8/1996 tarihinden sonra yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi alınanlar hakkında, anılan maddenin ikinci fıkrası hükümlerine göre bu Kanunun yayımı tarihinden önceki süreler için faiz uygulanmaksızın hesaplama yapılır.
b) 5/8/1996 tarihinden önce yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi alınanlar hakkında, ilgili adına fiilen ödemenin yapıldığı tarihteki T.C. Merkez Bankasınca tespit ve ilân edilen efektif satış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek bulunacak tutar ile bu tutara sarf tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süre için 1/1/2006 tarihinden geçerli olmak üzere tespit ve ilân edilen kanunî faiz işletilerek hesaplama yapılır. Ancak, bu hükümlere göre hesaplama yapılması sonucunda borçlunun aleyhine bir durum ortaya çıkması halinde (a) bendi hükümleri uygulanır.(…)” denilmiştir.
Olayda, lisansüstü eğitim için yurtdışına gönderilmiş bulunan davacıdan, lisansüstü eğitimi için ayrıca yüklenme ve kefalet senedi istenmiş olup, yurtdışında hesabına eğitim gördüğü Üniversiteye karşı mecburi hizmet yükümlülüğü ya da parasal karşılığı taahhüt edilmek suretiyle Üniversite ile araştırma görevlisi arasında, tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerini içeren bir sözleşme ilişkisi kurulduğu açıktır.
Öte yandan, kadrosu ile ilişiği kesilen ve Rektörlükçe mecburi hizmet borcunun tahsili amacıyla hakkında Asliye Hukuk Mahkemesinde alacak davası açılan davacının; dava devam ederken; mecburi hizmet borcunu ödediği ancak, ödeme tutarının yanlış hesaplandığını ve miktarın bir kısmının tarafına iade edilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurusuna ilişkin istemin reddedilmesi sonucu doğan uyuşmazlığın da, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, davacının önceden imzaladığı taahhütname ve kefalet senedine bağlı mali yaptırımların devamı niteliğinde olduğu; dolayısıyla, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşmeden diğer bir ifadeyle yüklenme ve kefalet senedinde yer alan borcun hesaplanmasından kaynaklandığı kuşkusuzdur.
Bu duruma göre, taahhüt ve kefalet senedinin davacı ve kefilleri tarafından tek taraflı olarak imzalanarak idareye karşı taahhütte bulunulması karşısında, davalı idare tarafından taahhüt ve kefalet senedi uyarınca mecburi hizmet karşılığının tahsili amacıyla davacı hakkında düzenlenen işlemden kaynaklanan davanın, taraflar arasında yüklenme ve kefalet senedinden doğan alacak-borç ilişkisi nedeniyle özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 03.05.2010 gününde Üyelerden Habibe ÜNAL ve Ayper GÖKTUNA’nın KARŞIOYLARI ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
KARŞI OY
Dava, araştırma görevlisi kadrosunda görev yapmakta iken mecburi hizmet yüklenerek davalı Üniversite adına 2547 Sayılı Yasanın 33. maddesi uyarınca lisansüstü eğitimi yapmak üzere yurt dışına gönderilen ve bilahare kadrosu ile ilişiği kesilen; kendisinden 24.3.1993 ve 16.4.1998 tarihli taahhüt ve kefalet senetleri alınan; Rektörlükçe mecburi hizmet borcunun tahsili için Kırıkkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/731 esas sayılı dosyasında açılan davanın görüldüğü sırada yürürlüğe giren 5535 sayılı Kanun'dan yararlanmak amacıyla davalı idareye başvuran hesaplanan borcunun bildirilmesi üzerine, 20.11.2006 tarihinde 129.400.00YTL yatıran davacının; borcun yanlış hesaplandığını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere 60.000,00 TL’nin ödeme tarihi olan 20/11/2006 tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi isteğiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-a maddesinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır.
2547 sayılı Yasanın 33. maddesi uyarınca araştırma görevlilerinin lisansüstü eğitim-öğretim için yurtdışına gönderilmesindeki amaç göz önünde bulundurulduğunda, davacının bu taahhüt ve kefalet senedini idare ile eşit düzeyde olarak, isteği ve özgür iradesi ile imzaladığından söz etmeye olanak bulunmadığından ortada özel hukuk alanını ilgilendiren bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
İdarece kamu gücüne dayanılarak ve tek taraflı irade ile kurulan taahhüt ve kefalet senedinde yer alan mali yatırımların uygulanmasına ilişkin işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın 2577 sayılı Yasanın 2/1-a maddesinde sayılan iptal davaları kapsamında görüm ve çözümünde idari yargı görevli bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle Danıştay Başsavcısınca yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki karara karşıyız.
Üye Üye
Habibe ÜNAL Ayper GÖKTUNA
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2009/244
KARAR NO : 2010/108
KARAR TR : 03.05.2010
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : Davalı Belediye tarafından hiçbir karara dayanılmaksızın evinin yıkıldığı, bahçesinin tahrip edildiği ileri sürülerek uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : H. A. Mirasçıları R. Y. – Z. Y. – O. Y. – R. (Y.) Ç.
Vekili : Av. H. S.
Davalı : Bağlum Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. A. Ö.
O L A Y : H. A. vekili dava dilekçesinde, davacının Bağlum’da Bağlar mevkiinde 3208 ada, 8 parseldeki arsanın sahibi olduğunu, arsa üzerinde ilk imar uygulaması yapıldıktan sonra arsanın etrafını tel örgü ile çevirdiğini ve içine tek katlı 40 m2 büyüklüğünde bir ev yaptığını, daha sonra imar uygulamasının değiştiğini ve yeni bir plan yapıldığını, bu plana göre davacının evinin 24 metresi ile tel örgünün 463 m2'lik bölümünün başka bir kişinin (B. P.) arsasında kaldığını, bu kişinin Keçiören Kaymakamlığı’na müracaat ederek zilyetliğin korunması hakkındaki kanundan yararlanmak istediğini, Kaymakamlığın süre geçmiş olması nedeniyle bu talebi reddettiğini, davacının evi 2002 yılında yaptığını, Belediyenin herhangi bir encümen kararı almadan ve hiçbir tebligat yapmadan evi yıktığını ve 463 m2’lik tel örgüyü bozduğunu, ev yıkılırken ev içindeki eşyaların dikkatlice taşınmadığı için zarar gördüğünü, davalının evin tamamını yıktığını, enkazını toprakla birlikte kazıdığını ve bilinmeyen bir yere taşıdığını, davacı açısından meydana gelen zararları Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006/634 D. İş sayılı kararı ile tespit ettirdiklerini, buna göre toplam 8.505,00 YTL hasar bedeli çıktığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacının yıkılan evi, tahrip edilen bahçesi için meydana gelen 8.505,00 YTL lik hasar bedelinin, 21.8.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nin, davacı vekilinin Mahkemelerine davalı aleyhine açtığı alacak davasının kabulüne, 8.805,00YTL’nin dava tarihi olan 19.10.2006 gününden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine ilişkin kararının, YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin 29.5.2008 gün ve E:2007/11930, K:2008/7326 sayılı kararı ile, “…Davacı, davalı belediyenin encümen kararı olmadan ve hiçbir tebligat yapmadan davacının evini yıktığını ve tel örgüsünü bozduğunu iddia ederek maddi tazminat istemiştir.
Davalı yıkımı kendilerinin yapmadığını belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Görüldüğü üzere davacı, davalı idarenin eylemi nedeniyle zararın meydana geldiğini iddia etmiştir. Böyle bir eylem, hizmet kusurunu oluşturduğundan bundan doğacak zarar da tam yargı davasının konusunu teşkil eder.
Bu konuda yasal düzenlemeyi oluşturan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesi hükmüne göre; idari işlem ve eylemlerden dolayı hakları zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının idari yargı yerinde görülmesi gerekir. Mahkemece, davanın yargı yolu bakımından reddine karar vermek gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA,…” karar verilmesi üzerine ANKARA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 27.11.2008 gün ve E:2008/370, K:2008/420 sayı ile, davacı vekilinin davalı aleyhine açtığı alacak davasının sonunda Mahkemelerince verilen 11.7.2007 günlü ve 2007/415-2007/241 sayılı kararın davalı vekili tarafından temyiz edildiği ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 29.5.2008 günlü ve 2007/11930-2008/7326 sayılı kararı ile ve “...Görüldüğü üzere davacı, davalı idarenin eylemi nedeniyle zararın meydana geldiğini iddia etmiştir. Böyle bir eylem hizmet kusurunu oluşturduğundan bundan doğacak zarar da tam yargı davasının konusunu teşkil eder. Bu konuda yasal düzenlemeyi oluşturan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesi hükmüne göre; idari işlem ve eylemlerden dolayı hakları zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari yargı yerinde görülmesi gerekir...” gerekçesi ile bozulduğu ve dava dosyasının Mahkemelerine iade edilmiş olmakla esas defterine yeniden kaydının yapıldığı, Mahkemelerince verilen karar Yargıtay 4.Hukuk Dairesi'nce bozulduktan sonra taraflara usulüne uygun meşruhatlı davetiyeler tebliğ edildiği, davacı vekilinin Mahkemelerince verilen eski kararda direnilmesini istediği, davalı vekilinin ise bozma kararına uyulmasını talep ettiği, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 29.5.2008 günlü ve 2007/11930-2008/7326 sayılı bozma kararının Mahkemelerince de usul ve yasaya uygun bulunduğundan bozma kararına uyulduğu, Mahkemelerince Yargıtay bozma kararından önce yapılan yargılamadan, taraf beyanlarından, toplanılan delillerden ve dosya kapsamından anlaşılacağı üzere, davalı Belediyenin encümen kararı olmadan ve hiçbir tebligat yapmadan davacının evini yıktığından ve tel örgüsünü bozduğundan bahisle Mahkemelerine bu davanın açıldığı, Mahkemelerince bu konuda verilecek kararın idarenin eylem ve işleminin hukuka uygun bulunup bulunmadığının denetlenmesi sonucunu doğuracağı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesine göre, idari işlem ve eylemlerden dolayı hakları zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının idari yargı yerinde görülmesinin icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
H. A. mirasçıları vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 4. İDARE MAHKEMESİ; 17.7.2009 gün ve E:2008/2092 sayı ile, davacılar R. Y., Z. Y., O. Y., R. (Y.) Ç. vekili Av. H. S. tarafından tazminat istemiyle Bağlum Belediye Başkanlığı'na karşı dava açıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1/b fıkrasında; idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı, idarenin, kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kişilere verdiği zararları tazminle sorumlu olduğu, tazmini istenilen zararın idari eylem ve işlemden doğması halinde bu zararların idari yargıda açılacak tam yargı davası ile istenebileceği, idari usul ve esaslar dışında idarece yapılan eylemlerin “haksız fiil” niteliğinde olduğu, idarilik karakteri taşımayan bu eylemlerden dolayı ancak adli yargıda dava açılmasının mümkün bulunduğu, idarenin, bir kamu hukuku kuralına, yasa, tüzük, yönetmelik gibi bir kural işlem veya bir fiil niteliğinde eylemde bulunmasının mahkeme içtihatları ve doktrinde "fiili yol" olarak nitelendirildiği ve idarilik karakteri taşımayan bu eylemlerden dolayı idarenin alelade bir fert durumuna geleceği, sonuçta özel hukuk hükümlerine göre çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklara yol açacağının kabul edildiği, uyuşmazlık konusu olayda, davacılar tarafından 18.2.2007 tarihinde vefat eden muris H. A.’ye ait Ankara İli, Keçiören İlçesi, Bağlum Beldesi, 3208 ada, 8 parselde kayıtlı bulunan taşınmaz üzerine 2000 yılında etrafı tel örgülerle çevrili olarak yapmış olduğu evin davalı idarece herhangi bir encümen kararı alınmaksızın, herhangi bir tebligat yapılmaksızın söz konusu evin yıkıldığı, 463 m2'lik tel örgünün bozulduğu ve ev içindeki eşyaların dikkatlice taşınmaması nedeniyle zarar görmesinden ötürü uğranıldığı ileri sürülen 8.505,00 TL maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davanın anılan Mahkemenin idari yargının görevli olduğu gerekçesi ile verilen 27.11.2008 tarih ve E:2008/370, K:2008/420 sayılı görevsizlik kararı üzerine iş bu davanın açıldığının anlaşıldığı, bu hususlar itibariyle, davalı idarece herhangi bir idari karar alınıp davacıya tebliğ edilmeksizin, idarenin ajanları tarafından doğrudan davacıya ait taşınmazın yıkılmasının, yukarıda belirtilen haksız fiil niteliğinde olup, bu haksız fiil nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davalarda adli yargı yerlerinin görevli bulunduğu, bu nedenlerle, iş bu davanın çözümünde Mahkemelerinin görevsizliğine, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesi uyarınca Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/370 Esasına kayıtlı dava dosyası temin edilerek görevli merciin belirtilmesi için dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 3.5.2010 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, idari yargı dosyası ile birlikte adli yargı dosyası da gönderilmek suretiyle 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, davalı Belediyenin herhangi bir encümen kararı almadan ve hiçbir tebligat yapmadan evini yıktığını ve 463 m2’lik tel örgüyü bozduğunu, ev içindeki eşyalarının zarar gördüğünü ileri süren davacı tarafından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla yıkılan evi, tahrip edilen bahçesi için meydana gelen 8.505,00 YTL lik hasar bedelinin, 21.8.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili istemiyle açılmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu; özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men'i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerince çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Nitekim, yukarıda belirtilen genel kabul doğrultusundaki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 11.2.1959 günlü, E:1958/17, K:1959/15 sayılı kararının, III. Bölümünde, "İstimlaksiz el atma halinde amme teşekkülü İstimlak Kanununa uygun hareket etmeden ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Ve bu bakımdan dava Medeni Kanun hükümlerine giren mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır. Ve bu bakımdan adliye mahkemesinin vazifesi içindedir.
Bundan başka, bir amme teşekkülü tarafından bir tesisin yaptırılması sırasında Devlet malı olmayan yerlerden toprak alınması veya böyle yerlere toprak veya moloz yığılması neticesinde meydana gelen zararların tazmini davası da başkasının malına amme teşekkülünün dilediği gibi el atma hakkı bulunmadığı ve plan ve projelere ve şartnamelere başkasının malına ihtiyaca göre el atılabilmesini gerektirecek esaslar konulamayacağı cihetle, haksız fiilden doğan bir tazminat davası sayılır.
Yapılan işlerin plan veya projeye aykırı olarak yapılması hali de idari karara aykırı bir hareket bulunması itibariyle yine idari kararın tatbiki olan bir fiil sayılamaz ve bu bakımdan bu iddia ile açılmış bir dava haksız fiilden doğan bir davadan ibaret olacaktır.
Bu bendde anılan davalar, içtihadı birleştirme kararının dışında kaldıklarından kararın bunlara şümulü yoktur” denilmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacı vekilinin, davacının Bağlum’da Bağlar mevkiinde 3208 ada, 8 parseldeki arsanın sahibi olduğunu, arsa üzerinde ilk imar uygulaması yapıldıktan sonra arsanın etrafını tel örgü ile çevirdiğini ve içine tek katlı 40 m2 büyüklüğünde bir ev yaptığını, daha sonra imar uygulamasının değiştiğini ve yeni bir plan yapıldığını, bu plana göre davacının evinin 24 metresi ile tel örgünün 463 m2'lik bölümünün başka bir kişinin (B. P.) arsasında kaldığını, Belediyenin herhangi bir encümen kararı almadan ve hiçbir tebligat yapmadan evi yıktığını ve 463 m2’lik tel örgüyü bozduğunu, ev yıkılırken ev içindeki eşyaların dikkatlice taşınmadığı için zarar gördüğünü, davalının evin tamamını yıktığını, enkazını toprakla birlikte kazıdığını ve bilinmeyen bir yere taşıdığını, davacı açısından meydana gelen zararları Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006/634 D. İş sayılı kararı ile tespit ettirdiklerini, buna göre toplam 8.505,00 YTL hasar bedeli çıktığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacının yıkılan evi, tahrip edilen bahçesi için meydana gelen 8.505,00 YTL lik hasar bedelinin, 21.8.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili istemiyle dava açtığı anlaşılmıştır.
Davalı Belediye vekili savunma dilekçesinde, yıkımın Belediyelerince gerçekleştirilmediğini ileri sürmektedir.
Bu durumda, davalı Belediyenin herhangi bir encümen kararı almadan ve hiçbir tebligat yapmadan evini yıktığını ve 463 m2’lik tel örgüyü bozduğunu, ev içindeki eşyalarının zarar gördüğünü ileri süren davacı tarafından zararın tazmini istemiyle açılan davanın, davalı Belediyenin yürüttüğü kamu hizmeti sırasındaki idari eyleminden kaynaklanmadığı anlaşıldığından Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerine göre adli yargı yerince çözümlenmesi gerekeceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 4.İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 27.11.2008 gün ve E:2008/370, K:2008/420 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 3.5.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2009/257
KARAR NO : 2010/109
KARAR TR : 03.05.2010
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : Tapu siciline güvenerek satın aldığı taşınmazın tapusunun iptali üzerine uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A. G.
Vekilleri : Av. S. G. – Av. B. S.
Davalılar : 1- Kepez Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. K. B.
2- Maliye Hazinesi
Vekili : Av. D. İ.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının, Antalya İli, Merkez İlçe, Kütükçü, 7445 ada, 9 nolu parselde kayıtlı bulunan 1120 metrekarelik arsanın maliki olduğunu, söz konusu taşınmazı 1991 yılında M. oğlu E. K.’tan satın aldığını, söz konusu arsayı imar uygulamasından sonra tapudan satış ile aldığını, satın aldığı zaman tapunun üzerinde herhangi bir takyit veya şerh bulunmadığını, daha sonra söz konusu yerin orman sınırlarında kaldığından bahisle Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/208 Esas, 2005/216 Karar sayılı, 13.7.2005 tarihli kararı ile adına kayıtlı gayrimenkulün tapu kaydının iptal edildiğini, gayrimenkulün 1963-1966 yıllarında yapılan kadastro işlemine dayanılarak tapu tesis edildiğini, davacının Tapu Sicilde inceleyerek üzerinde şerh olmaması ve davalı Kepez Belediyesi’nde imar durumunu inceleyip, inşaata hazır halde olduğunu tespit ile aldığını, Hazinenin ise söz konusu yerin orman olduğuna dair davayı 2005 yılında 40 yılı geçtikten sonra açtığını, Anayasa'nın 40. maddesinin 3. fıkrasında, “Kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre Devletçe tazmin edilir” hükmünün öngörüldüğü, 129. maddesinin 5. fıkrasında, “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği”nin açıklandığı, Medeni Kanun’un 1007. maddesi bu bağlamda yorumlandığında, tapu sicillerinin tutulmasından ve bundan doğan zararlardan Devletin sorumlu olacağı ilkesinin benimsendiğinin anlaşıldığı, dayanaksız yada hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemenin, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmanın da aynı kapsamda düşünülmesi gerektiği, taşınmaz orman sınırları içerisinde iken kadastro tespiti ile kişiler üzerine yapılan tescilin yolsuz olduğu, davacının yolsuz oluşan tapu kaydına güvenerek taşınmazın bedelini ödemek suretiyle tapudan pay alan 2. el konumunda bulunduğu, taşınmazın tapu kaydı üzerinde ormandan çıkarıldığına ilişkin hiçbir şerh bulunmadığı, başka bir anlatımla temlikten önce Hazine tarafından tapunun yolsuz olduğundan bahisle açılmış bir dava olmadığı, davalı Belediyenin söz konusu yere imar uygulaması yaparak davacıyı hataya düşürdüğü için sorumlu olduğu, imar işleminin Antalya Belediyesi tarafından yapıldığı, Büyükşehir Belediyesi kurulduğunda bu bölgenin imar işlemlerinin Kepez Belediyesi’ne devredildiği, davalı Belediyenin sorumlu halefi olduğu, söz konusu olayın haksız fiil olup, davacının tapu kaydının iptal kararının kesinleşme tarihi itibariyle rayiç değerini talep ettiği ileri sürülerek diğer hakları saklı kalmak kaydıyla 400.000.-YTL nin iptal kararının kesinleşme tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Dava, Kepez Belediye Başkanlığı vekilinin istemi üzerine Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ihbar edilmiştir.
ANTALYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 29.12.2008 gün ve E:2008/252, K:2008/548 sayı ile, davacı vekili 25.6.2008 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilinin Antalya Merkez, Kütükçü Mah., 7445 ada, 9 parsel sayılı taşınmazın maliki iken söz konusu yerin orman sınırları içerisinde kaldığından bahisle Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/208 Esas, 2005/216 Karar sayılı dosyasında taşınmazın tapu kaydının iptal edildiğini, müvekkilinin taşınmazı satın almadan önce 1963-1966 yılları arasında yapılan kadastro işlemine dayanılarak tapu tesis edildiğini ve tapu kaydı üzerinde herhangi bir şerh bulunmadığını görmesi üzerine davalı Kepez Belediyesi’nde imar durumunu da inceleyip üzerinde inşaat yapılabilecek durumda olduğunu tespit ettikten sonra taşınmazı satın aldığını, Hazine tarafından aradan 40 yıl geçtikten sonra taşınmazın orman olduğu iddiasıyla açılan davanın kabul ile sonuçlandığını, Anayasa'nın 40. maddesi ve MK’un 1007. maddesi uyarınca ortaya çıkan zararlardan Devletin sorumlu olduğunu, davalı Belediyenin de söz konusu yere imar uygulaması yaparak müvekkilini hataya düşürdüğü için sorumlu bulunduğunu, müvekkilinin tapu siciline güvenerek taşınmazı satın alması nedeniyle iyiniyetli olduğunu ileri sürerek tapunun iptal edildiği tarih itibariyle taşınmazın rayiç değeri olarak diğer hakları saklı kalmak kaydıyla 400.000 YTL nin iptal kararının kesinleşme tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istediği, davalı Hazine vekilinin cevap dilekçesinde, davada Hazineye husumet yöneltilemeyeceğini, dava dilekçesinde bildirilen hususların tapu sicilinin yanlış veya gereği gibi tutulmamasından değil, kadastro işlemlerinden kaynaklandığını, söz konusu kadastro işleminin idari bir işlem olması nedeniyle idari işlemlerden zarar görenlerin idari yargıda tam yargı davası açabileceğini, ayrıca davanın süresi içerisinde açılmadığını belirterek reddine karar verilmesini istediği, davalı Kepez Belediye Başkanlığı vekilinin cevap dilekçesinde, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini belirterek yargı yolu itirazında bulunduğu ve davanın usul ve esas yönünden reddine karar verilmesini istediği, ihbar olunan vekilinin, davacının olay nedeniyle adli yargıda tazminat davası açamayacağını, ancak kusursuz sorumluluk ilkesine göre tam yargı davası şeklinde idari yargıda dava açılabileceğini bildirdiği, davanın usul ve esas yönünden reddine karar verilmesini istediği, davanın, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat isteğine ilişkin bulunduğu, dava dilekçesinde sözü edilen Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/208 Esas, 2005/216 Karar sayılı dosyasının getirtildiği, anılan dosyada davacı A. G. tarafından davalı Kepez Belediyesi ve Kadastro Müdürlüğü adına Hazine aleyhine dava açıldığı, Maliye Hazinesi tarafından davacı A. G. hakkında açılan tapu iptali ve tescil davasının birleştirildiği, yapılan yargılama sonucunda davacı A. G.’ın asıl davasının reddine, birleşen Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/1490 Esas, 2003/1729 Karar sayılı dosyası ile açılan davanın kabulü ile, 7445 ada, 9 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptal edilerek Hazine adına tesciline karar verildiği, verilen kararın Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle 3.7.2007 tarihinde kesinleştiğinin görüldüğü, dava konusu taşınmaza ait tedavüllü tapu kaydının getirtildiği, taşınmazın 24.9.1991 tarihinde davacı tarafından kayıt maliki E. K.'tan satın alındığı, taşınmazın geldisinin 66 sayılı kadastral parsel olduğu ve bu parselin tapulama sonucu 21.1.1966 tarihinde R. Ç. adına tescil edildiğinin görüldüğü, dava dilekçesi içeriğine göre, davacı kadastro tespiti sonucunda üçüncü kişi adına tespit görüp kesinleşen ve tapuya kaydedilen taşınmazı tapu siciline güvenerek satın aldığını, daha sonra Hazinenin açtığı dava sonunda tapusunun iptal edildiğini, tapu sicilinin tutulmasından doğan zarardan Devletin sorumlu olduğunu belirterek davasını TMK’nun 1007. maddesine dayandırdığı, TMK’nun 1007. maddesine göre, Hazinenin sorumlu tutulabilmesi için zararın tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanmış olması gerektiği, oysa, dava konusu zarara neden olan hatalı tespitin kadastro çalışmaları sırasında oluştuğu, taşınmazın orman niteliğinde olduğu halde nitelik ve zilyetlik koşulu gerçekleşmeden üçüncü kişi adına tespit gördüğü, Hazinenin Devlete ait taşınmazların kadastro tespiti çalışmalarını takip etmediği, askı ilanı sonrasında itirazlarını yapmayarak hatalı sicil oluşmasına ve bunun sonucunda taşınmazı tapu siciline güvenerek satın alan davacının yanılmasına neden olduğu, Hazinenin yasalar uyarınca kendisine verilen bu görevlerini yapmaması sonucu doğan zararın, ihmali nitelikteki idari eylemden doğduğu, davalı Belediyece yapılan imar uygulaması da idari işlem niteliğinde olduğundan, bu tür idari işlem ve eylemlerden kaynaklanan tazminat davalarının idari yargı yerinde açılması gerektiği, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin emsal nitelik taşıyan 15.9.2008 gün ve 2007/14216 Esas, 2008/10282 Karar sayılı ilamının da aynı doğrultuda olduğu, hal böyle olunca, davacının davasının idari yargının görev alanı kapsamında kaldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin 7.5.2009 gün ve E:2009/5310, K:2009/6365 sayılı kararı ile onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANTALYA 2. İDARE MAHKEMESİ; 9.7.2009 gün ve E:2009/510 sayı ile, davacı Ali Gökpınar vekili Av. Semih Gökpınar tarafından 1991 yılında tapu kaydına güvenerek satın aldığı Antalya İli, Merkez Kütükçü Mahallesi, 7445 ada, 9 parsel sayılı tapuda adına kayıtlı taşınmazın, daha sonra Maliye Hazinesi tarafından açılan dava sonucu tapu kaydının iptal edilmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 400.000.-TL'nin iptal kararının kesinleşme tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle Maliye Hazinesi ve Kepez Belediye BaşkanIığı'na karşı dava açıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları, doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, dava dosyasının incelenmesinden, davacının Antalya İli, Merkez Kütükçü Mahallesi, 7445 ada, 9 parsel sayılı taşınmazı 1991 yılında Ergun Kunt adlı şahıstan tapudan satış ile satın aldığı, ancak söz konusu parselin orman olduğundan bahisle Maliye Hazinesi tarafından tapu kaydının iptali istemiyle açılan dava sonucu Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 13.7.2005 günlü ve E:2003/208, K:2005/216 sayılı kararıyla tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verildiği, bu kararın Yargıtay aşamasından da geçerek kesinleştiği, bunun üzerine davacı tarafından ilk olarak Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/252 Esasında açılan dava ile tapu siciline güvenerek iyiniyetle satın aldığı taşınmazın tapu kaydının iptal edildiği tarih itibariyle rayiç değeri olan 400.000.-TL'nin iptal kararının kesinleşme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili isteminde bulunulduğu, ancak anılan Mahkemenin 29.12.2008 günlü ve K:2008/548 sayılı kararıyla, Hazinenin yasalar uyarınca kendisine verilen görevleri yapmaması sonucu zararın ihmali nitelikteki idari eylemden, davalı Belediyece yapılan imar uygulaması da idari işlem olduğundan, bu tür idari işlem ve eylemden kaynaklanan tazminat davasının idari yargı yerinde açılması gerektiği gerekçesiyle davanın görevden reddi üzerine bakılan bu davanın açıldığının anlaşıldığı, dava konusu olayda, davacının zararının, tapu kaydına güvenerek satın aldığı taşınmazın daha sonra hatalı tescil nedeniyle tapu kaydının iptal edilmesi sonucu doğduğunun görüldüğü, bir başka deyişle, dava konusu zararın imar uygulaması sonucu yapılan hatalı tescil işleminden değil, bu işlemden önce kadastro çalışmaları sonucunda taşınmazın orman niteliğini taşıdığı halde üçüncü bir kişi adına tespit görmesinden kaynaklandığı, ortada idari bir eylem veya işlemden doğan zararın söz konusu olmadığı, bu durumda, davacının tapu kaydına güvenerek satın aldığı taşınmazın daha sonra tapu kaydının iptal edilmesi üzerine mülkiyet hakkının elinden alınması sonucu doğan ve mülkiyet iddiasına dayalı olan tazminat davasının adli yargı yerinde görüm ve çözümü gerektiği, öte yandan, daha önce açılan davada, Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce görevsizlik kararı verilip, bu karar kesinleştiğinden, görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvuru zorunluluğunun doğduğu, bu nedenlerle, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine, bu konuda verilecek karara değin davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Ramazan TUNÇ, Habibe ÜNAL, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 3.5.2010 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, idari yargı dosyası ile birlikte adli yargı dosyası da gönderilmek suretiyle 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, 1991 yılında satın aldığı taşınmazın tapu kaydının, Maliye Hazinesi tarafından açılan dava sonucu iptal edildiği ileri sürülerek diğer hakları saklı kalmak kaydıyla 400.000.-YTL nin iptal kararının kesinleşme tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili istemiyle açılmıştır.
Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesinde, “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür” denilmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 13.7.2005 gün ve E:2003/208, K:2005/216 sayılı kararıyla, uyuşmazlık konusu taşınmazın geldisinin 66 nolu kadastro parseli olduğu, 66 nolu kadastro parselinin de kesinleşen orman tahdit sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle Antalya, Merkez, Kütükçü, 7445 ada, 9 nolu parselin iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesi üzerine davacı tarafından, diğer hakları saklı kalmak kaydıyla 400.000.-YTL nin iptal kararının kesinleşme tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
Buna göre, davacının iddiasının, taşınmazın tapu kaydının hatalı tescili nedeniyle iptal edilmesinden kaynaklandığı gözetildiğinde, davanın görüm ve çözümünün, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre adli yargının görevine girdiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Antalya 2. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.12.2008 gün ve E:2008/252, K:2008/548 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 3.5.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2009/264
KARAR NO : 2010/110
KARAR TR : 03.05.2010
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : Sevk ve idaresindeki resmi aracın takla atması sonucu ölen polis memurunun mirasçıları tarafından, destekten yoksunluk karşılığı maddi ve ayrıca manevi tazminatın davalı idarece ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
Dostları ilə paylaş: |