Wilbur Smith Onbirinci Yazıt



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə2/47
tarix11.08.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#69455
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   47

Günün geri kalanında ve gecenin yansı boyunca, o zamana kadar aralarında yaşananlar üzerine birlikte düşünmeye başladılar. Sonra Samana, Taita'yi kendi yatak odasına götürdü ve şafak sökene dek, bir annenin çocuğuna sarılıp uyuması gibi birbirlerine sarılarak uyudular. Kalkıp birlikte yıkandılar ve sonra Samana, Taita'yı bahçelerin bir köşesinde gizlenmiş antik bir taş binaya götürdü, Taita bu kısmı daha önce görmemişti. Tansid onlardan önce gelmişti. Yapının merkezindeki büyük odada, tam ortada duran mermer masanın başında bir şeylerle uğraşıyordu. Taita ile Samana içeri girince başını kaldırıp onlara baktı. "Son iğneleri hazırlıyordum," diye açıklama yaptı, "Ama baş başa kalmak isterseniz çıkabilirim."

Samana, "Kal sevgili Tansid," dedi. "Senin varlığın bizi rahatsız etmez." Sonra Taita'nın elinden tutup odada gezdirdi. "Bu bina başlangıç dönemlerindeki ilk başrahipler tarafından tasarlanmıştı. İşlerini yapabil-

20
11. Yazıt

mek için bol ışığa ihtiyaçları vardı." Duvarlann üst kısımlarındaki büyük, açık pencereleri gösterdi. "Bu mermer masada en az elli kuşak boyunca başrahipler İç Göz'ü açma eylemini gerçekleştirdi. Hepsi birer âlimdi, yani bizim tanımımıza göre başka insanların ve hayvanların auralannı görebilme yetisine sahipti." Duvarlara oyulmuş yazılan işaret etti. "Yüzyıllar ve bin yıl öncesine kadar uzananların kayıtlan. Aramızda hiçbir şey gizli kalmamalı. Sana hiçbir asılsız güvence vermeyeceğim... seni aldatmaya kalksam daha ilk kelimemi edemeden bunu anlarsın. O yüzden şunu da söylemeliyim, Kashyap'ın vesayeti altında, başarılı olana kadar dört kez İç Göz açma girişimim olmuştu."

En son kayıtları gösterdi. "Burada kaydı tutulmuş girişimlerimi görebilirsin. Belki başlangıçta beceri ve ustalığım yoktu. Belki hastalarım kendi yollarında yeterince ilerlememişlerdi. Bir tanesinde sonuç hiç iyi olmadı. Seni uyarıyorum Taita, riskler çok büyük." Samana bir süre derin düşüncelere dalıp sessiz kaldı. Sonra devam etti. "Benden önce de başan-sız olanlar olmuştu. Bak burada!" Taita'yı duvarın sonunda, aşınmış, yosun kaplı yazılann bulunduğu yere götürdü. "Bunlar o kadar eski ki, çözmek neredeyse imkânsız, ama sana ne yazdığını söyleyebilirim. Yaklaşık iki bin yıl önce bu tapınağa bir kadın gelmişti. Bir zamanlar Ege Denizi kıyılannda Truva denen büyük bir kentte yaşayan halktan geride kalanlardan biriydi. Orada, Apollo'nun Yüksek Rahibeleri'ndendi. O da senin gibi Uzun Yaşayanlardandı. Yağmalarla, yıkımlarla geçen yüzyıllar boyunca yeryüzünü gezmiş, bilgelik kazanmış, pek çok şey öğrenmişti. O sırada tapınağımızın başrahibi, Kurma adında biriydi. Yabancı kadın, onu kendisinin de Doğru'nun örneklerinden olduğuna ikna etmişti. Böylece İç Göz'ünü açması için kandırmıştı. Bu, Kurma'yı şaşırtan ve gururlandıran bir başarıydı. Ancak kadın tapınaktan ayrıldıktan çok sonra, Kurma şüphelere ve korkulara kapıldı. Onun bir sahtekâr, bir hırsız, soldaki yolu seçmiş bir üstat, Yalan'ın gözdelerinden biri olduğunu anlamasını sağlayan

21
Wilbur Smith

korkunç şeyler olmuştu. Kadın büyüsünü gerçekten seçilmiş birini öldürmek için kullanmıştı. Öldürülen kadının kimliğine bürünmüş ve onu kandırmak için kendi asıl doğasını bu şekilde maskelemişti."

"Sonra bu yaratığa ne oldu?"

"Tanrıça Saraswati'nin başrahipleri kuşaklar boyunca onun izini sürmeye çalıştılar. Fakat kadın kendini gizledi ve ortadan kayboldu. Belki artık ölmüştür. Umabileceğimiz en iyi sonuç bu."

"Adı neydi?" diye sordu Taita.

"Burada! Kayıtlı." Samana parmak uçlarıyla yazılara dokundu. "O kendine Eos diyordu, güneş tanrısının kız kardeşine atfen. Artık bunun gerçek adı olmadığını biliyorum. Ama ruhani işareti kedi pençesi şeklindeydi. İşte burada."

"Başka kaç kişi başarısız oldu?" Taita karanlık önsezilerinden "kurtulmaya çalışıyordu.

"Epeyce."

"Bana kendi deneyimlerinden söz etsene."

Samana bir an düşündükten sonra, "Halen çıraklık ettiğim dönemden hatırladığım biri var," dedi. "Adı Wotad'di. Teni kutsal mavi dövmelerle kaplıydı. Buraya, Soğuk Deniz'in karşısındaki kuzey ülkelerinden getirilmişti. Fiziki bakımdan güçlü bir adamdı, ama bambu iğnelerin altında öldü. O büyük gücü bile, açılış sırasında oluşan baskıya dayanamadı. Beyni patlayıp parçalara ayrıldı ve burnundan, kulaklarından kan fışkırdı." Samana içini çekti. "Korkunç ama hızlı bir ölümdü. Belki de Wotad ondan öncekilerden şanslıydı. İç Göz, kuyruğundan yakalanmış zehirli bir yılan gibi kendi sahibine de saldırabilir. Yarattığı bazı korkunç şeyler fazlasıyla güçlü ve dayanılmaz olur."

Günün geri kalanını onlar sessiz geçirirken, Tansid taş masanın başında son bambu iğneleri cilalamakla ve ameliyat aletlerini hazırlamakla meşgul oldu.

22
11. Yazıt

Nihayet Samana, Taita'ya bakıp yumuşak bir ifadeyle konuştu: "Artık karşılaşacağın riskleri biliyorsun. Bunu yapmak zorunda değilsin. Seçim sadece sana ait."

Taita başım salladı. "Seçme şansım yok. Doğduğum gün bu seçimin benim adıma yapılmış olduğunu biliyorum."

O gece Tansid ve Meren, Taita'nın odasında uyudular. Tansid lambayı söndürmeden önce Taita'ya ılık bitki özleriyle dolu bir kâse uzattı. Taita kâsedeki sıvıyı içer içmez minderine yığılıp derin bir uykuya daldı. Meren gece iki kez kalkıp onun soluklarını dinledi ve şafağın serin havası odaya sızdığında üstünü örttü.

Taita uyandığında, üçünün, yani Samana, Tansid ve Meren'in uyku döşeğinin etrafına diz çökmüş olduklarını gördü.

Samana esrarlı bir tavırla, "Büyücü, hazır mısın?" diye sordu.

Taita başını salladı ama Meren dayanamadı. "Bunu yapma Büyücü. Sana bunu yapmalarına izin verme. Bu uğursuzluk."

Taita, onun kaslı kolunu tutup sert bir şekilde sarstı. "Seni bu görev için seçtim. Sana ihtiyacım var. Beni yarı yolda bırakma Meren. Eğer bunu tek başıma yapmak zorunda kalırsam sonuçlarının ne olacağını kim bilebilir? İkimiz birlikte, daha önce de pek çok kez yaptığımız gibi bunun üstesinden gelebiliriz." Meren öfkeyle derin soluklar aldı; "Hazır mısın Meren? Her zaman olduğun gibi yine yanımda mısın?"

Meren, "Bağışla beni, zaaf gösterdim, ama artık hazır olduğumu biliyorum Büyücü," diye fısıldadı.

Samana önde, önce güneşli bahçeye çıktılar, oradan da antik binaya geçtiler. Mermer masanın bir ucunda cerrah aletleri diziliydi, öteki ucun-

23
Wilbur Smith

da ise bir kömür mangalı duruyordu, mangalın üzerindeki hava ısındığı için titreşmekteydi. Masanın altına bir koyun postu seriliydi. Taita'ya bir şey söylenmesi gerekmedi: postun üstüne, yüzü masaya dönük olarak diz çöktü. Samana, Meren'e başını salladı; belli ki, görevlerini yerine getirmesini istiyordu. Meren de Taita'nın yanına diz çöktü ve kıpırdamasın diye kollarını sımsıkı tuttu.

"Gözlerini kapat Meren," dedi Samana. "Seyretme." Başlarında durup dişinin arasında sıksın diye Taita'ya bir deri parçası uzattı. Taita bir baş hareketiyle reddetti. Samana sağ elinde gümüş bir kaşıkla Taita'nın önüne diz çöktü; öteki eliyle Taita'nın sağ gözünü iyice açtı. "Her zaman sağ gözden," diye fısıldadı. "Doğru'nun tarafından." Gözkapaklannı daha da ayırdı. "Sıkı tut Meren!"

Meren tamam dercesine homurdandı ve efendisini bronz bir çembere alır gibi kollarını kenetledi. Samana kaşığın ucunu Taita'nın sağ üst gözka-pağına yaklaştırdı ve tek bir kararlı hareketle gözyuvannın arkasına uzattı. Sonra gözü yavaşça kaşığa alıp yuvasından çıkardı. Optik sinirlerin ucundaki gozyuvan Taita'nın çenesinde bir yumurta gibi sallandı. Boş göz çukuru ise derin pembe bir boşluk yaratmıştı, gözyaşlanndan dolayı ise parlıyordu. Samana kaşığı Tansid'e uzattı, o da alıp bir kenara koydu ve bambu iğnelerden birini seçti. Ucunu mangalın üstüne tutup iyice kavrulup sertleşene kadar bekledi. Samana'ya uzattığında iğneden hâlâ duman çıkıyordu. Samana iğneyi sağ elinde tutarak başını Taita'nın boş göz çukuruna doğru eğdi. Kafatasına giren optik yolun konumunu ve açısını tarttı.

Samana'nın parmaklarının arasında Taita'nın gözkapakları istem dışı olarak titriyordu. Samana buna aldırmadı. Yavaşça iğneyi göz çukuruna yaklaştırdı ve ucunu optik yolun başına değdirdi. Sonra aniden bastırarak iğnenin zan delip, bir zarar vermeden sinir içinde ilerlemesini sağladı. Hemen hemen hiçbir direniş olmamıştı. İğne gittikçe daha derine batıyordu. Bambu iğne beynin ön lobunda neredeyse bir parmak boyu ilerleyince,

24
11. Yazıt

ucunun, iki gözün optik kiyazmada kesiştiği noktada bulunan sinir demetine ulaştığını hissetti. Bambu uç tam giriş yerindeydi. Bundan sonraki hareketin tam bir kesinlikle uygulanması gerekti. Her ne kadar dıştan sakin görünse de, Samana'nın lekesiz teninde hafif bir ter tabakası oluşmuş ve gözleri kısılmıştı. Gerildi ve son atılımı gerçekleştirdi. Taita'dan bir tepki gelmedi. Samana hedefi kıl payı ile kaçırdığını biliyordu. İğneyi bir parça geri çekti, duruşunu düzeltti sonra aynı derinliğe kadar tekrar itti, ama bu sefer birazcık daha yukarıya nişan almıştı.

Taita ürperdi ve hafifçe içini çekti. Sonra sanki kayıtsız kalmış gibi gevşedi. Meren bunu beklemesi için uyarılmıştı ve o sevdiği gümüş başın ileri doğru fırlamaması için bir eliyle Taita'mn çenesini sıkıca tuttu. Samana iğneyi yine aynı itina ile geri çekti. Gözün arkasındaki astarda oluşan deliği incelemek için öne eğildi. Hiç kan görünmüyordu. Minik yara, gözünün önünde anında kapanı vermişti.

Samana onaylarcasına mırıldandı. Sonra kaşığı kullanarak sallanan gözyuvannı yerine bıraktı. Taita'mn gözkapakları hızla kırpışarak gözyu-vannın iyice yerleşmesini sağladı. Samana, Tansid'in iyileştirici karışıma batırıp masaya serdiği keten bandajı alıp Taita'mn her iki gözünü kapatacak şekilde sardı ve sıkıca düğümledi.

"Meren, duyulan yerine gelmeden, bütün hızınla onu odasına götür."

Meren, Taita'yı uyuyan bir çocukmuş gibi kucakladı ve başını güçlü göğsüne yasladı. Koşarak tapınağa döndü ve onu odasına taşıdı. Samana ve Tansid de arkalarından geliyorlardı. İki kadın tapınağa varınca, Tansid ısınsın, diye bir çaydanlık bıraktığı ocağa gitti. Bitki özlerini bir tasa doldurup Samana'ya getirdi.

"Bunu başına dik!" diye emreden Samana, kâseyi Taita'mn dudaklarına götürüp sıvıyı ağzından dökmeye başladı, yutmasına yardım etmek •Çin de boynuna masaj yapıyordu. Bütün kâseyi bitirmesini sağladı.

Fazla beklemeleri gerekmedi. Taita kasıldı ve elini gözündeki bağa uzattı. Eli felçliymiş gibi titriyordu. Çenesi takırdadı ve dişlerini kenetle-

25
Wilbur Smith

di. Çenesindeki kas kabarınca, Meren, onun dilini ısırmış olabileceğini düşünerek dehşete düştü. Başparmaklarıyla Büyücü'nün ağzını ayırmaya çalışırken, aniden Taita'nın ağzı kendiliğinden ardına kadar açıldı ve bir feryat koptu, bedenindeki tüm kaslar tahta gibi sertleşmişti. Arka arkaya gelen spazmlarla sarsılıyordu. Dehşetle haykırıyor, çaresizce inliyor, sonra manik kahkahalara boğuluyordu. Yine aniden, sanki kalbi kırılmış gibi ağlamaya başlıyordu. Sonra yine bağırıyor ve sırtı, kafası topuklanna değe-cekmişçesine bükülüyordu. Şeytani bir güçle kıvranan bu yaşlı bedeni Meren bile zapt edemez olmuştu.

"Onu kim ele geçirdi?" diye yalvardı Samana'ya. "Kendini öldürmeden buna bir son verin."

"İç Göz'ü sonuna kadar açıldı. Henüz onu kontrol etmeyi bilmiyor. O kadar kötü görüntülere tanık oluyor ki, normal bir insan çıldırıp aklını yitirebilir. Şu an bütün insanlığın acılarına dayanıyor." Taita'ya biraz daha acı iksir içirmeye çalışan Samana da nefes nefese kalmıştı. Taita ağzındaki sıvıyı tavana doğru püskürttü.

"Kuzeyli Wotad'i öldüren bu cinnetti," dedi Samana, Tansid'e. "Görüntüler beynini şişirdi ve sonunda beyni dayanamayıp parçalandı." Gözlerindeki bandajı paralamasın diye Taita'nın ellerini tutuyordu. "Büyücü, her bir dulun ve ilk doğan çocuğunun ölümüne tanıklık eden her cesur annenin duyduğu acıyı tadıyor. Sakatlanan, işkence gören veya hastalıktan kıvranan her kadın ve erkeğin acılannı paylaşıyor. Her tiranın zalimliği ile, Yalan'ın her kötülüğü ile ruhu azap çekiyor. Yağma alevlerinde yanıyor ve mağluplarla birlikte binlerce savaş alanında ölüyor. Gelip geçmiş tüm kayıp ruhların çaresizliğini hissediyor. Cehennemin derinliklerine bakıyor."

"Bu onu öldürecek!" Meren de neredeyse Taita kadar yoğun acılar içindeydi.

"İç Göz'ünü kontrol etmeyi öğrenemezse evet, bu yüzden ölebilir. Tut onu, kendine zarar vermesine izin verme." Taita'nın başı iki yana öyle şiddetli savruluyordu ki, kafasını başucundaki taş duvara çarpmaktaydı.

26
//. Yazıt

Samana yüksek, tiz bir sesle ilahi söylemeye başladı, bu kendi sesi değildi ve söylediği dili Meren daha önce hiç duymamıştı. Ama ilahi söylemenin de fazla bir etkisi olmadı.

Meren, Taita'nın başını kollarına aldı. Samana ve Tansid de iki yanına geçip bedenleriyle destek yaparak onun vahşi çırpınışlarla kendine zarar vermesini önlemeye çalıştılar. Tansid parfüm kokulu soluğunu ağzına doğru üfledi. "Taita!" diye seslendi. "Geri gel! Bize dön!"

Samana ona, "Seni duyamaz," dedi. Sonra Taita'ya iyice sokulup avuçlarıyla Taita'nın sağ kulağını, Doğru'nun kulağını kapadı. Farklı bir dilden mırıl mırıl bir şeyler söylemeye başladı. Meren anlamını çıkarama-sa da o sesleri tanımıştı; Taita başka büyücülerle görüşürken kullanırdı bu dili. Bu onların gizli diliydi ve Tenmass derlerdi. Taita biraz yatışmış ve Sa-mana'yı dinliyormuş gibi başını yana eğmişti. Samana'nın sesi biraz daha kısıldı ama daha telaşlı da bir hal aldı. Taita bir cevap mırıldandı. Meren, Samana'nın ona talimatlar verdiğini, İç Göz'ünü kapamasına, yıkıcı ses ve görüntüleri süzüp yaşadıklarını anlamasına ve onu hırpalayan duygulardan uzaklaşmasına yardım ettiğini fark etti.

Bütün gün ve uzun süren gece boyunca hiçbiri Taita'nın yanından ayrılmadı. Şafakta Meren bitap düştü ve uyuyakaldı. İki kadın, onu uyandırmaya çalışmadılar ve uyusun diye bıraktılar. Bedeni, mücadeleden ve zorlu fiziksel deneyim yüzünden harap olmuştu; onlann ruhsal direncine sahip değildi. Onlann yanında henüz çocuk sayılırdı.

Samana ve Tansid, Taita'nın yanından ayrılmadılar. Taita da ara sıra uykuya dalar gibi oluyordu. O anların dışında huzursuzdu, cinnetin sınırında gidip geliyordu. Gözbağının ardında gerçekle fanteziyi ayırt edemiyor gibiydi. Bir keresinde doğruldu ve korkunç bir güçle Tansid'e sarıldı. "Lostris!" diye haykırdı. "Söz verdiğin gibi döndün. Ah, Isis ve Horus, sizi bekliyordum. Bu uzun yıllar boyunca hasretinizi çektim. Beni bir daha bırakmayın."

27
Wilbur Smith

Tansid, onun bu hezeyanından korkmadı. Uzun gümüş rengi saçlarını okşadı. "Taita, kendini üzmemelisin. Bana ihtiyacın olduğu sürece seni bırakmayacağım." Taita bir kez daha yatışana dek onu, göğsüne bastırdığı bir çocuk gibi şefkatle tuttu. Sonra merakla Samana'ya baktı. "Lostris?"

"Bir zamanlar Mısır kraliçesiydi," diye açıkladı Samana. Kendi İç Göz'ünü ve Kashyap'ın bilgilerini kullanarak Taita'nın zihnindeki anıların derinliklerine ulaşabiliyordu. Onun Lostris'e duyduğu ebedi aşk, Samana'ya kendi aşkıymış gibi net bir şekilde görünüyordu.

"Onu çocukken Taita yetiştirmişti. Çok güzeldi. Ruhları bir bütündü ama asla bir araya gelemediler. Sakat bırakılan bedeni yüzünden erkeklik gücü yoktu, bir dost ve koruyucu olmaktan öteye geçemedi. Yine de onu hayatı boyunca sevdi, öldükten sonra da sevmeye devam etti. Lostris de onu seviyordu. Kollarında ölürken son sözü, 'Bu dünyada sadece iki erkeği sevdim,' oldu. 'Ve sen onlardan biriydin. Belki sonraki hayatta tanrılar aşkımıza daha iyi davranırlar.'"

Samana'nın sesi giderek kısıldı ve iki kadının gözlerinde yaşlar belirdi.

Bunun ardından gelen sessizliği Tansid bozdu. "Bana hepsini anlat-sana Samana. Bu dünyada gerçek aşktan daha güzel bir şey yok."

"Lostris öldükten sonra," dedi Samana, Büyücü'nün başını okşayarak, 'Taita, onu mumyalattı. Sonra lahdine yatırdı ve saçından bir bukle kesip altın bir madalyona kapattı." Eğilip Taita'nın boynundaki altın zincirin ucuna asılı muskaya dokundu. "Gördün mü? Bunu bugüne dek hiç çıkarmadı. Hâlâ onun kendisine dönmesini bekliyor."

Tansid ağlamaya başladı. Samana da onun kederini paylaşıyordu ama bunu gözyaşlarıyla yıkayıp atmak onun elinde değildi. Ustalık Yolla-n'nda o kadar uzun süredir geziniyordu ki, bazı insani zayıflıklarla rahatlama yeteneğini yitirmişti. Keder de neşenin diğer yüzüydü. Acı çekmek insan olmak demekti. Tansid hâlâ ağlayabiliyordu.

28
11. Yazıt
Büyük muson yağmurları geçtikten sonra Taita da büyük sınavını at latmış ve İç Göz'ünü kontrol etmeyi öğrenmişti. Hepsi onun içindeki i ı yeni gücün farkındaydı: Taita'dan ruhsal bir huzur yayılıyordu. Meren ve Tansid, onun yanında hiç konuşmadan durup sadece varlığını hissederek mutlu oluyorlardı.

Bununla birlikte, Taita uyanık olduğu saatlerin çoğunu Samana ile geçiriyordu. Tapınak kapılarında günler boyu oturdular. İç Göz'leriyle gelip geçenleri izlediler. Her insan bedenini kendi aurasına gömülmüş olarak görüyorlardı, bu, sahibinin karakterine, düşüncelerine, duygularına göre değişen bir ışık bulutuydu. Samana, Taita'ya bu işaretleri yorumlamayı öğretiyordu.

Gece olup da herkes odasına çekilince, Samana ile Taita tapınağın karanlıklarında, tanrıça Saraswati'nin heykelleriyle kuşatılmış olarak oturmaya devam ediyorlardı. Gece boyunca ne Meren'in, ne apsara'ların, hatta ne de bilgili Tansid'in anlayamadığı, yüksek ustalara has Tenmass diliyle konuşuyorlardı. Yakında ayrılma zamanını geleceğini biliyor, onlara kalan tüm vakti sonuna kadar kullanmak zorunda olduklarını kavrıyorlardı.

Son konuşmalarını yaparken, Taita, "Senin bir auran yok," dedi.

"Senin de," diye cevap verdi Samana. "Âlimlerin olmaz. Birbirimizi tanıyabilmenin en kesin yolu da budur."

"Sen, benden çok daha bilgesin."

"Sende de beni fazlasıyla geçecek kadar merak ve kapasite var. Artık iç görüşün de açık olduğu için ustalığın sondan bir önceki aşamasına giriyorsun. Şu an durduğun yerin üstünde sadece bir basamak daha var, o da İyilikçi Ölümsüzler basamağı."

29
Wilbur Smith

"Her gün biraz daha güçlendiğimi hissediyorum. Her gün çağrıyı biraz daha net duyuyorum. Bu inkâr edilemez. Seni bırakıp yoluma devam etmek zorundayım."

"Evet, burada-«izimle geçireceğin vaktin sonuna geldik," diye hak verdi Samana. "Bir daha hiç karşılaşmayacağız Taita. Cesaret yoldaşın olsun. İç Göz'ün sana yolunu göstersin."


Meren, havuzun yanındaki pavyonda^Astrata ve Wu Lu ile birlikteydi. Taita yanında Tansid'le kararlı bir şekilde onlara doğru gelirken giysilerini alıp çabucak giyindiler. Taita'daki değişikliği ancak şimdi fark ediyorlardı. Artık yaşın getirdiği yükün altında iki büklüm durmuyordu, daha dik, daha uzun boylu görünmekteydi. Saçı ve sakalı hâlâ gümüş rengiydi, ama onlarda daha gür, daha parlaktı. Artık gözleri de hastalıklı ve miyop değildi, berrak ve parlaktı. Algılama gücü daha zayıf olan Meren bile bu değişiklikleri görebiliyordu. Taita'nm yanma koştu ve hiç konuşmadan dizlerine kapandı. Taita, onu kaldırıp kucakladı. Sonra bir kol boyu uzağında tutup dikkatle inceledi. Meren'in aurası çöl şafağı gibi sağlıklı bir turuncu ışıkla parlıyordu. Bu dürüs: bir savaşçının yürekli ve gerçek ışığıydı. "Silahlarını al da gel iyi Meren, artık gitmemiz gerek." Meren bir an yıkılmış gibi yerinden kıpırdamadı, ama sonra Astrata'ya bir göz attı.

Taita, Astrata'nın aurasma baktı. Tıpkı bir gaz lambasının sürekli alevi gibi net ve sadeydi. Ama aniden alevin dalgalandığını gördü, sanki güçlü bir rüzgâr esmişti. O zaman ayrılış acısını fark etti. Meren, kızın yanından ayrılıp tapmakta odaların bulunduğu bölüme gitti. Birkaç dakika sonra kıl'Ç : kemerini beline dolamış, yayını ve sadağını omzuna asmış olarak geri ge<" di. Taita'nm kaplan postundan pelerinini de dürüp sırtına vurmuştu.

30
11. Yazıt

Taita, kadınların üçünü de öptü. Apsara'lartn dans eden auralan hoşuna gitmişti. Wu Lu gümüşi bir bulutla kuşatılmıştı, arada bir altın rengi yansımalar da oluyordu ve Astrata'nın aurasmdan çok daha karmaşık ve derindi. Ustalık yolunda o daha ilerideydi.

Tansid'in aurası ise sedef gibiydi, bir şarap kâsesinin yüzeyindeki değerli bir yağ tabakası gibi yanardöner renklere sahipti ve etrafına ışıklar saçıyordu. Asil bir ruha ve İyi Akıl'a sahipti. Taita bir gün onun da Sama-na'nm bambu iğnelerine maruz kalıp kalmayacağını merak etti. Kızı öptü ve Tansid'in aurası heyecan yüzünden biraz daha parladı. Birbirlerini tanıdıkları o kısacık süre içinde pek çok ruhani deneyi paylaşmışlardı. Tan-sid onu seviyordu.

Dudakları ayrılınca, Taita, "Bahtın açık olsun," diye fısıldadı.

"Yüreğim seninkinin de açık olacağını söylüyor Büyücü," diye yumuşak bir seslâ cevap verdi Tansid. "Ama bazı şeyler mümkün değildir."

Taita, Meren'e döndü. "Hazır mısın?"

"Hazırım Büyücü," dedi Meren. "Yolu göster arkandan geleyim."
Yeniden adımlarını açıp yola koyuldular. Zirvelerinde ebedi rüzgârlar oynaşan dağlara tırmandılar, sonra dağlık anayola ulaştılar ve batıya doğru o yolu izlediler. Meren her bir kıvrımı, her yüksek geçidi, her tehlikeli sığ geçidi hatırladığı için, yol aramakla vakit kaybetmediler ve hızla ilerlediler. Vahşi atların büyük sürüler halinde dolandığı, esintili Ecbatana Düzlükleri'ne vardılar.

İşgalci Hiksos'larla birlikte Mısır'a ilk gelişlerinden beri Taita bu s°ylu hayvanlara karşı bir yakınlık hissediyordu. Onları düşmanın elinden al,P Firavun Mamose'nin ordusu için tasarladığı iki tekerlekli savaş aralarına koşmuştu. Bu hizmetinden ötürü, Firavun, ona, "On Bin Araba-

31
Wilbur Smith

nın Efendisi," unvanını bahsetmişti. Taita'nın at aşkı çok uzun zaman öncesine dayanıyordu.

Yüksek dağlarda geçirdikleri yolculuğun zorluklarından sonra, yeşi) düzlükte atların arasında biraz dinlenmek için mola verdiler. Sürüyü takip ederek ıssız bir yere vardılar, göz alabildiğine uzanan vadide su kaynakları ve tatlı su göletleri bulunuyordu. Hiç durmadan esen sert rüzgârlar bu sığınağa ulaşmıyordu ve Taita güzel bir pınarın başında kamp kurdu. Me-ren bitki saplanndan bir kulübe yaptı ve kurumuş hayvan gübrelerini yakıt olarak kullandılar. Göletlerde balıklar ve birçok su faresi vardı. Taita nemli topraktan yenebilecek mantar ve kökler bulurken, Meren de suya tuzaklar kurdu. Taita, kulübelerinin çevresinde, atlann sokulmaya cesaret edemeyeceği kadar yakın yerlere Saraswati Tapınağı'ndan getirmiş olduğu tohumlan ekti ve gayet iyi mahsul aldı. Güzelce yiyip içtiler, dinlendiler ve yolculuklannın geri kalan zorlu kısmı için güç topladılar.

Atlar onlann su kaynaklanndaki varlığına alıştı ve kısa bir süre sonra yelelerini savurup hızla uzaklaşmadan, Taita'nın birkaç adım ötelerine kadar gelmesine izin verdiler. Taita her hayvanın aurasını yeni edindiği İç Göz ile inceliyordu.

Her ne kadar hayvanları çevreleyen auralar insanlarınki kadar yoğun olmasa da, güçlü ve sağlıklı olanları, cesur ve enerjik olanlan ayırt edebiliyordu. Ayrıca, mizaçlarını ve tavırlannı da belirleyebilmekteydi. Dik başlı ve ele avuca sığmaz olanlarla, iyi huylu ve söz dinler olanları seçebiliyordu. Bahçesindeki ekinlerin olgunlaştığı haftalarda beş hayvanla geçici bir ilişki kurdu, hepsi de zeki, güçlü ve söz dinlemeye eğilimliydi. Üç tanesi ayaklannın dibinde taylarıyla dolaşan kısraklardı, diğer ikisi ise aygırlarla flört eden, ama tekmeleriyle, dişleriyle onların daha ileri gitmelerini engelleyen genç dişilerdi.

Bu küçük sürü de Taita'ya düşkündü. Geceleri, Meren'in bahçeyi onlardan korumak için yaptığı çitin yakınında uyuyorlardı ve bu durum Meren'i endişelendiriyordu: "Kadınları tanırım ve bu fesat dişilere hiç gü-

32
11. Yazıt

yenmiyorum. Cesaret topluyorlar. Bir sabah uyandığımızda bir de bakacağız ki bahçe filan kalmamış." Zamanının çoğunu çiti sağlamlaştırmakla ve önünde nöbet tutmakla geçiriyordu.

Taita ilk mahsulü olan bir çuval tatlı fasulyeyi topladığında dehşete düştü: fasulyeleri tencereye koyacağına alıp çitin diğer tarafına, sürünün merakla onu seyrettiği bir noktaya götürmüştü. Kendisine seçtiği genç dişi, duman grisi benekleri olan krem rengi bir hayvandı. At, onun eskisine göre biraz daha fazla yaklaşmasına izin verdi, kulaklarını dikmiş söylediği tatlı sözleri dinliyordu. Sonunda dayanma sınırına geldi: hayvan kafasını kaldırıp dörtnala uzaklaştı. Taita durup arkasından seslendi: "Sana hediye getirdim sevgilim. Tatlı bir kıza tatlı yiyecekler." Hayvan bunları duyunca durdu. Taita, ona bir avuç fasulye uzattı. At başını çevirip omzunun üstünden ona baktı. Gözleri, gözkapaklannm pembe kenarlan meydana çıkacak kadar yana çevrilmişti, sonra fasulyelerin kokusunu aldı ve burun delikleri açıldı.


Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin