Uyuşmazlik mahkemesi kararlari



Yüklə 5,59 Mb.
səhifə146/148
tarix07.04.2018
ölçüsü5,59 Mb.
#47478
1   ...   140   141   142   143   144   145   146   147   148

ESAS NO : 2009/285

KARAR NO : 2010/130

KARAR TR : 07.06.2010

(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : Görev dönüşünde, içinde bulunduğu askeri aracın şarampole yuvarlanması nedeniyle yaralanan askerin, manevi tazminat ödenmesi istemiyle açtığı davanın ASKERİ İDARİ YARGI YERİNDE çözüm­lenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : S. G.

Vekili : Av. A. A.

Davalı : İçişleri Bakanlığı

Vekili : Av. A. Ö.


O L A Y : 11.05.2007 tarihinde Başkale İlçesi, Koç Dağı kırsalında yapılan operasyonel faaliyetin bitimine müteakip Van J.Komd.Özl.Hrk.Tb.K.lığına dönüş için araçla intikale başlanılmış; araçla seyir halinde iken, Van-Gürpınar karayolunun 13. kilometresinde, havanın yağışlı ve zeminin kaygan olmasından dolayı J.Ulş. Er S. K.'nın sevk ve idaresindeki, Van İl J.K.lığına ait 765212 plakalı askeri aracın kontrol ve hakimiyetini kaybetmesi sonrasında kayarak sağ şeritten sol şeride geçmesi ve akabinde yoldan çıkarak sol şarampole yuvarlanması sonucu, araçta bulunan Van J.Komd.Özl.Hrk.Tb.K.lığı emrinde görev yapan Davacı J.Uzm.l.Kad.Çvş S. G. yaralanmıştır.

Davacı vekili, İçişleri Bakanlığının oluşan kaza sebebiyle sorumlu olduğunu, müvekkillinin kaza yapan araçta görevli (yolcu) olarak bulunması nedeniyle hiçbir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin kaza sonucu % 7 sürekli özürlü kalacak şekilde yaralanması sonucu çok üzüldüğünü ve derin ruhsal çöküntü yaşadığını, kaza öncesi hiçbir sağlık problemi olmayan müvekkilinin kaza sonrası eski hayatına dönme ihtimalinin çok zayıfladığını ileri sürerek, sonuçta; 50.000.00 TL manevi tazminatın, kaza tarihi olan 11.05.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsili istemiyle, adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı idare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olduğu öne sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 07.05.2009 günlü celsesinde E:2009/82 sayı ile, davalı idarenin görev itirazının reddine karar vermiştir.



Davalı idare vekilince, süresinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe ve ekleri AYİM Başsavcılığına gönderilmiştir.

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞSAVCISI; 1602 sayılı Askeri Yüksek idare Mahkemesi Kanununun 20’inci ve 21 'inci maddelerine yer verdikten sonra; Anayasanın, Askeri Yüksek idare Mahkemesi başlıklı 157'inci maddesinde yer alan göreve ilişkin hükümlerini benzer bir biçimde tekrarlayan Askeri Yüksek idare Mahkemesi Kanununun 20'inci ve 21 'inci maddelerine göre, uyuşmazlık konusunun Askeri idari Yargı yerinde görülebilmesi için iki koşulun bir arada gerçekleşmesinin gerektiği; davacının 1602 sayılı AYiM. Kanununun 20'inci maddesi 2'inci fıkrası gereğince asker kişi sayıldığı, bu nedenle dava konusunun asker kişiyi ilgilendirdiğinin tartışmasız olduğu; diğer koşulun ise davaya konu idari işlemin veya eylemin "askeri hizmete ilişkin" olması koşulu olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesinin birçok kararında belirtildiği üzere idari işlemin veya eylemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden "askeri hizmete ilişkin" olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin veya eylemin konusuna bakılmasının gerektiği, eğer idari işlem veya eylem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğu, daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemler ya da eylemlerin, idarece bir asker kişinin askeri yeterlik ve yetenekleri, tutum ve davranışları, askeri geçmişi, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevleri, askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural, gerek ve gelenekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlem ya da eylemler olduğu; tüm bu hususlar nazara alındığında, dava konusu eylemin askeri hizmete ilişkin olup olmadığı irdelendiğinde; davacının, Van il Jandarma K.lığına ait askeri araç ile seyir halinde bulunduğu sırada "askeri aracın kaza yapması" sonucu sakatlandığı ve askeri araç şoförünün dikkatsizliği nedeniyle meydana gelen kazada idarenin hizmet kusuru içerisinde bulunduğunun anlaşıldığı; ancak, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu idaresine ait bir motorlu aracın karayolu üzerinde işletilmesi sırasında meydana gelmiş olması nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için konuya ilişkin özel düzenleme içeren 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu hükümlerinin gözden geçirilmesinin gerektiği; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 106’ncı, 85'inci ve 86'ıncı maddelerinden bahisle; sözü edilen Yasa hükümlerinde, açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği, esasen 85'inci maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun zarar gören üçüncü kişiler bakımından ele alınmış olması karşısında, işleten veya teşebbüs sahibi ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç sürücüsü veya diğer görevlilerin uğradıkları zararlardan dolayı hukuki sorumluluğun genel hükümlere tabi olmasının doğal olduğu; belirtilen hükümler çerçevesinde, kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı, idarenin hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari eylemden doğan zararların giderilmesi için açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağının açık olduğu; olayda, askeri bir hizmetin yerine getirilmesi sırasında bu hizmet için tahsis edilen aracın, trafik kazası yapmasına bağlı olarak, araçtaki görevli erin yaralanması dolayısıyla uğranılan zararların tazmin edilmesi istenildiğine göre; zararın askeri kural ve talimatlar çerçevesinde yürütülen bir hizmet sırasında doğması ve asker kişinin bedeninde oluşması karşısında, davada idari eylemin "askeri hizmete ilişkin bulunması" ve "asker kişiyi ilgilendirmesi" koşullarının birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından, uyuşmazlığa konu edilen davanın görüm ve çözümünde askeri idari yargı yeri görevli bulunduğu; yapılan bu açıklamalara göre; dava konusu olayda Anayasanın 157'inci ve 1602 sayılı AYiM Kanununun 20'inci maddesinde öngörülen idari eylemin "askeri kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümünde Askeri Yüksek idare Mahkemesinin görevli olduğunun değerlendirildiği, (Uyuşmazlık Mahkemesinin, benzer konulardaki 24.06.2002 gün ve 2002/36 Esas, 2002/28 Karar numaralı; 03.04.2001 gün ve 2000/20 Esas, 200/47 Karar numaralı kararları da bu yöndedir.) gerekçesiyle; 2247 sayılı Kanunun 10, 12 ve 13'üncü maddeleri gereği görev uyuşmazlığının halli için dosyanın UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE karar vermiş ve davada Ankara 2'nci Asliye Hukuk Hakimliğinin, görevli olduğuna dair 07.05.2009 tarih ve E.2009/82 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA karar verilmesini istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu hükümlerinde açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gibi, esasen 85. maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun zarar gören üçüncü kişiler bakımından ele alınmış olması karşısında, işleten veya teşebbüs sahibi ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç sürücüsü veya diğer görevlilerin uğradıkları zarardan dolayı hukuki sorumluluğun genel hükümlere tabi olmasının doğal bulunduğu, nitekim anılan Yasa’da 85. madde dışında kalan hallerde genel hükümlerin uygulanacağına işaret edildiği, belirtilen duruma göre kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı idarenin hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, Anayasa’nın 125. ve 2577 sayılı İYUK.’nun 2/1-b. maddelerine göre açılan tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağı, olayda askeri aracının tahsis edildiği hizmetin yürütülmesi sırasında araç içinde görevli bulunan askerin yaralanması dolayısıyla uğranılan zararın idarenin hizmet kusuru esasına göre görüm ve çözümünde Anayasanın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddeleri hükümlerine göre AYİM’in görevli bulunduğu açık olduğundan, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığı'nın 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/82 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Sıddık YILDIZ, Muhittin KARATOPRAK ve Sedat ÇELENLİOĞLU’nun katılımlarıyla yapılan 07.06.2010 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, Davalı İdare vekilince anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde başvurulması üzerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı tarafından uyuşmazlık çıkarıldığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde askeri idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile AYİM Savcısı Yasin TEKAKÇA’nın davada askeri idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

Dava, operasyonel faaliyetin bitimine müteakip birliğine dönüş sırasında içinde bulunduğu askeri aracın kaza yapması sonucunda yaralanan J.Uzm.l.Kad.Çvş davacının, uğradığı üzüntü ve derin ruhsal çöküntüye karşılık 50.000.00 TL manevi tazminatın davalı idarece ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlâl edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargı yerlerinin görevine girdiği tartışmasızdır.

Ancak, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu idaresine ait bir motorlu aracın karayolu üzerinde işletilmesi sırasında meydana gelmiş olması nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için konuya ilişkin özel düzenleme içeren Karayolları Trafik Kanunu hükümlerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun, trafik kazalarına ilişkin yedinci kısmını izleyen hukuki sorumluluk ve sigorta hakkındaki sekizinci kısmının, “İşleten ve Araç İşleticisinin Bağlı Olduğu Teşebbüs Sahibinin Hukuki Sorumluluğu” başlıklı birinci bölümünde aynı başlıkla yer alan 85. maddesi, değişik birinci fıkrasında “ Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” ve değişik beşinci fıkrasında “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerini taşımakta; aynı kısmın “Özel Durumlar” başlıklı üçüncü bölümünde Devlete ve kamu kuruluşlarına ait araçların durumunu düzenleyen değişik 106. maddesinde ise, “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır.”hükmüne yer verilmektedir.

Anılan 85. maddeden, işleten ve teşebbüs sahibinin, bir motorlu aracın işletilmesinden ve bu arada aracın sürücüsünün ve işletme yardımcılarının eylem ve davranışlarından dolayı üçüncü kişilerin uğradıkları zararlardan, kusurlu olup olmamalarına bakılmaksızın “tehlike esası”na göre sorumlu tutuldukları; 106. madde ile de, maddede sayılan kamu kurum ve kuruluşlarının işleten gibi aynı hukuki sorumluluğa tabi kılındığı anlaşılmaktadır.

Sözü edilen Yasa hükümlerinde, açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gibi, esasen 85. maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun zarar gören üçüncü kişiler bakımından ele alınmış olması karşısında, işleten veya teşebbüs sahibi ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç sürücüsü veya diğer görevlilerin uğradıkları zararlardan dolayı hukuki sorumluluğun genel hükümlere tabi olması doğaldır.

Nitekim, Karayolları Trafik Kanunu’nun hukuki sorumluluğa ilişkin diğer hükümlerinde, 85. madde kapsamı dışında kalan hallerde genel hükümlerin uygulanacağına işaret edilmiştir.

Belirtilen duruma göre, kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı, idarenin hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari eylemden doğan zararların giderilmesi için açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.

Davada, idari yargı yerlerinden hangisinin görevli olduğuna gelince:

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde de, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” hükmü yer almıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem ya da eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi“ ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

İdari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması”, eylemin kanun ve nizamların Türk Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine getirilmesi amacına yönelik olması anlamını taşımaktadır. Askeri nitelikteki idari eylemi de, askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet sırasındaki bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay olarak tanımlamak olanaklıdır.

İdari eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” için, eylemin bir asker kişiye yönelmesi, zarar verici etkilerini bir asker kişinin beden bütünlüğü veya malvarlığı sahasında meydana getirmiş olması gerekir.

Olayda, askeri aracın tahsis edildiği hizmetin yürütülmesi sırasında, araçta görevli bulunan J.Uzm.l.Kad.Çvş. olan davacının yaralanması dolayısıyla uğranılan zararların idarece tazmin edilmesi istenildiğine göre, zararın askeri kural ve talimatlar çerçevesinde yürütülen bir hizmet sırasında doğması ve asker kişinin bedeninde oluşması karşısında, davada idari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” ve “asker kişiyi ilgilendirmesi” koşullarının birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından, uyuşmazlığa konu edilen davanın görüm ve çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığınca yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davalı idarenin görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmiştir.


SONUÇ : Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle AYİM Başsavcısınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile davalı İdare vekilinin GÖREV İTİRAZININ Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce REDDİNE İLİŞKİN 07.05.2009 gün ve E:2009/82 sayılı KARARIN KALDIRILMASINA, 07.06.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2009/287

KARAR NO : 2010/131

KARAR TR : 07.06.2010

(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : Büyükşehir Belediyesinden satın aldığı taşınmazın tapu kaydının, Maliye Hazinesi tarafından açılan dava sonucu iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : R. Y. (K.)

Vekili : Av. T. K.

Davalılar : 1- Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı (Adli ve İdari Yargıda)

Vekilleri : Av. İ. K., Av.Z. B. U.

2- Kepez Belediye Başkanlığı (Adli Yargıda)

Vekili : Av. K. B.



3- Maliye Hazinesi (İdari Yargıda)
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin Kepez Kütükçü Mahallesinde 9211 Ada, 3 parsel sayılı 309 metrekare yeri 1993 yılında Antalya Büyükşehir Belediyesinden satın aldığını, Büyükşehir Belediyesinin ise bu yeri 1989 yılında Orman Bakanlığı'ndan çıkan hazine yeri olarak hazineden devralmış olduğunu; müvekkilinin, bu arsa için 1991 yılında Belediye'ye 6.000.000 lira peşin bedel ödediğini, ayrıca da harç ve ilave ödentileri olduğunu, Kepez Belediyesine de emlak vergilerini ödediğini; fakat yerin orman vasfını kaybetmemiş olması nedeniyle Maliye Hazinesinin müvekkiline karşı 13 yıl aradan sonra dava açtığını ve görülen davalar sonucunda Antalya 3. Asliye Hukuk Hakimliğinin 2006/193 E, 2006/651 K sayılı ilamıyla, tapu iptali kararı verildiği ve yerin hazineye geçtiğini, kararın Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 28/6/2007 gün ve 2007/6208 E- 2007/9241 K sayılı kararıyla onaylanarak kesinleştiğini, yapılan bu işlemlerin, Anayasa'da korunan (madde 35) mülkiyet hakkının ihlali ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yine mülkiyet hakkının ihlali kapsamında bulunduğunu; AİHM Sözleşmesinin EK 1. Protokol de mülkiyet hakkının; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” şeklinde belirtildiğini; olayda sözleşmenin öngördüğü biçimde bir daraltmayla müvekkilin mülkiyet hakkının elinden alınmış olmadığını, her ne kadar orman arazisi alanlarının kamu yararı niteliği ve kamu mülkiyetinde yerler olduğu tartışmasız ise de idarenin, önce bir mülkü orman değildir diye yurttaşlara satıp, sonra da hata ettik, burasını geri alıyoruz deme lüksüne sahip bulunmadığını; idarenin, kendi kusurunun bedelinin vatandaşa ödetmek istediğini, burada esas kusurlunun Orman Bakanlığı ve Maliye Hazinesi olmasına rağmen, müvekkilinin sözleşme tarafı Antalya Büyükşehir Belediyesi olduğu için kusurlu gayrimenkulü satanın Belediye olmasına binaen davada Belediyeyi muhatap almak durumunda kaldıklarını, daha sonra tapunun bulunduğu yerde alt belediye oluşturarak Büyükşehir Belediyesinin tüm alacak ve borçlarına halef olmasına binaen alt kademe Belediyesine de dava açmak zorunda kaldıklarını; bu nedenle müvekkilin, zamanında aldığı ve yatırım yaptığı yere, Tapu Kanunu ve Anayasa' da ki mülkiyet hakkı da ihlal edilerek el konulduğunu, her ne kadar bağımsız mahkemenin verdiği karar kesinse de ortada hatalı işlemi yapan bir kusurlu idarenin mevcut olduğunu; müvekkilinin, yörenin gelişmesini ve imar planını da göz önüne alarak yaptığı yatırım sonucunda elinde bir şey kalmadığı gibi borçlu duruma geldiğini; bu nedenlerle yerin imar durumu da göz önüne alınarak müvekkilin büyük zarara uğradığını; şöyle ki, kendi parseli olan yere yerel Belediyenin 5 kata kadar imar izni verdiğini, müvekkili burayı bir müteahhide kat karşılığı inşaat için vermiş olsaydı kendisine en az 2,5 dairelik yer kalmış olacağını, yöredeki evlerin fiyatı da düşünüldüğünde, müvekkilinin gerçek zararının 175.000 YTL olduğunu; üstelik Belediyeye ödediği peşin satış ve süreç içinde vergileri de ödediği halde bugün elinde bir şey kalmamış olduğunu; müvekkilinin asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışan bir ücretli olduğunu, bugün için zor durumda kaldığını, bugüne kadar devletin bir tazminat ödenmesi için de kendilerini aramadığını ifade ederek sonuçta; elinden tapulu yeri alınan müvekkiline ayıplı mal satan davalının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, ödediği bedellerin ve mahrum kaldığı yatırım kârı için toplam 7.000 YTL’nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle beraber tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Dava, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekilinin istemi üzerine Maliye Hazinesi ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ne ihbar edilmiştir.



ANTALYA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 19.12.2008 gün ve E: 2008/220, K: 2008/467 sayı ile, davacı vekilinin dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; müvekkilinin Kütükçü mahallesi 9211 Ada 3 parseli belediyeden bedelini ödeyerek satın aldığını, söz konusu taşınmazın Orman Bakanlığı'ndan çıkan Hazineye devredilen yer olduğunu, davalılardan Hazinenin bu yerle ilgili Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2006/193 Esas 2006/651 Karar sayılı dosyasında dava açtığını, davanın kabulüne karar verildiğini, kararın Yargıtay'ca onandığını, söz konusu işlemlerin Anayasa'nın 35. maddesinde korunan mülkiyet hakkının ihlali olduğunu, bu işlemlerden müvekkilinin zararı olduğunu, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile 7.000,00.- YTL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiş olduğunu; davalılardan Büyükşehir Belediye vekilinin cevap dilekçesinde ve duruşmada özetle; 1994 yılında Antalya Belediyesi'nin Büyükşehir Belediyesi statüsü kazanması sebebi ile dava konusu parselin Kepez Belediyesi sınırları içinde kaldığını, bu sebeplerle husumet nedeni ile davanın reddinin gerektiğini, ayrıca davanın idari yargıda açılması gerektiğinden görev yönünden reddi gerektiğini beyan ettiğinin görülmüş olduğunu; davalılardan Kepez Belediyesi vekilinin cevap dilekçesinde ve duruşmada özetle; İdari yargının görevli olduğunu, davanın reddini talep ettiğini; ihbar edilen hazine vekilinin cevap dilekçesinde ve duruşmada özetle; davanın reddini talep ettiğini; Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2006/193 esas 2006/651 karar sayılı dosyasının incelenmesinde; Hazinenin, dosyalarının davacısı R. K. aleyhine tapu iptal tescil davası açtığının, Antalya merkez Kütükçü Mahallesi 9211 Ada 3 parselde bulunan dosyalarının davacısı adına kayıtlı taşınmazın tapusunun iptali ile hazine adına tesciline karar verildiğinin, kararın Yargıtay'ca onanarak kesinleştiğinin görüldüğünü; dava konusu taşınmazın tapu kaydının incelenmesinden; tahsisten 21.12.1993 tarihinde R. K.'ın malik olduğunun görüldüğünü; Antalya Büyükşehir Belediyesi'nden davacının tahsisine ilişkin kayıt ve belgelerin getirtildiğini; tapu kaydı, Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2006/193 esas 2006/651 karar sayılı dosyası, Büyük Şehir Belediye Başkanlığından gelen davacıya ait encümen kararı tahsis belgeleri, tarafların iddia ve savunmaları, dosya kapsamı dikkate alındığında; davacının, davalılardan belediye başkanlığından bedelini ödeyerek satın aldığı ve tapuya tescil ettirdiği, Kütükçü mahallesi 9211 Ada 3 parselde bulunan taşınmaz hakkında dava açıldığı ve taşınmazın mülkiyetinin elinden çıktığından cihetle ayıplı mal satan davalılardan fazlaya ilişkin haklarının saklı tutularak 7.000,00.- YTL tazminatın tahsilini talep ve dava etmiş ise de, Belediye Başkanlığından gelen yazı cevabında, 23.11.1993 tarihli işlem ile dava konusu taşınmazın encümen kararı ile davacıya bedelinin ödenerek devredildiğinden, söz konusu devir belediye encümen kararına dayandığından, bu kararın idari bir işlem olması sebebi ile bu işlemden doğan zararların giderilmesi davalarında idari yargı görevli olduğundan, davacının davasının idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığının söz konusu taşınmazı hazineden 1989 yılında devraldığını ve davacının da iyi niyetle 1993 yılında Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığından satın aldığını, ancak bir süre sonra Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2006/193, K:2006/651 sayılı ve 25.12.2006 tarihli kararı ile tapusunun iptal edildiğini, burayı müteahhide vermekle elde edebileceği kârdan mahrum kaldığını, vergi ve mahkeme masrafı ödediğini belirtilerek 40.000,00 TL zararın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini, istemiyle Maliye Hazinesi ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na karşı idari yargı yerinde dava açmıştır.



ANTALYA 3. İDARE MAHKEMESİ; 14.9.2009 gün ve E: 2009/1116 sayı ile Anayasa'nın 9. maddesinde “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” denildiği, “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinde “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. / Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. / Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. / Yasama ve yürütme organları ve idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." hükümlerine yer verilmiş bulunduğu; belirtilen Anayasal düzenlemelere göre, "kuvvetler ayrılığı" ilkesi gereğince fonksiyonel bakımdan yargı organının yasama ve yürütmeden ayrı tutulmuş olduğu, bağımsız bir organ olan yargının yargılama süreci ile ilgili işlemlerinin Anayasa'nın 125. maddesinde öngörülen "idari işlemler" kapsamına girmediği ve bu nedenle yargısal işlemler dolayısıyla idari yargı yoluna başvurulamayacağının açık olduğu; bu anlayışın, Ülkemiz yargı sisteminin dayandığı "yargı ayrılığı" ve "adli ve idari yargı organlarının birbirlerine karşı bağımsızlığı" ilkelerinin de doğal bir sonucu olduğu; bununla birlikte, hukukumuzda, bazı hallerde yargısal işlemlere yardımcı kimi idari faaliyetlerden dolayı Devletin sorumluluğunu öngören istisnai düzenlemelerin de bulunduğu; nitekim, Medeni Kanun’un 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur./ Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. / Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür. "hükümlerine yer verildiği; anılan yasal düzenlemeden, yargılama sürecine katkıda bulunan işlemler nedeniyle Devletin sorumluluğunun kabul edildiği durumlarda, bu sorumluluğun denetiminin de aynı yargı düzeni içinde yapılmasının gözetildiğinin anlaşıldığı; olayda, davacının Antalya İli, Kepez İlçesi, Kütükçüler Mahallesinde bulunan 9211 ada, 3 parsel sayılı taşınmazı Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığından tapuya güvenerek 1993 tarihinde iyiniyetle satın aldığı iddiasında olduğu; fakat sonradan söz konusu taşınmazın orman arazisi olduğu gerekçesiyle tapunun iptali üzerine tapuya güven ilkesi gereğince bakılmakta olan tazminat davasının açıldığının anlaşıldığı; bu duruma göre, Türk Medeni Kanunu'nun uygulanmasına ilişkin olarak kamu görevlilerinin işlemlerinden doğduğu öne sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada, Medeni Kanun'un 1007. maddesi hükmü ve ayrıca tazminat istemine esas olan işlemin denetimi yapan mahkemenin dahil olduğu adli yargının görevli bulunduğunun kabulünün zorunlu bulunduğu; nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 10.07.2006 gün ve E: 2006/1001, K: 2006/14 sayılı kararının da aynı yönde olduğu, benzer davalarda Yargıtay'ın işin esasına girerek (Örneğin Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin E: 2002/3549, K: 2002/5807 sayılı kararında olduğu gibi) karar verdiğinin de görüldüğü; ancak, uyuşmazlıkla ilgili Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.12.2008 gün ve E:2008/220, K:2008/467 sayılı görevsizlik kararı 29.06.2009 tarihinde kesinleştiğinden görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru zorunluluğunun doğduğu; açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, bu konuda verilecek karara değin davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Sıddık YILDIZ, Muhittin KARATOPRAK ve Sedat ÇELENLİOĞLU’nun katılımlarıyla yapılan 07.06.2010 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, idari yargı dosyası ile birlikte adli yargı dosyası da gönderilmek suretiyle 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu, her iki yargı yerinde “fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 7.000 TL zararın tazmini istemi ve taraflardan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden” olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

Dava, davacının 1993 yılında Antalya Büyükşehir Belediyesinden satın aldığı taşınmazın tapu kaydının, Maliye Hazinesi tarafından açılan dava sonucu iptal edilmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın adli yargıda Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Kepez Belediye Başkanlığından, idari yargıda ise Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Maliye Hazinesinden tazmini istemiyle açılmıştır.

Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesinde, “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.  

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür” denilmektedir.  

Dosyanın incelenmesinden, Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 25.12.2006 gün ve E:2006/193, K:2006/651 sayılı kararıyla, dava konusu taşınmazın 1946 yılında 3116 sayılı yasaya göre yapılan orman tahdidinde orman sınırları içerisinde bırakıldığı ve tahdit işleminin kesinleştiği, 1952 yılında 5652 sayılı yasa uyarınca yapılan maki tefrik çalışmasında ise makilik olarak ayrılan sahada bırakıldığı, bu yerin 1989 yılında 6831 sayılı yasanın 3302 sayılı yasayla değişik 2/B maddesi uyarınca yapılan uygulamada ise hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan sahada kaldığının yapılan yargılama ve toplanan delillerle anlaşılmış olduğu; dava konusu taşınmazın 1946 yılında yapılan orman tahdidinde orman sınırları içinde bırakıldığı ve orman kadastrosunun kesinleşmesiyle birlikte devletin tapulu mülkü konumuna geldiği anlaşıldığına, 1952 yılında yapılan maki tefrik işlemi bir nitelik belirleme işleminden ibaret bulunduğuna ve taşınmaz bu işlemden sonra devletin tapulu özel mülkü haline geldiğine, bu tür yerlerin ve 2/B uygulamasıyla hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan sahaların imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi mümkün bulunmadığına, davalı tarafın dayandığı ve makilik yerlerin özel mülke konu olmasını sağlayıcı nitelikte bir tapu kaydı da bulunmadığına, Hazine’nin nitelikleri gereği tapulamaya tabii bulunmayan yerlerle ilgili olarak açacağı davalarda 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması söz konusu olmadığına göre, davanın kabulüne karar vermenin gerekmiş olduğu gerekçesiyle davanın KABULÜ ile; Antalya ili Merkez Kütükçü Köyü 9211 ada 3 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının İPTALİ ile davacı Maliye Hazinesi adına tapu siciline KAYIT ve TESCİLİNE karar verildiği, bu kararın Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 28/6/2007 gün ve 2007/6208 E- 2007/9241K sayılı kararıyla onanarak kesinleşmesi üzerine, davacı tarafından; uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

Buna göre, uyuşmazlığın, taşınmazın tapu kaydının hatalı tescili nedeniyle iptal edilmesinden kaynaklandığı ve açılan davanın bununla ilişkilendirildiği gözetildiğinde, davanın görüm ve çözümünün, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre adli yargının görevine girdiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.


SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Antalya 3. İdare Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.12.2008 gün ve E:2008/220, K:2008/467 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 07.06.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
Yüklə 5,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   140   141   142   143   144   145   146   147   148




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin