Mağrib-i Aksâ'da Fes (Fas), Sİcilmâse, Sebte (Ceuta). Zelûl (Zülûl). Tâmesnâ ve son olarak Sûs dolaylarında bulunan Hev-vâreliler buraya İfrikıye ve Mağrib-i Ev-sat Berberileri'yle geldiler. Hevvâre kabilesi de Zenâte veSanhâce gibi aktif bir şekilde Merînîler Devleti'ni destekleyince Merînîler hem bu davranışı mükâfatlandırmak, hem de Muvahhidler döneminde İfrîkıye'den zorla göç ettirilen Benî Hilâl bedevî Arap kabilelerinin arasına yerleştirerek nüfuzlarını kırmak için her üç kabileden büyük grupları Tâmesnâ bölgesine nakletmiş ve onlara ziraat yapmaları, otlak olarak kullanmaları için çok geniş araziler iktâ etmişlerdir. VII-VIII. (XIII-XIV.) yüzyıllarda refah içinde yaşayan Fas Hevvâreleri daha sonraki asırlarda da varlıklarını sürdürdüler. Hatta XIV. yüzyılın ilk yarısında Tâmesnâ'da çok güçlü duruma gelmişlerdi. Hevvâre ve Berâ-nis'in diğer kollarından bazı kabileler suyu ve otu bol, hayvancılığa ve ziraata elverişli topraklarda birlikte oturmaktaydılar. Fas'taki Ağmat şehrini bunlar kurdular ve Batı Afrika yerlilerine deve ker-vanlarıyla demir, bakır, dokuma, süs eşyası ve baharat götürüp satarak çok zengin oldular. Yine bir Hevvâre kolu olan Benî Rezîn. Tanca ile Sebte arasındaki Rif-te V. (XI.) yüzyılda Hüvvâre adıyla bir şehir kurdu. İdrîsîler'in (788-985) idaresi zayıfladığında Mağrib istikrarsız günler yaşamaya başladı. Sultan Muhammed b. İdris nüfuzu altındaki bölgeyi kardeşleri arasında paylaştırmış, Hevvâreliler'in yaşadığı bölgenin idaresini de Dâvûd b. İd-rîs'e bırakmıştı. Atlas Okyanusu sahili boyundaki geniş ovalarda bulunan bu toplulukların hepsi Araplar tarafından asi-mile edilmiştir. Bu durum özellikle Sûs bölgesinin kuzeyinde yaşayan. Arapça konuşan ve Arap asıllı olduğunu iddia eden Hevvâre topluluklarında görülmektedir. Bugün Fas'ın doğusundaki Tefrâta ovasında da bir Hevvâre kolu bulunmaktadır.
Târik b. Ziyâd'la birlikte İspanya'ya geçenlerin bir kısmı ile Kuzey Afrika Valisi Mûsâ b. Nusayr'ın Berberîler'den topladığı askerlerin bir kısmı Hevvâre'ye mensuptu ve bunlar İspanya'nın fethinde çok etkili oldular. Abdurrahman b. Mûsâ el-Hevvârî, Endülüs Emevî Hükümdarı I. Abdurrahman ve ondan sonraki üç emîr devrinde İsticce (Ecija) kadısı olarak görev yaptı. İspanya'da müslümanlann hâkimiyeti devam ettiği sürece Hevvâreliler'in varlığından da daima bahsedildi. Özellikle İşbîliye (Sevîlla), Kurtuba(Cordoba). Belen-siye(Valencia). Mürsiye(Murcia), Tuleytula (Toledo). Sarakusta (Saragossa) ve Ceyyân (Jaen) gibi önemli yerleşim bölgelerinde Hevvâre'ye mensup boylar oturmaktaydı. Ceyyân'da bunların adını taşıyan bir kale bulunuyordu. Bugünkü Teruel yakınlarında yer alan Şentemeriye eş-Şark (Sehle, Albarracin) şehri Hevvâreli Benî Re-zîn'in yurdu idi. Endülüs Emevî Devleti yıkılınca (422/1031) Huzeylb. Halef liderliğindeki Benî Rezîn bağımsızlığını ilân etti. Daha sonra Runde'yi (Ronda) ele geçiren Benî Zünnûn da burada kendi adıyla anılan bir hanedan kurdu.
İfrîkıye'dekİ Hevvâreliler Sicilya'nın 212'-de (827) Ağlebîler tarafından fethine katıldılar ve adada asırlarca kendi kimliklerini muhafaza ettiler. Kuzey Afrika'da en fazla yer değiştiren kabilelerin biri de Hevvâre idi. Atlas Okyanusu kıyısındaki Sûs bölgesinden Yukarı Mısır (Saîd) ve Sudan'ın kuzeyine kadar olan topraklarda bazan bağımsız, fakat genelde güçlü bir devlete yarı bağlı olarak ve Araplar'a nis-betle daha itaatkâr bir tavır içinde yaşadılar. Ancak Fatımî halifeleri Mansûr-Bil-lâh İle (946-953) Muiz-Lidînillâh (953-972) zamanında olduğu gibi üzerlerindeki baskılar arttığında bağımsızlıklarına aşırı derecede düşkün olduklarından yurtlarını rahatça terkedebiliyorlardı.
Fâtımîler Mısır'a hâkim olunca (358/ 969) kendilerine yardımcı olan Hevvâre'-nin liderlerinden birini Münşiye bölgesine emîr tayin ederek mükâfatlandırdılar. Memlükler döneminde de bunların rollerinin arttığı görülmektedir. Berkuk henüz tahta çıkmadan İskenderiye ile Ber-ka arasındaki Buhayre bölgesinde bulunan kalabalık bedevî gruplarını dağıtmak istedi. Burada asırlardır yaşayan Hevvâreliler'in çoğunun 782'de (1380) Yukarı Mısır bölgesine göç ettirilmesi, aslında Yemen ve Hicaz asıllı Arap kabilelerinin gücünü kırmaya yönelik bir plandı. Saîd
muktaı Hevvâre Emîri İsmail b. Mazin, yeni bölgede sanat erbabının ve kendisinin kalacağı binalar inşa ettirdi. Bölgenin önemli yerleşim yerlerinden Küs, İhmîm ve Asvan'ın yanında Circe (Circâ) adıyla yeni bir şehir ortaya çıktı ve burada oturanlara Circe Hevvâreleri denildi. Bunlar topraklarını kısa zamanda değerlendirip zengin oldular ve Berkuk'a daima minnettar kaldılar. Berkuk 791'de (1389) İlbo-ğa'ya karşı kendilerinden yardım isteyince Kahire'ye kadar geldiler. Kahire'de iktidarı ele geçiren Berkuk (1390-1399), bölgede baskınlar düzenleyen Araplar'ın aksine kendisine daima bağlı kalan Hevvâ-reliler'i hizmetlerinden dolayı tekrar mükâfatlandırdı. 798'de (1396) Yukarı Mısır'da çıkan karışıklıklar sırasında sultanın bölgedeki naibi öldürülünce bölgeye Circe Hevvâreleri'nden bir grup askerle yeni nâib gönderildi. 799*da (1397) yeni naibin oğlu Şeyh Bedreddin Muhammed b. Ömer b. Abdülazîz babasının yerine geçti ve Benî Ömer hanedanını kurdu. Circe'de bir cami inşa ettirdi: XV. yüzyılda da Sîdî Abdüsselâm Camii inşa edildi. Bu aşiret devleti Circe'den Nübye'ye kadar uzanan bölgede hüküm sürdü.
Asvan'daki Benî Kenz Arapları 1412'de Circe'ye saldırınca Hevvâreliler'in bir kısmı, el-Hâc îsâ Ved Muhammed'in önderliğinde daha güneye inerek Sudan'ın Nil vadisindeki Kordofan bölgesine yerieşti. Tüccar olan îsâ Ved Muhammed ve diğer ileri gelenler yağmurlar başlayınca ülkenin batısında yer alan Dârfûr'a gitmekte, kurak mevsimlerde ise tekrar Kordo-fan'a dönmekteydiler. İçlerinden yerleşik hayat yaşayanlara Cellâbe Hevvâreleri deniliyordu. Bunlar yerli halkla yakın ilişki içinde idiler ve onlarla evlendikleri için birkaç nesil sonra, bedevî hayat süren ve mevsimlere göre Kordofan - Dârfûr arasında gidip gelenlerden farklılaşmaya başladılar.
815'te (1413) Circe Hevvâreleri Benî Kenz'e saldırarak Asvan'ı ele geçirdilerse de Sultan Barsbay zamanında sıkı kontrol altına alındılar. 822 (1419) yılına kadar Memlükler buranın vergisini düzenli biçimde topladılar. 842'de (1438) emîr-lerine baş kaldırdıklarında ise üzerlerine bir ordu gönderildi ve ileri gelenlerinden on altı kişi idam edildi.
Osmanlılar'ın Mısır'ı fethinden önce Memlükler'in bölgedeki nüfuzu giderek azalmıştı. Gerçi Yavuz Sultan Selim Mısır'a yürüdüğü sırada Hevvâreliler Toman-bay'a yardım için bedevî birliklerini gön-
283
HEVVÂRE
dermişlerdi, fakat onun yenilip güneye çekilmesi üzerine emirleri Ali b. Ömer Osmanlı padişahına haber yollayarak kendisine yardım edeceğini bildirdi. Bu davranış Osmanlılar tarafından takdir edildi ve Hevvâreliler resmen tanındı. Emîr Ali yönetiminde Circe Yukarı Mısır'ın merkezi oldu ve emîr buraya bir de medrese inşa ettirdi. Osmanlılar, Mısır idari yapısı içinde Circe'yi Benî Ömer vilâyeti diye adlandırdılar. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Circe idarî bakımdan sancak sayıldığından merkezî idarenin tayin ettiği beyler tarafından yönetildi; bunlar arasında özellikle Canbolat ve Yûsuf Bey etkili kimselerdi. Bölgedeki bedevilerin tamamı devlete bağlı kaldıkları için orduda istihdam edildiler. Evliya Çelebi, Mısır'ın bu bölgesinden bahsederken halkının yetmiş ayrı Hevvâre fırkasından meydana geldiğini söyler ve özellikle Circe vilâyeti, bunun kazaları, buradan elde edilen gelirler hakkında bilgi verir [Seyahatname, X, 798-812).
1168'de (1755) Kahire'de başlayan devletle halk arasındaki mücadele sırasında Saîd'de Hevvâre'den Benî Hümâm iktidarı ele geçirdi ve Firşavt'ı merkez yaptı. Daha sonra Araplarla iş birliğine giderek ticaret yollarının güvenliğini sağladı. Her yıl kervanlar Dârfûr'dan S000-6000 köleyle Circe'ye gelir ve burada sancak beyine esir başına 4 altın ve deve başına 2 altın gümrük ödedikten sonra ellerindeki malları satarak Kahire'ye kadar giderlerdi (Orhonlu, s. 101). XVIII. yüzyılın sonlarına doğru merkeze bağlı mevcut idareyi korumak amacıyla Şâzeliyye tarikatına mensup Şeyh Süleyman ez-Zeyyât bölgeye gönderildi. Kölemen Beyi Bulutka-pan Ali Bey, 1769 yılında başlarında altı bey bulunan 3000 askeri Yukarı Mısır'a gönderdi. Ordu önce Asyût'u aldı, daha sonra Hevvâreliler'e saldırdı. Hümâm daha güneydeki İsnâ'ya kaçtı ve Aralık 1769'-da burada öldü. Hümâm'ın yerine geçen oğlu Dervîş'in Kahire'ye gelerek Ali Bey'e bağlılığını bildirmesiyle bölgedeki Hevvâre hâkimiyeti önemini yitirdi. Sonuçta Benî Hümâm merkezî idare karşısında fazla dayanamadı ve İhanete de uğradığı için yenildi. Reisleri Ebû İsmail Ali 1779'da Murad Bey tarafından öldürüldüğünde Hevvâre topraklan emirler arasında paylaşıldı. Artık Hevvâreliler'in eski güçlerini kaybettiklerine ve bir daha toparlanama-yacaklarına inanılıyordu. Fransa'nın Mısır'ı işgali onları tekrar ön plana çıkardı ve sömürge idaresince Saîd'in gerçek sa-
hipleri kabul edildiler. Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın birlikleri 1811 "de emîrler üzerinde hâkimiyet kurunca 1812'de topraklarının merkezî otorite tarafından kadastro edilmesine karşı çıkamadılar.
Gerek Memlükler gerekse Osmanlılar mahallî otoritelere çeşitli haklar tanıyarak merkezî idareye bağlılıklarını sağlamışlardı. Osmanlı döneminde Yukarı Mısır buğday ambarı olduğundan buraya fazla önem verildi ve Circe'nin güneyi önce tek bir idarî yapıda toplanmışken daha sonra "kâşiflik" denilen iki idarî bölgeye ayrılarak Habeş vilâyetindeki memur ve askerlerin iaşelerinin buradan teminine başlandı. Mehmed Ali Paşa'nın Güney Mısır'da başlattığı toprak reformuna kadar buradaki bedevî olgusu önemini korudu ve toprakların kadastrolan sırasında ağırlığını hissettirdi.
Hevvâre kabilesinin bu derece geniş coğrafî bölgelerdeki yayılışını tam tes-bit edebilmek zordur. Ayrıca Hevvâre'ye mensup kabilelerin her biri yaşadığı coğrafî bölgenin ve beşerî çevrenin etkisi altında kalmıştır. Kuzey Afrika'da tamamen Araplaşan Berberi kabilelerinden biri de bunlardır. Veddan ve Trablus bölgesine yerleşmiş olanlar, Ebû Ubeyd el-Bekrî'nin naklettiğine göre kıldan dokunmuş çadırlarda otururken Mağrib-Sûs bölgesindeki Hevvâreliler bilinmeyen bir tarihte yerleşik düzene geçmişlerdi ve tarımla uğraşıyorlardı. Milâdî IV. yüzyıldan itibaren Kuzey Afrika'dan Sahrâ'ya yönelik göç dalgasına birçok Sanhâce kabilesinin yanı sıra Hevvâre de katılmıştı; bunlar koyun, keçi ve deve sürüleri besleyen göçebelerdi. Bütün Güney Sahrâ'da ve Sudan'da İslâmiyet'i Sanhâce ite akrabası Hevvâre'ye mensup kabileler yaymıştır.
Hevvâreliler tarih boyunca sürekli parçalanıp dağılmış ve küçük topluluklar oluşturarak Kuzey Afrika'nın çeşitli bölgelerinde yaşamaya devam etmişlerdir. Çok nâdir haller dışında büyük çapta bir birliği pek sağlayamamışlardır. Çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla meşgul olmayı tercih etmiş, bir kısmı da ticareti seçmiştir. Birçok Hevvâre topluluğu içtimaî-si-yasî sebepler veya demografik yapının sonucunda başka kabilelerin içinde erimiştir. Hevvâre, Sanhâce ve Zenâte gibi kendisinden daha büyük topluluklara göre siyasî düzene karşı daha az baş kaldırmıştır.
Hevvâreliler arasından birçok âlim yetişmiştir. Bunların İçinde İbâzîler'in büyük kadılarından Muhakkim el-Hewârî.
Arap dil âlimi İbn Câbir Muhammed b. Ahmed el-Hevvârî ve Mâliki fakihi Muhammed b. Ömer el-Hewârî sayılabilir.
BİBLİYOGRAFYA :
BA, BEO, TrablusgarbKataloğu,Bâb-\ Âsa-fî Evrak Kalemi, Dahiliye Nezâreti, Trablusgarb, 1298.7.8; İbn Abdülhakem. Fütûtıu İfrîkıyye ue't-Endelüs, Cezayir 1948, s. 34, 136; İbn Hur-dâzbih, el-Mesâlik üe'l-memâlik, s. 9; Bekri, el-Mesâlik (nşr. DeSlane). Paris 1956, s. 59, 106, 117, 127; İbn Fazlullah el-Ömerî. Mesâlik (trc. Gaudefroy-Demombynes). Paris 1927, s. 108; İbn Ebû Zer. Rauzü'l-kırtâs, Rabat 1923, s. 20, 46, 54, 120; İbn Haldun. el-'İber, Beyrut 1956, V, 282-292; a.mlf., Hİslotre des berberes (trc. De Slane), Paris 1982, I, 272-282; Kalkaşendî. Kalâ'idü'l-cümân, Kahire 1383/1963, s. 170-171; Makrîzî. el-Beyân ue7-ı'Vâb(nşr. Abdülme-cîdÂbidîn). İskenderiye 1989, s. 50, 56-59, 134-136, 154-155; Hasan el-Vezzân. Vaşfü Ifrikıy-ye: Descriptton de l'Afrİque (trc. Ch. Schefer). Paris 1896, I, 22, 339; Evliya Çelebi. Seyahatname, X, 798-812; M. Bernard, Deuxİeme mis-sion flatters, Paris 1882, s. 4-9; Mahmud Naci. Trablusgarb, İstanbul 1330, s. 115-119, 123, 125, 171-172; G. Marçais. Lesarabesen Berberle du XI' en XIVC siecle, Paris 1913, s. 637-638; H. Terrasse, Histoire du Maroc, Casablanca 1949,1, 12, 533; Cengiz Orhonlu. Osmanlı İmparatorluğunun Güney Siyaseti: Habeş Eyâleti, İstanbul 1974,s.75,77, 101, 111-113; J.-C. Gar-cin. Un centre musutman de la haute Egypte medieuate Qûs, Kahire 1976, s. 426, 450,469, 471-479, 486-498, 514. 517-522. 526-530, 543-544; a.mlf., "Jean-Leon I'Africain et 'Ayd-hab", A/s/., XI (1972), s. 201-202; A. Rayrpond, "Ali Bey le grand", Les afrlcains, Paris 1977, II, 15-41; Ali Yahya Muammer, el-lbâzıyye fi'l-Cezâ'ir, Kahire 1399/1979, s. 138-143; C.-A. Julien, Histoire de t'Afrique du nord de la con-quetearabeâ 1830, Paris 1980, s. 22-23; M. Morsy, North Africa 1800-1900, New York 1984, s. 36; Abdülfettâh Mukallid el-Ganîmî, et-İslâm ueVArübeH's-Südân, Kahire 1987, s. 233-235; Abdülvâhid Zennün Tâhâ. The Müslim Conquest and Settlement of North Africa and Spain, Lon-don 1989, s. 22-24, 28, 58, 76, 167-176; Seyyid Muhammed es-Seyyid Mahmûd, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, İstanbul 1990, s. 150, 155-156; F. de Medeiros, "Les peuples du Soudan: mouve-ments de populations", Histoire generale de İAfrlque, Paris 1990,111, 143-164; [. Hrbek- J. Denişe. "Les almoravides", a.e., 111, 365-395; Housain Mones. "La conquete de l'Afrique du nord et la resistance berbere", a.e., III, 251-272; T. Lewicki. "Le röle du Sahara et des Sha-riens dans les relations entre le nord et le sud", a.e., [|], 303-339; a.mlf. - P. M. Holt. "Hawwâ-ra", El2 (Fr), İH, 305-309; Ramazan Şeşen."Sa-lâhadciin Eyyûbi Devrinde Libya'da Türkler ve Karakuş Meselesi", TD, XXXIII (1982), s. 174-175, 177; Rene Basset, "Hüvâre", İA, V/l, s. 664-665; R. Le Tourneau. "Kal'at Huwwâra", E/2(Fr). IV, 481-482.
ibrahim Harekât - Ahmet Kavas
r
ı_
HEVVARI
~l
J
284
HEYD, Uriel
HEVVÂRİYYE
~l
Sehliyye'nin Ebû Bekir b. Hevvâr el-Batâihî'ye
(IV./X. yüzyıl) nisbet edilen bir kolu (bk. SEHL et-TÜSTERÎ).
HEVZE el-HANEFÎ
J
~l
L
Ebû Alî Hevze b. Alî
b. Sümâme el-Hanefî el-Bekrî
{ö. 8/630)
Benî Hanîfe kabilesinin reisi, şair ve hatip.
J
Adnânîler'e mensup Yemâme'deki savaşçı kabilelerden Benî Hanîfe'nin reisi olan Hevze. Arap kabileleri arasında büyük bir şöhret ve itibara sahip olduğu gibi Kisrâ Hüsrev Perviz ile de (590-628) dostça münasebetler kurmuştu. İran-Yemen arasında Kisrâ adına yapılan ticarî faaliyetlere kendi bölgesi Yemâme'de yardımcı oluyor, ticaret kervanlarının güvenliğini sağlıyor, yolcuların çeşitli ihtiyaçlarını gideriyordu. BenîTemîm kabilesi tarafından malları yağmalanan bir kervandaki yolcular Hevze el-HanefTye sığınmışlar, Hevze de kendilerine yardımcı olmuş ve onlarla birlikte gidip Hüsrev Per-viz'le görüşmüştü. Kisrâ bu görüşme sırasında Hevze'ye ihsanda bulunmuş, He-cer bölgesinde bazı arazileri kendisine tahsis etmiş ve bir de taç vermişti. Hevze bu olaydan sonra "Zü't-tâc, Sâhibü't-tâc" lakaplarıyla anılmıştır. Öte yandan İran'ın Bahreyn valisi, kervanı yağmalayan Benî Temîm kabilesine karşı bir sefer düzenleyerek birçoK kişiyi öldürmüş, pek çoğunu da esir almış, bu arada 100 esir Hevze el-Hanefî'nin teşebbüsleri neticesinde serbest bırakılmıştı. Benî Hanîfe ile Benî Temîm arasında zaman zaman kanlı çatışmalara yol açan bir düşmanlık vardı. Nitekim Hevze gençliğinde bir çarpışma sırasında Benî Temîm'e esir düşmüş, 300 deve karşılığında hürriyetine kavuşabilmişti.
Kabile reisliği yanında şairliği ve hatip-liğiyle de tanınan Hevze el-Hanefî hıristi-yandı. Hz. Peygamber onu 7. yılın Muharrem ayında {Mayıs 628) bir mektupla İslâm'a davet etti ve müslüman olduğu takdirde yönetmekte olduğu bölgede idareciliğinin devam edeceğini bildirdi. Hevze, Resûl-i Ekrem'in elçisi Selît b. Amr el-Âmirî'ye iyi davranıp İkramda bulun-
makla birlikte İslâmiyet'i kabul etmediğini bildiren cevabî bir mektup gönderdi. Bu mektubunda İslâm'ın güzel bir din olduğunu, ancak Hz. Muhammed'in vefatından sonra Araplar arasındaki yeri ve itibarı dolayısıyla peygamberlik görevini kendisine bırakması halinde müsiüman olacağını bildiriyordu. Mekke'nin fethinden sonra ölen (8/630) Hevze'nin yerine geçen Sümâme b. Üsâl müslüman olmuş ve Ridde savaşlarında önemli hizmetler görmüştür.
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Sa'd. et,-Tabakât, I, 262; İV, 203; VIII, 153; Belâzürî, Fütûh (nşr. Abduliah Enîs et-Tabbâ'), Beyrut 1987, s. 118-119; Ya'kûbî, Târih, II, 78; Müberred. et-KâmiHnşr. Ebül-Fazi İbrahim). Kahire, ts., II. 24; III, 15, 23; Taberî. Târih (Ebü'l-Fazl), II, 169, 171, 644, 645; İbn Düreyd, el-lşti-kâk, s. 55, 348; İbn Hazm, Cemhere, s. 219, 310; İbn Hudeyde, et-Mişbâhu'l-mudî(nşr. Mu-hammed AzîmüddinJ. Beyrut 1405/1985, II, 297-300; Bekri. Mu'cem, s. 407, 1059, 1063; İbnü'l-Esîr, ei-Kâmit,\, 468-469, 620-621; II, 215; İbn Seyyidünnâs, 'Uyûnü'i-eşer, II, 269-270; İbn Kayyım el-Cevzİyye, Zâdü'l-me'âd, III, 696-697; Halebî. İnsânü't-cuyûn, III, 254-255; Muham-med Hamîdullah. et-Veşâ'iku's-siyâsiyye, Beyrut 1983, s. 156-157; Ziriklî. el-AUâm, VIII, î 02; Cevâd Ali. et-Mufaşşal, IV, 213-215; V. 81, 208-209; VI, 9Î, 621, 660; VII, 460. 527, 577; IX, 70, 78, 570. 574, 868; Abidin Sönmez, Resulut-lah'in İslâm'a Dauet Mektuptan, İstanbul 1984, s. 141-146. m
Iffii Ahmet Önkal
r
HEYBET
~l
ı_
r
L
Hakk'a yakın olmanın (üns)
meydana getirdiği
endişe hissi anlamında
bir tasavvuf terimi
(bk. ÜNS).
HEYD, Uriel
(1913-1968)
İsrailli şarkiyatçı, Osmanlı ve Türkiye tarihçisi.
J
~l
Almanya'nın Köln şehrinde doğdu. 1934'te Kudüs'e göç etti ve orada İbranî Üniversitesİ'nin Doğu Araştırmaları Ens-titüsü'nde Almanya'da iken başladığı şarkiyat tahsiline devam etti; 1939-1940 öğrenim yılında bulunduğu İstanbul Üniver-sitesi'nde Türkçe'sini ilerletti. 1943-1948 yıllan arasında Jevvish Agency'nin Ortadoğu siyasî şubesinde çalıştı. 1948'de İsrail Devleti'nin kurulması üzerine diplomatik göreve başladı ve önce Washington büyükelçiliğinde birinci sekreterlik, daha sonra Ankara büyükelçiliğinde müsteşar-
lık yaptı. 1951 yılında diplomatik görevi bırakarak Kudüs İbranî Üniversitesi'nde ders vermeye başladı. 1959'da İslâm tarihi profesörü olduktan sonra Müslüman Halklar ve Ortadoğu Tarihi Bölümü'nün başkanlığına ve Doğu Araştırmaları Ens-titüsü'nün müdürlüğüne getirildi. Hocalığı süresince üniversitedeki İslâm, Doğu ve Afrika araştırmalarının gelişmesine büyük katkı sağlayarak yerli ve yabancı bilim adamlarının ve öğrencilerin dikkatlerini buraya çekti; öğrencileri dünyanın çeşitli üniversitelerinde öğretim üyesi oldular. Heyd aynı zamanda Ortadoğu, Asya. Afrika araştırmaları yapan ve siyasetle ilgisi bulunmayan İsrail Müsteşrikler Ce-miyeti'nin aktif üyesiydi. 13 Mayıs 1968'-de Kudüs'te öldü.
Eserleri. Araştırmalarını genellikle İs-lâmî alanda yapmasına ve Arapça ile Farsça'yı da Türkçe kadar iyi bilmesine rağmen Heyd'in yayımlanmış çalışmalarının çoğu, Osmanlı Devleti'ni ve Türkiye Cum-huriyeti'ni ilgilendiren tarih, dil ve hukuk konulan üzerinedir. 1. Döhir al-'Umor: Şallit ha-Galil bame'ah ha-18 (Zahir el-Ömer: XVIII. yüzyılda Ceiîle emîri IKudüs 19421). İlk eseri olup orijinal kaynaklara dayanılarak İbrânîce yazılmıştır. Eserde, Sayda'daki Osmanlı paşasına karşı isyan ederek Kuzey Filistin'in Ceiîle bölgesinde özerk bir yönetim kuran bedevî emîri Zâhİr el-Ömer ve onun mücadelesi ele alınmıştır. 2. Foundations of Tlırkish Nationalism: The Life and Teachings of Ziya Gökalp (London 1950). Müellifin doktora tezini esas alarak hazırladığı, modern Türk milliyetçiliğinin merkezî şahsiyeti ve teorisyeni sıfatıyla Ziya Gö-kalp'in oynadığı rolü ve aynı zamanda onun İslâm ve laiklik hakkındaki fikirlerini sistematik biçimde incelediği bu eseri Kadir Günay Türk Ulusçuluğunun Temelleri (İstanbul 1979), Cemil Meriç de Ziya Gökalp: Türk Milliyetçiliğinin Temelleri (İstanbul 1980) adıyla Türkçe'ye tercüme etmiştir. 3. Language Reform in Turkey (Kudüs 1954). Türk dil reformu tarihini ve bu hususta karşılaşılan güçlükleri inceleyen bir çalışmadır. 4. Ottoman Documents on Palesti-ne 1552-1615: A Study of the Firman According to the Mütıimme Defteri (Oxford 1960). Heyd, birkaç yıl Türkiye'de Başbakanlık Arşivi ile diğer kurumlarda bulunan belgeler üzerinde çalışarak hazırladığı bu eserinde kullandığı belgelerin fotoğraflarını da vermiştir. Eserde o dönem Filistin'inin tarihi Osmanlı diplomasisi ve sosyal, ekonomik, dinî, kültü-
285
HEYD, Uriel
rel ve askerî şartlar açısından ele alınmış, özellikle sivil ve askerî yönetim, vergilendirme, ticaret, endüstri, vakıflar ve belediye hizmetleriyle müslüman ve azınlıklara ait kutsal yerler üzerinde durulmuştur. 5. Revival ol islam in Modem Turkey (Kudüs 1968). Heyd'in ölümünden hemen önce. kendi gözlemlerine dayanarak Menderes hükümetiyle birlikte Türkiye'de İslâmî uyanışı ele aldığı ve dinin giderek artan öneminin tahlilini yaptığı yirmi yedi sayfalık küçük bir kitaptır. 6. Studies in Old Ottoman Criminal Law (Oxford 1973). Hayatının son yıllarında Osmanlı Devleti'nde İslâm hukukunun uygulanışı konusuyla ilgilenen müellifin kaleme aldığı bu eser V. L. Menage tarafından yayımlanmıştır. Fâtih Sultan Meh-med, II. Bayezid, Kanunî Sultan Süleyman dönemlerinde ve XVII. yüzyılın ikinci çeyreğinde tatbik edilen ceza hukukuyla ilgili olan eserde ceza uygulamalarının yanı sıra hukuk sistemi, mahkemeler, davalar ve kanunlar ayrıntılı bir şekilde incelenir. Osmanlı hukuk ve adalet sistemi üzerine yeni bir yaklaşım sergileyen kitabın sonuna bir hukuk terimleri sözlüğü eklenmiştir.
Heyd. dokuz ayrı yazarın çalışmasından oluşan Studies in Islamic History and Civilization (Kudüs 1961) adlı eserin editörlüğünü de yapmıştır. Bu kitapta yer alan yazılar arasında onun "The Ottoman Ulema and Westernization in the Time of Selim III and Mahmut II" (s. 63-96) başlığını taşıyan makalesi önemlidir. Bu yazısında, o dönemdeki modernleşme teşebbüslerini ve ulemâ ile halk kesiminin Batıhlaşma'ya karşı tavrını irdeler. Mahmut Makal'ın Bizim Köy'ünü de Ha-Kelâr şellanü adıyla İbrânîce'ye çeviren Heyd (Tel Aviv 1951), böylece İsrail'de ve dünyanın başka yerlerinde İbrânîce okuyan insanlara o zamanın Türkiye'sin deki kırsal hayatla ilgili bir eseri tanıma fırsatı vermiş oldu.
Heyd birçok makale ve ansiklopedi maddesi yazdı. En önemlileri aşağıdakiler olmak üzere İngilizce ve İbrânîce yayımlanan makaleleri üç gruba ayrılabilir. 1. Modern Türkiye'de İslâm ve kültür: "İslam in Modern Turkey" (JRCAS, sy. 34 (Temmuz-Ekim I947|, s. 299-308); "Cul-tural Problems of Modern Turkey" (Netu Outlook, MI/8 |Tel Aviv. Temmuz-Ağus-tos 196O|, s. 13-23). 2. Osmanlı hukuk sistemi: "Kanun and Şari'a in Old Ottoman Criminal Justice" (Proceedings of the İsmet Academy of Sciences and Hu-manities, İH/1 [Kudüs 1967], s. 1-18);
"Some Aspects of the Ottoman Fetva" (BSOAS, XXXII/l 119691, s. 35-56). 3. Osmanlı Devleti'nde yahudiler: "The Jevvish Communities in İstanbul in the Sevente-enth Century" {Oriens, VI 11953), s. 299-314); "Moses Hamon, Chief Jevvish Physi-cian to Sultan Süleyman the Magnificİ-enf (Oriens, XVI 11963], s. 152-170; eserlerinin tam listesi için bk. Layish, BSMES, IX/1. s. 51-54).
BİBLİYOGRAFYA :
Gabriel Baer. "in Memory of Uriel Heyd" (U. Heyd. Reuiuat of İslam in Modern Turkey, |eru-salem 1968 içinde), s. 5-6; The Times, London 20 May 1968; Ha-Arel2, Tel Aviv 13 June 1968; "The Works of Professor Uriel Heyd71, AAS, V (1969],5. 203-207; Halil İnalcık. "Prof. Dr. Uriel Heyd", TTK Belleten, XXXIII/129 (1969), s. 115-116; A. Layish. "Uriel Heyd's Contribution to the Study of the Legal, Religious, Cultural and Political History of the Ottoman Empire and Modern Turkey", BSMES, IX/1 (1982). s. 35-54; N. ltzkowitz, "Heyd, Uriel", £Jd.,Vlll,
Dostları ilə paylaş: |