Wilbur Smith Onbirinci Yazıt



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə30/47
tarix11.08.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#69455
növüYazı
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   47

"Bana daha önce söylediğin bu değildi."

"Hayır. O zaman Onka burnumuzun dibindeydi. Size kalbimdekileri açmama imkân yoktu. Bu sefer onun gözünden kaçmayı başardım. Kadınlarından biri bizden yana. Şarabına bir şey karıştırdı ve böylece sizi Mu-tangi'ye götürmek için o gelemedi. Ben de onun yerine gönüllü oldum."

"Onka'nın rolü ne?"

"Yüksek Konsey'in üst düzey casuslarından biridir. Hepimizi ama özellikle de sizi gözetlemek için gönderilmişti. Öneminizin farkındalar. Belki siz bilmiyorsunuz ama Jarri'ye özellikle getirtildiniz."

"Ne için?"

"Bunu söyleyemem, çünkü bilmiyorum. Buraya geleli on yıldan biraz az oldu ama özel bir değeri ve yeteneği olan birçok adamın şans ese-riymiş gibi buraya geldiğini gözlemledim. Fakat oligarşlar onların geldiğini biliyordu. Tıpkı sizin gelişinizi bildikleri gibi. Karşılamaya gönderildiğim ilk kişi siz değilsiniz. Yüzyıllar boyunca, bu üstün yetenekli erkek ve kadınlardan kaç tanesinin bu şekilde Jarri'ye getirildiğini düşünebiliyor musunuz?"

"Bu toplumda pek çok katman varmış gibi görünüyor," dedi Taita. "Sanki onlarla biz ayrı topluluklarmışız gibi konuşuyorsun. Onlar kim, biz

390
11. Yazıt

İçimiz? Hepimiz Mısırlı değil miyiz? Beni de kendi tarafından mı sayıyorsun yoksa onlardan mıyım?"

Tinat basit şekilde yanıtladı. "Sizi bizden sayıyorum, çünkü artık sizin iyi ve düzgün bir adam olduğunuzdan eminim. Yetenekli olduğunuzu da anladım. Güç sahibisiniz. Sizin, oligarşları yöneten ve Jarri'deki her şeyi kontrol altında tutan bu yaygın kötülüğe bir son vermek üzere gönderilen kurtarıcı olabileceğinize inanıyorum. Eğer mümkünse, tüm çağların en büyük uğursuzluğunu yok edeceğinizi umuyorum."

"O nedir?" diye sordu Taita.

"Benim buraya asıl gönderiliş sebebim de buydu. Siz de o yüzden gönderildiniz," dedi Tinat. "Sanırım neyi kastettiğimi biliyorsunuz."

"Sen anlat," diye ısrar etti Taita.

Tinat başını salladı. "Bana henüz güvenmemekte haklısınız. Firavun Nefer Seti'nin sizi güneye yollama sebebi, Nil Ana'mızı besleyen ırmakların önündeki engelleri bulup ortadan kaldırmaktı. Böylece Mısır'da yeniden akmaya başlayacak ve ulusumuzu yeniden diriltip ayağa kaldıracaktı. Sonra da o engelleri dikeni yok edecektiniz."

"Daha önce hakkında söylediklerimi geri alıyorum. Sen sadık bir asker ve vatanseversin. Amacımız bir ve haklı. Nasıl ilerlemeliyiz? Teklifin nedir?"

"İlk düşüncemiz düşmanı tanımlamak olmalı."

Taita onun ne kadarını kavradığını anlamak için, "Oligarşlar mı yani?" diye sordu.

"Oligarşlar yalnız dayanamaz. Onlar ipin ucundaki kuklalar, Yüksek Konsey'i payanda olarak kullanıyorlar. Onların arkasında bir şey olmalı. Görülmeyen bir şey veya bir şahıs. Oligarşlar onun buyruklarını yerine getiriyor ve Jarri'nin o isimsiz tanrısına tapınıyorlar."

"Peki sence bu şey ne olabilir? Bir tanrı mı. yoksa ölümlü biri mi?"

391
Wilbur Smith

"Ben bir askerim. İnsanlarla, ordularla nasıl dövüşüleceğini bilirim. Karanlık varlıklardan anlamam. Büyücü olan sizsiniz. Öteki dünyayı siz anlıyorsunuz. Bütün umudum bize komuta etmeniz, rehberimiz ve danışmanımız olmanız. Sizin gibi biri olmazsa bizler savaşçı değil kayıp çocuklar oluruz."

"Neden oligarşlara karşı ayaklanıp gücü onların elinden almadın?"

"Çünkü bu daha önce yapılmıştı, bundan iki yüz on iki yıl önce. Jar-ri'de bir isyan çıkmış. İlk günlerde başarılı olmuş. Oligarşlar ele geçirilmiş ve idam edilmiş. Sonra ülkeye korkunç bir veba yayılmış. Kurbanlar ıstırap çekerek, ağılarından, burunlarından, kulaklarından ve bedenlerinin gizli deliklerinden kan gelerek can vermiş. Bu hastalık sadece özgürlük yanlılarına bulaşmış ve Yüksek Konsey'e inanıp, gizli tanrıya tapanlara dokunmamış."

"Bunu nereden öğrendin?"

"İsyanın tarihçesi, Jarri sakinlerine uyarı olarak konsey salonunun duvarlarına kazılı," diye cevap verdi Tinat. "Hayır Büyücü, yıkmak istediğimiz gücün ve alacağımız riskin tümüyle farkındayım. Tamafupa'da sizi bulduğumdan beri bunu düşünüyorum. Başarmak için tek şansımız, biz oligarşları ve onların insan yandaşlarını yok ederken, sizin de o karanlık gücü kontrol edebilmeniz. Onu tamamen yok edip edemeyeceğinizi bilemem, ama Mısır'ın bütün tannlanna dua ediyorum ki, bilgeliğiniz ve büyülü güçlerinizle Jarri'den kaçmamıza yetecek kadar bir süre onu oyalayın. Aynı zamanda, gücünüz Nil'in akmasını durduran engelleri de ortadan kaldırsın diye dua ediyorum."

"Kızıl Taşlan yok etmeyi denedik Meren'le birlikte. Meren o sırada gözünü kaybetti."

"Çünkü engelleri kaldırmayı fiziksel bir sorun olarak kabul etmişsiniz. O aşamada, daha derin, daha gizli etkilerin söz konusu olduğunu fark

392
11. Yazıt

etmemişsiniz. Başarı şansımızın çok küçük olduğunu biliyoruz ama ben ve takipçilerim bu yolda canımızı feda etmeye hazırız. Başımıza geçecek misiniz? Yapacak mısınız bunu?"

"Ben de Jarri'ye bunun için geldim," dedi Taita. "En küçük bir şansımız varsa, bizi bekleyen çok iş var demektir. Belirttiğin gibi, izlenmekten kurtulmak kolay olmayacak. Şimdi gözlerden ırak olmanın avantajını sonuna kadar kullanmalıyız. Önce, şimdiye kadarki hazırlıkların hakkında bilmem gereken her şeyi anlatmalısın. Kaç kadın ve erkek var arkanda? Ne gibi düzenlemeler yaptınız? Sonra ben de kendi gözlemlerimi ve vardığım sonuçları anlatacağım."

"Makul bir yol bu."

Yolculuğu mümkün olduğunca uzatıp, yalnız kalabildikleri her anı değerlendirmek için Taita bitkinlikten ve yorgunluktan şikâyetçiymiş gibi yaptı. Sık sık mola verilmesini istedi ve Duman Yeli'nin sırtındayken de hayvanı ağır ağır sürdü. Bu konuşmaya hazır olduğu anlaşılan Tinat, ona tam bir rapor sunup, planlarını ve savaş düzenini anlattı.

Sözleri bitince Taita, "Anladığım kadarıyla, bırak arkalarındaki güce saldırmayı, sadece oligarşlarla bile başa çıkacak kadar güçlü değilsin," dedi. "Kendi verdiğin rapordan, sana sadık kişilerin ya hapiste ya da madenlerde ve taşocaklarında esir olarak çalıştığı ortaya çıkıyor. Onları serbest bıraktığında dövüşmek değil, yolculuk yapabilecekleri bile kuşkulu."

"Oligarşlara karşı açık bir savaşı kazanıp bütün ülkeyi ele geçirecek gücümüz olmadığı kesin. Ben asla böyle bir şey düşünmedim zaten. Bir oyun, bir hileyle oligarşları yakalayıp, dostlarımızı serbest bıraktırmayı ve Jarri'den kaçmayı planladım. Bunun çok kaba bir plan olduğunu ve yardımınız olmazsa sonunun başarısızlıkla ölüm olacağını biliyorum."

Taita, Meren'i de yanlarına çağırdı. "Meren, bildiğin gibi, benim sa-d'k dostumdur ve aynı zamanda cesur ve akıllı bir savaşçıdır. Onu da ikinci komutan olarak düşünmeni öneriyorum."

393
Wilbur Smith

Tinat hiç duraksamadı. "Tavsiyenize uyacağım."

Dik patikadan inerken, temel plan üzerine konuştular, ayrıntılara in. diler, planı kuvvetlendirecek yollar bulmaya çalıştılar. Zaman hızla akın gitti ve uzaktan kalenin yapılarıyla çatılar göründü. Atları durdurup ağ[r deri pelerinlerini ve diğer dağ giysilerini çıkardılar.

"Konuşmak için çok az vaktimiz kaldı," dedi Taita, Tinat'a. "Meren'le ikiniz ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Şimdi de ben kendi planımı açıklayayım. Albay Tinat, şimdiye kadar bana anlattığın her şey gerçeğin bir halkasını oluşturuyor ve benim gözlemlediğim, keşfettiğim şeylerle de tamamen uyuyor. Sözünü ettiğin karanlık güç hakkında, benden çok daha büyük bir bilici ve büyücü bana bilgi vermişti. Bu kadın ne ilahi bir varlık ne de ölümsüz, ama çok uzun zamandır yaşıyor ve bir ölümlünün asla biriktiremeyeceği kadar çok güce sahip olmuş durumda. Şafağın Kızı Eos'un adını almış ve güç için doymak bilmez, vahşi bir hırsı var. Benim de Demeter'den öğrendiğim bu, Meren de onu benim kadar tanımıştı." Taita, doğrulaması için dostuna bir göz attı.

Meren başını salladı. "Gerçekten de büyük bir adamdı ama burada sana karşı çıkmak zorundayım Büyücü, senden büyük değildi."

Taita bu iltifata keyifle gülümsedi. "Sadık Meren, umarım kusurlan-mı asla fark etmezsin. Neyse, bu Demeter, Eos'la yüz yüze gelmişti. Bütün gücüne ve bilgisine rağmen, cadı neredeyse ilk karşılaşmalarında yok edecekti onu, zaten sonraki girişiminde başardı. Meren ve ben onun ölümüne tanıklık ettik, ama bana Eos hakkında hayati bilgiler verecek kadar yaşayabildi. Nil'i kurutmaktaki amacının Mısır'ı dize getirmek ve halkın nu kurtarıcı olarak görmesini sağlamak olduğunu anlattı. Mısır'ın tüm "ünü ve zenginliğini arkasına alınca da, yeryüzündeki diğer uluslara % sürüsünün karşısındaki bir şahin gibi görünecekti. Nihai amacı da yeryüzünü hâkimiyeti altına almak."

394

11. Yazıt

Tinat o noktaya kadar sesini çıkarmadan dinlemişti ama burada araya girdi. "Demeter bu Eos yaratığıyla nerede karşılaşmış? Jarri'de mi?"

"Hayır, cadının bir zamanlar yaşadığı uzak bir ülkedeki volkanda, gelli ki oradan buraya kaçmış. Yaşam gücünü yeraltı ateşlerinden ve kaynayan nehirlerden alıyor. Demeter'in verdiği ipuçları beni Jarri'ye getirdi." Üçü birden dönüp volkanik zirvelere baktılar.

Sonunda Tinat konuştu. "Burada üç büyük volkan var. Hangisi onun

ini?"


"Bulut Bahçeleri onun sığınağı," diye cevap verdi Taita.

"Nasıl emin olabiliyorsunuz?"

"Oradayken bana göründü."

Meren heyecanla, "Eos'u mu gördün?" diye atıldı.

"Eos olarak değil, ama çeşitli görüntüler olarak karşıma çıktı."

"Peki size o Demeter'e saldırdığı gibi saldırmadı mı?" diye sordu Tinat.

"Hayır, çünkü benden istediği bir şey var. Onu alınca hiç duraksamadan beni yok edecek. Ama o zamana kadar emniyetteyim... yani onun yakınlarında ne denli emniyette olunabilirse o kadar."

"Sizden istediği nedir?" diye sordu Tinat. "Zaten her şeyi var gibi görünüyor."

"Bende olup da kendisinde olmayan bilgileri ve bilgeliği istiyor."

"Anlamıyorum. Ona öğretmenizi mi istiyor?"

"O vampir yarasa gibi, ama kan yerine kurbanlarının ruhunu ve özünü emiyor. Yüzyıllardır binlerce biliciye ve büyücüye yapmış bunu. Hani Jarri'ye getirdiklerini anlatmıştın ya Tinat. Onlara ne oldu sonra?"

"Yüzbaşı Onka hepsini bu yoldan dağa çıkardı. Sonra başlarına ne geldiğini bilmiyorum. Belki Bulut Bahçeleri'nde bir yerlerdedirler, sanatoryumda yaşıyorlardır. Belki de Dr. Hannah'la birlikte çalışıyorlardır."

"Haklı olabilirsin ama ben sanmıyorum. Bence onların bütün bilgi ve bilgeliği cadı tarafından ele geçirilmiştir."

395
Wilbur Smith

Tinat dehşet içinde Taita'ya baktı. Bir sonraki sorusunu farklı bir ses tonuyla, korkuyla sordu. "Yani onlara ne olmuştur sizce Büyücü?"

"Göldeki timsahları gördün mü? Nasıl devasa olduklarını fark ettin mi?"

"Evet," dedi Tinat, aynı ses tonuyla.

"Bence sorunun yanıtı bu."

Tinat bir süre konuşmadı. Sonra, "Aynı kaderi göze alacak mısınız Büyücü?" diye sordu.

"Ona yaklaşmamın tek yolu bu. Görüntüleriyle değil bizzat kendisiyle karşılaşmalıyım. O zaman istemeden de olsa bana bir şans tanıyabilir. Beni hafife alabilir ve savunmasını yok edebilir."

"Başaramazsanız benim insanlarıma ne olur?"

"Hepiniz Jarri'den kaçmak zorundasınız. Kalırsanız, kesinlikle ölürsünüz."

"Ölüm, ömür boyu kölelikten iyidir," dedi Tinat her zamanki ciddiyetiyle. "Demek, Bulut Bahçeleri'ne dönmeye kararlısınız?"

"Evet. Cadının inine dönmek zorundayım."

"Bunu nasıl başaracaksınız?"

"Yüksek Konsey'in emriyle. Eminim ki Eos, beni ona yollamalarını emredecek. Ruhumu ele geçirmek için kıvranıyor."


Dağın son yamacından inerken, daha büyük bir atlı grubunun onlara doğru geldiğini gördüler. Grupların arasında birkaç yüz adım kala, karşı taraftan bir atlı öne çıkıp hızla gelmeye başladı. Adam iyice yaklaşınca Meren, "Bu Onka!" diye bağırdı.

Taita, "Yeni gözün de eskisi kadar iş görüyor," diye belirttikten sonra yaklaşan kişiyi İç Göz'üyle süzdü. Onka'nın aurası aktif bir volkan gibi fokurduyordu.

396
11. Yazıt

"Yüzbaşı kızgın," dedi.

"Kızması için ona iyi bir sebep vermiş oldum," dedi Tinat. "Artık j-mızda konuşamayacağız. Fakat bana mesaj yollamak isterseniz, bunu ojito, yani Mutangi hakimi yoluyla yapabilirsiniz. O da bizden. Ama ar-tllc Onka geldi bile."

Onka tam önlerinde dizginlerine asılıp onlan da durmaya zorladı. Albay Tinat, görevimi üstlendiğiniz için müteşekkirim." Amirini selam-lamamıştı ve alaycı tavn laubalilik düzeyine yakındı.

Tinat, "Tamamen iyileşmişsin bakıyorum," diye cevap verdi.

"Yüksek Konsey benim kadar şükran duymuyor size. Büyücüye eşlik ederek emirleri çiğnediniz."

"Lord Aquer'e memnuniyetle hesap verebilirim."

"Zaten öyle yapmanız istendi. Bu arada, Büyücü Gallalalı Taita'yı da benim gözetimime bırakacaksınız. Dr. Hannah'ın raporunu da bana vereceksiniz. Ben götüreceğim kendisine. Sizin öteki yolcuları hiç gecikmeden Bulut Bahçeleri'ne götürmeniz emredildi." Peşinden gelen grubu gösterdi. "Onlan Dr. Hannah'a teslim eder etmez de geri döneceksiniz." Tinat, rapor rulosunu çıkarıp Onka'ya uzattı. Sert bir şekilde selamlaştılar. Tinat, Taita ve Meren'i de soğuk bir tavırla selamlayıp geldiği yere dönmek üzere diğer grubun başına geçti.

Sonunda Onka, Taita'ya döndü. "Selamlar saygıdeğer Büyücü. Selam Albay Cambyses. Göz ameliyatınızın başarılı olduğunu görüyorum. Sizleri Mutangi'deki evinize götürme emri aldım. Yüksek Konsey çağırana kadar °rada bekleyeceksiniz. Birkaç günden uzun sürmez." Onka'nın aurası hâlâ öfkeyle parlıyordu. Atını tırısa kaldırdı ve dağdan inmeye devam ettiler.

İki grup birbirinin yanından geçerken ne Onka ne de Tinat selamlaşma-^a yeltenmedi. Taita da Albay Tinat'a bakmadı, ama Bulut Bahçeleri'ne gi-den grubu inceledi. Üniformalı altı asker vardı, üç önden üçü de en arkadan

397
Wilbur Smith

gidiyordu. Aralarında beş tane genç kadın gitmekteydi, hepsi de çekici ve oe be kadınlardı. Geçerken Taita ile Meren'e gülümsediler ama konuşmadı^

Ormandan gri tayın üzerinde küçük bir figür fırlayıp yeşil tarlalan aşarak onlara doğru gelmeye başladığında, daha Mutangi'ye yarım fersah vardı, Fenn'in sarı saçları arkada bir bayrak gibi dalgalanıyordu.

Meren, "İşte bela geliyor," diye güldü. "Her zamanki gibi sesi de bayağı gür." O mesafeden bile Fenn'in heyecanlı çığlıkları duyulabiliyordu.

"İnsanın yüreğini ısıtan bir görüntü," diyen Taita'nın bakışları sevecen ve yumuşaktı.

Fenn yanlarına gelince atını dizginledi ve hemen Taita'nın üstüne atıldı. "Tut beni!" diye soluk soluğa haykırdı.

Taita neredeyse gafil avlanacaktı ama dengesini korumayı başardı ve Fenn iki kolunu boynuna dolayıp yanağını onunkine dayadı.

Taita, "Böyle oyunlar için fazla büyüdün artık, ikimizi de yaralaya-bilirdin," diye itiraza yeltendi ama o da kıza sıkıca sarılmıştı.

"Hiç dönmeyeceksin sandım. Çok sıkıldım."

"Bir köy dolusu çocuk vardı arkadaşlık edecek."

"Çocuk onlar, o yüzden de fazla çocuksu hepsi." Taita'yı bırakmadan Meren'e baktı. "Seni de özledim iyi kalpli Meren. Hilto'nun bana nasıl ok atmayı öğrettiğini görsen şaşarsın. Yarış yapacağız, senle ben, hem de çok büyük bir ödül için..." Lafını kesip hayretle Meren'e baktı. "Gözün!" diye haykırdı. "Gözünü iyileştirmişler! Yine çok yakışıklı görünüyorsun."

"Sen de son gördüğümden bu yana büyüyüp güzelleşmişsin," dedi Meren.

"Ah, budala Meren!" Katıla katıla güldü ve Taita yine kıskandı.

Köye varınca Hilto, Nakonto ve İmbali de döndüklerine çok sevindi-Eve dönüş armağanı olarak Bilto da beş sürahi enfes şarap ve yağlı bir koyun yollamıştı. Hilto ile Nakonto koyunu yüzerken İmbali ve Fenn de ka-

398
11. Yazıt

buğdayla sebze hazırladılar. Daha sonra ateşin başına toplanıp tekrar bir araya gelişlerini kutladılar. Bulut Bahçeleri'ndeki o garip dünyadan sonra İcadar sıcak ve aşina bir ortamdı ki, Eos'un kötülüğü bile uzak, önemsiz görünüyordu.

Nihayet ateşin başından kalkıp odalarına çekildiler. Ayrıldıklarından beri Taita ile Fenn ilk kez baş başa kalıyordu.

"Ah Taita, çok merak ettim. Bana ulaşırsın diye umdum ve kaçırırım diye korkudan uyuyamadım geceleri."

"Seni sıkıntıya soktuğum için özür dilerim küçüğüm. Garip şeylerin olduğu garip bir yerdeydim. Sessiz kalışımın iyi nedenleri olduğunu biliyorsun."

Fenn, büyümüş de küçülmüş bir kadın gibi, "İyi nedenlere dayanmak da kötülerine dayanmak kadar zor," dedi. Taita kıkır kıkır gülüp, onun tuniğini çıkarıp yıkanışını, sonra toprak sürahideki suyla ağzını çalkalayışını seyretti. Taita'nın yüreğini sızlatan bir hızla büyüyüp gelişiyordu.

Fenn tuniğiyle kurulanıp onu kapının pervazına astı. Sonra gelip Taita'nın yanma yattı, bir kolunu onun göğsüne attı ve iyice sokuldu. "Sen yokken çok soğuk ve boştu burası," diye mırıldandı.

Bu sefer onu başka birine bırakmak zorunda kalmayabilirim, diye düşündü Taita. Belki Hannah, beni tam bir erkek yapabilir. Belki bir gün Fenn ve ben birbirini anlayan, hem ruhen hem de bedenen âşık olan birer kadınla erkek olabiliriz." Onu muhteşem bir kadın olarak kendini de, gölde beliren hayaldeki gibi genç ve güçlü bir erkek olarak hayal etti. Eğer arılar isterse ve o mutluluğa ulaşabilirsek ne harika bir çift olurduk. Fenn'in saçını okşayıp, "Sana keşfettiğim her şeyi anlatmam lazım," de-dl- "Dinliyor musun yoksa şimdiden yan uyur durumda mısın?"

Kız doğrulup sert bir şekilde baktı. "Tabii ki dinliyorum. Ne kadar ütüsün! Sen konuşurken hep dinlerim."

399
1

Wilbur Smith

"Tamam, yine yat ve dinle bakalım," dedi. Bir an duraksadı. K0n maya devam ettiğinde ses tonu artık keyifli değildi. "Cadının inini buldum«

"Anlatsana... hepsini anlat. Hiçbir şeyi saklama benden."

Böylece Taita Bulut Bahçeleri'ni ve o sihirli mağarayı anlattı. Sana toryumu tarif etti ve Hannah'ın yaptığı işlerden söz etti. Meren'in 05, ameliyatını anlattı. Sonra biraz tereddüt etti ama sonunda Hannah'ın kendisi için düşündüğü ameliyatı da anlatacak cesareti toparladı.

Fenn uzun süredir bir şey demediği için Taita onun uyuduğunu sandı ama kız aniden tekrar doğrulup oturdu ve ciddi bir şekilde Taita'ya bak- I ti. "Yani sana da o sallanan şeyden mi verecek, hani şu İmbali'nin anlattığı gibi şekli ve boyu değişebilen şeyden?"

"Evet." Taita elinde olmadan bu tarife güldü, Fenn ise bir süre şaşkın şaşkın kalakaldı. Sonra tıpkı bir melek gibi gülümsedi ama yeşil gözlerinin dış kenarları şeytani bir şekilde yukarı kalkmıştı. "Keşke benim de olsa onlardan bir tane. Köpek yavrusundan daha eğlenceli bir oyuna benziyor."

Taita bu sözlere güldü ama suçluluk duygusu bıçak gibi keskindi. Zihnine bu iblisçe düşünceleri mağaradaki o çocuk sokmuştu ama Taita da kendini bir yere kapatılıp hiç konuşulmaması gereken konulan konuşurken buluyordu. Fenn yanında, normal bir çocuktan çok daha hızla büyü- I mekteydi. Ama zaten o normal bir çocuk değildi, bu dünyanın norma! dü-zenine uymayan büyük bir kraliçenin yeniden doğmuş haliydi. Bedeni I hızla değişirken, ilişkileri de değişiyordu. Taita'nın ona duyduğu sevgi de I her gün biraz daha güçleniyordu ama bu sadece bir babanın kızına duyduğu sevgi değildi. Fenn, ona bu yeni tarzıyla, yani gözlerini İran kedisi gibi süzerek baktığında çocuk olmaktan çıkıyordu; o masum yüzeyin altında bir kadın, kozasındaki bir kelebek vardı. Kabukta ilk çatlaklar oluşn13' ya başlamıştı ve yakında koza parçalanacak, kelebek özgür kalacaktı- rJ' likte olduklarından beri ilk kez Bulut Bahçeleri'ndeki cadı ikisinin de a lından çıkmıştı ve ikisi de sadece birbirlerini düşünüyorlardı.

400
11. Yazıt

Sonraki günlerde, bir yandan Yüksek Konsey'in çağrısını beklerken, bir yandan da eski alışkanlıklarına döndüler. Taita ve Fenn sabahın erken saatlerinden öğle yemeğine kadar çalışıyorlardı. Öğleden sonra ya okçuluk çalışıyor ya da Meren ve diğerleriyle birlikte, civarlardaki ormanlarda domuz avına çıkıyorlardı. Nakonto ve İmbali av tazıları gibi çıplak ayakla koşturuyor, hayvanların hakkından gelmek için sadece mızrakla balta kullanıyorlardı. Hilto da kargısıyla onlara katılıyor, Meren ise yeni gözünü keskinleştirmek için yayını kullanıp, yaralı hayvanın işini kılıcıyla bitiriyordu. Yırtıcı, gözü pek, dişleriyle insanı paramparça edebilecek iri, yaşlı erkek domuzların peşine düşüyorlardı. Aslında daha küçük olsalar da dişilerin dişleri daha keskindi ve erkekler kadar saldırgan oluyorlardı; etleri de daha lezizdi. Fenn de Kasırga'nın üstünde büyük erkek domuzlardan birinin avına katılıp, küçük yeni yayını denemek istediğinde, Taita, ona izin vermedi. Bunlar kısa boyunlu ve çok kalın derili hayvanlardı, ancak en ağır oklarla vurulabilirlerdi. Hörgüçlü sırtları, kabarık siyah kılla-rıyla Kasırga'nın üzengisiyle aynı hizaya geliyorlardı. Bir kafa darbesiyle insanın bacağını kemiğine kadar parçalayabilirlerdi.

Yine de, çalıların arasından homurdanarak yağlı bir dişi çıkınca, Hilto ve Meren geri çekilip, "Bu sana göre Fenn!" diye haykırdılar.

Avı şöyle bir tartan Taita, Fenn'i bırakmaya karar verdi. Kıza hayvanın arkasından hangi açıyla yanaşacağını, eyerden sarkıp, kısa, iki ucu kıvrık süvari yayını nasıl ipi dudaklarına değene dek gereceğini göstermişti. "İlk ok işi bitirmeli," demişti. "İyice yaklaş ve oku kalbine gönder."

Dişi domuz bir tehlikeye maruz kalacağını hissedince hemen döndü ve başını öne eğip saldırıya hazırlandı, keskin beyaz dişleri ağzının iki ya-

401
F:26
Wilbur Smith

nından dışarı çıkıyordu. Fenn, Kasırga'yı iyice yaklaştırıp domuzun geri çekilmesini sağladı ve o arada okunu göğsüne fırlattı. Okun sivri kenarları damarları, akciğerleri ve yüreği parçaladı. Taita ile ötekiler Fenn'e tezahürat yaptılar.

Taita, "Şimdi de Pers atışı!" diye haykırdı. Bunu büyük Ecbatana ovalanndaki atlılardan öğrenmiş ve kıza da öğretmişti. Kız elindeki yayı bırakmadan ustaca çevirdi ve öbür eline geçirdi. Sonra dizleriyle Kasırga'yı yavaşlattı ve domuzun belli bir mesafeye kadar yaklaşmasına izin verdi. Eyerde hiç dönmeden, arka arkaya hayvanın göğsüne ve boynuna oklarını fırlattı. Domuz da asla vazgeçmemiş ve yere yığılıp ölene kadar mücadeleyi sürdürmüştü. O yere yığılınca, Fenn heyecandan kızarmış bir halde güldü ve ödül olarak hayvanın kuyruğunu, kulaklarını almak üzere atını sürdü.

Taita, "Bugünlük bu kadar yeter!" diye seslendiğinde güneş ufka yaklaşmıştı. "Atlar yorulduğuna göre sizler de yorulmuş olmalısınız. Mutan-gi'ye dönüyoruz." Köyden iki fersah uzaktaydılar ve yollan sık ormanın içinden geçiyordu. Ağaçların gölgesi yola vurmuştu ve hava karanlıktı. Tek sıra halinde ilerliyorlardı, Taita ve Fenn önden gidiyor, Nakonto ile İmbali de avlan yükledikleri atlan yedeğe almış olarak en arkadan geliyordu.

Aniden yolun sağ tarafından gelen dehşet çığlıklanyla hepsi irkildi. Atlarını dizginlediler ve silahlarına davrandılar. Ormandan koşarak bir kız fırladı. Tuniği çamurlanıp yırtılmış, dizleri sıyrılmış ve çıplak ayaklan dikenlerden, taşlardan ötürü kan içinde kalmıştı. Gür siyah saçlarına dallar, yapraklar takılmış, korkudan gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bu haliyle bile çok güzeldi. Teni ay ışığı gibi, bedeni esnek ve biçimliydi. Atları görünce dönüp ışık görmüş bir kırlangıç gibi onlara doğru koşmaya başladı. "Yardım edin!" diye bağınyordu. "Beni yakalamalanna izin vermeyin!" Me" ren, onu karşılamak için ileri atıldı.

402
11. Yazıt

Kız, "Dikkat edin!" diye haykırdı. "Hemen arkamdalar!"

Tam o anda ormandan iki tane iri kıllı gölge fırladı, dört ayak üstünde koşuyorlardı. Meren bir an yaban domuzu olduklarını sandı ama sonra her adımda uzun kollarıyla yerden destek aldıklarını fark etti. Kıza yetişmek üzereydiler.

Meren, "Maymunlar!" diye bağırdı ve hemen yayını gerip öndeki maymuna nişan aldı. Yayı sonuna kadar gerip okunu fırlattı. Ok, hayvanın göğsünün üst kısmına isabet etmişti. Maymun kükredi ve okun sapını saman çöpüymüş gibi yakaladığı gibi fırlatıverdi. Meren bir tane daha fırlattı ve ilk okun dibine yakın bir yere isabet ettirdi.

Şimdi Hilto da dörtnala yardıma koşuyordu. O da yayını gerip öndeki maymunu vurdu. Hayvan kıza o kadar yakındı ki böğürünce kızın dizleri bükülüverdi. Maymun kızı yakalamak için atıldı ama Meren hayvanını aralarına soktu ve eğilip kızı belinden kavradığı gibi atın üstüne aldı. Sonra hızla uzaklaştı. Maymun, arkasından acılı feryatlar atarak, avını elinden kaçırmanın öfkesiyle tepiniyordu. Öteki maymun da hızla arkadaşına yaklaşmaktaydı.


Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin